Kategori: Dünya

  • Kuzey Kore’de milyonlarca kişi gıda güvensizliği içinde

    Kuzey Kore’de milyonlarca kişi gıda güvensizliği içinde

    Kuzey Kore nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ının “gıda güvensizliği” ile karşı karşıya kaldığı bildirildi.

    Yonhap ajansının haberine göre, ABD Tarım Bakanlığının Ekonomik Araştırma Hizmeti tarafından hazırlanan bir raporda, Kuzey Kore’de 15,30 milyon kişinin “gıda güvensizliği” içinde olduğu belirtildi.

    Raporda, “2020’de Kuzey Kore nüfusunun tahmini olarak yüzde 59,2’sinin gıda güvensizliği yaşayacağı tahmin ediliyordu. Bu oran, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) şokunun etkisiyle yüzde 59,8’e yükseldi.” ifadesine yer verildi.

    Bu oranın geçen yıl yüzde 57,3 olduğu hatırlatılan raporda, bu yıl gıda güvensizliği yaşayan kişilerin sayısının geçen yıla göre 700 bin arttığı aktarıldı.

    Raporda, Kuzey Kore’nin, Afganistan ve Yemen ile geniş çaplı gıda güvensizliği yaşayan üç Asya ülkesi arasında yer aldığı belirtildi.

    Gıda güvensizliği, kişiler günlük ortalama 2 bin 100 kalorilik beslenme hedefinin altına düştüğünde ortaya çıkıyor.

    Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre, son yıllarda kuraklık, sel ve diğer olumsuz hava koşullarının neden olduğu kronik gıda kıtlığıyla mücadele eden ülkede en az 11 milyon kişi yetersiz besleniyor, her 5 çocuktan birinde beslenme bozukluğunun yol açtığı gelişim geriliği görülüyor.

    Kuzey Kore’de, şimdiye kadar açıklanan herhangi bir Kovid-19 vakası bulunmazken ülkede binlerce kişinin virüsün bulaşmış olma ihtimaline karşı tıbbi gözetim altında tutulduğu iddia edilmişti.

    Ülkeye Kaesong’dan temmuzda yasa dışı şekilde girmeye çalışan bir kişinin Kovid-19 şüphesiyle gözaltına alındığı açıklanmış ve ardından şehirde olağanüstü hal ilan edildiği duyurulmuştu.

  • Köpekler koronavirüsü koklayabilir mi?

    Köpekler koronavirüsü koklayabilir mi?

    İngiltere’de bulunan Durham Üniversitesi, özel eğitimli köpeklerin koronavirüs taşıyan kişileri koklayarak tespit edip edemeyeceğini araştıracağını açıkladı.

    Üniversite, orta seviye Covid-19 semptomları gösteren ve İngiltere’de son 24 saat içinde test olmuş veya test için randevu almış kişilere bir çağrı yaparak binlerce gönüllüye ihtiyaç duyduklarını söyledi.

    Gönüllüler üç saat boyunca maske, 12 saat boyunca da naylon çorap ve tişört giydikten sonra bunları üniversiteye teslim edecek.

    Durham Üniversitesi’nin Medikal Tespit Köpekleri ve Londra Hijyen ve Tropik Tıp Okulu ile birlikte yürüttüğü araştırma başarılı sonuç verirse, köpekler altı ay içinde havalimanlarında görevlendirilecek.

    Köpeklerin saatte 250 kişiyi koklama kapasitesi olduğu belirtiliyor.

  • Küresel güçler, Lübnan’da avantaj yarışında

    Küresel güçler, Lübnan’da avantaj yarışında

    Beyrut’taki patlama sadece limanı yıkıp, şehre ağır hasar vermekle kalmadı, parlamento binasını ve başbakanlık binasını hem madden hem de manen yıktı; Fransa’nın manda rejimi döneminde kurulmuş sistemini de beraberinde götürdü.

    Lübnan 10 bin 400 kilometrekare büyüklüğünde küçük bir devlettir. Dört buçuk milyonluk nüfusa sahip Lübnan’da çok sayıda etnik ve dini topluluk dar bir coğrafyada bir arada yaşamak zorunda kalmıştır. Uygarlığın ilk basamaklarından birini teşkil eden Fenikeliler bugünkü Lübnan halkının atasıdır. Fakat Fransa mandası altında yaşadığı olumsuz koşulların bir yansıması olarak, ulus-devletler döneminde kurulan ülkenin mevcut nüfusu, uzun yıllardır bir ulus oluşturamamıştır.

    Yedinci asrın sonlarında, bugünkü Maruni kilisesinin kurucu rahipleri Doğu Roma Ortodoks Kilisesi ile anlaşmazlıkları sebebiyle Bekaa ve Lübnan dağlarına yerleştiler. On birinci asırdan sonra da İslam’ın farklı yorumlarını yapan Dürzî ve Şiî gruplar, Fâtımîler devrinde bu bölgeye yerleşme imkânı buldular.

    Lübnan’la ilişkisi esasen siyasi ve ekonomik faktörlere bağlı olmasına rağmen, din temelinde de bir duygudaşlık ilişkisi geliştiren Fransa, Lübnan’daki Marunilerle bağlarını Haçlı Seferlerine kadar geri götürmekte. Fakat esas kayda değer ilişkilerin geçmişi 17. yüzyıl başlarına dayanır. Fransa ve Katolik Kilisesi’nin Lübnan’daki Hıristiyanları desteklemesi misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde başladı. Kırım Savaşı’nın (1853-1856) da nedenleri arasında yer alan bölgeye dışarıdan yapılan dini gerekçeli müdahaleler, Lübnan’da Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in, Memluk hükümdarı Kansu Gavri’yi 24 Ağustos 1516 Mercidabık Savaşı’nda yenmesinden sonra tesis ettiği uzun barış dönemine darbe vurdu. Kudüs ve Doğu Akdeniz üzerinde hesapları olan Fransa’nın Marunileri kışkırtması bölge barışını yıktı.

    Lübnan’da 1860’da iç savaş başladı ve bu olay Şam’da bir Hıristiyan katliamı yaşanmasına sebep oldu. 1860’da Dürziler ve Maruniler arasında meydana gelen bu savaşta 11 bin Hıristiyan hayatını kaybetti. Fransız kuvvetleri Marunileri korumak bahanesiyle Beyrut’a girdi. Lübnan’daki bu iç savaş, bir ticari kriz anında Osmanlı reformlarına ve Avrupalıların bu reformlarla bağlantılı olan çıkarlarına muhalefetin bir ifadesiydi. Bu gelişme Avrupalı güçlerin müdahalesine ve Dağ Lübnan’ında özel bir rejimin kurulmasına yol açtı. Babıali hükümeti hemen Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Fuat Paşa’yı görevlendirerek olayları bastırdı.

    Osmanlı Devleti, Fransa, İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya arasında Lübnan’daki yeni düzenlemeleri içeren Beyoğlu Protokolü 9 Haziran 1861’de imzalandı. Bu protokole göre Lübnan Sancağı, İstanbul’un atayacağı Hıristiyan bir mutasarrıf tarafından yönetilecek ve çeşitli cemaatlerin temsil edildiği on kişilik bir meclisi bulunacaktı. Asayişinin kendi jandarması tarafından sağlanacağı ve özel bir vergi sisteminin uygulanacağı sancak Beyrut, Sayda ve Trabulusşam’ı kapsamıyordu. Lübnan Sancağı’nın 1864’te küçük değişikliklere uğrayan bu statüsü Birinci Dünya Savaşı sonlarına kadar sürdü. Kısacası 1861’de, Avrupalı güçlerin garantisi altında “Lübnan Mutasarrıflığı” kuruldu. Mutasarrıflık Osmanlı idari sisteminde eyalet statüsünün bir alt basamağıdır.1864’te yapılan bir düzenlemeyle, Trabluşşam ve Sayda Vilayetleri feshedilerek, yerine Beyrut Vilayeti kuruldu.

    Bugün Lübnan adıyla anılan ülke toprakları 1861’den 1915’e kadar, Osmanlı tarafından atanan ve doğrudan İstanbul’a karşı sorumluluk taşıyan, Lübnanlı olmayan Osmanlı tebaası bir Hıristiyan mutasarrıf tarafından yönetilmiştir.

    Fransa’nın Lübnan’ı iç çatışmalara sokan manda rejimi

    1916 Sykes-Picot anlaşmasıyla İngilizler Suriye ve Lübnan’ı Fransa’nın nüfuz alanı olarak tanıdı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa, Osmanlı İmparatorluğu’nun Suriye eyaletinin kuzeyini tümüyle işgal etti. Fransızlar 1920’de Lübnan bölgesini Şam’dan tamamen ayırdılar ve 1943’te bu bölgenin bağımsızlığını adeta dikte ettiler. Suriye Lübnan’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. Aksi halde Fransa Suriye’nin bağımsızlığını vermeyecekti.

    Bağımsızlıktan bu yana ülke, bölgesel bir finans ve ticaret merkezi konumunu, her geçen gün biraz daha kaybederek de olsa, kısmen korudu. Osmanlı Devleti zamanında İstanbul limanından sonra en büyük ticari faaliyetin olduğu ve en fazla gümrük vergisinin alındığı Beyrut limanı, bağımsız Lübnan devrinde önemini korumakla birlikte, Arap-İsrail savaşları, Lübnan’daki iç savaşlar ve bölgedeki kaos nedeniyle istikrarlı büyümeden hep uzak kaldı. Etnik, mezhepsel ve dini çatışmalarla iç içe geçmiş siyasi çatışmalar, zaman zaman yakalanan istikrar ortamına hep darbe vurdu.

    En iyimser tahminlere göre 150 bin cana mal olan Lübnan’ın 15 yıllık iç savaşı (1975-1990) ülkenin bir kaosa sürüklenmesine neden oldu. İç savaş bittikten sonra da sular durulmadı. Soğuk Savaş bittikten sonra bölgede ve Lübnan’da tazelenen barış umutları da boşa çıktı. Yıllarca sürerek umutları tüketen sosyal ve siyasi istikrarsızlık ülkenin potansiyelini yok etti. Etnik, dini ve mezhepsel ayrılıklara dayanan hizipçilik Lübnan siyasi yaşamının önemli bir öğesi oldu. Komşu Suriye, büyük güçlerin desteğiyle 1976 yılında Lübnan’ı işgal etti.

    1976’dan 2005’e kadar Lübnan’ın dış politikasını ve iç politikalarını ve ordusunu domine eden Suriye 2005 yılında askerlerini ülkeden çekmek zorunda kaldı. Lübnan Başbakanı Refik Hariri’ye düzenlenen suikastın sorumlusu olarak suçlanan Suriye, uluslararası toplumu ikna edici açıklamalar yapamadı.

    2005 Hariri suikastına kadar İran Lübnan’da çok etkindi. Suikast sonrasında Suriye gibi İran da prestij kaybına uğradı. Suriye, Lübnan’daki askerlerini çekmek zorunda kaldı. İran’ın desteklediği Hizbullah ise özellikle İsrail’in 2006 yılındaki saldırısına karşılık verdiğinden, güçlenerek yoluna devam etti.

    2018’deki seçimlerden sonra Hizbullah tekrar güç kazandı. Hizbullah’ın İsrail’e karşı prestij kazanması Lübnan içindeki taraftarlarının sayısını artırdığı gibi, maddi imkanlarını da güçlendirdi.

    Lübnan’ın ekonomik krizi yapısal bir krizdir

    Ülke ekonomisi ithalata dayalı ticaret ve yabancı yatırıma dayalı turizmle çevrilmekte. Lübnan’da göreve gelen her hükümet yabancı yatırımcıyı teşvik etti. Ancak yatırım ortamı epey sorunlu bir alan. Yerli ve yabancı yatırımcılar bürokrasi, yolsuzluk, keyfi lisanslama kararları, karmaşık gümrük prosedürleri, yüksek vergiler ve yetersiz mevzuat yüzünden çokça sorunlarla karşılaşmakta. Ayrıca Lübnan ekonomisinin diğer ayağı ise hizmet odaklı bankacılık ve turizm sektörleridir. 1975-90 iç savaşı Lübnan’ın ekonomik altyapısına ciddi zarar verdi, milli üretimi yarı yarıya düşürdü ve Lübnan’ın Ortadoğu’da bankacılığın merkezi olma konumunu değiştirdi. İç savaşı takiben Lübnan, savaşın parçaladığı fiziksel ve finansal altyapısının çoğunu, yerli bankalardan büyük miktarlarda borç alarak yeniden inşa etti. 2000’lere gelindiğinde Lübnan’ın borçlarını yeni borçlarla çevirmek zorlaştı. Fransa’nın başını çektiği uluslararası bağış konferanslarında yapılan ekonomik ve mali reform vaatleri, Temmuz 2006 savaşının ardından 2007’de Paris III. Donör Konferansı’nda yapılanlar da dahil olmak üzere, çoğunlukla gerçekleşmedi. Fransa’nın Nisan 2018’de ev sahipliği yaptığı CEDRE yatırım etkinliği, uluslararası toplumun Lübnan’a borç vermesi için 10 milyar dolarlık bir hedef ortaya koydu. Fransa 860 milyon dolar vaat etti. Ama fiilen kayda değer bir gelişme olmadı. Lübnan yeni yatırımlar yapmak suretiyle ekonomiyi canlandırmak bir yana, borçlarını ödeyemez bir duruma düştüğünü ilan etti.

    Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının keşfi bölgedeki ateşi alevlendirdi

    Lübnan ekonomisi pandeminin de etkisiyle tarihinin en zayıf günlerini yaşıyor. Bu durum halkı bunalttığı gibi hükümetin de vergi gelirlerini azaltıyor. Buna karşılık, vadesi gelen devlet borçları ve memur maaşlarının bütçeye getirdiği yük giderek artıyor. Bu durum su, elektrik ve ulaşım gibi gerekli altyapı giderlerini baltaladığı gibi acil de olsa yeni yatırımlara izin vermiyor. Kayda değer bir yeraltı madeni ve enerji kaynağı olmayan Lübnan halkı için Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları hayati öneme sahip.

    Doğu Akdeniz’de doğalgaz rezervlerinin ilk kez bulunduğu 2009 yılında, İsrail Lübnan’a ait alanlarda da arama yaptı. Lübnan ile kendi lehinde bir MEB anlaşması yapma amacındaki İsrail, Lübnan’ın haklarını arama konusunda bir zafiyet içinde olmasından memnuniyet duyuyor.

    İran ile Suriye arasında 2011 yılında doğalgaz boru hattı anlaşması söz konusu edildi. Bu projeye “Şii Boru Hattı” adını verenler de oldu. Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya gidecek doğalgaz ve petrol boru hattı projesi, İran-Irak-Suriye-Lübnan üzerinden işleyecek bir hat. Bu hat Suriye’de savaş çıkınca gündemden düştü.

    ÇİN-RUSYA VE İNGİLTERE’YE VETO, FRANSA’YA ONAY

    Çin “Tek Kuşak Tek Yol” projesinin deniz ağı bağlamında Beyrut limanına talip oldu. Hizbullah lideri Hassan Nasrallah geçtiğimiz ay Çin’e yeniden çağrıda bulundu. Lübnan’ın 2018’de Rusya’yı liman için davet etmesinden sonra İngilizler uyandı. İngiliz Dışişleri Bakanı Lübnan’a giderek “İngiltere’nin güvenliği Lübnan’dan başlar” dedi.

    • “Lübnan Meclisi Fransız ve Norveç şirketine yetki verdi. Ardından Türkiye ile bu konuda görüşüleceğini açıkladı. Muhammed Mursi de Türkiye ile doğalgaz anlaşması için niyet beyan etti ve İsrail-Mısır anlaşmasını iptal ettiğini açıkladı. Ancak Abdulfettah es-Sisi darbe yapınca Mısır’ın verdiği sözden döndü. Muammer Kaddafi ile Türkiye 2011 yılında bir anlaşma yapacaktı ama Libya’da kaos çıktı ve Kaddafi devrildi.”

    Lübnan’ın bundan sonra kiminle anlaşma yapacağı önem arz ediyor. Fransa’nın Doğu Akdeniz ve Libya’daki hesabını Türkiye bozdu. Bu yüzden Emmanuel Macron her fırsatta Türkiye’yi hedef alan beyanatlar veriyor.

    • “Öte yandan Çin, Hayfa limanı konusunda İsrail’le anlaşmıştı. ABD buna tepki gösterdi; anlaşmanın mimarı olan İsrail’deki Çin büyükelçisi esrarengiz bir şekilde öldü. Çin’in Hayfa projesi raftaki yerini aldı. Çin bu yüzden Beyrut limanını işletmek üzere bir anlaşma yapmaya daha fazla önem vermeye başlamıştı.”

    Hizbullah’ın etkin olduğu parlamento ve Lübnan hükümeti sebebiyle, İsrail’in çıkarına bir hat anlaşması yapılamadı. Lübnan kilit bir ülke haline geldi. Lübnan ile İsrail arasında hem deniz enerji hattı hem de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınır alanlarında anlaşmazlık var.

    2018’in başlarında Lübnan hükümeti, ülkenin ilk denizaşırı lisans verme işlemini başlattı. Hükümetin Türk şirketlerini de davet edeceği haberleri bu sırada duyuldu.

    2018’de İsrail Genelkurmay Başkanı “Lübnan’daki Hizbullah ile savaş olacak” dedi. Bu yılın Mart ayında İsrail’in deniz tatbikatı olası bir Lübnan müdahalesi içindi. İsrail’in Lübnan’a saldırmasına karşı koyacak tek güç olarak Hizbullah görülüyor. Ancak Hizbullah’ın bu durumda İsrail’le savaş kapasitesi sınırlanmış oldu. İran ve desteklediği Hizbullah patlama sebebiyle en fazla güç kaybına uğrayan aktörler durumunda. Lübnan Akdeniz için çok önemli bir konuma sahip ve küresel güçler burada yeni avantajlar elde etme yarışında. Bu bağlamda Çin ve Rusya liman projesiyle ilgileniyorlar. Fransa da liman konusuyla ilgili olmakla birlikte, ekonomik göstergeleri olumsuz yönde seyrettiğinden, Almanya ile ortak bir proje peşinde. İngiltere ve ABD ise güvenlik ve enerji çıkarlarını öne çıkarıyorlar.

    Sonuç

    Son yüzyılda iç savaşların adeta kanıksandığı Lübnan’daki çatışmalar, sadece içerideki grupların güç ve otorite elde etme mücadelesi olmamış, bölgedeki emperyalist çıkarlarını azami düzeyde tutmak isteyen güçlerin tutarsız projelerinin birer parçası olmuştur. Ülkede manda rejimiyle kurgulanan, matruşka bebekler gibi iç içe geçmiş etnik, dini ve mezhepsel tabanlı parçalı sistem, bitmek bilmeyen dış müdahalelerin ve iç savaşların başlamasında ve devamında en temel unsur olmuştur. Yine bu sebeplere bağlı olarak, Beyrut tekrar iç savaş dönemlerindeki fotoğrafları vermeye başladı.

    Beyrut limanını yıkan ve 20-25 kilometre uzağına kadar tesirleri görülen patlamaya sebep olan amonyum nitrat limana 2013’te indirilmiş. O günden bugüne liman yetkilileri hükümete durumu sürekli rapor etmiş. Ama ihmalkarlık ve bozuk düzen yüzünden gereken yapılmamış. Kimse ne olduğunu hâlâ tam olarak bilmiyor. Bilenler belki de öldü. Bu patlama sadece limanı yıkmadı, 300 bin kişi de evsiz kaldı. Yani en az 50 bin ailenin yuvası yıkıldı. Sayıları 1,5-2 milyona ulaşan mülteci durumundaki Filistinli ve Suriyeli mağdurlara ve bir şekilde çadır kamplarda yaşayan insanlara yenileri eklendi. Patlama parlamento binasını ve başbakanlık binasını hem madden hem de manen yıktı; Fransa’nın manda rejimi döneminde kurulmuş sistemini de beraberinde yıktı.

    Lübnan için çıkış yolu çağdaş bir ulus devlet kurmasındadır. 1932 yılından itibaren yapılmayan bir nüfus sayımı, gerçeğe dayalı insan kaynağını tespit etmek açısından önemli. Gerçek nüfusu bilmek, ülkenin altyapı planlamasını yapmanın yanında, eşit ve adil bir siyasi düzen kurmak açısından da elzem hale geldi. Dini, mezhepsel ve etnik gruplara kotalar veren sistem yıkılmıştır. Lübnan’da tam anlamıyla çağdaş ve laik bir yönetim kurulmalı. Çağdaş ve ileri hiçbir Batı ülkesinde örneği olmayan, devlet içinde devlet yapılarına son verilmeli. Bunu yapacak olan Lübnan halkıdır. Fransa’nın mandacı mantıkla dikte ettiği “Milli Misak” ve “1989 Taif Anlaşmasıyla” restore edilen siyasi sistem çökmüştür.

    • “Batı’dan akıl almak, uluslararası yardım beklemek, emir almak demektir; çarpık sistemin devamı demektir. Bu bakımdan, Fransa’nın patlamayı soruşturmak üzere uluslararası komisyon çağrısına Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri’nin tepki göstermesi umut vericidir.”

    Yüzde 95’i Arap ve anadili Arapça olan Lübnan halkı “Egemenlik milletindir” ilkesi etrafında toplanma ferasetini gösterip etnik, dini ve mezhepsel ayrımcılık yapmadan, cemaatlere değil de fertlerin özgür iradesine dayanan, gerçek bir ulus-devlet inşa edebilir. Fenike medeniyetini Akdeniz’e hâkim kılan bir geçmişe sahip olmak, 1516-1918’e kadar süren görece barış dönemiyle birlikte son yüzyılda yaşanan kaotik ortamı da iyice analiz etmek, Lübnan halkına her zaman ilham kaynağı olacaktır.

  • Fransa ve Yunanistan’dan Doğu Akdeniz’de tatbikat

    Fransa ve Yunanistan’dan Doğu Akdeniz’de tatbikat

    Yunanistan Genelkurmay Başkanlığı, iki ülkenin daimi askeri iş birliği çerçevesinde Türkiye’nin NAVTEX (denizcilere duyuru) ilan ettiği sahayı da kapsayan bölgede bugün ortak askeri tatbikat icra ettiği açıklamasını yaptı.

    Oruç Reis sismik araştırma gemisinin faaliyetleri için Türkiye’nin ilan ettiği NAVTEX’in “yasa dışı” olduğu öne sürülen açıklamada, tatbikat çerçevesinde Fransa’ya ait iki Rafale uçağının Girit Adası’ndaki Suda Üssü’nü kullandığı belirtildi.

    Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, dün Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile telefonda görüşmüştü. Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Panayiotopulos da ayrıca Fransız mevkidaşı Florence Parly ile telefon görüşmesi yapmıştı.

    Macron, bölgede yükselen tansiyona ilişkin yaptığı açıklamada, “Yunanistan dahil Avrupalı ortaklarla iş birliği içerisinde gelecek günlerde Doğu Akdeniz’de Fransız askeri varlığını geçici olarak güçlendirmeye karar verdim.” ifadesini kullanmıştı.

     

  • Tavuk kanatlarında virüs tespit edildi

    Tavuk kanatlarında virüs tespit edildi

    Çin’in Guangdong eyaletinde bulunan Shenzhen kenti yetkilileri, Brezilya’dan ithal edilen tavuk kanatlarında yapılan koronavirüs (Covid-19) testinin pozitif çıktığını açıkladı.

    Yetkililer, Haziran ayında itibaren ithal edilen et ve deniz ürünlerinde koronavirüs kontrolleri yaptıklarını belirtti. Shenzhen’in sağlık yetkilileri, Brezilya’dan gelen dondurulmuş tavuk kanatlarında koronavirüs olduğunu açıkladı. Söz konusu olayın ardından ürünlerin depolandığı bölgede çalışanlara yapılan koronavirüs testinin tamamının negatif çıktığı, tavuk ürünlerinin bulunduğu yerdeki diğer gıdalarda yapılan testlerin de negatif sonuç verdiği aktarıldı.

  • Kızı PKK tarafından kaçırılan anne Almanya’ya dava açıyor

    Kızı PKK tarafından kaçırılan anne Almanya’ya dava açıyor

    Almanya’da terör örgütü PKK tarafından kaçırılan Nilüfer T’nin annesi Maide T, kızının kaçırılmasında Alman devletinin de sorumluluğu olduğunu savunarak Alman devletine karşı dava açacaklarını söyledi.

    Maide T, üzerinde kızı Nilüfer’in fotoğrafı bulunan tişört ve elinde “PKK bir virüstür” yazılı pankartla başkent Berlin’in merkezindeki tarihi Brandenburg Kapısı’nın (Brandenburger Tor) önünde eylem yaptı.

    Maide T, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, “Evlatlarımızın geri getirilmesi için bir şey yapmayan Alman devletine karşı dava açacağız. Davayı durumu benim gibi olan diğer ailelerle beraber topluca açacağız. Dava açmadan önce durumu bizim gibi olan aileleri de mücadelemize çağırıyoruz” diye konuştu.

    Terör örgütü PKK’ya karşı mücadelede Avrupa’daki simge isim haline gelen Maide T, Alman devletine karşı açılacak toplu davada kendisiyle birlikte 6 ailenin daha müdahil olacağını ifade etti.

    12 Kasım 2019’da “Okula gidiyorum” diyerek evden ayrılan kızından o günden beri haber alamayan acılı anne, daha önce bölücü terör örgütü PKK’ya yakınlığıyla bilinen “Navende Kurdistaniyen li Berlin” adlı derneğin önünde, Federal Meclis önünde ve Başbakanlığın önünde gösteri yaparak kızının terör örgütünden kurtarılmasını istemişti.

  • Avrupa’da gençler ortalama 26 yaşında evden ayrılıyor

    Avrupa’da gençler ortalama 26 yaşında evden ayrılıyor

    Avrupa Birliği (AB) üyelerindeki genç nüfusun ortalama 26 yaşında ailelerinin evinden ayrıldığı bildirildi.

    Avrupa İstatistik Ofisinin (Eurostat) “Avrupa Genç Günü” münasebetiyle yayımladığı güncel veriler, gençlerin ortalama kaç yaşında ayrı eve çıktığına ilişkin bilgileri ortaya koydu.

    Buna göre, Avrupalı gençler, genellikle 26 yaşında yuvadan ayrılırken, gençlerin en erken yaşta ayrıldığı ülke 17 yaş ortalamasıyla İsveç oldu. İsveç’i 21 yaş ile Danimarka ve Finlandiya, 20 yaş ile Lüksemburg takip etti.

    Güney Avrupa ülkelerinde ise gençlerin aileleriyle 30 yaşına kadar kaldığı ortaya çıktı. Hırvatistan’dakiler ortalama 31 yaşında evden ayrılırken, bu ülkenin ardından 30 yaş ortalamasıyla Slovakya, İtalya ve Bulgaristan geldi.

    Öte yandan, erkeklerin kızlara göre daha uzun süre ebeveynleriyle birlikte yaşadığı tespit edildi.

  • Fransa Başbakanı: Yanlış yola girdik, vakalar arttı

    Fransa Başbakanı: Yanlış yola girdik, vakalar arttı

    Fransa Başbakanı Jean Castex, “Yakından izlediğimiz salgında durumumuz kötüye gidiyor. 3 hafta önce günlük ortalama vaka sayımız 1000 civarındaydı. Şimdi 2000’e çıktı” dedi.

    Fransa’da günlük koronavirüs vaka sayısı son 24 saatte yaklaşık iki katına çıkmıştı.

    BBC Türkçe’de yer alan habere göre salgının kontrol altında tutulamayacak bir noktaya gelebileceği uyarısında bulunan Castex ayrıca yerel yönetimlerden maske takma zorunluluğunu yaygınlaştırmalarını istedi.

    Fransa’da ülke genelinde toplu taşıma araçlarıyla devlet daireleri ve mağazalar gibi kapalı alanlarda maske takmak zorunlu.

    Bazı belediyeler, belli yerler için dışarıda da maske takma zorunluğu getirdi. Bunlar arasında başkent Paris’teki turistik mekanlar ve Sen Nehri’nin kıyıları da var.

    FRANSA ÖLÜ SAYISINDA 7. SIRADA

    Mart ve Nisan’da büyük bir salgın dalgasının görüldüğü Fransa’da Covid-19 hastalığı sonucu 30 binden fazla kişi yaşamını yitirdi.

    Amerikan Johns Hopkins Üniversitesi’nin verilerine göre Fransa ölü sayısında dünyada yedinci sırada.

    Sıkı karantina önlemlerinin ardından tatil sezonunun başlamasıyla ülkede Mayıs ve Haziran’da sınırlamalar hafifletilmiş yabancı ziyaretçilere kapılar açılmıştı.

    5 binden fazla kişinin bir araya gelebileceği konser ve spor etkinliklerine bu ayın sonunda izin verilmesi planlanıyordu. Ancak yasak 30 Ekim’e kadar uzatıldı.

    Hafta sonunda ülkenin güneyindeki Lozere’de 10 bin kişinin katıldığı izinsiz bir konser için bir araya geldiği belirtiliyor. Kimsenin maske takmadığı ve sosyal mesafe kurallarına uyulmadığı belirtilen konser belediye tarafından engellendi.

  • Rusya’dan yeni aşı müjdesi! 2 haftaya piyasada

    Rusya’dan yeni aşı müjdesi! 2 haftaya piyasada

    Son dakika: Rusya Sağlık Bakanı Mihail Muraşko, dün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in tescil edildiğini açıkladığı koronavirüs aşısının iki haftaya kadar piyasaya çıkacağını duyurdu.

    Rusya’nın başkenti Moskova’da düzenlediği basın toplantısında konuşan Rusya Sağlık Bakanı Muraşko, aşının ilk olarak Rusya’da tüketiciye sunulacağını, daha sonraki aşamada ihraç edileceğini belirtti. Koronavirüs aşısının Rusya dışında üretiminin de mümkün olacağını belirten Sağlık Bakanı, Rusya Doğrudan Yatırım Fonu’nun, bu aşının teknolojisinin ihracı ve yabancı ülkelerde üretimi konusunda çeşitli yabancı ülke yetkilileriyle görüşmeler sürdürdüğünü kaydetti.

    AŞI, GÖNÜLLÜ OLARAK YAPILACAK

    Rusya’da koronavirüs aşısını yaptırmanın zorunlu olmayacağını, gönüllülük esasına dayanacağını söyleyen Muraşko, diğer taraftan bu aşıyı özellikle sağlık çalışanlarının ve kronik hastalıkları olanların yaptırmasını tavsiye etti.

    1 MİLYAR DOZDAN FAZLA AŞI SİPARİŞİ ALINDI

    Rusya Doğrudan Yatırım Fonu Başkanı Kiril Dmitriyev de konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, Rusya’nın aşı konusunda dünyada 20’den fazla ülkeden, 1 milyar dozdan fazla aşı siparişi aldığını söyledi.

  • Burundi Cumhurbaşkanı’nın aracını taşlayan 3 kişiye 30 yıl hapis

    Burundi Cumhurbaşkanı’nın aracını taşlayan 3 kişiye 30 yıl hapis

    Burundi’de 3 kişi Cumhurbaşkanı General Evariste Ndayishimiyi’nin konvoyuna taş attıkları gerekçesiyle 30 yıl hapis cezasına mahkum edildi.
    Yerel medyada çıkan haberlere göre, ülkenin Kayanza bölgesinde 3 kişi Cumhurbaşkanı Ndayishimiyi’nin konvoyuna taş attıkları iddiasıyla hakim karşısına çıktı.

    Chadia Mbaririmana, Augustin Manirishura ve Christophe Ndayidhimiye “devlet başkanına saldırı ve komplo kurma” suçlaması ile yargıladıkları davada 30 yıl hapse mahkum edildi.

    Ülkede 20 Mayıs’ta düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimini, oyların yüzde 68,72’sini alan Ulusal Konseyi ve Demokrasi Savunma Kuvvetlerinin (CNDD-FDD) adayı General Ndayishimiye kazanmıştı.

    Yeni hükümet eski Cumhurbaşkanı Pierre Nkurunziza dönemindeki şiddet olaylarından sorumlu isimlerin kabinede yer alması sebebiyle sık sık eleştiriliyor.