Kategori: Ekonomi

  • Sahte altını anlamanın yolları

    Sahte altını anlamanın yolları

    Evlenecek çiftlerin heyecanla beklediği yaz aylarının gelmesiyle birlikte düğün sayılarında gözle görülür artışlar yaşanmaya devam ediyor. Evlenecek çiftlerin ve vatandaşların bu günlerde en korkulu rüyasıysa sahte altın olmuş durumda. Hatay’da sarraflık yapan Güneyler Kuyumculuk Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Güney, vatandaşların dolandırıcıların tuzağına düşmemesi için önemli tavsiyelerde bulundu. Hayalleri yaşatacak öneme sahip altının püf noktaları yeni evlenecek çiftler için adeta hayati önem yaşıyor.

    “Sahte altında mukavemet artsa da herhangi bir ezilme gerçekleşmiyor”

    Güneyler Kuyumculuk Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Güney, sahte bilezik ve gerçek bileziği birbirinden ayırmanın mukavemete karşı bileziğin vereceği tepkiyle rahatlıkla ölçülebileceğini belirterek, “Elimizde 2 adet bileziğimiz var ve bunlardan bir tanesi sahte ve bir tanesi de gerçek altın. Bunları elimize aldığımızda özgül ağırlıklarını hissedebiliyoruz. Sahte olan altının ağırlığının görünüme oranla daha hafif olduğunu hissetmek mümkün. Sahte olan bileziğimize 2 birim ve 4 birim baskı uyguladığımızda yumuşama olmuyor. Gerçek altın bileziğimiz ise mukavemet esnasında yumuşama yaşıyor. Sahte altında mukavemet artsa da herhangi bir ezilme gerçekleşmiyor. Sahte altın içine katılan alaşımlarla sertlik sağlıyor fakat gerçeği yansıtmıyor” dedi.

    “Elinize aldığınız sahte altın ağırlığıyla size hafif gelecektir”

    Sahte altının görünümüne oranla daha hafif olduğuna dikkat çeken sarraf Ahmet Güney, altın alımında bilindik ve sürekliliği olan iş yerlerinden alışveriş yapılmasının önemine dikkat çekerek, “Yaz aylarındayız ve günümüzde düğünlerin sayısı oldukça artmış durumda. Düğünlerde insanlar dostlarına takılar takıyorlar ve bu dönemde evlenecek çiftler ile vatandaşlarımız kalpazanların hedefi oluyorlar. Vatandaşlarımızın kalpazanlar yüzünden mağdur olmaması için sahte altını, gerçek altınla ayrıştıran özelliklerden bahsetmek istiyorum. Burada elinize aldığınız sahte altın elinize aldığınız ağırlığıyla hafif gelecektir. Altını elinize aldığında daha kıvamında ve daha tok ağırlıkta olduğunu hissettirecektir kendini. Kalpazanların bu şekilde mağduriyet yaşatmaması için bizim tavsiyemiz; genellikle bilindik, sizlere güven veren ve sürekli alışveriş yaptığınız sarrafları tercih ederek süreci ilerletmeniz. Bu şekilde mücevherat ürünlerini satın almak sizin faydanıza olacaktır” dedi.

    Düğün sonrası yeni evli çiftlerin sahte altın ve düşük ayarlı altın karşısında hayal kırıklığı yaşadığını dile getiren Güney, tedarikçi firmaların da denetlenmesinin önem arz ettiğini belirterek, “Takıları takmanız halinde de üzerinize isminizi yazmanız bir aksilik olması durumunda kuyumcunuza ulaşarak mağduriyetin giderilmesi sağlanabilir. Düğünlerde insanlar heyecanla takıları alıyorlar, avuçları altınla doluyor. Kuyumcuya gelip, nakde çevirmek istediklerinde altının sahte olduğuyla veya düşük ayarlı olduğuyla karşılaşıyorlar. Burada insanlar sahte altın konusunda hayal kırıklığı yaşıyorlar. Burada hayal kırıklığını gidermek için doğru hamleler yapmak lazım. Başında önlemini alıp o şekilde ilerlemek lazım. Biz bu süreçte elimizden geldiğince tedarikçi firmalarımızı da denetliyoruz. Biz bu süreci doğru yönetip misafirlerimize faydalı olmaya çalışıyoruz. Vatandaşlarımız mağdur olurlarsa bize tekrar müracaatlarında biz çok mahcup oluruz. Bu mahcubiyete gerek görmeksizin biz kendimizi garantiye alarak müşterimize hizmetimizi vermeye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

  • TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu Ardahan’da

    TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu Ardahan’da

    Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, bir dizi ziyaret ve açılışlarda bulunmak için Ardahan’a geldi. Hisarcıklıoğlu, Ardahan programı çerçevesinde Vali Hayrettin Çiçek ve Belediye Başkanı Faruk Demir’i makamında ziyaret ederek görüş alışverişinde bulundu.

    Hisarcıklıoğlu ziyaretlerin ardından, Ardahan Ticaret ve Sanayi Odası toplantı salonunda Arabuluculuk ve Tahkim Merkezi’nin açılışına katıldı. Hisarcıklıoğlu burada yaptığı konuşmada, “Tahkim ve arabuluculuk sistemi, Adalet Bakanlığımızın geliştirdiği bir sistem. Aslında kültürümüzde var olan bu sistem Ahilik’ten geliyor. Eğer iki tüccarın arasında bir anlaşmazlık olursa ahi ocağında çözerken biz sonra bunu terk ettik. Bunu kim keşfetti? Batılılar keşfetti. Batılılar buna tahkim dediler, arabuluculuk dediler ve sistemin adını buna çevirdiler. Şimdi biz onlardan kendi sistemimizi ithal ediyoruz. Ne işe yarayacak? İki tüccar arasında anlaşamadıysa, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerine gitme hakkınız var. Giderseniz tam iki yıl birinci derece mahkeme, iki yıl da ikinci derece mahkeme. Dört sene sürüyor. Ama tahkim ve arabuluculuğa gelirse üç ayda işiniz bitiyor. ve Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin verdiği karar neyse aynı hükümde geçerli” dedi.

    Hisarcıklıoğlu, tahkim ve arabuluculuk masraflarının da mahkemelere göre daha düşük olduğunu sözlerine ekledi. Hisarcıklıoğlu daha sonra Ardahan Valisi Hayrettin Çiçek ve Belediye Başkanı Faruk Demir ile birlikte Peynir atölyesinin açılışını gerçekleştirdi.

  • Bu bahçeye giren çıkmak istemiyor

    Bu bahçeye giren çıkmak istemiyor

    İstanbul’da uzun yıllar yaşadıktan sonra ailesi ile birlikte memleketi Malatya’nın Doğanşehir ilçesine dönüş yapan 71 yaşındaki Hüseyin Dulkadir, Sürgü Mahallelerindeki 7 dönümlük alanda böğürtlen yetiştirmeye başladı. Az sayıda böğürtlen fidesiyle işe koyulan Dulkadir çifti, zamanla 20 bin fideye ulaşırken, hasattan edilen meyvelerden pestil, cevizli sucuk, reçel gibi ürünlerde elde ederek satışlarını gerçekleştiriyor.

    “Bahçemiz turizm merkezi haline geldi”

    Hafta sonları yerli ve yabancı turistlerin uğrak mekanlarına dönüşen böğürtlen bahçesinde taleplere yetişmekten güçlük çektiklerini kaydeden Hüseyin Dulkadir, ”İstanbul’da ahşap işleri ile meşgul iken 2019 yılında atıl durumda olan ata topraklarımıza dönüş yaparak burada böğürtlen bahçesini oluşturduk. Bahçemiz büyük ilgi gördü. Zamanla elde ettiğimiz meyveleri çeşitlendirerek pestil, cevizli sucuk, reçel, şerbet, sos gibi ürünlerde elde ettik. Bu kadar çeşit içerisinde gördük ki gerçekten bir şeyler yapıla biliniyor. Talep ise çok yoğun sıcak satış öne çıkmış durumda. Özellikle hafta sonları yoğun bir insan akışını görüyoruz. Bahçemiz turizm merkezi haline geldi” dedi.

    “Taleplere yetişemiyoruz”

    Böğürtlen bahçelerini ziyaret eden insanların bölgeden mutlu bir şekilde ayrıldığını ifade ederek, taleplere yetişmekten zorlandıklarını aktaran Hüseyin Dulkadir’in eşi Emine Dulkadir ise meyveleri çeşitlendirerek pestil, cevizli sucuk, reçel, şerbet, sos gibi ürünlerinde satışlarını gerçekleştirdiklerini söyledi.

  • Aksaray’da Sanayi ve Endüstri Fuarı açıldı

    Aksaray’da Sanayi ve Endüstri Fuarı açıldı

    ATSO tarafından organize edilen Sanayi ve Endüstri Fuarı, Fatih Mahallesi Pazar Semt Pazarında Aksaray Valiliği ve Aksaray Belediyesinin de katkılarıyla bugün açıldı. 14-17 Ağustos 2024 tarihlerinde açık olacak olan, sanayi, tarım, teknoloji ve hizmet sektörlerinden pek çok firma ve girişimcinin bir araya geldiği fuara 250 firma katılım sağladı.

    Fuarın açılışında konuşan Aksaray Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ahmet Koçaş, bu tür etkinliklerin bölge ekonomisi için önemini vurgulayarak, Aksaray’ın sanayi ve tarım sektörlerindeki potansiyelini daha geniş bir kitleye tanıtmayı amaçladıklarını belirtti.

    Ayrıca, fuarın bölgedeki ticari ilişkilerin güçlenmesine ve yeni iş fırsatlarının doğmasına katkıda bulunacağına dikkat çeken Başkan Koçaş, “ Aksaray’ımızda, uzun zamandır uğraşmış olduğumuz, yaklaşık bir yıldır üzerinde durmuş olduğumuz tarım, ticaret ve turizm fuarını bugün gerçekleştiriyoruz. Karma bir fuar gerçekleştiriyoruz. 250’ye yakın firma 130’a yakın stant açıldı. Arkadaşlarımızın günlerce süren çalışmaları neticesinde bugünden itibaren fuarımızın açılışını gerçekleştireceğiz. Biz bu fuarlara 2013 yılında başlamıştık. 2013-2018 yıllarında 4 fuar yapmıştık. Artık Aksaray fuarlarıyla anılan bir şehir olsun diye tanıtım konusunda ve şunu görüyoruz günden güne büyüyerek gelişen bir fuar gerçekleşmeye başladı. Artık üreticilerimiz fuarları önemsiyor. İhracat konusunda gururlanarak söylüyoruz Türkiye’nin 23. ihracatı olan iliyiz, inşallah hedefimiz de ilk ona girebilmek var. Firmalarımızla gurur duyuyorum. Aksaray hakikaten sanayisiyle, tarımıyla ileriki zamanlar içerisinde turizmiyle de büyümeye devam edecek. Fuarımız katılımcılarımıza hayırlı uğurlu olsun” dedi.

    Aksaray Belediye Başkanı Evren Dinçer ise yaptığı konuşmasında Aksaray’ın hızla büyüdüğünü dile getirerek, “Aksaray’ımız Orta Anadolunun, İç Anadolu’nun en hızlı büyüyen, en hızlı sanayileşen, turizm anlamında da iddialı olan şehirlerimizden bir tanesi. Bugün de Ticaret ve Sanayi Odamızın girişimleriyle beraber, bu sene 100. yıllarını kutluyorlar, Aksaray’ımızın bugüne kadarki en büyük sanayi, turizm ve ticaret fuarını gerçekleştiriyor. Aksaray Valiliği, Aksaray Belediyesi olarak da bu fuarın kurgulanmasında, yürütülmesinde katkı sağlıyoruz. 250’ye yakın firma burada ürünlerini sergiliyor. Üreticilerle tüketicilerin, kullanıcıların birbirleriyle buluşması, kaynaşması ve ticaretlerinin başlaması adına önemli bir adım, önemli bir girişim. Aksaray‘ımız açısından, bölgemiz açısından gurur verici bir tablo. Çok kalabalık fuarımız. Çevre illerden bir hayli katılım var. Ben Ticaret ve Sanayi Odası başkanına ve yönetimine aracılık ettikleri için teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

    Konuşmaların ardından fuarın açılışı Aksaray Valisi Mehmet Ali Kumbuzoğlu, Belediye Başkanı Evren Dinçer ve protokol mensupları tarafından yapıldı. Protokol ve ziyaretçiler açılışın ardından fuar alanında stantları gezdi.

  • İtalya makarnasına rakip

    İtalya makarnasına rakip

    33 medeniyete ev sahipliği yapan Diyarbakır, 54 coğrafi işaret tescili bulunan lezzeti bünyesinde bulunduruyor. Silvan ilçesinde yetiştirilen “Sorgül” isimli makarnalık yerel buğdayla yapılan makarna çeşitleri, makarnasıyla ünlü İtalya’ya rakip oldu. İşletme sahibi makarna ustası Cengiz Kudat, yıllardır bu proje üzerine çalıştıklarını, şehir dışı ve yurt dışında bu tür makarnaları gördüklerini söyledi. Bu lezzetli makarnaların Diyarbakır’da da olması için harekete geçtiklerini belirten Kudat, “Buradaki sloganımız ‘Ha Silvano, Ha İtalyano’daki hikaye Silvan buğdayı ile İtalya peynirini karıştırıyoruz. Oradan çıkan makarna ile hamurlaştırıp öyle servis ediyoruz. Silvan hamuru dediğimiz, Silvan’ın kendi yerel tohumu ismi Sorgül, bundan üretiliyor. Un haline getirip, buraya getiriyoruz. Hamurlaştırıp kendi makarnamızı üretiyoruz ve parmesan tekerinde servis ediyoruz” dedi.

    Bütün malzemelerin yöresel olduğunu, sadece peyniri İtalya’dan getirdiklerini kaydeden Kudat, “Onun dışında bütün soslar, ürünleri kendimiz yapıyoruz ve her sabah günlük taze soslar yapıyoruz. Şu an 16 çeşit makarnamız var. İleride çeşidi çoğaltmayı hedefliyoruz. Konsept al-git, oturma yok. Diyarbakır’da insanlar oturarak yemek yemeyi seviyorlar. Gelen insanlar çok mutlu. Kendi üretimimiz olduğu için fiyatlarımız gayet uygundur, gramajları da çok yüksek. Menünün çoğunluğu 160 liradan başlar. Sadece birkaç tane farklı çeşit olduğu için onlarda 200 TL” ifadelerini kullandı.

    Müşterilerden Amine Fida Baran, her şeyin doğal olmasının çok çok önemli olduğunu ifade ederek, “Diyarbakır’da açılan tek makarnacı olduğu için çok beğendim. Tadına da baktık. Emek var, çok beğendik” şeklinde konuştu.

    “Her şeyin organik olması bizi cezbetti. İtalya’daymışız gibi hissettik”

    Derya Cantürk ise, çok çok beğendiklerini dile getirerek, “Geçen burayı fark ettik, bugün de geldik. Her şeyin organik olması bizi cezbetti. İtalya’daymışız gibi hissettik. Çok güzeldi” diye konuştu.

    Öte yandan, Türk Patent Kurumu tarafından makarnanın isim onayının alındığı öğrenildi.

  • Deprem korkusu meslek sahibi yaptı

    Deprem korkusu meslek sahibi yaptı

    Adana’da 6 Şubat depremlerinde bir grup kadın evde kalmaya korkup toplanma noktası olarak hizmet veren Atatürk Kadın Yaşam Köyü’nde kalmaya başladı. Yaşam köyü ile tanışan kadınlar, acılarını ve korkularını normalleşme sürecinde başladıkları eğitimler ile unuttu. Deprem sürecinde evde kalmaya korktuklarından dolayı, bölgede toplanma noktası görevi gören Çukurova Belediyesi Atatürk Kadın Yaşam Köyü’ne gelen kadınlar, sonrasında ise burada aldıkları eğitimler sayesinde ürettikleri el emeği dokuma ürünleriyle ev ekonomisine de katkıda bulunmaya başladı.

    Halı ve kilim dokumanın hem terapi hem de kazanç olduğunu anlatan anlatan kadınlar, yaşam köyünün kendileri için şans olduğunu kaydetti.

    “Depremden sonra evde kalmak istemeyen hanımlar burayı tercih etmeye başladı”

    Atölyelerinin 8 yıldır kadınlara hizmet verdiğini ve birçok kurs verdiklerini belirten Çukurova Belediyesi Atatürk Kadın Yaşam Köyü Yetkilisi Ayşe Atay, “Kurslarımızdan bir tanesi de kilim ve halı dokuma. Ama biz burada sadece kilim ve halı dokumuyoruz. Çanta dokuyoruz, yelek yapıyoruz. Kilimlerimizde daha çok eskiye yönelik desenleri tercih ediyoruz. Depremden sonra da burası iyice canlandı. Çünkü depremde insanlar çok fazla etkilendiler. Evde kalmak istemeyen hanımlar da burayı daha çok tercih etmeye başladılar” dedi.

    Yıl içerisinde toplamda 160 kadına eğitim verdiklerini açıklayan Atay, kadınların özellikle halı ve kilim dokuma kursuna ilgi gösterdiğine dikkat çekerek, “Bunlar unutulmuş sanatlarımızdan bir tanesi. İnsanlar daha çok hazıra yöneliyordu ama şimdi buradaki kursiyerlerimiz paspas yapıyorlar, halı dokuyorlar, kilim dokuyorlar. Ayrıca psikolojik destek alıyorlar. Burası kadınlarımıza terapi merkezi, herkes çok mutlu. Biz de çok mutluyuz tabi onlarla birlikte olduğumuz için” şeklinde konuştu.

    “Depremin etkilerine karşı benim için terapi gibi oldu”

    Kadın Yaşam Köyü ile deprem zamanı tanıştığını, sonrasında da kurslara gelmeye başladığını anlatan Zülfiye Geçgel de, “Depremde genelde dışarıda kaldık. Dışarıda kaldığımız sürede de burayı keşfettik. Dokuma esnasında desenleri koyarken insan kendisini bile unutuyor. İster istemez depremin etkilerine karşı terapi gibi oldu benim için. Zevkle geldim. Burada birkaç arkadaş yaşadıklarımızı paylaştık, anlattık, ağladık, güldük. Böyle güzel bir süreç oldu benim için. Şu anda geliyorum, gelmeye de devam edeceğim bir süre. Desenleri koyacağım, sayacağım derken saatleri unutuyoruz. Saat 3’te bitiyordu kursumuz, 5’e kadar kalabiliyorduk. Benim için çok güzel bir terapi oldu. Çok zor günlerdi çünkü deprem. Birkaç arkadaşımız öldü, kimse evlerine giremedi, korktu. O yüzden güzel bir şey düşünmüşler” dedi.

    “Depremin ertesi günü kalacak yerimiz yokken keşfettik”

    Deprem sürecinin büyük bir bölümünü yaşam köyünde geçirdiğini belirten Elif Akyüz ise, “Biz deprem ile birlikte başladık. Depremin ertesi günü barınacak, kalacak yerimiz olmadığı için Ayşe hocamız sayesinde böyle bir yeri keşfettik, geldik. Burada yeme, yatma, barınma ihtiyaçlarımızı karşıladık. Öyle tanıştık ve hala da devam ediyoruz” diye konuştu.

    Kurslara dokuma ile başladığını belirten Akyüz, “Devam ediyorum. Yaklaşık 9 aydır kursiyerim. Deseni koyarken ve sayarken her şeyi unutuyorsunuz. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Depremde burada birçok arkadaş ile her şeyimiz ortaktı. Onlar ile paylaştık, ağladık, güldük derken öyle bir süreç yaşadık” ifadelerini kullandı.

    Burada ürettiği ürünleri sosyal medya mecraları üzerinden satmaya başladığına dikkat çeken Akyüz, “Halılarım çok olmasa da çanta satışlarım çok fazla oldu. Hala da yapmaktayım. Bunları dokudum. Hem gelir ettim hem de çok sıcak bir ortam ile tanıştım” dedi.

  • “Türkiye meselesi olduğu zaman yan yana durma mecburiyeti var”

    “Türkiye meselesi olduğu zaman yan yana durma mecburiyeti var”

    TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, Trabzon’da 15 ilin temsilcileri ve TÜRK-İŞ’e bağlı sendikaların başkanları ile birlikte basın açıklaması yaptı. Atalay, ülkede yaşanan iş kazaları nedeniyle her gün işçilerin hayatını kaybettiğini söyleyerek, “Memur yüksek ücret almıyor, biz düşük ücret alıyoruz. Onlar gibi konuşmuyoruz, ‘çöpçü müdürü geçti, şoför daire başkanını geçti’. Memur da benim, emekli de benim. Memurun aleyhinde hiç kötü bir şey konuşma şansım yok, onu da temsil ediyorum, işçiyi de temsil ediyorum. Üç gün önce ‘İyi ki varsın Eren’ denen delikanlı, Allah mekânını cennet eylesin yedinci senesi oldu, Başçavuş Ferhat ile birlikte can verdi. Her yıl bu ülkede, bu salonlarda oturalım diye Erenler, başçavuşlar can vermeye devam ediyor. Ama işçiler de iş kazasında her gün can vermeye devam ediyor” diye konuştu.

    “Beddua etmiyorum ama hakkımı da helal etmiyorum”

    Altı yıl önce yaşanan mikrofon olayı ile ilgili hakkını helal etmediğini kaydeden Atalay, ”Mikrofon denen bir şey var. Altı yıl evvel ben hiçbirini yapmadım. Salonda 60 kişiyiz diyoruz ki;’ taşeronu buraya koyun altına imza atacağız’, sözleşme bitmiş. Bütün sendikalar imza atmış, diyorlar ki bu üç saat doldu, bir daha imzalayın bunu. Bana soruyorlar, ben neye konuşacağım, ondan sonra mikrofon diyorlar. Tam üç ay haber yaptılar, sağ olsunlar. Bu kervana katılan bizim işçiler de var. Dudak büktü, bakmadı, incelemedi. Beddua etmiyorum ama hakkımı da helal etmiyorum, haberiniz olsun. Ben onları yapmadım. Arkasından başka bir haber kanalı ‘asgari ücretle bu ülkeyi karıştıracak’ diye ‘on gün tutuklayın bunu’ dediler. Sendikanın biri beni mahkemeye verdi. Ben ne demişim; asgari ücret az. Ben burada emanetçiyim. TÜRK-İŞ Genel Kurulunu beraber yaptık, ben hiçbirinize adayım demedim, imzam da olmadı. İmzam yine yok orada. Sendikaların hepsi toplandı, dediler ki ‘Ya buraya gel, dörtte üçü salona gelmeyeceğiz’ dediler. Bunun üzerine geldim, göreve devam ediyorum. Yıllardır kamu sözleşmelerini yapıyoruz. Kamu Koordinasyon Kurulu’nu Anayasa Mahkemesi bozdu, diyor ki her sendika kendisi yapacak. Benim ek protokole imza şansım yok“ dedi.

    “Türkiye meselesi olduğu zaman yan yana durma mecburiyeti var”

    Bütün siyasi partilerin Türkiye’den yana olma mecburiyeti olduğunu kaydeden Atalay, “Bizim yoksuldan yana olma mecburiyetimiz var, emekten yana olma mecburiyetimiz var, işçiden yana olma mecburiyetimiz var, işsizden yana olma mecburiyetimiz var. 1 milyon 400 bin kendi üyemiz var, onun bedelini siz ödüyorsunuz. Beraber oturacaksınız şurada kamu sözleşmesini yapacağız 5-6 ay sonra. İşçinin razı gelmediği bir işe razı gelmeyeceksiniz. Zor olduğunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Şimdi bu ülkede ekonomik bir sıkıntı var, sebepleri var. Covid bir sebep, savaşlar bir sebep, deprem büyük sebep. Büyük sebeptir, ekonomiyi kötü yönettik. Dördünü topladığın zaman ben böyle hiçbir şey görmedim. Sıkıntı bu ülkede var mı? Var. Sıkıntıyı beraber çekelim, herkes beraber çeksin. Bu ülke bizim vatanımız, bizim ülkemiz. Bütün partilerin Türkiye’den yana olma mecburiyeti var. Seçim zamanı kim nereye isterse oraya oy versin. Öyle oldu zaten. Bir sene evvel bir seçim oldu, bir parti geldi, bir sene sonra başka bir parti geldi. Millet akıllı bir millet, millet neyin ne olduğunu biliyor. Onun için benim de, hepimizin Türkiye’den yana olma mecburiyeti var. Vatanı yoksa ne anlatacaksın, vatanı olmayanları beraber görüyoruz. Onun için milli meselelerde ABD’den yana olmanın bir anlamı yok, Yunan’dan yana olmanın bir anlamı yok, İsrail’den yana olmanın bir anlamı yok. Hükümeti sevmezsin götürürsün, sevdiğini getiririsin ama Türkiye meselesi olduğu zaman yan yana durma mecburiyeti var. TÜRK-İŞ tam 72 yıldır aynı bunu yapıyor, ben de yapıyorum. Benden sonra gelen bunu yapmak zorunda. Gördüğümüz sıkıntıları, problemleri en üst noktasından söylemek zorundayız” şeklinde konuştu.

    “Taşeron meselesi çözülmeli”

    Taşeron sorununun çözülmesi gerektiğini ifade eden Atalay, “Taşerona verilen bir söz var; devlet verdi, herkes verdi, uygulanmadı. Staj mağdurları diyorlar ki ‘Bizim derdimiz ne olacak?’ Ben onlara diyorum ki, kısa bir zamanda kamu işçileri taşeron ücret seviyesine geldi. Taşeron meselesi çözülmeli, staj mağdurları meselesi çözülmeli. İş yerlerinde kadınlarla ilgili sıkıntılar var. Hâlâ biz 2024 yılındayız kreş meselesini çözemedik. 2024 yılındayız, devlet hedef koyuyor, 2050 yılında Türkiye 100 milyon olacak diye; olmaz. Kadınlarımızın büyük bir bölümü çaresizlikten dolayı çalışıyor. Kimse keyiften çalışmıyor. Çocuğuna mı baksın, eşine mi baksın, yemek mi yapsın, işe mi gitsin? Ya çocuk yok ya da bir tane çocuk var. Kusura bakmayın, bu şekilde 100 milyonu görmeyiz. Bakın istatistiklere. Benim kimsenin çoluğuna çocuğuna karışacak halim yok. Kadının şartlarını da düzeltmek durumundalar. Kadının ev ile ilgili, izin ile ilgili, çocuğu ile ilgili sosyal yönden şartları gözetilmek zorunda” dedi.

  • Türkiye’de iç göç rekor kırdı

    Türkiye’de iç göç rekor kırdı

    Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2023 yılına ait İç Göç İstatistikleri’ni açıkladı. Buna göre, Türkiye’de 2007-2008 döneminde yüzde 3,18 olan iller arası göç eden nüfus oranı, yıllar içinde inişli ve çıkışlı bir seyir izleyerek 2023 yılında yüzde 4,04 oldu. Diğer bir ifadeyle Türkiye’de 2023 yılında 3 milyon 450 bin 953 kişi iller arasında göç etti. Bu nüfusun yüzde 47,9’unu erkekler, yüzde 52,1’ini ise kadınlar oluşturdu.

    En çok göç alan il İstanbul, en az göç alan il ise Ardahan oldu

    Türkiye’de iller arası göç eden nüfusun dağılımına bakıldığında, İstanbul, 412 bin 707 kişi ile en çok göç alan il oldu. İstanbul’u sırasıyla 232 bin 700 kişi ile Ankara ve 147 bin 765 kişi ile İzmir takip etti. En az göç alan iller ise sırasıyla 6 bin 856 kişi ile Ardahan, 10 bin 202 kişi ile Bayburt ve 11 bin 806 kişi ile Tunceli oldu.

    En çok göç veren il İstanbul, en az göç veren il ise Ardahan oldu

    İstanbul 581 bin 330 kişi ile en çok göç veren il olurken, onu 208 bin 740 kişi ile Ankara ve 164 bin 247 kişi ile Hatay takip etti. En az göç veren iller ise sırasıyla 6 bin 811 kişi ile Ardahan, 7 bin 234 kişi ile Tunceli ve 7 bin 604 kişi ile Kilis oldu.

    2023 yılında en çok 20-24 yaş grubundaki nüfus göç etti

    Türkiye’de, 2023 yılında büyüklük olarak en fazla göç hareketliliği, 647 bin 191 kişi ile 20-24 yaş grubunda gerçekleşti. Söz konusu yaş grubunda göç edenlerin yüzde 43,4’ünü erkekler, yüzde 56,6’sını ise kadınlar oluşturdu.

    Türkiye’de 2023 yılında en önemli göç nedeni hanedeki fertlerden birine bağımlı göç oldu

    Ülkemizde 2023 yılında iller arası göç eden 3 milyon 450 bin 953 kişiden 601 bin 481’i hanedeki fertlerden birine bağımlı göç etti. Diğer göç etme nedenleri incelendiğinde, 518 bin 16 kişinin daha iyi konut ve yaşam koşulları, 512 bin 11 kişinin ise eğitim nedeniyle göç ettiği görüldü.

    Erkeklerde en önemli göç nedeni daha iyi konut ve yaşam koşulları oldu

    Türkiye’de 2023 yılında cinsiyete göre en önemli göç etme nedeni; erkeklerde 257 bin 277 kişi ile daha iyi konut ve yaşam koşulları olurken kadınlarda 361 bin 15 kişi ile hanedeki fertlerden birine bağımlı göç oldu. Erkeklerde, hanedeki fertlerden birine bağımlı göç ve doğal afet / acil durum, kadınlarda ise eğitim ve doğal afet / acil durum diğer önemli göç nedenleri arasında yer aldı.

    En fazla göç hareketliliğinin olduğu 20-24 yaş grubunda en önemli göç nedeni eğitim oldu

    Türkiye’de 2023 yılında, en fazla göç hareketliliğinin yaşandığı yaş grubu olan 20-24 yaş grubunun göç etme nedenleri incelendiğinde; bu hareketliliğin en önemli sebebinin eğitim olduğu görüldü. Söz konusu yaş grubunda göç edenlerin 231 bin 477’sinin eğitim, 94 bin 139’unun işe başlamak / iş bulmak ve 50 bin 8’inin ise daha iyi konut ve yaşam koşulları nedeniyle göç ettiği görüldü.

  • Emlakta “doğrulanmış ilan” dönemine geçiliyor

    Emlakta “doğrulanmış ilan” dönemine geçiliyor

    Ticaret Bakanlığı tarafından tüketici mağduriyetinin engellenmesi, sahte ilanlarla vatandaşların karşılaştığı fiyat manipülasyonlarının önüne geçilmesi amacıyla uygulanacak “doğrulanmış ilan” düzenlemesinin esas ve usulleri tespit edildi.

    Uygulamaya göre, konut satacak kişiler, e-Devlet üzerinde kendisine ait gayrimenkulü seçerek, açılacak pencereden emlakçısını yetkilendirecek. Böylece emlakçılar da aldıkları yetkiyle sitelere ilan girebilecek.

    Bakanlıktan konuya ilişkin ilgili sivil toplum kuruluşlarına gönderilen yazıya göre, söz konusu düzenlemenin uygulanmaya başlamasıyla yetki belgesiz emlak işletmeleri ilan girişi yapamayacak.

    Yetki belgesiz faaliyet gösteren emlak işletmelerinin, Elektronik İlan Doğrulama Sistemi’nde (EİDS) yetki doğrulamasının devreye alınması sonrasında ilan verirken sorun yaşamamak ve idari yaptırıma maruz kalmamak için bu belgeyi alması önem taşıyor.

    İlan platformlarınca, yetki doğrulama uygulamasına ilişkin teknik çalışmalar 15 Eylül’e kadar tamamlanacak ve sistem bu tarihten itibaren devreye alınacak.

    Doğrulama yapılarak yayımlanan ilanlarda, “EİDS’den yetki doğrulamasının yapıldığı” yönünde bir logoya veya ibareye yer verilecek.

    Uygulama, 1 Ocak 2025’ten itibaren tamamen devreye alınacak ve bu tarihten sonra yetki doğrulaması yapılmadan ilan verilemeyecek.

    Aynı taşınmaza ilişkin, birden fazla emlak işletmesinin yetkilendirilmesi mümkün olacak. İlan platformlarında aynı taşınmaza ilişkin başka ilan bulunması durumunda, diğer ilana ait fiyat bilgilerini içeren kısa yollara veya linklere yer verilecek.

    e-Devlet yetkilendirme ekranında taşınmaz sahibi tarafından verilen yetkinin iptali mümkün olacak, fakat yetkilendirmenin iptali halinde ilan otomatik olarak yayımdan kalkmayacak.

    İlanın yenilenmesi durumunda yetkilendirmeye ilişkin sorgulamalar tekrar gerçekleştirilecek.

    Yetkilendirme ekranında taşınmaz sahibi tarafından yapılacak yetkilendirmenin süresi asgari 3 ay olacak, verilen yetkinin süresi taşınmaz sahibince aynı ekrandan uzatılabilecek.

    KİRALIK İLANLAR İÇİN DE ZORUNLULUK GELDİ

    EİDS yetki doğrulama uygulaması hem satılık hem de kiralık taşınmaz ilanları için zorunlu olacak. Günlük kiralık taşınmazlar ile henüz kat irtifakı tesis edilmemiş konut projeleri, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı konut projeleri, gecekondu vasfındaki taşınmazlar gibi herhangi bir sebeple tapusu bulunmayan taşınmazlar uygulamaya dahil olmayacak.

    Tapusu bulunmayan taşınmazlara ilişkin ilanlar, platformlarda yer alabilecek ancak bu taşınmazlara ilişkin ilanların girişinde, taşınmazın tapu kaydının olmadığına ilişkin bir işaretleme yapılacak ve bu durum ilanda da belirtilecek.

    İl, ilçe, ada ve parsel bilgileri, değiştirilemeyecek şekilde ilanda yer alacak, ancak mahalle bilgisi değiştirilebilir nitelikte olacak.

    Uygulama devreye alındığı anda yayımda olan ilanlar kalmaya devam edecek. Yayımdaki ilanların yenilenmesi durumunda ise EİDS üzerinden yetkilendirmeye ilişkin sorgulama gerçekleştirilecek.

     

     

    NTV

  • Ordu’da siyez buğday hasadı sevindirdi

    Ordu’da siyez buğday hasadı sevindirdi

    Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler’in ‘nitelikli tarım’ projesi kapsamında başlatılan siyez üretimi meyvelerini veriyor. Büyükşehir Belediyesi tarafından buğday dağıtımı yapılarak dört yıl önce üretimine başlanan ve sözleşmeli tarım kapsamında Büyükşehir Belediyesi tarafından üreticileri desteklenen siyez buğdayı hasadı Mesudiye ilçesinde başladı.
    Buğdayın atası ve DNA’sı bozulmayan besin deposu olarak bilinen siyez buğdayından ekmek üretimi gerçekleştirilerek vatandaşların tüketimine sunulacak.

    Üretici ve üretim miktarı her geçen gün artıyor

    2019 yılında 11 üretici ile 125 dekar alanda 2 bin 500 kilogram tohum kullanarak yaklaşık 20 bin kilogram siyez buğdayı üretimi gerçekleştirilen Mesudiye ilçesinde 2023 yılında 56 üreticiye dağıtılan ve 1000 dekar alanda 20 bin kilogram tohum kullanılarak yapılan ekim neticesinde bugün yaklaşık 160 bin kilogram siyez buğdayı üretimi gerçekleştirildi.
    Verim ve üretim alanı gittikçe yükselen siyez buğdayında 1 dönümden 220 kilo verim alınabiliyor.

    Ordu Büyükşehir Belediyesi tarafından ‘sözleşmeli tarım’ kapsamında üreticilerden alınacak siyez buğdayı bir kısmı tohumluk olarak ayrılırken bir kısmı da un haline getirerek ekmek üretiminde kullanılacak.

    Üreticilerden Başkan Güler’e teşekkür

    Mesudiye ilçesine bağlı Karabayır Mahallesinde siyez buğdayı üretimi yapan Cevdet Danacı, verdiği tüm destekler dolayısıyla Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler’e teşekkürlerini iletti. 2019 yılında siyez ile tanıştıklarını belirten Danacı, o günden bu yana siyez buğdayı ürettiklerini ve güzel verim elde ettiklerini söyledi. Hasat sezonunda çok iyi geçtiğini ifade eden Danacı, üreticilere de siyez buğdayı ekmesi tavsiyesinde bulundu.

    DNA’sı bozulmayan tek ürün

    DNA’sı bozulmayan özelliği ile günümüzde en çok tercih edilen buğday türlerinden biri olan siyez buğdayından yapılan bulgur, ekmek gibi ürünler antioksidan bakımından son derece zengin bir özelliğe sahip bulunuyor. Bu özelliği nedeni ile hücre yapısının korunmasını ve yaşlanmayı geciktiren siyez ekmeği mineral, vitamin posa ve lif bakımından zengin bir besin deposu olarak biliniyor.