Kategori: Bursa

  • Bursa Uludağ Üniversitesi Yeni Camii’nin Yüzde 35’i Tamamlandı

    BUÜ‘nün merkez Nilüfer ilçesindeki Görükle Yerleşkesi‘nde 10 bin metrekare alana 2,5 kat inşa edilecek Uludağ Üniversitesi Yeni Camii, bittiğinde Türkiye’nin en büyük üçüncü camisi olacak. Cami ibadet merkezi olmanın yanında sosyal, kültürel ve eğitim mekanlarını içinde barındıran modern bir külliye hüviyetini taşıyacak.

    Üniversite kaynakları kullanılmadan hayırseverlerin yardımlarıyla külliye şeklinde yapılacak caminin 4 minaresi olacak. Cami 41,7 metre kubbe, 75,8 metre minare yüksekliğiyle Bursa’nın birçok bölgesinden görülebilecek.

    Yarısı kapalı alanda olmak üzere 20 bin kişinin ibadet edebileceği külliye bünyesinde bin 1500 kişilik konferans salonu da yapılacak. Ayrıca cami bünyesinde farklı inançlara sahip kişiler için de özel ayrılmış ibadethaneler bulunacak.

    – “20 bin metrekaresi kültür merkezi olarak planlandı”

    BUÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Adem Doğangün yaptığı açıklamada, projenin sıradan bir ibadethane niteliğinde olmayacağını, içinde sosyal etkinliklerin gerçekleştirileceği bir külliye şeklinde tasarlandığını söyledi.

    Beştepe Külliyesi’nin mimarları tarafından hazırlanan caminin Osmanlı ve Selçuklu mimarisinden izler taşıyacağını vurgulayan Doğangün, “Cami mimari açıdan özel olacak. Üniversitenin içinde olması hasebiyle daha çok kültür merkezi yönü öne çıkıyor. Namaz kılınan kısım mevcut caminin 1,5 katı kadar büyüklüğünde. Çok aşırı büyük değil. 25 bin metrekare inşaat alanının 20 bin metrekaresi kültür merkezi olarak planlandı. Kültür merkezinde, toplantı salonları, konferans salonu, fuaye alanları, kütüphane olacak. Daha çok öğrencilerin sosyal etkinliklerini yapabilecekleri, kültürel etkinlikleri gerçekleştirebilecekleri mekanlar bulunacak. Bu bizim açımızdan önemli.” dedi.

    Yapının üç katlı olacağını dile getiren Doğangün, alt iki katın tamamen kültürel etkinliklere ayrıldığını ve tamamlandığında öğrencilerin de bu mekanlardan yararlanabileceğini anlattı.

    – “Hasta yakınlarının kalabileceği mekanlar da olacak”

    Doğangün, inşaatın Üniversite Camii ve Müştemilatını Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından finanse edildiğini ve üniversite tarafından herhangi bir maddi kaynak sağlanmadığına dikkati çekerek şunları kaydetti:

    “Üniversite olarak biz sadece derneğe yer tahsisi yaptık. Burayı kültür merkezi ve cami diye değerlendirmek daha doğru olur. Mevcut cami ihtiyacı karşılayamıyor. Cuma günü öğrenciler namazını dışarıda kılmak zorunda kalıyor. Üniversitenin içinde Tıp Fakültesi Hastanesi var. Hasta yakınları bazen kalacak yer bulamıyor. Araç içinde kalanlara şahit oluyoruz. İnşaatı devam eden camide hasta yakınlarının kalabilecekleri ve istirahat edebilecekleri, duşları olan mekanlar da olacak. Bu da bir sosyal hizmet olacak. Camilerin asıl görevi de bu, Allah’ın sığınma evi. Öyle değerlendirmek lazım. Hem öğrencilerimiz hem de hasta yakınları buradaki mekanlardan faydalanabilecek.”

    – “Bittiği zaman da muhteşem bir eser olacak”

    Üniversiteyi ziyaretinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a iki minareli, nispeten daha küçük bir cami projesi sunduklarını aktaran Doğangün, “Kendisi dört minareli olmasını istedi. Bittiği zaman da muhteşem bir eser olacak. Bursa’ya değer katacak. Yeni camiler arasında ziyaret edilen bir mekan olacak.” diye konuştu.

    – İnşaatın yüzde 35’lik bölümü tamamlandı

    Üniversite Camii ve Müştemilatını Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkanı Mustafa Kütahyalıoğlu da BUÜ’nün kompleks bir camiye ihtiyacının olduğunu ve bu nedenle projenin hayata geçirildiğini söyledi.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fahri doktora töreni için BUÜ’yü ziyareti esnasında kendisine cami ihtiyacından bahsedildiğini aktaran Kütahyalıoğlu, “Cumhurbaşkanımız Bursa’ya ve üniversiteye yakışır, Osmanlı ve Selçuklu mimarisini yansıtacak bir eser yapılmasını istedi. Biz de dernek olarak bu inşaata başlamış olduk.” dedi.

    Hafriyat kısmında Büyükşehir Belediyesinin büyük katkılarının olduğunu anlatan Kütahyalıoğlu, inşaatın bölgedeki iş insanlarının desteğiyle devam ettiğini dile getirerek şöyle konuştu:

    “Genel bütçeden veya üniversite bütçesinden herhangi bir destek almadan cami inşaatımızı devam ettiriyoruz. İş adamlarımızın desteklerine ve yardımlarına ihtiyacımız var. Bu güzel eseri el birliğiyle Bursa’ya kazandırmaya gayret ediyoruz. İnşaatımıza başladığımız günden bugüne kadar 16 milyon liralık harcamamız oldu. Toplam 70 milyon liraya mal olacağını tahmin ediyoruz. İnşaatımızın yüzde 35’lik bölümünü tamamlamış vaziyetteyiz. Üç bölüm halinde inşaat devam ediyor. İki bölümlük kısmını tamamladık. Ön tarafta iki minarenin ayağının olduğu bölümü de kısa sürede tamamlamak istiyoruz. Tabii bu planımız iş insanlarımızın desteğiyle olacak.”

  • Bursa Uludağ Üniversitesi Profesörü Tayar: Beslenmenizi Renklendirin

    Sebze ve meyvelerin sağladıkları vitamin, mineral, posa ve fitokimyasallar ile sağlığı geliştirdikleri, yaşlanmanın sebep olduğu etkileri önledikleri, kanser ve kalp hastalıkları riskini azalttığını belirten Prof. Dr. Mustafa Tayar, renklerine göre gıdaları ve faydalarını sıraladı.

    Beyaz renkli gıdalar LDL kolesterolü düşürüp, kalp hastalıkları riskini azalttığına dikkat çeken Tayar, “Muz, armut, karnabahar, sarımsak, soğan, mantar, patates gibi beyaz renkli gıdaları tüketerek kalp hastalıkları riskinizi minimuma indirmeniz mümkün. Mavi ve mor renkli gıdalar etkisini en çok hafıza üzerinde gösteriyor. Bu renkteki gıdalar pek çok kanser türüne başta prostat kanseri olmak üzere yakalanma riskini azaltıyor. Dolaşım sisteminin korunmasına ve sağlıklı yaşlanmaya da yardım ediyor. Erik, siyah üzüm, patlıcan, böğürtlen, incir, yaban mersini, lahana gibi gıdaları yoğun tüketilmelidir” dedi.

    Sarı ve turuncu renkli gıdalar bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağladığını belirten Tayar, “Göz ve kalp hastalıklarına karşı kalkan oluşturuyor. Portakal, şeftali, mango, kavun, havuç, ananas, üzüm, balkabağı, kayısı, sarı elma, mısır bu renk gıdalar arasında. Yeşil renkli gıdalar kemikleri koruyor, dişleri güçlendiriyor, göz sağlığına zarar gelmesini önlüyor. Bazı kanser türlerine yakalanma riskini de azaltıyor. Yeşil renkli gıdalar arasında kivi, ıspanak, brokoli, brüksel lahanası, marul, lahana, avakado, yeşil elma, salatalık, biber, taze soğan, roka gibi gıdalar yer alıyor. Domates, kırmızı elma, çilek, karpuz, ahududu, kiraz, turp gibi kırmızı gıdalar sağlık açısından oldukça önemli. Kırmızı renkli gıdaların Alzheimer hastalığından korunmada başrolü oynadığı artık kanıtlandı. Kırmızı gıdalar, kalbin kan akımını düzenliyor ve üriner sistemin sağlığını da koruyor” diye uyardı.

  • Bursa İl Sağlık Müdürülüğü’nden Grip Uyarısı

    Bursa İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Halim Ömer Kaşıkcımevsimsel grip hastalığı ve korunma yöntemleri ile ilgili açıklamalarda bulundu. Gribin birçok yolla bulaşabileceğine dikkat çeken Uzm. Dr. Kaşıkcı, “Esas olarak gripli birinin öksürük, hapşırma ve konuşması esnasında etrafa yayılan damlacıklarla bulaşır. Ayrıca grip virüsü olan bir yüzeye veya eşyaya dokunup, daha sonra kendi ağzına, gözlerine ya da burnuna dokunmakla da bulaşabilir. Hastalar, belirtilerin başlamasından önceki 1 gün ile 5-7 gün sonrasına kadar ki süre içerisinde hastalığı diğer insanlara bulaştırabilirler. Çocuklar ve bağışıklık sistemi zayıf olanlar daha uzun süre bulaştırıcı olabilirler” şeklinde konuştu.

    Ellerinizi Sık Sık Yıkayın

    Gribe yakalanmamak için yapılması gerekenleri sıralayan Uzm. Dr. Kaşıkcı, “Hasta kişiler ile yakın temastan kaçınmalı ve grip benzeri bir hastalık geçirildiğinde evde istirahat edilmelidir. Aksırma ve öksürme esnasında burun ve ağız kâğıt mendille kapatılmalı ve kullanılan kâğıt mendil çöp kutusuna atılmalıdır. Kâğıt mendil yoksa kolun iç yüzüne aksırmak veya öksürmek gerekir. Sabun ve su ile eller sık sık yıkanmalı veya el dezenfektanları kullanılmalıdır. Bulaşma yollarından olan ağız, burun ve gözlere kirli ellerle temas etmekten kaçınmalıdır. Yüzeyler sık sık temizlenmelidir” dedi.

    Beslenmeye Dikkat

    Gripten korunmada diğer önemli bir faktöründe beslenme olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Kaşıkcı, sözlerini şu şekilde sürdürdü;

    “Gerek grip olmadan önce gerekse grip olduktan sonra dengeli ve sağlıklı beslenme büyük önem arz etmektedir. Günlük kalori ihtiyacının farklı besin gruplarından doğru oranlarda sağlanması gerekiyor. Özellikle C vitamini bağışıklık sistemini destekleyen önemli besinlerden biridir. Günlük olarak portakal, kivi, brokoli maydanoz, karalahana gibi C vitamini yönünden yüksek besinler tüketilmelidir. Bunların yanı sıra bol miktarda sıvı da alınmalıdır.”

  • Bursa’da Konuşan Canan Karatay: Pakete Girmiş Hiçbir Şeyi Yemeyeceksiniz

    Prof. Dr. Canan Karatay, Büyükşehir Belediyesi tarafından ilk kez düzenlenen Bursa Büyükşehir Belediyesi Kitap Fuarı’nda konferans düzenledi. Konferans öncesinde açıklamalarda bulunan Karatay, vatandaşlara tavsiyelerde bulunarak, “Pakete girmiş hiçbir şeyi yemeyeceksiniz. Fabrikadan çıkıp, pakete girmiş sıvıyı içmeyeceksiniz. Reklamı yapılan hiçbir yiyeceği yüz vermeyeceksiniz. Farkındaysanız sağlıklı besinlerin reklamı yapılmıyor. Mesela bir kuzu çıkıpta ‘benim etim çok kıymetli, yiyin’ diyemiyor” dedi.


    “Doğal, işlenmemiş olan gıda rahatlıkla yenilebilir”
    Şekerle ilgili konuşan Karatay, “Bütün suni, fabrikaya girmiş ürünler hakiki gıda değil. Bunlara damak tadı arttırılsın diye her türlü şeker ekleniyor. Başta da çok ucuz olduğu için mısır şurubu şekeri ekleniyor. Bunlar hakikaten temelde bütün çocuklarımızın, gençlerimizin, hanımlarımızın sağlığını bozuyor. Doğal, işlenmemiş olan gıda rahatlıkla yenilebilir. Seçici olacağız. Bunları bulacağız. Birde GDO’lu ve üzerine tarım ilaçları sıkılmış ürünler çok tehlikeli” diye konuştu.

    “Beni kabul etmeyenler ilaç firmalarının desteğiyle araştırma yapanlar”
    Şeker ile ilgili sözlerinin kaale alınmaması ile ilgili söylentilere Karatay, “Cahilliğe bağlıyorum. Bütün dünya bunu konuşuyor. Benim bütün kitaplarımda 20 bine yakın kanıt var. Bütün bu kanıtlar bağımsız çalışmalar. Beni kabul etmeyenler ilaç firmalarının desteğiyle araştırma yapanlar. Onlar bilim değil. Ama halkımıza onlar bilimmiş gibi sunuluyor” açıklamasını yaptı.

    “Kebabın altındaki pideyi yemiyoruz”
    Bursa kebabı ile ilgili Karatay, “Kebap yiyin diyorum. İnşallah buradan çıkınca kebap yiyeceğiz. Ama altındaki pideyi, yanındaki patatesi, pilavı, kış aylarında olduğumuz için domates ve biber közlemesini yemiyoruz. Hakiki yoğurt ile beraber kebabı yiyeceğiz” şeklinde konuştu.
    Karatay, daha sonra konferansta okurlarıyla bir araya geldi.

  • Marmarabirlik Başkanı Asa: Paslı Demir Parçalarıyla Zeytinin Karartılması Teknik Olarak Mümkün Değildir

    Son günlerde bazı basın yayın organlarında çıkan haberlerle ilgili açıklamalarda bulunan Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı Hidamet Asa, “Paslı demir parçalarıyla zeytinin karartılması teknik olarak mümkün değildir. Yapılan bu haberin hiç bir bilimsel dayanağı yoktur. Tüketicilerimiz zeytin alırken ambalajlı ve markalı ürünleri tercih etsinler. Doğal üretim yapan Marmarabirlik ürünlerini gönül rahatlığıyla tüketebilirler” dedi.


    1954 yılından bu yana sofralık zeytin sektörünün öncüsü olan Marmarabirlik, gıda güvenliği konusunda örnek ve önde gelen kuruluşlarından biridir. Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı Hidamet Asa, sofralık zeytin sektörü ile ilgili bazı basın yayın kuruluşlarında yapılan haberlerle olumsuz algı oluşturulmaya çalışıldığını belirterek, “Kimse zeytin üreticisinin emeğine göz dikmesin. Asılsız haberlerle hem üreticimize zarar verilmekte, hem de tüketicimiz tedirgin edilmektedir” dedi.
    Asa, ürün tercihi konusunda dikkat edilmesi gereken hususlarla ilgili olarak şu mesajları verdi: “Bizim için gıda güvenliği her şeyden önce gelir. Tüketicilerimiz tercihlerini ambalajlı ve markalı ürünlerden yana yapmalıdır. Tüketicilerimizin sağlığı bizim için çok önemlidir. Ürünlerimiz ulusal ve uluslararası gıda mevzuatlarına uygun olarak doğal fermantasyon yöntemiyle olgunlaştırılmakta, üretim esnasında tüm bileşenler yönetmeliklere uygun bir şekilde kullanılmakta ve etiket üzerine de içeriği yazılarak beyan edilmektedir”.

    Marmarabirlik için gıda güvenliğinin önemine de vurgu yapan Başkan Asa, “Marmarabirlik tanımlanmış ve ölçülebilir kalite kriterlerine uygun, fiziki, kimyasal veya mikrobiyolojik açıdan herhangi bir etkilenme olmadan, doğal ve sağlıklı üretim yaparak piyasaya ürünlerini sunmaktadır. Tüketicilerimiz güvenilir ve sağlıklı bir şekilde zeytin tüketmek istiyorlarsa üreticinin kuruluşu Marmarabirlik ürünlerini tercih etsinler. Marmarabirlik, önce insan sağlığı ilkesiyle, her yıl aynı bölgeden, aynı bahçeden hatta aynı ağaçtan ürün almakta ve hijyenik şartlarda uluslararası standartlarda üretim yapmaktadır” ifadelerini kullandı.

    Zeytinin doğallığı ve çekirdeğinin rengi ile ilgili yanlış bilgilerin tüketiciler arasında kafa karışıklığına sebep olduğunu belirten Hidamet Asa konu hakkında şunları söyledi:
    “Alkali kullanılmadan fermantasyon işlemine tabi tutularak kuru tuz veya salamurada hazırlanarak muhafaza edilen siyah, rengi dönük veya yeşil zeytindir. Yani ürünün tatlandırılması esnasında alkali kimyasallar kullanılmadan, doğal yöntemler ile tatlandırılmasıdır. Doğal fermantasyon sürecinde sadece su ve tuz vardır. Zeytinlerin fermantasyon aşamasında kararması için herhangi bir boya vb. madde kesinlikle kullanılmamaktadır. Zeytine siyah rengi veren, zeytinin meyvesinde bulunan Antosiyaninlerdir. Tam olgunluk döneminde hasat edilen zeytinlerde renk daha koyu olmakta ve meyvedeki renk maddeleri çekirdeğe kadar ulaşmaktadır. Eğer aynı zeytinlerden fermantasyon havuzunda daha uzun süre kalan varsa , ürünün çekirdekleri daha siyah olabilmektedir. Zeytinlerin ve çekirdek renklerinin siyah veya kahverengi tonlarında olması doğal bir durumdur.”

    Kamuoyunun doğru bir şekilde bilgilendirilmesi gerektiğini belirten Başkan Asa, “Geçtiğimiz günlerde zeytini karartmak için paslı demir kullanıldığı yönünde haber yapılmıştı. Basın yayın kuruluşları sektör ile ilgili haber yaparken, o sektörde otorite olarak kabul edilen kurum ve kuruluşlardan bilgi alırlarsa çok daha iyi olur ve doğru bilgi akışı da sağlanmış olur” diyerek sözlerini tamamladı.

  • Uzmandan ‘Tuz’ Uyarısı

    Kalp yetmezliğinin ele alındığı konferansta hayat kalitesini yükseltmek için sağlıklı ve dengeli beslenmenin önemine vurgu yapıldı. Kardiyoloji Uzmanı Coşkun, “Kalp yetmezliği kalp hastalarının kalbin pompalama performansının azalmasından ortaya çıkan ciddi bir hastalıktır. Hastaların hayat tarzını ileri derecede bozmakta ve kalitesini düşürmektedir. Kalp hastalarının özellikle sıkı medikal denetim altında olmaları, ilaçlarını düzenli kullanmaları ve doktor kontrolünde olmaları çok önemlidir. Tuz kısıtlaması kalp yetmezliğinde en önemli durumlardan bir tanesidir’’ dedi.
    Beslenme ve Diyet uzmanı Esensoy ise şu ifadeleri kullandı:
    “Kalp yetmezliği bir çok hastalığın sebebi olabilir. Kalp yetmezliği olan ve damar hastalıkları olan kişilerde beslenme önemli bir yer tutmaktadır. Tuz kısıtlanması, sıvı alımının sınırlı miktarlarda tutulması, potasyum desteğinin yeterli alınması, mikro (vitamin-mineraller) ve makro öğelerinin dengeli şekilde tüketilmeli. Karbonhidrat, protein, yağların olması gerektiği kadar alınması, vitamin minerallerin ihtiyaç halinde desteklenmesi oldukça önemli yer tutmaktadır. Kalp yetmezliği hastalarında rastladığımız kabızlık önlenmesi için ise beslenme tedavisinde posalı beslenmenin önemli yeri vardır” dedi.

  • GUHEM, Gençleri Havacılığa ve Uzaya Yönlendirecek

    Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay ile birlikte Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) öncülüğünde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı desteği ve TÜBİTAK koordinasyonunda Bursa Büyükşehir Belediyesi iş birliğiyle Bursa’ya kazandırılan GUHEM’de incelemelerde bulundu. Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ‘Milli Teknoloji Hamlesi’ yolculuğunda bakanlık olarak en fazla önem verdikleri alanların başında uzay ve havacılığın yer aldığını söyledi.
    Uzay ve havacılık sektörlerinde son dönemde önemli başarılar elde ettiklerini ifade eden Bakan Yardımcısı Kacır, “Türkiye, uzay ve havacılıkta yerli ve milli ürünlerini geliştiren bir ülke konumuna geldi. Bununla birlikte biz, bu yolculuğu özellikle gençlerimiz ve çocuklarımızın da dahil olduğu bir yolculuğa dönüştürmek adına büyük bir gayret gösteriyoruz. Bu doğrultuda iki yıldır TEKNOFEST’i düzenliyoruz. TEKNOFEST ikinci yılında bir milyon 720 bin ziyaretçi ağırlayarak dünyanın en büyük havacılık ve uzay etkinliği olmayı başardı” dedi.
    GUHEM’in de gençlerin ve çocukların uzay havacılık alanına olan ilgisini güçlendirecek önemli bir merkez olacağını kaydeden Bakan Yardımcısı Kacır, “BTSO öncülüğünde hayata geçirilen bu projeye diğer tüm bilim merkezlerimizde olduğu gibi TÜBİTAK da destek veriyor. Ancak GUHEM’in çok özgün yanları var. Hem mimarisi çok özgün hem de özellikle uzay ve havacılık alanlarında tematik bir bilim merkezi. GUHEM inşallah 23 Nisan 2020’de açılmış olacak. Her yıl on binlerce misafiri ağırlayacak. Burası uçak mühendisleri, uzay mühendisleri, pilotlar ve inşallah astronotlar yetişmesine vesîle olacak. Özellikle erken yaşlarda çocukların bilim merkezlerine gelmelerini, bu merkezlerde bilim atölyelerine katılmalarını ve buralarda yenilikçi ürünlerle tanışmaları çok değerli. Bu önemli proje dolayısıyla BTSO, TÜBİTAK ve tüm paydaşları tebrik etmek istiyorum. GUHEM, inşallah başarıyla hayata geçireceğimiz bir proje olacak” ifadelerini kullandı.
    Bursa’nın vizyon projesi
    GUHEM’e ilişkin bilgiler paylaşan BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay, 2018 yılının Ağustos ayında temeli atılan merkezin uzay ve havacılık alanında Avrupa’nın en iyi, dünyada ise en iyi 5 merkez arasında yer alma hedefinin bulunduğunu söyledi. Merkezin 13 bin metrekarelik kapalı alana sahip olduğunu belirten Başkan Burkay, “Türkiye’nin millî teknoloji hamlesi doğrultusunda genç nesillerin uzay ve havacılığa ilgisini artırmak amacıyla hayata geçirdiğimiz GUHEM’de farklı nitelikte 154 adet interaktif düzenek bulunuyor. Burası gerek interaktif düzenekleri ve içerik zenginliği gerekse de şehir kimliğine değer katan ödüllü mimarisi ile dünyanın sayılı merkezleri arasındaki yerini almaya hazırlanıyor. Bursa’mızın ve ülkemizin vizyonunu ortaya koyan GUHEM’in hayata geçirilmesine destek veren Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımıza, TÜBİTAK’a ve Büyükşehir Belediyemize teşekkürlerimizi sunuyorum.” dedi.
    Bakan Yardımcısı Kacır, GUHEM programının ardından BTSO’nun DOSAB’taki projeleri olan BUTEKOM, Bursa Model Fabrika, EVM ve BUTGEM’i de ziyaret etti.

  • Bursa’da Uzmanlar Mevsimsel Alerjiye Karşı Propolisi Önerdi

    Bursa’da gerçekleştirilen, Arı Ürünleri ile Doğal Beslenme Semineri’nde konuşan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ateş Kara, Mevsim geçişlerinde, çocuklarda en sık rastlanılan sorunlardan birinin öksürük, boğaz ağrısı, boğaz kaşıntısı ve burun akıntısı gibi şikayetler olduğunu söyledi. Bu gibi şikayetlerin daha kolay atlatılması için çocukların bağışıklığının güçlü olmasının önemine dikkat çeken Prof. Dr. Ateş Kara ” Dolayısıyla ben bir hekim olarak, çocuklarda propolis kullanımını özellikle mevsim geçişlerinde öneriyorum. Propolis çok uzun yıllardır var olan bir arı ürünü. Faydalarıyla ilgili yapılan bilimsel çalışmaların sayısı her geçen gün artıyor. Bu bilimsel yayınlara göre; propolis vücutta B ve T lenfositlerini aktive ederek antikor üretimini arttırıyor ve böylece doğrudan bağışıklığın güçlenmesine yardımcı oluyor, mevsim geçişlerinde çocukların hastalıklara yakalanma sıklığını azaltıyor. Bunu hem literatürdeki bilimsel araştırmalarda hem de klinikte hastalarımız üzerinden birebir gözlemliyoruz” dedi

    Koturoğlu: “Propolisi çocukların da kullanmasını öneriyorum”
    Seminerde konuşan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Güldane Koturoğlu ise, grip, soğuk algınlığı, farenjit gibi rahatsızlıklarda hemen antibiyotik kullanımına başvurulduğunu ancak bunun çok doğru bir yöntem olmadığını belirtti. Koturoğlu “Çocukların hastalanma sıklığını ve iyileşme süreçlerini kısaltmak için güçlü bir bağışıklık şart. Bu noktada sağlıklı ve doğal beslenmeyi çok önemsiyoruz. Bağışıklığı doğal yollarla desteklemek için benim önerim, doğru beslenme ve düzenli uykunun yanında doğal gıdalar ile vücudu desteklemek. Bu anlamda, doğada en güçlü antioksidan olarak bilinen propolisi çocukların da kullanmasını öneriyorum. Çocuklarda hastalıklara yakalanma riski özellikle mevsim geçişlerinde artış gösteriyor. Sürekli olarak antibiyotik kullanmak, vücudun direncini azaltıyor ve savunma mekanizmasını düşürüyor. Arı ürünleri yüksek biyolojik aktiviteye sahip ürünler ve birçok bilimsel çalışmada bağışıklığı desteklediği ortaya konmuş. Literatürde ayrıca mevsimsel alerji ve astım vakalarında propolisin özellikle antienflamatuvar etkisi ile faydalı olabileceği gösterilmiş” diye konuştu

    Samancı: “Propolis çok güçlü antioksidan aktiviteye sahip”

    Seminerde arı ürünlerinin üretim yöntemlerini anlatan Gıda Yüksek Mühendisi Propolis Uzmanı Aslı Elif Tanuğur Samancı ise, “Günlük antioksidan ihtiyacının karşılanması için, Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, her gün 6-11 porsiyon tam tahıl, 5-6 porsiyon meyve sebze tüketmek gerekiyor. Pratikte bunu tüketmemiz mümkün değil. Dolayısıyla, antioksidan özellikteki gıdaları beslenmemize dahil etmeliyiz. Propolis de çok güçlü antioksidan aktiviteye sahip. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde gerçekleştirdiğimiz çalışmada, propolisin nardan tam 80 kat daha yüksek antioksidan aktivite gösterdiğini belirledik. Yapılan pek çok bilimsel çalışmada; bağışıklığı düzenleyici etkileri olduğu ve bunun propolisin bileşiminde bulunan kafeik asit fenetil ester bileşeninden kaynaklandığı ortaya konulmuş. Ancak propolisin bu etkilerinden bahsedebilmek için doğru bir şekilde özütlenmiş olması gerekiyor. Propolis, kovandan elde edildiği ham haliyle vücudumuz tarafından sindirilemiyor. İnsan tüketimine uygun hale getirilmesi için mutlaka özütlenmesi gerekiyor. Ben en az yüzde 10 oranında propolis içeren bir özütten çocukların günde en az 10 damla, yetişkinlerin en az 20 damla tüketmesini öneriyorum. Gerekli durumlarda bu miktar 4 kata kadar arttırılabilir. Böylece vücudun toparlanma süreci de hızlanacaktır” dedi.

  • Skolyoz Hastalığı İhmale Gelmiyor

    Karşıdan veya arkadan bakıldığında omurganın yana doğru eğriliğinin 15 derece üzerinde olmasına skolyoz denildiğini ifade eden Doruk Sağlık Grubu Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Burak Akesen, “Bu rahatsızlığın çok değişik tipleri var. Bunlardan bir tanesi, konjenital yani doğuştan gelen skolyozdur. Anne karnında meydana gelen bir takım problemler sonrası ortaya çıkmasıdır. İkincisi, sebebi bilinmeyen diye adlandırılan idiopatik skolyozdur. Bu tip skolyoz, her hangi bir hastalığa veya genetik faktöre dayandırılamamıştır. Ancak bu tip skolyoz da en sık görülendir. İdiopatik skolyoz da, yaş aralıklarına göre 3 gruba ayrılmaktadır. İnfantil idiopatik skolyoz, yeni doğan ile 4 yaş arasında görülür. Jüvenil idiopatik skolyoz, 4 ile 9 yaş arasında görülür. Adelösan idiopatik skolyoz, 10 ile 18 yaşları arasında görülür. Bu skolyozun yaşlarına göre sınıflandırılmasının sebebi tedavileri bir birinden farklılık göstermesidir” dedi.


    Bir diğer skolyoz rahatsızlığının ise nöromusküler skolyoz olduğunu belirten Akesen, “Bu da kas ve sinir hastalıkları sonucu ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de sıklığı ikinci sırada yer almaktadır. Erken yaşlarda kendini belli eder, hızlı ilerler ve ameliyat dışı tedavilere pek yanıt vermez. Bu hastalarda yürüme potansiyeli görülmez. Son olarak ise dejeneratif skolyozdur. Bu erişkinlerde, 40-45 yaş üzerinde görülmektedir. Diğer skolyoz tiplerinden ayrılmasının sebebi ise, eğrinin çok yüksek derecelerde olmamasına rağmen ağrı ile kendini ön plana çıkarmaktadır. Skolyoz bu tiplerden herhangi birine bağlı olmakla birlikte, değişik tedavi yöntemleri vardır. Hastanın yaşı çok önemlidir. Hastanın yaşı ne kadar küçük ise cerrahiden o kadar uzak durmaya çalıyoruz. Ya da büyüme dostu cerrahiler tercih ediyoruz” diye konuştu.
    Hastanın skolyoz derecesi 40 derecenin üzerine çıktığında ameliyat ile tedavi yöntemi uygulandığına dikkat çeken Akesen, “Bunun haricinde korse ve bir takım egzersizlerle skolyozu takip edebiliyoruz. İhmal edilen skolyoz çok ciddi şekilde sorunu da beraberinde getirmektedir. 100 derecenin üzerine çıkan skolyozlarda, akciğer ve kalp de etkilenmeye başlar. Bu derecelerde, tabi ki skolyozun tedavisi de oldukça zordur. Tecrübeli ekip ve cerrah tarafından yapılması gerekmektedir. Ameliyatta eğriliğin derecesi ve esnekliği çok önemlidir. Bazen düzeltme düşük derecelerde olurken, esnek eğriliklerde ise yüzde yüze yakın düzelme mümkündür. Skolyozun önleyici bir tedavisi yoktur. Ancak skolyoz teşhis konulduktan sonra kilo kontrolü ile omurga sağlığına, oturma pozisyonundan günlük çalışma şartlarına kadar dikkat edilmesi gereken bir hastalıktır. Skolyozu engellemek mümkün değildir” şeklinde konuştu.

  • Bursa’da Lise Öğrencisi iPhone’un Kamera Uygulamasının Hatasını Buldu Apple’dan Bakiye Kazandı

    Bursa Nilüfer’de Oğuz Akçay (17), iPhone marka cep telefonunda bulduğu bir açığı firmaya bildirmesi üzerine 100 lira ile ödüllendirildi.

    Bursa’da Ali Osman Sönmez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Elektrik Elektronik bölümü son sınıf öğrencisi Oğuz Akçay, ABD merkezli teknoloji devi Apple’ın ürettiği iPhone telefonunun yazılım açığını buldu.

    Fotoğraf çekmek isterken fark etti

    Manzara fotoğrafı çekmeyi seven Akçay, arkadaşı ile konuştuğu sırada fotoğraf çekmek istedi. Telefon görüşmesini sürdürdüğü sırada fotoğraf çekmek için telefonun kamerasını açan Oğuz Akçay, hatanın kendi telefonundan kaynaklandığını düşünse de daha sonra başka telefonlardan deneyerek telefonun yazılım hatası olduğunu belirledi.

    Farklı telefonlarda denemiş

    Firmaya mail atarak durumu bildiren Akçay, bir süre sonra kendisine teşekkür maili geldiğini belirterek, “Arkadaşımla telefon görüşmesi yapıyordum. Bu sırada güneşin doğuşunu fotoğraflamak istedim. Telefonumda video sekmesine girerek video kayıt yapmaya başladım. Yaklaşık 5 saniye kayıtın ardından birden telefonum dondu. Daha sonra siyah ekran oldu. Ekranda telefonun logosu çıktı. Ama bu sırada telefon görüşmesi yapmaya devam ediyordum. Bunun benim telefonumdan kaynaklı bir hata olduğunu düşündüm. Farklı telefonlarda denediğimde yine aynı hatayla karşılaşınca durumu firmaya bildirdim. Birkaç gün sonra bana mail attılar. Böyle bir açığı bulduğum için bana teşekkür ettiler. Daha sonra bana küçük bir sürpriz hazırladıklarını belirterek bakiyeme 100 lira yüklediler” diye konuştu.

    Kendisinin sürekli yazılım ve kodlama ile uğraştığını söyleyen Oğuz Akçay, “Böyle büyük bir markanın açığını bulmak beni çok şaşırttı. Bulduğum için de çok mutlu oldum. Çevremdekiler ilk başta bana inanmadılar. Apple’dan mail geldiğini görünce inanmaya başladılar” dedi.