Kategori: Çevre

  • Metrekareye 260 kilogram yağış düşebilir

    Metrekareye 260 kilogram yağış düşebilir

    Meteorolojinin uyarılarının ardından sağanak yağış Düzce’de büyük hasara neden oldu. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı yaşanan sel felaketi sonrası, kente geldi. Düzce Valiliğine gelerek burada ilgili kurum müdürlerinden brifing alan, Bakan Yumaklı daha sora Toptepe’ye geçerek sular altında kalan bölgeyi inceledi, yetkililerden bilgi aldı.

    “Metrekareye yaklaşık 260 kilogram yağışın düşmesi söz konusu”

    Yaşanan sel felaketi sebebiyle Düzce’de herhangi bir can kaybının yaşanmadığını belirten Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “Düzce’nin bazı bölgelerinde metrekareye yaklaşık 260 kilogram yağışın düşmesi söz konusu, neredeyse mevsim normallerinin 4 – 5 katına tekabül eden bir husus. Bundan sonrası için dünyanın dört bir tarafında olduğu gibi biz de ülkemizde bu tür iklim değişikliklerinin etkilerine hazırlıklı olmak durumundayız. Elbette bütün kurumlarımız AFAD’ın koordinasyonda günler öncesinde taşkın ve afet erken uyarı sistemi sayesinde bundan haberdar oldu. Gerekli hazırlıklarını yapmışlardı, aynı şey buraya gelmeden önce Bartın’da, Zonguldak’ta, Kastamonu’nun belli bölgelerinde ve Karabük’te arkadaşlarımızdan da bilgilerini aldık. Arkadaşlarımız öncesinde bütün kamu kuruluşları el ele vererek hazırlığı söz konusuydu.

    Düzce’de de aynı şey oldu, başta Sayın Valimiz olmak üzere Devlet Su İşlerimizin buradaki ilgili çalışma arkadaşlarımız, karayolları ve orman yani devlet kurumların neredeyse tamamı çok yoğun bir çalışma içerisinde girdiler. 6 Temmuzdan itibaren hazırlıklarını yaptılar, Elhamdülillah şu ana kadar herhangi bir can kaybımız, yaralımız ya da kaybımız yok. Hayvan telefleriyle alakalı çok majör durumumuz da yok. Bu bizi sevindiriyor. Elbette yapılması gerekenler var bunların bir bölümü yapılmış bir bölümü devam eden işler. Deprem sebebiyle bunlardan bazılarının ertelenmesi söz konusuydu ama bugün burada tüm taraflarla tekrar konuştuk ve bunların artık büyük bir kısmını sene sonuna kadar, değerlerini de yeni yağış döneminin geleceği Önümüzdeki yılın Mayıs ayının sonuna kadar bitmesi gerek. Bütün hazırlıkların tamamlanıp artık bir daha Düzce’nin gündeminden sel ve taşkın konusunu çıkarmamız gerekir” dedi.

    “Düzce için yağış anlamında beklediğimiz bir risk söz konusu değil”

    Bölgede makine ve personel konusunda eksiğin olmadığını belirten Bakan Yumaklı, “An itibariyle artık Düzce için yağış anlamında beklediğimiz bir risk söz konusu değil. Şu anda gözlerimiz Doğu Karadeniz tarafında, oradaki arkadaşlarımızla yine tamamı ile AFAD koordinasyonuna gerekeni yapıyorlar. Bu süreç içerisinde depremde ağır bir yük taşımış olan DSİ yeşil karıncaları da sahada hep de olacak inşallah. Devletimizin tüm kurumlarının afetlerle ilgili hareket kabiliyetinin ne kadar gelişmiş olduğunu da olaylara müdahale ederken görmüş oluyoruz. Ben bu süreç içerisinde etkilenen çiftçilerimize üreticilerimize köylülerimize vatandaşlarımıza tekraren geçmiş olsun diyelim. Hatırlatma anlamında söyleyeyim sel ve taşkınlarla ilgili afetlerde herhangi bir şekilde Ziraat Bankası ve Tarım Kredi kooperatiflerine olan borçlarla alakalı ekstra bir şey yapmaya gerek yok.

    2023 yılının sonuna kadar geçerli olan Cumhurbaşkanı kararnamemiz var, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuda zaten önden vermiş olduğu bir talimat vardı. Dolayısıyla bütün çiftçilerimizin üreticilerimizin Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankası kredileri ile alakalı erteleme başvurusu yapmaları halinde bununla ilgili herhangi bir ekstra bir karar almaya gerek yok. Bunun dışında tüm illerde olduğu gibi Düzce’de Tarım İl Müdürlüğümüz hasar tespit çalışmalarını yapmaya devam ediyor. Tarımsal hasarlar için onun dışındaki hasarlarla ilgili AFAD tespitlerini yapmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanımızın bu konudaki takibi bizleri çok yakından talimatlandırması söz konusu. Bir daha ülkemiz, bu tür afetler yaşamasın ama bundan sonraki iklim değişikliğinin getireceği mutlaka aklımızın bir köşesinde tutup tedbirlerimizi geciktirmeden almak konusunda da zaten çok ciddi bir mesafe kat etmiştik. Geri kalan kısmı tamamlayarak artık ülkemizin gündeminden bunu çıkartma arzusundayız” diye konuştu.
    Konuşmaların ardından Bakan Yumaklı, selden zarar gören tarım alanlarını inceledi.

  • Sağanak yağış sonrası yol çöktü

    Sağanak yağış sonrası yol çöktü

    Tokat’ın Erbaa ilçesi Yurtalan Köyü mevkiinde bulunan yol, sağanak yağış sonucu oluşan sel nedeniyle çöktü. Dağdan gelen sel suları yol üzerinden şelale gibi aktı.

    O anları yolu kullanmakta olan bir vatandaş cep telefonu kamerasıyla kayıt altına aldı. İhbar üzerine ekipler yolun açılması için harekete geçti

  • Yağışlar keneleri belirli noktalara taşıdı

    Yağışlar keneleri belirli noktalara taşıdı

    Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Keneler ve Kene Kaynaklı Hastalıklar Araştırma Laboratuvarı Sorumlusu Doç. Dr. Ömer Orkun, yaptığı açıklamada kenelerin yalnızca yaz aylarında değil, 12 ay boyunca var olduğunu hatırlattı.

    Türkiye’deki en aktif kene türü olan Hyalomma Marginatum’un nisan ile haziran ayları arasında aktif olduğunu dile getiren Orkun, son aylarda görülen fazla yağışların kenelerde farklı bir durum oluşturduğunu aktararak, “Aslında su taşkınları ve seller keneyi etkilemiyor. Ancak keneyi bir yere taşıyor. Genelde bir mekan seçen ve o bölgedeki konaklarına tutunmayı amaçlayan keneler aslında şu an bir yerlere taşındılar. Sel suları bunları bir yerlere biriktirdi. Veyahut da tepelerden alıp köy içlerine kadar indirebildi” dedi.

    “Bazı noktalarda aşırı popülasyonla karşılaşabilir”

    Bu durumu Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) vakaları açısından değerlendiren Orkun, şunları kaydetti:
    “İnsan vakaları başladı ancak mayıs ve haziran ayında durağanlaşmasının biraz sebebi bu yağmurlar. İnsanlarda kene maruziyeti azaldı çünkü tarlaya gidip çalışamadı. En çok gördüğümüz vaka tabii ki bu olay. İnsanların tarlada, bağda, bahçede çalışmaları neticesinde keneyle temas kurması ve hastalığın oluşması. Bu sene öyle vakalar oldu ancak şöyle durum oldu; bazı noktalarda keneler örneğin dağınık olan, belli yerlerdeki keneleri sel suları bir noktaya topladı. Bunun KKKA açısından ne önemi olabilir? Bazı yerlerde insanlar normalde karşılaşacağı zaman keneyle karşılaşmayabilir. Ancak bazı noktalarda aşırı popülasyonla karşılaşabilir ki bunu bir saha çalışmasında yani şu an görüyoruz.”

    “Yarım saatte 100’den fazla kene insana tutunabilir”

    Orkun, şöyle devam etti:
    “Şu an gelen kenelerin üstü başı çamur içerisinde. Arazide takip ediyoruz. Sürekli uzun zaman çamurda kalmış. İnsanların şu noktaya dikkat etmeleri lazım; bazı sel yataklarında ve birikintilerde çok aşırı popülasyonla karşılaşabilirler. Örneğin Orta Anadolu’da bu son sellerin akabinde elde ettiğimiz verilerde bazı noktalarda mesela bir kişiye yarım saatte 100’ün üzerinde Hyalomma Marginatum aktif bir şekilde atak yapıyor ve tutunabiliyor. Gözden kaçırılması çok imkansız bir şey değil, çok kolay bir şekilde gözden kaçırabilirler. Bu çok süratli bir kene. Aynı anda 10’un üzerinde kene kişiye atak ettiğinde birkaçı gözden kaçırılabilir. Birkaç saniye içerisinde bacağınızdaki kene boynunuza gelebiliyor. Çünkü dünyanın en hızlı türlerinden bir tanesi bu. Tarlada çalışacak veyahut da bir ağacın altında yemek yiyecek insanlar bu konuda dikkatli olmaları lazım. Bu tip bölge varsa eğer belli bir zaman oraya gitmemeleri daha uygun olur.”

    “Kenenin çıkarılması profesyonellik gerektirmez”

    Kültürel mücadele yoluyla KKKA vakalarının önemli derecede azaltılabileceğine dikkati çeken Orkun, “Klasik olarak söylediğimiz; her gün tüm bireyler kendini kontrol eder ve keneyi gördüğü anda çıkarır. Çünkü bu çok önemli. Kene vücutta ne kadar az kalırsa enfekte dahi olsa virüsü henüz nakledebilmek için yeterli zamana sahip olamıyor. O yüzden kene çıkarılması profesyonellik gerektirmez. Kişiler keneyi kendileri çok basitçe, uygun bir şekilde bir cımbız veyahut da çıplak elle patlatmayacak bir şekilde çıkarabilirler” dedi.
    Orkun, kenenin ağzının kopmasıyla ilgili duyum ve düşüncelerin olumsuz olarak algılanmasının doğru olmadığını vurgulayarak, “Kenenin bazıları ağzı koptu ifadeleri var. Ağız organında herhangi bir hastalık etken nakledici yapı yok. Onun kopması da çok büyük bir şey ifade etmiyor. Tabii ki tek parça halinde çıkması bizim için önemli” ifadelerine yer verdi.

    Özellikle yeşil alanlarda veya tarlada kenelere karşı dikkatli olunması uyarısında bulunan Orkun, insanların uzun ve beyaz kıyafetler giymesi gerektiğini, böylece keneden kaçınılabileceğini ve fark edilmesinin kolay olabileceğini aktardı.

  • “Permakültür çiftliği” sürdürülebilir tarımı yaşatıyor

    “Permakültür çiftliği” sürdürülebilir tarımı yaşatıyor

    Permakültür, hiçbir tarım ilacı kullanılmayan, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya katkısı bulunan sürdürülebilir tarım tekniği olarak biliniyor.

    Uludağ’ın güneybatı eteklerinde 750 rakımda 15 dönüm üzerine kurulu olan ve permakültür felsefesi benimsenen Belentepe Permakültür Çiftliği’nde, tıbbi ve aromatik bitkiler, mevsimine uygun meyve, sebzelerin yanı sıra üzüm bağları bulunuyor.

    Konvansiyonel tarım tekniklerine alternatifler arasında organik tarım ve permakültürün öne çıktığı çiftlikte, 100’ün üzerinde ürün elde ediliyor.

    Küçüklüğünden beri tabiatı çok sevdiğini ifade eden çiftlik sahibi Taner Aksel, çocukluğunda dedesiyle beraber toprakta bahçecilik çalışmaları yaptıklarını anlattı.

    Asıl mesleğinin inşaat mühendisliği olduğunu kaydeden Aksel, “Dedelerimden biri çiftçi, diğeri inşaat ustası. Amerika’da binaların deprem dayanıklılığı üzerine master yaptım. 1999 Marmara depreminde İstanbul’da depreme yakalandık ve ne kadar korkunç bir şey olduğunu anladım. Olası böyle bir afete karşı aslında kırsalda tamamen kendi kendine yetebilen, kendi enerjisini üreten, kendi su hasadını, gıdasını üreten bir yaşam alanı kurmanın, böyle zor zamanlarda bir avantaj olacağını düşündüm. Bunun üzerine Belentepe Permakültür Çiftliği’ni hayata geçirmek istedim.” diye konuştu.

    Aksel, 1998 yılında bölgeye piknik yapmaya geldiklerini ve alanı çok beğenince satın alarak tarım hayatına başladıklarını anlattı.

    Araziyi satın aldıklarında terkedilmiş bir tarla olduğunu belirten Aksel, “Bereketini yitirince burayı terk etmişler. Tamamen çoraktı. Ben de ilk başta köylüyle birlikte meyve ağacı ve üzüm diktim ama pek bereket alamadım. 8-9 yıl cebelleştik. Her şeyi doğal yapmaya çalıştım. Hiç kimyasal kullanmak istemedim. Pek ürün alamadım ve sonrasında permakültürle tanıştım.” dedi.

    Aksel, permakültürü araştırmaya başlayınca karşısına tabiatta hayat, organik gıda üretimi, doğal yapılar, temiz enerji gibi konularla karşılaştığını ifade etti.

    Permakültürün başlangıçta 2 önemli başlığı olduğunu kaydeden Aksel, şöyle konuştu:

    “Toprağı canlandırma ve yağmur suyu hasadı en önemli ilk iki işimiz çünkü her şeyi toprak üretiyor. Meğer benim toprağım ölü toprakmış, bereketini yitirmiş; onu yeniden canlandırmak gerekiyordu. Doğal yapılar, temiz enerji, geri dönüşüm, gıda ormanı tasarımı, erozyonu önleme gibi bir sürü konu var permakültürün içinde. Ben bunları öğrendikten sonra çiftliği tekrardan tasarladım ve 2013 yılında Belentepe Permakültür Çiftliği açıldı. O zamandan bu yana çiftlikte doğal yaşamı anlatmak üzere faaliyetler yapıyoruz. Gıda ormanı dediğimiz bir tasarıma döndük. Çok yıllık bitkiler kullanıyoruz ve ormanlaştırıyoruz.”

    “Kendi kendine yeten, örnek bir alan olduğu için bir sürü uygulamayı insanlar burada canlı olarak görme imkanına sahip”

    Permakültür teriminin İngilizce “permanent” kelimesinden kalıcı veya sürdürülebilir manasında kullanıldığını, “culture” sözcüğünün ise insanlık kültürü ve tarım sistemi anlamına geldiğini söyleyen Aksel, “Sürdürülebilirliği anlatmak üzere çeşitli zamanlarda çiftliğe gönüllüler, stajyerler kabul ediyoruz. Belli dönemlerde de atölyeler, aktiviteler, eğitimler yapıyoruz.” ifadelerini kullandı.

    Buraya gelen insanların farklı bir deneyim elde ettiklerini aktaran Aksel, “Bu aktiviteler olduğu zaman aslında doğada, kırsalda kendisi için yaşam alanı kurmak isteyenler için onların bire bir tecrübe edecekleri ve nasıl bir şey olduğunu hissedecekleri ortam oluşuyor çünkü herkes için uygun olmayabilir. Kırsalda yaşam kolay değil. Burada tecrübe edip sonra yapıp yapamayacaklarını hissediyorlar. Bunu yapabilecek insanlarla da Türkiye çapında birbirimize destek olacak şekilde bu tür çalışmaları yapanlarla bir ağ kurmaya çalışıyoruz.” diye konuştu.

    İnsanoğlunun dünya üzerinde üstel çoğalışla arttığına dikkat çeken Aksel, doğal kaynakların çok hızlı tükendiğini ve doğanın kirlendiğini vurguladı.

    İklim değişikliği başta olmak üzere doğa için bir sürü olumsuz belirtiler olduğunu aktaran Aksel, şunları söyledi:

    “Toprağın, havanın, suyun kirlenmesi, doğanın yok edilmesi, artan sıcaklıklar ve artan normal dışı afetler gibi olumsuzluklar yaşıyoruz. Buna karşı insanlığın çok hızlı bir şekilde doğayla ahenk içinde sürdürülebilir yaşama dönmesi gerekiyor. Bunun bir an önce ana gündem haline gelmesi gerekir. Mesela işte şimdi temmuz başındayız, inanılmaz aşırı sıcaklar var. Müthiş bir kuraklık geldi. Bu kuraklığa karşı toprağımızı, doğamızı, çiftliğimizi koruyabilmemiz lazım.”

    Aksel, bu olumsuzlukları en az seviyeye indirmek için insanlığın elindeki en önemli araçlardan bir tanesinin permakültür tasarımı ve permakültür felsefesi olduğunu kaydetti.

    Toprağın, canlandırma ve dirençlendirme ile, iklim değişikliği ve benzer normal dışı beklenmeyen koşullara karşı da kendi yapısını daha etkili koruyabileceğini ve bereketini devam ettirebileceğini dile getiren Aksel, şu ifadeleri kullandı:

    “Bu tür çalışmaların, mümkün olabildiği kadar hızlı bir şekilde yayılması ve insanların bir taraftan tutması gerekir. Kentte yaşayanlar, kent bahçeciliği yapabilirler. Kırsalda yaşayanlar topraklarını koruyacak ve doğayı canlandıracak çalışmaları öğrenip o tür çalışmalara gidebilirler. Bunu ne kadar yayabilirsek aslında o kadar da hızlı bir şekilde bu olumsuz etkileri iyileştirme ihtimalimiz, imkanımız olacak diye ümit ediyorum.”

    Türkiye çapında da birçok bölgede ekolojik yerleşkeler, ekolojik çiftlik, ekolojik parklar, topluluk bahçeleri, okul bahçeleri gibi çalışmaların yayılması için tasarım ve danışmanlık çalışmaları verdiğini anlatan Aksel, “İnşaat mühendisliğinin yanında bu alanı aldıktan sonra aslında sürdürülebilir yaşama ve sürdürülebilirliğe karşı olan azmim ve isteğimle birlikte bu tür çalışmaları daha fazla yapar hale geldim. Aslında kendi kendine yetebilen bir yaşam alanı olarak burası güzel bir örnek. Bunu da mümkün olduğu kadar anlatmaya ve yaymaya gayret gösteriyorum.” dedi.

  • “KOP Tüneli, önemli bir nokta”

    “KOP Tüneli, önemli bir nokta”

    Kışın KOP geçidinde yaşanan karla mücadelenin bakım ve onarım maliyetlerini arttırdığını belirten Bakan Uraloğlu, “Kop tüneli tamamlandığında, vatandaşlarımız zorlu kış şartlarına maruz kalmayacak. Hem konforlu hem de güvenli yolculuk yapacak” dedi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gümüşhane ve Bayburt illeri programına katılan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, KOP Tüneli’nin çalışmalarını yerinde inceledi. 6,5 kilometre uzunluğunda çift tüp inşa edilen KOP Tüneli’nin 4.7 kilometre bağlantı yolu bulunuyor.

    Mevcut yolu 6,5 km daha kısaltacak olan tünel hem güvenli trafik akışı hem de çetin kış şartlarında vatandaşlara büyük kolaylık sağlayacak.

    Bakan Uraloğlu, “Bu proje Kuzey-Güney koridorunda bulunan Trabzon-Erzurum-Bingöl-Diyarbakır aksının önemli bir parçası olup, Erzurum’u Bayburt’a bağlamaktadır. Projenin tamamlanmasıyla birlikte Doğu Karadeniz limanlarının Trabzon, Rize ve Artvin illerinin Güneydoğu ile olan ticaret ve turizm bağlantısı sağlanmış olacak. KOP geçidi zorlu çetin şartla nedeniyle vatandaşlara büyük zorluklar yaşatıyordu. Ayrıca karla mücadele ve bakım maliyetleri çoktu. Kop tüneli ile vatandaşlarımız ağır kış şartlarına maruz kalmayacak. Hem konforlu hem de güvenli seyahat edecek” diye konuştu.

  • Yakalayıp videosunu paylaşıyordu, ceza yedi

    Yakalayıp videosunu paylaşıyordu, ceza yedi

    Iğdır Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Şube Müdürlüğü ekibi, Iğdır’da bir kişinin yakaladığı engerek yılanlarını kapalı bir alanda tuttuğunu tespit etti. DKMP ekibi İl Jandarma Komutanlığı ile iletişime geçti. Yılanları paylaşan şahıs ile ilgili yapılan araştırmada şahsın çobanlık yapan S.İ. olduğu tespit edildi. S.İ. ‘nin Türkiye’nin en önemli yılan türlerinden olan koca engerek (Macrovipera lebetina) yılanlarını yakalayıp ahırda yaptığı alanlara koyup video çektiği öğrenildi. S.İ.,’nin bu videolar sayesinde sosyal medyada 300 bin takipçiye ulaştığı öğrenildi.
    Operasyonla yakalanan S.İ’ye “5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu” gereğince 5 bin 600 lira ceza kesildi. Yılanlara ise DKMP ekibince el konuldu.

  • Canlılar, insan tehdidi altında

    Canlılar, insan tehdidi altında

    Aydın’ın tarihi ve doğal güzelliklerinin korunması adına önemli çalışmalar yapan Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD), Ege kıyılarındaki insan baskısına dikkat çekerek etrafa atılan çöplerin sahilleri tehdit ettiğini belirtti. EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, kıyı kirliliği sebebiyle deniz çayırlarının ve buna paralel olarak su altı yaşamın da tehdit altında olduğuna dikkat çekerken, Kuşadası Körfezi’ni beslenme alanı olarak kullanan caretta caretta cinsi deniz kaplumbağalarının, insan kaynaklı ölümleri devam ediyor. Kuşadası açıklarında denizde seyir halinde olan Metin Irmak isimli duyarlı bir vatandaş, bir deniz kaplumbağasının su üzerinde hareketsiz durduğunu fark etti ve durumu Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği’ne (EKODOSD) bildirdi. İhbar üzerine bölgeye giden EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, yaptığı incelemenin ardından ölü olarak bulunan kaplumbağanın hedef dışı av olarak hayalet ağına takıldığı ve boğulduğu tahmin ettiklerini belirtti.

    “Naylon poşetler deniz kaplumbağaların ölümüne yol açıyor”

    Her yıl çok sayıda kaplumbağanın hedef dışı av olarak hayatını kaybettiğine vurgu yapan Sürücü; “Duyarlı doğasever Metin Irmak tarafından denizde seyir halindeyken bir deniz kaplumbağasının ölü olarak su yüzeyinde olduğu ihbar edildi. Deniz kaplumbağasının Caretta caretta türü olduğu tespit edilerek, gerekli ölçümleri yapıldı, doku ve keratin örnekleri alındı. Kaplumbağaya yapılan incelemede herhangi bir kesi ya da darp izine rastlanmadı. Deniz kaplumbağaları genellikle tesadüfen ağa takılmalarda su yüzeyine nefes almak için çıkamadığından boğularak ölmektedirler. Su altında bırakılan hayalet ağlar deniz kaplumbağaları başta olmak üzere birçok deniz canlısının yaşamını tehdit etmektedir. Yaz aylarında gündüz yüzmek ve güneşlenmek için plajlara gelen vatandaşlar, gece de sıcakların etkisiyle rahatlamak ve dinlenmek amacıyla kumsalları doldurmaktadır. Günümüzde bilinçlenme ve çevreye duyarlılık artmış olsa da bazı bilinçsiz kişiler tarafından yenilip içildikten sonra tüm atıkları kıyılarda bırakıp gidilmektedir. İnsan kaynaklı bu kirlilik sonucunda, denize birçok atık madde taşınmaktadır. Özellikle denizdeki naylon plastik poşetler, deniz kaplumbağaları tarafından deniz anası sanılarak yutulduğundan, bu canlıların ölümüne yol açmaktadır” dedi

    “Kıyılarımızın temiz kalmasına özen göstermeliyiz”

    Sadece Ege ve Akdeniz’de bulunan ve nesli tehlike altında olan Akdeniz’in çiçekli deniz bitkisi endemik türler arasında yer alırken, EKODOSD denizin ormanı olarak tanımlanan endemik bitki için koruma çağrısında bulundu. Dünya Doğa Koruma Birliği’nin koruma listesinde yer alan Akdeniz’in çiçekli deniz bitkisi posidonia oceanicanın tekne çapaları ve atıklar nedeniyle her geçen gün yok olduğuna dikkat çeken EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü; “Deniz çayırlarının tahribatı, ormanlardaki ağaç kıyımı ile eşdeğerdir” dedi.

    Ayrıca Kuşadası kıyılarının deniz çayırları açısından zengin bir bölge olduğuna dikkat çeken Sürücü; “Kuşadası kıyıları deniz canlılarının üreme ve beslenmelerini sağlayan Akdeniz’in çiçekli deniz bitkisi posidonia oceanica denilen deniz çayırları açısından zengin alanlara sahiptir. Otçul bir tür olan yeşil deniz kaplumbağalarının beslenmesi için deniz çayırları çok önemlidir. Carettalar deniz çayırlarının içinde avlanırlar, beslenirken ağzından dökülen kırıntılarla yüzlerce minik canlı beslenmelerini sağlar. Sahilde bırakılan bu atıklar denize taşındıklarında, sualtında deniz eriştelerinin üzerini kapladığından hem bitkiye hem de başta deniz kaplumbağaları olmak üzere birçok deniz canlısını olumsuz etkilemektedir. Tüm bunların bilincinde olarak, kıyılarımızın temiz kalmasına özen gösterip atıklarımızı hemen yakında bulunan çöp konteynırlarına atmalı, atmayanları da uyarmalıyız” şeklinde konuştu.

  • Dalyan kanalında temizlik

    Dalyan kanalında temizlik

    Kanal temizlik ve yangın söndürme teknesi ile yapılan Dalyan Kanalı dip temizliğinde cam şişeler, pet şişiler, araba lastikleri, ağ, alüminyum ve teneke kutuları ile giyim eşyaları dalgıçlar tarafından çıkarılarak tekneye teslim edildi.

    Etkinliğe Ortaca Belediye Meclis üyesi Volkan Metin, Belediye Başkan Yardımcıları, DALKO Başkanı Arif Yalılı, Belediye personelleri ve dalgıçlar katıldı.

  • Sürülerin tozlu ve zorlu yolculuğu

    Sürülerin tozlu ve zorlu yolculuğu

    Tatvan ilçesine bağlı Kıyıdüzü’ndeki çobanlar, binlerce koyunu buğday tarlalarına ve ekinlere zarar vermemesi için toprak ve tozla kaplı vadiden götürmek zorunda kalıyor. Koyun sürülerinin tozlu yol ve vadilerden geçişiyle beraber ortaya çıkan görüntüler havadan dron ile görüntülendi.

    Her gün binlerce koyunu süt sağımı için sürüler halinde köye getiren çobanlar, süt sağımından sonra gün batımına doğru Nemrut Dağı eteklerine doğru 7 kilometrelik tozlu yolculuğa başlıyor.

    Çobanlar ve koyun sürüleri günde 2 defa Nemrut Dağı’na gidiş geliş yaparak yaklaşık 15 kilometrelik tozlu yolu yürümüş oluyor. Koyun sürülerinin tozlu yolda ilerleyişi, çoban ve koyunları zorlarken gün batımına doğru oluşan kızıl renkler ise seyri güzel görüntüler ortaya çıkarıyor.

    Kıyıdüzü köyünde çobanlık yapan Abdulcelil Şen her gün 15 kilometre tozlu vadide koyunları ile yolculuk yaptıklarını belirterek, “Her gün Nemrut’un eteğine doğru bu dereden gidip geliyoruz. Ekinler olduğu için çok dikkat ediyoruz, çok eziyet çekiyoruz.

    Yollar tozlu olduğu için zorluk çekiyoruz, günde 2 defa gidip geliyoruz. Mesleğimiz budur, çokta yorucudur” dedi.

  • Bursalılar sağanak yağmura hazırlıksız yakalandı

    Bursalılar sağanak yağmura hazırlıksız yakalandı

    Yağmura hazırlıksız yakalanan vatandaşlar, iş merkezlerinin girişlerinde ve çatı altlarında beklerken, yağmurun şiddeti sebebiyle mazgallarda yağmur suları birikti.

    Şemsiyesi olan serinleyen havanın tadını çıkarırcasına yürüyüşünü bozmazken, ıslanmak istemeyenler ise hızlı adımlarla hareket etti.

    Büfe ve esnafta, kısa süreliğine de yağmış olsa, sağanaktan dolayı zor anlar yaşadı.