Kategori: Çevre

  • Yurtta hava durumu

    Yurtta hava durumu

    Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) 5 günlük hava tahmin raporunu yayımladı. Pazartesi günü yurt genelinde yağışlı havanın etkili olması beklenirken hava sıcaklıkları da batı bölgelerde düşeceği doğu bölgelerde ise artacağı tahmininde bulunuldu.

    Yağışlı havanın perşembe gününden itibaren etkisini kaybetmesi beklenirken hava sıcaklıklarının da batı bölgelerinde 6-8 derece artması bekleniyor.

    15 il için sarı kodlu yarı

    Meteoroloji Genel Müdürlüğü Adana, Adıyaman, Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Malatya, K.Maraş, Mardin, Tunceli, Şanlıurfa, Batman, Kilis ve Osmaniye illeri için sarı kodlu uyarı yayınladı.

    Sarı kod uyarısı nedir? Hava durumu potansiyel tehlikelidir: Tahmin edilen meteorolojik hadise olağandışı olmamakla birlikte, meteorolojik şartlardan etkilenebilecek faaliyetler konusunda dikkatli olunmalıdır.

    Bugün hava nasıl olacak?

    Ülkenin genelinde yağış bekleniyor. Genellikle sağanak, güney kesimlerde yer yer gök gürültülü sağanak şeklinde beklenen yağışların, Marmara, İç Ege, Batı Akdeniz, Doğu Akdeniz, İç Anadolu’nun kuzeyi ve batısı, Batı Karadeniz, Doğu Anadolu’nun batısı ve güneyi ile Güneydoğu Anadolu’da yerel olarak kuvvetli olması bekleniyor. Doğu Akdeniz ile Güneydoğu Anadolu’da toz taşınımı görüleceği tahmin ediliyor.

    Hava sıcaklıklarının batı kesimlerde 2 ila 4 derece azalacağı, Güneydoğu Anadolu’da 3 ila 5 derece artacağı, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacağı tahmin ediliyor.

    Kuvvetli yağış uyarısı

    Yağışların; Marmara, İç Ege, Batı Akdeniz, İç Anadolu’nun kuzeyi ve batısı, Batı Karadeniz, Doğu Anadolu’nun batısı ve güneyi ile Güneydoğu Anadolu’da yerel olarak kuvvetli olması bekleniyor.

  • Nadir görülen hayvanlar, sürü halinde çıktılar

    Nadir görülen hayvanlar, sürü halinde çıktılar

    Sivas’ta yaban hayatına ve doğaya dair çektiği fotoğraflarla adından sıkça söz ettiren Mustafa Aslan, doğada nadir olarak görüntülenen yaban keçilerinin peşine düştü. Genellikle yüksek rakımlı dağlarda ve sarp kayalık alanlarda yaşamını sürdüren yaban keçileri, renkleri sayesinde bulundukları ortamda adeta görünmez oluyor. Bu özellikleriyle insanlar tarafından nadiren görülen yaban keçilerini sık şekilde görüntülemek mümkün olmuyor. Vaktinin büyük bir kısmını peşinde olduğu türler için doğada geçiren Aslan, dik yamaçlarda saatlerce zaman harcayarak 50’ye yakın yaban keçisini bir arada görüntülemeyi başardı.

    “Araziye çıktığım her gün görüntüyle eve dönmüyorum”

    Aslan, çekimlerinin arkasında büyük bir emek olduğunu ve sayısız gün harcadığını belirterek, “Oldukça büyük bir sürü görüntülemeyi başardım, 50’den fazlaydı sayıları. Dağ keçilerini görüntülemek benim için her zaman büyük bir keyif. Bu keçileri yanlarında böyle teke yani erkekleriyle beraber görüntüledim. Normalde erkekler ve dişi keçiler her zaman bir arada olmuyorlar. Bu yüzden belli dönemlerde bu çekimler yapılabiliyor. Bu yüzden de bu çekim benim için oldukça kıymetliydi. Gençler, yaşlılar, erkekler ve dişi keçiler hepsi bir arada kayalıklara tırmanıyorlardı. Çekimlerimi bireysel de yapsam adeta bir belgesel kalitesinde yapıyorum ve bu da çok büyük bir emek istiyor. Çekildikten sonra sanki tüm görüntüleri bir günde çekmişim gibi görünse de bu çekimlerin arkasında birçok farklı başarılı başarısız sayısız gün var. Çünkü araziye çıktığım her gün görüntüyle eve dönmüyorum” şeklinde konuştu.

    “Her görüntülediğim keçi farklı bir hikaye”

    Aslan, keçilerin sürekli farklı davranışlarıyla karşılaştığını söyleyerek, “Keçiler inatçı hayvanlar evet ama ben onlardan daha da inatçıyım. Bugüne kadar birçok keçi görüntüledim ama her görüntülediğim keçi aslında farklı bir hikaye. Her fotoğraflarını ve videolarını çektiğimde aslında farklı yeni bir davranışlarını gözlemliyorum. Birebir aynı hayvanı ele alsak bile görüntüden görüntüye olaylar değişiyor. Bu nedenle de aslında bunun bir sonu yok. Ne kadar çekersem çekeyim yine de çekmeye devam ediyorum ve her çekimimde de farklı farklı hikayeler yakalamaya da devam edeceğim” diye konuştu.

    “İnsanların hayallerini gerçekleştiriyorlar”

    Aslan, keçilerin yüksek dağların zirvesine kolaylıkla çıktığını ve bu özellikleriyle birçok insanın hayalini gerçekleştirdiklerini söyleyerek, “Dağ keçilerini her insan seviyor. Onları sevmeyen, onlara hayranlık duymayan insan neredeyse hiç yok. Çünkü oldukça yetenekli tırmanıcılar ve aslında birçok insanın da hayallerini gerçekleştiriyorlar. Yüksek dağların zirvelerine kolaylıkla çıkabiliyorlar. İnsanlar daha öncesinden bu kadar büyük sürüler görmedikleri için şaşırıyorlar ve mutlu oluyorlar. Aslında benim de çekimlerim beni mutlu ettiği kadar insanları da mutlu ediyor. Onlar da evlerinde oturdukları yerden Türkiye’nin doğasından ve yaban hayatından farklı farklı görüntüler görüyorlar” dedi.

  • Ormanın esrarengiz fısıltıları

    Ormanın esrarengiz fısıltıları

    Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde bulunan Avrupa’nın en büyük doğal yaşam parkı Ormanya’da ‘Ormanın Sesi’ adlı alan ziyaretçilere farklı bir deneyim yaşatıyor. Alanı ziyarete gelenleri 7 metre yüksekliğindeki Orman Adam karşılıyor. Orman Adam’ın notunda da, “Ormanda internet yok ama söz veriyorum daha iyi bir bağlantı bulacaksın” yazıyor. Alana girildiğinde ise ahşap ve geri dönüşüm malzemelerinden yapılan birçok ses düzeneği bulunuyor. Alanda bulunan 10 farklı ses düzeneğine kulaklarını dayayan vatandaşlar, doğanın sesini akustik olarak daha yoğun duyabiliyor. Asya Kıtası’ndaki yağmur ormanları, Amerika’daki Amazon Ormanları veya Yellowstone Ulusal Parkı’ndaki gibi Ormanya’da işitilen sesler de kaydedilerek karekodlarla yüklenebiliyor.

    “Doğayı daha derin, vurgulu bir tonda duyabiliyoruz”

    Alanı çok beğendiğini ve şehir hayatında bulamadığı huzuru bulduğunu söyleyen Merve Kılınç, “Konya’dan yüksek lisans savunma sınavım için geldim. Gelmişken burayı da gezmek istedim. Güzel bir deneyimdi. Bitki örtüsü açısından çok yeşil. Tam olarak aslında doğa hayatını izleyebileceğimiz bir mekan. Megafonlarla birlikte hem kuş seslerini hem de şehir hayatında duyamadığımız doğanın genel seslerini duyabiliyoruz. Doğayı daha derin, vurgulu bir tonda duyabiliyoruz. Şehir hayatına göre bir sakinlik geliyor insana. Yavaşlıyorsunuz. O koşuşturmadan, tempodan biraz daha çıktığımızı hissettik” diye konuştu.

    “Doğanın yaşamını gördük”

    Ortamın insana güzel bir deneyim kattığına değinen ziyaretçi Berk Naim Gilisıralıoğlu ise, “Hem Sapanca’ya geldik gölü görmek için. Hem de Kocaeli’ye doğayı duymaya geldik. Huzur bulduk. Doğanın yaşamını gördük. Güzel bir deneyim oldu” dedi.

    “Burada daha güzel nefes alıyorsun, ormanın sesini dinliyorsun”

    Çok beğendiğini ve çok iyi vakit geçirdiğini belirten Yusuf İlter, “Burada hayvanın, doğanın sesini duyduk. Burası gayet güzel. Şehir hayatından uzaklaştık, sanki köye geldik gibi oldu. Burada daha güzel nefes alıyorsun, ormanın sesini dinliyorsun. Herkese tavsiye ederim. Burası gezilip görülmesi gereken bir yer. Megafondan uzaktan bir uğultu sesi geliyormuş gibi oluyor, kuş sesleri cıvıl cıvıl. Uzaktan konuşan insanların sesi geliyordu. Gayet güzeldi” ifadelerini kullandı.

  • Çok önemli bir mantar koleksiyonu

    Çok önemli bir mantar koleksiyonu

    Bitki hastalık ve zararlılarının biyolojik mücadelesinden, kanser araştırmalarında, ilaç sanayisinden tarıma kadar birçok alanda kullanılan bazı mantar kültürlerini Türkiye’de bulamayanlar yurt dışından tek bir tür için bile bin dolar gibi bir para ödeyerek getiriyor. Türkiye için önemli bir mantar koleksiyonuna sahip olduklarını söyleyen Prof. Dr. Berna Tunalı, “25 yılda yaklaşık bin kadar mantar türünü doğadaki bitkilerden izole ettik. Araştırmacılara bu fungusları verebiliyoruz. Ancak bu hizmeti yürütebilmemiz için sıvı azotta saklayabileceğimiz bir alt yapı olması gerekmektedir. Sıvı azotun soğukluğu yaklaşık eksi 196 derecedir ve mantarlar sonsuza yakın bir süre sıvı azotta saklanabilir” dedi.

    Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berna Tunalı ve öğrencileri Mikoloji Laboratuvarında yaptıkları çalışmalarla bilime ışık tutuyor. 25 yılda doğadaki bitkilerden bin bir zorlukla topladıkları mantarları izole eden, sonrasında bu mantarları bir koleksiyon haline getiren Bitki Koruma Bölümü, yaklaşık bin adet teşhisli mantarı bünyesinde bulunduruyor.

    “Türkiye’de böyle bir koleksiyonu yapan kuruluş yok”

    Koleksiyon hakkında bilgi veren Prof. Dr. Berna Tunalı, “Mantar koleksiyonumuzu çok uzun yıllardır yapıyoruz. Hatta ben Ankara Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsünde çalışırken bu koleksiyonu yapmaya başladım. Yaklaşık 25 yıldır koleksiyonu yapmaya çalışıyorum. Bu koleksiyonu yapmak kolay bir iş değil ve Türkiye’de böyle bir koleksiyonu yapan kuruluş aslında yok diyebilirim. Çok az sayıda farklı cinslerin saklandığı kurumlar var ancak bizimki oldukça geniş bir koleksiyondur. Mikroorganizmaların koleksiyonunu yapma işi çok önemli olup ülkemizde bir fungus koleksiyon merkezi oluşturması da gereklidir. Biz kısıtlı şartlar içerisinde kendi laboratuvarımızla, kendi imkanlarımızla yapmaya çalışıyoruz. Bir kere koleksiyon yapmak için doğadan bitkileri toplamak gerekiyor. Gerek tarladan gerek bahçeden bitkileri, hatta toprakları laboratuvarımıza getirerek mantarlarımızı izole ediyoruz. İzole ettikten sonra onları geliştiriyoruz ve teşhislerini yapıyoruz. Teşhis yaparken de morfolojik teşhis ile başlıyoruz.

    Ondan sonra moleküler teşhislerini yapıyoruz. Koleksiyonumuza aldığımız fungusların çoğunu tür düzeyine kadar teşhis etmiş oluyoruz. Artık onlar bizim için koleksiyonun bir materyali oluyor. Bizden bu koleksiyon materyalini almak isteyen kişilere tamamen doğru tür teşhisi yapılmış ve iyi şartlarda saklanmış fungusu vermeye çalışıyoruz. Bu koleksiyon içerisindeki kültürleri çok değişik üniversitelere, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine tezlerinde kullanmaları amacıyla verdiğimiz için çok mutlu oluyorum. Çünkü bunları elde etmeleri gerçekten çok zordur. Elde ettikten sonra teşhis etmeleri de çok zordur. Teşhis edebilecek insan sayısı da çok fazla değildir” diye konuştu.

    “Yurt dışında çok büyük paralar ödeniyor”

    Eğer bir araştırmacı fungus koleksiyonlarındaki herhangi bir türü yurt dışından almak isterse çok büyük paralar ödendiğini belirten Prof. Dr. Berna Tunalı, “Başka bölümden bir arkadaşımız 3 fungus kültürü satın aldı ve bunlara 4 bin dolar gibi bir ücret ödedi. Bir diğer konuda yurt dışından getirdiğimiz bu materyal ülkemizde olmayan bir hastalık etmeninin farklı bir ırkı ise karantina koşullarında çalışılmadığı takdirde gelişigüzel etrafa yayılabilir. Maalesef bizim karantina tedbirleri uygulanan tarzda laboratuvarlarımız yok. Bu yüzden bunları kullandıktan sonra bir şekilde doğaya karışma riski ile karşı karşıya kalıyoruz. Bizim kendi koleksiyonumuzun olması ve bu koleksiyonlardaki materyallerle araştırıcıların bu çalışmaları yürütmesi daha uygun olacaktır” şeklinde konuştu.

    “Sıvı azotla saklayabileceğimiz bir alt yapı olması gerekiyor”

    Mantarların eksi 85 derecede derin dondurucuda bile 10-15 yılda öldüğü, sıvı azot sistemi olması halinde sonsuz bir şekilde mantarları saklayabileceklerini belirten Dr. Berna Tunalı, şu bilgileri verdi:

    “Yalnızca fakülteler, araştırma enstitüleri değil ilaç firmalarının da bu funguslara ihtiyaçları oluyor. Biz onlara da bu fungusları verebiliyoruz. Dolayısıyla aslında bu bir hizmettir. Ancak bu hizmeti yürütebilmemiz için burada laborantlarımızın, çalışanlarımızın olması, bir de bunları sıvı azotla saklayabileceğimiz bir alt yapı olması gerekmektedir. Sıvı azotun soğukluğu yaklaşık eksi 196 derecedir. Sıvı azotta saklayacak olursak fungusların 132 bin yıl ömrü olduğu söylenmektedir. Tabii, bunu tahminle söylemişler aslında sonsuz diyebiliriz. İnşallah koleksiyonumuz daha fazla gelişir, gerek Tarım ve Orman Bakanlığı olsun gerekse üniversitelerimiz olsun bu çalışmalara katkı sunar. 25 yıl gibi bir sürede bu koleksiyonumuzu topladık. Ancak bu materyaller eksi 85 derece gibi bir derin dondurucuda saklandığında, tekrar dışarı çıkartılması, 6 ayda bir incelenmesi gerekiyor.

    Bir de biyolojik mücadelede kullandığımız faydalı olan funguslar da vardır. Mesela bizim üzerinde çalıştığımız fungusların bir kısmı tıp alanında da kullanılıyor. Koleksiyonlardaki bazı funguslar ileri ülkelerde olduğu gibi kanser araştırmalarında da kullanılabilir. Örneğin ABD’de kanser araştırma merkezleri de bu fungusları koleksiyon yapıyorlar. Oradan kanser tedavisinde kullanılmak üzere fungusların oluşturduğu bazı metabolitlerin üzerinde çalışıyorlar ve daha sonra kanser tedavisinde kullanılmak üzere bazı ilaçları elde ediyorlar. Yani funguslar sadece zarar yönüyle değil bu tür faydalı yönleri ile de ele alınıyor. Onun dışında sanayide, etil alkol yapımında, penisilin gibi antibiyotiklerin üretiminde pek çok konuda funguslar kullanılabiliyor. Bu saydıklarımız da koleksiyonun önemini sanırım ortaya koymaktadır.”

    Kullanım alanları

    Bitki Koruma Bölümü doktora öğrencisi Bayram Kansu ise mantarların kullanım alanları ile ilgili şunları söyledi:

    “Çoğunlukla zaten çiftçiler bitkiler üzerindeki hastalıklarını bazılarını tanıyorlar. Ama biz daha çok mikroskobik düzeyde hangi fungusun orada hastalık oluşturduğunu, hangisinin etkili olduğunu teşhis ettikten sonra onlara buna uygun çözümlerin ne olabileceği bildiriyoruz. Ayrıca biyolojik mücadele aracı olarak kullanabileceğimiz alternatiflerimiz varsa öncelikle onları da belirliyoruz. Teşhis ettikten sonra uygun saklama koşullarında fungusları saklıyoruz. Çalışmalarımızı doğrudan arazide yapmıyoruz.

    Biz daha çok kontrollü koşullarda bilimsel aşamalarımızı iklim odasında ya da sera koşullarında yürütüyoruz. Çünkü bunları doğaya gidip de bulaştırdığınızda sizin çalışma alanınızı bulaştırıyorsunuz ama diğer taraftan da çiftçinin arazisini de bulaştırmış oluyorsunuz. O nedenle biraz riskli bir durumdur. Daha kontrollü, daha muhafaza edilmiş izole alanlarda biz bu çalışmaları yürütüyoruz. Bu çalışmalarda kullanılan fungusların ve hastalandırdığımız bitkilerin tabii daha sonrasında imha edilmesi gerekiyor. Doğada bunları başıboş bırakırsak bir taraftan izole edip hastalık etmenini belirleyelim çiftçiye fayda sağlayalım derken öbür taraftan da kendi elimizle doğaya bu hastalıkları bulaştırmış oluruz. O nedenle çalışmalarımız da dikkatli ve tedbirli olmamız gerekiyor. Bu durumlara karşı da iyi yetişmiş elemanlara ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz.”

  • Samsun açıklarında 3.7 büyüklüğünde deprem

    Samsun açıklarında 3.7 büyüklüğünde deprem

    Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Türkiye’nin birçok yerinde depremler olmaya devam ediyor. Depremler sadece karada değil, denizin altında da etkisini sürdürüyor. Samsun’da 6 Nisan gecesi ile 7 Nisan’da Çarşamba açıklarında 4 farklı deprem meydana geldi.


    İlk deprem 6 Nisan saat 22.52’de 2,3 büyüklüğünde olurken, ikinci deprem saat 23.24’te 3,3 büyüklüğünde gerçekleşti. Son 24 saatteki en büyük deprem 6 Nisan 23.31’de yerin 8,6 km altında 3,7 büyüklüğünde olurken, yine 7 Nisan Cuma günü saat 11.17’de 2,5 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi.

  • Tunca ve Meriç Nehirleri’nin debisi 2 kat arttı

    Tunca ve Meriç Nehirleri’nin debisi 2 kat arttı

    Son yağışlarla birlikte Tunca ve Meriç Nehirleri’nin debisi son 1 haftada 2 kat arttı. Geçtiğimiz hafta yapılan ölçümlerde Kirişhane mevkiinde 81 metreküp/saniye olan Meriç Nehri’nin debisi son yağışların ardından yaklaşık 2 kat artarak 180 metreküp/saniyeye seviyesinde akmaya başladı. Geçtiğimiz hafta Suakacağı mevkiinde 5 metreküp/saniye olan Tunca Nehri’nin debisi ise son yağışlarla birlikte 10 metreküp/saniye seviyesine yükseldi.


    Bu yıl kış yağışlarının yetersiz olması hem tarlaları, hem nehirleri hem de barajları olumsuz etkilemişti. Bölgede etkili olan son yağışlar çiftçilere ve tarlalara olduğu gibi nehirlere de can suyu oldu.


    Son yılların en kuran döneminin yaşandığı Trakya’da etkili olan yağışlar Edirne’nin önemli su havzalarından olan Meriç ve Tunca nehirlerine yaradı. Debinin yükselmesi nehirlerde oluşan kum adacıkları, çöpler ve sazlıkların da gözden kaybolmasına neden oldu.


    “Tunca ve Meriç’in debileri yükseldi”

    Nisan ayının daha önceki aylara göre daha bereketli geçtiğini söyleyen vatandaşlardan Mutlu Böbek, “Kış ayında hiç yağış alamadık. Ama Nisan ayında iyi yağmurlar alıyoruz. Önümüzdeki hafta yine yağmur veriyor. Tunca ve Meriç’in debileri yükseldi. Bu bizim için, sulama için ve tarlalar için çok iyi. Ama kışın kar yağışı almadığımız için yine sıkıntı yaşayabiliriz. İnşallah debilerin daha yükselmesi lazım ki yaz aylarını daha rahat atlatalım. Nehirler Kuruma noktasına gelmişti. İyi bir yağmur yağdı. Bu tarlalar için çok iyi oldu” dedi.


    “Son yağışlar can suyu oldu”

    Edirne’de son yağışlarla birlikte su seviyesinin baya yükseldiğini söyleyen Vatandaşlardan Şencan Güngörmezler, barajların da dolmasını beklediklerini ifade etti. Yağışların ardından rekoltenin yükseleceğini beklediklerini belirten Güngörmezler, 2 ay önce nehirden karşıdan karşıya geçilecek durumda olduğunu fakat son yağışlarla güzel bir seviyeye geldiğini aktardı.

  • Karasu Çayı ziyaretçilerini bekliyor

    Karasu Çayı ziyaretçilerini bekliyor

    Mazıdağı ilçesinde bulunan, vadi yatağı boyunca ağaçlarla çevrili irili ufaklı onlarca şelalenin yer aldığı Karasu Çayı, her yıl çok sayıda ziyaretçi ağırlıyor.

    Karasu Çayı’nı ziyaret eden vatandaşlar su ve kuş sesleri eşliğinde gezi yaparak doğayla iç içe bir ortamda temiz havayı soluma imkanı sağlıyor. Kuraklık nedeniyle suyu azalan Karasu Çayı, son günlerde bölgede etkili olan yağış sonrası su debisi tekrardan yükselirken, dağa güzellikleri göz kamaştırıyor.


    “Vatandaşların gelip görmelerini tavsiye ediyorum”

    Ramazan ayında vakit geçirmek için ailecek Mazıdağı’na geldiklerini söyleyen Hüseyin Eren, “Gezmeyi seviyoruz, İstanbul’dan geliyoruz. Ailecek Ramazan ayında vakit geçirmek için geldik. Mazıdağı’nda kalıyoruz. Karasu Çayı güzel bir yer. Çeşme başı denen yer orası çok güzel, oradan şelaleye geldik.

    Burası da çok güzel. Vatandaşların gelip görmelerini tavsiye ediyorum. Fakat, temiz bırakmak şartıyla. Etrafa baktım, biraz kirli. Vatandaşların biraz daha buna dikkat etmesi gerekiyor. Genel olarak ziyaretçiler tarafından bırakılmış plastik atıklar var. Keşke bunları görmesek daha az görsek” dedi.


    Üniversitelerin hibrit sisteme geçmesinden dolayı memleketi Mardin’in Mazıdağı ilçesine döndüğünü belirten öğrenci Serdar Abi, “Karasu Çayı bize yakın, daha öncede gelmiştim.

    Geçen sefer geldiğimde sular çekilmişti. Şu an tekrar sular yükselmiş durumda. Çok güzel bir görüntü oluşmuş” ifadelerini kullandı.

  • Yaz meyveleri tezgahlarda

    Yaz meyveleri tezgahlarda

    Muğla’nın Menteşe ilçesinde perşembe günleri kurulan halk pazarında yaz aylarının sebzeleri olan üzüm, karpuz, fasulye gibi ürünler satışa sunulurken, fiyatları da dudak uçuklatıyor. Dilimle satılan karpuz ise vatandaşların ilgi odağı durumunda. Menteşe halk pazarında yazlık ürünlerden İran karpuzunun kilosu 30 TL, üzümün kilosu 50 lira ve taze fasulyenin kilosu da 60 liradan alıcı buluyor.


    Pazar esnafından İlhan Akmece, ”Fasulyeler mevsimi olmasa bile anca başlıyor. İster istemez fiyatlar yüksek olmak zorunda. Geçen hafta fasulyenin kilosunu 120 TL’den sattık. Bu hafta ise fiyatlarımız yarıya indi. İnşallah haftaya 30 TL’ye iner. Şu anda fasulyenin fiyatı 60 TL. Fasulyeler Fethiye ilçesinden geliyor” diye konuştu.
    Tezgahında karpuz satan Özgür Köse, “Karpuzlarımız İran’dan geliyor. Kilosunu 30 TL’den satıyoruz. Ramazan ayı olması sebebi ile karpuzlarımıza talep yoğun“ dedi.


    Üzüm satıcısı Bayram Uyar, “Aydınlıyım. 40 senedir Muğla’da pazarcılık yapıyorum. Aydın’da oturuyorum. Bu üzüm Manisa ilinden geliyor. Üzümlerimizin tadı çok güzeldir. Kilosunu 50 TL’den satıyoruz. Mevsiminde bu üzüm 30-40 TL’den satılıyor. Üzümlerimiz çekirdeksiz ve güzel bir üzümdür” dedi.

  • İklim krizi büyüyor

    İklim krizi büyüyor

    Tüm dünyayı küresel ısınma etkisi altına aldı. Doğanın dengesi bozuldukça  doğal afetler yaşanmaya başlandı. Orman yangınları, sel felaketleri hayatımızın tümünü etkisi altına alıyor. Gelecek ise risk altında. Türkiye yağışların azalması kuraklık riskimi arttırdı. Su kullanımında şehirlerde tasarruf döneminin başlanması büyük önem taşıyor. Verimli topraklarda yetişen sebze ve meyveler yeteri kadar sulanmadığı taktirde zarar görecek.

    Dr. Fevzi Çakmak Ziraat Mühendisleri Başkanı son durumu değerlendirdi.

    İklim krizi sürekli kendini hatırlattığını vurguladı. Ancak biz su zengini ülkesi olduğumuzu düşünüyoruz. 2025 yılından sonra su kıtlığı çekecek bir ülke olduğunu belirtti.Çakmak, şöyle devam etti. “Su tüketimi her geçen gün artıyor. Tasarruf edilmesi gerekiyor. Bu da iletim hatlarını iyileştirerek ve yatırımlarla olacak. Daha sonra kullanım durumunu doğru planlanması gerekiyor. Özellikle içme suyunda yüzde 33 kayıp kaçak var, tarımsal sulamada bu durum daha da fazla yüzde 51’e çıkıyor.

    Çeşmeden akan sudan tasarruf edeceğiz ama tarımsal sulamadan tasarruf edecek tedbirleri almamız gerekiyor. Damla ve yağmur sulama sistemi kurulmalı ve çiftçi de eğitilmesi lazım.  Bilimi çiftçiyle  buluşturmamız ve ektiği ürüne göre iklim koşullarına göre oluşturulacak olan sulama programlarının yapılması gerekiyor. En az yüzde 50 anlamında tarımsal anlamında tasarruf gerçekleşecektir” dedi.

  • Yunusları elleriyle besliyorlar

    Yunusları elleriyle besliyorlar

    Rize’nin Pazar ilçesinde yaşayan Uğur ve Gamze Terzi çifti her gün balık yakalamak için denize açılıyorlar. Yine denize açıldıkları bir gün teknelerinin etrafında dolaşan yunus balıklarına gören çift yakaladıkları balıkların bir kısmını peşlerini bırakmayan yunuslara ikram etti. Artık çift ile arkadaş olan yunus balıkları, çifti denizde gördükleri anda yanlarına yaklaşarak kendilerine ikram edilen balıklarla karınlarını doyuruyor.

    Terzi çifti yunus balıklarını elleriyle besliyor. Her balığa çıktıklarında yanlarına yaklaşan yunuslara yakaladıkları balıklarından ikram eden çift o anları ise cep telefonuyla kayıt altına alıyor. Çiftin yunusları elleriyle beslediği o anlar ise görenleri tebessüm ettiriyor.


    Yunus balıklarının artık kendilerini tanıdığı için ellerinden bile balık aldığının belirten Gamze Terzi “Her gün eşimle birlikte sabah kalkıp balığa çıkıyoruz. Yunuslar bizimle oyun oynamak istiyor. Yanımıza geliyorlar, biz de onlara balık veriyoruz. Yunuslar artık sürekli yem verdiğimiz için bizi tanıdı. Artık elimizden bile balık alıyorlar” ifadelerini kullandı.