Kategori: Çevre

  • Sağanak Sonrası Dereler Taştı, Dükkanlar Tehli̇keyle Karşı Karşıya Kaldı

    Sağanak Sonrası Dereler Taştı, Dükkanlar Tehli̇keyle Karşı Karşıya Kaldı

    Karabük’ün Safranbolu ilçesinde etkili olan sağanak yağış nedeniyle taşan dereler dükkanları tehlikeye atarken, masa ve sandalyeler sulara teslim oldu.

    Dün gece itibariyle etkili olan sağanak yağış Karabük’te hayatı olumsuz etkiledi. Safranbolu ilçesinde bulunan Gizli Cennet Dereköy Dizdar Taş Değirmeni ile Bulak Mencilis Mağarasının yanında bulunan dere yatakları yağışların şiddetini artırması sonucu taştı. Taş değirmeninde bulunan restoranın masa ve sandalyeler derenin taşmasıyla sulara kapıldı. Restoran çalışanları geride kalan malzemeleri güvenilir alana taşıdı. Alanda bulunan bir köprü de sel nedeniyle yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Durumun bildirilmesi üzerine olay yerine itfaiye ekipleri sevk edildi.

    İşletme sahibi Alaattin Dizdar, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Akşam gayet sakindi hava. Böyle bir sel olacağı aklımıza gelmedi. Masa ve sandalyelerimizi götürdü. Başka bir hasarımız yok çok şükür” diye konuştu.

    Deredeki suyun geçtikçe yükseldiğini belirten Dizdar, “Kurtarabildiğimiz malzemeleri daha yukarı alıyoruz. Binalara zarar verir mi bilmiyoruz” dedi.

    Türkiye’nin 4’üncü büyük mağarası olan Bulak (Mencilis) Mağarası da taşkınlıkların yaşandığı bölgelerden biri oldu. Meydana gelen sel nedeniyle mağara ile bağlantıyı sağlayan yol, çöktü. Taşan dere nedeniyle bölgede bulunan dükkanları da su bastı.

    Olayla ilgili bilgi veren mağaranın işletmecisi Eyüp Bahçeci, gece saatlerinde başlayan şiddetli sağanak sonrası mağaraya girişin kapandığını aktardı.

    Suyun yönünü değiştirebilmek amacıyla bentler kurduklarını ifade eden Bahçeci bentler sayesinde suyu dere yatağına doğru ilettiklerini dile getirdi.

    Öte yandan kent genelinde sağanak yağış devam ediyor.

  • Çöken Yola Düşen İki̇ Araçtaki̇ 12 Ki̇şi̇ Camlardan Çıkarak Kurtuldu

    Çöken Yola Düşen İki̇ Araçtaki̇ 12 Ki̇şi̇ Camlardan Çıkarak Kurtuldu

    Bartın’da etkili olan sağanak yağış sonrası çöken yola düşen iki araçtaki 12 kişi araçların camlarından çıkarak kurtuldu.

    Edinilen bilgiye göre, Bartın’da gece saatlerinde etkili olan sağanak yağış sonrası Ulus ilçesi Abdipaşa beldesinde bağlı Bahçeçik köyü mevkisinde Bartın-Karabük yolunda heyelan medyana gelerek yol çöktü.

    Yolun çökmesinin ardından Karabük’ten Bartın istikametine giden Ayhan Tunç yönetimindeki 78 T 6050 plakalı ticari taksi ile 18 BD 533 plakalı otomobil çöken yola düştü. Araçların içerisindeki 12 kişi kendi imkanlarıyla camlardan çıkarak sel sularına kapılmaktan son anda kurtuldu.

    Ticari taksi sürücüsü Ayhan Tunç, “Ulus ilçesi tarafına gidiyorduk. Hiç kimsede sıkıntı yok. Camdan çıktık” dedi.

    Diğer otomobil sürücüsü ise “Köprü çökmüş düştük. 4 kişiydik, son anda fark ettik. Kendimiz camdan çıktık” diye konuştu.

    Bahçecik Köyü Muhtarı Barış Gökalp, imamın kendisini aradığını ve bilgi verdiğini, ardından 112 Acil Servis, AFAD’ı ve jandarmayı aradığını belirtti.

    Kendisinin Safranbolu’ya bağlı Ovacuma köyünde olduğunu ve gece köye geldiğini aktaran Gökalp, “Önümden giden iki araçtan biri dereye uçtu, bizden on dakika öncede ticari taksi uçmuş. Burada emekli polis memuru arkadaşımız onları çıkarmaya yardım ederken ben geldi. Benim önümden düşen araca müdahale edemedik, kapıları açılmadı. Sel arabanın üzerinden aşıyor, vatandaş içeride can çekişiyor” dedi.

    İlk olarak ticari taksideki insanları çıkardıklarını, ardından diğer araçtakileri çıkardıklarını vurgulayan Gökalp, “Öndeki ablamız biraz rahatsızdı. 112 Acil Servis ile irtibata geçtim 4-5 tane ambulans geldi. Hastalarımızı aldılar hastaneye götürdüler. Şu anda mahallemizde köy olarak yollarımızın tamamı bitmiş vaziyette. Elektriğimiz yüzde 80 oranında yok, su sıkıntımız mevcut. Diğer Kalecik, Zafer, Öncüler, Akören Söküler ve Derecik köylerinde de aynı şekilde hasar olduğunu öğrendik. Benim evim karşıda ben evime geçemiyorum. Yapacak bir şey yok. Allah bizleri böyle afetlerden korusun. İnşallah devletimiz en kısa zamanda yaraları saracaktır” ifadelerini kullandı.

    Vali Güner: Ulaşılmayan köy yok

    Gece saatlerinde başlayan şiddetli yağış nedeniyle Abdipaşa, Kumluca beldeleri ve civar köylerde meydana gelen sel felaketi nedeniyle olay yerinde ekipleri koordine eden Bartın Valisi Sinan Güner, yaşanan sel nedeniyle 1 vatandaşın kayıp olduğunu, arama kurtarma faaliyetlerinin devam ettiğini söyledi.

    Ulus ilçesine bağlı Yenihan köyünde kamyonetle sele kapılan 2 vatandaşın gece saat 03.00 civarında Bartın İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD) ekipleri tarafından kurtarıldığını ifade eden Vali Güner, gece boyunca devam eden yoğun çalışmalar sonucu ulaşılamayan hiç bir köyün bulunmadığını kaydetti.

    AK Parti Karabük Milletvekili Cumhur Ünal, AK Parti Karabük İl Başkanı İsmail Altınöz de bölgeye gelerek yaşanan olayla ilgili bilgi aldı.

    Kara yolları tarafından bölgeye çok sayıda ekskavatör sevk edilirken, ekipler yolu ulaşıma açmak için çalışmalara başladı.

  • Eren Bülbül İsmi̇ Çocuk Parkında Yaşatılacak

    Eren Bülbül İsmi̇ Çocuk Parkında Yaşatılacak

    Giresun’un Bulancak ilçesinde belediye tarafından ilçeye yapılan çocuk parkına “Şehit Eren Bülbül Çocuk Parkı” ismi verildi.

    Yeniden düzenlenen ve bir kısmı otopark olarak hizmete açılan sahil park içinde, yapımı devam eden çocuk parkına “Şehit Eren Bülbül Çocuk Parkı” ismi verildiği açıklandı.

    Bulancak Belediye Başkanı Recep Yakar, yaptığı açıklamada “Emniyet Müdürlüğü karşısında ve Bulancak Deresi kenarında altı da otopark olan alanda yapımına başlanan çocuk parkında oyun gruplarının montajı tamamlanırken, diğer düzenlemelerinde kısa sürede tamamlanacaktır. Doğu Karadeniz’in en büyük çocuk parkına sahip olan parkta Eren Bülbül ismi yaşatılacaktır. 11 Ağustos 2017’de hain terör örgütünün saldırısında şehit düşen J.Asb.Kd.Bçvş. Ferhat Gedik ve Eren Bülbül’ü şehadetlerinin 4. yılında rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Çocuk sayılacak bir yaşta, 15 yaşında vatan uğruna şehit düşen Eren Bülbül, artık vatanın bir evladıdır. Onun adını unutturmamak için, başta çocuklarımız olmak üzere tüm milletimizin kalbinde yaşatmak için, ilçemizde yaptığımız, bölgenin en büyük çocuk parkına ismini verme kararı aldık. İnanıyoruz ki bu milletin tüm çocukları birer Eren Bülbül’dür. Vatan ve millet her zaman size minnettarlık duymaya devam edecektir” dedi.

  • Yakın Doğu Üni̇versi̇tesi̇nden İkli̇m Koşullarına Uygun Yeşi̇l Çatı Tasarımları

    Yakın Doğu Üni̇versi̇tesi̇nden İkli̇m Koşullarına Uygun Yeşi̇l Çatı Tasarımları

    İklim ve çevrede yaşanan bozulmalar tüm canlıların hayat koşullarını tehdit ederken, tahribatı yavaşlatacak bilimsel projeler için arayışlar da devam ediyor. Yeşil çatı uygulamaları ise son dönemde yaygınlık kazanan çözüm önerilerinden biri olarak öne çıkıyor. Yakın Doğu Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nün başlattığı bilimsel araştırma projesi de Kıbrıs iklim koşulları için en uygun yeşil çatı tasarımlarını belirlemeyi amaçlıyor.

    Yakın Doğu Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. Özge Özden, Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Çimen Özburak ve Peyzaj Mimarlığı Öğretim Görevlisi Sinem Yıldırım’ın yer aldığı araştırma projesi ile Kıbrıs iklim koşullarında çatılarda, farklı bitki çeşitlerinin kullanımlarının bina iç sıcaklığına ve biyoçeşitliliğe olan etkisi araştırılacak. Yakın Doğu Üniversitesi Deneysel Araştırma Merkezi BAP projeleri kapsamında finansal olarak da desteklenen proje kapsamında, Kıbrıs iklimine uygun bitkilerle deneme çalışmaları da yürütülüyor.

    Yakın Doğu Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Görevlisi Sinem Yıldırım’ın doktora tezi kapsamında geliştirilen projede farklı disiplinlerden uzmanlar yer alıyor. Prof. Dr. Özge Özden’in “ekolog” olarak yer aldığı projede, Sinem Yıldırım “peyzaj mimarı”, Yakın Doğu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim üyesi Yrd. Doç. Çimen Özburak ise “mimar” olarak aktif olarak çalışıyor.

    “Sıcak bir iklime sahip olan KKTC’de, yeşil çatıların sağlayacağı ısı yalıtımı çok önemli.”

    Kıbrıs’ta yeşil çatı uygulamalarının yaygınlaşması gerektiğini söyleyen Yakın Doğu Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özge Özden, “Sıcak bir iklime sahip olan KKTC’de, yeşil çatıların sağlayacağı ısı yalıtımı çok önemli bir hale geliyor. Bu tip bilimsel araştırmalar ekolojik mimarlık alanına da ışık tutacak” diyor.

    Prof. Dr. Özge Özden, ilerleyen araştırma sürecinde proje sonuçlarının Kıbrıs Türk Mimarlar Odası yetkilileri ile de paylaşılarak, yeşil çatılar konusunda KKTC’de tıpkı Fransa’da olduğu gibi ilgili yasal mevzuatların geliştirilmesi konusunda da işbirliği yaparak yeşil çatı yalıtım projelerinin ülkeye kazandırılması yönünde çalışmalar yapacaklarını da söyledi.

    “Hızla tükenen doğal kaynakların varlığı insanoğlu için çözüm arayışlarını zorunlu hale getirdi.”

    Sınırsız bir kaynak olarak düşünülen doğanın, insanlık tarafından hızla tüketilmeye başlandığı, sanayileşme ve kentleşmenin etkisiyle de çevre sorunlarının ortaya çıktığını hatırlatan Yakın Doğu Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Görevlisi Sinem Yıldırım, “Hızla tükenen doğal kaynakların varlığı insanoğlu için çözüm arayışlarını zorunlu hale getirdi. Bir yandan ekolojik tahribat giderek derinleşirken, diğer yandan çevrenin korunmasına ilişkin çözüm önerileri üretmek zorunlu hale geliyor” diyor. Sinem Yıldırım, projenin odağındaki yeşil çatılarla ilgili ise “Yeşil çatılar, hava kalitesini iyileştiren, kentsel ısınmayı azaltan, yağmur suyunu tutarak şehirlerin alt yapısının olumsuz etkilenmesini önleyen sistemlerdir. Ayrıca vahşi yaşam nüfus hareketlerini de kolaylaştırıp, nadir canlı türleri için sığınak görevi veya yaşam alanı özelliği de taşırlar” ifadesini kullanıyor.

    Yakın Doğu Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nün yürüttüğü bilimsel araştırma projesi ile Kıbrıs iklimine uygun yeşil çatı tipinin ve kullanılabilecek bitki çeşitlerinin belirlenerek sonuçların yerel yönetimlerle de paylaşılması amaçlanıyor.

  • ‘Edremi̇t Mi̇llet Bahçesi̇ni̇n Yapımına Başlandı

    ‘Edremi̇t Mi̇llet Bahçesi̇ni̇n Yapımına Başlandı

    Van’ın Edremit Belediye Başkanı İsmail Say’ın girişimleri sonucu Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca projesi onaylanan Millet Bahçesinin yapımına başlandı.

    Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Edremit Belediyesi işbirliği ile bölgenin panaromik görüntüsüne sahip Millet Bahçesi Edremit’te hayata geçiyor. Edremit’e değer katması planlanan proje 37 dönüm alan üzerine kurulurken, içerisinde, millet kıraathanesi, yürüyüş yolları, dinlenme alanları ve birçok tesis yer alacak. Geçtiğimiz yıl yine Edremit Belediyesince hayata geçirilen Edremit Kent Ormanı ile bir bütünlük sağlayacak olan millet bahçesinde vatandaşların aileleri ile birlikte rahat bir nefes alabilecekleri bir alan oluşturulurken, millet bahçesi zengin yeşil alan varlığıyla göz dolduracak. Öte yandan göreve geldiği günden bugüne kadar geçen süre boyunca şehrin yeşil alan varlıklarını artırmak adına çalışmalar yürüten Edremit Belediye Başkanı İsmail Say, kişi başı düşen yeşil alan oranın arttırılması için dur durak bilmeden çalışmalarını aralıksız sürdürüyor.

    “Panaromik Van manzarasına sahip bölgenin en güzel millet bahçelerinden biri olacak”

    Millet Bahçesi şantiye alanında başlayan çalışmaları yerinde inceleyen Edremit Belediye Başkanı İsmail Say, ilgili firma yetkililerinden konu ile ilgili bilgiler aldı. Daha sonra açıklamalarda bulunan Başkan Say, projenin bakanlıkça onaylanmasının akabinde bununla ilgili müjdeyi verdiklerini bugün ise yapımına başlandığını belirtti. Edremit Millet Bahçesi’nin yakın zamanda hizmet vereceğini ifade eden Başkan Say, “Millet Bahçemizin kurulduğu alan tüm Van’a panaromik olarak hakim bir konumdadır. İçerisinde yürüyüş yolları, millet kıraathanesi ve dinlenme alanlarının olacağı çok modern bir millet bahçesi yapılıyor. Yaklaşık 37.000 metrekare bir alana sahip olacak olan millet bahçemiz, panaromik Van manzarasına sahip bölgenin en güzel millet bahçelerinden biri olacak. Bu anlamda projemizin hayata geçirilmesinde desteklerini esirgemeyen başta Çevre ve Şehircilik Bakanımız Murat Kurum olmak üzere bakanlığımız yetkililerine teşekkürlerimi sunuyorum. Millet bahçemizin bitimi ile birlikte bakanımızın da katılımı ile Erdemkent Mahallemizin Van’a bakan yüzünde inşallah yakın zamanda halkımızın hizmetine sunacağız” dedi.

  • Yanan ormanlar 3 yöntemle ağaçlandırılacak

    Yanan ormanlar 3 yöntemle ağaçlandırılacak

    Orman Genel Müdürlüğü Ağaçlandırma Dairesi Başkanı İbrahim Yüzer, yanan orman alanlarının arazi yapısına göre ‘kendi haline bırakılarak’, ‘tohumlama’ ve ‘fidan dikimi’ olarak 3 yöntemle ağaçlandırılacağını söyledi. Yüzer, “Doğal haline bırakacağımız bitki örtüsü, yangından sonraki ilk yağmurlardan sonra tekrar sürgün verme suretiyle yeşillenmeye başlayacaktır. Tohumlar 1 yıl içinde çimlenerek 3-5 yıl içinde belli boya ulaşarak, sahanın yeşil örtü ile kaplanmasını sağlayacaktır. Fidanlar ile de saha 3-5 yıl içinde yeşil örtüye bürünecektir” dedi.

    Türkiye günlerdir orman yangınları ile mücadele ederken, kamu ve sivil toplum kuruluşları eliyle yanan alanların ağaçlandırılmasıyla ilgili şimdiden çeşitli kampanyalar başlatıldı. OGM Ağaçlandırma Dairesi Başkanı İbrahim Yüzer, yanan alanlarda önce temizlik çalışması yapılacağını kaydetti. Yüzer, yanan alanların ‘kendi haline bırakılarak’, ‘tohumlama’ ve ‘fidan dikimi’ olarak 3 yöntemle ağaçlandırılacağını belirtip, “Yangın sonrası biz planlamalarımızı yapıyoruz. Ateş söner sönmez bütün ekiplerimiz ile sahada bir arazi çalışması başlatacağız. Hangi alanların yeniden fidan dikerek ağaçlandırılacağı, hangi alanların doğal hali ile eski durumuna kavuşacağı, hangi alanların tohum takviyesi ile yeniden yeşillendirileceği planlama ve arazi etüt çalışmalarından sonra ortaya çıkacak” diye konuştu.

    ‘İLK FİDANLAR 11 KASIM’DA’

    İbrahim Yüzer, bazı kişilerin ‘1 yıl kendi haline bırakın buralar doğal olarak yeniden yeşillenecek’ dediğini hatırlatarak, “Bizim 1 yıl beklemeye tahammülümüz yok. Buraların bir an önce yeşillendirilmesi bizim önceliğimiz. Tabi ki doğal hali ile yeşillenecek yerler de var. Bir kısım sarp, taşlık, kayalık alanlar doğal haline bırakınca eski haline kavuşacaktır ama doğal haline bırakmamız ile eski haline kavuşamayacak alanlar da var. Buralarda planlamalardan sonra fidan dikimi için arazi hazırlığı çalışmalarına başlayacağız. İlk yağmurlarda, bu muhtemelen kasım ayının ilk haftasından itibaren fidan dikimlerini başlatacağız. 11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü, 3’üncü yılını kutlayacağız. 11 Kasım’da buralara ilk fidanları dikmek bizim önceliğimiz” dedi.

    ‘3-5 YIL İÇİNDE TAMAMI YEŞİL OLACAK’

    Ağaçlandırma Dairesi Başkanı Yüzer, Adana ve Mersin’de yanan alanlar için planlamaların yapıldığını ve yakın zamanda heyet ile gölgeye gideceklerini söyledi. Yüzer, “Biz ülkemizde yangın sonrası yeniden ağaçlandırmaya karşı hazırlıklıyız. Tohum stok merkezlerimiz var. Soğuk hava depolarımızda milyarlarca tohumumuz var. Fidanlıklarda bu maksatla ürettiğimiz yüz milyonlarca fidanlarımız var. 11 Kasım’daki Milli Ağaçlandırma Günü’nde de bu fidanlarımızı toprak ile kavuşturacağız. Çok geniş alanlardan bahsediyoruz, çok geniş alanlarımızı geçici olsa da kaybettik. 3-5 yıl içinde inşallah tamamını yeşil olarak göreceğiz. Biz yeni yapacağımız ağaçlandırmalarda daha nitelikli tohumlardan ürettiğimiz fidanlar ile ağaçlandırma yapacağız. O fidanlar şu anda toprak ile buluşmak için bekliyor. Geçmişte kızılçam ağaçlarının 40-50 yılda geldiği mesafeyi biz 25 yılda aynı boyda, aynı çapta oluşturacağız” diye konuştu.

    ‘1 YIL İÇİNDE ÇİMLENECEK’

    Doğal haline bırakılacak alanların ilk yağmurlardan sonra yeşillenmeye başlayacağını kaydeden Yüzer, “Doğal haline bırakacağımız bitki örtüsü, yangından sonraki ilk yağmurlardan sonra tekrar sürgün verme sureti ile yeşillenmeye başlayacaktır. İlave tohumları sahaya atacağız, bu tohumlar da 1 yıl içinde çimlenerek 3-5 yıl içinde belli bir boya ulaşarak sahanın yeşil örtü ile kaplanmasını sağlayacaktır. Dikeceğimiz fidanlar ile saha 3-5 yıl içinde yeşil örtüye bürünecektir. Ama ağaçların eski boyuna, eski formuna, ekosistemin eski haline kavuşması yıllar alacaktır. Burada sadece bitkiler yok olmadı, yaban hayatı da yok oldu. Buralarda yapacağımız ağaçlandırmada yeni ormanlar kurmak ile birlikte yaban hayatını düşünerek de ağaçlandırma yapacağız. Buraya meyveli orman ağacı türleri de dikeceğiz. Yaban hayatını da düşünerek belki uzun yılar alsa da ekosistemin eski haline kavuşmasını sağlayacağız” dedi.

    ‘YÜZDE 30 YANGINA DİRENÇLİ YAPRAKLI ORMAN AĞAÇLARI

    Daire Başkanı Yüzer, yanan alanlara hangi tür ağaçların dikileceğine ilişkin ise “Burası Akdeniz ekosistemi. Akdeniz ekosisteminin kendi doğal yapısı var. Kızılçam ormanları, maki bitki formasyonundaki ağaçlar var. Yeniden kuracağımız ormanlarda bizim türleri değiştirmemiz pek mümkün değil. Yeni ormanlar kurarken tamamını kızılçam ağaçları ile yeniden ağaçlandırmayacağız. Yeni yaptığımız ağaçlandırma çalışmalarında asgari yüzde 30 yangına dirençli yapraklı orman ağaçları kullanıyoruz. Yeni oluşturacağımız alanlarda dikeceğimiz fidanların arasında yangın emniyet şeritleri oluşturuyoruz. Bu şeritler etrafında yangına dirençli orman ağacı türleri kullanarak yangının atlamasını önlemeye çalışacağız. Biz 1 yıl süreyle hiçbir şeye dokunmaksızın beklemek gibi bir düşüncemiz yok. Buralarda doğal olarak bekleyeceğimiz alanlar da var. Bitki örtüsünü kendisinin yenilemeyeceği alanlar var, buralarda beklemenin bir anlamı yok. Yeterli tohumun olmadığı bitki örtüsünün kendini yenileyemeyeceği yerlerde yeni ağaçlandırmaları yapacağız” diye konuştu.

  • Uluabat Gölü’nde alg patlaması! Yeşile büründü

    Uluabat Gölü’nde alg patlaması! Yeşile büründü

    Bursa’nın Nilüfer ilçesindeki, Ramsar Sözleşmesi ile koruma altında olan Uluabat Gölü, alg patlaması nedeniyle yeşile büründü. Sudaki kirliliğin ve sıcaklığın artması nedeniyle alglerin çoğaldığını belirten Bursa Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurhayat Dalkıran, kirliliğin artmaması için önlem alınması gerektiğini söyledi.

    Bursa Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurhayat Dalkıran, Uluabat Gölü’nde azot ve fosfor girdisinin fazla olduğunu bunun de alglerin çoğalmasına neden olduğunu söyledi.

    Doç. Dr. Dalkıran, “Uluabat Gölü sığ ve ötrofik bir göl. Yani gölün çok beslendiği anlamına geliyor. Azot ve fosforla fazla beslenmiş. Tarlaya gübre attığınızda nasıl verim artıyorsa, suyun içerisine de azot ve fosfor girdiğinde gübre etkisi yaratıyor. Bunu besin olarak alan fotosentetik mikroskobik alglerin aşırı çoğalmasına sebep oluyor. Aslında bu bir süreç. Özellikle sığ ötrofik göllerde biz bunu her yıl yaşıyoruz. Uluabat Gölü’nde her yıl temmuz, ağustos, eylül aylarında bu görüntüyle karşılaşıyoruz. Ama sıkıntı şuradan kaynaklanıyor. Azot ve fosfor girdisi insan kaynaklı. Doğal bir süreç değil. Göller kendisi de doğal süreçte ötrofik hale gelebiliyor ama çok uzun süreler geçmesi gerekiyor. İnsan faaliyetleri, atıklar, gübre atıkları, sanayi ve kanalizasyon atıkları sebebiyle göl eski yıllardan kaynaklı azot ve fosfor girdisine sahip. Gölün etrafındaki yerleşim yerlerinden, sanayiden kaynaklı azot ve fosfor girdisi de var. Arıtma tesisi gölün etrafına yapıldı ama uzun yıllardır azot ve fosfor girdisi olduğu için gölün bu şekilde temizlenmesi çok daha uzun sürecek” dedi.

    ‘GÖLDE MÜSİLAJ OLUŞMAZ’

    Sıcaklığın da alglerin çoğalmasına neden olduğunu belirten Doç. Dr. Dalkıran, “Su seviyesi düştükçe, durgunluk arttıkça ve buharlaşma arttıkça, sulama amacıyla su çekildikçe aşırı alg çoğalmaları daha fazla olmaya başlıyor. Müsilajı oluşturan mikroskobik algler o birliğe giren algler var ama Uluabat Gölü’nde bakteri dediğimiz mavi-yeşil algler var. Bunlar, bakteri karakterinde olan canlılar ama mavi-yeşil alg diye adlandırdığımız fotosentetik canlı grubu gerçekleştiriyor. Ama Marmara Denizi’nde çok farklı türler var. Farklı bir mekanizma söz konusu. İki sistemi birbiriyle karşılaştırmak çok doğru değil ama temelde oluşmalarının sebebi besin tuzu fazlalığı. Yani azot ve fosfor fazlalığı. Bu nedenle gölde müsilaj oluşmaz” diye konuştu.

    ‘SİYATOKSİN CANLI SAĞLIĞI İÇİN TEHLİKELİ’

    Çevre kirliliğine karşı önlem alınması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Dalkıran, “İster Marmara Denizi olsun, ister Uluabat gibi göller olsun, su kaynaklarımızı korumamız gerekiyor. Eğer suda siyanatoksin varsa, bu canlılar için zararlı. Alg toksini olup olmadığı konusunda da araştırma yapmak gerekiyor. Sürekli izlenmesi gerekir. Alg toksinleri, siyanatoksinler zararlı. Siyanatoksin üretme potansiyeline sahip olan algler de Uluabat Gölü’nde var. Varsa eğer insan ve hayvan sağlığı için ciddi sıkıntı olur. Ama bu sadece Uluabat Gölü için geçerli değil” şeklinde konuştu.

    ULUABAT GÖLÜNÜN ÖZELLİKLERİ

    Marmara Denizi’nin güneyinde, Bursa il sınırları içinde yer alan Uluabat Gölü, Türkiye’nin en geniş nilüfer yataklarına sahip göldür. 1998 yılında Ramsar alanı ilan edilen Göl, 2001 yılında da ‘Yaşayan Göller’ (Living Lakes) ağına dahil edildi. Balıkesir’deki kuş cennetine yakınlığı ve barındırdığı kuş zenginliği ile sadece Türkiye’de değil, Avrupa ve Orta Doğu’nun en önemli sulak alanlarından biridir. En derin yeri 6 metre olan Uluabat, bulanık, ötrofik bir tatlı su gölüdür. Yüzeyinde, rastgele yayılan ve fırtınalı havada dalgakıran görevi gören birçok ada bulunan Uluabat Gölü’nü besleyen başlıca su kaynağı Mustafakemalpaşa (Kirmastı) Çayı’dır. Gölün tek gideğeni ise kuzeybatıda olup Kocaçay’a (Susurluk ya da Simav Çayı) karışır.

    Doğu- batı doğrultusunda uzanan tektonik kökenli Yenişehir- Bursa- Gönen çöküntü alanında oluşmuş üçgen biçimli bir sulak alan olan Uluabat Gölü’nün ortalama derinliği 3 metredir. Ancak yaz aylarında buharlaşma ve su kullanımının etkisi ile derinlik bir metreye kadar iner. Uluabat Gölü bir dere ile Marmara Denizi’ne bağlanır. Kocadere isimli bu bağlantı, geçmişte teknelerin yük taşıdığı geniş bir kanal iken şimdi mille dolarak küçülmüştür. Normalde Uluabat Gölü’nün suyunu Marmara Denizi’ne akıtan Kocadere, ilkbahar ve sonbaharda tersine akabiliyor. Bunun sebebi de Kocadere’ye katılan Simav Çayı ile Nilüfer Çayı’ndaki su seviyesinin artması. Bu iki çayın suyu yükselince Kocadere, Uluabat’a doğru akmaya başlıyor. Göl dibindeki ve çevresindeki su (karst) kaynakları ile yağışlı dönemlerde göle ulaşan küçük dereler su seviyesini dengede tutar.

  • Denize kirli su bırakan gemiye 1 milyon 355 bin TL ceza

    Denize kirli su bırakan gemiye 1 milyon 355 bin TL ceza

    Mersin Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi, Mersin Limanı’nda yükleme yaptığı sırada kirli balast suyu bırakarak denizi kirleten gemiye 1 milyon 355 bin TL ceza kesti.

    Mersin Limanı’nda bulunan bir geminin dün atık bıraktığı ihbarı üzerine anında harekete geçen Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi nöbetçi ekipleri, denetim tekneleri ile geminin olduğu bölgeye çok kısa süre içerisinde ulaştı. Yaptıkları incelemelerde 2 bin 827 grostonluk bir geminin yükleme yaptığı sırada denize kirli balast suyu bıraktığını tespit eden ekipler, gemiye 1 milyon 355 bin 754 lira cezai işlem uyguladı. İdari yaptırım cezası ile denizi korumaya çalışan ekipler, caydırıcılığın fazla olması için de farklı noktalar üzerinde çalışmalar yapıyor. Ekiplerin çalışmaları tamamlandığında denizi kirleten gemiler idari para cezası ödemenin yanı sıra sebebiyet verdikleri kirliliği de temizlemekle sorumlu olacak.

    29 GEMİYE 50 MİLYON 436 BİN CEZA UYGULANDI

    Öte yandan rutin denetimler ve gelen ihbarları değerlendiren deniz temizliğinden sorumlu ekipler, Nisan 2019’dan bu yana toplam 29 gemiye 50 milyon 436 bin 951 TL cezai işlem uyguladı.

    BALAST SUYU

    Limanda veya denizde geminin dengesini sağlamak için deniz suyunun gemiye girip çıktığı işleme balast operasyonu denir. Bu operasyon için borulardan oluşan devreler ve yüksek kapasiteli pompalar kullanılır. Balast suyu ile taşınan sucul organizma ve patojenlerin etkilerinin azaltılması için bu uygulamanın sözleşmeye uygun olarak yapılması gerekir. Gemilere en yakın karadan 200 deniz mili açıklık ve 200 metre derinlikte veya bu şartın sağlanamadığı yerlerde 50 deniz mili açıklık ve 200 metre derinlikte yapılması önerilir. Balast suyu değişimi esnasında geminin rotası ve hızı korunmalıdır. Ayrıca, deniz canlılarının taşınmasına neden olarak ekolojik dengeyi bozabildiği için çeşitli arıtma ekipmanları bulunuyor. Dünyada bazı limanlarda, bu ekipmanları bulundurmayan gemilerin girişine izin verilmiyor.

  • Bursa’da mahalleli tedirgin! Yüzlerce balık öldü

    Bursa’da mahalleli tedirgin! Yüzlerce balık öldü

    Bursa’da Bedre Deresi’ndeki balık ölümleri mahalle sakinlerini tedirgin etti. Vatandaşlar, yetkililerden balık ölümlerin araştırılmasını istiyor.

    Bursa’nın İnegöl ilçesinde Bedre Deresi kenarında ikamet eden Mesudiye Mahallesi sakinleri, derenin kirliliği ve balık ölümlerinin görülmesiyle tedirginliğe düştü.

    Dereyi inceleyen mahalle sakinleri, yüzlerce balığın kıyıya vurduğunu görünce, kirliliğe sebep olanlara tepki gösterdi.

    Mahalle sakinlerinden Salih Ergün, “Akşam üzeri dereden akan suyun renginin değişmesiyle beraber, balıkların kıyıya vurarak öldüklerini gördük. Suyun rengi değişikti. Bu ölümlerin araştırılmasını istiyoruz” dedi.

    Burhan Altaş ise, “Akşam üzeri dereye baktığımızda balıkların çırpındığını gördük. Çırpınan balıkları toplayıp, suyun derin yerine attık, ama yine balıklar karaya vurdu. Balıklar ölmeye devam ediyor. Biz buradan aldığımız suyla bahçemize ektiğimiz sebzeleri suluyoruz. Biz de artık tereddütteyiz, sebzeler yenir mi diye. Bunun araştırılmasını istiyoruz” dedi.

    Ahmet Ergün de, “Bu su sanayiden geliyor. Kim bırakıyor zehirli maddeleri bilmiyoruz. Gereğinin yapılmasını istiyoruz” dedi.

  • Düden Gölü’nün can damarları göründü

    Düden Gölü’nün can damarları göründü

    ‘Anadolu Kadim Doğa’ adlı belgeselini, Ali Şenel ve Fırat İşbecer’den oluşan ekiple çeken yönetmen Burak Doğansoysal, “Konya-Kulu’daki Düden Gölü’nde, 10-12 bin flamingo ve en az 15 tür farklı kıyı kuşu vardı. Oranın avantajı, göl ne kadar kurursa kurusun düden su taşımaya devam ediyor. Gölü besleyen tatlı su kaynağını görüntüledik. O damarlar, gölün su seviyesi azaldıkça görülebiliyor. Normalde gölde su seviyesi yüksekken görülemez. Dolayısıyla manzara olarak büyüleyici ama su seviyesinin azaldığını gösteren, iyi bir durum değil” dedi.

    Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün izni ve desteğiyle yaban hayatının önemli uzman isimleri Ali Şenel, Burak Doğansoysal, Fırat İşbecer’den oluşan ekip öncülüğünde; Türkiye’nin en kapsamlı habitat belgeseli için çekimlere nisan ayında başlandı. ‘Sulak alanlar’, ‘ormanlar’, ‘denizler ve kıyılar’, ‘bozkırlar’, akarsular ve dereler’, ‘dağlar, vadiler ve kanyonlar’ olarak habitatların anlatılacağı ‘Anadolu Kadim Doğa’ adlı belgesel 6 bölümden oluşacak. Her habitatın en az iki kere ve dört mevsimde olmak kaydıyla çekimleri yaklaşık 2,5 yıl sürecek.

    SULAK ALANLARIN TAMAMI GÖRÜNTÜLENİYOR

    Yönetmen Burak Doğansoysal, ülkemizin sulak alanlarının neredeyse tamamını havadan, karadan hatta bazen suyun içinden görüntülediklerini belirterek, “Umarım izlerken bizim çekerken aldığımız kadar keyif alırsınız. Biraz bekleteceğiz ama değecek, belgeselimiz 2,5 sene sonra hazır. 64 ülke gezdim, 30’unda çalıştım. Aslanla, jaguarla, kaplanla, gorille göz göze geldim. Hiçbirinde şu anda ülkemde çektiğim yeni belgesel kadar heyecanlanmadım. İnanılmaz bir tempoda çalışıyoruz, umarım bu muhteşem doğanın hakkını verecek bir iş çıkartırız” dedi.

    ANADOLU KADİM DOĞA BELGESELİ

    ‘Anadolu Kadim Doğa’ adlı belgeselle Türkiye’nin habitatlarının anlatılacağını belirten Doğansoysal; sulak alanlar dışında ormanlar, denizler ve kıyılar, bozkırlar, akarsular ve dereler, dağlar, vadiler ve kanyonlar şeklinde 6 bölümden oluşacağını açıkladı. Bu boyutta bütün habitatları kapsayan bir çalışmanın da muhtemelen ilk olacağını kaydeden Doğansoysal, “Dört farklı sezonda her habitatı çalışıyoruz” diye konuştu.

    DÖRT MEVSİM ÇEKİM

    Çekimlerin nisanda başladığını kaydeden Doğansoysal, “En az iki kere dört mevsimi görmemiz lazım ki habitatları, tüm döngüyü hakkıyla belgeleyebilelim çünkü yaz, bahar, sonbahar ve kışın hem bitki örtüsü hem hayvanlar değişiyor. Her mevsim genelde kuşlardan oluşan göç eden türler ile hiç gitmeyen türler var. Memeli hayvanları yazın görüntülemek nispeten daha zorken, sonbahar ve kış ise nispeten daha kolay oluyor” dedi.

    BÜTÜN TÜRLER GÖRÜNTÜLENİYOR

    Ekibe, görüntü yönetmeni Ali Şenel ve yapımcı Fırat İşbecer’in dışında doğa belgeseline meraklı gençlerin de belirli dönemlerde katılım sağladığını anlatan Burak Doğansoysal, gençlerin büyük ilgi gösterdiğini ve çok ciddi başvuru aldıklarını söyledi. Doğansoysal, “Esas vermek istediğimiz mesaj, Anadolu’nun içinde yaşadığımız coğrafyanın A’dan Z’ye bütün türlerinin, özellikle nesli tehlike altındaki ve sembol türlerini, gelecek nesillere bırakabilmek için görsel envanterini çıkarmak istiyoruz” diye konuştu.

    İNSANLARDAKİ YANLIŞ ALGI

    Habitatlar üzerinden birtakım doğal hikayeler ve doğal döngünün de anlatıldığını dile getiren Doğansoysal, “Habitatlar korunursa otomatik olarak içindeki canlıları da korumuş olacağımız mesajını iletmek istiyoruz. Yanlış bir algı var ve insanlar yaşadıkları yerde gördükleri canlıların her yerde çok olduğunu düşünüyor. Halbuki öyle değil. Örneğin; en son Tuz Gölü’nde binlerce flamingo ölümü oldu. Flamingolar yaşadığı Tuz Gölü havzasında çok bol görülüyor diye her yerde bol değil. Orası iki önemli üreme alanından biri. Bu algıyı kırmaya çalıyoruz, bilinç oluşturmak istiyoruz. Gittiğimiz köylerde, ‘Bu kuştan çok var’ diyorlar ama sadece orada ve başka yerde yok” dedi.

    İÇ ANADOLU’DA DURUM KÖTÜ

    Şu ana kadarki çekimlerde sulak alanların durumuna ilişkin hem iyi hem de kötü manzaralarla karşılaştıklarını anlatan Doğansoysal, şunları söyledi:

    “Özellikle Van’daki sulak alanları geçmiş yıllara göre çok daha iyi bulduk. Hem su miktarı hem de içindeki tür miktarı olarak inanılmaz ileriye doğru gitmiş ama İç Anadolu’da yağmur az olduğu ve su çekilmeye devam ettiği için inanılmaz kötü etkilenmiş. Normalde de bu faaliyetler oluyor ama yağışla desteklendiği için etkisini daha az hissediyoruz. Bir çobanla konuşuyorum orada, ’25 senedir sürümü ilk defa buraya sokabiliyorum, burası bataklık, sulak bölgeydi’ dediği Konya civarında bir sulak alan kurumuş.”

    KÜRESEL ISINMA ÜREME DÖNEMLERİNİ ETKİLİYOR

    Marmara’da Uluabat ve Manyas’ın iyi durumda olduğunu aktaran Doğansoysal, “Son yıllarda gördüğümüz en büyük pelikan sürülerini gördük. Nallıhan’da çekim yaptık, İç Anadolu’da. Orada geçmiş yıllardan daha fazla su var. Su seviyesi sağlıklı olduğu için inanılmaz karabatak sürüsüyle karşılaştık. Van Gölü’nde inci kefali göçü biraz erken başlamış. Sevindirici durum ise göçün gerçekleştiği 2-3 nehir ağzı var ve tamamında jandarma sürekli devriye atıyor, kaçak avcılığı neredeyse sıfıra indirmişler. Bu sene nereye gittiysek üreme zamanının normal mevsimsel döngünün önünde, en az 10-15 gün erken gerçekleştiğini gördük. Bunun sebebi de büyük ihtimalle küresel ısınma ve sıcaklık atışı” diye konuştu.

    MANZARANIN GÜZELLİĞİNE ALDANMAYIN

    Bu yıl çok farklı tespitte bulunduklarına da dikkat çeken Doğansoysal, “Konya-Kulu’daki Düden Gölü’nde, 10-12 bin flamingo ve en az 15 tür farklı kıyı kuşu vardı. Oranın avantajı, göl ne kadar kurursa kurusun düden su taşımaya devam ediyor. 15 gün önce tekrar gittik, göl küçülmüş ama hala yakın sayıda flamingo vardı ama orası üreme alanı değil Tuz Gölü’ne gitmek zorundalar. Gölü besleyen tatlı su kaynağını görüntüledik. O damarlar, gölün su seviyesi azaldıkça görülebiliyor. Normalde gölde su seviyesi yüksekken görülemez. Dolayısıyla manzara olarak büyüleyici ama su seviyesinin azaldığını gösteren, iyi bir durum değil” dedi.