Kategori: Genel

  • Yerli koronavirüs ilacının üretildiği fabrikaya DHA girdi

    Yerli koronavirüs ilacının üretildiği fabrikaya DHA girdi

    Özlem YURTÇU KARABULUT, Özgür KUMANOVALI, İbrahim MAŞE / İstanbul, (DHA) – CUMHURBAŞKANLIĞI İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un açıkladığı “yerli koronavirüs ilacı”nın üretildiği fabrikayı ilk kez görüntülendi. Firmanın CEO’su İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hakan Koçak, “İlk hedefimiz Türkiye’nin ihtiyacını karşılamak. Sağlık Bakanlığı’na 300 bin doz bağışlıyoruz. Daha sonra Sağlık Bakanlığı uygun görürse, talep gelen Avrupa ülkelerine de ihraç edebiliriz” dedi.

    FAHRETTİN ALTUN AÇIKLAMIŞTI
    İletişim Başkanı Fahrettin Altun sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla, yerli firma tarafından üretilen koronavirüs ilacının satışına izin verildiğini açıklamıştı. Koronavirüs tedavisinde Sağlık Bakanlığı’nın tedavi protokolünde yer alan ana ilaçlardan biri, sıtma ilacı olarak bilinen hidroksiklorokin sülfat etken maddeli ilacın ilk yerli üretimi, Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde yer alan 140 bin metrekare alanda kurulu yarım asırlık Koçak Farma tesislerinde yapılıyor. 
    Koçak Farma Genel Müdürü ve CEO’su İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hakan Koçak, ilacın bu hafta SGK geri ödemesine de alındığını belirterek Demirören Haber Ajansı (DHA)’na özel açıklamalarda bulundu. Dr. Koçak, “Bu ilacın orijinali yabancı bir firmaya ait. Biz, romatizmal hastalıklardaki kullanımından dolayı, jeneriğini üretmek üzere çalışmalarımızı tamamlayıp eşdeğerlik testleri ve üretimi için Sağlık Bakanlığı’na ruhsat başvurusunda bulunmuştuk. Kovid salgını başlayınca bakanlığımız bunu yüksek öncelikli olarak değerlendirerek ruhsatlandırılmasını sağladı. İlk hedefimiz Türkiye’nin ihtiyacını karşılamak. Sağlık Bakanlığı’na 300 bin doz bağışlıyoruz. Daha sonra Sağlık Bakanlığı uygun görürse, talep gelen Avrupa ülkelerine de ihraç edebiliriz” dedi.

    “SIRADA YERLİ AŞILAR VAR”
    Dr. Hakan Koçak, aşı çalışmalarının yapılabilmesi için gerekli olan ve Türkiye’de sadece 5-6 merkezde bulunan yüksek biyogüvenlikli BSL-3 laboratuvarının özel sektörde sadece kendi bünyelerinde olduğunu da vurgulayarak “Yerli BCG (verem) ve kuduz aşısının çalışmalarını tamamladık. Pilot üretimine başladık. Bir yıl içinde faz çalışmaları tamamlanacak ve Türkiye uzun yıllar sonra ilk kez yerli aşısını üretmiş olacak. Ayrıca bu hafta, Sağlık Bakanlığı Referans Laboratuvarı’nda izole edilen Kovid-19 virüsü ile aşı çalışmalarına da başlıyoruz. Bir başka önemli gelişme de Çin’den ithal edilen ve Kovid-19 tedavisinde ana ilaçlardan biri olan, favipiravir etken maddeli yüksek biyoteknolojik ilacın da yerli üretimine başlıyoruz” diye konuştu.

    ‘ABD’NİN YAPAMADIĞINI YAPTIK’
    ABD Başkanı Donald Trump’ın bu ilacı ABD’de üretebilmek için girişimde bulunduğunu ama başaramadığını anlatan Dr. Koçak, “Ham maddesini Hindistan’dan alamadığı için ABD bu ilacı üretmeyi başaramadı. Biz, uzun yıllardır süren uluslararası işbirliklerimiz sonucu hammaddeyi temin ettik ve kendi üretimimizi yaptık ” dedi.  Bu ilacın direkt olarak virüsü öldürücü bir etkisi olmadığına ve romatizmal hastalıklarda yıllardır kullanıldığına da dikkat çeken Dr. Hakan Koçak, “Malarya (sıtma) tedavisinde de kullanılan bu ilacın Türkiye’de üretilebilmesi çok önemli. Çünkü bütün dünyayı etkileyen salgın hastalıklarda ülkeler ellerindeki ilaçları, hammaddeleri başka ülkelere vermek istemiyor. Bununla ilgili ülkemizde bir sıkıntı yaşanmayacak. İlacın orijinali Türkiye’de bir yabancı firma tarafından ruhsatlı şu anda. Biz Türkiye’de ilk defa jeneriğini ürettik. Jenerik ilaç üretildiği zaman, orijinal ilacın fiyatı yüzde 40 oranında düşüyor. Bu da tabii ki kamu maliyesine ciddi bir yarar sağlıyor. Jenerik ilaç, orijinal ilaçla aynı etken maddeyi, aynı dozda içeren, aynı etkinliği, kalite ve güvenilirliği olan ilaçtır. Orijinal ilacın yerine rahatlıkla kullanabilirsiniz” diye konuştu.

    ‘BU ÜRETİMLERİN MERKEZİNDE AR-GE VAR’
    Jenerik ilaç üretiminde Ar-Ge’nin çok önemli olduğuna değinen Dr. Koçak, “Jenerik ilaç üretiminden önce, ilacın uygun kriterleri sağlayabilmesi için Ar-Ge çalışmaları yapılıyor. Bizim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan onaylı Ar-Ge merkezimiz var. Burada 100 bilim insanı çalışıyor. Doktorlar, eczacılar, farmakologlar yer alıyor ekipte. İlaç üretimi planlandığı zamanda bu Ar-Ge merkezinde, ilacın orijinali ile karşılaştırmalı çalışmaları yapılıyor ve uygunluk alırsa, üretim sürecine geçiliyor. Ruhsat dosyası hazırlanıp Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nda bu dosya incelenerek bizim tarafımızdan gönderilen numunelerin de analizi yapılıyor. Uygunluk alırsa, ruhsatlandırılıyor. Bu süreç de yaklaşık 1-1,5 yıl sürüyor. Bu ilaç eskiden olduğu gibi romatizmal hastalıklarda da kullanılacak. Hastalar raporlarıyla eczaneden ilaçlarını alabilecekler. Kovid-19 tedavisindeki kullanımı ise Sağlık Bakanlığı’nın hastanelere ilacı direkt kendisi vererek gerçekleştiriliyor. Kovid hastaları eczaneden bu ilacı alamıyor. Yerli ilacımız bu hafta geri ödeme listesine de alındı” şeklinde konuştu. 

    “1,5 MİLYAR LİRALIK YATIRIMLA YÜKSEK DEĞERLİ İLAÇ ÜRETİMİ”
    Türkiye’de çok güçlü bir yerli ilaç sanayii olduğunu söyleyen Dr. Koçak, “İleri teknoloji kullanan, yüksek kapasiteli, dünya ölçeğinde, gururla bahsedebileceğimiz ilaç sanayimiz var. Biz 49 yıldır ilaç üretiyoruz. Jenerik ilaç Türkiye’de şu anda yüzde 83 pazar payına ulaşmış durumda. Yani Türkiye’de kullanılan ilaçların yüzde 83’ü kutu olarak, yerli üretiliyor. Geriye kalan yüzde 17 ise ithal ediliyor. Ancak bu yüzde 83’lük kısım kamu maliyesinde ilaca harcanan paranın yüzde ellisini alabiliyor. Kalan yüzde 50, ithal ilaca gidiyor. Çünkü ithal ürünler daha yüksek fiyatlarla ülkeye geliyor. Bunun sebebi de bu ilaçların genellikle yüksek teknolojili biyoteknolojik ya da patent süresi hala devam eden ilaçlar olması. Kan ürünleri, beslenme ürünleri gibi ürünler de buna dahil. Eskiden yerli ilaç oranı çok daha düşüktü. Ancak Sağlık Bakanlığı yerel üretimi teşvik edecek birtakım önlemler ve uygulamalar yaptı. Yüzde 55’lerden yüzde 83’e çıktı bu oran. Amaç tabii, yüksek değerli ilaç üretebilmek. Bunu da ancak yüksek teknolojili ilaçları ülkemizde üreterek yapabiliriz. Biz 5 yıl önce, biyoteknolojik üretim alanlarımızı devreye aldık. Bunun için 1,5 milyar TL’lik bir yatırım yaptık. Şu anda yüksek teknoloji gerektiren iki tane biyoteknolojik ilaç üretiyoruz. Bunlardan birisi enoksaparin sodyum etken maddeli kan sulandırıcı ilacımız, diğeri de insülin glargine etken maddeli diyabet ilacımız. Yakın zamanda yeni biyoteknolojik ilaçlar, yeni insülinler yeni kanser tedavisinde kullanılan monoklonal antikorlar (akıllı moleküller) dediğimiz ürünleri de pazara vermeyi planlıyoruz” diye konuştu.  

    “KOVİD AŞISI ÇALIŞMALARINA DA BU HAFTA BAŞLIYORUZ “
    Ar-Ge laboratuvarlarındaki yerli aşı çalışmalarında da sona yaklaştıklarını anlatan Dr. Hakan Koçak, şu müjdeyi verdi: “İki tane aşımızın Ar-Ge süreci bitti ve pilot üretimleri yapıldı. Bunlardan birisi BCG, yani verem aşısı, diğeri de kuduz aşısı. Tarım Bakanlığı’ndan onaylı hayvan laboratuvarımız var. Burada aşılar denendi ve uygun olduğu kanıtlandı. Şimdi bağımsız laboratuvarlarca tekrar test edilecek ve daha sonra klinik denemelere geçilecek. 1 yıl sonra üretimine başlayıp pazara verebileceğiz. Böylece Sağlık Bakanlığı aşılama programında artık yerli aşı kullanabilecek. Şu anda Türkiye’de üretilen bir aşı yok maalesef. Tamamı ithal ediliyor. Bizim aşılarımız yıllar sonra Türkiye’de üretilen ilk aşılar olacak. Ayrıca başlangıç aşamasında olan başka bir aşı çalışmamız da yine Kovid-19 ile ilgili. Sağlık Bakanlığı’nın Ankara’daki Referans Laboratuvarı’nda Kovid-19 virüsünü izole etti. Biz bu suşu alarak önümüzdeki hafta aşı çalışmalarımıza başlayacağız. Bunu da yüksek biyogüvenlikli BSL-3 laboratuvarımızda yapıyoruz. Bu laboratuvar, özel sektörde sadece bizde var. Bunun dışında birkaç üniversitede ve TÜBİTAK’ta bu laboratuvar mevcut”

    “ÇİN’DEN İLAÇ İTHALİNE DE GEREK KALMAYACAK”
    Dr. Hakan Koçak, Türkiye’nin neden orijinal ilaç değil de daha çok jenerik ilaç üretimine yönelmek zorunda kaldığını ise şu şekilde özetledi: “Orijinal ilacın geliştirilmesi ve pazara sunulması uzun yıllar alan bir işlem. 5 ila 10 yıl sürüyor. Bu Ar-Ge çalışmalarına ise çok çok büyük paralar harcanıyor. Ülkemizde jenerik ilaç dışında daha küçük bütçelerle birtakım orijinal ilaç çalışmaları da yapılıyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Mustafa Varank’ın  açıkladığı, TÜBİTAK’ın organize ettiği ve 4 üniversitenin de içinde yer aldığı yine Kovid-19 tedavisinde kullanılacak 9 tane ilaç çalışması var. Bunlardan birinde biz de yer alıyoruz. Bu dört üniversite ile geliştirilecek biyoteknolojik molekülün sanayiye uygulanmasını ve üretimini de biz yapacağız. Koronavirüs tedavi algoritmasında yer alan ve Koçak Farma tarafından üretilen hali hazırda dört ilaç mevcut. Yakın zamanda buna yeni bir tane daha eklenecek. O da Japon menşeili favipiravir olarak bilinen ilaç. Biyoeşdeğerini üreteceğimiz bu ilaçla ilgili de ruhsatlandırma sürecine girdik. Ruhsatımızı aldıktan sonra, artık ülkemizde üreteceğiz ve Çin’den ithal edilmesine gerek kalmayacak. Kovid’de ölümlere sebep olan en önemli neden sitokin fırtınası. Hastanın bağışıklık sisteminin aşırı reaksiyonu sonucunda oluşan bir dizi olaylar zinciri meydana geliyor. Biyoteknolojik ilaç olan favipiravir sitokin fırtınasını engellemek amacıyla geliştirildi”

    “İLK KEZ YERLİ BİR FİRMA YABANCI BİR FİRMAYI SATIN ALDI”
    49 yıldır ilaç üreten bir firma olduklarını anlatan Dr. Koçak, “Bin çalışanımız var. Onkoloji, kadın doğum, enfeksiyon gibi hemen her alanında üretimimiz var. onkolojide mesela 100’ün üzerinde ürünümüz var. Türkiye’nin ve Avrupa’nın en büyük onkoloji üretim tesislerine sahibiz. Bu ürünleri yaklaşık 50 ülkeye ihraç ediyoruz ve bunların çoğunluğunu da Avrupa Birliği ülkeleri oluşturuyor. Ayrıca Güney Kore’den Avustralya’ya kadar ihracatımız var. Türkiye’de kullanılan her iki kutu kanser ilacından birini Koçak Farma üretiyor. Çerkezköy tesislerimizin yanında, İstanbul Ayazağa’da serum üretim tesislerimiz var. Burayı da 5 yıl önce yabancı ortaklı, alanında lider olan bir firmadan aldık. Ülkemizde ilk defa, bir yerli firma, yabancı bir firmayı satın almış oldu. Bu da gurur verici bir şey. Serum da yine ilaç gibi, son derece kritik öneme haiz bir ürün. Özellikle savaş, ambargo ya da pandemi gibi durumlarda mutlaka kendi serumunuzu üretiyor olmanız lazım. İlaç üretim tesislerimizin kapasitesi yıllık 500 milyon kutu. Serum üretim tesislerimizin kapasitesi ise yıllık 80 milyon torbadır” şeklinde konuştu.

    (FOTOĞRAF)

  • Tıbbi ve bez maske testinde üç kritere dikkat ediliyor 

    Tıbbi ve bez maske testinde üç kritere dikkat ediliyor 

    Semih ÇALIŞKAN – Güven USTA – Uğur CAN – İSTANBUL, (DHA) TÜRKİYE’de üretilen maskeler satışa sunulmadan önce laboratuvarlarda testten geçiriliyor. Maskelerin standartlara uygunluğunda üç kriter dikkate alınıyor. 
    Türkiye’de üretilen maskeler laboratuvarlarda testlerden geçirilerek standartlara uygun olup olmadıkları kontrol ediliyor. İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birliklerinin (İHKİB) kuruluşu Ekoteks Laboratuvarı’nda her gün çok sayıda tıbbi ve bez maske detaylı bir testten geçiriliyor. Test sonucuna göre maskelerin standartlara uygunluğu raporlanıyor. Test aşamasında üç önemli kriter var. Bunlar maskenin bakteri tutunma özelliği, toplam bakteri yükü ve nefes alabilirlik. Laboratuvarlarda yapılan testlerde bez maskeler için ayrıca Türk Standartları Enstitüsü’nün (TSE) yayınladığı standartlara göre beş defa yıkama özelliğine dikkat ediliyor. 

    “ÜÇ ÖNEMLİ NOKTA VAR”
    Ekoteks Laboratuvarı Teknik Müdürü Sevim Razak, maskeler için uygulanan test aşamalarını anlattı. Razak, “Laboratuvarımızda özellikle tıbbi yüz maskeleri ve bez maskelerinin Avrupa standartları ve TSE’nin yayınladığı standartlar için testler yapılmaktadır. Bu testler de üç önemli nokta var. Birincisi maskeyi taktığımız zaman bakteri tutunma özelliğinin kontrol edilmesi gereklidir. Diğeri nefes alabilirliğin kontrol edilmesi. Çünkü maske yüzümüzde takılıyken rahat nefes alıp verilmesi gereklidir. Birde maskelerin üretiminden sonra üzerinde ne kadar bakteri yükü ya da mikroorganizma yükünün tutunduğu kontrol edilmesi gerekmektedir” dedi.

    “BEZ MASKE BEŞ DEFA YIKAMAYA DAYANIKLI OLMALI “
    Türk Standardları Enstitüsü (TSE) tarafından bez maskelerle ilgili standartlar paylaşılmıştı. Üretilen bez maskeler de satış öncesi bu laboratuvarda testten geçiriliyor. Sevim Razak bez mask    elerle ilgili, “Bez maskelere TSE’inin yayınladığı standartlar kapsamında yapılması gereken bazı testlerimiz var. Yine aynı standartlar için testler yapılıyor. Bez maskelerin, tek kullanımlık maskelerden farkı beş defa yıkamaya dayanıklı olmasının yani 60 derece gibi sıcaklıkta beş defa yıkandıktan sonra tekrar kullanılabilir olması ve aynı özellikleri sağlayabiliyor olması gerekmektedir. Bu da biz testleri yaptıktan sonra TSE tarafından onaylanıyor ve belgelendiriliyor” diye konuştu. 

    “60 DERECEDE YIKAMA ÖZELLİĞİNE DİKKAT EDİLİYOR OLMASI LAZIM”
    Razak, yıkanabilir bez maskeler için vatandaşlara çağrıda bulundu. 60 derecede yıkama özelliğine dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden Razak, yurt dışından da test talepleri olduğunu ifade ederek şunları söyledi:
    “İhracat firmalarımızdan ve yurt dışından da test talebi alıyoruz. İngiltere, İspanya ve Romanya gibi ülkelerden de test talebi alıyoruz. Numune gönderiliyor. Önümüzdeki günlerde ya da ilerleyen aylarda maskeler hayatımızdan kolaylıkla çıkmayacak gibi görünüyor. Biraz modaya ve trende uyacaklar sanırım maskede. Standart özellikleri ve koruyucu özelliklerinden asla vazgeçilmiyor. Burada önemli olan vatandaşın da daha sonra evinde kullanırken 60 derecede yıkama özelliğine dikkat ediyor olması lazım. Çünkü yüksek sıcaklıkta eğer tutunmuş bir bakteri varsa, bakterilerin ölmesi ve yıkanan maskenin tekrar temizlenmesi mümkün.”
    (FOTOĞRAF)

  • Çöl tozları ve trafik İstanbul’daki hava kalitesini etkiledi

    Çöl tozları ve trafik İstanbul’daki hava kalitesini etkiledi

    Elif YAVUZ-Feridun AÇIKGÖZ/İSTANBUL, (DHA) AFRİKA’dan gelen ve Türkiye’de de etkisini gösteren çöl tozları, İstanbul’da hava kalitesini etkiledi. İTÜ Meteoroloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Deniz Demirhan, çöl tozlarının bakteri barındırdığını belirterek uyarılarda bulundu. Dr. Demirhan, “Çöl tozları içerisinde pek çok bakteri ve kirletici maddeler barındırıyor. Bu nedenle solunum yollarımızı etkileyebiliyor. Maske takmak hem koronadan hem de çöl tozlarından koruyacak” dedi.

    Koronavirüs salgının ardından trafikte araçlardan ve fabrika bacalarından kirli hava salınımının azalmasının ardından pek çok uzman hava kalitesinde bir iyileşme olduğunu belirtti.  Hava  kalitesindeki değişimi İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Deniz Demirhan değerlendirdi. Dr. Demirhan, “Son iki gündür çok önemli bir değişiklik var yurt genelinde. Özellikle Akdeniz, Ege ve Marmara Bölgesi’nde çok önemli bir değişiklik var.  Özellikle bahar aylarında, rüzgar güneyden kuvvetli esiyor. Rüzgarın güneyden ve güneybatından kuvvetli olduğu dönemlerde Afrika’dan gelen çöl tozları etkisi altına girmekteyiz. Bu çöl tozları ister istemez hava kalitemizi düşürmekte. Çöl tozları içerisinde pek çok bakteri ve kirletici maddeler barındırıyor. Bu nedenle solunum yollarımızı etkileyebiliyor” dedi.

    TRAFİĞİN YOĞUN OLDUĞU YERLERDE KARBONMONOKSİT DEĞERLERİ YÜKSEK
    Çöl tozlarının yanı sıra sanayi ve trafikteki artışın da hava kalitesini etkileyebileceğini ifade eden Dr. Demirhan, Ulusal Hava Kalitesi izleme Ağı üzerinden Mecidiyeköy’deki hava durumunu değerlendirerek, “Burada yoğun bir trafik var, çöl tozları da eklenince doğal olarak değerlerde bir artış söz konusu oluyor. Karbonmonoksit özellikle çok artmış. Mecidiyeköy yoğun trağin olduğu bir bölge NO2 (azot dioksit) değerlerinin artması doğal. Trafiğin yoğun olduğu bölgelerde NO2 ve SO2 yüksek olacaktır. Burada yüksek bir değer var” diye konuştu.
    Tuzla’daki hava durumunun ‘orta’ olmasına ise “Anadolu yakasında trafik başlamış olabilir. Çünkü ozon değerlerinde bir artış ve karbonmonoksit değerlerinde önemli bir artış var. Belki sanayi ile ilgili bir artış söz konusu olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

    “MASKE HEM KORONADAN HEM ÇÖL TOZUNDAN KORUYACAK”
    Maske takmaya devam edilmesi tavsiyesinde bulunan Dr. Demirhan, “Bu günlerde maske de takıyoruz. Maske de tozların solunum yollarımızdan içeri girmesini engelleyecektir. Hem koronadan bizi koruyacak hem de çöl tozlarından bizi koruyabilir. Fakat bu çöl tozları, iki gündür yukarı seviyede hareket ediyor. Ancak solunum yollarınızda bir rahatsızlık varsa Akdeniz, Ege ve Batı Karadeniz bölgesini de içine alacak şekilde bu bölgedekilerin dışarıya çıkmamalarını ya da maske ile çıkmaları önem arz ediyor” ifadelerini kullandı.

    SADECE TOZ DEĞİL, BAKTERİ DE GETİRİYOR
    Önümüzdeki günlerde etkili olmaya devam edecek olan çöl tozlarının, sadece toz değil partikül bakteriler de getirdiğini söyleyen Dr. Demirhan, şöyle devam etti: Çöl tozları, solunum yolları hastalıklarına sebebiyet verebilir. Çünkü içinde çöl tozlarınnı yanı sıra toz ve bakterileri de beraberinde getirecektir. Bu bakterilerin solunum yolumuzdan içeri girmesi akciğerimize kadar ulaşmasına bile sebebiyet verebilir. Bu nedenle özellikle bu günlerde dışarıya çıkarken mutlaka maskeyle çıkılmalı. Çöl tozlarının atmosferde bulunuyor olması şu dönemde hava kalitesini de etkiliyor. Akciğer hastalılarını, solunum  yolu hastalıklarını tetikleyebilir. Solunum yolları rahatsızlıkları olanlardan dünden itibaren etkilemeye başlamış bile olabilir. Nefes almakta zorluk, öksürük gibi rahatsızlıklar başlamış olabilir. Önümüzdeki günlerde de bu devam edecektir.”
    Dr. Demirhan ayrıca, “Çöl tozlarını gözle görmek imkansız ancak gözlerde bir yanma, bulanıklık, solunum yollarında bir rahatsızlık hissedebilirlerö dedi.
    (FOTOĞRAF)

     

  • Başkan Saklı: Bütün ülkemizin insanını Şemdinli’ye davet ediyorum

    Başkan Saklı: Bütün ülkemizin insanını Şemdinli’ye davet ediyorum

    Azer DEMİR/ŞEMDİNLİ (Hakkari), (DHA)- HAKKARİ’nin Şemdinli İlçesi Belediye Başkanı Tahir Saklı, elinde Türk bayrağıyla Efkar Dağı’na çıkarak, “Ülkemizin her tarafı güzel, ama Şemdinli bir başka güzel. Ülkemizin bütün insanını Şemdinli’ye davet ediyorum” dedi. 
    Şemdinli Belediye Başkanı Tahir Saklı, elinde Türk bayrağı, teröristlerden arındırılan Efkar Dağı’na çıktı. Saklı, ‘Seyirtepe Projesi’ için çalışmalara başladıklarını söyledi. Başkan Saklı, “Ülkemizin her tarafı güzel, ama Şemdinli bir başka güzel. Bütün ülkemizin insanını Şemdinli’ye davet ediyorum. Gelin Şemdinli’de gönlümüzün misafiri olun. Gelin kültürümüz gereği sizi evimizde ağırlayalım. Şu anda Efkar Dağı’nın eteklerindeyiz, huzurlu ve güzel şehrimizin seyir tepesinde. İnşallah yakında bu alanlarla ilgili halkımıza müjdeli haberlerle vereceğiz. Burayı daha etkin ve daha güzel şekliyle halkımızın hizmetine sunacağız” dedi.

    FOTOĞRAFLI

  • Düzceliler maske yasağına uyuyor

    Düzceliler maske yasağına uyuyor

    Tezcan SOLMAZ-Murat KÜÇÜK/DÜZCE, (DHA)- DÜZCE’de, 2 gündür uygulanan maske takma zorunluluğuna vatandaşların büyük ölçüde uyduğu gözlenirken, bazılarının ise maskelerini çene altında tuttuğu öğrenildi.
    Düzce Olağanüstü Umumi Hıfzıssıhha Meclisi’nin aldığı kararla, 2 gündür tüm kamusal alanlarda maske takılması zorunlu hale getirildi. Kararın ardından Düzce İl Emniyet Müdürlüğü ekipleri, şehrin kalabalık caddelerine giriş ve çıkışları kontrol altına alarak, sık sık polis araçlarından uyarı yapmaya başladı. Vatandaşlar, yasağın başlamasıyla birlikte büyük ölçüde kurallara uyarken, bazı vatandaşların ise maskelerini çenelerinde tuttuğu görüldü. Polis ekipleri, gün içerisinde maskelerini çenelerinin altında tutan kişileri tespit ederek uyarmaya devam ediyor.

    FOTOĞRAFLI

  • Akademisyen, öğretmen ve memurlar Kızılay için gönüllü oldu

    Akademisyen, öğretmen ve memurlar Kızılay için gönüllü oldu

    Salih TEKİN/ERZURUM, (DHA)- ATATÜRK Üniversitesi’nde, çeşitli fakültelerde çalışan akademisyen, memur ve öğretmenler, Erzurum’un merkez Palandöken ilçesinde Kızılay Şubesi kurdu. Gönüllülerden oluşan yönetimin ekibine desteği de yine gönüllülerden oluşan öğrenciler verdi. 
    Merkez Palandöken ilçesinde Kızılay’ın şubesini kurmak için Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muhammet Tatar, İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi İrfan Hıdıroğlu, çeşitli fakültelerde çalışan memur ve öğretmenler gönüllü oldu. Şubenin kurulumu için yetki alan Tatar ve arkadaşları, hizmet merkezi olarak da Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün kullanılmayan ‘Engelsiz Yaşar Bakım Rehabilitasyon ve Danışma Merkezi’ne ait binayı geçici olarak aldı. Tamamen gönüllü arkadaşlardan oluşan Kızılay Palandöken Şubesi Yönetim Kurulu’na çalışmalarında yardımcı olan ekip de üniversite öğrencilerinden oluştu. 
    PANDEMİ VE RAMAZANDA 4 BİN KİŞİYE ULAŞTILAR
    Çalışmalarına hızlı başlayan Kızılay Şube Başkanı Doç. Dr. Muhammet Tatar ve arkadaşları, pandemi ve ramazan süresince yaklaşık 4 bine yakın ihtiyaç sahibine ulaştı. Kızılay yönetimi, fitre ve zekatlardan elde edilecek gelirle 600 aileye de ramazan sonuna kadar 400 TL nakit yardımı dağıtmayı planlıyor. İhtiyaç sahiplerine dağıtılacak gıda paketlerini kendi imkanlarıyla araçlarla mahalle mahalle dolaşarak taşıyan yöneticilere, en büyük yardımı gönüllülerden oluşan 6 öğrenci yapıyor.
    ‘HER YÖNETİM KURULU ÜYESİ KENDİ ARACIYLA YARDIM YAPIYOR’
    Kızılay Şube Başkanı Doç. Dr. Muhammet Tatar, Atatürk Üniversitesi’nde görevli akademisyen, memur ve öğretmen katılımıyla yönetim oluşturduklarını söyledi. Gönüllü öğrencilerin de kendilerine yardımcı olduğunu belirten Tatar, Palandöken ve Erzurum’daki ihtiyaç sahiplerine el uzatmaya çalıştıklarını kaydetti. Profesyonel çalışanları olmadığını tamamen gönüllü olarak hizmet ettiklerini ifade eden Tatar, yardım edileceklerin listesini belirledikten sonra her yönetim kurulu üyesinin kendi aracıyla dağıtım yaptığını belirtti. 
    Palandöken Kızılay Şubesi’nin gönüllü öğrencilerinden mimarlık fakültesinde okuyan Yavuz Selim Sulan, gönüllü olarak görev yapan hocalarına kendilerinin de yardımcı olmaya çalıştıklarını söyledi. 

    FOTOĞRAFLI

  • Bakkaldı, kendisi için yaptığı makineyle hayatı değişti

    Bakkaldı, kendisi için yaptığı makineyle hayatı değişti

    Ramiz Kaan OKTAR/ERENLER (Sakarya), (DHA) – SAKARYA’da, 20 yıl önce kendi bakkalında kullanmak için ürettiği paketleme makinesi ilgi gören Melih Güreş, işletmesini kapatıp, fabrika kurdu. Güreş, tesiste 12 yıldır paketleme makineleri üretip, ihracatını da yapıyor.  
    Erenler ilçesinde, 2008 yılında kurulan firma tarafından gıda sektörüne yönelik paketleme makineleri üretiliyor. Fabrikada son olarak sıcak yemek paketleme makinesi üretilip, Ankara Kızılay’da işletmeye teslim edildi. Büyükşehir belediyeleri, spor kulüpleri ve fabrikalar dahil çok sayıda işletme için üretim yapılan firma tarafından yurt dışına da makine ihraç ediliyor.    
    Lipovak Yönetim Kurulu Başkanı Melih Güreş, 17 Ağustos 1999 depreminde büyük hasar gören Sakarya’da, geçici konutların kurulduğu Camili bölgesindeki dükkanlarında yaptıkları ilk makineyi kendilerine ürün satan peynircinin satın aldığını belirtti. Makinenin daha sonra fabrikada seri imalatına başladıklarını söyleyen Güreş, “Biz Camili’de, Sakarya’nın deprem konutlarının orada bakkal açmıştık. Orada peynir paketlemeyle ilgili makinenin ihtiyacını gördüm, kendime bir tane makine yaptım. O makineyi sonra bizim peynirciye sattım sonra bir tane daha yaptım, onu da internetten sattım. Bunun arkası olduğunu fark ederek, makinenin seri imalatına başladım. ‘Seri’ dediğimiz tabi 5, 2, 3 tane ayda. Şu anda o makinelerden 150 adet yapıyoruz ayda. Türkiye ve dünyada her yere gönderiyoruz. 12 senedir bu işi yapıyoruz” diye konuştu. 
    Ankara Kızılay’a teslim ettikleri makine için özel çalışma yaptıklarını ve bu konuda gurur duyduklarını anlatan Melih Güreş, “Pandemi sürecinde işlerimiz arttı. Bu süreçten önce de şirketimizin prensibi olarak sürekli stoklu mal tutardık. Bundan dolayı da arayan müşterilerimize 1 gün sonra ya da aynı gün makine teslimatı yapabiliyoruz. Dünyada böyle bir teslimat şekli yoktur. Aradığınız makineyi biz 1 günde teslim ediyoruz. Bu çok büyük bir özelliktir” dedi. 

    FOTOĞRAFLI

  • Bilecik’te, telefon hatları olmayan aboneler 9 aydır fatura ödüyor

    Bilecik’te, telefon hatları olmayan aboneler 9 aydır fatura ödüyor

    Hakan TÜRKTAN- Caner AKSU/SÖĞÜT (Bilecik), (DHA)- BİLECİK’in Söğüt ilçesine bağlı Borcak köyünde, 9 ay önce telefon hattı kablolarının çalınmasının ardından telefon ve internet bağlantıları kesildi. Köy Muhtarı Osman Çırakoğlu, halen köydeki abonelere fatura gelmeye devam ettiğini ileri sürerek, “Telefonla hiçbir iletişimimiz olmamasına rağmen hala fatura geliyor. İnterneti de kullanamıyorum. Muhtarlığın interneti var ama kullanamıyorum. Ona da faturalar geliyor. Nasıl oluyor bu anlayamadık gitti. Kışın köyde 53 vatandaş var, yazın 100’ü geçiyor. Yaklaşık 40- 45’te abone var” dedi.
    Bilecik’in Söğüt ilçesine bağlı 100 nüfuslu Borcak köyünde, geçen yıl ağustos ayında telefon hattı kabloları kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce çalındı. Bu süre içerisinde yeni telefon hatları çekilmezken, köylüler 9 aydır abonelere hala fatura gelmeye devam ettiğini belirterek tepki gösterdi. Köy Muhtarı Osman Çırakoğlu, telefon hatlarının olmamasına rağmen hala fatura gelmesine anlam veremediğini ve birçok yere başvuruda bulunduğunu söyledi. Köyde 45 kadar abone olduğunu ifade eden muhtar Çırakoğlu, “25 Ağustos 2019 tarihinde köyümüze gelen telefon hattı kabloları çalındı. Jandarma olayla ilgili tutanak tuttu. 2 ay bekledim, faturalar gelmeye devam edince Bilecik’e gittim ve dilekçe verdim. Hattımızın olmamasına rağmen hala faturaların geldiğini belirttim. Sonraki 1-2 ay gelmedi. Yılbaşından bu yana faturalarımız gelmeye devam ediyor. Bu ne demek? Sorma ver parası mı? Telefonla hiçbir iletişimimiz olmamasına rağmen hala faturalarımız gelmeye devam ediyor” dedi.
    Köyde internet ve telefon kullanamadıklarını anlatan Çakıroğlu, faturalara ilişkin mesajlarda aldıklarını söyleyerek, “Muhtarlığın interneti var ama kullanamıyorum. Ona da faturalar geliyor. Telefonuma, ‘Şu tarihe kadar ödemezseniz faturanıza açma kapama bedeli 34 lira yansıtılacaktır’ diye mesajlar geliyor. Nasıl oluyor bu? Anlayamadık gitti. Kışın köyde 53 vatandaş var, yazın 100’ü geçiyor. Yaklaşık 40-45’te abone var” diye konuştu.
    ‘ÇOCUKLARIMLA İRTİBAT KURAMIYORUZ’
    Yaklaşık 9 aydır telefon hatlarının kesik olduğu için çocuklarıyla ve yakınlarıyla irtibat kuramadıklarını söyleyen köylülerden Mehmet Besici (80) de gelen faturalara tepki gösterdi. Çalınan hatlarında henüz tamir edilmediğini ifade eden Besici, “9 aydır telefonlarımız kesik. Çocuklarım köy dışında, onlarla bir irtibat kuramıyoruz. Bir defa Eskişehir’e giderek kapattırdım. Sonra bir gün bana telefon geldi. 30 yıldır telefon abonesi olduğum için hattımı kapatmamamı istediler. Ben de ‘tamam’ dedim. Ondan sonra tekrar beni abone yapmışlar. Dolayısı ile faturalar da yine geliyor. Ben bankada otomatik ödemeye bağlamıştım, faturalar her ay otomatik kesiliyor” dedi.
    ‘FATURALAR GELMEYE DEVAM EDİYOR’
    Telefon ve internet bağlantılarının olmadığı halde halen fatura geldiğini anlatan köy sakinlerinden Hatice Koca da bu duruma çözüm bulunmasını isteyerek, “9 ay önce hırsızlar tarafından kablolarımız çalındı. Telefonla iletişim sağlayamıyoruz, internetimiz yok. Faturalar tekrar gelmeye devam ediyor. Devletimiz buna bir çözüm bulabilir mi?”
    Köylülerden Ali Torun ise, “Kablolar çalındığı halde bütün vatandaşlara fatura geliyor. ‘Telefonunuzu kapatacağız, açma kapama parası alacağız’ diye mesajlar geliyor. Muhtarımız bu konuda dilekçe verdiği halde hiçbir çalışma yok” ifadelerini kullandı.
    Borcak köyünde oturanlar hem hatların tamir edilerek internet ve telefonlarının yeniden çalışır hale getirilmesini, hem de faturalarla ilgili de inceleme başlatılmasını talep etti.

    FOTOĞRAFLI

  • Tuzla’da her ay 3 binden fazla hastaya evde sağlık hizmeti

    Tuzla’da her ay 3 binden fazla hastaya evde sağlık hizmeti

    İSTANBUL, (DHA) – Sağlık Bakanlığı ile Tuzla Belediyesi işbirliğinde hayata geçirilen “Evde Sağlıkta Tuzla Modeli”nin koronavirüs salgını döneminde de ağır hastalar, 65 yaş ve üstü ile kronik hastalığı olan vatandaşlar başta olmak üzere tüm Tuzlalı vatandaşların hayatını kolaylaştırdığı duyuruldu.Ayda 3 binden fazla hastaya evde sağlık hizmeti veren Tuzla Belediyesi’ne günde ortalama 100’ün üzerinde çağrı geliyor.

    Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı “Evde sağlık alanında çevre belediyeler başta olmak üzere başka illerin belediyelerine ve büyükşehir belediyelerine örnek olan Evde Sağlıkta Tuzla Modelimizi, Sağlık Bakanlığı ile birlikte yürütüyoruz. Türkiye’de şu an için evde sağlık hizmeti alanında kamu ortaklığı bulunan hiçbir belediye yok, bu alanda tekiz. Bu bizi ciddi anlamda gururlandırıyor” dedi.

    Koronavirüs vakaları evde bakım hizmetlerinin önemini bir kez daha hatırlattı. Tuzla Belediyesi bu alanda diğer belediyelere rol model olduklarını belirterek, Sağlık Bakanlığı’nın literatürüne örnek model olarak giren “Evde Sağlıkta Tuzla Modeli”nin özellikle pandemi döneminde vatandaşın imdadına yetiştiğine dikkat çekti.Koronavirüs salgını döneminde de vatandaşların hayatına büyük kolaylıklar sağlayan ekipler, ağır hastalar, sokağa çıkma engeli bulunan 65 yaş ve üstü ile kronik rahatsızlığı bulunan hastalar başta olmak üzere tüm Tuzlalı vatandaşların tıbbi takip ve işlemlerini evlerine giderek uyguluyor.

    AYDA 3 BİNİN ÜZERİNDE HASTAYA EVDE HİZMET VERİYOR

    Hafta sonları da dahil olmak üzere 7/24 hizmet veren Tuzla Belediyesi’ne ilçe sakinleri teşekkürlerini iletiyorlar. Evde sağlık hizmetlerine talebin daha da yoğunlaştığı bu dönemde Sağlık Bakanlığı ortak projesi ile aylık 3 binin üzerinde hastaya evde sağlık hizmeti veren Tuzla Belediyesi’ne günde ortalama 100’ün üzerinde çağrı geliyor. Gelen talepleri en sağlıklı şekilde karşılamayı hedefleyen Tuzla Belediyesi, evde sağlık hizmetleri alanına 8 ek personel daha sağlayarak personel sayısını 28’e, araç sayısını da 7’ye çıkardı.

    “TÜRKİYE’DEKİ EVDE SAĞLIK HİZMETLERİ ALANINDA KAMU ORTAKLIĞI BULUNAN TEK BELEDİYEYİZ”

    Türkiye’de ilk kez bir belediyenin evde sağlık hizmetleri alanında Sağlık Bakanlığı ile ortak projede birleşerek hizmet verdiğini vurgulayan Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı, şöyle konuştu: “Evde sağlık alanında çevre belediyeler başta olmak üzere başka illerin belediyelerine ve büyükşehir belediyelerine “Evde Sağlıkta Tuzla Modelimizle” örnek olduk. Belediyeler modelimizi inceliyorlar ve bunu başarılı bir model olarak tanımlayarak, bizden protokol talebinde bulunuyorlar. İki ulusal, bir de uluslararası kongrede örnek proje olarak incelenen ‘Evde Sağlıkta Tuzla Modelimiz’ aynı zamanda Sağlık Bakanlığı’nın literatürüne girdi. Evde Sağlıkta Tuzla Modelimizi, Sağlık Bakanlığı ile birlikte yürütüyoruz. Türkiye’de şu an için evde sağlık hizmeti alanında kamu ortaklığı bulunan hiçbir belediye yok bu alanda tekiz. Bu bizi ciddi anlamda gururlandırıyor.”

    SOKAĞA ÇIKMA KISITI BULUNAN VE AĞIR HASTALAR YATTIĞI YERDEN TÜM RAPORLARINI ALABİLİYOR

    Evde sağlık hizmetlerinin yanı sıra, hastaneye gitmesi gereken vatandaşlara da hasta nakil araçları ile ulaşım hizmeti verdiklerini ifade eden Yazıcı, “Tuzla Belediyesi olarak bu alanda da farkımızı ortaya koyuyoruz. Evde Sağlıkta Tuzla Modelimizle özellikle böyle bir dönemde vatandaşımızı mağdur etmemek için hafta sonları da dahil 7/24 hizmet veriyoruz. Bu dönemde bizim için en öncelikli konu vatandaşımızın sağlığını korumak” dedi ve ekledi: “Bunun için var gücümüzle çalışıyoruz. Korona döneminde özellikle ağır hastalarımız, sokağa çıkma kısıtlaması bulunan 65 yaş ve üstü ile kronik hastalığı bulunan vatandaşlarımız başta olmak üzere farklı yaş gruplarından ciddi oranda çağrı aldık.

    Hastanelerimizde yoğunluk olmaması için, hastalarımızın izole edilmesine katkı sağlamak için farklı yaş gruplarında, farklı gruplardaki hastalarımız için hizmet verdik. Bu süreçte, ayrıca evlerinden çıkamayan 65 yaş ve üstü 1100 vatandaşımızın ilaç alımı, market alışverişleri, fatura ödemeleri, e-devlet şifre alımı gibi ihtiyaçlarını da karşıladık. Ağır hastalarımız, 65 yaş ve üstü ve kronik hastalarımızın hiç hastaneye gitmeden yattıkları yerden tüm tahlillerini, hatta heyet raporlarını bile almalarını sağlıyoruz. Ağır hastalarımızın tıbbi takipleri konusunda Tuzla Devlet Hastanesi uzmanlarından da destek alıyoruz. Hastaneye gidilmesi gereken zaruri hallerde hastalarımızın yanında yine bizler varız. Hasta nakil araçlarımızla 650 hastamızın ilgili hastanelere ulaşımını gerçekleştirdik. Dönemsel tedbirler ile çalışma ağımızı konu başlıklarını genişleterek sürdürüyoruz”