Kategori: Genel

  • Lübnan’da ateşkesi ihlal eden İsrail katliamlarını sürdürüyor

    Lübnan’da ateşkesi ihlal eden İsrail katliamlarını sürdürüyor

    Lübnan’da sağlanan ateşkesi ihlal eden İsrail, ülkenin farklı bölgelerine yönelik yeni saldırılar gerçekleştirdi. Lübnan Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, İsrail ordusunun Bint Cubeyl bölgesine bağlı Haris köyüne düzenlediği saldırıda 5 kişinin hayatını kaybettiği, 2 kişinin ise yaralandığı bildirildi. Mercayun bölgesindeki Taluse beldesini hedef alan İsrail saldırısında ise 4 kişinin öldüğü, 1 kişinin yaralandığı aktarıldı.

    İsrail ateşkesi ihlal etmişti

    Hizbullah, Lübnan ile İsrail arasında 27 Kasım’da yürürlüğe giren ateşkes antlaşmasının İsrail tarafından defalarca ihlal edildiğini açıklayarak, Kefr Şuba Tepeleri’nin İsrail işgali altında olan Ruveysat el-Alem bölgesine “uyarı saldırısı” yapıldığını duyurmuştu. Fırlatılan roketler boş bir araziye düşerken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise Hizbullah’a “güçlü bir şekilde yanıt verileceğini” söylemişti.

  • Dolar 34,74 seviyesinde

    Dolar 34,74 seviyesinde

    İstanbul Kapalıçarşı’da 34,7470 liradan alınan dolar 34,7490 liradan, 36,4920 liradan alınan euro ise 36,4940 liradan satılıyor. Son kapanışta dolar 34,71 liradan, euro ise 36,52 liradan satılmıştı.

  • Kayseri’de 3 aracın karıştığı zincirleme kaza: 2 yaralı

    Kayseri’de 3 aracın karıştığı zincirleme kaza: 2 yaralı

    Edinilen bilgiye göre, kaza, Gökkent Mahallesi Nalçık Bulvarı üzerinde meydana geldi. 38 ACM 107 plakalı otomobil, 38 GA 863 plakalı hafif ticari araç ve 38 DH 766 plakalı otomobil çarpıştı. Zincirleme kazada hafif ticari araçtaki 2 kişi yaralandı. İhbarla olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Yaralılar ilk müdahalenin ardından ambulansla hastaneye kaldırılırken polis ekipleri yolda trafiğin akışını kontrollü olarak sağladı.
    Kazayla ilgili inceleme başlatıldı.

     

  • Emekli Komiser Hikmet Karanfil gözyaşları ile toprağa verildi

    Emekli Komiser Hikmet Karanfil gözyaşları ile toprağa verildi

    İzmir’de bir süredir hastanede tedavi gören 78 yaşındaki emekli Komiser Hikmet Karanfil yaşam mücadelesini kaybetti. Polislerden oluşan tören mangası Karanfil’i son yolculuğunda yalnız bırakmazken, Karanfil’in Türk bayrağına sarılı tabutu tören ekibi tarafından taşındı. Urla Çarşı Camisi’nde dün öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından Karanfil, gözyaşları içerisinde Urla Eski Mezarlığı’na defnedildi. Cenazeye Karanfil’in yakınlarının yanı sıra, çok sayda emniyet mensubu ve siyasi parti temsilcileri ile vatandaşlar katıldı.

  • Başkan Pehlivan fahiş konser iddialarına meclis kürsüsünden yanıt verdi

    Başkan Pehlivan fahiş konser iddialarına meclis kürsüsünden yanıt verdi

    Menemen Belediyesine yönelik son dönemde karalama kampanyasına dönüşen, konser harcaması iddialarına son noktayı Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan koydu. Menemen Belediye Meclisi’nin aralık ayı ilk oturumunda konuşan Başkan Pehlivan, iddiaların asılsız olduğunu, iyi niyetten uzak bir şekilde karalama kampanyasına dönüştüğünü söyledi. Başkan Pehlivan, “Son günlerde, Atatürk’ün ‘en büyük eserim’ dediği cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümü için gerçekleştirdiğimiz etkinlikler üzerinden çeşitli manipülatif iddialar ortaya atılmaktadır. Bu iddiaların hiçbir şekilde gerçekle uzlaşmadığını açıkça belirtmek isterim. Ortada dolaşan asılsız iddialara bakar mısınız? ‘500 milyon harcanmış, 300 milyon harcanmış, 200 milyon harcanmış, bir konsere 85 milyon verilmiş’ gibi tamamen hayal ürünü yalanlar dinliyoruz. Kutlamalarımızda, her biri birer sanatçı olan sunucularımız da dahil olmak üzere birbirinden ünlü toplam 47 sanatçımız sahne aldı ve bu organizasyonların ortalama maliyeti her şey dahil yalnızca 1 milyon 900 bin TL’dir. Ayrıca tüm bu etkinliklerin tasarruf tedbirlerinden önce olduğunu da altını çizerek belirtmek isterim. Bir konsere 70-80 milyon verenleri, yıllık konser harcaması 2 milyar liraya yaklaşanları aklamak için seçe seçe İzmir’in en büyük yatırımlarını yapan ilçe belediyesi Menemen’i mi seçtiniz?” dedi.

    “Hukuki haklarımızı kullanacağız”
    Başkan Pehlivan, “Belediyemizi hedef alan kötü niyetli girişimlere karşı tavrımız çok net olacak. Elbette bu olup bitenlere ilişkin hukuki haklarımızı kullanacağız. Menemen Belediyesi, yalnızca halkımıza fayda sağlayacak işlere odaklanmakta ve şeffaf bir şekilde çalışmaktadır. Yapılan maksatlı yorumlar, yalnızca gerçek başarılarımızı gölgelemeye yönelik kötü niyetli girişimlerdir. Bu tür çabalar ne iyi niyetle, ne ifade özgürlüğüyle, ne de gerçek habercilik anlayışıyla uzlaşmaktadır. Açık ve net söylüyorum; eleştiri başımızın üstünde ama Menemen’e saldırmaktan, Menemen Belediyesini karalamaya çalışmaktan vazgeçin. Menemen artık dört mevsim meyve veren bir ağaçtır. Bu ağacı kim taşlamaya kalkarsa; karşısında Aydın Pehlivan’ı bulacaktır, karşısında yıllar sonra hizmet almaya başlayan Menemen halkını bulacaktır” diye konuştu.

    “Menemen’e çağ atlattık”
    Menemen Belediyesi hakkında ortaya atılan iddiaların, başarıya gölge düşürme amacı taşıdığını belirten Başkan Pehlivan, “İş başına geldiğimiz ilk günden itibaren göreve dört elle sarılarak, hemşehrilerimizin uzun yıllardır dert yandığı kronikleşmiş sorunları çözdük. Hayali bile kurulamayan projeleri hayata geçirdik. Menemen, metropol ilçelerle rekabet eden modern bir şehir konumuna ulaştı. Bugün Menemen, köy görünümünden çıkmış ve herkesin hayranlıkla bahsettiği modern bir şehir haline gelmiştir. Bu değişim, belediyemizin vizyonu ve halkımıza duyduğu sorumluluk bilinci sayesinde gerçekleşmiştir. Bugün Menemen halkı, bu değişimin farkındadır ve geleceğe daha büyük bir umutla bakmaktadır” ifadelerini kullandı.

  • “Astana sürecini tekrar hayata geçireceğiz”

    “Astana sürecini tekrar hayata geçireceğiz”

    Fidan, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Ankara’daki görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu.

    Gerçekleştirilen ikili görüşmede hem Suriye ve bölgedeki gelişmeleri hem de ikili ilişkileri gözden geçirdiklerini aktaran Fidan, sınır illerini kapsayan bölgeyi bir ticaret havzasına dönüştürme konusunda kararlı olduklarını belirtti.

    İki ülke arasındaki ticareti artırmak ve halkların refahına katkı sağlamak için gerekli şartlardan birinin terörün yok edilmesi olduğunun altını çizen Bakan Fidan, “Türkiye ve İran teröre karşı ortak iş birliği içerisinde olmaya devam edecekler. Bu ortak düşmana karşı ortak bir mücadeleyi her zaman için sergilememiz gerekiyor. Hem PKK’ya hem de PKK’nın uzantıları olan YPG ve PJAK’a karşı net ve kararlı bir politika izlememiz gerekiyor. Bu örgütlerin bölgemizden tamamıyla tasfiye edilmesi hususunda Türkiye ve İran arasında bir görüş birliği var. Bu mutabakatı sahada ortak bir mücadeleye dönüştürme konusunda daha fazla zaman kaybetmek istemiyoruz” diye konuştu.

    Görüşmede, bölgesel konuların da masaya yatırıldığını dile getiren Bakan Fidan, “Lübnan’da geç de olsa sağlanan ateşkes bunu daha önce de ifade ettik. Bu ateşkesi memnuniyetle karşılıyoruz. Bu ateşkesin kalıcı ve sürdürülebilir olması için İsrail üzerinde gerekli baskı kurulmalıdır. Öte yandan bölgemizde barış ve huzurun tesisi Filistin’de barışın sağlanmasıyla mümkün olacaktır. Gazze’deki soykırım maalesef devam ediyor. Netanyahu hükümeti bölgeye insani yardım ulaştırılmasını engelliyor. Yaşanmakta olan hiçbir gelişme Gazze’nin unutulmasına neden olmamalıdır. Soykırımın durdurulması ve Filistin Devleti’nin kurulmasına yönelik adımlar atmaya devam etmeliyiz. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ve Galant hakkında tutuklama kararı, adaletin tecellisi bakımından umut verici bir adımdır. Gazze’de suç işleyen İsrailli yetkililerin uluslararası mahkemelerde hesap vermesi hukuki ve vicdani bir sorumluluktur. Bu yönde çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

    Suriye’de yaşanan son gelişmeler üzerinde de görüş alışverişinde bulunduklarını belirten Bakan Fidan, şu ifadeleri kullandı:

    “Suriye’deki olayları herhangi bir dış müdahale ile açıklamaya çalışmak bu aşamada yanlış olacaktır. Bu Suriye ile ilgili gerçekleri anlamak istemeyenlerin sığındığı bir hatadır. Astana süreci sahadaki sıcak ve yoğun çatışmaların durmasını sağlamıştı. Böylece rejimin muhalefetle siyasi alanda angajmanının ilerletilmesini hedeflemiştik. Geldiğimiz noktada Suriye’de geniş çaplı çatışmaların tekrar başlamasının nedeni bu ülkenin birbiriyle bağlantılı sorunlarının 13 yılı aşkın süredir çözülmemiş olmasıdır. Muhalefetin meşru taleplerinin göz ardı edilmesi ve rejimin siyasi sürece samimi biçimde dahil olmaması bir hataydı. Son olarak sivillere yönelik kapsamlı saldırılar gerçekleştirmesi savaşı yeniden alevlendirdi. Biz bu konulardaki uyarlarımızı ilgili tüm taraflara defalarca yapmıştık. Son gelişmeler Şam’ın kendi halkıyla ve meşru muhalefetle uzlaşı sağlaması gerektiğini bir kez daha gösteriyor. Türkiye bu yönde gereken tüm katkıyı sağlamaya hazırdır. Astana süreci kapsamında önemli çalışmalar yürüttüğümüz İran’la koordinasyonumuzu önümüzdeki dönemde de sürdüreceğiz. Biz Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve birliğinin korunmasını her zaman destekledik, bundan sonra da destekleyeceğiz. Bir hususu daha en güçlü ve kararlı şekilde vurgulamak istiyorum. Milletimiz müsterih olsun. Türkiye, istikrarsızlık ortamından istifade etmeye çalışan terör örgütlerine asla ve asla geçit vermeyecektir. Ulusal güvenliğimize ve halkımıza yönelen her türlü tehdidi bulunduğu yerde yok edeceğiz.”
    Türkiye ve İran’ın uluslararası ve bölgesel birçok konuda ortak görüşe sahip olduğunu aktaran İran Dışişleri Bakanı Arakçi de konuşmasında, Lübnan’da ateşkesin desteklenmesi, bunun siyonist rejim tarafından ilan edilmesinin önlenmesi ve söz konusu rejimin Gazze’de, halkın canına, malına ve altyapısına yönelik saldırganlığının sona erdirilmesi gerektiği konularında görüş alışverişinde bulunduklarını kaydetti.

    “Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüş yollarını ele aldık”

    Suriye’de istikrarın sağlanmasının iki ülke için de önemli olduğunu dile getiren Arakçi, “Suriye’de istikranın sağlanması ve Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüş yollarını ele aldık. Astana sürecinin kazanımlarının korunması konusunda fikir birliğini sağladık. Bir sonraki Astana sürecinin toplantısını Dışişleri Bakanları düzeyinde bir an önce düzenlemeyi de kararladık. Biz bu süreci destekliyoruz ve öyle düşünüyoruz ki bu sürecin tıkanmasını ve engellenmesini önlememiz lazım. Suriye’nin istikrarsızlaşması bölgenin güvenliğine bir darbe olacaktır. Suriye terör örgütlerinin merkezi olmamalı ve biz bu konuda da fikir birliğindeyiz. Suriye’nin tekfirci ve tekfirci olmayan terör örgütlerinin tekrar merkezi haline gelmemesi gerekiyor. Suriye’nin güvensizleştirme projesi bize göre bir siyonist projesidir ve hiç kimsenin buradaki siyonistlerin ruhunu göz ardı etmemesi gerekiyor. Bizler komşu ülkeler olarak kesinlikle çok etkili ve hızlı girişimlerde bulunup ve bununla birlikte Suriye’deki güvenliğin ve istikrarın zedelenmesini engellememiz gerekiyor” şeklinde konuştu.

    Bir basın mensubunun ‘Suriye’deki son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz’ sorusu üzerine Bakan Fidan, “Suriye’deki iç savaşın Astana süreciyle belli bir noktada durdurulması ve tarafların belli bir statüko içerisinde ateşkes halinde olması çok önemli bir başarıydı. Tabii bu başarının hayata geçmesinde özellikle Türkiye, Rusya ve İran’ın çok büyük bir payı var. Diğer taraftan taraflar hem muhalefet hem rejim bu üç ülkenin ortaya koyduğu çerçeveyi de büyük ölçüde takip ettiler. Fakat geçtiğimiz yıllar içerisinde biz bu sessizlik sürecinin gerçekten büyük bir siyasi çözümle ulaşmada bir fırsat teşkil etmesini çok istedik. Hep bu yönde çalıştık, İranlı dostlarımızla, Rus dostlarımızla bu konuda çok konuştuk. Bildiğiniz gibi en son aşamada Cumhurbaşkanımız dostluk elini en üst düzeyde ulaşarak bu sorunun diyalogla bir an önce çözülmesi gerektiğinin altını bir kez daha çizdi. Çünkü geldiğimiz noktada yani ötelenmiş sorunlar artık Astana süreciyle de yönetilecek bir durum olmaktan çıkıyordu” ifadelerine yer verdi.

    Bakan Fidan, son 48 saat içerisinde Lübnan Başbakanı, Katar Başbakanı, Rusya, Irak, Amerika, Mısır ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlarıyla görüşme gerçekleştirdiklerini, Arap Birliği, Birleşmiş Milletler yetkililerinin Suriye’deki gelişmeler konusunda bilgilendirme yaptıklarını kaydetti.

  • “Türkiye, dijital sağlıkta marka oldu”

    “Türkiye, dijital sağlıkta marka oldu”

    Antalya’da düzenlenen HIMSS’24 Eurasia Konferansı ve Fuarı’nda konuşan Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, Türkiye’nin son 22 yılda sağlık hizmetlerinde önemli bir mesafe kat edildiğini, sürdürülebilir, bilim ve teknoloji üreten sağlık altyapısını güçlendirdiklerini belirtti.

    Türkiye sağlık sisteminde 22 yıllık büyük dönüşüm

    Sağlık hizmetlerinde dijitalleşme ve teknolojinin öncü bir rol oynadığını vurgulayan Bakan Memişoğlu, yapay zeka uygulamalarının da hızla geliştiğine dikkat çekti. Memişoğlu, teşhis, tedavi, rehabilitasyon ve sağlığın korunması gibi alanlarda yapay zekanın yeni yöntemler sunduğunu söyleyerek, dijitalleşme sayesinde randevu, takip ve raporlama işlemlerinin büyük oranda sanallaştığını ifade etti.

    Türkiye, Avrupa e-Devlet ölçütünde üst sıralarda

    Avrupa Komisyonu’nun 2024 e-Devlet Ölçütü raporunda Türkiye’nin, 83 puanla Avrupa Birliği ortalamasının üzerinde yer aldığını açıklayan Memişoğlu, sağlık kategorisinde 90 puanla 4. sırada olduğunu, nüfus büyüklüğüne göre ise birinci sıraya yerleştiğini belirtti. Memişoğlu, “Bu raporda puanlama yapılırken dört temel kritere yer verildiğini görüyoruz: Kullanıcı odaklılık, şeffaflık, temel etkinleştiriciler ve sınır ötesi hizmetler. Avrupa Komisyonu raporunda, Avrupa Birliği hükümetlerinin genel performans puan ortalaması 76 olarak tespit ediliyor. Yine aynı raporda Türkiye 83 puanla AB ortalamasının üzerinde değerlendirilirken, 11 puanlık artış ile son dört yılda en çok gelişme gösteren ülkelerden birisi olarak gösteriliyor. En önemli göstergelerden birisi de sağlık alanında yapılan değerlendirme, Türkiye ‘sağlık’ kategorisinde 90 puanla 4. sırada yer alıyor. İlk üç sırada Lüksemburg, Malta ve Estonya’nın yer aldığı dikkate alındığında, nüfus büyüklüğüne göre ülkemiz birinci sırada bulunuyor” diye konuştu.

    Dijital sağlıkta dünya çapında başarı

    Türkiye’nin dijital sağlık alanında dünya çapında marka haline geldiğini de belirten Bakan Memişoğlu, sağlık sisteminde teknolojik dönüşümün öncüsü olduğunu da ifade ederek, “Türkiye olarak, gerçekten de dijital dönüşüm alanında son 22 yılda önemli bir mesafe kat ettik. Sağlık hizmeti sunumunda devreye aldığımız teknoloji, alt yapı, yazılım ve uygulamalar, Türkiye’de dijital dönüşümün öncüsü oldu. Dijital sağlık alanında dünya çapında marka ülke haline geldik. Sağlığın bugününü değiştiren ve geleceğini etkileyen bir dizi dijital sağlık uygulamasına imza atmış bulunuyoruz” dedi. Memişoğlu, Sağlık Bakanlığı olarak bireyin kendi sağlığını sahiplenmesini artırmayı hedeflediklerini ve aile hekimliği sistemini daha güçlü hale getireceklerini de sözlerine ekledi.

    Şeffaf ve bilişim tabanlı sağlık sistemi

    Sağlık hizmetlerinde şeffaflık, bilişim tabanlı yönetim ve yapay zeka entegrasyonuna vurgu yapan Bakan Memişoğlu, risk yönetimi ve bilimsel verilere dayalı bir sistemle sağlık hizmetlerinin daha etkin hale getirileceğini söyledi. Prof. Dr. Memişoğlu, çoklu denetim mekanizmaları ve bilim kurullarıyla bu süreci destekleyeceklerini de açıkladı.

    Teknoloji transfer ofisleri ve AR-GE çalışmaları

    Bakanlık olarak bilimsel üretimi teşvik edeceklerini belirten Memişoğlu, özellikle Faz 1 çalışmaları yürüten bilim insanlarına Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) aracılığıyla destek vereceklerini söyledi. Üreten Sağlık Modeli’nin sağlık sektörünü Türkiye’nin lokomotif sektörü haline getireceğini söyleyen Memişoğlu, araştırma Hastanelerinde teknoloji transfer ofisleri kurulacağını açıkladı. Memişoğlu, şöyle devam etti: “Araştırma hastanelerinde teknoloji transfer ofisleri kuruyoruz. ARGE ve üretim süreçlerini planlıyor; Ar-Ge ekiplerine gerekli bilgi ve deneyim aktarılmasına rehberlik ediyoruz. Finansal olarak desteklediğimiz projeler sonucu ortaya çıkan ürünlerin güvenilirliğinin ve etkinliğinin klinik çalışmalarla kanıtlanmasını teşvik ediyoruz. Ticari ürüne dönüşmeleri için teknoloji transfer ofislerini aktif bir şekilde kullanıyoruz.”

    Memişoğlu, TÜSEB bünyesinde kurulan Türkiye Sağlık Veri Araştırmaları ve Yapay Zeka Enstitüsü (TÜYZE) aracılığıyla ulusal veri tabanındaki bilgilerin bilim dünyasıyla paylaşıldığını ve bu verilerin sağlık bilim ve teknolojilerinin gelişimine katkı sağladığını ifade etti. Memişoğlu, bu yaklaşımın yeni ürünlerin geliştirilmesine hizmet edeceğini söyledi.

    SİNA ile veri yönetiminde yeni dönem

    Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci ise sağlık bilişimi ve sağlıkta dijital dönüşümün, bilgiyle yönetim kültürünün en önemli araçlarından biri haline geldiğini belirterek, bu kapsamda Sağlıkta İstatistiksel Nedensel Analiz (SİNA) altyapısının, sağlık hizmeti sağlayıcılarının verilere erişimini kolaylaştırdığını dile getirdi. Dr. Birinci, bu sistemin, ihtiyaç ve veriye dayalı karar almayı hem merkezi hem de taşra birimlerinde mümkün kıldığını ifade etti ve anonimleştirilen meta verilerin, bilimsel araştırma ve AR-GE çalışmaları için önemli bir kaynak sunduğuna dikkat çekti.

    “Yapay zeka sağlık teknolojilerinin geleceğini şekillendiriyor”

    Bakan Yardımcısı Dr. Birinci, yapay zekanın sağlık sektöründeki önemine değinerek, sağlık teknolojilerinin geleceğinde bu teknolojinin belirleyici olacağını söyledi. Birinci, standartlara dayalı ve esnek bir veri altyapısının, yapay zeka uygulamalarını mümkün kılmak için temel gereklilik olduğunu vurguladı.

    Sağlık hizmetlerinde yapay zeka kullanımı artıyor

    EY küresel tüketici sağlık anketine göre, katılımcıların yüzde 70’inin, önümüzdeki 10 yıl içinde yapay zekanın sağlık sektöründe yaygınlaşacağını düşündüğünü paylaşan Dr. Birinci, elektronik sağlık kayıtları ve tıbbi görüntüleme gibi alanlarda yapay zeka destekli çözümlerin önemine vurgu yaptı.

    Türkiye’de yapay zeka destekli sağlık projeleri

    Sağlık Bakanlığı’nın yapay zeka teknolojisini sağlık çalışanları ve vatandaşların hizmetine sunmak için birçok proje geliştirdiğini belirten Dr. Birinci, “Neyim Var?” uygulamasını örnek gösterdi. Bu uygulamanın, hastaların şikayetlerine göre yönlendirmelerde bulunarak tanı tahminlerinde bulunduğunu ve bugüne kadar uygulamayı yaklaşık 40 milyon vatandaşın kullandığını ifade etti.

    Mamografi taramalarında büyük iyileşme sağlandı

    Dr. Birinci, mamografi taramaları sayesinde erken tanıda büyük ilerlemeler kaydedildiğini belirtti. Önceden 5 kadından 1’i ileri evrede sağlık kurumlarına başvururken, artık bu oranın 200 kadında 1’e düştüğünü ve 40 kat iyileşme sağlandığını ifade ederek, “Mamografi taramaları sayesinde her 5 kadından 1’i birads4 seviyesinde sağlığa başvururken şimdi 200 kadından 1 i birads4 seviyesinde sağlığa başvurmakta ve bu sayede 40 kat iyileşme gerçekleşmiştir. Ayrıca, 2021 yılında hayata geçirdiğimiz ‘Neyim Var?’ uygulaması, hastaların şikayetleri ile ilgili sorular sorarak, başvurmaları gereken branşları ve muhtelif tanı tahminlerini belirlemektedir. ‘Neyim Var?’ uygulaması bugüne kadar yaklaşık 40 milyon farklı vatandaşımız tarafından kullanılmıştır” diye konuştu.

    2-4 Aralık tarihlerinde Antalya’da düzenlenen HIMSS+Eurasia’ın açılış törenine Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu ve Sağlık Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci’nin yanısıra, Pakistan Pencap Eyaleti Uzmanlaşmış Sağlık ve Tıp Eğitimi Bakanı H.C. Khawaja Salman Rafique, Karadağ Sağlık Bakanlığı Bakan Yardımcısı Dr. Milena Coji ve Fildişi Sahili Sağlık Genel Müdürü Prof. Samba Mamadou katıldı.

    Program, plaket takdimiyle sona erdi.

  • “Dijital Telif Yasası’nın yürürlüğe girmesi elzemdir”

    “Dijital Telif Yasası’nın yürürlüğe girmesi elzemdir”

    Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, İstanbul’da düzenlenen 2. Haberin Telifi ve Medyada Yapay Zeka Sempozyumu’na katıldı.

    Burada bir konuşma yapan Altun, amaçlarının muhabirlerin, gazetecilerin, basın emekçilerinin büyük emek ve özveri ile hazırladıkları özgün içeriklerin, bedeli ödenmeden ticari amaçla kullanılmasının önüne geçmek olduğunu söyledi. Diğer bir amaçlarının yayıncıların ürettiği içeriklerin bedelsizce kullanılmasıyla oluşan haksız rekabeti ortadan kaldırmak olduğunu söyleyen Altun, “Bu doğrultuda bir an önce basın haber içeriklerinin telifinin koruması için gerekli mevzuat çalışmalarının yapılması için gerekli ortamın hazırlanmasına katkıda bulunmak. Gerçek haber üretimi, zahmetli, maliyetli, emek isteyen, çetrefilli bir iştir. Örneğin, Anadolu Ajansı’nın pandemi döneminde yaptığı gazetecilik, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda sergilediği habercilik performansı yahut İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırımdan bu yana Gazze’de verdiği hakikat mücadelesi ‘yalın birer olgusal veri paylaşımı etkinliği’ olarak ele alınmamalıdır. Sahadan, emek verilerek, ter dökülerek yeri geldiğinde canı pahasında derlenen bilgilerle yoğrulan haber metinlerinin, olgusal bağlamı gerekçe gösterilerek telif hakkından mahrum bırakılamaz. Çok açık ve net bir şekilde vurgulamak istiyorum; haber metni, mutlak surette telif hakkı kapsamına alınarak korunması gereken bir eserdir. Bu analog medya dönemi için de, dijital medya dönemi için de geçerli olan bir gerçekliktir. Hatta ve hatta içinde bulunduğumuz şu dijital medya-iletişim eko-sistemi içinde haberin telif hakkı ile korunması meselesi, analog medya döneminden çok daha önemli ve acil bir hal almıştır. Zira bugün orijinal haber içeriklerinin izinsiz bir şekilde kolaylıkla ve hızla dolaşıma sokulabildiğini görüyoruz. Bu durum, orijinal içerik üreten medya kuruluşlarının gelirlerinin azalmasına, dolayısıyla da medyamızın iş modellerine zarar vermektedir. Ne yazık ki Batılı dijital medya şirketleri, sosyal medya platformları, teknoloji devleri bu durumdan haksız kazanç elde etmekte, dahası açık ve net bir şekilde medya sektöründe haksız rekabet ortamı oluşturulmaktadır. Bu gidişe bir dur denmesi gerektiği açıktır.

    Bizler her platformda dilimiz döndüğünce şu gerçeği dille getirmeye çalışıyoruz. Bugün insanlık, küresel düzlemde bir adalet sorunuyla pençeleşmektedir ve bu adalet krizini derinleştiren başlıca dinamiklerinden biri de bütün dünyanın muhatap olduğu medya emperyalizmi ve dijital faşizmdir” dedi.

    “Modern bir Dijital Telif Yasası’nın yürürlüğe girmesi elzemdir”

    Batılı medya şirketlerinin küresel adaletsizliği yaydığını, kurumsallaştırmaya çalıştığını söyleyen Altun, “Tam da bu nedenle toplumlararası iletişim, asimetrik şekilde cereyan etmekte, eşitlerarası bir ilişki olarak karşımıza çıkmamaktadır. Sözünü ettiğimiz Batılı medya şirketleri, sosyal medya platformları, orijinal haber içerikleri başta olmak üzere dünya üzerindeki bilgi kaynaklarını sömürmekte, bu içerikleri istedikleri formatlarda dağıtarak büyük gelirler elde etmektedir. Malumlarınız, Türkiye’de haberciliği de içine alacak şekilde telif hakları, 1952 yılında yürürlüğe giren 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Hakikatin, gerçek haberin korunması kadar, haberciliğin geleceği açısından da bu kanunun bir an önce güncellenmesi, daha doğru bir deyişle modern bir Dijital Telif Yasası’nın yürürlüğe girmesi elzemdir. Ülkemizde, hali hazırda dijitalleşen medya sektöründe faaliyet gösteren yayıncıların bu faaliyetleri karşılığında gelir elde etmesine imkan tanıyacak, Avrupa Birliği müktesebatına da uyumlu şekilde telif haklarını düzenleyecek bir yasa yapılması gündemde. Söz konusu düzenleme için teknik çalışmalar; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Rekabet Kurumu ve Basın İlan Kurumu gibi paydaşların katkılarıyla sürdürülüyor. Haber içeriklerinin telifinin korunması için gereken adımların atılması, her şeyden önce gerçek haberciliğin gelişmesine, kökleşmesine, gazetecilik mesleğinin güçlenmesine hizmet edecek. Medya kuruluşlarımızın, haber ajanslarımızın Batılı sosyal medya şirketleri tarafından sömürülmesi sona erecek. Karşımızda bir sömürü var. Ve bu sömürüyü gerçekleştirilenler Batılı sosyal medya platformları, büyük teknoloji şirketleridir. Sömürülense bizim haber ajanslarımızdır. Bizim gerçek haber üreten medya kuruluşlarımızdır. Eğer haberin telif hakları korunursa medyada etik davranış kodları güçlenecek. Ve dahası her bir vatandaşımızın, toplumumuzun, devletimizin, ülkemizin verdiği yalan haberle, dezenformasyonla mücadele sürecinde önemli bir kazanım elde edilmiş olacak” diye konuştu.

    “Yapay zekanın medya üzerinde oynadığı etkin rol geniş bir yelpazeyi kapsıyor”

    Toplumsal, siyasal, askeri ve teknolojik gelişmelerin yeni hukuki düzenlemeleri zorunlu kıldığını söyleyen Altun, “İçinde bulunduğumuz çağda, baş döndürücü bir hızla ilerleyen teknolojik dönüşüm, medya ve iletişim dünyamızı yeniden şekillendiriyor. Dijital çağın getirdiği yenilikler, iletişim dünyasında köklü değişimlere yol açıyor, medyanın yapısı ve işleyişi radikal biçimde dönüşüyor. Bu dönüşümün en önemli bileşenlerinden biri de şüphesiz yapay zekadır. Yapay zekanın medya üzerinde oynadığı etkin rol; bugün itibariyle bilgiye erişimden, içerik üretimine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Günümüzde yapay zeka, haberlerin otomatikleştirilmesi, içeriklerin kişiselleştirilmesi ve hatta hedef kitlelere yönelik reklamların belirlenmesi gibi birçok alanda kullanılıyor. Ancak, bu teknolojinin etkileri, sadece iş süreçlerini kolaylaştırmakla kalmıyor. Karşımızda yeni imkanlar kadar yeni riskler tehditler de var. Evet Yapay zeka araçları bir yandan; verimlilik, zaman tasarrufu, maliyet, pazarlama ve yenilikçi reklam pazarları gibi imkan ve fırsatlar sunarken, diğer yandan; mahremiyet, gözetim, deepfake ve dezenformasyon gibi risk ve meydan okumaları beraberinde getiriyor. Biz, yapay zeka teknolojilerine işte bu farkındalıkla, ihtiyatlı bir iyimserlikle yaklaşıyor ve altını özellikle çiziyorum, ‘yapay zekanın hakikat namına kullanılmasıdır. Yapay zeka ile evrime uğrayan yeni medya düzenindeki en önemli risk, tıklama odaklı haber metinlerinin birer referansa dönüşmesi ve özgün metinler yerine sansasyon oluşturan ya da dezenformasyon içeren haberlerin kontrolsüzce dolaşıma sokulması, bir diğer deyişle sahtenin gerçeğin önüne geçmesidir. Buna karşılık, yapay zeka teknolojilerinin medya üzerindeki etkisi, sadece içerik üretimi ve yayılımıyla sınırlı değildir” ifadelerini kullandı.

    “Yapay zeka teknolojilerinin medya alanında kullanılması toplumsal adalet ve şeffaflık ilkelerine uygun olmak zorundadır”

    Herkesin bildiği gibi medyanın, toplumu bilgilendirme ve kamuoyu oluşturma işleviyle demokrasi adına vazgeçilmez bir unsur belirten Altun, “İşte tam da bu nedenle; yapay zeka teknolojilerinin medya alanında kullanılması toplumsal adalet ve şeffaflık ilkelerine uygun olmak zorundadır.

    Altını özellikle çizmek isterim ki İletişim Başkanlığımızın tüm birimleri, yapay zekanın toplum üzerindeki etkilerini göz ardı etmenin büyük bir hata olacağı bilinciyle toplumsal faydayı gözeten insan odaklı bir perspektifi öncelemektedir. Bu çerçevede, birçok uluslararası aktörün, dijital dünyada hesap verilebilirliği sağlamaya çalıştığı günümüzde, İletişim Başkanlığı olarak her bir çalışanımız ve birimimizle; profesyonel ve kaliteli gazeteciliğin sürdürülmesi, toplumun nitelikli ve doğru bilgiye erişim sağlaması ve dijital medyada haksız rekabetin önlenmesi amacıyla yürütülen çabaları en güçlü şekilde desteklemeyi sürdüreceğimizin bilmenizi isterim. Elbette, yapay zeka teknolojileriyle birlikte haber içeriklerinin telifi konusunun günden güne daha ciddi bir meydan okumaya dönüştüğü de izahtan varestedir. Mevcut yasalar eser sahiplerinin maddi haklarını korumaya gayret etse de, yapay zekanın aynı yazarın metninden hareketle oluşturduğu ürünün telifinin kimde olacağı henüz muammadır. Kesin olan şu ki, yapay zeka araçları gelişmeye devam ettikçe insan ve yapay zeka üretimi olan içerikleri ayırt etmek daha da güçleşecek. Bu güçlüğü aşmanın yolu ise telif başlığı altındaki yeni sorulara karşı her an teyakkuzda olmaktan geçiyor. Son olarak şunu da belirtmek isterim ki, mevcut telif hakkı yasalarının güncellenmesi sürecinde uluslararası bir işbirliği de çok önemlidir. İletişim Başkanlığı olarak 22 farklı ülkeyle iletişim ve medya alanında yaptığımız anlaşmalarla, bu sorunların çözümünde benimsediğimiz uluslararası işbirliği yaklaşımımızın somut bir tezahürüdür” dedi.

  • Tırın dorsesi şaha kalktı

    Tırın dorsesi şaha kalktı

    İskenderun organize sanayi bölgesinden aldığı yükle yola çıkan saç yüklü IVECO marka plakalı tırın dorsesi D-91 karayolu Payas ilçesi mevkiinde seyir halindeyken ikiye ayrıldı.

    Olayda dorsenin arka kısmı havaya kalktı ve saç yola savruldu. Kazada herhangi bir yaralanma yaşanmazken akıl olmaz olay vatandaşlar tarafından ilginç karşılandı. Yolda trafik bir süre kontrollü olarak verilirken ikiye ayrılan dorsedeki saclar başka bir araca nakledildi.

  • İstanbul’da barajlar alarm veriyor

    İstanbul’da barajlar alarm veriyor

    Sıcak yaz aylarının ardından kurak bir sonbahar geçiren İstanbul’da barajlardaki doluluk oranı her geçen gün düşüyor. Mega kentteki barajlarda doluluk oranı İSKİ verilerine göre yüzde 28,13’e geriledi.

    İstanbul’un en önemli kaynaklarından olan Alibey Barajı’ndaki su seviyesi de düşmeye devam ediyor. Son 10 yılın en düşük su seviyelerini gören Alibey Barajı’ndaki doluluk oranı ise yüzde 9,37 oldu.

    Alibey Barajında yaşanan kuraklık havadan görüntülendi. Alibey Barajı içerisinde bulunan Kurt Kemeri ve çevresindeki suların çekilmesi sonrası baraja atılan araç lastikleri gün yüzüne çıktı. Barajdaki bazı alanların ise yeşerdiği görüldü.

    Son verilere göre İstanbul’daki barajlarda doluluk oranları şöyle:
    “Ömerli yüzde 28,55
    Darlık yüzde 29,52
    Elmalı yüzde 58,07
    Terkos yüzde 33,93
    Alibey yüzde 9,37
    Büyükçekmece yüzde 28,42
    Sazlıdere yüzde 36,82
    Istrancalar yüzde 29,42
    Kazandere yüzde 8,51
    Papuçdere yüzde 5,69”