Yazar: admin

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Bedelli Askerlik Açıklaması

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Bedelli Askerlik Açıklaması

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sayıları 550 bini bulan yoklama kaçağı ve bakaya gençlere bedelli askerlikten faydalanabilme yolunun açılacağını ve açık cezaevlerindeki hükümlülerin Covid-19 izinlerinin 31 Temmuz 2023 tarihine kadar uzatılacağını açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca, “Milli Uzay Programımız çerçevesinde bir Türk vatandaşının uluslararası uzay istasyonuna gönderilmesi sürecini resmen başlatıyoruz” dedi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı’nın ardından açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “3 tane gencimizi Hakk’a uğurladık. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine, milletimize başsağlığı temennilerinde bulunuyorum. Geçtiğimiz hafta Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası’nda 5 altın, 2 bronz madalyayla tarih yazarak dünya şampiyonu olan boksörlerimize şahsım, milletim adına tebriklerimi özellikle ifade etmek istiyorum. Türkiye’ye bu gururları yaşatan sporcularımızın her birinin alınlarından öpüyorum. Ülkemize 20 yıldır kazandırdığımız altyapı tesisleri ve kurduğumuz sporcu yetiştirme sisteminin meyveleri olarak gördüğümüz bu sistemin başarılarının artacağına inanıyorum” dedi.

    Sayıları 550 bini bulan yoklama kaçağı ve bakaya gençlere bedelli askerlikten faydalanabilmenin yolunun açıldığı müjdesini paylaşan Erdoğan, “Bakaya gençlerimizin sıkıntısına çözüm getiren bu uygulamanın hayırlı olmasını diliyorum. Kaçak yılına göre değişen oranlarda bir rakam ilavesi ile askerliğini bedelli yapmak isteyen gençlerimiz askerlik şubelerine başvurabilirler. Kabine toplantımızda açık cezaevlerindeki hükümlüler için belli şartlarda uygulanan, 31 Mayıs’ta süresi sona eren Covid-19 izinleriyle ilgili de bir değerlendirme yaptık. Buna göre açık cezaevlerindeki hükümlülerin Covid-19 izinlerini 31 Temmuz 2023 tarihine kadar uzatıyoruz. Meclisimizin bu hususta gereken yasal düzenlemeyi en kısa sürede hayata geçireceğine inanıyorum” diye konuştu.

    Cumhuriyetin 100. yılını kazanım ve hedeflerinin muhasebe vesilesi olarak gördüklerini ve hazırlıkların ona göre yapıldığını ifade den Erdoğan, “Bu tür muhasebelere ve vites büyütmelere daha çok ihtiyacımız olduğu açıktır. Selçuklu/dan Osmanlı’ya. oradan Cumhuriyet/e miras kalan Anadolu’daki varlığımızı sürekli kılmak için kendimizi hep bu coğrafya üzerinde konumlandırmalıyız. Bu toprakların hakimiyetimizde olmasını hala hazmedemeyenler olduğu gerçeğini biz değil karşımızdakiler sürekli hatırlatıyorlar. Tüm yorgunluğa, yıpranmışlığa, ödediği onca bedele rağmen insanımızın millî mücadeleye dört elle sarılmasının gerisinde aynı bilinç vardır. Cumhuriyet dönemi boyunca hem geçmişten gelen yüklerin ağırlığı hem yeni devletimizin kuruluş sancıları sebebi ile demokratik ve ekonomik gelişim adımlarımızı epeyce yavaş atabildik. Önce çok partili siyasi hayata geçerek, ardından darbeler, siyasi istikrarsızlık ve terörle kesintiye uğrasa da kalkınma hamlelerini başlatarak kendimize yeni bir yol seçtik. Bu arka plandan hareketle Cumhuriyetimizin 100. yılını büyük atılımın sembolü haline getirmek istiyoruz. 2 asırlık demokrasi tarihimizin en köklü yönetim sistemi reformlarından olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni Türkiye yüzyılının girizgahı ve garantisi olarak addediyoruz” ifadelerini kullandı.

    “2023 hedefleri bizim için kısa vadeli atımlılarımızın ilk istasyonudur”

    Cumhurbaşkanlığı ve İletişim Başkanlığı koordinasyonunda detaylı bir 100. yıl kutlama programı oluşturulduğunu söyleyen Erdoğan, “Yaşadığımız kazanımları ve kayıpları hatırlatacak, ülkemize son 20 yılda nasıl çağ atlattığımızı gösterecek, Türkiye 100 yılı iddiamızı tüm boyutlarıyla ortaya koyacak programı, yüz yılın işini 20 yıla sığdırdık şiarıyla hayata geçireceğiz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yeni bir dinamizmle başlamayı umut ediyoruz. 2023 hedefleri bizim için kısa vadeli atımlılarımızın ilk istasyonudur. Ardından fethin 600. yılına adağımız 2053 vizyonumuz geliyor. Bu vizyonu teknolojiden savunmaya, çevreden ulaştırmaya kadar tüm unsurlarıyla şimdiden şekillendirmeye başladık. Gençlerimize emanet edeceğimiz 2053 vizyonundan sonraki hayallerimizi 2071 vizyonumuzla taçlandıracağız. 2071 vizyonunu da bizden sonraki nesiller ete kemiğe büründürecek, hedeflerini oluşturacaktır” dedi.

    “Biz Türkiye’yi 2023‘te hedefleriyle buluşturmanın, 2053 vizyonuna hazırlamanın 2071 hayallerini şekillendirme peşindeyiz” diyen Erdoğan, “Muhalefet ise maalesef 1908’in bir adım ötesine geçememiş bir ruh haliyle istemezükçülük dışında herhangi bir hedefe ve vizyona sahip değildir. Bizim ülkemizde gerçekleştirdiğimiz büyük demokrasi ve kalkınma devrimi eksikleri hatta hataları olabilir. Bunları açık yüreklilikle ortaya koyacak kazanımları kabul edip eksikleri tamamlayacak bir muhalefetle her şeyi konuşmaya hazırız. Sorumluluğumuzun milletimize olduğu şuuruyla hayırda yarışan eser ve hizmet siyasetini merkeze alan bir yönetim anlayışı gerekliğini yerine getirmek için gece gündüz çalışıyoruz. Buna mukabil karşımızda Türk milletinin bu coğrafyada yaşadığı en büyük felaketlerden birini sahiplenmek ötesinde siyaset ortaya koyamayan bir muhalefetimiz var” ifadelerini kullandı.

    Muhalefeti eleştiren Erdoğan, “Yapılan her yatırıma bir kulp takan, getirilen her hizmete, gerçekleştirilen her projeye karşı çıkan, ortaya kayda değer bir program, hazırlık, ortaya niyet dahi koyamayan sığ bir muhalefetle karşı karşıyayız. Bizim referansımız 20 yılda ülkemize kazandırdığımız eser ve hizmetlerdir. Muhalefetin referansı ise ülkemizi yüzyılımızın başında felakete, koskoca bir imparatorluğu felaket sürükleyen söylem zihniyetidir. Gerçi henüz kendi yakın tarihini doğru okumayı başaramayanların dünyayı aktör ve ilişkileriyle kavramasını, ona göre politika geliştirmesini beklemenin biraz boş hayal olduğunun farkındayız. Buna rağmen siyaset sahnesinde varlık gösterme, söz söyleme, destek talep etme niyetiyle ortaya çıkanlardan azıcık da olsa feraset, azıcık da olsa onurlu duruş beklemenin bir vatandaş sıfatıyla hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Bu ülkede siz hele bir oy verin gerisini sonra hallederiz diye ortada salınan, düşün arkama deyip milleti uçuruma sürükleyen siyaset tarzının devri kapanalı çok oldu. Muhalefete bu cesareti, dünyada ve bölgemizde yaşanan krizlerin, çatışmaların, sıkıntıların, ülkemize olan yansımalarının verdiği anlaşılıyor” açıklamasında bulundu.

    “Muhalefeti kendi kısır dünyasıyla, iç çekişmeleri ve ayak oyunlarıyla baş başa bırakıyoruz”

    Erdoğan, “Biz, bu tabloyu onların el yordamıyla fark ettiğinin çok ötesinde tüm boyutlarıyla biliyoruz, takip ediyoruz. Kendi hamlelerimizi planlıyoruz ve adım adım hayata geçiriyoruz. Türkiye’nin küresel ekonomik çalkantılardan, güvenlik kaygılarından, yıpratıcı siyasi çekişmelerden en az hasarla çıkması için her türlü çabayı gösteriyoruz. Buna rağmen hayat pahalılığı başta olmak üzere çeşitli sıkıntılara maruz kaldığımız bir gerçektir. Türkiye, bugün yaşadığı sıkıntıları elbette hak etmiyor. Fakat bu millet asıl böyle arkaik, gerici, habis bir muhalefeti de hak etmiyor. Ülkemizin bugüne kadarki her meselesini nasıl biz çözdüysek Allah’ın yardımı ve milletimizin desteği ile mevcut sıkıntıların üstesinden de yine biz geleceğiz. Muhalefeti de kendi kısır dünyasıyla, kendi iç çekişmeleri ve ayak oyunlarıyla, kendi kıyafetsiz gündemleriyle baş başa bırakıyoruz. Türkiye ve Türk milleti tarihte geniş bir coğrafyaya yayılan varlığını da, bugünkü geniş etki alanını da kendini sürekli yenileyebilme kabiliyetine borçludur” dedi.

    Kendini yenilemenin başkalaşmak olmadığını ifade eden Erdoğan, “Kendini yenilemek aynı mayayla varlığını devam ettirmek, büyümek, çoğalmak demektir. Değerlerimizi koruyarak kendimizi yenilediğimiz sürece hiçbir fikir, teknik, farklılık bize tehdit teşkil etmez. Dünya yeni bir dönüşümün eşiğindedir. Bu kritik süreçte en büyük gücümüz ve avantajımız milletimizin en kadim özelliğidir. Ülkemizin demokrasi ve kalkınmada ulaştığı ileri seviye bize yeniden yapılanan küresel sistemde hak ettiğimiz yeri alabilme fırsatı vermiştir. Küresel sistemde hak ettiğimiz yeri alabilme fırsatı vermiştir. Küresel güvenlik ve ekonomi krizine bu gözle baktığımız için geçici sorunlar karşısında paniğe kapılmıyoruz. Pek çok ülke yaşanan belirsizlikler karşısında yalpalarken biz içimize kapanmak ve kazanımlarımızdan taviz vermek yerine hedeflerimize doğru daha hızlı yol almayı tercih ediyoruz. Bu arada 85 milyon vatandaşımızın her biri için konjonktürün getirdiği sıkıntıların yükünü azaltacak tedbirleri almaktan da geri durmuyoruz. Bilhassa ücretli, dar gelirli, desteğe ihtiyaç duyan vatandaşlarımızı koruyacak bütün mekanizmaları kuruyor ve işletiyoruz” diye konuştu.

    Bundan sonraki önceliklerinin insanların refah seviyesini artıracak uygulamalar olacağını belirten Erdoğan, “Asgari ücret artışı, memur ve emekli maaşlarına yapılan yüksek oranlı zamlar, sosyal yardım yelpazesinin genişletilmesi, destek ve sübvansiyon paketleri gibi uygulamalar bu yaklaşımımızın ifadesidir. Sağlıktan eğitime, ulaşımdan enerjiye her alanda altyapı yatırımlarından ülkemizin ihtiyaçlarını önemli ölçüde karşıladığımız için bundan sonraki önceliğimiz insanımızın refah seviyesini artıracak politikalar olacaktır. Önümüzdeki aylarda bu doğrultuda yeni adımlar atarak hayat pahalılığının insanlarımız üzerindeki yükünü azaltmayı sürdüreceğiz. Bir de bu gelişmelerin uluslararası serencamı var. Küresel ekonominin temellerinden sarsıldığı, küresel güvenlik mimarisinde ciddi çatlakların oluştuğu bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir süreçte dahi geçmişten beri Türkiye’nin önünü kesmeyi temel politikaları haline getirenlerin aynı tutumlarında ısrar etmesi şaşırtıcı değilse de üzüntü vericidir. Geçmişte ülkemizi vesayet güçleri, darbeciler, siyasi ve ekonomik tetikçiler vasıtasıyla istedikleri gibi yönlendirenler, kendi içlerindeki çürümeye bakmadan hala ülkemizi hedefte tutmayı sürdürüyor. Kendi güvenlikleri ve refahları dışında hiçbir şeyi önemsemeyenler, Türkiye’nin bağımsız duruşuna tahammül edemiyor. Bu konuda sergilenen tavırlar ve edilen sözler karşımızdakilerin hak, özgürlük ve ekonominin kuralları hususundaki hassasiyetlerinden değil, çıkarlarının müdafaa endişelerinden kaynaklanıyor” ifadelerini kullandı.

    “Bizim, NATO’nun genişlemesi konusundaki yaklaşımımız bağnazlıktan veya düşmanlıktan değil, terörle mücadele konusundaki ilkeli tutumuzdan kaynaklanıyor”

    “Güney sınırlarımız boyunca oluşturduğumuz güvenlik bölgelerinin meşru gayesini sınırlarımız içinde ve hemen ötesinde yıllardır koruduğumuz her türlü ihtiyaçlarını karşıladığımız, milyonlarca insanın sıkıntısını umursamayanların bize verecekleri ne müttefiklik ne de insan hakları dersi olabilir” diyen Erdoğan, “Lafa gelince herkesin büyük laflar ettiği, Karadeniz’in kuzeyindeki savaşta bile toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarına yapılan saldırıyı asla kabul etmediğimizi açıkça belirttiğimiz Ukrayna’ya en ciddi, somut ve işe yarar desteği biz verdik. Rusya ile iletişim kurduğumuz her platformda ve her seviyede bu tutumumuzu kendilerine mertçe söyledik. Krizin çözümüne hiçbir katkısı olmayacak şovlara katılmak yerine Rusya ile siyasi ve insani ilişkilerimizi sürdürerek bölgede önce ateşkesin sağlanması, ardından kalıcı bir barış anlaşmasının yapılması hususunda da en samimi çabaları yine biz sergiledik” dedi.

    Türkiye’nin NATO’nun genişlemesiyle ilgili bir probleminin olmadığına vurgu yapan Erdoğan, “NATO’ya üyelik başvurusunda bulunan ülkeler tarihlerine bakarlarsa bizim doğudan gelen tehditlere karşı kendilerine de çok büyük katkılar sağladığımızı göreceklerdir. Bizim, NATO’nun genişlemesi konusundaki yaklaşımımız bağnazlıktan veya düşmanlıktan değil, terörle mücadele konusundaki ilkeli tutumuzdan kaynaklanıyor” dedi.

    Bu çerçevede oldukça yoğun telefon diplomasisi yürüttüğünü ifade eden Erdoğan, “Muhataplarımızın tamamına Türkiye’nin NATO’nun genişlemesi konusundaki yaklaşımını, terörle mücadele ve müttefiklik dayanışması vurgularıyla açıkça paylaştım. Her şeyden önce terör örgütlerinin insanlığın güvenliği için ortada olan bir NATO’da yer almasını biz kabullenemeyiz dedim. Bu yanlışı Türkiye, Yunanistan ve Fransa’nın NATO’dan çıkışı döneminde, biliyorsunuz Türkiye o zaman onlara desteği vermişti. Ve ne olduğunu şu anda bu Yunanistan, bizimle nasıl bir uyum içinde” ifadelerini kullandı.

    “Artık benim için Miçotakis diye birisi yok”

    Yunanistan’ın tutumunu sert sözlerle eleştiren Erdoğan, “FETÖ terör örgütünün Avrupa’ya gidiş güzergahı şu anda Yunanistan değil mi? İçindeki terör örgütlerini besleyen o değil mi? Hepsinden öte şu anda 10’a yakın üs var Yunanistan’da ve bu üslerle acaba Yunanistan kimi tehdit ediyor. Bu üsler Yunanistan‘da niye kuruluyor. Şu anda AB ülkelerine 400 milyar avro borcu olan bir Yunanistan var. Kendisi ile yaptığımız görüşmelerde aramıza üçüncü ülkeleri sokmayalım diye mutabık kaldık. Buna rağmen bir Amerika seyahati oldu. Senatoda Türkiye aleyhine ne gerekiyorsa bu konuşmaları yaptığı gibi F16’ları sakın Türkiye’ye vermeyin demek suretiyle Amerika’ya bu şekilde adeta telkinlerde bulundu. Stratejik Konsey Toplantısı yapacaktık. Artık benim için Miçotakis diye birisi yok. Kendisiyle böyle bir görüşmeyi yapmayı asla kabul etmiyorum. Çünkü biz sözünde duracak şahsiyetli, onurlu siyasetçilerle yola gideriz. Bundan sonrasını Miçotakis kendisi düşünsün, kimlerle görüşecekse, kimlere nasıl üsler kurduracaksa buyursun kurdursun. Biz bize yeteriz, biz kendimize yeteriz. F16’lar konusunda öyle zannediyorum ki herhalde Miçotakis’in ağzına bakarak kararını vermeyecektir. Özellikle İsveç, Finlandiya meselesi bu konuda kötü sicili ile her iki ülkede halen devam eden Türkiye karşıtı yaklaşımları kabul edilemez bulduğumuzu ifade ettik” dedi.

    İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği

    İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine ilişkin konuşan Erdoğan, “Şurada daha dün birkaç gün önce Stockholm sokaklarında terör örgütleri, terör örgütünün liderlerinin posterleriyle yürüyüş yaptılar. Ben şimdi sesleniyorum; Sayın Anderson bak bana neler söylüyordun ama buyur, bak Stockholm’ün caddelerinde teröristler bağırarak çağırarak yürüyorlar. Senin polisin onları koruma altına alıyor. Almanya caddelerinde de yine bu gösterileri yapmıyorlar mı? Yine Alman polisi korumasında yapıyor. Bizim vatandaşlarımızdan herhangi biri bir yanlış yaptığı zaman adeta yere bastırıyor Alman polisi, dayanılmaz şekilde acılar çektiriyor. Hatta hatta 15-16 yaşındaki Türk gencine bunu yapıyorlar. Bütün bu olaylardan sonra bizden bazıları hala barış, dostluk. Olmaz böyle bir dostluk, olmaz böyle bir barış. Siz anca terör örgütleriyle el ele kol kola yürümeyi başarıyorsunuz, ancak bunu başarıyorsunuz. Biz işimizi biliyoruz. Atılması gereken adımları nasıl atacağımızı da biliyoruz. Bu ülkelerin terör örgütlerine fiili ve siyasi destek vermekle Türkiye’den NATO üyeliğine evet demesini beklemek arasında bir tercih yapmaları ve bunun somut emarelerini ortaya koymaları gerektiğini söyledik. Buradan bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum. Türkiye için tehdit oluşturan terör örgütlerine her türlü desteği vererek teröristleri koruyup koruyanlar önce bize geçmişten bu yana sergiledikleri hukuksuz, ciddiyetsiz kibirli tavırlarından vazgeçmeleri gerekir. Somut uygulamalarıyla bu değişimi gördüğümüzde Türkiye olarak üzerimize düşenleri yerine getireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın” dedi.

    “Güney sınırlar boyunca güvenli bölgeler oluşturmak için başlatılan çalışmaların eksik kalan kısımlarıyla ilgili yeni adımları görüşeceğiz”

    Güney sınırlar boyunca 30 kilometre derinliğinde güvenli bölgeler oluşturmak için başlatılan çalışmaların eksik kalan kısımlarıyla ilgili yeni adımların da atılmaya başlanacağını duyuran Erdoğan, “Perşembe günü yapılacak Milli Güvenlik Kurulu’nda bu hususlar enine boyuna değerlendirilecek ve kararımızı alacağız. Gereken görüşmeleri yaparak sürecin sağlıklı yürümesini temin edeceğiz. Ülkemizin güvenlik hassasiyetlerine saygı gösterenler ile kendi çıkarları dışında hiçbir derdi olmayanların ayrımını bu süreçte bir kez daha görecek, gelecekteki politikalarımızın referansı yapacağız” dedi.

    “Milli Uzay Programı’mız çerçevesinde bir Türk vatandaşının uluslararası uzay istasyonuna gönderilmesi sürecini resmen başlatıyoruz”

    Yaklaşık bir yıl önce duyurduğu Milli Uzay Programı ile ilgili bir müjdeyi paylaşan Erdoğan, “Ülkemizin uzay alanındaki hak ve menfaatlerimizi korumak için belirlediğimiz Türkiye ve medeniyetimize yaraşır iddialı ama ayakları yere basan tam 0 hedefi sizlerle paylaşmıştım. Geniş bir yelpazedeki hedef başlıklarımızla adım adım ilerliyoruz. Bugün hedeflerimizden birine yönelik önemli bir duyuruyu paylaşmak istiyorum. Artık dünyada siyasi bağımsızlığın teknolojik bağımsızlıktan geçtiğini biliyoruz” dedi.

    Türkiye olarak bu alanda farkındalık oluşturmak için çalışıldığını ifade eden Erdoğan, “Dünya düzeninin belirleyicisi konumundaki teknolojilerin her alanında proaktif bir Türkiye inşa ediyoruz. Türkiye için uzay yarışında yer almak lüks değil bir mecburiyettir. Öncü olabilmek için uzay alanındaki edinilen tecrübelerden doğacak kazanımlardan hak ettiğimiz payı almamız gerekiyor. Türkiye’de bir nesil ülkelerin uzay yarışını siyah beyaz televizyonlardan izledik, izlediler. Milli teknoloji hamlesi vizyonuyla Türk gençleri uzay yarışının öncü aktörleri olsun istiyoruz. Bu salondaki basın mensupları aracılığıyla tüm bakan arkadaşlarım aracılığıyla birçok insan küçük yaşlarından itibaren uzaya gitme hayali kurmuştur. Hala kuranlar da vardır. Evet artık o vakit geldi. Milli Uzay Programı’mız çerçevesinde bir Türk vatandaşının uluslararası uzay istasyonuna gönderilmesi sürecini resmen başlatıyoruz. Hiç şüphesiz bu milli bir görev olacak. Uzaya göndereceğimiz vatandaşımız yerçekimsiz uzay ortamında yapmak istedikleri bilimsel test ve deneyleri gerçekleştirme imkanına sahip olacak. Bu milli göreve başvuru için Uzayagov.tr adresini oluşturduk. Belirlenen eğitim şartlarını sağlayan 45 yaşından genç Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bu görev için başvurabilirler. Başvurular arasından seçilecek iki aday, bilim elçimiz olarak uzaya çıkış süreci için gerekli tüm eğitimleri alacaklar. Eğitimlerin sonunda bu iki adaydan biri üstlendikleri tarihi görev için 2023 yılında Uluslararası Uzay İstasyonu’na gönderilecekler. Şüphesiz göklere en çok yakışan bayrak ay yıldızlı al bayrağımızdır. Bayrağımızı uzayda gururla taşıyacak olan arkadaşımız inanıyorum ki bilgisi, tecrübesiyle gelecek nesillere rol modellik yapacaktır. Türkiye’nin tecrübe ettiği diğer ilkler gibi bu tarihi adımın onurunu milletimize yaşatmak yine hükümetimize nasip olacaktır. Gelecekteki milli kahramanımıza başarılar diliyorum. Bu büyük adımın ülkemize, özellikle gençlerimize hayırlı olmasını diliyorum” ifadelerini kullandı.

  • Almanya’nın Kabil Büyükelçiliği’nden tahliye açıklaması

    Almanya’nın Kabil Büyükelçiliği’nden tahliye açıklaması

    Afganistan, (DHA)- Almanya’nın Kabil’de bulunan Büyükelçiliği’nden yapılan açıklamada, “Vatandaşlar ve yerel personel için tahliye uçuşları devam ediyor” denildi.
    Elçilikten yapılan açıklamada, vatandaşlara çağırılmadıkları sürece Kabil Havalimanı’na gelmemeleri çağrısında bulunuldu. Açıklamada, “Uçuşunuzun zamanı geldiğinde sizi bilgilendireceğiz. Sizi aramadan havaalanına yaklaşmanızı önermiyoruz. Bunu yapmak riskli olabilir ve uçuş manifestosunda olmadığınız sürece havaalanına kabul edilmeyeceksiniz” denildi

  • Annenin isyanı: Ellerimle büyüttüğüm torunum oğlumu öldürdü 

    Annenin isyanı: Ellerimle büyüttüğüm torunum oğlumu öldürdü 

    Haber: Sevda SARIKAYA – Kamera: Özgür KUMANOVALI / İSTANBUL (DHA) – BAĞCILAR’da geçen yıl aralarında alacak verecek meselesi olduğu iddia edilen yeğeni tarafından sokak ortasında 7 kurşunla öldürülen Cihan Beyhan’ın (32) annesi Raziye Beyhan, “Bir tarafta torunum, bir tarafta oğlum. Torunumu ellerimle büyüttüm, baktım ama o gelip benim kapımın önünde oğlumu sebepsiz yere öldürdü. O katil içeriden çıkmasın istiyorum” dedi. Sanık Yusuf Beyhan (25) ise duruşmadaki savunmasında, “Cihan amcamın elindeki pompalı tüfeği gördüm. Silahı kaldırdığı gibi anneme ateş etti. Mecbur kaldım, ateş ettim. Ne kadar ateş ettim onu da hatırlamıyorum” diye konuştu. Öte yandan, cinayet anı da iş yerinin güvenlik kamerasına yansıdı.
    Olay, 1 Ağustos 2020 tarihinde Bağcılar’da gerçekleşti. İddiaya göre, Yusuf Beyhan kendisini Fransa’da çalıştırıp ücretini ödemediği gerekçesiyle daha öncede tartıştığı amcası Dilaver Beyhan ile görüşmeye gitti. Yusuf Beyhan amcasını görür görmez silahıyla arkasından ateş etti. Daha sonra olay yerine gelen küçük amcası Cihan Beyhan ile de tartışmaya başlayan Yusuf Beyhan, amcasını ilk olarak ayağından vurdu daha sonra yanına giderek peş peşe tetiğe bastı. Cihan Beyhan olay yerinde hayatını kaybederken, kavgada Yusuf Beyhan’ın annesi Nurgül Beyhan da yaralandı. Olayın ardından soruşturma başlatan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede sanık Yusuf Beyhan’ın yasak yollardan ülkeye giriş yaptığı anlatıldı.  
    Şüpheli Yusuf Beyhan’ın amcası Cihan’a ateş ettiği ve hayatını kaybettiğinin anlatıldığı iddianamede otopsi raporuna göre maktulün vücudunda 7 adet mermi giriş yarasının tespit edildiği belirtildi. İddianamede sanık Yusuf Beyhan’ın “Kasten öldürme” suçundan müebbet hapis ile cezalandırılmasını talep edildi. 

    “KAÇ EL ATEŞ ETTİM HATIRLAMIYORUM”
    Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde geçtiğimiz günlerde yapılan ilk duruşmada savunma yapan tutuklu sanık Yusuf Beyhan, “Amcam Dilaver Beyhan mahalleye taksiyle geldi. Sağ tarafına uzanıp bir şeylerle uğraşınca, silah çıkaracağından korktum. Kendimden uzaklaştırmak amacıyla bir el havaya ateş ettim. Taksiyle gitti. Daha sonra küçük amcam Cihan geldi. Beni azarladı, küfür ve tehditlerde bulundu. Cihan sokağa doğru gidip geldi. Kafamı kaldırınca Cihan amcamın elindeki pompalı tüfeği gördüm. Silahı kaldırdığı gibi anneme ateş etti. Mecbur kaldım, ateş ettim. Ne kadar ateş ettim onu da hatırlamıyorum. Suçlamayı kabul etmiyorum” dedi. Sanığın tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı erteledi.

    “TORUNUMU ELLERİMLE BÜYÜTTÜM”
    İlk duruşmanın ardından konuşan Anne Raziye Beyhan, olayın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen acısının hala dinmediğini söyleyerek
    “Oğlum vurulduktan sonra komşular, oğlumun yanına gitmeme müsaade etmediler. ‘Gidersen seni de öldürecek’ dediler. Bir tarafta torunum, bir tarafta oğlum. Ben torunumu ellerimle büyüttüm, baktım ama o silah alıp, gelip benim kapımın önünde oğlumu öldürdü, hem de sebepsiz yere. Ben o günden beri sürekli hasta ve yataktayım, felç geçirdim. O katilin hapisten çıkmasını istemiyorum, onun yüzünü görmek dahi istemiyorum” dedi. 

    “SENİN OĞLUN TOPRAĞA BENİMKİSİ HAPSE GİRECEK” DEMİŞTİ
    Oğlunun sürekli torununun başına bir şey gelmesin diye koruyup kolladığını anlatan Raziye Beyhan, “Olay günü katilin annesi benim evime gelip ‘Bana para vermezsen senin oğlun toprağa, benimkisi de hapse girecek’ demişti. Oğluma hep ‘oğlum senin evlendiğini de göreyim’ diyordum. Bana ‘Anne tamam bu sene evleneceğim’ diyordu” diye konuştu.

    “20’NİN ÜZERİNDE SUÇ KAYDI VAR”
    Olayın yaşandığı noktada konuşan müşteki Dilaver Beyhan’ın avukatı Servet Barışer, “Sanığın daha önce 20’nin üzerinde suç kaydı olmasına rağmen Fransa’dan Türkiye’ye gelirken İstanbul Havalimanı’nda hiçbir güvenlik prosedürüne takılmadan İstanbul’a giriş yapıyor. Birkaç gün sonrasında da bu olayı gerçekleştiriyor. Bu üst soya karşı gerçekleştirilen bir suç olduğundan sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasını bekliyoruz” şeklinde konuştu.
    (FOTOĞRAF)

  • 31 yıldır tekerlekli sandalyesinden ormanları gözetliyor

    31 yıldır tekerlekli sandalyesinden ormanları gözetliyor

    Eskişehir’de, 1987 yılında ormanda çalışırken kesilen ağacın üzerine devrilmesi sonucu belden aşağısı felç kalan Osman Ciga (69), 31 yıldır tekerlekli sandalyeyle, 1652 rakımlı Beyseri Yangın Gözetleme Kulesi’nde ormanları gözetliyor. Eşiyle birlikte çalışan Ciga, “Gece, gündüz sürekli nöbetteyiz” dedi.

    Seyitgazi ilçesi İdrisyayla Mahallesi’nde yaşayan 3 çocuk ve 7 torunu olan Osman Ciga, ormanda çalışırken kesilen bir ağacın üzerine devrilmesiyle belden aşağısı felç oldu. Ciga, 1990 yılında Orman Bölge Müdürlüğü yetkililerinin teklifi üzerine Beyseri Yangın Gözetleme Kulesi’nde eşi Ayşe Ciga (64) ile çalışmaya başladı. Elinden düşürmediği dürbünle ormanları gözetleyen Ciga’ya, terlekli sandalye kullandığı için müdürlük tarafından iki katlı yangın gözetleme kulesine asansör de yapıldı. Osman Ciga ve eşi Ayşe Ciga mevsim şartlarına göre haziran ayında kuleye çıkıp, kasım ayında ise kuleden inip Kırka Orman İşletme Şefliği’ndeki santralde çalışıyor.

    ‘GECE GÜNDÜZ NÖBETTEYİZ’

    Eşiyle gece gündüz, orman yangınlarına karşı nöbet tuttuklarını söyleyen Osman Ciga, “İdrisyayla köyünde doğup, büyüdüm. 1987’de İdrisyayla yakınlarındaki ormanda ağaçlar kesilirken kazayla üzerime ağaç devrildi ve belden aşağı felç kaldım. Orman Bölge Müdürlüğü yetkilileri, ‘Seni ailenle birlikte işe alalım’ dediler. 1990 yılında işe başladım. O günden beri eşimle burada çalışıyoruz, ormanları gözetliyoruz. Bütün gün buradan bir yere ayrılmam. Sadece merdivenin yanına gidip, gelirim. Eşim de içeride telsizlere bakar. Gece gündüz sürekli nöbetteyiz. 2002 yılında büyük bir yangın çıktı. Biz hemen telsizle haber verdik ama rüzgar 80 kilometre hızla esince ekipler gelene kadar çok büyüdü. Engelleyemedik ve 76 hektarlık alan yandı. Ondan başka da büyük yangın olmadı. Son çıkan yangınları gördüğüm zaman ciğerim yandı. Başka yerlerde çıkmasın diye dua ediyoruz” diye konuştu.

    Ayşe Ciga da “Eşimle birlikte yangın gözetleme kulesinde çalışıyorum. Burada eşime yardım ediyorum” dedi.

    Eskişehir Orman İşletme Müdürü Doğan Kiras ise, “Sorumluluk alanımızda 177 bin 100 hektar ormanlık alan var. Biz bu ormanlık alanları toplam 6 kule, 12 personelle 24 saat esasına göre gözlemliyoruz. Personellerimiz kendi gözetledikleri alan içerisinde bir duman gördükleri zaman bölgeye en yakın yangın müdahale ekibimize haber veriyor” ifadesini kullandı.

  • İlk 7 ayda otomotiv üretimi yüzde 11, ihracatı yüzde 7 arttı

    İSTANBUL, (DHA) – Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) ocak-temmuz verilerini açıkladı. Yılın ilk 7 ayında otomotiv üretimi bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 11 artarak 705 bin 79 adet, otomobil üretimi yüzde 2 artarak 449 bin 550 adet olarak gerçekleşti.

    Traktör üretimiyle toplam üretim ise 738 bin 329 adede ulaştı. Aynı dönemde, otomotiv ihracatı adet bazında yüzde 7 artarak 512 bin 320 adet olurken, otomobil ihracatı ise yüzde 3 azalarak 332 bin 874 adet oldu.

    Ocak-temmuz döneminde toplam pazar geçen yıla göre yüzde 31 artarak 461 bin 730 adet düzeyinde gerçekleşti. Bu dönemde, otomobil pazarı yüzde 27 oranında arttı ve 346 bin 636 adet oldu. Son 10 yıllık ortalamalar dikkate alındığında ocak-temmuz döneminde toplam pazar yüzde 6,4 ve otomobil pazarı yüzde 10 arttı. Ağır ticari araç pazarı yaklaşık yüzde 4 azalırken, hafif ticari araç pazarı ise on yıllık ortalamanın paralelinde gerçekleşti ve yüzde 2 oranında azaldı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, Ocak-Temmuz döneminde toplam ihracattan yüzde 13,5 pay alan otomotiv sanayisi yılın ilk yedi ayını lider tamamladı.

    Bu dönemde, otomotiv sanayisinin kapasite kullanım oranı yüzde 62 olarak gerçekleşti. Araç grubu bazında kapasite kullanım oranları ise hafif ticari araçlarda (otomobil + hafif ticari araç) yüzde 61, ağır ticari araçlarda yüzde 58, traktörde yüzde 76 seviyesinde gerçekleşti.

    TİCARİ ARAÇ ÜRETİMİ YÜZDE 30 ARTTI

    Ocak-temmuz döneminde ticari araç üretimi bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 30 artış gösterdi. Bu dönemde, ağır ticari araç grubunda üretim yüzde 56 artarken, hafif ticari araç grubunda üretim yüzde 28 arttı. Yılın ilk yedi ayında, toplam ticari araç üretimi 255 bin 529 adet olarak gerçekleşti. Pazara bakıldığında ise, ocak-temmuz döneminde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla ticari araç pazarı yüzde 95, hafif ticari araç pazarı yüzde 40 ve ağır ticari araç pazarı yüzde 112 arttı. Özellikle ağır ticari araç grubunda bir önceki yıla göre artış gerçekleşmesine rağmen baz etkisi dikkate alındığında 2015 yılına göre kamyon pazarı yüzde 31, otobüs ve midibüs pazarı yüzde 31 oranında daraldı.

    PAZAR 10 YILLIK ORTALAMALARIN YÜZDE 6,4 ÜZERİNDE

    Yılın ilk yedi ayını kapsayan dönemde toplam pazar geçen yıla göre yüzde 31 artarak 461 bin 730 adet düzeyinde gerçekleşti. Bu dönemde, otomobil pazarı da yüzde 27 oranında arttı ve 346 bin 636 adet oldu. Son 10 yıllık ortalamalar dikkate alındığında 2021 ocak-temmuz döneminde toplam pazar yüzde 6,4, otomobil pazarı yüzde 10 oranında arttı. Ağır ticari araç pazarı yüzde 4 oranında azalırken, hafif ticari araç pazarı ise son on yıllık ortalamanın paralelinde gerçekleşti. Bu dönemde, otomobil satışlarındaki yerli araç payı yüzde 40 olurken, hafif ticari araç pazarında yerli araç payı yüzde 53 olarak gerçekleşti.

    YEDİ AYDA 512 BİN ADETLİK İHRACAT GERÇEKLEŞTİ

    Ocak-Temmuz döneminde otomotiv ihracatı geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre adet bazında yüzde 27 artarak 512 bin 320 adet olarak gerçekleşti. Otomobil ihracatı ise yüzde 3 oranında azalarak 322 bin 874 adet oldu. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, otomotiv sanayi ihracatı Ocak-Temmuz döneminde toplam ihracattan aldığı yüzde 13,5 pay ile ilk sıradaki yerini korudu.

    İHRACAT DOLAR BAZINDA YÜZDE 27 ARTARAK 16,7 MİLYAR DOLARA ULAŞTI

    Ocak-temmuz döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre toplam otomotiv ihracatı dolar bazında yüzde 27, Euro bazında ise yüzde 17 arttı. Bu dönemde, toplam otomotiv ihracatı 16,7 milyar dolar olarak gerçekleşirken, otomobil ihracatı yüzde 7 artarak 5,4 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Euro bazında otomobil ihracatı ise yüzde 1 azalarak 4,5 milyar Euro oldu. Yılın ilk yedi ayında dolar bazında ana sanayi ihracatı yüzde 18 oranında artarken, tedarik sanayi ihracatı yüzde 42 oranında arttı.

     

     

  • Çin’in Kabil Büyükelçiliği’nden Afganistan açıklaması

    Çin’in Kabil Büyükelçiliği’nden Afganistan açıklaması

    Afganistan, (DHA)- Çin’in Afganistan’ın başkenti Kabil’deki büyükelçiliğinden yapılan açıklamada, Çin vatandaşlarına güvenlik uyarısında bulunuldu ve ülkedeki durumun ‘son derece karmaşık ve şiddetli’ hale geldiği belirtildi.
    Çin’in Kabil Büyükelçiliği’nden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
    “Son günlerde Afganistan ve başkent Kabil’deki durum dramatik bir şekilde değişti ve bu durum son derece karmaşık ve şiddetli bir hale geldi. Afganistan’daki Çin Büyükelçiliği, Çin vatandaşlarıyla yakın temas halinde, güvenlik durumu hakkında rapor alıyor ve yardım sağlamak için elinden gelenin en iyisini yapıyor. Şimdiye kadar, Afganistan’daki Çin vatandaşlarıyla ilgili can kaybı ya da yaralanma hakkında herhangi bir rapor alınmadı. Çin kurumlarının ve Afganistan’daki Çinli vatandaşların çıkarlarının güvenliğini sağlamaları talep edildi. Büyükelçilik ayrıca Afganistan’daki Çin vatandaşlarına güvenlik durumuna dikkat etmeleri, kendi güvenlik korumalarını güçlendirmeleri ve dışarı çıkmaktan kaçınmaları çağrısında bulunuyor.”

    FOTOĞRAFLI

  • Keban Baraj Gölü’nde avladığı kerevitten ayda 100 bin lira kazanıyor

    Keban Baraj Gölü’nde avladığı kerevitten ayda 100 bin lira kazanıyor

    Serhat Ozan YILDIRIM/ÇEMİŞGEZEK (Tunceli), (DHA)-TUNCELİ’de yaşayan Onur Demir (22) Keban Baraj Gölü üzerinde yaşadığı teknede, dünyanın en kaliteli tatlı su ıstakozları arasında gösterilen kerevit avlayarak ayda yaklaşık 100 bin TL kazanıyor. Haftada ortalama 400 kilo kerevit yakaladığını belirten Demir,  “Kilosu 30 liraydı sonra 45 oldu, şimdi ise 65 lira. Eğirdir Gölü’nde kerevit, mantar hastalığından dolayı azaldı, ondan da burada fiyatlar yükseldi” dedi.
    Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdikten sonra İstanbul’a yerleşen Onur Demir, pandemi sürecinde insan kalabalığından kaçarak, anne ve babası ile kardeşinin yaşadığı memleketi Tunceli’nin Çemişgezek ilçesi Kıraçlar köyüne yerleşti. İhtiyaç kredisiyle tekne satın alan Demir, baraj seviyesinin yükselmesiyle kaldığı ada su altında kalınca teknede yaşamını sürdürmeye devam etti. Demir, dünyanın en kaliteli tatlı su ıstakozları arasında gösterilen kereviti avlamaya başladı.
    AVRUPA’YA İHRAÇ EDİLİYOR
    Demir, Türkiye’nin en büyük ikinci, doğal göller arasında 675 kilometrekarelik alanıyla da 3’üncü sırada yer alan, Keban Baraj Gölü’nde kereviti, kiraladığı baraj sahasına giderek avlıyor. Kerevit ağlarını 10 ile 50 metre derinliğe salan Demir, daha sonra bir hafta bekleyerek ağlara takılan kerevitleri topluyor. Avladığı kerevitleri sudan çıkarırken, 10 santimetreden küçük olmayacak şekilde metreyle ölçerek seçen ve küçükleri göle tekrar bırakan Demir, haftada ortalama 400 kilo kerevit avlıyor. Demir, avladığı kerevitleri ise Elazığ’ın kıyılarında dolaşan toptancılara 65 liradan satarak ayda ortalama 100 ile 120 bin TL arasında para kazanıyor. Toptancılara satılan kerevitler de  Isparta’daki tesislere gönderilerek, orada işlendikten sonra Avrupa’nın birçok ülkesine ihraç ediliyor. Teknesinde hem huzurlu hem de ekonomik olarak çok iyi olduğunu dile getiren Demir, avlanma sürecini şöyle anlattı:
    PANDEMİDEN KAÇTI BALIKÇILIK YAPMAYA BAŞLADI
    “Pandemi sürecinde kalabalıktan kaçarak buraya geldim. Balıkçılık yapmaya başladım. 1 Temmuz’dan eylüle kadar sürüyor. Bir adada kalıyordum, suyun yükselmesinden dolayı ada su altında kaldı. Ben de teknede kalmaya başladım. Sabah kahvaltımı yapıyorum ve 8 gibi gölde kerevit avına çıkıyorum. 2 gün boyunca akşam gün batımına kadar kerevitleri çekiyorum. 3’üncü günde saat 2 gibi yükleme yapıyorum. Kerevit müteahhidi geliyor ve kerevitimizi alıyor. Oradan Isparta’ya, oradan da yurt dışına gidiyor. Haftalık genelde 400 kilo kerevit tutuyorum. Kilosu 30 liraydı sonra 45’ti şimdi ise 65 lira oldu. Eğirdir Gölü’nde kerevit, mantar hastalığından dolayı azaldı, ondan da burada fiyatlar yükseldi. Şu kerevit avından dolayı aylık elime 100 ile 120 bin lira geçiyor.”
    ‘İSVİÇRE VE RUSYA GİBİ BİR ÇOK ÜLKEYE İHRAÇ EDİYORUZ’
    Kerevit işletmecisi Murat İlitaş da, aldıkları kerevitleri yurt dışına ihraç ettiklerini anlatarak, “Türkiye’nin en iyi kereviti, biz bu ürünleri Çemişgezek’te işleyerek Isparta’ya yolluyoruz. Haftalık 2 buçuk ton balık topluyoruz. Kilosunu şu anda 65 liradan alıyoruz. Bu sene fiyatı böyle. İnşallah hep böyle kalır ve arkadaşların yüzü güler. Kerevite sahip çıksınlar, çok kıymetlidir. Biz bunları bu şekilde alıyoruz. Buzlayıp izole edeceğiz ve hava almayacak şekilde fabrikaya teslim ediyoruz.  Ölüsünü almıyoruz, 10 santimetreden küçüğünü de almıyoruz. İsviçre, Rusya gibi birçok dünya ülkesine bu kerevitler fabrikalar yoluyla ihraç ediliyor” dedi.

    FOTOĞRAFLI
     

  • Beyin kanaması geçirince ‘yaşayamaz’ dediler, İŞKUR desteğiyle hayata tutundu

    Beyin kanaması geçirince ‘yaşayamaz’ dediler, İŞKUR desteğiyle hayata tutundu

    Deniz TOKAT/DENİZLİ, (DHA)- DENİZLİ’nin Çivril ilçesinde, 8 yıl önce berber dükkanında çalışırken aynı anda beyin kanaması ve kalp krizi geçirerek felç olan Mehmet Ali Erdoğdu (37), İŞKUR’dan aldığı hibe desteğiyle yeni bir hayat kurdu. Doktorların ‘Yaşayamaz’ dediği Erdoğdu, 2 yıl önce 26 koyun aldı, eşinin de yardımıyla besiciliğe başladı. Zor günleri bu sayede geride bıraktığını belirten Erdoğdu, “Felçli olduğum ve kalp rahatsızlığım olduğundan bol bol yürümem gerekiyordu. Otlatmaya başladığım koyunlarımla günlük 10 kilometre yürüyorum. Hayata yeniden tutundum. Yürüyüşüm eskisinden çok daha iyi hale geldi” dedi.
    Kocayaka Mahallesi’nde yaşayan evli ve 3 çocuk babası Mehmet Ali Erdoğdu, 2013 yılında ilçe merkezindeki berber dükkanında çalıştığı sırada fenalaşıp hastaneye kaldırıldı. Beyin kanaması ve kalp krizi geçirdiği belirlenen Erdoğdu, tedaviye alındı. Sağlık sorunu nedeniyle sağ kısmı felç olan Erdoğdu, aynı zamanda da hafıza kaybı yaşadı. Bir yıl boyunca yatağa bağlı yaşayan Erdoğdu, kalbinden de 4 ameliyat geçirdi. Yaklaşık 10 ay sonra hafızası yerine gelen Erdoğdu, 5 yıllık tedavinin ardından yeniden ayağa kalkmayı başardı.
    ENGELLERİ AŞTI, KÜÇÜKBAŞ HAYVAN ÜRETİMİNE BAŞLADI
    Sağ kolu ve bacağını geçirdiği felç nedeniyle kullanamayan Erdoğdu, berberlik mesleğine geri dönemedi. Aile maddi sıkıntılarla boğuşurken, Mehmet Ali Erdoğdu’nun eşi Tuğba Erdoğdu (37) sosyal medyada İŞKUR’un engelli bireylere yönelik hibe desteği verdiğini gördü. Erdoğdu çifti, yaşadıkları kırsal mahallede küçükbaş hayvan üretimi yapabilecekleri fikri üzerine proje hazırlayıp İŞKUR’a başvuru yaptı. Projesi kabul edilen Erdoğdu’ya 36 bin TL hibe desteği verildi. Erdoğdu bu parayla evinin yan kısmına ahır inşa edip 26 koyun aldı. Yürümekte güçlük çekmesine rağmen eşinin de destekleriyle koyunlarına gözü gibi bakan Erdoğdu, hayvanlarının sayısını kısa sürede 40’a kadar çıkardı.
    ‘HAYATA YENİDEN TUTUNDUM’
    Küçükbaş üretimine başlamasıyla hayata yeniden tutunduğunu belirten Erdoğdu, maddi açıdan zor günleri bu sayede atlattıklarını söyledi. Sabahın erken saatlerinden itibaren eşiyle birlikte koyunlarıyla ilgilenmeye başladıklarını dile getiren Erdoğdu, “Bir tarafım felçli kaldığı için berberliğe dönemedim. İŞKUR desteğiyle koyun aldık. 3 çocuğum var. Bu koyunlar onların geleceği için güvence oldu. Felçli olduğum ve kalp rahatsızlığım için bol bol yürümem gerekiyordu. Ben de koyunlarımı otlatmaya başladım. Koyunlarımla günlük 10 kilometre yürüyorum. Sağlığıma katkısı çok oldu. Hayata yeniden tutundum. Yürüyüşüm eskisinden çok daha iyi hale geldi. Benim için yeni bir başlangıç oldu. İŞKUR sayesinde hayatımız düzene girdi. Allah kimseyi benim durumuma düşürmesin. Yardımcı olan herkese teşekkür ederim” dedi.
    ‘HAYATA SIFIRDAN BAŞLADIK, ÇOK ÇALIŞTIK’
    Tuğba Erdoğdu ise eşinin geçmişte ölümün kıyısından döndüğünü dile getirerek, “Hastaneye kaldırıldığında, ‘Burada bekleme git cenaze işlemlerini başlat. Yaşayamaz, buradan sağ çıkamaz’ demişlerdi. Öyle olmadı, 3 gün yoğun bakımda yattıktan sonra hayata döndü. Ancak sağ kısmı felçli kaldı. İŞKUR’un hibe desteğiyle küçükbaş hayvan üretimine başladık. Eşimin sağlığına da çok iyi geldi. Eskiden yataktan kalkamazken artık çok daha rahat hareket edebiliyor. Biz hayata sıfırdan başladık. Çok çalıştık. Yükseğe çıkmaya başladık. Şu an 40 koyunumuz var. Yeni doğumlarla bu sayı daha da artacak. Eşimle birlikte koyunları otlatmaya gidiyoruz. Yemlerini birlikte veriyoruz. Çocuklarımız da yardım ediyor. El birliğiyle üretime devam ediyoruz” diye konuştu.

    FOTOĞRAFLI

  • Bucaspor 1928, gençlerini Kuşadası’na kiraladı

    Bucaspor 1928, gençlerini Kuşadası’na kiraladı

    İZMİR (DHA) – TFF 2’nci Lig’e yükseldiği yeni sezon öncesi antrenmanlarının Kaynaklar Tesisleri’ndeki ilk etabını tamamlayan Bucaspor 1928, kadrosundaki gençlerden Selahattin Seyhun, Hasan Çelik ve Bartu Gökçen’i 1 yıllığına kiralık olarak 3’üncü Lig’e çıkan Kuşadasıspor’a gönderdi.
    Sarı lacivertli ekipte Düzce Topuk Yaylası’ndaki ikinci etap kamp dönemi de başladı.

    (FOTOĞRAFLI)

  • Vakaların yüksek olduğu Diyarbakır’da ekipler çay bahçelerinde aşı yapıyor

    Vakaların yüksek olduğu Diyarbakır’da ekipler çay bahçelerinde aşı yapıyor

    Şeyhmus ÇAKAN/DİYARBARKIR, (DHA)- SAĞLIK Bakanlığı verilerinde 100 binde 786,29 vaka oranıyla halen en üst seviyelerde bulunan Diyarbakır’da, aşılama çalışmaları her noktada yapılıyor. Aşı ekipleri, çay bahçelerini dolaşarak, halkı ikna ederek aşı yapıyor.
    Koronavirüs vakalarının en fazla olduğu iller arasında bulunan Diyarbakır’da aşılama konusunda her yol deneniyor.  Bağlar ilçesinde halkın toplu yaşadığı yerleri gezen ekipler, ikna ettikleri vatandaşları aşılayarak kurallar ve tedbirler konusunda da uyarılarda bulundu. Sağlık Müdürlüğü ekipleri, çay bahçesindeki vatandaşları artan vaka oranları, hastanelerdeki son durum konusunda da bilgilendirdikten sonra aşının önemini anlatıyor.
    İKNA OLANLARA HEMEN AŞI
    Ekipler tarafından ikna edilenlere hemen istedikleri aşı yapılıyor. Yapılan son ikna çalışmalarıyla birlikte aşıma oranlarında yükselme oldu. Diyarbakır Sağlık Müdürü Dr. Cihan Tekin, 110 filyasyon ekibi ile her alanda çalışma yaptıklarını söyledi. Tekin, “Ancak aşılama oranları halen istenilen seviyelere ulaşmadı. Ekiplerimiz çay bahçelerini, oyun alanlarını dolaşarak vatandaşlara aşının önemini anlatıyor. İkna olanlara hemen aşıları yapılıyor. Bu beladan kurtulmanın tek yolu şu an için aşı. Vatandaşların bu konuda hassasiyet göstermesini istiyoruz. Çünkü her geçen gün yoğun bakım ve servislerde hasta sayıları da artıyor. Bunların çoğu da aşı olması gereken ancak  olmayanlardan oluşuyor” diye konuştu.  

    FOTOĞRAF