Kategori: Haber

  • Lohannis, NATO Genel Sekreterliğine aday

    Lohannis, NATO Genel Sekreterliğine aday

    NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in, Ukrayna’daki savaş nedeniyle 2 kez uzatılan görev süresinin 1 Ekim’de sona ermesine aylar kala Romanya Devlet Başkanı Klaus Iohannis, NATO Genel Sekreterliği için aday olduğunu açıkladı. Romanya’nın başkenti Bükreş’teki Cotroceni Sarayı’nda konuşan Iohannis, “NATO Genel Sekreterliği pozisyonu için yarışa katılmaya karar verdim” dedi.

    ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın desteklerini açıkladığı Hollanda Başbakanı Mark Rutte’ye rakip olacak olan Iohannis, Doğu Avrupa ülkelerinin NATO liderliğinde daha güçlü bir şekilde temsil edilmeleri gerektiğini söyledi. Iohannis, “NATO’nun misyonuna ilişkin görünümünü yenilemesi gerektiğini düşünüyorum. Doğu Avrupa’nın NATO görüşmeleri ve kararlarına değerli katkıları mevcut. Bu bölgeden dengeli, güçlü ve etkili bir temsil ile İttifak, tüm üye ülkelerin ihtiyaç ve endişelerine cevap verebilecek en iyi kararları alabilecektir” dedi.

    Romanya’nın NATO üyeliği üzerinden 20 sene geçtiğini ve ülkesinin savunmaya ayırdığı bütçenin gayri safi milli hasılasının yüzde 2,5’ine ulaştığını ifade eden Iohannis, “Romanya, NATO’nun tüm misyonlarına destek olmakta ve Balkanlar ile Karadeniz’in güvenliğine katkı sağlamaktadır. Ukrayna’yı da hiçbir ön şart olmaksızın destekliyoruz” dedi.

    Ukrayna’nın Rusya’ya karşı verdiği varoluş mücadelesini kazanacağı vaadi

    Romanya’nın bölgede istikrar ve güvenliğin direği haline geldiğini vurgulayan Iohannis, teklifini Romanya adına ve Romanya’nın gösterdiği performansa dayanarak yaptığını söyledi. Iohannis, bugün yayınlanan bir makalede, ise NATO’nun liderliğini kendisi üstlenmesi halinde Ukrayna’nın Rusya’ya karşı verdiği varoluş mücadelesini kazanacağı vaadinde bulunarak, Ukrayna’ya yardım etmenin NATO üyelerinin ahlaki, siyasi ve stratejik yükümlülükleri olduğunu belirtti.

  • Erdoğan, İsrail savaş suçu işliyor

    Erdoğan, İsrail savaş suçu işliyor

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi’nde düzenlenen büyükelçilerle iftar programına katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sene ramazan ayını buruk karşıladıklarını vurguladı. “Gönül coğrafyamızda acıların gözyaşların gönül yaralarının devam etmesi nedeniyle gerçekten üzüntü içerisinde olduklarını” ifade eden Erdoğan, “Gazze ve işgal edilmiş Filistin topraklarında 5 aydır süren İsrail saldırıların da 32 bin kardeşimiz şehit oldu. Sivilleri ve sivil yerleşim yerlerini hedef alan ağır bombardımanlar da 73 bin Filistinli de yaralandı. İsrail 7 Ekim öncesinde 17 sene boyunca uyguladığı ablukayla zaten Gazze’yi bir açık hava hapishanesine çevirmişti. Son 5 aydır ise Gazze’yi örneklerine ancak 2. Dünya Savaşı’nda şahit olduğumuz büyük bir imha kampı haline getirdi. İsrail’in vahşi saldırıları sonucunda Gazze, dünyanın en büyük çocuk ve kadın mezarlığına dönüşmüştür. Bunu sadece biz değil bölgeyi ziyaret eden, Gazze’de yaşayan, Gazze gören vicdan sahibi herkes söylüyor. Ama biz böyle konuştuğumuzda Netanyahu ve cinayet şebekesi rahatsız oluyor. Hemen antisemitizm yaftası vurarak bizi susturabileceğini zannediyor. Bu amaçla şimdiye kadar gizli açık her yolu denediler ama Tayyip Erdoğan’ın hakkı ve hakikati haykırmasına asla engel olamadılar. Bugün de katile katil zalime zalim demekten bizi alıkoyamazlar” diye konuştu.

    “İsrailli yöneticiler, soykırım gerçeğini saklamak yerine Gazze’de ölen bebeklerin hesabını versin”

    İsrailli yöneticilerin Türkiye’ye saldırarak soykırım gerçeğini saklamaya çalışmak yerine Gazze’de susuzluktan ve açlıktan ölen bebeklerin hesabını vermesi gerektiğinin altını çizen Erdoğan, “Netanyahu ve suç ortakları kimsenin itibar etmediği yalanlara sarılmadan önce niçin Gazze’deki 35 hastaneden 31 devre dışı bırakıldığını doktoru ve hemşiresiyle niye 400 yakın sağlık personelini öldürdüklerini neden aralarında tarihi camilerin de olduğu 220 ibadet yıktıklarını niçin eğitim kurumlarının yüzde 90 enkaza döndürdüklerini açıkladılar. Bir miktar un, bir miktar makarna, belki bir adet kuru ekmek alabilmek için sıra bekleyen masum sivilleri katledenlerin bize söyleyecek sözü olamaz. İsrail yönetimi ne yaparsa yapsın, katil, zalim, hırsız, yalancı ve faşist olduğu gerçeğini artık gizleyemez” diye konuştu.

    “Uluslararası kurumlara yönelik güven kaybının bedeli önümüzdeki yıllarda daha fazla terör, daha fazla istikrarsızlık olarak hepimizin önüne gelecektir”

    Meselenin çok daha vahim tarafı uluslararası adalet divanının ihtiyati tedbir kararına rağmen İsrail’in hiçbir şeyi olmamış gibi katliamlarına devam etmesi olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kimseyi dinlemeyen İsrail savaş suçlarını pervasızca sürdürüyor, hatta acil ateşkes çağrısı yapan ülkeleri dahi tehdit edecek kadar küstahlaşıyor. İsrail yaklaşık bir asırdır şımartılmanın, katliamları, toprak gaspları, hırsızlıkları karşısında sessiz kalınmasının faturasını sadece Filistin halkına ödetmiyor. Bu fatura aynı zamanda uluslararası kurumlara da ödetiliyor. Uluslararası kurumlara yönelik güven kaybının bedeli önümüzdeki yıllarda daha fazla terör, daha fazla istikrarsızlık olarak hepimizin önüne gelecektir” şeklinde konuştu.

    Netenyahu ve suç ortaklarına bu cesareti veren üzülerek ifade ediyorum ki İsrail’e koşulsuz askeri ve diplomatik destek sağlayanların ikircikli politikaları olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kargo uçakları, batı başkentlerinden Tel Aviv’e sürekli silah ve mühimmat taşırken yasak savma kabilinden kurulan cümlelerin hiçbir anlamı yoktur. Gazze’ye yönelik saldırılar ve devam ederken mevcut yardım miktarının yeterli olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz” dedi.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, Refah sınır kapısından tır geçişlerinin olması gereken düzeye çıkartılması en acil ihtiyaç olduğunu belirtti. İsrail üzerinde daha fazla baskı kurulması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, “Türkiye olarak şimdiye kadar 40 bin tondan fazla insani yardım malzemesini mısır üzerinden Gazze’ye ulaştırdık. Ulaştırmaya da devam ediyoruz. Son olarak önceki gün Bugün Kızılay’ımıza ve sivil toplum kuruluşlarımıza ait bir gemi Mısır’ın El-Ariç Limanı’na vardı. Ramazan ayı boyunca hem resmi kurumlarımız hem belediyelerimiz hem de vakıf ve derneklerimiz vasıtasıyla yardımlarımızı arttırarak sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

    “Gazze’deki katliamların tekrar etmemesi ve bölgenin ihyası için garantör olarak sorumluluk üstlenmeye de hazırız”

    Gazze’deki katliamların tekrar etmemesi ve bölgenin ihyası için garantör olarak sorumluluk üstlenmeye de hazır olduklarını aktaran Erdoğan sözlerini şu şekilde sürdürdü:

    “Şu gerçeğin artık herkes farkındadır, Filistin meselesi adil bir çözüme kavuşturulmadan ne bölgemizde, ne dünyada kalıcı barış ve istikrar mümkündür. Bunun tek yolu ise 1967 sınırları temelinde Doğu Kudüs’ün başkent olduğu bağımsız Egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz Filistin Devleti’nin kurulmasıdır. Hepimizin katledilen Filistinli çocuklara borcu vardır. Bu borçla ancak bağımsız Filistin Devleti’nin tesis edilmesiyle ödenebilir. Türkiye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Filistinli kardeşlerine sahip çıkacak hakkı ve hakikati haykırmaya devam edecek. Zalimler karşısında da kesinlikle geri adım atmayacaktır.”

    2 yılı aşkın süredir Ukrayna’da devam eden savaşta da vicdanlı ve ilkeli yaklaşım ile barışın sağlanmasına dönük her türlü çabayı sergilediklerini ifade eden Erdoğan, “Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne desteğimizi ortaya koyarken Rusya’yı dışlayan barış planlarının sonuç getirmeyeceğini de ifade ettik. Karadeniz’den komşumuz olan her iki ülkeyle de diyaloğumuzu sürdürüyoruz. Cuma günü Ukrayna Devlet Başkanı Zelenksi’yi İstanbul’da misafir ettik. Seçimler sonrasında da Rusya Devlet Başkanı Putin’i ağırlayacağız. Karadeniz’de seyrüsefer güvenliğini yeniden teşhis etmek ve tahıl ticaretinin güvenli şekilde yapılmasını temin etmek amacıyla çalışıyoruz. Bölgede çatışmaları kızıştıracak, NATO’ya da sirayet etmesine sebep olacak her türlü adımdan uzak durulması gerektiği inancındayız. Savaşın kazananı, barışın kaybedeni düsturuyla Rusya, Ukrayna arasında barışın tesisi için gayretlerimizi devam ettiriyoruz” açıklamalarında bulundu.

    “Güney sınırlarımızın ötesinde bir teröristan kurulmasına hiçbir şart altında müsaade etmeyeceğiz”

    Cumhuriyet’in 100. yılını geride bırakmanın gururunu yaşayan ülkemiz, Türkiye Yüzyılının inşası için hedeflerine emin adımlarla ilerlediğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gazze ve Ukrayna’nın yanı sıra Suriye, Irak, Libya, Yemen ve Afganistan’da barış ve istikrara yönelik çabalara aktif katkı sağlıyoruz. PKK, PYD, FETÖ ve DEAŞ başı olmak üzere terörün her çeşidine karşı mücadele veriyoruz. Güney sınırlarımızın ötesinde bir teröristan kurulmasına hiçbir şart altında müsaade etmeyeceğiz. Bu konuda artık müttefiklerimiz başta olmak üzere dost ülkelerden en azından DEAŞ bahanesiyle bölücü terör örgütüne verilen desteği keserek Türkiye ile dayanışma sergilemelerini bekliyoruz. Son 10 yılda yaşanan tüm gelişmeler şu gerçeği çok net göstermiştir. Terör örgütleri vasıtasıyla çıkarların korunması mümkün değildir. Bu tür hesaplar tıpkı kumdan kale misali sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Bölgemizde kalıcı istikrar ve huzurun tesisi yılanla aynı çuvala girmekten değil meşru aktörlerle ortak bir zeminde buluşmaktan geçiyor. İnşallah önümüzdeki dönemde bu ortak bulunacağına inanıyoruz” dedi.Cumhurbaşkanı Erdoğan, Güney Kafkasya’da istikrarın korunması, Türkiye’nin öncelikleri arasında ilk sıralarda yer aldığını vurguladı.

    “Balkanların istikrarı ve huzuruna katkı sağlayan adımların her zaman olduğu gibi destekçisiyiz”

    Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki barış anlaşmasının imzalanmasıyla bölgede yeni bir dönemin başlamasını arzu ettiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Doğu Akdeniz ve Ege’de Yunanistan ile son dönemde hakim olan olumsuz atmosferin somut sonuçlar vermesini ümit ediyoruz. Burada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve çıkarları ile egemen eşitliği göz ardı edilerek bir çözüme ulaşılması mümkün değildir. Balkanların istikrarı ve huzuruna katkı sağlayan adımların her zaman olduğu gibi destekçisiyiz” dedi.

    Geçtiğimiz ekim ay bu yana Kosova’daki NATO gücünün komutasını Türkiye’nin yürüttüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tam yetmiş yıldan fazladır etkin ve güçlü üyesi olduğumuz NATO güvenliğimizin temel taşlarından biridir. NATO müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri’yle Washington’da düzenlenen son stratejik mekanizma toplantımızda işbirliğimizi geliştirmeyi kararlaştırdık. Avrupa Birliği üyeliği de stratejik hedefimiz olmaya devam ediyor. Yeniden Asya girişimimizi güçlendirirken Latin Amerika ve Afrika politikalarımızın müspet sonuçlarını alıyoruz” ifadelerini kullandı.

    Dördüncü Türkiye Afrika ortaklık zirvesini bu yıl içinde gerçekleştirmek üzere çalışmalara başladıklarını açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Antalya Diplomasi Formunun üçüncüsünü 1-3 Mart tarihlerinde 148 ülkeden 4 bin 700 katılımcıyla başarıyla düzenledik. Foruma katılımlarınız için bir kez daha teşekkür ediyorum” dedi.

    “Yaklaşık 2 milyar Müslüman’ın inancına ve mukaddesatına yönelik bir saldırı olan bu eylemlere fırsat verilmemesini bekliyoruz”

    Her 15 Mart’ı İslamofobi Mücadele Uluslararası günü olarak idrak ettiklerini hatırlatan Erdoğan, “Bu yıl Ramazan’a tekabül eden 15 Mart vesilesiyle giderek artan İslam düşmanlığıyla mücadelenin önemini bir kez daha vurgulamak isterim. Kutsal kitabımızın yakılmasına kadar varan alçakça saldırılara fikir hürriyeti denilerek müsamaha gösterilmesini hiçbir şekilde kabul edemeyiz. Yaklaşık 2 milyar Müslüman’ın inancına ve mukaddesatına yönelik bir saldırı olan bu eylemlere fırsat verilmemesini bekliyoruz” dedi.

    30 Mart’ı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Uluslararası Sıfır Atık Günü olarak ilan edildiğini aktaran Erdoğan, “Eşim Erdoğan’ın himayesinde yürütülen sıfır atık projesiyle çevre ve atık bilincini yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Gelecek kuşakların bize emaneti olan çevrenin korunması noktasında siz dostlarımızdan gerekli desteği bekliyoruz” dedi.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, elçilerle en son iftarı Türkiye 14-28 Mayıs’ta yapılan genel seçimlerin hemen arifesinde bulunduğunu hatırlattı. İftarda sizlere dalga dalga büyüyen zaferin seslerini duyduğumuzu söylediklerini belirten Erdoğan, “Yaşadığımız asrın felaketi 6 Şubat depremlerine rağmen Mayıs seçimlerini yüzde 90 bulan rekor katılım oranıyla tam bir demokrasi şöleni havasında gerçekleştirdik. Seçimlerin ikinci turunda yüzde 52 aşan oy oranıyla aziz milletimizden beş sene daha Türkiye’ye ve kendisine hizmet etmeye çalıştık. Tıpkı geçen seneki gibi bugünkü iftar programımızı da yine bir seçim sürecinde yapıyoruz. 31 Mart mahalli idareler seçimlerinde amacımız son 22 yıldaki yirmi 28. sandık zaferimize imza atmaktır. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak yerel yönetimler boyutunda da inşallah neticeler elde edeceğimize inanıyorum” şeklinde konuştu.

     

  • Bakan Özhaseki duyurdu

    Bakan Özhaseki duyurdu

    Bugün sabah saatlerinde Eskişehir’e gelen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, İnşaat ve Sanayi Sektöründeki İş İnsanları ile İftar Programı’na katıldı. İftara yemeğinin ardından konuşan Bakan Özhaseki, deprem bölgesindeki binden fazla şantiyeyle 200 binin üzerinde inşaatın devam ettiğini belirterek, “Bu ayın sonuna kadar 30 bin konutu daha dağıtacağız” dedi.

    “Deprem ve kentsel dönüşüm, siyasetin üstündedir”

    Başta İstanbul olmak üzere birçok şehirde kentsel dönüşümün öncelikli olduğunu belirten Bakan Özhaseki, “Deprem ve kentsel dönüşüm meseleleri, gerçekten siyaset üstüdür. Bu işin basit siyasi polemiklerle geçiştirilecek bir tarafı yok. Bizim tabii Bakanlığımızın adı üstünde çevre tarafı var. Avrupa’da birçok ülke çevreye ayrı bir bakanlık olarak görüyor. İklim değişikliği tarafı var. Onun getirdiği afetlerle zaten hepimiz boğuşup duruyoruz. Bir de şehircilik tarafı var. Üçü de önemli. Ama kendimize iki tane daha biz misyon biçtik. Birincisi, 6 Şubat Depremlerinden dolayı meydana çıkan hasarları giderebilme meselesi, ikincisi de şehirlerimizi daha dirençli hale getirebilme. Başta İstanbul olmak üzere birçok şehrimizde kentsel dönüşümü hızlandırıp evlerimizi, konutlarımızı daha güvenli hale getirebilme meselesi. Bu konuda doğrusu Bakanlığımızın adı üstünde olan iştigal konularının dışındaki bu söylediğim iki konu, emin olun bizim çok zamanımızı alıyor” diye konuştu.

    “11 sene içerisinde 2 milyon 250 bin civarında konut yenilendi”

    2012 yılında çıkarılan kentsel dönüşüm yasası ile 11 yılda 2 milyon 250 bin konutun yenilendiğini, çalışmaların da hızla devam ettiğini belirten Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, “Cumhurbaşkanımızın talimatıyla 2012 yılında kentsel dönüşüm yasası çıkarıldı. O günden bu tarafa yani 11 sene içerisinde 2 milyon 250 bin civarında konut değişti. Şu anda 425 bin civarında konutta bu kapsamda değiştiriliyor, yenileniyor. Özellikle kötüye kullanıldığı için söylüyorum. Bu kötüye kullanmalarının da önünü kesebilmek amacıyla biz, 2 ay kadar önce meclisimize getirerek, yüce meclisin kararıyla Kentsel Dönüşüm Başkanlığı ve ona uygun yasalar çıkardık. İstanbul’da o kadar çok engellerle karşılaştık ki şimdi tebligat kanunu var” dedi.

    “Deprem bölgesine özel uçakla gelip, özel ayarlanmış çadırlarda selfie çekinip giden deprem turistleri vardı”

    Deprem bölgesine gazeteci ve sosyal medya fenomenleri ile gelip özel olarak ayarlanmış programlar düzenleyen, fotoğraf çekindikten sonra gidenlere ‘Deprem turisti’ diyen Bakan Özhaseki, “Bir de deprem turistleri vardı. Nüfusları milyonlarca. Konuştuğu zaman bütün televizyonları ağzının içine bakıyor. Arkadaşların hayalleri de ufuklar üstü. Onlar özel jetlerle o bölgeye geldiler. Her geldiklerinde jetlerin içi tamamıyla gazeteciler ve sosyal medya fenomenleriyle dolu. İndiler, 1-2 özel ayarlanmış çadıra gittiler. Selfieler çekindiler, bırakıp gittiler. Bunlar da deprem turistiydi, bunu da söylemeliyiz. Onlar da ne yazık ki bu dönemde görmüş olduk” ifadelerini kullandı.

    Şu ana kadar 46 bin konut dağıttık, ay sonuna kadar 30 bin konut daha dağıtacağız”

    Deprem bölgesindeki çalışmaların devam ettiğini ve 2025’in ortalarına doğru hak sahiplerinin evlerini teslim etmeyi hedeflediklerini belirten Bakan Özhaseki, “Deprem bölgesinde şu anda binden fazla şantiyemiz çalışıyor. 4 bin 333 tane köyde, kiminde 50 tane, kiminde 100 tane deprem konutu yapıyoruz. Çelikten evler yapıyoruz. Şehirlerin merkezine başladık. Merkezlere açılan ana caddelere başladık. 200 binden fazla inşaat şu anda hızla devam ediyor. Allah nasip ederse hak sahiplerinin büyük bir çoğunluğunun neredeyse tamamının haklarını, gelecek sene ortalarına kadar tamamlarız ve bizler bitiririz. Hummalı bir çalışma var. Tam inşaatlarda çalışan bizim ekibimizin sayısı 110 bin kişiden fazla. Allah Cumhurbaşkanımızdan razı olsun. Maliye Bakanımız da bu konuda bize asla engel olmuyor. Ve orada bütün hızımızla biz yapıyoruz bu işleri. 46 bin konutu dağıttık. Bu ayın sonuna kadar da 30 bin konutu daha dağıtacağız” dedi.

    “25 senede 25 yapıyı bile değiştirmemişler”

    Eskişehir’de ve İzmir’de 25 yıldır yerel yönetimi elinde bulunduranların 25 konutu bile değiştirmediklerini vurgulayan Özhaseki, “Birkaç gün önce İzmir’deydim. 25 senedir oradalar. 25 tane bile yapıyı değiştirmemişler. Önde gözüken kordon ayrı, 500 metre geriye gidin, ilçelerimizden daha geri briketlerden rastgele yapılmış yığılmış ki en önemli deprem bölgelerinden birisi de orası. 6 derece şiddetinde deprem olduğunda o binaların neredeyse çoğu yıkılır. Allah korusun. Hiçbirisi umursamıyor bile. Bunu da anladım. Bir de dava açma huyları var bu arkadaşların. TOKİ geliyor, yer tespit ediyor. Hastane yapılacak dava açılıyor. Okul yapılacak dava açılıyor. Konutlar yapılacak, dava açılıyor. Ben anlamıyorum ki bu arkadaşların derdini. Dünyanın her yerinde muhalefet var ama hayırlı bir iş olduğunda engel olmaya çalışan bir muhalefet ilk defa Türkiye’de görüyorum. Milli meselelerde hükümete engel olmaya çalışan muhalefete emin olun ilk defa Türkiye’de görüyorum. Böyle bir gariplik içerisindeyiz.” değerlendirmesinde bulundu” dedi.

    “Kentsel dönüşümle birlikte inşaat sektörü çok hızlı bir şekilde büyüyerek devam edecektir”

    Kentsel dönüşümler ile birlikte 250 kadar sektörü etkileyerek milli hasılanın yüzde 35’ini oluşturan inşaat sektörünün, önümüzdeki dönemde hızla büyüyeceğini belirten Bakan Özhaseki, şu ifadeleri kullandı:

    “Bu dönem sıkıntılı mı? Evet, sıkıntılı. Krediye ulaşamıyoruz. Bazı sıkıntılarımız var. Eyvallah bunlar ama bu durum geçici. Çok kısa süre içerisinde bunlar geçer. Belki bizim bazı ekonomistler, inşaat sektörüne yan yan bakarlar. Onu biraz tahfif eder. Onu çok ekonomide ciddi bir ortak gibi görmek istemezler ama istesek de istemesek de şu anda gayrisafi milli hasılanın yüzde 6’sını bu sektör oluşturuyor Türkiye’de. 250 kadar sektörü de etkilediği için onları dahil ettiğinizde dilim yüzde 35’e çıkıyor. Bu sektörde çalışan 1,5 milyon da insanımız var. Bir taraftan kentsel yenileme şehirlerimizi depreme karşı dirençli hale getirebilme fikri var hepimizde ki yıkıp yapacağız başka çaresi yok bu işin. Bir taraftan da refahımız artıyor. Artık konutlarımızı, iş yerlerimizi daha lüks, daha modern, daha geniş hale getiriyoruz. Türkiye’de o yüzden inşaat sektörü çok da hızlı bir vaziyette büyüyerek devam edecektir. Bazı günler, yerinde say hareketi de iyidir. Ayakta kalabilme mücadelesi de verilir. Ama ondan sonra uçacak bir sektörün başındayız. Onu herkes bilsin.”

     

  • 4 ABD gemisi yola çıktı!

    4 ABD gemisi yola çıktı!

    İnsani yardımların deniz yoluyla ulaştırılması için Gazze Şeridi kıyısına liman inşa etmek üzere ABD Donanması’na ait dört gemi, ABD’nin Virginia eyaletinden yola çıktı. Tuğgeneral Brad Hinson gazetecilere yaptığı açıklamada, yardımların büyük gemilerden küçük gemilere aktarılması için bir açık deniz platformu ve karaya çıkarılması için bir iskeleden oluşacak yeni tesisin “60 gün içinde” faaliyete geçmesinin beklendiğini söyledi.

    7. Ulaştırma Taburu’ndan yaklaşık 500 askerin operasyonda yer alacağını belirten Hinson, “Zorlu ortamlarda su üzerinden idame desteği sağlayabiliyorlar. Bunu yapmak üzere eğitildiler ve bu kabiliyeti sağlamak için pek çok tatbikata katıldılar” dedi.

    Güney Kıbrıs’tan Gazze’ye ilk yardım gemisi yola çıktı

    Un, pirinç ve protein içeren mavnayı çeken İspanyol sivil toplum kuruluşu Open Arms’a ait gemi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ndeki (GKRY) Larnaka Limanı’ndan sabah saatlerinden Gazze Şeridi’ne doğru yola çıktı.
    ABD merkezli yardım kuruluşu World Central Kitchen (WCK) tarafından sağlanan ve Birleşik Arap Emirliklerinin finanse ettiği 200 tonluk yardımı Gazze’ye ulaştıracak olan geminin, Gazze Şehri’nin güneyindeki WCK tarafından inşa edilen bir iskeleye yanaşması bekleniyor.

  • Naci Görür: 7 büyüklüğünde bir deprem İzmir’i felç eder

    Naci Görür: 7 büyüklüğünde bir deprem İzmir’i felç eder

    Bilim Akademisi Üyesi, Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, İzmir’de İzmir Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği ’Deprem ve Dirençli Kentler’ konulu konferansa katıldı. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde düzenlenen konferansta Prof. Dr. Naci Görür, deprem konusunda yeni dönem belediye başkanlarına da önerilerde bulundu. Programın açılış konuşmasını yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, 30 Ekim 2020’de İzmir’de yaşanan depremin, derin izler bıraktığını ve hayatını kaybeden 117 canın acısının ilk günkü gibi taze olduğunun altını çizdi. Soyer, 94 bin 773 yapının envanterini çıkardıklarını da belirterek şu sözlere yer verdi:

    “Sadece İzmir değil Türkiye’nin tüm kentlerinin en temel meselesi depreme dirençli kentler oluşturmak. Yaşadığımız felaketler yuvamız olan şehrin afetlere karşı dirençli olmasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Çünkü depremde ölmek asla kader değildir. İzmir’de 30 Ekim depreminin hemen ardından, bir daha kimsenin yüreğine sevdiğinin acısı düşmesin ve hiç kimsenin ocağı sönmesin diye tıpkı bugün olduğu gibi yaşadığımız şehri depreme dirençli hale getirmek için el ele verdik. Bu kapsamda 14 üniversite, 25 kamu kurumu, 38 sivil toplum kuruluşu, meslek odası ve 29 belediyeden oluşan katılımcılarımızla aldığımız kararlar neticesinde Deprem Eylem Planımızı şekillendirdik. Mikro bölgeleme yöntemiyle Bayraklı, Bornova ve Konak ilçelerinde zemin çalışmalarına başladık. Kentimizdeki yapıların güvenliğini sağlayacak bu projemizi de 2024 içinde tamamlıyoruz. İzmir’le birlikte, Aydın ve Manisa’nın bir bölümünü de içine alan büyük bir alanın deprem riskini modelliyoruz.”

    “Çalışmalar bittikten sonra İzmir dirençli bir kent haline gelecek”

    Şu anda İzmir’de çok değerli bir çalışma yapıldığını söyleyen Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, “Bu çalışma dirençli İzmir için önceden yapılması gereken bir altyapı. Ona öyle bakmak lazım. Bu çalışma bittikten sonra eş zamanlı yürütülen çalışmalarla birlikte umarım ki İzmir dirençli bir kent haline gelecek. Depremler bu coğrafyada yaklaşık 13,6 milyon sene önce mekanizmaları kurularak başladı. 13,6 milyon seneden beri bu topraklarda depremler olagelmekte. Milyonlarca sene de devam edecektir. Topraklarımızın yüzde 90’ına yakını canlı faylarla kesilmiş vaziyette. Bu fayların her birinin kendine özgü karakterleri var. Her biri ne kadar büyüklükte deprem üretir, nasıl üretir, ne zaman üretir, o bölgede depremin şiddeti ne olur, bu fayların özelliklerine bağlı. Yer yuvanın altındaki dinamikler; Yeryüzünde Türkler mi yaşıyor, Avrupalılar mı yaşıyor bilmez. Faylar deprem ürettiği zaman kendi güçleri ile ve o bölgenin karakteristikleriyle etki eder. Üstündeki yapılar eğer kendi özellikleriyle uyumlu ise onu belirli ölçüde tolere eder, yıkılmaz. Fakat zıtlaşmış şeyler yapıldıysa gözüne bakmadan yıkar. O bölgede yerleşmiş insanları öldürür. Depremlerin hiçbir seçeneği bu konuda yok” şeklinde konuştu.”

    “Kendi yaptığımız hataların altında eziliyoruz”

    “Biz yeryüzünde yaşayan insanlar olarak bu bölgeyi yaşam yeri ilan ettiysek İzmir’de yapacağımız her yapıyı, yolu, tüneli, barajı, bütün mühendislik yapıları yer altının dinamikleri ve karakteristikleriyle barışık yapmak zorundayız” diyen Görür, “Yapmazsak o yıkılır ve biz de sonuçlarını görürüz. İnşaat mühendislerimiz, mimarlarımız, kent yöneticilerimiz, her şeyden önce kendi usullerine göre yerin dinamiklerini ve özelliklerini bilerek, onlarla barışık ve uyum içerisinde yapmak zorundadırlar. Bugüne kadar Türkiye’de yapıların inşası bunun dışında olmuştur. Rant kaygısı, gecekondu veya daha fazla bir şeyler yapmak için siyasi nedenlerle biz kentlerimizi büyütmüşüz. Öyle büyütmüşüz ki bu dediğimiz yer altı özelliklerine uygun değil. Bugün kendi yaptığımız hataların altında eziliyoruz. Bunu da düzeltmeye korkuyoruz. O kadar çok hata yapılmış ki nasıl düzeltiriz diye ürküyoruz. Fakat bir yerden başlamak zorundayız. Umarım bundan sonraki siyasi anlayış ve yönetim bunu devam ettirir. İzmir deprem dirençli kente dönüşür” açıklamalarında bulundu.

    Prof. Dr. Görür, “Deprem dirençli kent, depremi minimum hasarla atlatan kent demektir. Elbette deprem, kentlerde hasar oluşturur ama bu hasarların afet boyutuna çıkması bizim yaptığımız yanlışlıklardır” diye söyledi. Bunun da utanılacak bir durum olduğu belirten Görür, sözlerine şunları da ekledi:

    “Biz her büyük depremde 10 binler 50 binler veremeyiz. Bunu dünya da kabul etmez. Aydın bilimle yönetilen ülkelerde depremlerde bu kadar hasar veren ülkelere bakış son derece çarpıktır. Bugün dirençli kentler yapmaya başlayan ülkeler bizim gibi 50 binleri toprağa verdiği zaman o tür ülkelere bakışı hiç de hiç değildir. Bir ülke şu büyüklükte bir depremde bu kadar insanı bir gecede toprağa gömüyorsa o ülke kokuşmuş bir ülkedir. Gerçekten bir günde siz 50 binlerden fazla insanı toprağa gömüyorsanız şapkanızı önünüze koyup düşüneceksiniz. Biz ne yaptık ya da neyi yapmadık ki bu kadar insanı toprağa verdik.”

    Konuşmasında 6 Şubat’ta yaşanan ve 11 ili etkileyen depreme de değinerek, “Bu deprem geliyorum diyen bir depremdi. Malatya, Maraş, Hatay depreminin gelişi yıllar önce söylendi” diyen Görür, şu ifadeleri aktardı:

    “Biz Marmara depremini konuşurken bize şunu diyorlardı; ‘Ülkenin başka neresinde deprem bekliyorsunuz?’ Biz de parmağımızı yumup ‘Kahramanmaraş’ dedik 1999 yılında. ‘Elazığ depreminden sonra Kahramanmaraş’a dikkat edin’ uyarılarında bulundum. Halk da umursamıyordu. Sanki hiçbir şey olmaz gibi bakıyorlardı. Ne halk ne hükümet ne merkezi yönetim ne yerel yönetim. Hepimiz suçluyuz bu ülkenin sahibi ve insanları olarak. Bunu kader deyip geçiştiremezsiniz.”

    “Halk siyasileri zorlayacak”

    Jeoloji Mühendisleri Odasının yazdığı rapordan da bahseden Naci Görür, “Kahramanmaraş’a deprem geliyor diye rapor hazırlandı. Bu rapor Cumhurbaşkanı’na, Meclis Başkanı’na, o bölgenin Milletvekiline, Vali’ye gönderildi. Ne oldu? Hiçbirimiz bu depremle yüzleşmedik. 50 binden fazla insanımız ölüyor biz hiçbir şey yokmuş gibi davranıyoruz. Normal insanlar bir araya gelir konuşur. Bu ülke deprem ülkesi. ‘Biz neyi yanlış yaptık neyi yapmadık?’ diye oturup konuşalım. Ondan sonra bundan yararlanalım değil mi? Fakat böyle bir hazırlık yok. Bu olaylar üstüne birçoğu deprem dirençli kenti ortaya attı. Bir şey yapabiliriz, kentlerimizi deprem dirençli yapabiliriz. Çağdaş dünyada bilimin ışığı altında yürüyen ülkelerde bu yapılmış. Deprem dirençli yerler bugünkü bilim ve teknolojiyle yapılır. Bizim de bunu yapabilecek her şeyimiz var. Olmayan ise siyasi irade ve halkın gözetim ile denetim görevi. Eğer halk, siyaseti zorlamazsa siyasetçi bu işe girmez. Bu asrın sonuna eğer bu ülkeyi ekonomik ve siyasi olarak bağımsız olmasını istiyorsak deprem işini halletmemiz lazım. Aksi halde tarihin çöplüğüne atılmamız lazım” ifadelerini aktardı.

    “Topografyayı iyi değerlendirmek lazım”

    Çeşme, Güzelbahçe, Gümüldür, Manisa üzerinden geçen faydan bahseden Prof. Dr. Görür, “Depremi asla zamanla ölçmeyin. Zamanı depreme karıştırırsanız en büyük hatayı yaparsın. Deprem ne zaman olursa olsun önemli değil, ancak ne zaman olursa hazır olmazsak insanımız ölecek demektir. İzmir deprem kenti. Milattan sonra 175, 688, 1039, 1688, 1739, 1864 yıllarında İzmir’de 7’nin üstünde depremler var. İzmir’in depremleri yanlış söyleniyor. İzmir’de çok deprem kaynağı var. Manisa’da deprem olsa İzmir depremi deniliyor. Akdeniz’deki depreme İzmir depremi deniyor. Herkes İzmir’e yakıştırıyor. İzmir depremlerden oluşmuş. Aletsel dönemde 1928, 1939-1949-1953-1966-1974-1977-1979-1992-1994-2003-2017-2020 de 6-7 şiddetinde depremler olmuş. İnanmamazlık etmenin bir anlamı yok. İzmir’de sadece deniz içinde değil her yerde faylar var. Bunların her biri 7 ve üzerinde deprem üretebilir. Bunlar 7 ve üzerinde deprem üretirler ise bugün İzmir’i felç eder. 120-130 insan vefatı ile kurtulamaz bu kent. Bu deprem tehditleri olan faylar Çeşme Fayı, Güzelbahçe Fayı, Seferihisar, Tuzla Fayı, Grabel Fayı, Manisa Fayı. Bu fayların hepsi gerçek, tespit edilmiş, canlı ve her birinin büyük deprem üretme kapasitesi var. Bu faylar İzmir’i vuracak olan faylar. Ne zaman nasıl ne büyüklükte bilmiyoruz. İzmir’i tehdit eden faylar kuzu gibi oturuyor” diye konuştu.

    “İzmir fayı harekete geçerse Körfez’de hiçbir bina kalmaz”

    İzmir’de yeni seçilecek belediye başkanlarına deprem konusunda önerilerde bulunan Prof. Dr. Görür, şöyle devam etti:

    “İzmir’de ‘Vs30’ bazı yerlerde fazla bazı yerlerde düşüktür. Bunun düşük olduğu yerlerde deprem ihtimali yüksektir. Ciddi bir şekilde İzmir’in Vs30 tablosu olması lazım. İzmir körfezinin ve Bornova’nın olduğu yerlerde alüvyon zeminlerde sıvılaşma da çok oluyor. Bizim akıllı insanlarımız İzmir Körfezini en güzel yerlerinde ranta kapılıp en yüksek binaları dikmişler. Sisam’da deprem oldu gördünüz. Allah korusun İzmir fayı devreye girse körfez boyu hiçbir bina kalmaz. Sıvılaşma çok önemli. Sıvılaşmanın olduğu yerlere de özellikle bina yapılmaması lazım. Çünkü deprem geldiği zaman yer altı suyuna basıncı vuruyor. Belediye başkanı nerede sıvılaşmanın olduğu yer varsa oraya inşaat yapmayacak. İzmir’de tsunami de olabilir. Özellikle deniz içerisinde fay hareketleriyle, denizde suyun içinde olduğu zeminin hacminde herhangi bir değişiklik olursa o zaman tsunami meydana geliyor. Belli yükseklikte oluyor. Bizim ülkemizde de bu tsunamiyi gördük. Bununla ilgili çalışma da İzmir’de yapılıyor. Umuyorum ki bundan sonraki belediye başkanları da çalışmaları kesintiye uğratmadan yapar.”

    7 büyüklüğünde bir depremin 1 milyon 800 bin ton dinamitin aynı anda patlamasına denk enerji açığa çıkartabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Görür, “Depremin şiddeti 12’ye kadar çıkıyor ama o dünyanın sonu olur. Genellikle en fazla 9 büyüklüğünde oluyor. Bizim İzmir’de beklediğimiz 7 şiddetinde olur. Depremin şiddeti büyüklüğü ile eşdeğer değildir. 7 büyüklüğünde bir deprem 1 milyon 800 bin ton dinamitin aynı anda patlamasına denk enerji açığa çıkartır” şeklinde konuştu.

    “İmar barışları bizim bir gecede binlerce insanı toprağa gömmemize sebep oldu”

    İzmir’in nasıl dirençli bir kent haline getirileceği konusuna değinen Görür, şu sözleri aktardı:

    “Birincisi yönetim sistemini değiştireceksin. Bu Meclisin yapacağı bir durum. Kent yönetimini değiştireceksin ve yönetimdeki yapılandırmayı değiştireceksin. İkincisi İzmirlileri eğiteceksin. Halk bilgili olmadığı taktirde başkan ne yaparsa yapsın İzmir’i dirençli yapamazsın. İmar barışları bizim bir gecede binlerce insanı toprağa gömmemize sebep oldu. Halkın deprem kültürü kazanması lazım. Üçüncüsü ise altyapılar. Köprü, viyadük, atık su şebekesi gibi. Bu altyapıyı da hükumet, başkan, belediyeler isterse bunu yapar.”

  • Bakırköy’de tır otomobilin üzerine devrildi: 4 ölü

    Bakırköy’de tır otomobilin üzerine devrildi: 4 ölü

    Bakırköy Yeşilyurt Rauf Orbay Caddesi üzerinde seyir halinde olan tır, alçak olan köprüye çarptı. Çarpmanın etkisiyle tır, bir otomobilin üzerine devrildi. İhbar üzerine olay yerine itfaiye, sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Polis ekipleri bölgeyi trafiğe kapattı. Araç içerisinde sıkışan 4 kişi, itfaiye ekipleri tarafından araçtan çıkarıldı. Otomobildeki 4 kişinin hayatını kaybettiği belirlenirken, tır şoförü olay yerinde gözaltına alındı.

    Bakırköy’de tırın üzerine devrildiği otomobilde hayatını kaybeden 4 kişilik ailenin sosyal tesise iftara gittikleri öğrenildi

    Kazada hayatını kaybedenlerin Recep Aytekin, Güler Aytekin, Sultan Aytekin ve Merve Aytekin olduğu öğrenildi. Ailenin Florya Sosyal Tesisleri’ne iftara gittiği ve Çankırılı oldukları öğrenildi.

  • Külliye’de şehit aileleri ile iftar

    Külliye’de şehit aileleri ile iftar

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Ramazan ayının ilk iftarında şehit aileleriyle bir araya geldi. İftar sonrası açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ebedi azaptan kurtuluş olan mübarek Ramazan-ı Şerifi’nizi canı gönülden tebrik ediyorum. Her Ramazan’da olduğu gibi bu yıl da ilk iftarımızı şehit yakınlarımızla yapmak istedik. Ve zengin bir sofrada, ki bu sofranın adı muhabbet sofrasıdır, muhabbetten Muhammed oldu hasıl Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl. Ve böyle bir sofrayla Ramazan-ı Şerif’in ilk iftarını yapmış olduk. Devlet protokolümüzün de iştirakiyle gerçekleştirdiğimiz bu iftar vesilesiyle milletimizin ve tüm İslam aleminin mübarek Ramazan ayını tebrik ediyorum” dedi.

    “Her meselelerinde yanlarında olmak, gönüllerini hoş etmek, rızalarını almak boynumuzun borcudur”

    Şehit yakınları ve gazilerin milletin kendilerine emanetleri olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Kendilerinin her meselelerinde yanlarında olmak, gönüllerini hoş etmek, rızalarını almak boynumuzun borcudur. Bu amaçla hem gereken kurumsal düzenlemeleri yaptık hem de onları kalbimizin en mutena köşesinde misafir etmeyi şeref bildik. Bugün de sınırlarımız içinde, sınırlarımızda ve sınırlarımız ötesinde milletimizin huzuru, devletimizin bekası, geleceğimizin güvencesi için vazife yürüten kardeşlerimiz var. Sayılarını milyonlarla ifade edebileceğimiz askerimize, polisimize, jandarmamıza, güvenlik korucumuza ve diğer kamu personelimize şükran borçluyuz. Rabbim hepsini de korusun, muhafaza etsin, ayaklarına taş değdirmesin” diye konuştu.

    “Esasen 15 Temmuz’da gördük ki bu ülkenin erkeği ve kadınıyla, genci ve yaşlısıyla her meslekten, her kesimden insanıyla tamamı yeri geldiğinde birer savaşçı kahramana dönüşebilmektedir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Tarihçiler milletlerin öne çıkan vasıflarını anlatırken, bizim için asker millet tespitini yaparlar. Gerçekten de binlerce yıllık millet tarihimiz ve 2 bin 200 yılı aşkın devlet geleneğimiz boyunca bu vasfımızı hep gösterdik. Bu vasfımızı hiçbir zaman kaybetmedik. Son olarak Çanakkale’de ve Milli Mücadele’de topyekün seferberlik anlayışıyla vatan topraklarını savunurken de aynı saikle kıyam ettik. Yakın geçmişimizde PKK’dan FETÖ’süne kadar bütün terör örgütlerine karşı verdiğimiz mücadele de esasen milli bir şahlanıştı” ifadelerini kullandı.

    Son 21 yılda eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye, sanayiden tarıma her alanda hayata geçirdikleri reformlarla bu milli şahlanışın altyapısını güçlendirdiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Savunma sanayiine yaptığımız yatırımlarla Türkiye’yi gerçek anlamda bağımsız bir devlet haline getirdik. Çevremizde yaşananları görüyorsunuz. Şayet siyasetiyle, ekonomisiyle, savunma sanayisiyle, sosyal yapısıyla güçlü bir devlet değilseniz size her türlü zulmü reva görüyorlar. Vatan topraklarınızı korumanın ve o sınırlar içinde güvenle yaşamanın yolu her bakımdan güçlü olmaktan geçiyor. Cumhuriyetimizin ilk asrında bu konuda yaşadığımız eksiklerin bedelini geri kalmışlıkla, istikrarsızlıkla, kaosla, vaktimizi ve enerjimizi iç mücadelelere harcayarak ödedik” dedi.

    Bilhassa son 10 yılda Türkiye’yi yeniden aynı duruma düşürmek için pek çok oyun oynandığına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Pek çok tuzak kuruldu. Terör saldırıları ve darbe girişimleri de bunların arasındaydı. Hamdolsun milletimiz birliğine, beraberliğine, kardeşliğine sahip çıkıp, tüm bu oyunları ve tuzakları bozdu. Şehitlerimizin ve gazilerimizin fedakarlığıyla 85 milyonun tek yürek ve tek bilek olarak istiklaline ve istikbaline sahip çıkmasıyla hep yolumuza devam ettik. Tüm Türkiye Yüzyılı vizyonuyla geleceğimize yeni bir ufuk açtığımız şu dönemde elbette hala aşmamız gereken sıkıntılarımız mevcuttur. Allah’ın izniyle hepsinin de üstesinden geliriz. Sahip olduğu güçlü altyapı sayesinde ülkemiz için artık gündemindeki her meselenin çözümü sadece irade, plan ve vakit işidir. Çünkü biz bir ülkenin programlarını hayata geçirebilmesi için gereken ilk şarta, yani huzur ve güven iklimine, siyasi istikrara, sosyal barışa sahibiz. Türkiye’ye diz çöktürerek ülkemizi yeniden eski, zayıf günlerine geri döndürmek isteyenlerin çabaları tabii ki hiç bitmeyecektir” açıklamasını yaptı.

    Önemli olanın milletçe kazanımlara ve geleceğe sahip çıkılması olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Yaşadığımız her sınamada görüyoruz ki milletimizin bu konudaki kararı nettir, kesindir. Bu duygularla Ramazan-ı Şerifi’nizin tekrar mübarek olmasını diliyorum. Bu ay boyunca tutacağınız oruçların, yapacağınız ibadetlerin Hakk katında kabul ve karin olmasını niyaz ediyorum. Bir gül bahçesine girercesine toprağa düşen aziz şehitlerimizi rahmetle yad ediyor, gazilerimize, ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. İftarımıza teşrifleriniz için sizlere teşekkür ediyorum. Devlet kurumlarımızın temsilcilerine de bu güzel iftar soframızda bizlerle birlikte oldukları için teşekkür ediyorum. Allah’a emanet olun. Allah’ımız bizi nasıl Ramazan-ı Şerife kavuşturduysa aynı şekilde Ramazan Bayramı’na da kavuşturmasını rızasına uygun olarak bizler de diliyoruz” dedi.

  • Kuruluştan kurtuluşa anadolu medeniyetleri defilesi

    Kuruluştan kurtuluşa anadolu medeniyetleri defilesi

    “Kuruluş ve Kurtuluşun Şehrinde Başlayan Hikâyede” Beylik döneminde Hayret Ana, Bala Hatun, Malhun Hatun, Halime hatun, Ildız Hatunların giydiği giysi tasarımları, Selçuklu döneminde Anadolu
    Bacıları (Bacıyan-ı Rum) Terken Hatun, Seferiye Hatun, Siddi Hatunları temsil eden desenlerle tasarımlar, Osmanlı döneminde Devlet Hatun, Mahi Devran Sultan, Valide Sultanların giydiği kaftan tasarımlar, iğne oyalarında gizli Anadolu kadını hikâyelerinden esinlenen tasarımlar, Kurtuluş Savaşındaki Anadolu kadınları Kara Fatma, Nene Hatun, Ayşe Bacı, Gördesli Makbule, Halide Edip Adıvar’ın giydiği giysi tasarımları, Cumhuriyet dönemi kadınlarının giydiği orijinal giysi tasarımları, Atatürk üniformalarından oluşan kadın giysi tasarımları yer aldı.

    “Kuruluştan Kurtuluşa Anadolu Medeniyetleri Defilesi” izleyenlere duygu dolu anlar yaşattı. Ayakta alkışlanan bu özel defilede Kadının hayatımızdaki önemi defilede sergilenen birbirinden özel el emeği
    göz nuru aslına uygun bir şekilde hazırlanan ve dönemin tarzını yansıtan elbiseler, üniformalar, kıyafetler ses ve ışık gösterileri ile izleyenleri adeta büyüledi. Programın sonunda Cumhuriyetimizin
    100. Yılı vurgusu yapılarak açılan Türk Bayrağı ayakta alkışlandı. Bilecik Valisi Şefik AYGÖL açılış konuşmalarında şu ifadelere yer verdi. “Rahmetli Neşet Ertaş’ın ifade
    ettiği gibi O’nlar İnsan biz ise İnsan Oğluyuz. O’nlar anne, bacı, kızlarımız, O’nlar herşeyimiz.” Sahne sunumu sonrasında, Bursa Olgunlaşma Enstitüsü tarafından hazırlanan sanatsal değere sahip
    Cumhuriyet temalı “100. Yıl Sergisi” gezildi.

    Sergide dönemin anlam ve önemini belirten, tuval üzerine kolaj ve akrilik boyama yapılan tablolar, suluboya, guaj boyama, kalemişi, minyatür sanatı ve noktalama tekniği ile ebru sanatının birleştiği tasarım çalışmalar, el yapımı kâğıt üzerine şukufe tekniği ve sulu boya tekniğinin bir arada kullanılması ile tasarlanan eserler bulunmaktadır. Ayrıca
    seramik ve vitray çalışmalar, dokuma panolar, TBMM maket çalışması ve Cumhuriyet döneminde giyilen kadın giysi tasarımları sergilendi.

  • Bursa’da ilk teravih namazı kılındı

    Bursa’da ilk teravih namazı kılındı

    Ramazan, Bursa’da dualarla karşılandı, camiler doldu taştı. Bursalılar on bir ayın sultanı olan Ramazan ayının ilk teravih namazını kılmak için camilere akın. Ulu Camii’ namaz kılmak isteyen vatandaşlarla doldu taştı.

  • Sinan Ateş’in babası Musa Ateş hayatını kaybetti

    Sinan Ateş’in babası Musa Ateş hayatını kaybetti

    Ankara Çukurambar’da 30 Aralık 2022’de hain bir saldırı sonucu hayatını kaybeden eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in babası Musa Ateş yaşamını yitirdi. Her fırsatta oğlu Sinan Ateş için adaleti arayan Musa Ateş’in vefatı tüm sevenlerini yasa boğdu.