Kategori: Çevre

  • Meteoroloji paylaştı! Son 3 aylık veriler korkutucu

    Meteoroloji paylaştı! Son 3 aylık veriler korkutucu

    Meteoroloji Genel Müdürlüğü, sıcaklık ve yağış raporlarının ardından meteorolojik kuraklık ölçümlerinin yapıldığı haritaları da yayımladı. Son üç aylık haritalarda, ülkenin doğusu, güney Ege ve Aksaray, ‘olağanüstü kurak’ gösterildi. En son geçen mayısta yayımlanan haritalara göre, ülke genelindeki ‘olağanüstü kurak’ bölgelerin ciddi düzeyde arttığı gözlendi.

    Meteoroloji Genel Müdürlüğü, haziran ayı sıcaklık ve yağış değerlendirmesi raporlarının ardından, bu kez haziran ayı ve son bir yıllık döneme ait kuraklık durumunu gösteren haritaları yayımladı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Standart Yağış İndeksi (SPI – Standardized Precipitation Index) ve Normalin Yüzdesi Metoduna (PNI – Percent of Normal Index) şeklinde iki farklı metotla meteorolojik kuraklık haritalarını hazırlıyor.

    SICAKLIK ARTIYOR, YAĞIŞ AZALIYOR

    Meteoroloji’nin temmuz ayının ilk haftasında yayımlanan sıcaklık ve yağış değerlendirmesine ilişkin raporlarda ise Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerindeki yağışların yüzde 98’e varan düşüşler gösterdiği ortaya konuldu. Sıcaklıkların giderek arttığı, yağışların da azaldığı bu süreçte meteorolojik kuraklık boyutları da hızla yükseliyor.

    ÜLKENİN NEREDEYSE YARISI OLAĞANÜSTÜ KURAK

    İki farklı metoda göre ölçümler yapılarak hazırlanan 2021 Haziran Ayı Meteorolojik Kuraklık Durumu haritalarında SPI metodu sonuçlarına göre Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri olmak üzere ülkenin doğusu, güney Ege ve Aksaray ‘olağanüstü kurak’ gösterildi. En son geçen Mayıs’ta yayımlanan haritalara göre, ülke genelindeki ‘olağanüstü kurak’ bölgelerin ciddi düzeyde arttığı gözlendi.

    Iğdır ve güneyi, Trabzon çevresi, İç Anadolu’nun doğu kısımları, İzmir’in güneyinden itibaren Muğla, Antalya, Karaman, Konya, Adana, Hatay civarları ise ‘çok şiddetli kurak’, ‘şiddetli kurak’ ve ‘orta kurak’, bu bölgelere yakın bazı bölgeler de ‘hafif’ kurak’ olarak haritada yer alıyor.

    Isparta, Burdur, Manisa, Kütahya, Uşak, Afyonkarahisar, Karadeniz’in batı iç kesimleri normal, Samsun’dan Marmara Bölgesi’ne doğru olan bölge illeri ise hafif, orta, çok ve aşırı nemli gösterildi.

    SON ÜÇ AYLIK VERİLER KORKUTUCU

    PNI metoduna göre hazırlanan haritada da meteorolojik kuraklığın boyutları göz önüne seriliyor. Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, Akdeniz’in büyük bölümü, Kuzey Ege ve Denizli’nin bir bölümü Haziran ayında ‘şiddetli kurak’ olarak yer alıyor. Son üç aylık haritada ise ‘şiddetli kurak’ bölgeler, Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, Akdeniz, Kuzey Ege ve İç Anadolu’nun güney kesimleri ‘şiddetli kurak’ tehlikesi yaşıyor.

    ‘SON YÜZYILDA GÖRÜLMEDİ’

    Haritalara göre olağanüstü şiddetli kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya olunduğunu belirten Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı Doktor Erol Kesici, “Birçok bilim insanı değerlendirmesinde, son yüzyıl içerisinde, özellikle geçen yıldan itibaren hava sıcaklıklarının giderek artması, yağışların çok kararsızlığının, bugüne kadar görülmediği belirtiyor. Bu artık acil durum ve mutlak suretle önlemler alınması gerekiyor” dedi.

    DOĞAL GÖLLER YÜKSELEMİYOR

    Ocak ayındaki değerlendirmelerde, bugünkü tehlikeye işaret ettiğini hatırlatan Doktor Kesici, “Önümüzdeki bahar ve yaz aylarında ülkemizin çok şiddetli kuraklıkla karşı karşıya kalabileceğini söylemiştik. Bugünkü sonuçlara baktığımızda, ülkemizin ciddi bölümünde meteorolojik açıdan olağanüstü kuraklık yaşandığını görüyoruz. Bu sonucun en önemli göstergelerinden biri de doğal göller, su kaynaklarının seviyelerinin bir türlü yükselmemesi” diye konuştu.

    SU KAYNAKLARINDAKİ KİRLİLİK ÇOK ÖNEMLİ ETKEN

    Kararsız yağışlarla göller ve yer altında suyun depo edilememesi nedenleriyle su birikmediğini ve ülkeyi hidrolojik kuraklığa sürüklediğini kaydeden Kesici, hidrolojik kuraklığın da meteorolojik kuraklığı artırdığını söyledi. Su ve nem olmazsa yağışın da olmayacağını kaydeden Kesici, “Bilhassa tatlı su kaynaklarımızın aşırı kirlenmesi de çok önemli bir etken” dedi.

    ‘ACİLEN VAHŞİ TARIMSAL SULAMADAN VAZGEÇİLMELİ’

    Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığını vurgulayan Kesici, şu uyarılarda bulundu:

    “Su kıtlığı yaşamaktayız. Su havzaları yanlış kullanılmaktadır ve bu konuda maalesef gerekli önlemler hala alınmamıştır. Doğal dengesi bozulan su kaynakları sosyal, ekonomik birçok soruna neden olacaktır. Ülkemizde uygun olmayan yerlere bilim dışı çok sayıda gölet yapılması da bir nedendir. Bugün ülkemizde kullanılan suyun yüzde 75’in üstündeki kısmı tarımda ve vahşi teknikler kullanılmaktadır ve bunun sadece yüzde 1-2’si damla sulama yöntemlerinden oluşuyor. Acilen tüm tarım alanlarında damla sulama sistemlerinin hayata geçirilmesi ve vahşi tarımsal sulamadan vazgeçilmesi gerekiyor.”

    ‘SU KESİNTİLERİNİ DAHA SIK YAŞAYACAĞIZ’

    İnsanların son aylarda, bilhassa üreticiler tarafından uygun olmayan koşullarda giderek sondajla kuyu açımının hızlandığına dikkat çeken Kesici, “Ve bu durum panik yaratmaktadır. Kuraklık haberlerindeki yoğunluk ve insanlar artık susuzluk krizine girdikleri için çözümü burada aramaya başladılar ve bu çok tehlikeli bir durum. Yer altı sularımız da giderek azaldığı için plansız ve yasal olmayan kuyu açımlarına izin verilmemeli. Şu andan itibaren birçok yerde içme suyu bile kısıtlamalı verilmeye başlandı. Tarımda da uygulanmaya başlandı. Önümüzdeki süreçte su kesintisi olaylarını çok daha sık yaşacağız” dedi.

    TARIM ÜRÜNLERİ İÇİN TÜKETİLEN SU MİKTARI

    Hem tüketim hem de su kullanımında her alanda ciddi tasarruf önlemleri alınması ve insanların israftan kaçınması uyarısında bulunan Kesici, bazı tarım ürünlerinin üretimi için kullanılan su miktarlarını ise şöyle sıraladı:

    “1 kilogram domates için 184 litre su, 1 kilogram havuç için 133 litre su, 1 portakal (100 gram) için 50 litre su, 1 elma (100 gram) için 70 litre su, 1 kilogram kırmızı et için 15 bin 455 litre su (813 damacana), 1 hamburger (150 gram biftek) için 2 bin 325 litre su, 1 kilogram kahve için 21 bin litre su, 1 fincan kahve (7 gram) için 140 litre su.”

  • Sümela’da restorasyon atıkları dereye dökülmüş

    Sümela’da restorasyon atıkları dereye dökülmüş

    Trabzon’un Maçka ilçesinde 5 yıl süren restorasyonunun ardından saklı kalmış mekanları ile birlikte ziyarete açılan Sümela Manastırı’nda inşaat atıklarının dere kenarına döküldüğü ortaya çıktı. Manastıra yaklaşık 400 metre mesafede Altındere Vadisi Milli Parkı içerisine dökülen inşaat, plastik ve kiremit atıklarının bir bölümünün suya karışarak kirlilik oluşturduğu öne sürüldü. Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü inceleme başlatırken, dere kenarındaki hafriyat atıkları kaldırıldı. Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Başkanı Doç. Dr. Coşkun Erüz, “Böyle bir şeyin olması inanılır gibi değil” dedi.

    Sümela Manastırı’nda, Şubat 2016’da restorasyon, çevre düzenlemesi, kayalıkların jeolojik ve jeoteknik bakımdan araştırılması ve güçlendirilmesi çalışması başlatıldı. Kaya düşme riskine karşı kapatılan manastırda endüstriyel dağcılar, taş düşmelerine karşı yamaçları çelik ağlarla örüp, güçlendirdi. Restorasyon ekibi de iç alanlarda çalışma yaptı. Çelik ağların yamaca serildiği ‘bohçalama’ sistemiyle korunan manastır, tamamlanan restorasyon çalışmalarının ardından Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un katılımı ile ziyarete açıldı. Manastırdaki restorasyon sırasında saklı mekanlar da gün yüzüne çıkarıldı. Ana Kaya Kilisesi’nin sağında yer alan 10 şapel, çan kulesi, misafirhane, keşiş ve öğrenci odaları, mahzen ve benzeri yapılar manastır tarihinde ilk kez ziyarete açıldı.

    ATIKLAR DEREYE ATILMIŞ

    Manastır’da süren restorasyon sırasında inşaat atıklarının dereye döküldüğü ortaya çıktı. Manastıra yaklaşık 400 metre mesafede Altındere Vadisi Milli Parkı içerisine dökülen inşaat, plastik ve kiremit atıkları nedeniyle kirlilik oluştu. Dere kıyısına dökülen atıkların bir bölümünün suya karıştığı iddia edildi. Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü inceleme başlatırken, sosyal medyada manastır yakınına dökülen atıklar tepki çekti. Tepkiler üzerine dere kıyısındaki hafriyat atıkları kaldırıldı.

    DOÇ. DR. ERÜZ: İNANILIR GİBİ DEĞİL

    Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Başkanı Doç. Dr. Coşkun Erüz, manastır yakınında yaklaşık 100 metre kadar bir alan içerisinde ciddi miktarda inşaat molozu ve hafriyat malzemesi döküldüğünü belirterek, “Kızılağaçların neredeyse 5 metre yarı beline kadar dolu bir hafriyattan bahsediyoruz. Hafriyatın içerisinde ve üzerinde ciddi miktarda inşaat molozu, her türlü plastik, kiremit, sac gibi atıkla dolu olduğunu bizatihi gözlerimle gördüm ve hayret ettim. Bu olmaması gereken bir durum, çünkü burası bir Milli Park, doğal sit alanı ve mutlak korunması gereken, hiçbir şekilde inşaat molozu ya da hafriyat dökme yapılabilecek bir yer değil. Burası hafriyat döküm alanı olamaz. Çöp döküm alanı asla olamaz ama dökülmüş. O yamaçlarda pislik oluştu. Böyle bir şeyin olması inanılır gibi değil” diye konuştu.

    ‘ADLİ VE İDARİ SORUŞTURMA UYGULANMALI’

    Doç. Dr. Erüz, sorumluların bulunarak haklarında işlem yapılması gerektiğini belirterek “Bilinerek yapılıyorsa hukuki olarak suç işlenmiş. Bilgi dışında yapılan bir eylemse o zaman ilgili kurumlar bunun hakkında acil olarak gerekli soruşturmayı yapıp, izinsiz bu işlemi yapanlar ve yaptıranlar hakkında gerekli adli ve idari soruşturma ve cezai işlemi mutlaka uygulaması gerekiyor. Aksi durumda yakında elimizde ne doğal bir alan, ne koruma alanı, ne Milli Park, ne kültürel bir SİT’ten bahsedemeyiz. Çünkü bunları koruyoruz derken, bulunduğu peyzajı, coğrafyayı ve vadiyi kirleterek herhangi bir eseri koruyamayız ve o alanı da gerçek anlamda turizme kazandıramayız” dedi.

  • Buzul çağından kalma ‘Dipsiz Göl’ çamur göl oldu

    Buzul çağından kalma ‘Dipsiz Göl’ çamur göl oldu

    Gümüşhane’nin Taşköprü Yaylası’nda define kazısı sonucu yok olan ve eylem planı kapsamında eski haline döndürülmeye çalışılan, Buzul Çağı’ndan kalma 12 bin yıllık Dipsiz Göl, eski berraklığına kavuşamadı. Çamurlu haliyle göl, eski dokusundan uzak görünüme büründü. Jeoloji mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş, “Kazı yapıldığı için gölü besleyen drenaj ve taban bozuldu. Her yağmurda göldeki hareketlilikte su bulanıp çamurlu görünecek. Doğallığı ile fauna ve florasını kaybeden gölün eski haline dönmesi çok zor” dedi.

    Gümüşhane kent merkezine 50 kilometre uzaklıkta, deniz seviyesinden 2 bin 140 metre yükseklikte olan ve manzarasıyla ilgi çeken Taşköprü Yaylası’ndaki Dipsiz Göl’de, ‘define’ söylentisi üzerine 2 kişi, kazı için başvuruda bulundu. Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ve Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün olumlu görüşleri üzerine Gümüşhane Müze Müdürlüğü’nce ilgili kişilere define arama ruhsatı verildi. Bölgede, 6 Kasım 2019’da, jandarma yetkililerinin eşlik ettiği kazıda suyu tahliye edilen göl alanı, iş makineleri ile kazıldı. Jandarma ekipleri, kazı alanına kimsenin yaklaşmasına izin vermedi. Kaynağı ve akarı olmayan Dipsiz Göl’de, 4 gün sürdürülen kazı çalışmaları, define bulunamayınca sonlandırıldı.

    EYLEM PLANI HAZIRLANDI

    Buzul Çağı’ndan kalma, 12 bin yıllık Dipsiz Göl’de tamamlanan kazı çalışmalarının ardından ekipler, alandan ayrıldı. Yol seviyesi ile birleştirilen göl alanı, taş ve toprak yığını haline döndü. Kazı sonrası toprak doldurularak kapatılan Dipsiz Göl’ün eski haline döndürülmesi için çalışma başlatıldı. 4 maddelik eylem planı kapsamında göl için alana dökülen, dayanıksız toprak çıkarıldı. Yerine ise suya dayanıklı kireçli ve killi toprak döküldü.

    ESKİ GÖRÜNTÜSÜ YOK

    Silindirle tabanı hazırlanan göl alanına, yandaki dereden boru hatlarıyla doğal kaynak suyu verildi. Göl çevresinin flora ve endemik türlerinin korunmasına yönelik de çalışma gerçekleştirildi. Göle yakındaki doğal kaynaktan su verildi. 1 ay boyunca su verilen göl doldu, su tutmaya başladı ancak berraklığına kavuşamadı. Çamurlu haliyle göl, eski dokusundan uzak görünüme büründü.

    ‘DİPSİZ GÖL ARTIK ÖLDÜ’

    Gölün eski haline dönmesinin mümkün olmadığını söyleyen jeoloji mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş, “Doğal ekolojik yapıyı yapay olarak yapmak mümkün değil çünkü göldeki koşullar kısa zaman içinde değil uzun jeolojik dönemde gelişmiş yapılardı. Göl suyunun bulanık olduğunu, eski özellikte olmadığını görüyoruz. Gölü besleyen sular yer altı ve yer üstü drenajı kazı nedeni ile tahrip edildi. Kazıda gölü besleyen drenaj sistemi yok edildi, doğal ekolojik yapı bozuldu. Dipsiz Göl artık ölmüştür” dedi.

    ‘DERS ÇIKARILMALI’

    Yapılanın hata olduğunu kaydeden Prof. Dr. Bektaş, “Bu hatadan ders çıkarılmalı. Bölgemizde bu göl gibi çok daha güzel ve büyük göllerimiz var. Bu gölleri korumamız lazım. Özellikle küresel iklim nedeni ile Doğu Karadeniz, Türkiye’nin en güzel yaşanabilir yerleri. Biz bu doğal güzellikleri turizme katabilirsek bu bölgenin yaşam kalitesi daha da çok artar” diye konuştu.

    Yaylada yaşayan Hüseyin Fidan ise “Göl, define arama bahanesi ile işgal edildi, doğası bozuldu. Bakanlık el koyduktan sonra gölde güzel çalışmalar yapıldı. Buranın turizme kazandırılmasını bekliyoruz” dedi.

    Süleyman Dervişoğlu ise “Gölü görmeye çok insan geliyor. Ben de gölde görsel bir şölen olsun, diye heves ettim, kaz aldım. Kazlarımı sürekli buraya getirip gölde yüzmelerini seyrediyorum” diye konuştu.

  • Meteoroloji raporu paylaştı! 2 bölge tehlikede

    Meteoroloji raporu paylaştı! 2 bölge tehlikede

    Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün 2021 yılı Haziran ayı sıcaklık ve yağış değerlendirmesi raporu yayınlandı. Rapora göre ülke genelinde sıcaklıklar 0,5 derece, yağışlar ise yüzde 20,5 oranında artış gösterdi. Beş bölgede yağışlar arttı, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da ise yüzde 98’e varan düşüş var. Bu iki bölgede yağışlı gün sayısı bire kadar düştü.

    Meteoroloji Genel Müdürü Volkan Mutlu Coşkun rapordaki açıklamasında aylık, mevsimlik ve yıllık sıcaklık ve yağış değerlendirmelerinden oluşan iklim analizlerinin, halkımızın ve kamuoyunun bilinçlendirilmesi amacıyla hazırlandığını kaydetti.

    EKSTREM HAVA OLAYLARI VE ŞİDDETİ ARTIYOR

    İklimin başta tarım, su kaynakları, enerji ve ulaştırma olmak üzere hemen tüm sektörlerin faaliyetlerine etki eden belirleyici bir faktör olduğunu belirten Coşkun, “İklimdeki değişimlerin izlenmesi bu sektörlerin gelecekteki planlamalarında önemli bir yer tutmaktadır. Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye iklim değişikliğinin sıcak hava dalgaları, orman yangınları, kuraklık, sel, fırtına, dolu gibi olumsuz etkilerinden en fazla etkilenen bir bölgede yer almaktadır. Değişen iklime bağlı olarak ekstrem hava olaylarının sayısı ve şiddeti her geçen ay ve yıl artmaktadır” dedi.

    İKLİM FAKTÖRLERİ DİKKATE ALINMALI

    Raporlara Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün internet sayfasından ulaşabileceğini de duyuran Coşkun, kamuoyunun bilinçlendirilmesi, hava ve iklim olayları konusunda hazırlıklı olmaları, sektörel planlama faaliyetlerinde iklim faktörünün dikkate alınması, tarım ve gıda güvenliği ile afet risklerinin azaltılmasına yönelik uyum ve zarar azaltma çalışmalarında karar alıcılara faydalı olunmasının amaçlandığını anlattı.

    SICAKLIK BİRÇOK BÖLGEDE MEVSİM NORMALLERİNİ AŞTI

    Rapora göre, 2021 yılı Haziran ayında ortalama sıcaklıklar Çanakkale, Bodrum, Datça, Dörtyol, Kale, Samandağ çevreleriyle Ordu, Sivas, Kahramanmaraş, Adıyaman, Şanlıurfa’nın doğusunda mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşti. İstanbul, Bilecik, Yalova, Lüleburgaz, Kütahya, Uşak, Afyonkarahisar, Dursunbey, Burdur, Beyşehir, Acıpayam, Tefenni, Korkuteli, Akşehir, Yunak, Ilgın, Seydişehir, Sivrihisar, Bolu, Karabük, Tosya, Nallıhan, Beypazarı çevrelerinde mevsim normallerinin altına düştü, yurdun diğer bölgelerinde mevsim normalleri civarında ölçüldü.

    SICAKLIK 0.5 DERECE YÜKSELDİ

    Uzun yıllar Haziran ayı ortalama sıcaklığı 21,3 derece iken, 2021 haziran ayı 21,8 derece olarak ortalamanın 0.5 derece üzerinde yaşandı ve son 50 yılın 16’ncı en sıcak Haziran ayı oldu. 2021 yılı Haziran ayı ortalama sıcaklıkları uzun yıllar Haziran ayına göre ülke genelinde mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşti. Uzun yıllar üst sınır 31 derece iken 33 dereceye çıktığı vurgulandı. Özellikle, Akdeniz ve Ege kıyılarında, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Iğdır civarlarında en yüksek değerlere ulaşarak mevsim normallerinin üzerinde seyrettiği bildirildi.

    14 MERKEZDE EKSTREM SICAKLIK

    Ekstrem sıcaklık değerlendirmesine göre en düşük eksi 0,3 dereceyle Kangal’da, en yüksek ise 45,7 dereceyle Cizre’de oldu ve Haziran ayında Türkiye’deki en yüksek değer olarak kayıtlara geçti. 2021 Haziran ayında 14 merkezde yeni ekstrem (maksimum) sıcaklık gerçekleşti ve bu yerler şöyle sıralandı:
    “Çanakkale, Bayburt, İspir, Oltu, Ardahan, Erzurum, Kars, Tortum, Horasan, Tercan, Hınıs, Solhan, Malazgirt, Ahlat.”

    HAZİRAN AYI BÖLGELERE GÖRE ORTALAMALAR

    • Marmara’da uzun yıllar ortalaması 21,5 derece iken, geçen ay 21,2 derece oldu ve en yüksek 38,5 derece olarak Çanakkale’de ölçüldü.
    • Ege’de uzun yıllar ortalaması 23,3 derece iken, geçen ay 23 derece oldu ve en yüksek 42,3 derece Nazilli’de yaşandı.
    • Akdeniz’de uzun yıllar ortalaması 23,7 derece iken geçen ay da 23,7 derece oldu ve en yüksek 41,8 derece Manavgat’ta ölçüldü.
    • İç Anadolu’da uzun yıllar ortalaması 18,8 derece, geçen ay 18,4 derece oldu ve en yüksek 33,6 derece Ereğli’de gerçekleşti.
    • Karadeniz’de uzun yıllar ortalaması 19,3 derece, geçen ay 19,7 derece oldu ve en yüksek 38,5 derece İspir’de yaşandı.
    • Doğu Anadolu’da uzun yıllar ortalaması 18,7 derece, geçen ay 21,3 dereceye çıktı ve en yüksek 39,1 derece Iğdır’da ölçüldü.
    • Güneydoğu’da uzun yıllar ortalaması 26,9 derece iken, geçen ay 27,7 dereceye çıktı ve en yüksek 45,7 derece Cizre’de tespit edildi.

    YAĞIŞLAR YÜZDE 20,5 YÜKSELDİ

    2021 Haziran ayı yağışları ise Türkiye genelinde normaline göre yüzde 20,5 artış gösterdi. Türkiye geneli Haziran ayı yağış ortalaması 37,1 mm ölçüldü, normali ise 30,8 mm olarak açıklandı. Geçen yılın Haziran ayının ortalaması 39,5 mm’lik yağışa göre yüzde 6 azaldı.

    EN ÇOK ZONGULDAK, EN AZ ŞIRNAK’A YAĞDI

    Yağışlar Datça, Mersin’in güneyi ve Adana-Kars hattının doğusunda kalan tüm kesimlerde normaline göre yüzde 80’den fazla arttı. İl geneli en fazla yağış 114 mm ile Zonguldak, en az 0,2 mm ile Şırnak’ta kaydedildi. Yağışlarda normaline göre en fazla azalma yüzde 98 ile Şırnak, Bitlis ve Van’da gerçekleşti. Haziran ayındaki yağışlı gün sayısı ise, Siirt çevrelerinde 1 güne kadar düştü. Ege ve Akdeniz Bölgesi sahil kesimi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde de 5 günün altında yağışlı gün yaşandı.

    DOĞU VE GÜNEYDOĞU’DA AZALDI

    Bölgesel yağışlara göre ise Doğu ve Güneydoğu’da azalma, diğer bölgelerde artış kaydedildi. En fazla azalma yaklaşık yüzde 90 ile Güneydoğu Anadolu’da gerçekleşirken, Ege normalinin iki katından fazla yağış aldı.

    Havzalara göre Haziran ayı yağışlarında Asi, Ceyhan, Fırat-Dicle, Doğu Karadeniz, Çoruh, Aras ve Van Gölü havzalarında normaline göre azalma olduğu açıklandı. Diğer tüm havzalar ise normaline göre artış kaydetti. En fazla yağış 87,4 mm ile Burdur havzasında, en az yağış 3,2 mm ile Asi havzasında oldu. Normaline göre en fazla azalma yüzde 84 ile yine Asi Havzası’nda gerçekleşti.

  • Müsilaj konusu Gemlik’te masaya yatırıldı

    Müsilaj konusu Gemlik’te masaya yatırıldı

    1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı etkinlikleri kapsamında, Gemlik Belediyesi tarafından “Müsilaj ve Gemlik Körfezi” söyleşisi düzenlendi.
    Ziraat Mühendisi ve CHP 24. Dönem Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün moderatörlüğünü yaptığı söyleşiye İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay, Bursa Teknik Üniversitesi Biyomühendislik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mete Yılmaz, Gazeteci Yazar Necati Kartal ve DOĞADER Yönetim Kurulu Üyesi Murat Demir Katıldı.

    Söyleşide en çok merak edilen konulardan denize girilip girilmeyeceği, balık tüketiminin sorun olup olmayacağı gibi sorulara cevap verildi. Deniz yüzeyinde müsilaj olmadığında denize girmenin sorun olmayacağı belirtilirken, balık tüketmekte de herhangi bir sorun olmayacağı dile getirildi.
    Kabotaj Bayramı hakkında bilgi veren Ziraat Mühendisi İlhan Demiröz, 24 Temmuz 1923 yılında Lozan Antlaşması ile yabancı devlete verilen ayrıcalıklar olan kapitülasyonların kaldırılmasından sonra 1935 yılından beri Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’nın kutlandığını söyledi. Demiröz söyleşide ilk sözü, Gemlikli olması nedeniyle gazeteci Necati Kartal’a verdi.

    “Gemlik’te her noktada denize girilirdi”

    Geçmiş’te Gemlik’te her noktada denize girildiğini belirten Kartal, önceki dönemlerde yaşanan balık bolluğuna da dikkat çekti. Kartal şöyle konuştu: “Burada kayıkhaneye kadar olan binaların hiç biri apartman değildi. Bir tek apartman vardı. Geri kalanların hepsi yalı evleriydi. Hepsinin altında dalgakıranlar vardı. Her yerde denize giriliyordu. Burada bir sürü nokta balık tutulan voli yerleriydi. Biz çocuktuk, oltamız olmasına gerek yok. Toplu iğneye ekmek takıp iskeleden uzattığınızda kumbil buna vururdu. Ya da evden ekmek bıçağını alıp, kısa pantolonla denize girerseniz, kumlukta yürürken hareket gördünüz mü bıçağı batırırdınız. Pisi alırdınız. Bugün pisi balığının kilosu 70 lira. Vietnam’dan gelenleri de bu fiyata veriyorlar. İskeleden midye çıkarırdık. Manastır bölgesi doğal sayfiye yeri ve plajdı. Bugün konutlaşmanın olduğu yerlerin hepsi doğal plajlardı. Her yerinde yüzülebilir, her yerinde balık yakalanabilirdi. Ben bunları anlattığımda herkes bakıyor. Yalanmış gibi kabul ediyorlar. Denizin kıyısındaki yalı evleri apartmana dönüştü. Yanlış bir imar politikasıyla en öndekiler altı kat, bir arkası beş kat, bir arkası dört şeklinde imar verildi. Bu denizin hava akımını ve denizi görmeyi engelledi. Deniz çok kirlendi. Eski Gemlik’i anlatıyorum. Sonra kendi kendime diyorum ki, bunlar hayal miydi? Ben de yaşamadım mı?”

    “Geçmişte derelerin üzeri kapatılıp atık kanalı yapıldı”

    1950’lerde İstanbul’un nüfusunun 1.1 milyon olduğunu söyleyen İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay da, şu anda 17 milyon civarında nüfus olduğunu söyledi. Prof. Albay sözlerine şöyle devam etti: “1980’li yılların sonunda atıklar ile ilgili bir fikir geliştiriliyor. Marmara Denizi’nin altında Akdeniz’in suyu vardır, Karadeniz’e gider. Karadeniz’in suyu da üstten akar Ege’ye doğru gider. Atıkları derin deniz deşarjıyla Akdeniz’e verirsek Karadeniz’e taşır. Taşımadığını gördük. Marmara Denizi’ni 30 yıldan beri kirletmeye devam ediyor. Bursa sınırları içindeyiz. Nilüfer Çayı kirli akıyor. Simav Çayı ile birleşip Marmara Denizi’ne akıyor. Dünya Bankası İstanbul Belediyesi’ne kaynak oluşturdu. Dereler ıslah edilecekti. Derelerin üzeri kapatıldı ve atık kanalı haline getirildi. Bu atıklar yıllarca Marmara Denizi’ni kirletti. Biliyorsunuz Marmara Havzası çok nüfus alan bir yer. Türkiye’nin üçte biri yaşıyor. İstanbul’da kilometre kare başında 3 bin kişi yaşıyor. Tunceli’de 10 kişi yaşıyor. Bu havzaya bu kadar insanı biriktirirseniz İstanbul’un suyu yetmez. Denizi de yetmez. Eğer arıtma tesislerini çalıştırırsak, dereler temiz akmaya başlarsa, betonlaşmayı durdurursak, Simav Çayı temiz akarsa Marmara Denizi temizlenir. Marmara Denizi ne zaman temizlenir diyenlere şunu söylüyorum. Marmara Denizi altı yılda bir yenileniyor. Dört yılda zaman verirseniz, atık atmazsanız on yılda Marmara Denizi’nin pırıl pırıl olacağını düşünüyorum.

    “Müsilaj balığa zararlı ama tüketilmesinde sorun yok”

    Bursa Teknik Üniversitesi BiyomühendislikBölüm Başkanı Prof. Dr. Mete Yılmaz ise Marmara Denizi’nin kirlilik baskı altında olduğunu belirterek bu baskının yıllardır devam ettiğini belirtti. Balık yenilip yenilmeyeceği sorusuna cevap veren Prof. Yılmaz, “Şu ana kadar bu konuda tehlikeli bir şeye rastlanmadı. Tarım ev Orman Bakanlığı bunu takip ediyor. Halk da güncel olarak sıkıntı olup olmadığını takip edebilir. Müsilaj balığa zararlı mı? Evet. Müsilaj oksijeni azaltacak, balığın solungaçlarını tıkayacak, balığın ölümüne ya da dibi kapladığı zaman dipteki canlıların ölümüne sebep olacak. Mudanya kıyılarına müsilaj geldiğinde örnekler aldık. Bundan ürün çıkarabilir miyiz onu düşündük. Acaba müsilajın içinde ağır metal var mı? Toksik madde var mı? Bizim aldığımız örneklerde yoktu ama başka yerlerde olmayacağı anlamına gelmez.”

    “Marmara Denizi kendini ifade etti”

    DOĞADER Yönetim Kurulu Üyesi Murat Demir de “biz yıllardır çevre ve yaşam mücadelesi verirken, Marmara Denizi’nin kirliliğini ifade etmeye çalıştık. Kenti yönetenler, karar verenler bizim sesimizi duymadı” dedi. Demir şöyle konuştu: “Bundan 10 yıl önce Bursa DOĞADER olarak Marmara Denizi’nin kirliliğini arttıran etkenlerden biri olan Nilüfer Çayı’nın temiz akması için bir kampanya yürüttük. Nilüfer Çayı Susurluk Havzası’nda Emet ve Balıkesir’den gelen derelerle buluşup Marmara Denizi’ne deşarj oluyor. Nilüfer Çayı, Marmara Denizi’ne giderken yaklaşık 200 km yol kat ediyor. Bu yolu kat ederken yirmiyi aşkın sanayi bölgesinin kirliliğini ve 4 milyona yaklaşan Bursa nüfusunun kirliliğine maruz kalıyor. Marmara Denizi’ne dökülürken su olmaktan çıkıp kimyasal atık haline geliyor. Biz böyle kirli bir uyu yıllardır Marmara Denizi’ne gönderiyoruz. Biz bir farkındalık oluşturduk. Basında ciddi şekilde ses getirdik. O dönem bakanlık belli firmalara cezalar kesti. Arıtma tesisleri kapasiteleri kısmen arttırıldı. Bizi duymadılar. Ta ki Marmara Denizi kendisini ifade edene kadar. Üç beş günde bitmesi gereken deniz salyası üç ay sürünce herkes mikrofonu hocalarıma tuttu. Biz yaşam savunucuları, çevreciler, bu sorunu yıllardır her fırsatta dile getiriyoruz. Marmara Denizi’ndeki balıklarda ağır metal birikmesinin başladığını biliyoruz. Bahsettiğimiz hat aynı zamanda tarım havzasından geçiyor. Bu bölgede Türkiye’nin en marka şirketleri süt topluyor. Mısır yetiştiriliyor. O dönem bir haberde sütte ağır metal olduğu tespit edildi. O havzadan çıkan ürünü tüketiyoruz. Bir etken karadan gelen kirli suların Marmara Denizi’ne deşarj edilmesi. İkinci etken iklim değişikliği. Her ikisinin birleşmesi Marmara Denizi’ni bu hale getirdi. Ege ve Akdeniz’i de bu hale getirecek. Karar vericilerin, acil eylem planlarıyla bilim insanlarını dinleyerek adımlar atmalı. Başka Marmara yok! Bu kirlilikten hepimiz yurttaş olarak üzerimize düşeni yaparak kurtulacağız.”

    “Mücadelede bizle birlikte olun”

    Söyleşi sonunda konuşan Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan, Marmara Bölgesi’nde müsilajla ilgili ilk konuşmayı kendisinin yaptığını ve konuşma videosunun 600 binden fazla izlendiğini söyledi. Başkan Sertaslan sözlerine şöyle devam etti: “Başımıza gelen her kötü şey tercihlerimizin yüzünden oluyor. Zengin dediğimiz insanlar, sanayiciler var ya, bizim arkadaşlarımız, akrabalarımız. Yabancı değiller. Bursa’da 12 sanayi bölgesi vardı. 2009 yılında İl Çevre Düzeni çalışmasında 21’e çıktı. Sanayiyi yıktık Marmara’ya, istihdamı yıktık Marmara’ya. Çocuklarımız yüzmeyi havuzda öğreniyor. Tek sorumlusu siyasetçiler değil. Onları da seçenler bizleriz. Elli yıldır, sanayi bölgeleri Nilüfer çayı, Karsak Deresi aracılığıyla arıtmayı çalıştırmasak, çok masraflı deyip, üç kuruş için bu memlekete ihanet edenler bizim insanlarımız. İstanbul’da her gün 4 buçuk milyon metreküp lağım akıyor Marmara’ya. Vicdan sahibi bireyler olarak davranacağız. İmar açarken yedi kat istemeyeceğiz. Orhangazi’de arıtma tesisi için konuşma yapıyorum. Orhangazi’de Karsak Deresi’ne pislik bırakılıyor. Biz uğraşıyoruz. Beni ve Gemlik’te siyaset yapan arkadaşlarımızı ne kadar çok sıkıştırırız sonuca ulaşmak o kadar yakın olur. Biz sahip çıkmazsak, bizim adımıza kimsenin sahip çıkmasını beklemeyin. Yanımızda olun.”

  • Dünyanın 100 istilacı türünden 14’ü Türkiye’de

    Dünyanın 100 istilacı türünden 14’ü Türkiye’de

    Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nce, 2020 yılı itibarı ile Türkiye denizlerinde 105 istilacı yabancı tür, 540 da yabancı tür tespit edildi. Dünyanın en kötü 100 istilacı yabancı türünden 14’ünün Türkiye’de bulunduğu bildirildi.

    Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı kapsamında ‘Küresel Çevre Fonu’ finansal desteği ile yürütülen ‘Önemli Denizel Biyolojik Çeşitlilik Alanlarında İstilacı Yabancı Türlerin Tehditlerinin Değerlendirilmesi Projesi’nde (GEF VI Projesi) çalışmalar devam ediyor. İstilacı yabancı türlerin girişlerinin engellenmesi, kontrol edilmesi, yayılmasının engellenmesi, üremesinin durdurulması ve yönetimi için başlatılan projede istilacı türlere yönelik veriler tespit edildi.

    İSTİLACI YABANCI TÜR SAYISI 105’E YÜKSELDİ

    Buna göre Akdeniz’de yabancı tür sayısı 1000’i aşarken, 2020 yılı itibarıyla Türkiye denizlerinde yabancı tür sayısının 540’a, istilacı yabancı tür sayısının da 105’e yükseldiği belirlendi. Karadeniz’de 28, Marmara Denizi’nde 124, Ege Denizi’nde 253 ve Akdeniz’de 413 yabancı tür görüldü. Dünya Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği tarafından yayımlayan dünyanın en kötü 100 istilacı yabancı türünden 14’ü de Türkiye’de saptandı. Varlığı tespit edilen bu istilacı türler arasında en tehlikelileri aslan balığı, balon balığı, taşbalığı, deniz salyangozu, göçmen denizanası, çizgili yılan kedi balığı örnek gösterildi. Türkiye’de istilacı yabancı türler hem sucul, hem de karasal ortamlarda ekonomik, sosyal ve çevresel sorunlar meydana getirirken, küresel olarak biyoçeşitlilik üzerine büyük tehdit oluşturuyor.

    NASIL GELİYORLAR?

    Türkiye’ye akvaryumculuk, akuakültür, bahçe düzenleme, balıklandırma ve rekreasyonel amaçlar gibi yollarla, Süveyş Kanalı aracılığıyla veya gemilerin balast suyu gibi yollarla gelen istilacı yabancı türlerle mücadelede erken teşhis, hızlı değerlendirme ve hızlı müdahale çok önemli rol oynuyor. İstilacı yabancı türlerin, yerel türlerin ve ekosistemin korunması, insan sağlığı ve ekonomi üzerine baskı olmaktan çıkarılması için ortadan kaldırması, kontrol edilmesi, yayılmasının engellenmesi ve üremesinin durdurulması gerekiyor.

  • Nesli tehlikedeki iki tür için av kararı

    Nesli tehlikedeki iki tür için av kararı

    Küresel ölçekte nesli tehlike altındaki türler listesindeki üveyik ve elmabaş patka, Merkez Av Komisyonu’nun (MAK) 25 üyesinden 5’inin şerh kararıyla, bu yıl da avlanacak türler listesine alındı. Komisyonda sadece kaya sansarının Türkiye genelinde avlanması yasaklandı.

    Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü bünyesindeki 30 Haziran Çarşamba günkü MAK toplantısında, Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) kırmızı listesinde küresel ölçekte nesli tehlike altındaki türler üveyik ve elmabaş patka kuşları da dahil birçok memeli ve kuş türünün avlanmasına yönelik karar çıktı. Komisyonda sadece kaya sansarı avlanacak türler arasından çıkartıldı. Bu kararla, geçen yıllarda yasaklanan ağaç sansarıyla birlikte kaya sansarının avı da Türkiye genelinde yasaklandı.

    NESLİ TEHLİKE ALTINDAKİ İKİ TÜR

    Komisyon kararlarına ilişkin bilgi veren MAK üyesi Bülent Ecevit Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Mustafa Sözen, üveyik ve elmabaş patkanın IUCN tarafından nesilleri küresel tehlike altındaki türler olarak listelendiğini belirterek, “Avcılar bu kuşların Türkiye popülasyonunun iyi durumda olduğunu söylüyor. Bakanlık da bu kuşların Türkiye’deki durumunun tespiti için çalışma başlattı. Biz, ‘Bu çalışmanın sonuçlarını bekleyelim, çalışmalar sonuçlanana kadar bunların avını yasaklayalım’ dedik. Bütünüyle yasaklanmasını teklif ettik ama kabul görmedi, oylama sonucunda bu kuşların avlanmasına karar verildi. Komisyondaki 25 üyeden 4’ü akademisyen, 1’i Doğa Araştırmalar Derneği’nden yaban hayatı uzmanı 5 kişi şerh düştük. İtiraz ettiğimiz temel konu buydu” diye konuştu.

    KAYA SANSARI YASAKLANDI

    Komisyonda kaya sansarının avlanmaması gerektiği konusundaki görüşe avcıların da katıldığını belirten Prof. Dr. Sözen, “Kaya sansarının Türkiye çapında avlanmasından vazgeçildi. Avcılar da zaten bunun avlanmaması ve korunması gerektiğini ifade etti. Ağaç sansarı zaten önceki yıllarda yasaklanmıştı. Bu sene kaya sansarı da yasaklandı. Zaten ikisini birbirinden ayırmak mümkün değil, avlamanın gereği yok. Çünkü bunlar ekosistemin kilit taşı türler, doğanın sağlığının devamını sağlar. Yaban hayatında fareleri en çok baskılayanlar bunlardır. Yok ederseniz insanların farelerle başa çıkması mümkün değil. Mesela Avustralya’daki fare salgınını düşünün, onlarda sansar, gelincik yok” dedi.

    AVLANACAK TÜRLER AYNI

    Prof. Dr. Sözen, komisyonun kararlarına göre memelilerde yaban tavşanı ve ada tavşanı, çakal, tilki, kuşlarda üveyik, elmabaş patka, çamurcun, kılkuyruk, ardıç kuşu, karatavuk, birkaç karga türü, karabatak gibi geçen yılki listeye benzer av kararları çıktığını da açıkladı. Prof. Dr. Sözen, karaca, yaban koyunu, dağ keçisi, gibi türlerin ise MAK kapsamında olmadığını, av turizmi kapsamında bölgelere göre karar verilen ayrı bir konu olduğunu söyledi.

    KABUL EDİLEBİLİR BİR DURUM DEĞİL

    Prof. Dr. Çakal, tilki gibi birçok türün avlanmasının mantığını görmediğini belirten Prof. Dr. Mustafa Sözen, yenmiyor olmasına rağmen avlanan türlerle ilgili şunları söyledi:

    “Kişisel olarak ava tamamen karşıyım ve karar bana düşse Türkiye’de ve dünyada avı tamamen kaldırırım. İnsanların ormanda yaşayan ve mecbur kaldığı, temel besini sağladığı ve az miktardaki popülasyona zarar vermeyen av, örneğin Amazon yerlisinin av yapmaması düşünülemez. Ama günümüz modern insanının av yapmasına gerek kalmadı ki. Atış yapmak bir spor ise atış poligonları kurun, istediğiniz kadar yapın. Ama bu atışı bir canlıya yapıp, onu sakat veya ölü bırakmak kabul edilebilir bir durum değil. Diğer tarafta insanların avlanma alışkanlığı varken ve bu legalken bunun yapılıp yapılmaması benim kişisel kararıma bağlı olmuyor. En azından avı devam eden türlerle ilgili sakıncalı olan türler varsa onları dile getiriyoruz, elmabaş patka ve üveyik gibi. O zaman ilk yapılacak şey, hemen bu türlerin avını yasaklamak, ülkedeki durumunu araştırmak ve Türkiye’de de sıkıntı varsa gerçekten av yasağının sürmesi. Ancak Türkiye’deki popülasyonlarında bir sıkıntı görülmüyorsa daha sonra popülasyonuna zarar vermeyecek ölçüde avına devam edilmesi. Bizde temel çalışma yapılmadan avına devam ediyorlar, yanlış bulduğumuz buydu.”

  • Bursa Uludağ’a 25 milyon TL’lik çevre yatırımı

    Bursa Uludağ’a 25 milyon TL’lik çevre yatırımı

    Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, kış turizminin önemli merkezlerinden Uludağ’a yeni bir atık su arıtma tesisi kurulacağını açıkladı. İller Bankası’ndan alınan 25 milyon lira krediyle yapılacak proje 1,5 yılda tamamlanacak, bir günde 2 bin 240 metreküp atık suyu arıtacak.

    İLLER BANKASI’NDAN 25 MİLYON LİRA KREDİ ALINDI

    Kayakseverler tarafından, ‘Beyaz cennet’ olarak bilinen Uludağ’da, 5 bin yataklı 17 otele hizmet veren arıtma tesisi yetersiz kalınca yeni bir arıtma tesisi için harekete geçildi. Bursa Valisi Yakup Canbolat ile Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın girişimleri sonucu, İller Bankası’ndan alınan 25 milyon lira kredi ile oteller bölgesi ve çevresine hizmet verecek modern arıtma tesisi yapılacak. Yaklaşık 1,5 yılda tamamlanması planlanan proje ile günlük 2 bin 240 metreküp atık su arıtılacak.

    Büyükşehir Belediye Başkan Alinur Aktaş, yapacakları tesis ile zirvede yaşanan çevre sorunlarını en aza indireceklerini belirtti. Şehir merkezinde olduğu gibi Uludağ’da da çevre yatırımlarına ağırlık verdiklerini ifade eden Alinur Aktaş, şunları söyledi:

    “Yapacağımız arıtma tesisi, Uludağ’ın çok önemli bir ihtiyacını karşılamış olacak. Alt yapı da BUSKİ marifetiyle su, kanalizasyon ve benzeri konularla ilgili yatırımları detaylı bir şekilde yerine getirdik. Önemli yatırımlar yapıldı. Şimdi de atık su arıtma tesisleri kazandırıyoruz. Oteller Bölgesi birinci ve ikinci bölge, Kızılay kamp alanı, Çobankaya, Sarıalan, Kadıyayla bölgelerinden kaynaklı oluşacak atık suyu ileri arıtma prosesleriyle ileri biyolojik arıtmayla arıtıyoruz. Amacımız Uludağ Oteller Bölgesi’nden başlayıp Kaplıkaya bölgesine kadar ulaşan Şobran Deresinde meydana gelen koku ve su kalitesinde yaşanan bozukluklar ile çevre sorunlarını ortadan kaldırmak, önüne geçmek. Yaşam alanlarının olduğu her yerin alt yapılarının arıtma tesislerimize toplanacağını da ifade etmek isterim.”

    Bu arada, Bursa Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi’nin ortak çalışması sonucu, daha önce yolu genişletilen Uludağ’a, geçen yıl doğalgaz bağlandı. Su arıtma tesisinin de hizmete girmesiyle, Uludağ’da yaşanan çevre kirliliği asgariye inmiş olacak.

  • Kaynağı içilebilecek kadar temiz… Nilüfer Çayı bu halde

    Kaynağı içilebilecek kadar temiz… Nilüfer Çayı bu halde

    Bursa Uludağ’dan başlayıp, sanayi tesislerinin arasından 200 kilometre mesafeyi katettikten sonra Karacabey’den Marmara Denizi’ne simsiyah dökülen Nilüfer Çayı’nın kaynağından içilebilecek kadar temiz olduğu görüldü. Soğukpınar mevkiinde kayalıkların arasından çıkan Nilüfer Çayı’nın kaynağı ve Uludağ’ın eteklerindeki yatağı, dronla havadan görüntülendi.

    Uludağ’dan başlayıp, ovadaki birçok dere ve Susurluk Çayı ile birleşerek, Karacabey’den Marmara Denizi’ne dökülen yaklaşık 200 kilometrelik Nilüfer Çayı, atıklar nedeniyle kirli akarken verimli toprağa sahip olan Bursa Ovası’nda tarım ve hayvancılığı etkiliyor, Marmara Denizi’nde ciddi kirliliğe neden oluyor.

    ÇAYIN KAYNAĞI DRONLA GÖRÜNTÜLENDİ

    Kaynağını Uludağ’ın eteklerindeki Soğukpınar bölgesinden alan Nilüfer Çayı’nın çıktığı kaynak ve Bursa Ovası’ndaki atık sularla birleştiği nokta dronla havadan görüntülendi. Karacabey boğazından zift renginde zehirli olarak Marmara Denizi’ne boşalan Nilüfer Çayı, kaynağından içilebilir durumda çıkıyor.

    ‘BU SUYU KİRLETİYORUZ’

    Nilüfer Çayı’nın atık deresi haline döndüğünü belirten Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER) Başkanı Sedat Güler, “Nilüfer Çayı, Bursa’nın en önemli su kaynaklarından biri. Uludağ’da doğduktan sonra birkaç kaynakla daha birleşip, 200 kilometre yol çizdikten sonra Marmara Denizi’ne boşalıyor. Tarımsal faaliyetlerin, içme suyunun, balık yetiştiriciliğinin olduğu çaydı. Bursa Ovası’nın bereketli ürünlerinden çoğu, bu suyla sulanıyordu. Şu anda sulama suyu olarak kullanılamıyor. Suya elinizi dahi sokamıyorsunuz çünkü yara oluyor. Akan su, Uludağ’dan akan su değil, evsel atıkların, kanalizasyon atıklarının ve fabrika atıklarının kirlettiği atık deresi haline döndü. Burası Uludağ’ın eteklerindeki Soğukpınar Mahallesi’nin üzerindeki Aras Şelalesi. Nilüfer Çayı’nın Uludağ’dan doğduğu yer. Bursa’daki birkaç akarsu ve dereyle birleşerek Nilüfer Çayı oluşuyor. Buradaki su içilebilir nitelikte. Elimizi yüzümüzü yıkayıp, şişeye doldurduktan sonra rahatlıkla içebileceğimiz bir su. Ne yazık ki bu suya ne yapıyorsak kirletiyoruz” dedi.

    ‘KİMYASAL VE FOSEPTİK ATIĞI HALİNE DÖNDÜ’

    Nilüfer Çayı’nın kaynağında su içen Sedat Güler, “Biz geçtiğimiz yıllarda kentin yöneticilerine bazı raporlar verdik. 7-8 yıl önce bize artıma tesisi kurulacağı yönünde sözler verildi. Ne yazık ki bir arıtma tesisi yapılmadı. Marmara Denizi’ndeki müsilajı yaratan en büyük etkenlerden biri kirliliktir diyoruz ama bu suyu biz su değil kimyasal su olarak Marmara Denizi’ne bırakmaya devam ediyoruz. Buradaki suda elimizi yüzümüzü yıkadık. Susuzluğumuzu giderdik fakat bu su Bursa Ovası’na indiğinde içinde hiçbir canlı yaşamıyor. Elimizi dahi sokamıyoruz, yaralar oluşuyor. Tamamen bir kimyasal atık ve foseptik atığı haline dönüyor” diye konuştu.

     

  • Akdeniz için tehlike çanları çalıyor

    Akdeniz için tehlike çanları çalıyor

    Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) yeni raporuna göre Akdeniz, dünyadaki en hızlı ısınan ve en tuzlu deniz haline geldi. Raporda, artan sıcaklıkların, yoğun insan etkisine maruz kalmış denizel kaynakları tükenme noktasına getirerek, havza genelinde gözle görülür vahim sonuçlar doğurduğu kaydedildi. Ekosistemlerin tamamen değiştiği ve bölge halkının geçim kaynaklarının yok olduğu belirtildi.

    WWF, geçen hafta ‘İklim Değişikliğinin Akdeniz’e Etkileri’ başlıklı yeni rapor hazırladı. Raporda, iklim değişikliğinin etkisiyle sıcaklıkların, Akdeniz’de küresel ortalamadan yüzde 20 daha hızlı arttığı ve Akdeniz’in gezegenin en hızlı ısınan, en tuzlu denizi haline geldiğine değinildi. Raporda, iklim değişikliğinin insan türünü tehdit eden en büyük tehlike haline geldiği kaydedildi.

    ‘DENİZ SEVİYESİ 1 METRE YÜKSELECEK’

    Sıcaklık artışının ilerleyen yıllarda da devam edeceği vurgulanan raporda, 2100’e gelindiğinde deniz seviyesinin 1 metreden fazla yükseleceği ve bölge nüfusunun 3’te 1’inin bu durumdan etkileneceğinin tahmin edildiği belirtildi. Çalışmada ayrıca sera gazı emisyonlarının etkilerini azaltmak ve ısınan deniz gerçeğine uyum sağlamak için acilen alınması gereken kapsayıcı önlemlere yer verildi.

    1000’E YAKIN YABANCI TÜR

    Akdeniz’in ısınmasına bağlı olarak bugün neredeyse 1000’e yakın yabancı türün göç ederek, yerel türlerin yerini aldığı belirtildi. Rapora göre, giderek şiddetlenen aşırı hava olayları, kırılgan deniz çayırlarını ve mercan topluluklarını tahrip ediyor, şehirler ve kıyı şeridi için tehdit oluşturuyor.

    ‘İNSAN BASKISI’ TEHLİKESİ

    İklim değişikliğinin, Akdeniz’in en önemli deniz ekosistemlerinden bazıları üzerindeki geri döndürülemez etkilerini ortaya koyan raporda, bu durumun balıkçılık ve turizm gibi sektörleri ve deniz ürünleriyle ilgili tüketim alışkanlıklarını da değiştirdiği kaydedildi.

    İklim değişikliğinin deniz biyoçeşitliliği üzerindeki 6 ana etkisinin vurgulandığı raporda, önemli balık türleri ve habitatlarda ortaya çıkan, yerel geçim kaynaklarını etkileyen değişimin boyutları anlatılıyor. Rapor ile WWF, aşırı avlanma, kirlilik, kıyılarda yapılaşma ve deniz taşımacılığı gibi Akdeniz’in ekolojik gücünü önemli ölçüde azaltan insan baskısı ile iklim değişikliğinin etkileri arasındaki tehlikeli ilişkiye dikkat çekiyor.

    ‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BUGÜNÜN GERÇEĞİ’

    WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, Akdeniz’in artık eskisi gibi olmadığını, giderek daha da tropikalleştiğini söyledi. Pasinli, “İklim değişikliği kötü bir gelecek senaryosu ya da geleceğin meselesi değil. Aksine bilim insanları, balıkçılar, yetiştiriciler, dalgıçlar, kıyı toplulukları ve bölgeyi ziyaret eden turistlerin yaşamakta olduğu bugünün gerçeği. Ekonomilerimiz, geçim kaynaklarımız ve Akdeniz’in sağladığı faydaları olumsuz etkileyebilecek büyük bir riskle karşı karşıyayız. Mevcut eğilimi tersine çevirmek istiyorsak insan baskısını azaltmalı, denizin ısınmaya karşı direncini artırmalıyız” diye konuştu.

    ‘İSTİLACI TÜRLERİN YOĞUNLUĞU ARTIYOR’

    Sağlıklı ekosistemler ve yaşayan biyoçeşitliliğin, iklim değişikliğinin etkilerine karşı en güçlü doğal savunma araçları olduğunu anlatan Pasinli, “Akdeniz havzasının tamamında habitatlar değişiyor, balık popülasyonu azalıyor. Yerel yumuşakçalar İsrail sularında neredeyse yüzde 90 azaldı. Akdeniz sularının Kızıldeniz kökenli türlerin kolonileşmesine elverişliliği nedeniyle Akdeniz ve Ege kıyılarımızda aslan balığı, balon balığı ve sokar olmak üzere üç istilacı tür, özellikle Doğu Akdeniz sularımızda son yıllarda artan yoğunlukta yayılım gösteriyor. ‘Kaş-Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi’ deniz alanında düzenli gözlemlenen sokar balığı, son yıllarda yerel balıkçılar tarafından yakalanan avın yüzde 80’ini oluşturmaya başladı” dedi.

    ‘DENİZ DİBİ DÖNÜŞÜYOR’

    Artan sıcaklıklar ve fırtınaların deniz dibini de dönüştürdüğünü söyleyen Pasinli, “Endemik Posidonia deniz çayırları, gorgon mercanları ve Akdeniz’in en büyük çift kabuklusu Pinna nobilis tüm bölgede azaldı, bazı bölgelerde tamamen yok oldu. Bu türlerin kaybolması, doğal yaşam ortamı sundukları birçok türün yanı sıra doğal karbon yutağı olarak iklimin geleceği ve dalış turizmi açısından taşıdıkları önem nedeniyle bölge ekonomisi için son derece olumsuz etkiler yaratacaktır” diye konuştu.

    AKDENİZ ÜLKELERİNİN LİDERLERİNE ÇAĞRI

    Bu vakaların, iklim ve denizler arasındaki güçlü bağlantıyı ortaya koyduğunu belirten Pasinli, “Kalan popülasyonlar üzerindeki baskıyı azaltmak, biyoçeşitliliği ve balık stoklarını eski haline getirmek ve Akdeniz’i dış etkilere karşı daha dirençli kılmak için daha iyi yönetilen daha geniş deniz koruma alanlarına duyulan ihtiyacı açıkça ortaya koymaktadır. WWF, dünya ve Akdeniz ülkelerinin liderlerini bu yıl biyoçeşitlilik ve iklim alanında daha güçlü adımlar atmaya ve daha iyi mali mekanizmalar geliştirmeye davet etmektedir” dedi.

    ‘2030’A KADAR YÜZDE 30’U ETKİN KORUNMALI’

    Öte yandan WWF raporunda, 2030’a kadar Akdeniz’in en az yüzde 30’unun etkin korunması çağrısında bulunuldu. Akdeniz’in önemli bölgelerinde korumanın artırılarak, deniz habitatlarının toparlanabileceği, bu sayede önemli balık stoklarının yeniden canlanabileceği ve iklim değişikliğinin etkileriyle en iyi şekilde baş edebileceğini doğrulayan güçlü bilimsel kanıtlar olduğu açıklandı.

    İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN AKDENİZ’DEKİ 6 ANA ETKİSİ

    İklim değişikliğinin Akdeniz’de tespit edilen 6 ana etkisi ise şöyle sıralandı:

    “Denizin tropikalleşmesi ve artan sıcaklıklar yerel türleri yok ediyor. Balık göçleri tüm bölgede etkisini gösteriyor. 126’sı balık türü olmak üzere yaklaşık 1000 yeni istilacı tür Akdeniz’e giriş yaptı ve bazı bölgelerde yerel türlerin popülasyonlarında yüzde 40’a varan azalmaya neden oldu. Havza içinde de balık türleri güneydeki Afrika kıyılarından, ısınan kuzey sularına doğru hareket ediyor. Denizanalarının sayısındaki artış, aşırı avlanma baskısıyla doğal avcıların çoğunun yok olduğu havza genelinde besin zincirlerini olumsuz etkiliyor. Posidonia çayırları ısınan sular ve yükselen deniz seviyesi tehdidiyle karşı karşıya. Bu durum biyoçeşitliliği ve mavi karbonu da son derece olumsuz etkiliyor. Posidonia çayırları Akdeniz ülkelerinin neden olduğu karbondioksit emisyonlarının yüzde 11 ile yüzde 42’sini depoluyor. Gorgonların yüzde 30’u, 2018’de İtalya’da meydana gelen tek bir fırtınada yok oldu. Akdeniz ekosistemlerinde bugüne kadar önemli işlevler üstlenen görkemli mercan türleri aşırı hava olayları nedeniyle yok oluyor. Pinna nobilis türü midye popülasyonlarının yüzde 80 ile yüzde 100’ü kısa süre önce İspanya, İtalya ve Akdeniz’in diğer bölgelerinde görülen toplu ölümler sonucu yok oldu. Bu ölümlere sebep olan patojenin yayılmasına ısınmanın ve tuzluluk seviyesindeki artışın neden olduğu düşünülüyor.”