Kategori: Çevre

  • Türkiye sıcaktan kavruluyor onlar soba yakıyor

    Türkiye sıcaktan kavruluyor onlar soba yakıyor

    Türkiye’nin birçok noktasında hava sıcaklığı mevsim normallerinin üzerine çıkarak rekor sıcaklıklara ulaşırken, geçiş ikliminin yaşandığı gece-gündüz sıcaklık farkının 20 dereceye ulaştığı Gümüşhane’de bu durum gündüzleri benzer fakat akşam saatlerinde tamamen farklı oluyor.
    Güneşin etkisini kaybetmesiyle birlikte kent merkezinde bile yer yer üşüten ılık hava etkisini gösterirken yüksek kesimlerde ise insanlar sobalarda çıtırdayan odun ateşinin etrafında ısınma ihtiyacı hissediyor.
    Sakinliği ve huzuru arayanların vazgeçilmez adresi olan yüksek rakımlı Gümüşhane yaylaları, serin ve temiz havasıyla dikkat çekerken keşfedilmeyi bekleyen bir doğa hazinesi olan yaylalarda Temmuz ayının son günlerinde bile akşam saatlerinde sobalar istisnasız her akşam yakılıyor.
    Denizden 2 bin metre yükseklikteki Dörtkonak yaylasında ailesiyle kalan 10 yaşındaki Sare Balki, bir aydır yaylada olduklarını ve her akşam soba yakmak zorunda kaldıklarını söyledi.

    Temmuz ayında olmalarına rağmen gündüz sıcak, akşamları da soğuk olduğu için bu saatlerde soba yaktıklarını kaydeden Balki, “Bir aydır yayladayız ve geldiğimizden beri her akşam sobayı yakıyoruz. Yakmazsak üşüyoruz. Sabahları dışarı çıktığımda yaş oluyor otlar, dizlerime kadar hep ıslanıyor, hasta oluyorum ondan sonra. Gündüzleri de çok sıcak oluyor kısa kol giyiyor, akşam olduğunda da soğuk oluyor ve bu sefer de kalın bir şeyler giyiyoruz. Bu durum hem güzel hem kötü. Ülkemizin sıcak bölgelerinde yaşayanlar çok sıcak olduğu için bunalıyorlardır ama buralarda da çok soğuk olduğundan bunalıyoruz. Ben sıcak yerlerde değil de burada olmak isterim. Sobayı yakınca ısınıyorum ama Antalya’da sıcağa bir şey yapamıyorsun. Klima açsan bile yine de çok sıcak oluyor. Ben şanslıyım yani” dedi.

    Metin Balki ise “Akşamları soğuk oluyor, soba yakıyoruz. Yakmadan durulmuyor. Sobanın ısıtması güzel ve keyifli oluyor. Gündüz çok sıcak, akşamları da rüzgarın da etkisiyle soğuk oluyor. Okullar açılana kadar buradayız” diye konuştu.
    Coğrafyasının yüzde 60’ını dağların oluşturduğu ve kayıtlı 430’dan fazla yaylasıyla Gümüşhane, doğal güzellikleriyle süslü, mistik bir atmosfere sahip bir coğrafya olarak biliniyor.

  • Sis ve fırtınada Ağrı Dağı’na tırmandılar

    Sis ve fırtınada Ağrı Dağı’na tırmandılar

    Birçok dinde kutsal sayılan, terörden arındırıldıktan sonra tırmanışa açılan ve yaz-kış dağcı gruplarını ağırlayan Ağrı Dağı, bu defa yabancı turistlerden oluşan bir grubu ağırladı.

    Tırmanış rehberi olan Erol Toprak eşliğinde İlk gün 3 bin 200’e tırmanan dağcılar, burada konakladıktan sonra 4 bin 200 rakıma çıkarak mola verdi. Gece yeniden tırmanışa geçen dağcılar, sis ve fırtına eşliğinde 6 saat sonra Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkabildi.

    Büyük bir heyecan yaşayan dağcılar, dört mevsim boyunca erimeyen karın üzerinde birbirlerine sarılıp dans etti.

  • Ünlü fotoğrafçılardan asırlık işletmeye ziyaret

    Ünlü fotoğrafçılardan asırlık işletmeye ziyaret

    Kemah ilçesindeki tesislerde 3 bin yıllık geleneklerle, sera görünümlü havuzlara su ekip tuz üretiyorlar. Kemah ilçesine bağlı Kömür köyünde 455 yıllık olan tuz ocağı üretime devam ediyor. Havalar ısındıkça 3 bin yıllık Kemah tuzuna bereket geliyor. Kemah ilçesine 4 kilometre uzaklıkta bulunan Kömür köyünde yıllarca Tuz İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından işletildikten sonra özelleştirilen tuz ocağında Doğu Anadolu Bölgesi’nin tuz ihtiyacı karşılanıyor. Osmanlı döneminde Ermeniler tarafından işletilen tuz ocağında yaklaşık 100 metre derinlikteki tünelden gelen tuzlu su sayıları 150’yi bulan göletlerde bekletiliyor. Su buharlaştıktan sonra havuzlar içerisinde kalan tuzlar işçiler yardımı ile toplanıyor.

    Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde övgü ile bahsettiği tuz ocağının geçmişi 455 yıl öncesine dayanıyor. Yaklaşık 250 bin metrekare arazi üzerine kurulu tuz ocağında, havaların ısınmasıyla üretim de artı. İşçilerin zahmetli uğraşları sonucu üretilen Kemah tuzu, Doğu Anadolu ve çevredeki iller başta olmak üzere İstanbul, Bursa, Ankara, Erzurum, Trabzon ve İzmir’in de yer aldığı birçok kentte satışa sunuluyor.
    Yörede yıllardır üretildiği belirtilen ve lezzetinin yanı sıra gıda ürünlerinin raf ömrünün uzatılmasını sağlayan Kemah tuzu, Doğu’da peynirciler, yaylacılar ve salamuracılar tarafından tercih ediliyor.

    İşletme sahibi Sefa Tanrıkulu, Kemah tuzunun içerisinde ağır metalleri barındırmadığı için kaliteli olduğunu ifade ederek, şu bilgileri aktardı:
    “Doğal olarak elde edilen bu tuzda hiçbir kimyasal katkı bulunmamaktadır. Kaynağından suyla erimiş olarak gelen tuz, havuzlara alınarak burada güneşin sıcaklığı ile buharlaştırılarak tekrar kristalize ediliyor. Tabii bunun için havanın sıcak olması önemli. Buradaki üretim haziran ayı ortasından eylül ayı ortasına kadar sürüyor. Zor şartlarda ve 3 ay gibi kısa sürede Erzincan ve çevresinin tuz ihtiyacını karşılıyoruz.”
    Öte yandan asırlık tuz işletmesi iki ünlü fotoğrafçının ziyaretine ev sahipliği yaptı. Gezi ve belgesel fotoğrafçıları Faruk Akbaş ve Emrah Karakoç, asırlık tarihi olan tuz işletmesinin kaynak noktasından başlayan doğal üretim sürecini ve işçilerin emeğini yansıtan fotoğraflar çektiler ve tuz madeninin tarihi ve kültürel önemine vurgu yaptılar.

    Gezi ve belgesel fotoğrafçısı Faruk Akbaş, “Ülkemiz doğal kaynaklarıyla, doğal zenginlikleriyle şaşırtıcı durumda. Aynı zamanda bunlar önemli fotoğraf potansiyelimizi oluşturuyor. Tuz madenindeyiz. Küçük küçük havuzlar var. Burada da çalışan işçiler var. Beyaz su, beyaz tuz öbek haline. Grafik özelliği oluşturan havuzlar peş peşe. Tepeye tırmandık cephe ışığında çekmeye çalıştık. Oradaki derinliği ve dokuyu daha iyi alabilelim diye. Sonra yerimizi değiştirip ters ışık yaptık. Işık yansımalarıyla nefis siluetler ortaya çıktı. Ana kaynağın geldiği tünele girdik. Güzel fotoğraflar ortaya çıktı” dedi.

  • 600 kınalı keklik doğaya salındı

    600 kınalı keklik doğaya salındı

    Doğa Koruma ve Milli Parklar Eskişehir Müdürlüğü, biyoçeşitliliği sağlamak maksadıyla Sivrihisar ilçesinde çalışma yaptı. Çalışma neticesinde 600 kınalı keklik, doğadaki çeşitliliği sağlaması maksadıyla ilçedeki muhtelif yerlere salındı.

    Çalışmaya DKMP Alpu Şefi Zeki Işın ve beraberindeki heyet ile İlçe Emniyet Müdürü, İlçe Jandarma Komutanı, İlçe Orman İşletme Şefi, İlçe Avcılar ve Atcılar Kulüp Başkanı, Muhtarlarımız ve yöre halkı katılım sağladı.

  • Dağcılar sis ve fırtınada dağ’a tırmandı

    Dağcılar sis ve fırtınada dağ’a tırmandı

    Birçok farklı ülkeden gelip Ağrı Dağı’na çıkmak için buluşan yabancı turistler zirvede dans ederek zirvenin tadını çıkardı.
    Birçok dinde kutsal sayılan, terörden arındırıldıktan sonra tırmanışa açılan ve yaz-kış dağcı gruplarını ağırlayan Ağrı Dağı, bu defa yabancı turistlerden oluşan bir grubu ağırladı.

    Tırmanış rehberi olan Erol Toprak eşliğinde İlk gün 3 bin 200’e tırmanan dağcılar, burada konakladıktan sonra 4 bin 200 rakıma çıkarak mola verdi. Gece yeniden tırmanışa geçen dağcılar, sis ve fırtına eşliğinde 6 saat sonra Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkabildi. Büyük bir heyecan yaşayan dağcılar, dört mevsim boyunca erimeyen karın üzerinde birbirlerine sarılıp dans etti.

  • Çiftçilerin korkulu rüyası

    Çiftçilerin korkulu rüyası

    Muratlı ilçesinde sürüler halinde hareket eden çekirgeler, önlerine gelen her şeyi yiyor. Tarım arazilerine de zarar veren çekirgeler, üreticilerin korkulu rüyası oldu. Çekirge istilasının en yoğun yaşandığı Hanoğlu Mahallesi Muhtarı Turgay Güngör, “Yaklaşık 1 hafta, 10 günden beri çekirge istilası başladı. İlk gözüktükleri anda zarar yoktu, son iki günden beri zarar başladı. Yavru iken bir zarar yapmıyorlardı ama büyüyüp uçmaya başlayınca, tarlalara sınırdan 8-10 metreye kadar zarar vermeye başladılar. Ayçiçeğinin yaprağını yiyorlar, kafa kısmının etrafını yiyorlar, komple sıyırıyorlar.” dedi. Çekirgelerin sulu tarım yapılan bölgeye henüz uğramadığını belirten muhtar Güngör, “2 bin 300 dekarlık mera kısmında, etrafıyla birlikte 3 bin, 3 bin 500 dekar alanda zarar yapıyorlar. Mera biçildiği için şu an merada zarar yok ama yayıldığı için civarda zararın artacağını düşünüyoruz.” diye konuştu.

    Tarım ve Orman Bakanlığı ilaç gönderdi

    Tekirdağ Tarım ve Orman Müdürlüğüne durumu bildirdiklerini aktaran muhtar Turgay Güngör, müdürlükten gelen bilgiler çerçevesinde bakanlıktan ilaç temin edildiğini söyledi. Güngör, ilaçların yarın kargoyla kendilerine teslim edileceğini ve Tarım ve Orman Müdürlüğünün destekleriyle birlikte araziyi ilaçlayacaklarını söyledi. Çekirgelerin tarlasının sınırına kadar geldiğini belirten çiftçi Hüsnü Kıray ise “Bütün merayı sardı, benim tarlamın sınırında. Haşereler için ilaç aldım. Yetkililerden de destek bekliyoruz” dedi. Kendi tarlasında bir zarar olmadığını fakat civarda çekirge istilasının çok olduğunu kaydeden Metin Sevinç adlı çiftçi ise durumdan mustarip olduklarını söyledi.

  • İşçilerin zorlu mesaisi

    İşçilerin zorlu mesaisi

    Kahramanmaraş’ta yaklaşık 180 derecede asfalt döken işçiler, sıcak havalara rağmen ekmek paraları için ara vermeden çalışmalarını sürdürüyor.
    Dünyayı etkisi altına alan sıcaklar, Türkiye’nin birçok ilinde olduğu gibi depremin merkezi Kahramanmaraş’ta da artıyor.

    Termometrelerin 43-44 dereceleri gösterdiği ve hissedilen sıcaklığın 48 derece olduğu şehirde sıcak hava hayatı olumsuz etkiliyor. Sıcak havalar nedeniyle bazı meslek çalışanları güneş altında alın teri döküyor. Bunlardan biri de depremden sonra ara vermeden çalışan Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğüne bağlı ekipler.

    Sıcaklığın iyice arttığı bugünlerde depremin izlerini silmek için asfaltlama çalışması yapan işçiler, önemli bir görevi yerine getiriyor. 48 derecelere ulaşan hissedilen hava sıcaklığına 180 derecelere çıkan asfaltın sıcağı da eklenince işçilerin mesaisi zor şartlar altında devam ediyor.
    Sıcak havada çalışan işçilerden Ali Bağrıaçık, “Havanın sıcağı şöyle bir kenarda dursun, asfaltın sıcağı 180 derecelere kadar çıkıyor. Bu zorlu şartlarda vatandaşlarımız için elimizden gelen tüm imkanları kullanarak çalışıyoruz. Özellikle susuzluk çok fazla oluyor ama bir şekilde işlerimizi yürütüyoruz” dedi.

  • Kritik seviyeye 27 santim kaldı

    Kritik seviyeye 27 santim kaldı

    Eğirdir Gölü su kotunun, Eğirdir ve Kovada Gölü Çevre Koruma Birliği ( EKO-BİR) tarafından yapılan ölçümleme sonucu 915,01 metreye düştüğü bildirildi. Eğirdir Gölü için “kritik su kotu” seviyesi olan 914,74 metreye sadece 27 santimetre kaldığı öğrenildi.

    EKO-BİR Müdürü Süleyman Can, “Yaklaşık 35 günde 11 santim düşüş yaşandı. Geçen yıllarda aylık 20-22 santim düşüş yaşanmış. Yani günlük 0,6-0,8 santim düşüş yaşanıyormuş. Bu yıl biraz daha iyiyiz.

    Bunda yağışlarla birlikte Sulama sezonunun da geç açılması etkili oldu. Buna rağmen geçen yıla göre 29-30 santim daha düşük seviyede seyrediyoruz” dedi. EKO-BİR Müdürü Süleyman Can, Eğirdir Gölü Özel Hüküm Genel Hükümler bölümü C maddesine göre gölün 914,74 santimetreye düşmesi halinde hiçbir şekilde su kullanımı olamayacağını da sözlerine ekledi.

    Eğirdir Gölü’nden tarımsal sulamanın yanı sıra kent merkezine de içme suyu ihtiyacı için su alımı yapılıyor.

  • Orman yangınları yeraltı sularını bitiriyor

    Orman yangınları yeraltı sularını bitiriyor

    Orman yangınları, dünyanın birçok bölgesinde büyük bir tehdit oluşturuyor. İklim değişikliği ve insan etkinlikleri, yangınların sıklığını ve yoğunluğunu artırıyor. Bu nedenle, orman yangınlarıyla mücadelede farklı yaklaşımların araştırılması ve uygulanmasının önem taşıdığını belirten Jeoloji Mühendisi Fahri Çelik, orman yangınlarının yayılmasını engellemenin en etkili yolunun, ormanlık alanlarda insan yerleşimlerinin oluşturulması olduğunu söyledi.

    Çelik, yangın çıkma riski olan bölgelerde, kontrollü bir şekilde planlanmış yerleşim alanları oluşturulması, yangınların hızla yayılmasını önleyebileceğini dile getirerek, insanların ormanda yaşadığı bölgelerde, yangınların başlangıç aşamasında tespit edilmesi ve müdahale edilmesinin daha hızlı olabileceğini kaydetti. Fahri Çelik, “Türkiye’de hava çok sıcak ve şu an en büyük ihtiyacımız yer altı suyudur. Yer altı suyunu besleyen de ormanlarımızdır. Son zamanlarda büyük orman yangınları çıkmaktadır. Bu olay yer altı suyunu bitirmektedir. Ormanlarımızı korumak için ormana insan yerleştirmek lazım. Balta girmemiş ormanda çıkan yangında helikopter ve uçak da girse söndüremez. Bunu önlemenin yolu orman içine insan topluluğu yerleştirmektir. Özellikle Karadeniz, Akdeniz ormanlarında bir çok yer yandı. Şu an bile Mersin, Çanakkale ve Bodrum gibi illerimizin ormanları yanıyor. Bunlar su ile söndürülemez. Devlet ormanlarımızı halkın koruması için verebilir. İstanbul’da başlayacak bir yangın Karadeniz’e, Batum’a hatta Azerbaycan’a bile ulaşabilir” şeklinde konuştu.

    Ormanların içinde geniş yol yapılmalı diyen Çelik, “Yapmamız gereken orman içine insan yerleştirmek, gerekirse tarım ve hayvancılık yaptırmak, ormanlarımızı korumamızın tek yolu budur. Şu an ormanlarımızı koruyamazsak, Avusturalya gibi olacağız. Avusturalya ormanlarını koruyamadığı için yanıp kül oldu. Ormanları korumanın tek yolu içine insan yerleşim yerleri yapmaktır” dedi.

  • Tunceli’de otluk alanda yangın

    Tunceli’de otluk alanda yangın

    Çemişgezek Yemişdere köyünde yerleşim yerinin yakınında bulunan otluk alanda bilinmeyen nedenle yangın çıktı. Evlerin yakınında çıkan yangın vatandaşlarda panik oluşturdu. Haber verilmesi üzerine olay yerine gelen itfaiye ekiplerinin ve vatandaşların müdahalesi sonucu yangın kontrol altına alınarak söndürüldü.
    Çıkan yangın nedeni ile çevredeki ağaçlar zarar görürken olayla ilgili inceleme başlatıldı.