Kategori: Çevre

  • Türkiye ‘su fakiri’ sınırının altında

    Türkiye ‘su fakiri’ sınırının altında

    TTKD bilim danışmanı Dr. Erol Kesici, 1992’de Rio de Janeiro’daki Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda, 22 Mart’ın Dünya Su Günü olarak kararlaştırıldığını söyledi. Dr. Kesici, “Su, özellikle sağlıklı su, insanın yaşaması için vazgeçilmez bir nesnedir, hatta vazgeçilmezin ötesinde canlılar için de alternatifi olmayan maddedir ilkesince, giderek büyüyen temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması için 22 Mart günlerinde, dünyanın suyunun geldiği nokta değerlendirilip, çözüm ve uyarılarda bulunulmaktadır” dedi.

    YÜZDE 78’İ TARIMDA KULLANILIYOR

    Bu yıl Dünya Su Günü’nde, dünya nüfusu ve ekonomisinin katlanarak büyümesine paralel olarak, doğa ve çevreye verilen tahribatın da katlanarak büyüdüğünü söyleyen Dr. Kesici, Türkiye’nin de su krizinden en çok etkilenecek ülkeler arasında olduğuna dikkati çekti. Dr. Kesici, “Ülkemizde, tatlı su kaynaklarının en büyük bölümü, yaklaşık yüzde 78’lik oranla tarımda kullanılıyor. Artan nüfusun yanı sıra, gelir ve tüketim düzeyinin yükselmesi ve gıda ürünlerine yönelik taleplerin artması da su kaynakları üzerinde ilave baskı yaratıyor” dedi.

    SU VARLIĞI HESAPLAMASI

    Su varlığıyla alakalı baz alınan yöntemin, ‘Falkenmark indeksi’ olduğunu kaydeden Dr. Kesici, hesaplamaları şöyle açıkladı:

    “Bu göstergeye göre potansiyel kritik değer, kişi başına yıllık 1700 metreküp miktar su düşmesidir. Eğer kişi başına düşen yıllık su miktarı 1000-1700 metreküp arasında ise ‘su sıkıntısı’, 500-1000 metreküp ‘su kıtlığı’, 500 metreküp değerinden az ise ‘mutlak su kıtlığı’ olarak ifade edilmektedir.”

    TÜRKİYE SU FAKİRİ

    Türkiye’nin kullanılabilir tatlı su miktarının yılda 105 milyar metreküp civarında olduğunu belirten Dr. Kesici, “Bugünkü Türkiye’nin nüfusu 2021 yılı sonu itibarıyla 84.3 milyon. Bu nüfusa göre hesapladığımızda kişi başına düşen su miktarı 1240 metreküp. Ancak gerçek nüfusa baktığımızda, mülteciler ve turistlerle birlikte 35 milyon civarında ek bir nüfus daha eklememiz gerekiyor. Bu durumda kişi başına düşen su miktarı 875 metreküp aslında. 2023’te turistler haricindeki nüfusun artmasıyla, iklim değişikliği ve onunla uyumlu olmayan su politikalarıyla bu miktarın, 1000 metreküpün altına düşeceği öngörülmektedir. İşte o zaman Türkiye tam su fakiri bir ülke olacaktır” diye konuştu.

    SU KRİZİ GİDEREK ARTACAK

    UNESCO ve BM’nin Dünya Su Raporlarında da Türkiye’de kuraklık sorununun çözülemediğinin belirtildiğini açıklayan Dr. Kesici, bilimsel ve ekonomik yatırımlara başlanılmaması halinde, mevsim normallerinde devam eden yağışlara rağmen, önümüzdeki yıllarda Türkiye’de su krizinin giderek artacağının tahmin edildiğini söyledi.

    GÖLLERİN YÜZDE 80’İ CİDDİ KURUMA TEHDİDİ ALTINDA

    Dr. Kesici, her alanda aşırı su kullanımının sürmesinin, doğal su kaynaklarında, havada, toprakta nemin azalmasına neden olduğunu belirterek, 2030 yılı sonrasına ‘kıtlık-kuraklık’ çeken bir ülke haline gelineceğinin öngörüldüğünü açıkladı. Kirlenen, ekosistemi yok edilen bir su kaynağını temizlemek ve orijinal haline getirmenin neredeyse imkansız ya da çok zor ve pahalı olduğunu da kaydeden Dr. Kesici, doğal göllerin neredeyse yüzde 80’inin ciddi kuruma tehdidi altında olduğunu sözlerine ekledi.

  • Bursa ilk aşamayı geçen 22 belediye arasında yer aldı

    Bursa ilk aşamayı geçen 22 belediye arasında yer aldı

    Bursa Büyükşehir Belediyesi, küresel sorun olan iklim değişikliği ile mücadele çalışmalarını kesintisiz sürdürüyor. Ulusal ve uluslararası ölçekteki iklim değişikliğiyle mücadele çalışmalarına katkı sunmak için 2015 yılında Bursa’nın sera gazı emisyon kaynaklarının belirlenmesi ve azaltım tedbirlerinin oluşturulması amacıyla ‘Bursa Sera Gazı Envanteri ve İklim Değişikliği Eylem Planı’nı hazırlayan Büyükşehir Belediyesi, 2016 yılında Avrupa Belediye Başkanları Sözleşmesine (Covenant of Mayor) katılarak, 2030 yılında sera gazı emisyonlarını kişi başına yüzde 40 azaltma taahhüdünde bulunmuştu. ‘Sera Gazı Envanterinin ve İklim Değişikliği Eylem Planı’nın Avrupa Belediye Başkanları Sözleşmesi kriterlerine göre revize edilmesi amacıyla ‘Bursa Sürdürülebilir Enerji ve İklim Değişikliği Uyum Planını’ 2017 yılında hazırlayan Büyükşehir Belediyesi sayesinde Bursa, ulusal ölçekte sera gazı envanterini hesaplayarak azaltım ve uyum stratejilerini geliştiren ilk kent oldu.

    Hedef ilk 100

    Büyükşehir Belediyesi, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında uluslararası alanda hayata geçirdiği çalışmalara bir yenisini daha ekledi. Büyükşehir Belediyesi, 2030 yılına dek 100 kentin iklim nötr ekosistemlere ve akıllı kentlere dönüşümlerinin desteklenmesi ve bu kentlerin diğer Avrupa kentlerinin dönüşümleri için birer örnek teşkil etmesi hedefleriyle Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan ‘100 İklim Nötr ve Akıllı Kent Misyonu Niyet Beyanı Çağrısına’ başvurdu. Çağrı ile seçilecek 100 iklim nötr kent arasında yer almayı hedefleyen Büyükşehir Belediyesi’nin başvurusu, ilk aşamayı geçen 35 ülkeden 325 başvuru arasında yer alarak değerlendirmeye alınmaya hak kazandı. Bursa Büyükşehir Belediyesi, Türkiye’den başvuruda bulunarak ilk aşamayı geçen 15’i büyükşehir, 1’i il ve 6’sı ilçe olmak üzere toplam 22 belediyeden biri oldu. Kazanan misyon kentler, nisan ayında ilan edilecek.

    Kentler misyonu

    Bu çağrı ‘Kentler Misyonunun bir parçası olarak’ 2030 yılına kadar iklim nötr olma konusundaki ilgilerini belirtmelerine ve iklim nötr olma durumuna ilişkin mevcut durumları, devam eden çalışmaları ve gelecek planları hakkında bilgi sunmalarına imkan sağlayacak. Misyon platformunun her bir kent için özel olarak sunacağı teknik, finansal ve mevzuat desteğinden faydalanılacak, araştırma ve yenilik ekosisteminin merkezinde yer alınacak, koordinasyon ağı desteklerinden faydalanılacak ve kentlerin uluslararası görünürlüğü artırılacak. Kentler Misyonu, uygun şartlar altında AB fonlarına erişimin yanı sıra, kentlerin sözleşme sürecinin parçası olarak bir yatırım planı geliştirmelerine ve özellikle Yatırım AB Programı, Avrupa Yatırım Bankası, özel bankalar ve diğer sermaye piyasaları aracılığıyla daha geniş finansmana erişim imkanı bulmalarına yardımcı olacak.

  • Tahribat yüzünden o verilere ulaşılamadı

    Tahribat yüzünden o verilere ulaşılamadı

    Gümüşhane’nin Dumanlı köyü sınırlarındaki Taşköprü Yaylası’nda yasal izinle yapılan define kazısında tahrip olan Dipsiz Göl’de, Jeomorfoloji Derneği’nce bilimsel inceleme raporu hazırlandı. Dipsiz Göl’ün ‘nivasyon sirk gölü’ olduğuna yer verilen raporda, göl tabanındaki tahribat nedeniyle alınan örneklerden sağlıklı veri elde edilemediği ve yaş ile kökeninin belirlenemediği kaydedildi.

    Kent merkezine 50 kilometre uzaklıkta, deniz seviyesinden 2 bin 140 metre yükseklikteki manzarasıyla ilgi çeken Taşköprü Yaylası’ndaki Dipsiz Göl’de ‘define’ söylentisiyle 2 kişi, kazı için başvuruda bulundu. Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nün olumlu görüşlerinin ardından Gümüşhane Müze Müdürlüğü’nce ilgili kişilere define arama ruhsatı verildi. Bölgede, 6 Kasım 2019’da jandarma yetkililerinin eşlik ettiği çalışmada suyu tahliye edilen göl alanı, iş makineleri ile kazıldı. Kaynağı ve akarı olmayan Dipsiz Göl’de, 4 gün sürdürülen kazı çalışmaları, define bulunamayınca sonlandırıldı. Yol seviyesi ile birleştirilen göl alanı taş ve toprak yığını haline döndü.

    2 MÜDÜR, 1 MEMUR AÇIĞA ALINDI

    Olayın duyulmasının ardından tepki çeken kazıyla ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gümüşhane Valiliği’nce başlatılan çifte soruşturma kapsamında; Kültür ve Turizm İl Müdürü Hüseyin Ateş, Müze Müdürü Elif Öktem ile müze müdürlüğü çalışanı Yunus Ağa açığa alındı. Gümüşhane Valiliği’nce de kazı izni raporunun özensiz hazırlandığı açıklandı. Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi ve Ankara Barosu, Dipsiz Göl’de define arama ruhsatı veren sorumlular hakkında ‘görevi kötüye kullanma’ suçundan kamu davası açılması için savcılığa suç duyurusunda bulundu.

    EYLEM PLANI HAZIRLANDI

    Kazı sonrası toprak doldurularak kapatılan Dipsiz Göl’ün eski haline döndürülmesi için çalışma başlatıldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nca hazırlanan 4 maddelik ‘Eylem Planı’ kapsamında göl için alana dökülen dayanıksız toprak çıkarıldı. Yerine ise suya dayanıklı kireçli ve killi toprak döküldü. Silindirle tabanı hazırlanan göl alanına, yandaki dereden boru hatlarıyla doğal kaynak suyu verildi.

    SU TUTTU, ÇAMUR OLDU

    Define kazısı sonrası yok olan ve eski haline dönüştürülmesi için su takviye edilen Dipsiz Göl, kış aylarında biriken ve buz tutan karın erimesi ile su tutmaya başladı. Yayladaki doğal kaynaktan 200 metre uzunluğundaki borularla su takviyesi yapılan gölde, su seviyesi 2 metreye ulaştı. Canlı yaşamın geri döndüğü göl, su tutmaya başladı ancak berraklığına kavuşamadı. Çamurlu haliyle gölün eski dokusundan uzak görünümü oluştu.

    2 ÜNİVERSİTEDEN ANALİZ

    Dipsiz Göl’de, Jeomorfoloji Derneği heyetince yapılan bilimsel araştırmalar tamamlandı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Merkez Laboratuvarı’nda taş, toprak ve çamurda x-ışını analizi, İstanbul Üniversitesi’nde ise polen ve spor kontrolü yapılarak rapor hazırlandı. Dipsiz Göl’ün kar kütlelerinin donma ve çözülmesi ile oluşan ‘nivasyon sirk gölü’ olduğuna yer verilen raporda, göl tabanındaki tahribat nedeniyle alınan örneklerden sağlıklı veri elde edilemediği ve yaş ile kökeninin belirlenemediği kaydedildi.

    ‘KEPÇENİN FÜTURSUZCA DALDIRILMASI, ŞANSIMIZI SİLDİ’

    Eski Jeomorfoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Turoğlu, “Tahrip olmadan önce düzgün ve eksiksiz bir sondaj olsaydı geçmişten günümüze oradaki iklim koşulları ve bitki örtüsünün ne aralıklarla nasıl değiştiğini anlayabilirdik. Kazı sırasında iş makinesinin kepçesini fütursuzca daldırıp, yamaçtan aşağı boşaltmaları bütün bu şansımızı sildi, attı” dedi.

  • Daha yeşil bir çevre için fidan diktiler

    Daha yeşil bir çevre için fidan diktiler

    İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi ve Nilüfer Belediyesi iş birliğiyle 23 Nisan Mahallesi’ndeki alana, ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ anısına fidan dikildi.

    Nilüfer Belediyesi, ağaçlandırılmış alanlarına yenilerini eklemeye devam ediyor.

    Nilüfer Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü, rutin çalışmalarının yanı sıra ağaçlandırma faaliyetleri kapsamında vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları ve özel firmalarla iş birliği yaparak, kentte yeni yeşil alanlar oluşturuyor. Son olarak Nilüfer Belediyesi ve İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi iş birliğiyle, 23 Nisan Mahallesi Devrim Sokak’taki alana akçaağaç ve çınar türlerinden fidanlar dikildi.

    Nilüfer Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne bağlı ekipler tarafından oluşturulan alana dikilen fidanlar, ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ anısına topraklar buluştu. Etkinliğe katılan Nilüfer Belediyesi Başkan Yardımcısı Remzi Çınar ve İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Üyeleri kendi elleriyle fidanları dikerken, kadınlar için anlamlı günde gelecek adına önemli bir iz bırakıldığını söylediler.

  • Bakan Kurum’dan zeytinlik arazileri iddialarına yanıt

    Bakan Kurum’dan zeytinlik arazileri iddialarına yanıt

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, son günlerde kamuoyunun gündeminde olan zeytinliklerin maden sahasına tahsis edileceğine yönelik yapılan eleştirilere, “2002 yılına kadar, bu ülkede sadece 620 bin hektar zeytincilik alanı vardı. AK Parti iktidarlarıyla beraber, 2021 yılı sonu itibariyle zeytin alanı büyüklüğümüz tam 890 bin hektara çıktı. Ülkemizde bizden önce 101 milyon zeytin ağacı vardı, bugün bu sayıyı 2021 yılı sonu itibarıyla tam iki kat arttırarak, 192 milyona çıkardık. Türkiye zeytinyağı üretiminde dünya 5.’si olmuştur. Bu rakamlar da gösteriyor ki zeytin ağaçlarımızı bırakın azalmayı, yaptığımız desteklerle günbegün daha da artırmak suretiyle ağaç varlığımızı, çalışmalarımızı her geçen gün sürdürüyoruz” yanıtını verdi.

    Bakan Kurum, Antalya’nın Manavgat ilçesinde bir otelde düzenlenen Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü ve Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu arasında iş birliği protokolü imza törenine katıldı. Burada konuşan Bakan Kurum, tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü gönülden kutladığını belirtti.

    Bugün çerçevesinde ‘Kadın İşçiler Hatıra Ormanı’ için fidanlar dikeceklerinin altını çizen Bakan Kurum, “Bizim medeniyetimiz, kadının varlığını sınırlı tutan toplumların aksine, tarihin her döneminde; kadınlarımızı sosyal, siyasal ve ekonomik yaşamın merkezine koymuştur. Ülkemizin elleri öpülesi kadınları; mimariden şehirciliğe, tarladan üniversitelere, evlerimizden fabrikalarımıza, okullardan adliye binalarına ve güvenliğimize kadar her alanda Türkiye’yi büyütüyorlar. Biz de bakanlık olarak; en prestijli projelerimizde, bilgisine, görgüsüne, estetik anlayışına yürekten inandığımız kadınlarımızla birlikte çalışıyoruz” diye konuştu.

    Bakan Kurum, ülke olarak, özellikle kadınların öncülük ettiği projelerle; 20 yıldır dur durak bilmeden iklim değişikliğiyle mücadelede ve olumsuz sonuçlarıyla mücadele ettiklerinin altını çizdi.

    “Hatıra ormanı”

    Tüm iklim dostu, çevreyi merkeze alan projelerde, yatırımlarda, başarının en önemli anahtarının kadınların mahareti ve ilgisi olduğunu vurgulayan Bakan Kurum, “Biz her fırsatta şunu söylüyoruz. Türkiye’nin tüm sorunlarını birlikte aştığımızda sendikasıyla, kadınlarımızla, gençlerimizle; iklim değişikliğiyle mücadelede de el ele vereceğiz. İşte bugün de bu sözümüzün bir yansıması Antalya’mızda Manavgat’ımızda gerçekleşiyor. İklim değişikliğiyle mücadelemize güç katacak çok kıymetli bir protokolü 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde imza altına alıyoruz. Bu protokolle; ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ etkinliği kapsamında Hatıra Ormanı çalışmalarını artık her yıl birlikte yapacağız” dedi.

    Bugün Türkiye’nin her yerinde milyonlarca fidanı, kadınların yoğun ilgi gösterdiği ve sahiplendiği millet bahçelerinde toprakla buluşturduklarını aktaran Bakan Murat Kurum, şehirleri yeşil koridorlarla, ekolojik koridorlarla, birbirine bağlayıp; ülkeyi yeşil ağlarla ördüklerini kaydetti.

    “Kendi kendine yeten ülke olmalıyız”

    Toprağın öneminin altını çizen Bakan Kurum, “Gıda olmazsa olmaz milli güvenlik meselesidir. Ülkenin kendi kendine yetebilmesi milli güvenlik meseledir. Tüm alanlarda kendi kendine yeten ülke olmalısınız. O nedenle yerli ve milli silahları üretme gayreti içindeyiz. Erozyon sonucu toprak kaybına karşı gerekli önlemleri titizlikle alıyoruz. Suyumuza sahip çıkmak zorundayız. Arazi tahribatını önlemek amacıyla Karar Destek Sistemimizi güçlendiriyoruz. Çölleşmeye maruz kalmış arazilerin ağaçlandırmasını hızlı şekilde yapacağız. Toprağımızı, havamızı, suyumuzu ve çevremizi en güzel şekilde koruyoruz. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan Hanımefendinin himayelerinde yürüttüğümüz, Türkiye’nin en kapsamlı çevre ve kadın hareketi olan sıfır atık projemizle; israfın, doğa tahribatının ve çevre kirliliğinin önüne, siz değerli kadınlarımızla birlikte geçiyoruz. Ben başta Sıfır Atık olmak üzere, tüm çevre, doğa koruma ve iklim dostu projelerimizde yanımızda olan, yol arkadaşımız olan kadınlarımıza teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

    “Gece gündüz çalışıyoruz”

    Bakan Kurum, bugün maalesef iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini çok derinden hissettikleri bir dönemden geçtiklerini hatırlatarak, son yıllarda iklim krizine bağlı olarak üzücü hadiselere şahit olduklarını, can kayıpları yaşadıklarını ifade etti.

    Rize, Artvin, Kastamonu, Sinop ve Bartın’da sel felaketleri; akabinde Antalya ve Muğla başta olmak üzere ülkenin birçok yerinde eş zamanlı orman yangınlarıyla karşı karşıya kalındığını hatırlatan Bakan Kurum, “Canımızı acıtan tüm bu afetlerden sonra bir seferberlik anlayışıyla yaraları sarmak için hemen vatandaşlarımızın yardımına koştuk. Bütün bu manada Cumhurbaşkanımızın talimatıyla 2 saat sonra ilgili bakan ve valilerle belediye başkanlarıyla vatandaşımın yanındaydık. Antalya ve Muğla’da köylerimizin altyapısını 1 yıl içinde tamamlayacağımızın sözünü verdik. Bu yangınlardan hemen sonra; yeni yuvalarımızın yapımına başladık. Köy evlerimizi, ahırıyla, deposuyla, camisiyle, okuluyla, sosyal donatılarıyla birlikte 1 yıl içerisinde teslim etmek için gece gündüz çalışıyoruz” diye konuştu.

    “Rehabilitasyon süreci hızla devam ediyor”

    Yangın nedeniyle sadece evlerin kaybedilmediğini, bunun yanında canlı hayatında derinden tahribatlar yaşandığını vurgulayan Bakan Kurum, yangınların başladığı ilk andan itibaren çalışma arkadaşlarıyla sahada olduğunun altını çizdi.

    Rehabilitasyon sürecini yürüttüklerini ve doğanın tekrar yeşil rengine kavuşması için büyük bir çaba sarf ettiklerini ifade eden Bakan Kurum, “Biz de doğamızın bu dönüşümüne destek olmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Dikeceğimiz fidanlar buranın eski haline gelmesi için katkı verecektir. Antalya ve Muğla’mızda ekolojik dönüşüm çalışmalarımıza aralıksız devam ediyoruz. Bilim heyetimiz, incelemelerine 50 istasyonda devam ediyor. Ekolojik restorasyon haritalarımızı hazırladık. Bu haritalar sayesinde; yangından etkilenen alanlarda yaptığımız restorasyon çalışmalarımızın etkinliğini daha da artırdık” dedi.

    “Önemli toplantılar”

    Bakan Kurum, Türkiye’nin bugün iklim değişikliğiyle mücadelede çok önemli bir eşikten geçtiğini işaret etti. Geçtiğimiz ocak ayında Antalya’da Yeşil Kalkınma Yolunda Türkiye temasıyla istişare toplantısı düzenlediklerini hatırlatan Bakan Kurum, ardından geçen ay Konya’da Türkiye’nin ilk iklim şurasını 1000’i aşkın katılımcıyla düzenlediklerini kaydetti.

    Bakan Murat Kurum, yakında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’nin önümüzdeki 100 yıllık çevre ve iklim politikalarını şekillendirecek kararları paylaşacağını bildirdi.

    “Eleştirilere cevap”

    “Biz yavrularımızın daha yeşil bir dünyada yaşaması için, tüm ekibimizle birlikte bu denli titizlikle hareket ederken; yine, aslı astarı olmayan, mesnetsiz, yalan yanlış açıklamalarla karşı karşıya kaldık” diyen Bakan Kurum, “3 gün önce, Antalya’da Muğla’da bir daha yangınlar olmasın, canlarımız bir daha yanmasın diye; ‘korunan alanların tespit, tescil ve onayına ilişkin yeni bir yönetmelik’ yayınladık. Bu yönetmelik, sit alanlarına dair yeni bir ek düzenleme içermeyen; bunun tam aksine, şu anda korunan alanlarda devam eden faaliyetlere bile sınırlamaların geldiği bir yönetmelik oldu. Ülkemizin, doğamızın geleceğini ilgilendiren her konuyu saptıran, çarpıtanlar yine boş durmadılar. Aynı insanlar; Salda Gölü’nde de sahneye çıkmışlardı. Ama bizim Salda’ya yönelik, dünyaya örnek olan çevre koruma projemiz tamamlandıktan sonra sesleri tamamen kesildi. Tıpkı Salda’da yaşadığımız gibi; yine, ‘Nitelikli Doğal Koruma Alanlarının tanımı değişti, artık daha fazla yapılaşma olacak’ diyorlar. Yine her zamanki gibi; doğa koruma ve çevre projelerimizi, doğru yanlış demeden politik bir argüman olarak kullanmaya devam ediyorlar. Halbuki bir kere olsun objektif olabilseler, ‘rant’ amaçlı bir yapılaşmanın kesinlikle söz konusu olmadığını göreceklerdi. Tamamen çevre-doğa-insan ortak menfaatinin gözetildiğini apaçık göreceklerdi. Ortak menfaatin gözetildiğini bu düzenlemede apaçık göreceklerdi. Gerçi ‘göreceklerdi’ diyorum ama bunlar, yönetmeliğin eski haliyle karşılaştırıldığında yapılan düzenlemelerin izinleri genişletmediğini, tam aksine daha çevreci hale geldiğini herkesten çok iyi biliyorlar” ifadelerine yer verdi.

    “Karşı çıkıyorlar”

    Geçen yıl milleti yasa boğan yangınlara karşı tedbirlerin güçlendirildiğinin bilinmesine rağmen milletten gizlemeye çalışanların olduğunu ifade eden Bakan Kurum, “Biz doğal alanlarda yeni bir yol güzergahı açmak yasak diyoruz, bunlar ‘bakın yol açacaklar’ diyorlar. Biz yönetmelikte açık açık ‘ormanlarda mevcut yol güzergahı kullanılacak’ diyoruz, bunlar ‘yok, yok başka amaçları var’ diyorlar. Antalya’da Muğla’da içimizi yakan yangınlar bir daha olmasın diye, yangınla mücadele edecek adımları yönetmeliğimize yazdığımız halde çarpıtıyorlar. Yangın gibi acil durumlarda; altyapı uygulamaları yapılmasını istemiyorlar, bunlar ‘ormanlarımızda yangın yolu açılmasına’ bile karşı çıkıyorlar” diye konuştu.

    “Zeytin ağacı sayısını iki katına çıkardık”

    “Son günlerde, zeytin ağaçlarının ve alanlarının zarar göreceğine dair yeni bir yalanla, milletimizi yanlış yönlendirmeye çalışıyorlar” diyen Bakan Kurum, “3 başlık vererek, milletimizin vicdanına ve şaşmaz ferasetine seslenmek istiyorum. 2002 yılına kadar, bu ülkede sadece 620 bin hektar zeytincilik alanı vardı. AK Parti iktidarlarıyla beraber, 2021 yılı sonu itibariyle zeytin alanı büyüklüğümüz tam 890 bin hektara çıktı. Ülkemizde bizden önce 101 milyon zeytin ağacı vardı, bugün bu sayıyı 2021 yılı sonu itibarıyla tam iki kat arttırarak, 192 milyona çıkardık. 20 yılda Türkiye, çiftçisiyle, emekçisiyle el ele vererek, zeytinine gözü gibi bakmış, korumuştur. Hem zeytin hem de zeytinyağı üretiminde dünya 5.’si olmuştur. Bu rakamlar da gösteriyor ki zeytin ağaçlarımızı bırakın azalmayı, yaptığımız desteklerle günbegün daha da artırmak suretiyle ağaç varlığımızı, çalışmalarımızı her geçen sürdürüyoruz” dedi.

    Bakan Kurum, bakanlık olarak; şimdiye kadar yaklaşık 55 bin çiftçiye toplam 595 milyon metrekare yüzölçümlü hazine arazisini, başta zeytin olmak üzere ceviz ve badem üretimi için verdiklerine değindi.

    “Çok daha büyük hazine arazisini çiftçinin kullanımına açacağız”

    Belirledikleri yeni hedefi açıklayan Bakan Kurum, “Bunu da çiftçimize bir müjde olarak Antalya’mızdan veriyorum. 2022 yılında, çok daha büyük oranda hazine arazimizi yine başta zeytin ve ayçiçeği olmak üzere, organik tarımın her türü için, çiftçimizin kullanımına açacağız. Zeytin üreticisi kardeşlerimiz, çiftçilerimiz rahat olsun, müsterih olsun. Sadece zeytinde değil tüm bitki ve meyve çeşitlerinde; evelallah daha da stratejik adımları, geliştirici adımları, zeytinin alanını genişletecek adımları, çiftçimizle, üreticimizle el ele vererek, kararlılıkla atacağız. Birilerinin söylediklerinin aksine, Türkiye’de koruma alanı bırakın daralmayı, bırakın yok edilmeyi her dakika genişliyor. Biz Bakanlık olarak; ülkemizin korunan alan büyüklüğünü, toplam yüzölçümümüzün yüzde 9,6’sından yüzde 11,9’a çıkardık. İşte oran ortada, rakam ortada” diye konuştu.

    “Türkiye’nin üçte birini koruma hayalimiz var”

    Türkiye’nin korunan alan büyüklüğünü önce yüzde 17’ye, ardından yüzde 30’lara kadar çıkarmakta kararlı olduklarını vurgulayan Bakan Murat Kurum, “Türkiye’nin yaklaşık 3’te 1’ini koruma altına almak gibi bir hayalimiz var, bu hayali de evelallah gençlerimizle, kadınlarımızla hep birlikte gerçeğe dönüştüreceğiz. Allah’ın izni milletimizin desteğiyle, gerektiğinde her türlü mesnetsiz iddia ve siyasi manipülasyonla mücadele etmeye devam edeceğiz. Korunan alanlarımızın genişliğini de, koruma kalitemizi ve bilimsel çalışmalarımızı da artırmaya kararlılıkla devam edeceğiz” açıklamalarında bulundu.

    “5 milyonluk bir aileyiz”

    ürk-İş Başkanı Genel Başkanı Ergün Atalay ise, yıllardır her sene kadınlar adına ağaç diktiklerini hatırlattı.
    Türk-İş’in bu sene 70. yılını kutladığını belirten Atalay, “1 milyon 250 bin üyemiz ile 5 milyonluk bir aileyiz. Bu kurumun 12. başkanıyım. Türk-İş bu ülkenin, sigorta kurumlarından biridir. Türkiye’de 17 milyon insanın çalıştığı yerde sendikalı kişi sayısı yüzde 14 civarında ama bu rakam uygun değil” dedi.

    “Sigortasıyız”

    Atalay, devletin elinde özelleşmeyen 15 şeker fabrikası olmasaydı bugün şekerin 20 değil 60 TL olacağını belirtti. Örgütlenmeden korkulmaması gerektiğini söyleyen Atalay, “Kurumsal olan bütün firmalarda örgütlüyüz. Biz bu ülkenin sigortasıyız. Türk- İş hep devletinden yana işçisinden yana oldu. Ülkede sendikalar var kim nereye istiyorsa oraya üye olsun, partinin, belediyenin, patronun sendikası olmaz. Sendika ülkesinin sendikası olur. Biz zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Ülke yoksa ne parti ne sendika ne oda ne dernek vardır. Bunun canlı örneğini Ukrayna’da yaşıyoruz. Paran yoksa silahın yoksa yaşama şansı vermiyorlar. Gıda yoksa da silah olmaz. Biz bu ülkeden yanayız” diye konuştu.

    Konuşmaların ardından Bakan Kurum’un katılımıyla Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü ile Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu arasındaki çevre, doğa ve tüm yeşil alanları merkeze alan, son derece kıymetli bir protokol imzalandı.

  • Bursa’da katı atık tesisine MMG’den övgü

    Bursa’da katı atık tesisine MMG’den övgü

    Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan ve halen 2 megavat/saat elektrik enerjisi üreten Doğu Bölgesi Entegre Katı Atık Tesisi, akademik odaların temsilcilerinin ardından Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa Şubesi’ni ağırladı.

    Küresel ısınma, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de önemi giderek artan sorunlar arasında yer alırken, Büyükşehir Belediyesi, iklim değişikliğiyle mücadeleden taviz vermiyor. Mevcut kaynakların en verimli şekilde kullanılması hedefiyle kentin altyapısını güçlendiren Büyükşehir Belediyesi, enerji tüketiminin yenilenebilir kaynaklardan sağlanması için her yıl yeni yatırımları devreye alıyor. Bu kapsamda Bursaray istasyonlarının çatısını birer güneş enerjisi santraline dönüştürmeye başlayan Büyükşehir Belediyesi, Yenikent Katı Atık Depolama sahasında metan gazından elektrik üretimini ve BUSKİ su depolarının girişlerine kurulan HES’ler vasıtasıyla da enerji üretimini giderek artırıyor. Son olarak yap-işlet-devret modeliyle kente Doğu Bölgesi Entegre Katı Atık Bertaraf Tesisi’ni şehre kazandıran Büyükşehir Belediyesi, bu proje ile hem elektrik enerjisi üretiyor hem de sahaya giden atık miktarını yarı yarıya düşürüyor.

    Tesise gelen karışık belediye atıkları ‘cinslerine göre’ mekanik ayırma tesisinde tasnif edildikten sonra, organik atıklar biyogaz tesisine alınarak metan gazından elektrik üretiliyor. Bakiye atıklar düzenli depolama alanına, kalorifik değeri olan atıklar ‘atıktan türetilmiş’ yakıt hazırlama tesisine, geri kazanımı mümkün atıklar ise lisanslı firmalara gönderiliyor. Bu işlemler sayesinde, sahaya giden atık miktarında yüzde 50’lik azalma meydana geliyor. Biyogaz tesisinde ilk tankın devreye alınmasıyla, halen saatte yaklaşık 2 megavat enerji üretiliyor. Yılsonuna kadar enerji üretim kapasitesi yaklaşık 10 megavat/saate ulaşacak ve düzenli depolama sahasından elde edilen deponi gazı ile birlikte 12 megavat/saat enerji üretimi gerçekleştirilerek, yaklaşık 75 bin konutun enerji ihtiyacı karşılanmış olacak.

    Evsel atıkların enerjiye dönüşümü konusunda önemli bir çevre projesi olan Doğu Bölgesi Entegre Katı Atık Bertaraf Tesisi, kısa sürede akademik odaların da ilgi odağı haline geldi. Geçtiğimiz haftalarda Bursa’daki akademik oda temsilcileri tarafından ziyaret edilen tesis, bu kez de Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa Şubesi tarafından incelendi. MMG tarafından düzenlenen ve aralarında ilgili bölümlerde eğitim gören öğrencilerin de bulunduğu 75 kişilik grup, evsel atıkların ayrıştırılması ve enerjiye dönüşüm sürecini yerinde inceledi. Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma, Kontrol ve İklim Değişikliği Dairesi Başkanlığı tarafından tesis hakkında bilgilendirilen mimar ve mühendisler, tesisin daha sağlıklı bir çevre için önemli yatırım olduğu fikrinde birleşti.

  • Pandemide plastik atık farkındalığı arttı

    Pandemide plastik atık farkındalığı arttı

    Plastik kullanımı konusunda Türkiye’nin de bulunduğu 28 ülkede 20 binden fazla kişinin katılımıyla yapılan anketin sonuçlarına göre, son 2 yılda az plastik kullanmak isteyenlerin oranı yüzde 7 arttı. Katılımcıların dörtte üçünün tek kullanımlık plastiklerin en kısa sürede yasaklanmasını da istiyor.

    Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) iş birliğiyle, küresel araştırma şirketi Ipsos’un Plastic Free Vakfı için plastik kullanımı konusunda aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 28 ülkede 20 bin 513 kişinin katılımıyla yaptığı anketin sonuçları analiz edildi. Raporda, dünya kamuoyunun tek kullanımlık plastiğe ilişkin tutumu ortaya konuldu.

    ‘BM SÖZLEŞMESİ GEREKLİ’

    WWF’den yapılan açıklamada, ankete katılanların yüzde 90’ının plastik kirliliği krizini etkili bir şekilde ele almak için küresel bir plastik sözleşmesinin önemli olduğuna inandığı belirtildi. Katılımcıların dörtte üçünün tek kullanımlık plastiklerin en kısa sürede yasaklanması gerektiğini düşündüğü açıklanırken, Türkiye’de ise katılımcıların yüzde 89’unun ‘BM Sözleşmesi gerekli’ yanıtı verdiği kaydedildi.

    Açıklanan sonuçlara göre, katılımcıların yüzde 85’i plastik ambalajların azaltılması, yeniden kullanılması ve geri dönüştürülmesinden üreticilerin ve perakendecilerin sorumlu olması gerektiği konusunda hemfikir. Yüzde 82’si ise mümkün olduğunca az plastik ambalaj içeren ürünler satın almak istediğini belirtti. Satın alma alışkanlıklarına ilişkin bu soruya aynı cevabı verenlerin sayısında da pandemi öncesine oranla yüzde 7’lik artışın dikkati çektiği ifade edildi.

    PLASTİK KİRLİLİĞİYLE MÜCADELE İSTENİYOR

    Ankete katılan her 10 kişiden 9’u, plastik kirliliği krizi ile etkili bir şekilde mücadele edebilmek için küresel bir Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesi’nin önemli olduğu görüşünde. Yüzde 90’ı bulan düzeyindeki bu toplumsal talebin, yasal olarak bağlayıcı bir küresel anlaşmanın kabul edilmesiyle sonuçlanmasının beklendiği açıklandı. Araştırmanın gerçekleştirildiği 28 ülke arasında Arjantin, Avustralya, Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, Macaristan, İtalya, Japonya, Hollanda, Polonya, Güney Kore, İspanya, İsveç, İngiltere, ABD, Brezilya, Şili, Kolombiya, Macaristan, Hindistan, Malezya, Peru, Polonya, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Türkiye yer alıyor.

    ‘PLASTİK ÇÖP KRİZİNİ ÇÖZMEK İÇİN SON ŞANS’

    WWF Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, kutuplardan en ücra adalara, deniz yüzeyinden en derin okyanus çukuruna kadar plastik kirliliğiyle karşı karşıya olunduğuna dikkati çekti. Her yıl yaklaşık 19 ile 23 milyon ton plastiğin denizlere karıştığını belirten Pasinli, “Tüm dünya liderlerine çok geç olmadan harekete geçmeleri için çağrıda bulunuyoruz. Dünyanın dört bir yanında insanlar, görüşlerini açıkça belirtti. 2030’a kadar plastik kirliliğine son vermek üzere, plastik yaşam döngüsünün tamamını ele alan ve yasal bağlayıcılığı olan kuralların ve düzenlemelerin yer aldığı küresel bir plastik anlaşmasını kabul etmek için liderlerin önünde önemli bir fırsat, üzerlerinde de büyük sorumluluk var. Plastik çöp krizini çözmek için bu son şansımız” dedi.

    ‘2050’YE KADAR DÖRT KATINA ÇIKACAK’

    Araştırmanın sonuçlarının, aşırı plastik tüketimi ve kirlilik sorunu katlanarak arttıkça, krizle ilgili kamuoyu bilinci ve kaygı düzeyinin de arttığını ortaya koyduğunu söyleyen Pasinli, WWF’in uluslararası düzeyde yayımladığı ‘Denizlerdeki Plastik Kirliliğinin Denizel Türler, Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistemler Üzerindeki Etkileri’ başlıklı son raporunun da ekolojik riskleri ortaya koyduğunu, denizlerdeki plastik kirliliğinin 2050’ye kadar dört katına çıkacağına, 2100 yılına kadar mikroplastiklerde 50 kat artış görülebileceğine dikkat çektiğini açıkladı.

    ‘İDDİALI KURALLAR VE HEDEFLER KONMALI’

    İnsanların büyüyen plastik kirliliği krizinden son derece kaygı duyduğunu belirten Plastic Free Vakfı kurucusu ve İcra Direktörü Rebecca Prince-Ruiz ise 2021’de tüm dünyada yaklaşık 140 milyon kişinin ‘Plastiksiz Temmuz’ hareketine katıldığını söyledi. Ruiz, “Ancak bireysel eylem yeterli değil. İnsan ve çevre sağlığının plastik kirliliği tehdidi altında olmaması için plastiklerle ilişkimizi yeniden çerçeveleyen net ve iddialı kurallar ve hedefler konması gerekir. Anket, dünyanın dört bir yanından pek çok insanın karar alıcılara eylem çağrısında bulunduğunu açıkça göstermiştir” diye konuştu.

  • Felaket kapıda: Benzeri görülmemiş erime

    Felaket kapıda: Benzeri görülmemiş erime

    Bilim insanları, Grönland’ın buz tabakasının dibinde eşi benzeri görülmemiş bir erime olduğunu duyurdu. Grönland’deki erimenin küresel deniz seviyesindeki yükselmenin en önemli nedeni olduğu belirtiliyor.

    Uluslararası bir ekip tarafından yapılan yeni bir araştırma, Grönland’ı kaplayan buz tabakasının hızla eridiğini ortaya koydu. Ulusal Bilimler Akademisi Bildiriler Kitabı’nda (PNAS) yayınlanan araştırmaya göre, buz tabakasının dibinde, yüzeyden düşen büyük miktarlardaki eriyik suyunun neden olduğu “benzeri görülmemiş” erime oranları gözlemlendi.

    DÜNYANIN EN BÜYÜK 10 BARAJINDAN DAHA FAZLA ENERJİ ÜRETİYOR

    Araştırmacılara göre; eriyik su düştükçe, yerçekimi potansiyel enerjisi kinetik enerjiye dönüşüyor ve bu da sonunda suyu buz tabakasının tabanında birikirken ısıtıyor. Bu süreçte, çalışma Grönland buz tabakasının dünyanın en büyük 10 hidroelektrik barajının toplamından daha fazla enerji ürettiğini buldu.

    Cambridge Üniversitesi’nden araştırmaya katılan kıdemli bilim insanı Paul Christoffersen CNN’e verdiği demeçte, “Ancak, düşen suyun ürettiği ısı elektrik üretmek için kullanılmaz. Bunun yerine buzu eritir” dedi.

    Bununla birlikte, daha sıcak aylarda, eriyen su göllerde toplanıyor ve buz tabakasının yüzeyinde akıyor. Bu suyun bir kısmı buz tabakasının dibine akıyor, hareket ve stresle buzda oluşan çatlaklardan ve büyük kırıklardan fışkırıyor.

    Ardından bu eriyik suyu, buz tabakasının tabanında daha fazla erimeye katkıda bulunuyor ve ayrıca daha hızlı akışı teşvik eden ve okyanusa boşaltılan buz miktarını artıran bir yağlayıcı görevi görüyor.

    Christoffersen, tabanlarındaki buz tabakasının ve buzulların erimesini araştırırken, çalışmaların dış ısı kaynaklarına odaklandığını belirterek, “Ama gerçekten bakmadığımız şey, eriyen suyun kendisinin ürettiği ısıydı. Yüzeyde oluşan suda çok fazla enerji depolanıyor ve su düştüğünde enerjinin bir yere gitmesi gerekiyor” diye konuştu.

    KÜRESEL DENİZ SEVİYESİNİN YÜKSELMESİNDEKİ EN BÜYÜK UNSUR

    Diğer taraftan çalışmanın yazarları, Grönland buz tabakasının dünyanın en büyük ikinci buz tabakası olduğunu ve şimdiden küresel deniz seviyesinin yükselmesine en büyük katkıyı yapan unsur olduğunu açıkladı.

    Christoffersen CNN’e verdiği demeçte, Grönland’daki buzun, kar yağışının yetişebileceğinden daha hızlı yüzeyde eridiğini belirtti. Erime nedeniyle oldukça büyük bir kayıp olduğuna işaret eden Christoffersen, “Buzun önemli bir bölümünde, günde beş veya altı santimetreye kadar çıkabilen erime oranları görüyoruz” dedi.

    ERİME NASIL ÖLÇÜLDÜ?

    Öte yandan, Cambridge araştırmacıları, bu çalışma için California Santa Cruz Üniversitesi ve Danimarka ve Grönland Jeolojik Araştırması’ndaki bilim insanlarıyla bir araya geldi. Bilim insanları, Grönland buz tabakasından büyük bir çıkış olan Mağaza Buzulu’na odaklandı. Erime oranlarını ölçmek için araştırmacılar, British Antarctic Survey’de geliştirilen, faza duyarlı radyo-yankı sondajı adı verilen ve buzun kalınlığını ölçebilecekleri bir teknik kullandılar.

  • ‘Sürdürülebilir Kampüs’ çalışmalarına öğrencilerden proje desteği

    ‘Sürdürülebilir Kampüs’ çalışmalarına öğrencilerden proje desteği

    Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) yönetimi tarafından başlatılan ‘Sürdürülebilir Kampüs’ projesine peyzaj mimarlığı öğrencilerinden proje desteği geldi.

    BUÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz’un yönlendirmesi sonucunda oluşturulan ‘Sürdürülebilir Kampüs’ programı doğrultusunda çeşitli projeler hayata geçiriliyor. ‘Yerleşkemi Tasarlıyorum’ başlığı altında Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü öğrencilerinin hazırladığı tasarımlar üniversite yöneticilerinin beğenisine sunuldu.

    Yaklaşık 3 ay boyunca çalışmalarını sürdüren 4. sınıf öğrencileri, hazırladıkları projeleri Rektör Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Adem Doğangün, Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlhan Turgut, Sürdürülebilir Kampüs Programı Koordinatörü Prof. Dr. Güray Salihoğlu, Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Zencirkıran ve öğretim üyelerinin hazır bulunduğu toplantıda sundu.

    oğanın korunması ve gelecek nesillere aktarılması adına duyarlı bir yönetim anlayışı benimsediklerini söyleyen Rektör Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, öğrencilere hazırladıkları projelerden dolayı teşekkür etti. Sürdürülebilir Kampüs programı sayesinde gerek akademik ve idari personelden gerekse de öğrencilerden ciddi bir destek gördüklerine işaret eden Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, “Atalarımızdan miras aldığımız doğayı korumak ve gelecek nesillere en iyi şekilde teslim etmek hepimizin görevi. Bursa Uludağ Üniversitesi, çevresi ve doğası ile sadece Bursa’nın değil, Türkiye’nin de en gözde kampüslerinden birisine sahip. Bu güzel kampüs ortamını en iyi şekilde korumak ve kollamak zorundayız. Sürdürülebilir Kampüs programını da bu hedeflerle başlattık. Kısa zaman içerisinde çok sayıda proje ürettik ve çalışmalarımızla tüm ülkeye örnek oluyoruz. Bunu yaparken akademik ve idari personelimizin yanı sıra öğrencilerimizden de gönüllülük esasıyla destek almaya başladık” dedi.

    Peyzaj Mimarlığı Bölümü yöneticilerine sürdürülebilir peyzaj konusunda çalışma yapmaları talebinde bulunduklarını açıklayan Kılavuz, “Bölüm yöneticilerimiz de öğrencilere bu talepten bahsetmiş. Öğrencilerimiz de gönüllü olarak birbirinden güzel tasarımlar hazırlamış. Bugün her birinin projelerini görme fırsatı bulduk. Emekleri için öğrencilerimize teşekkür ediyorum. Konunun uzmanı akademisyenlerimizle birlikte projeleri değerlendirecek ve uygun olanları hayata geçirmek için çalışmalara başlayacağız. Sürdürülebilir Kampüs programına sahip çıkan, bu konuda bizlere destek veren tüm akademik ve idari personelimiz ile öğrencilerimize şükranlarımı sunuyorum” şeklinde konuştu.

    Peyzaj Mimarlığı 4. Sınıf öğrencileri Kübra Nur Safalı, Çağla Korkmaz, Sena Şengül, Beyza Öztürk, Rabia Yalabık ve Şevval Bulut, tamamen sürdürülebilir peyzaj tasarımı ilkeleri doğrultusunda hazırladıkları projelerin sunumunu yaptı. Oluşturulacak jürinin uygun bulacağı projelerin Görükle Kampüsü içerisinde uygulamaya konulması planlanıyor.

  • Büyük yangın sonrası Marmaris’te yeni tehlike

    Büyük yangın sonrası Marmaris’te yeni tehlike

    Muğla’nın Marmaris ilçesindeki büyük orman yangını sonrası yağmurlarla oluşan erozyon ile denizdeki kirliliğe dikkat çekmek için harekete geçildi. İstanbul ve Ankara’dan gelip inceleme yapan uzmanlar, Marmaris Körfezi’nin bazı bölgelerinde 2 metreyi bulan balçık tabakası oluştuğu, canlı sayısının da azaldığını tespit etti.

    İçmeler Mahallesi kara yolu üzerindeki Armutalan Mahallesi Siteler mevkisinde bulunan kızılçam ağaçlarıyla kaplı ormanda, geçen yıl 29 Temmuz’da yangın çıktı. Alevler geniş bir alana yayılırken, havadan ve karadan müdahaleyle yangın, 9’uncu günde söndürüldü, 13 bin 650 hektar alan zarar gördü.

    Alevlerin ormanı küle çevirdiği bölgelerde, önünde ağaç engeli kalmayan toprak ile çakıl taşları, yağışlarla birlikte dağlardan derelere ve denize akmaya başladı. Dereler, toprak ve çakıl taşlarıyla doldu, ilçenin bazı mahallelerinin kıyılarında adacıklar oluştu. Çevreciler ve bilim insanları, Marmaris’teki erozyonunun verimli toprakların kaybının yanı sıra sel riskinin artmasına, deniz dibindeki doğal dengenin bozulmasına, deniz canlıların ölmesine yol açtığını söyledi, acil olarak önlem alınması gerektiğini savundu. Her yağmur sonrası Marmaris Körfezi ve İçmeler Mahallesi’nde denizin kahverengiye dönmesi gibi endişe verici gelişmeler de harekete geçilmesine neden oldu.

    ‘KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ’ PROJESİ HAYATA GEÇTİ

    Marmaris Kaymakamlığı’nın desteği ve bir grup insanının maddi katkısıyla Marmaris Çevrecileri Derneği (MÇD), İstanbul ve Ankara merkezli 2 firmayla birlikte 4 etaplı çalışma başlattı. Dernek, Marmaris Körfezi’nin kurtarılması için ‘Köprüden Önce Son Çıkış’ adı altında temizlik projesini hayata geçirdi. İstanbul’da Haliç, İzmir’de ise körfezdeki kirliliğin temizliği için çalışan 4 uzman, 7 sivil ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dalgıcı, Marmaris Körfezi’nde ilk etap dalışı yaptı. 3 gün boyunca kıyıdan 200 metre açıkta deniz dibi noktalarından numuneler alındı. İncelemelerde dağlardan inen toprağın körfezin bazı bölgelerinde dipte yer yer yükseklikleri 1,5, 2 metreyi bulan balçık tabakası oluştuğu belirlendi, canlı sayısının azaldığı gözlendi.

    2011 yılından beri Marmaris Körfezi’nde yaşanan kirliliğe dikkat çekmek için alanında uzman bilim adamları ile araştırma yapan MÇD Başkanı Ahmet Kutengin, inceleme etapların tamamlanmasının ardından çözüm önerilerinin de yer alacağı raporu, başta Çevre ve Şehir Bakanlığı olmak üzere yetkili mercilere sunacaklarını kaydetti.

    ’11 BİN NUMUNE ALINDI, 388 SAYFA RAPOR HAZIRLANDI’

    Yaklaşık 6 ay önce yazışma ve görüş alışverişiyle başlattıkları projeye ‘Köprüden Önce Son Çıkış’ adını verdiklerini ifade eden Kutengin, şöyle konuştu:

    “2011’den bu yana körfezde defalarca inceleme ve araştırmalar yaptırdık, 11 bin numune laboratuvarlarda incelendi. 388 sayfalık rapor hazırlanarak Marmaris, Muğla ve bakanlıklara gönderildi. Ne yazık ki ne Marmaris ne Muğla ne de bakanlıklardan bir sonuç alamadık. Bu dört etaptan oluşacak inceleme sonucunda hazırlayacağım raporları Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na göndereceğiz. Farklı dış etkenler nedeniyle Marmaris de deniz kirlilik tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Ama son yangın felaketinin ardından ortaya çıkan erozyon tehdidi, denizdeki tahribatı kat kat arttırdı. Önlem alınmaz, çözüm bulunmazsa önce doğa sonra turizm zarar görür. Dolayısıyla geleceğimiz de risk etmiş oluruz. Çünkü köprüden önce son çıkıştayız.”

    CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A MEKTUP YAZDI

    Daha önceki yıllarda yapılan çalışmalar ve hazırlanan raporlarının bürokrasi engeline takıldığını belirten Kutengin, bu kez işi daha sıkı tutmaya kararlı olduklarını, bu doğrultuda sorunun çözümü için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a mektup yazdığını söyledi. Kutengin, Erdoğan’a hitaben yazdığı mektupta, erozyonun yanı sıra Marmaris Körfezi ve koylarına zarar verdiği tespit edilen diğer faktörlerden de bahsettiğini kaydetti. ​

    DENİZE ATILAN ÇAPALAR ÇAMURLU ÇIKTI

    Bu ara İstanbul ve Ankara’dan gelen uzmanlar, Marmaris’ten ayrılmadan önce Ahmet Kutengin ile makamında ziyaret ettikleri Kaymakam Ertuğ Şevket Aksoy’u çalışmalar hakkında bilgilendirdi. Araştırmanın ilk etabında heyeti taşıyan dalış teknenin çapasının, demir attığı bazı yerlerden çamur içinde çıktığı göze çarptı. Sivil dalgıç ekibinin lideri MÇD Yönetim Kurulu Üyesi Emekli SAS komandosu Tuncer Uysal, “Dalgıç teknesi işletiyorum. Yılın her dönemi dalıyoruz. Körfez dibindeki tabaka her yağışın ardından daha vahim hale geldiğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.