Kategori: Kocaeli

  • 4 bin çiftçiye tohum desteği

    4 bin çiftçiye tohum desteği

    Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, tarım ve hayvancılığı geliştirmek amacıyla hayata geçirdiği, “2023 Sonbahar Yem Bitkisi Tohumu Destekleme Projesi” çerçevesinde çiftçilere tohum desteğinde bulunacak. Yüzde 50 hibeli destek için üreticilerden talepler alınmaya başlandı. Projesi çerçevesinde yaklaşık 4 bin çiftçiye arpa, sütotu, tritikale, yem bezelyesi ve yonca tohumu desteği verilecek. Destek için üreticilerden talepler alınmaya başlandı.
    Tohum desteğinden yararlanmak isteyen üreticiler, güncel Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) belgesi ile belirlenen yerlere talepte bulunabilecek.

    Destekten yararlanmak isteyen İzmit, Kartepe, Başiskele, Gölcük, Derince ve Körfez ilçelerindeki çiftçiler bugünden itibaren Muhtarlık İşleri Dairesi Başkanlığı Tarımsal Hizmetler Şube Müdürlüğü’ne, Kandıra’daki çiftçiler ise Kandıra Belediyesi’nin yeni hizmet binasında bulunan büyükşehir hizmet birimine, 1 Eylül Cuma günü mesai bitimine kadar belgeleriyle müracaat edebilecek. Gebze, Darıca, Çayırova ve Dilovası’ndaki çiftçiler 28-29 Ağustos tarihleri arasında Gebze Ziraat Odasına, Karamürsel ilçesindeki üreticiler ise 31 Ağustos-1 Eylül arasında Karamürsel Belediyesi Hizmet Binasına giderek talepte bulanabilecek.

  • Kocaeli’de ormanlara girmek yasaklandı

    Kocaeli’de ormanlara girmek yasaklandı

    Türkiye’de yaşanan orman yangınları ve sıcak havalar sebebiyle Kocaeli Valiliği yeni karar alarak vatandaşların ormana girişlerini yasakladı. Kocaeli Valiliği yayınladığı açıklamada, “İçinde bulunduğumuz yaz mevsimiyle birlikte, özellikle son günlerde hava sıcaklıklarında görülen mevsim normallerinin üzerindeki artışlar, bunun yanı sıra nem oranının anormal derecede düşük seyretmesi, ormanlık alanda yoğunlaşan insan ve araç hareketliliği ile kusurlu davranışlar neticesinde orman yangınlarının meydana gelebileceği değerlendirilmektedir. Ülkemizin ve ilimizin akciğerleri olan ormanlarımızda çıkabilecek yangınların önlenmesi amacıyla, Kocaeli sınırları içerisindeki tescilli ve kontrollü mesire yerleri hariç ormanlara girişler ikinci bir emre kadar yasaklanmıştır. Büyük önem arz etmekte olup, ilimizde orman yangını yaşanmaması ve milli servetimiz olan ormanlarımızın korunması amacıyla alınan tedbir kararları ilgili kurumlar ile güvenlik güçlerince hassasiyetle takip edilecek olup uymayanlar hakkında adli işlem tesis edilecek, idari para cezası uygulanacaktır. Vatandaşlarımızca da konunun hassasiyetle takip edilmesi ve şüpheli durumları 112 Acil Çağrı Merkezine iletmeleri önemle rica olunur” ifadeleri kullanıldı.

  • 8 yaşında düğünlerin vazgeçilmezi oldu

    8 yaşında düğünlerin vazgeçilmezi oldu

    Yukarı Hereke Mahallesi’nde yaşayan genç yetenek İsmail Akkuş, 3 yaşında amcasını klavye çalarken gördü. O andan itibaren müziğe olan merakı her geçen gün daha da büyüdü ve ailesiyle birlikte düğünlere giderek davul çalmaya başladı. Küçük yaşına rağmen sahnedeki enerjisi, davul çalma becerisi ve dikkat çekici hareketleriyle insanların ilgisini üzerine çekmeyi başaran İsmail Akkuş, müziği sadece davulla sınırlı tutmamayı hedefliyor. Ailesinin destekleriyle müziğe olan tutkusunu sürdüren İsmail, farklı enstrümanları çalmayı da öğrenmek istiyor. Küçük yaşına rağmen gösterdiği kararlılık ve azimle, gelecekte birçok enstrümanı çalabilme hedefini gerçekleştirmeye çalışıyor.
    Hiçbir zorluktan kaçmayarak davulunu elinden bırakmayan küçük çocuk, tüm çocukların müzikle uğraşmasını istiyor.

    “Bu yaşta inanılmaz bir müzik kulağına sahip”

    İsmail’in amcası Erkan Akkuş, “İsmail yeğenim küçükken, yaklaşık 5 yıl önce, ben klavye çalarken müzik hevesi vardı. İsmail, bunu görüyordu ve bu yüzden sürekli benimle düğünlere geliyordu. Üzerinde yoğun bir talep bulunuyor. İsmail şu anda genellikle davul çalıyor ve olağanüstü bir performansa sahip. Ben klavye çalarken tuşları bozmasın diye evde bulunan küçük davulu eline veriyordum. İsmail, çala çala davulu öğrendi. Tabii ki, bu yaşta inanılmaz bir müzik kulağına sahip. Aynı zamanda okulda da başarılı bir öğrenci. İsmail’in sahip olduğu tüm başarılar, kesinlikle kendi yeteneğinden kaynaklanıyor. Halay başladığında, İsmail’i bulmak zor oluyor. Bir bakıyorsunuz halay başında, bir bakıyorsunuz davulu çalıyor. Anlaşılacağı üzere, İsmail düğünlerin vazgeçilmezi haline gelmiş durumda. İnsanlar bu konuda sadece olumlu tepkiler vermekle kalmıyor, aynı zamanda onun yeteneğini de çok konuşuyorlar” dedi.

    “Bazı insanlar şaşkınlık içinde kalıyorlar”

    Küçük yaşından itibaren davulla iç içe olan 8 Yaşındaki İsmail Akkuş,” Davul çalmayı çok seviyorum. Hem halay çekmeye hem de davul çalmaya aşırı hevesliyim. Bu tür şeylere karşı büyük bir isteğim var. Prematüre bir şekilde dünyaya geldim. 3 yaşındayken amcamın yanında az da olsa çalabiliyordum. Şimdi ise güzel bir şekilde çalabiliyorum. Kendi kendime öğrendim, tabii ki amcamın da bana katkısı oldu. Bazı insanlar şaşkınlık içinde kalıyorlar, hatta telefonlarıyla video ve fotoğraf çekmeye başlıyorlar. Mutluluk içerisindeyim. Şu an klavye öğrenmeye çalışıyorum. Amcamın bana katkısı olursa bu benim için çok iyi olur, çünkü o da elinden geleni yapıyor” ifadesini kullandı.

    “Onun yaşamasının mümkün olmadığını düşünüyordum”

    İsmail’in prematüre doğduğunu belirten anne Semra Akkuş, “İsmail, prematüre doğdu ve sadece 6 aylık, 650 gram ağırlığında dünyaya geldi. İsmail doğduğunda ben sürekli ağlıyordum, çünkü onun yaşamasının mümkün olmadığını düşünüyordum. Doktor bana gelip, “Hiç merak etme, İsmail çok farklı olacak. Hatta İsmail’in yaşadığına binlerce kez şükredeceksin” dedi. Şu an gerçekten de öyle, İsmail hiperaktif bir çocuk, hiçbir zaman yerinde durmuyor. Düğünleri aşırı derecede seviyor. Küçük olduğu için bazen onu göndermek istemiyoruz, ancak o bu duruma çok tepki veriyor ve gitmek istiyor. Davul çalmada büyük bir yeteneği var. Her şeyden önce, amcasını çok seviyor. Kendi başına öğrendi. Biraz büyüdüğünde amcasını daha iyi anlamaya başladı. Bu yaşta bu kadar büyük bir yetenek gerçekten dikkat çekici. Biz değil, gören herkes aynı şeyi söylüyor. Gurur duyuyorum ve İnşallah İsmail’in daha iyi yerlere gelmesini istiyorum” diye konuştu.

  • Marmara Depremi’nin “batık şehri”nden canlı yayın

    Marmara Depremi’nin “batık şehri”nden canlı yayın

    Marmara Depremi’nin ardından fay hattının Değirmendere Mahallesi Çınarlık Meydanı’nda yer alan otel, vapur iskelesi, çay bahçesi, ev gibi yapıları denize çekmesiyle oluşan “su altı şehri”ne, su altı belgesel yapımcısı ve görüntü yönetmeni Tahsin Ceylan’ın da yer aldığı 9 kişilik ekip dalış yaptı.

    Dalışta Ceylan, 27 dakika süren canlı yayında “su altı şehri”nde gördüklerini anlattı.

    Ceylan, bundan 24 yıl önce bugün ve bu saatlerde, yine suyun altında olduğunu belirterek, depremde Ankara’da bulunduğunu, yaşanan acıya kayıtsız kalamadığını ve bölgeye yardım için geldiğini anlattı.

    Başında bulunduğu bir arama kurtarma ekibiyle Gölcük’e geldiğini, o dönem ekipman olarak iyi bir durumda olduklarını aktaran Ceylan, “Depremin özellikle Halıdere’de, Ulaşlı’da su altında kalmış hem insanları hem yardıma ihtiyaç duyulan alanlarda çalışmıştık. O görüntüleri pek servis etmiyoruz. Biliyorsunuz, o saatte insanlar çay bahçesinde oturuyorlardı. Vefat edenleri çıkarmak da bize düştü. Tabii ekibimizde bir genel cerrah vardı, çok sayıda yaralıya yardım etti.” ifadelerini kullandı.

    Ceylan, aradan geçen 24 yılın ardından 17 Ağustos’u depremin su altındaki izleriyle andıklarına işaret ederek, “Tabii bu zor bir olay. Türkiye’de ilk defa su altından canlı yayın, bir de konuşma sistemi ekledik. Suyun altında gördüklerimi su altında anlattım ve kayıt oluşturuldu.” dedi.

    “Suyun altındaki izler duruyor”

    Ceylan, dalış ekibine Sahil Güvenlik Komutanlığı Dalış, Emniyet, Güvenlik, Arama ve Kurtarma Timi (DEGAK) İstanbul Birimi ve Değirmendere Sualtı Topluluğunun da katıldığını belirterek, toplam 9 kişilik bir ekiple güzel bir çalışma gerçekleştirdiklerini anlattı.

    Ceylan, şunları söyledi:

    “Anadolu Ajansının canlı yayın ekibi bizimleydi. Zor bir uğraşı tamamladık. Suyun altında 27 dakika hem görüntülerle beraber hem de konuşarak o gördüklerinizi anlatmak gerçekten zor bir olaydı. Bizim için zorluğu çok yüksekti. Biliyorsunuz karada bir bina yıkıldığında, yerine yenisi yapılıyor ve o izler gidiyor. İnsanın hafızasında o izler siliniyor ancak suyun altındaki izler duruyor ve orayı aslında anlatıyor olmamızın nedeni, deprem gerçeğini unutturmamak. Yoksa depremin izlerini sildik demekle deprem ortadan kalkmıyor. Bir daha deprem olabiliyor. Biliyorsunuz, bu bölgede özellikle deniz dolgu alanlarının hepsi suyun altında kaldı ve şu anda da kıyıdan belki 500 metre aşağıya kadar, 50 metre derinliğe kadar birçok depremin izini görebiliyoruz. Orası doğal bir resif oldu şu anda o batık şehir. Türkiye’de en fazla dalgıcın da gelip görmek istediği bir yer oldu. Bu anlamda da hizmet ediyor. O bölge birçok deniz canlısına da yuva oldu ve 17 Ağustos’u biz Anadolu Ajansının çok değerli katkılarıyla bu çalışmayı yapmış olduk, bu anma etkinliğini yapmış olduk.”

    Su altında yapılan canlı yayında, hem gördüklerini hem de daha önce yaşadıklarını anlattığını bildiren Ceylan, “Su altında kalan o binalar, insanların ayakkabıları önümüze çıktı. Bir sürü kişisel eşya hala suyun altında duruyor, bu kadar yıl sonra. O görüntüleri de çektik ve amacımız burada deprem gerçeğini unutturmamak. Bunun izleri silinmemiş.” diye konuştu.

    Bu bölgeyle ilgili kitap hazırladıklarını ve belgesel de yayınladıklarını aktaran Ceylan, bu bölgeyi “Derinlerdeki Acı” olarak nitelendirdiklerini, deprem karşısında egemen gücün olmadığını sözlerini ekledi.

  • Acının kardeşliği

    Acının kardeşliği

    Merkez üssü Gölcük olan 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 24 yıl geçti. Her yıl olduğu gibi bu yıl da tarihler 17 Ağustos’u gösterdiğinde kentte yeniden acılar tazelendi. Kahramanmaraş merkezli depremde Hatay’da yaşadıkları binanın yıkılması neticesinde Kocaeli’ye taşınmak zorunda kalan Akpınar çifti de, Gölcük 17 Ağustos Mezarlığı’nı ziyaret etti. Mezarlıkta 17 Ağustos depremini yaşayan Yasemin Yazıcıoğlu Demircan ve halası Şaziye Boz ile tanışan Hatice ve Yasir Akpınar çifti, yaşamını yitiren depremzedeler için dua etti. 24 yıl arayla farklı şehirlerde iki büyük depremi yaşayan afetzedeler, acılarını ve yaşadıklarını paylaştı.

    “Evet, biz kıyameti yaşadık”
    Hatay’da doğduğunu, hem çocukluğunun hem de gençliğinin Hatay’da geçtiğini ifade eden Hatice Akpınar, depremden sonra hayatın alt üst olduğunu kaydetti. Akpınar, “O gece biz uyumuyorduk. Kayıplar uykuda yakaladı. Hatay deprem bölgesi ama böyle bir depremi yaşamamıştık. Çocukken deprem yaşamışım ama hatırlamıyorum. Ben duracağını sandım ama durmadı. Allah’tan küçük kızım Nefes’i odasında yatırmıyorduk. Onun odasına ilk andan itibaren molozlar devrildi. Nefes’i yatağa aldığım esnada duracak sandım ama eşime seslendim. ‘Yasir durmuyor’ dedim. ‘Sakin ol’ dedi. Bizi bayağı bir salladı. Öyle böyle bir deprem değildi. Bu kıyamet mi? Evet, biz kıyameti yaşadık” dedi.

    “Hatay, o gece ve o geceden sonra bir daha ısınmadı”
    Depremin olduğu gün Hatay’da havanın çok soğuk olduğunu söyleyen Akpınar, “O gece öyle bir soğuktu ki, Hatay normalde sıcak şehirdir. Kışı en fazla 2 ay yaşarız ama o gün çok soğuktu. Hatay, o gece ve o geceden sonra bir daha ısınmadı. Çok fazla kayıplarım var. Annesini kaybedenler vardı, kuzenlerim vardı, karısını kaybeden yakınlarım var. En çok sevindiğim Rabbim bana evlatlarımın acısını göstermedi” diye konuştu.

    “Paranın geçmediği, günlerce tuvaletimizi bile yapamadığımız günler yaşadık”
    Deprem olduğu sırada korku ve panikle kızı Nefes’in yanına koştuğunu dile getiren Hatice Akpınar, “Kızımı dışarıya attım. 1. kattaydım. İnerken boşluğa düştüm. Kaçarken Nefes’i dışarıya attım. O an da boşluk çöktü. Ayaklarım enfeksiyon kaptı ama umurumuzda değildi. Nefes alabiliyorduk, o önemliydi. Paranın geçmediği, affedersiniz ama günlerce tuvaletimizi bile yapamadığımız günler yaşadık. Çocuğumun ayağına 3 gün sonra çorap bulabildim. O soğukta yaşadık geçti çok şükür ancak yaralıyız. Deprem sonrası herkes normale dönüyor ama biz normalleşemiyoruz” şeklinde konuştu.

    “Hatay’ın yüzde 75’i yok oldu”
    Hatay’ın medeniyet şehri olduğunu belirten Akpınar, “Benim şehrim medeniyet şehridir. Bizim şehrimiz öyle güzeldir ki Hristiyan’ı, Yahudi’si, Müslüman’ı hep birlikte yaşıyoruz. Medeniyet şehriyiz. İnsanımız sıcak kanlı ama şu an Hatay’ın yüzde 75’i yok oldu. Bakıyorum, o geceden sonra ‘Burası ne olmuş?’ dedim” dedi.

    “Acımı burada yaşamak ve burayı görmek istedim”
    Eşinin arkadaşlarının yardımıyla Kocaeli’ye geldiklerini vurgulayan Akpınar, sözlerini şöyle noktaladı:
    “Biz tırla geldik. O esnada bize yardım ettiler. Soğukta üşüyerek geldik. Şunu gördüm; ‘Sizi en iyi biz anlarız…’ O yazı bana çok dokundu. Buraya geldim. Gölcük depreminin büyük olduğunu biliyordum ama kendim anlatıyorum ama insanlar da bana acılarını anlatıyor. Bugün de buraya gelmek istedim. Bugün o acının yaşandığı gün. Hatay’da mezarlarda bulunamayan kişiler var. Ulaşılamayan kayıplar var. Orada dua edemedim. Hatay’a gidemedim ama buraya gelmek istedim. Acımı burada yaşamak ve burayı görmek istedim. Buraya gelince rahatlıyorum, dua ediyorum. Kayıplarımızı düşünüyorum. Burada onlara da dua gönderiyorum”

    “Depremden dolayı her şeyimizi yitirdik”
    Hatay’da kadın giyim mağazası olduğunu ancak depremde dükkanın da yıkıldığını söyleyen Yasir Akpınar, hobi olarak 20 yıldır kanarya üretimi yaptığını ve tanıdığı kanarya üreticilerinin yardımları sayesinde Kocaeli’ye gelebildiğini anlattı. Akpınar, “Şu anda zaten görmüş olduğunuz gibi depremden dolayı her şeyimizi yitirdik ve Allah razı olsun bir takım sevdiğimiz dostlarımız bize yardımcı oldular. Şu anda Kocaeli’de ikamet ediyoruz” dedi.

    “Çok acı kayıplar oldu”
    “Deprem anı bir kıyametti” diyen Yasir, “Hala üzerimizden atamadığımız, hala her an yaşayacakmışız gibi bir durum. Tarifi yok. Öyle bir acı ki bunun tarifi yok. Allah bir daha yaşatmasın. 11 ilimizde yaşandı. Çok acı kayıplar oldu. Allah vefat eden herkese rahmet eylesin. Akrabalarına da sabırlar versin. Aynı şey bizim içinde geçerli. Bizde yakınlarımızı kaybettik. Kuzenlerimiz gitti, amcalarımız gitti. Hatay gitti. Doğduğumuz topraklar gitti. Çocuklarımız için kurduğumuz her şey gitti. Nefes alıyoruz hamdolsun ama derdimiz bu değil. Burada çok şükür aileler bizi sahiplendi ama bizim orada halkımız var. Orada çaresizce yaşayan insanlar var. Seslerini duyuramıyorlar. O insanlara devlet büyüklerimizin el atmasını istiyoruz. Televizyonlarda görüldüğü gibi değil. O halk işsiz. Ben içtenlikle söylüyorum. Hatay şu anda kötü durumda. Ben 3 hafta önce de gittim. Allah sabır versin. Sıcaklar yükseldi. Biz burada nefes alabiliyoruz, belki vantilatör, klimanın altında oturabiliyoruz ama o insanları düşünebiliyor musunuz? Gerçekten de tekrar tekrar üstüne basarak söylüyorum Hatay çaresiz. Diğer illerimizin de Allah yardımcıları olsun. Hatay’ı ve oradaki insanların çaresizliği görsünler” diye konuştu.
    Depremzede vatandaşların zor şartlar altında yaşam mücadelesi verdiğine dikkat çeken Akpınar, “Yarın kış olacak. Ben o insanları düşünemiyorum. Dile getireceğim çok şey var. Tek istediğim, Hatay’a bir yardım eli uzatılması. Gençlerimize sahip çıksınlar. Yarınlarımıza sahip çıksınlar. Benim gidecek yerim yok. 5 nüfuslu bir aileyim. Orada iş sahası yok. Nerede çalışacağım? Ekmeğimi nasıl kazanacağım? Her yer virane içerisinde. Bir şehir yok. Çareyi dışarıya çıkmakta bulduk. Geri döneceğiz tabii ki. Toprağımızı bırakıp geldik ama yapamıyoruz. Özlüyoruz. Her zaman elimiz yüreğimizde. Yakınlarımız tekrar memlekete geri dönmeye başladılar. Şehrimizi bırakıp kaçmadık” ifadelerini kullandı.

    17 Ağustos depremzedesi: “İlk anda öfke hissediyorsunuz”
    17 Ağustos 1999 depreminde annesi başta olmak üzere, birçok akrabasını kaybeden Yasemin Yazıcıoğlu Demircan (61), “Evimiz tam yıkılmadı ama ciddi hasar aldı. O dönemde banka müdürü olarak görev yapıyordum. Bu ülkede deprem gerçeği uzun yıllardır var ama ilk yüzleşme 1999 yılında yaşandı. İlk anda öfke hissediyorsunuz. Öfkenin yerini sonra büyük bir sızı, acı alıyor. Ben annemin enkazının üzerinden çıktığımda hissettiğim ilk duygu gençliğim, çocukluğum, her şeyim yok olmuştu. ‘Bir daha Gölcük diye bir yer olmayacak’ dedim. Lokal olarak sadece Gölcük’te olmuş gibi algıladım. Arabanın radyosunu açtığımda ‘Avcılar’ dediler. ‘Allah Allah, spiker sanırım yanlış söylüyor’ dedim ama fark ettik ki deprem Yalova, Sakarya gibi birçok ili etkilemiş. Çok çaresiz hissediyorsunuz. Zamanla o geçiyor. Ben Gölcük’e bakıyorum ‘Vay be, Gölcük’e bak’ diyorum. Yine binalar kuruldu ama giden canlar yok” dedi.

    “Vatandaş olarak bizimde çok eksiğimiz var”
    Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Gölcük Belediyesi’nin çalışmaları sayesinde Gölcük’ün yeniden doğduğuna dikkat çeken Demircan, “Büyükşehir belediye başkanımız ve Gölcük Belediye Başkanımızın büyük çabalarıyla yerinde kentsel dönüşüm çalışmaları başladı. Şuanda örnek proje olarak çalışmalar sürüyor. Çok büyük bir özveriyle çalışmalar yürüyor. Ben Gölcüklü olarak ikisine de çok teşekkür ediyorum. Eksikler var mı tabii ki var ama bu sadece devlet eksikleri değil. Vatandaş olarak bizimde çok eksiğimiz var. Alacağımız evin fayansına, parkesine bakıp, ‘Acaba bu binanın deprem ve zemin etütü var mı?’ diye araştırmamız lazım. Vatandaş ve devletin el ele çözmesi gereken konu şey var. Tek başına devlet yapamaz” diye konuştu.

    “Annemin mezarında çiçek açmıyor…”
    Her depremzedenin acı dolu bir hikayesi olduğunun altını çizen Demircan, sözlerine şöyle devam etti:
    “Herkesin bir acısı var. Deprem olduktan sonra asla bir gün önceki konforunuz olmuyor. Sizi 5 yıldızlı otele de koysalar o acı sizinle birlikte geziyor. Halam çok varlıklı bir kadındı. Her şeyini kaybetti. Annem 2. gün bulduk. Kurtlanmış, böceklenmişti. Annem çok güzel bir kadındı. Annemi ceset torbasına koydum, üstüne kireci döktüm. Rahmetli oğlum 14 yaşındaydı. Annemin mezarını kazdılar ve gömdük. Hala daha ben annemin mezarına çiçek ekiyorum ama olmuyor. Babamla aralarında 13 ay var. Babamın mezarına ektiğim çiçekler açıyor, annemin mezarında çiçek açmıyor. Benim gibi inanın yüzlerce, binlerce insanın hikayesi var. Bunlara Hatay eklendi, Kahramanmaraş eklendi, Elazığ eklendi, Van eklendi. İnanın hepsinin acısını biz yüreğimizde hissediyoruz”

    “O gece çok sıcaktı”
    Depremde saatlerce enkaz altında kalan ve eşi başta olmak üzere apartmanda ikamet eden 19 yakınını kaybeden Şaziye Boz ise “Depremden 15 gün sonra düğünümüz olacaktı. Çeyizler seriliydi, daireler döşenmişti. Çok sıcak vardı. Eve de sığamıyoruz. Balkonlarda oturuyoruz o kadar çok sıcaktı. O gece saat 02.30’a geliyordu. Yatamadık. Aradan çok geçmedi. Ses duyuldu. Rüzgar esiyordu. ‘La İlahe İllallah’ dedim kalkamadım. Kıyamet koptu zannettim. Deprem aklımıza gelmedi. Karşı komşu balkondan görmüş. ‘İlk sizin ev gitti’ dedi” şeklinde konuştu.

    “Kıyamet kopuyordu”
    Enkazdan çıkarıldıktan sonra uzun süre tedavi gördüğünü anlatan Boz, “Ayağımı keseceklerdi. Albay doktor geldi. Doktor ‘Kesmeyelim, serum verelim. Yaşlı kadın’ dedi. O kestirmedi Allah’tan ayağımı kurtardı. Çocuklarımın seslerini duyuyordum. ‘Anne baba’ diye bağırıyorlardı. Hafriyatçıyız. Beni kurtarmak için geldiler, dozerin sesini duyuyordum. Kıyamet kopuyordu. Herkes ‘Sizi kurtaracağız’ diyordu. Kayınbiraderlerim, eşim, eltilerim, apartmandakiler öldü. Toplamda 19 kişi hayatını kaybetti. Enkazdan 13 saat sonra çıktım. Herkesin sesini duyuyordum ama onlar beni duyamıyordu” sözlerine ekledi.

  • 24 yıllık acı

    24 yıllık acı

    Gölcük’te yaşayan 60 yaşındaki Necati Altıntoprak, 1999 Marmara Depremi’nde hamile eşiyle birlikte 4 katlı binanın altında kaldı. Aradan geçen 24 yıl sonra bile o günleri unutmayan Altıntoprak, kendi imkanlarıyla 3 saat sonra enkaz altında tünel kazarak çıkabildi. Eşini çıkarmak için de arkadaşlarıyla büyük çaba harcayan Altıntoprak, “En kötü an, eşimin sesini duyup da bir şey yapamamaktı” diyor. 13 saatlik çalışmayla tünel kazan Necati Altıntoprak, 3 aylık hamile eşini de 13 saat sonra çıkardı. Her şeyi dün gibi hatırlayan Altıntoprak, 12 Kasım Kaynaşlı’da meydana gelen deprem de kendi acısını unutup, depremzedelere yardıma gitti. 6 Şubatta meydana gelen depremde de evinde duramayan Altıntoprak, Hatay’a giderek dayanışma gösterdi. Enkaz altında kalanlara yardım eden ve 17 gün orada kalan Altıntoprak, “Acıları yarıştırmak çok doğru değil ama Antakya’yı görünce biz 1999’da deprem yaşamamışız” dedi.

    “Tünel kazarak enkazdan çıktım”

    Yaşadığı anları anlatan Necati Altıntoprak, “4 katlı binanın birinci katında kalıyorduk. Bina üstümüze yıkıldı ve binadakilerin hepsi öldü. Binadan sadece biz sağ çıktık. Enkaz altından 3 saat sonra tünel kazarak çıkabildim. 13 saat sonra da arkadaşlarımla birlikte hamile eşimi tünel kazarak çıkarttık. Eşimi okul bahçesine bıraktım ve arama kurtarma çalışmalarına katıldım. Enkaz altında kaldığımda sadece çıkmayı düşünüyordum, başka bir şey düşünürseniz çıkamıyorsunuz. İnsan iradesinin çok güçlü olduğuna inanıyorum. İrade ortaya koyulduğu zaman insanoğlunun yapamayacağı hiçbir şey yok. Şansım, evin yığma tuğla olmasıydı, önümdeki malzemeleri daha kolay itip dışarıya çıkabilmiştim” diye konuştu.

    “17 gün Hatay’da kaldım”

    Deprem olduğunda Hatay’a giden Altıntoprak, “Yardım kelimesini sevmiyorum. Hatay’a dayanışmaya gittim. Yardım kelimesi bana emredici geliyor. Emredici olan hiçbir şeyi doğru bulmuyorum. 12 Kasım Depremi’nde de Kaynaşlı’ya giden ilk kişilerdendim. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. Biz neyi yaşadıysak, onlar da onu yaşadı. Arkadaşlarım dayanışma göstermeseydi eşimi enkazdan çıkaramazdım. Biz de dayanışma göstereceğiz ki insanları enkazdan çıkartıp ve daha sonraki yaşamını kolaylaştıracak işler yapalım. 17 gün Hatay’da kaldım. 2 gün arama kurtarma çalışmalarında yer aldım” şeklinde konuştu.

    “Antakya’yı görünce ‘Biz 1999’da deprem yaşamamışız’ dedim”

    Gösterdiği dayanışmayı dile getiren Altıntoprak, “Çok fazla enkaz olduğu ve iş makinesi olmadığı için fazla bir şey de yapılamıyordu. Elimizden geleni yaptık sonra insanların yaşamını düzeltmeye, kolaylaştırmaya, morallerini düzeltmeye çalıştık. Hatay’da ilk olarak bir depo alanı oluşturduk. Gelen dayanışmaları insanlara eşit ve adil şekilde dağıttık. Acıları yarıştırmak çok doğru değil ama Antakya’yı görünce ‘Biz 1999’da deprem yaşamamışız’ dedim. Çünkü arka arkaya 2 büyük deprem yaşandı. Bana göre Antakya diye bir kent yok. Kentin sadece yüzde 10’u ayakta, diğeri yok” ifadelerini kullandı.

    Hatay’a gidince kendi acılarını unuttuğunu söyleyen Altıntoprak, “Hatay’a gidince kendimizi düşünemiyorduk. Onların çığlıkları, kaçışları bizi onlara doğru yönlendiriyordu. Biz bu işlerden ders çıkartıp, muhtemel İstanbul depremi hazırlıklarını başlamamız lazım. Sadece ölüm torbası ve tabut hazırlamayalım” dedi.

  • 24 yıllık acı: Deprem

    24 yıllık acı: Deprem

    Gölcük’te yaşayan 60 yaşındaki Necati Altıntoprak, 1999 Marmara Depremi’nde hamile eşiyle birlikte 4 katlı binanın altında kaldı. Aradan geçen 24 yıl sonra bile o günleri unutmayan Altıntoprak, kendi imkanlarıyla 3 saat sonra enkaz altında tünel kazarak çıkabildi. Eşini çıkarmak için de arkadaşlarıyla büyük çaba harcayan Altıntoprak, “En kötü an, eşimin sesini duyup da bir şey yapamamaktı” diyor. 13 saatlik çalışmayla tünel kazan Necati Altıntoprak, 3 aylık hamile eşini de 13 saat sonra çıkardı. Her şeyi dün gibi hatırlayan Altıntoprak, 12 Kasım Kaynaşlı’da meydana gelen deprem de kendi acısını unutup, depremzedelere yardıma gitti. 6 Şubatta meydana gelen depremde de evinde duramayan Altıntoprak, Hatay’a giderek dayanışma gösterdi. Enkaz altında kalanlara yardım eden ve 17 gün orada kalan Altıntoprak, “Acıları yarıştırmak çok doğru değil ama Antakya’yı görünce biz 1999’da deprem yaşamamışız” dedi.

    “Tünel kazarak enkazdan çıktım”

    Yaşadığı anları anlatan Necati Altıntoprak, “4 katlı binanın birinci katında kalıyorduk. Bina üstümüze yıkıldı ve binadakilerin hepsi öldü. Binadan sadece biz sağ çıktık. Enkaz altından 3 saat sonra tünel kazarak çıkabildim. 13 saat sonra da arkadaşlarımla birlikte hamile eşimi tünel kazarak çıkarttık. Eşimi okul bahçesine bıraktım ve arama kurtarma çalışmalarına katıldım. Enkaz altında kaldığımda sadece çıkmayı düşünüyordum, başka bir şey düşünürseniz çıkamıyorsunuz. İnsan iradesinin çok güçlü olduğuna inanıyorum. İrade ortaya koyulduğu zaman insanoğlunun yapamayacağı hiçbir şey yok. Şansım, evin yığma tuğla olmasıydı, önümdeki malzemeleri daha kolay itip dışarıya çıkabilmiştim” diye konuştu.

    “17 gün Hatay’da kaldım”

    Deprem olduğunda Hatay’a giden Altıntoprak, “Yardım kelimesini sevmiyorum. Hatay’a dayanışmaya gittim. Yardım kelimesi bana emredici geliyor. Emredici olan hiçbir şeyi doğru bulmuyorum. 12 Kasım Depremi’nde de Kaynaşlı’ya giden ilk kişilerdendim. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. Biz neyi yaşadıysak, onlar da onu yaşadı. Arkadaşlarım dayanışma göstermeseydi eşimi enkazdan çıkaramazdım. Biz de dayanışma göstereceğiz ki insanları enkazdan çıkartıp ve daha sonraki yaşamını kolaylaştıracak işler yapalım. 17 gün Hatay’da kaldım. 2 gün arama kurtarma çalışmalarında yer aldım” şeklinde konuştu.

    “Antakya’yı görünce ‘Biz 1999’da deprem yaşamamışız’ dedim”

    Gösterdiği dayanışmayı dile getiren Altıntoprak, “Çok fazla enkaz olduğu ve iş makinesi olmadığı için fazla bir şey de yapılamıyordu. Elimizden geleni yaptık sonra insanların yaşamını düzeltmeye, kolaylaştırmaya, morallerini düzeltmeye çalıştık. Hatay’da ilk olarak bir depo alanı oluşturduk. Gelen dayanışmaları insanlara eşit ve adil şekilde dağıttık. Acıları yarıştırmak çok doğru değil ama Antakya’yı görünce ‘Biz 1999’da deprem yaşamamışız’ dedim. Çünkü arka arkaya 2 büyük deprem yaşandı. Bana göre Antakya diye bir kent yok. Kentin sadece yüzde 10’u ayakta, diğeri yok” ifadelerini kullandı.
    Hatay’a gidince kendi acılarını unuttuğunu söyleyen Altıntoprak, “Hatay’a gidince kendimizi düşünemiyorduk. Onların çığlıkları, kaçışları bizi onlara doğru yönlendiriyordu. Biz bu işlerden ders çıkartıp, muhtemel İstanbul depremi hazırlıklarını başlamamız lazım. Sadece ölüm torbası ve tabut hazırlamayalım” dedi.

  • Kocaeli’nin çehresi kentsel dönüşümle değişiyor

    Kocaeli’nin çehresi kentsel dönüşümle değişiyor

    Gölcük’te, 17 Ağustos 1999’da saat 03.02’deki depremde 5 bin 383 kişi yaşamını yitirdi, 5 bin 252 kişi yaralandı. Depremde yaklaşık 12 bin 500 bağımsız mesken ve 3 bin civarında iş yerinin yıkıldığı ilçede, altyapı ve üstyapı ise tamamen tahrip oldu.

    Zaman içinde yapılan yatırımlarla depremin izlerinin silindiği ilçede, kentsel dönüşüm projeleriyle de riskli yapıların modern konutlara dönüşümü sağlanıyor.

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ile Gölcük Belediyesinin ortaklaşa başlattığı “Merkez Kentsel Dönüşüm Projesi” kapsamında yapı stoku açısından riskli alan ilan edilen Merkez Mahallesi’nde 36 dönümlük alanda 321 daire, 248 iş yeri, 69 ofis ve 125 deponun yıkımı tamamlandı.

    Proje kapsamında 10 blokta 360 daire, 407 iş yeri ve 985 araçlık 2 katlı otopark yapılarak yeni iş alanlarının ve kentleşme kültürünün daha da geliştirilmesi hedefleniyor.

    “Vatandaşlarımız da kentsel dönüşüme destek veriyor”

    Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer, AA muhabirine, depremden sonra ilçenin küllerinden doğduğunu ve geleceğe umutla baktığını söyledi.

    Depremde kendisinin de yakınlarını kaybettiği dile getiren Sezer, şöyle devam etti:

    “Hayatını kaybedenler geriye gelmiyor ancak şehir tekrar eski günlerine kavuşabiliyor. Bu süre zarfında Gölcük’te önemli çalışmalar yapıldı. İlçenin farklı mahallelerinde kalıcı konutlar yapıldı. Gölcük’te şu an kentsel dönüşümle ilgili de çalışmalar başladı. 4 yıllık süre içinde Gölcük’te orta hasarlı olup onarım ve güçlendirilmesi yapılamayan ya da metruk haldeki 122 binayı yıktık. Gölcük’te bu süre içinde sanayide kentsel dönüşüm gerçekleştirildi. Şirinköy Mahallesi’ndeki Sivritepe TOKİ Konutları yapıldı ve Denizevler Mahallesi buraya taşındı.”

    Sezer, Merkez Mahallesi’nde yapılan yerinde kentsel dönüşüm projesiyle ilçenin yeni bir görünüme kavuşacağını ifade ederek, 17 Ağustos 1999’dan sonra yıkılan bir şehrin devlet ve milletin el birliğiyle yeniden ayağa kalktığını kaydetti.

    İlçede, deprem sonrası az hasarlı olup güçlendirilen ya da depremi yaşamakla birlikte hasarsız olan binaların olduğunu belirten Sezer, “Şahsi kanaatimiz; bu binalara yönelik de yine kentsel dönüşüm çalışmalarının yapılması yönünde. Hukuki anlamda onarım ve güçlendirilmesi yapılan binaların-aradan geçen 24 yıl var-yeniden meydana gelebilecek depremde ne şekilde reaksiyon göstereceklerini bilemiyoruz. Kentsel dönüşüm alanında yapmış olduğumuz görüşmelerde vatandaşlarımızla yüzde 99 anlaşma sağlanarak çalışmalar tamamlandı. Dolayısıyla vatandaşlarımızın da kentsel dönüşüme destek verdiklerini söyleyebiliriz.” ifadelerini kullandı.

    Sezer, şehir merkezlerinde kentsel dönüşüm yapmanın zorluklarına değinerek, bunlardan birinin de özellikle ticari faaliyetlere devam edilmesi olduğunu anlattı.

    Bu sürecin vatandaşların verdiği destekle yürüdüğüne işaret eden Sezer, “Burada kentsel dönüşüm çalışmalarında yıkım esnasında bazı binaların çok kolay bir şekilde yıkıldığını gördük ki bunlar orta hasarları güçlendirmesi yapılan ya da az hasarlı olan binalardı. Dolayısıyla bu binaların yenilenmesi şehir açısından büyük önem taşıyor.” dedi.

    Sezer, Gölcük’teki insanların büyük çoğunluğunun yeni yapılan binalarda oturduğunu aktararak, özellikle Gölcük merkezde D-130 kara yolunun kenarında eski binaların olduğunu söyledi.

    Bunlarla ilgili çalışma yapılması gerektiğini dile getiren Sezer, “Kentsel dönüşümde olduğu gibi büyük bir alanın ada şeklinde yenilenmesi, aynı zamanda şehrin modern bir görünüme kavuşmasını da sağlıyor. Hem yapı stoku yenilenmiş oluyor hem de bu alanda 1000 araçlık bir otoparkın yapılması, bir yandan da trafik yoğunluğunun azaltılmasına katkı sağlayacak. Kentsel dönüşüm, ticari anlamda da şehrin çekim merkezi olmasına katkı sağlayacaktır.” şeklinde konuştu.

    Sezer, deprem sonrası birçok insanın ilçeyi terk ettiğini ancak yapılan yatırımlarla ilçe nüfusunun 180 binin üzerine çıktığını belirterek, nüfus artışına bağlı ortaya çıkan ihtiyaçların karşılanmasına yönelik yürütülen çalışmalardan bahsetti.

    “Eski yapıların dönüşmesiyle ilçenin cazibesi artacak”

    Marmara Depremi’nin merkez üssü Gölcük’ten sonra en fazla yıkım ve kaybın yaşandığı Derince’de de kentsel dönüşüm çalışmaları devam ediyor.

    Derince’de 17 Ağustos 1999’daki deprem felaketinde 1349 kişi yaşamını yitirirken, yaklaşık 3 bin 800 konut ve 868 iş yeri yıkıldı ya da ağır hasar gördü. Hasar tespiti yapılan 1924 ağır ve orta hasarlı binanın 1812’si yıkılarak veya güçlendirme yapılarak yenilendi.

    Bina yaş ortalaması 30 olan ilçede mevcut konut stokunun yüzde 60’ını 17 Ağustos 1999’dan önce inşa edilen binalar oluşturuyor. İlçede depremden kalma ağır hasarlı 1 bina bulunuyor.

    Derince Belediyesi öncülüğünde Yenikent Mahallesi’ndeki Araptepe mevkisinde 2020’de kentsel dönüşüm projesi başlatıldı. 2022’de tamamlanan proje kapsamında 47 hak sahibine konutları teslim edildi.

    İlçenin en eski ve merkezi yerleşim yeri olan Deniz Mahallesi’nde ise 30 dönümlük alanda kentsel dönüşüm çalışmaları sürüyor.

    Derince Belediye Başkanı Zeki Aygün, 17 Ağustos 1999’daki depremde ilçede yıkılan yaklaşık 750 binada 3 bin 800 konutun yer aldığını belirterek, konut alanlarında 5-6 kat olan imar izninin depremden sonra 3’e düşürüldüğünü kaydetti.

    Aygün, ilçede şu an 17 bin bina bulunduğunu ve bunlardan 10 bininin deprem öncesi inşa edilen binalar olduğu bilgisini vererek, “1999’daki depremden bu yana yaklaşık 6 bin 850 konut yenilendi. Derince’de şu an bina yaş ortalaması 30 olarak görünüyor ancak kentsel yenileme sonrasında bu daha da düşecektir.” diye konuştu.

    Marmara Depremi’ndeki acıların tekrar yaşanmaması için ilçede başlattıkları kentsel dönüşüm çalışmalarının sürdüğünü vurgulayan Aygün, şöyle devam etti:

    “Yenikent Mahallesi’ndeki Araptepe mevkisinde 30 dönümlük alan 2017 yılında riskli alan ilan edildi. 428 dairesi olan bir kentsel dönüşüm projesini başarıyla gerçekleştirdik. 47 hak sahibi bulunan alanda yüzde 100 uzlaşma oranı yakalandı. 2020’de inşaat çalışmaları başlayan alanda, hak sahiplerine 2022 yılında tapuları teslim edildi. Şu anda 47 hak sahibi evlerinde oturuyor.”

    Aygün, şu anda ilçenin en eski ve merkezi bölgesi olan Deniz Mahallesi’nde 30 dönüm alanda 242 daire ve 217 hak sahibi için dönüşüm çalışması yaptıklarını vurgulayarak, “Vatandaşlarımızın yüzde 95’iyle anlaşma sağladık ve kira ödemeleri başladı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve TOKİ üzerinden projeler gerçekleştiriyoruz. Yıkılacak 3 bina kaldı. İnşallah 2-3 ay içinde temelleri atmayı planlıyoruz.” ifadelerini kullandı.

    Deniz Mahallesi’nde diğer etap için de fizibilite çalışmasını tamamladıklarını, vatandaşların müracaat etmesi halinde o kısımları da kentsel dönüşüme hazırlayabileceklerini belirten Aygün, vatandaşın onayı olmadan dönüşüm yapmalarının mümkün olmadığını vurguladı.

    Aygün, Derince’nin sahiliyle dağlarıyla köyleriyle güzel bir ilçe olduğunu dile getirerek, eski yapıların da dönüşmesiyle ilçenin cazibesinin daha artacağını ve çekim merkezi haline geleceğini sözlerine ekledi.

  • Gebze’de 56 adet sikke ele geçirildi

    Gebze’de 56 adet sikke ele geçirildi

    Kocaeli İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, tarihi eser kaçakçılığı ile mücadele çalışmaları çerçevesinde ihbar üzerine Gebze’de operasyon yaptı. Yapılan aramada eski dönemlere ait olduğu değerlendirilen 56 adet sikke ele geçirildi.
    Malzemelere el konulurken, olayla ilgili şüpheli hakkında işlem başlatıldı.

  • Bir kamyon dolusu tıbbi atığı doğaya attılar

    Bir kamyon dolusu tıbbi atığı doğaya attılar

    Kocaeli’nin Başiskele ilçesinde bulunan Servetiye Cami köyünde ormanlık alana bir kamyon dolusu hastane atığı bırakıldı. Manzarayı gören köylüler ve doğa severler yetkililere haber verdi.

    Kocaeli’nin içme suyunu da karşılayan Yuvacık Barajını besleyen dereye yakın bir noktada bırakılan atıklar yetkililer tarafından temizlendi. İhbar üzerine bölgeye gelen jandarma ekipleri olayla ilgili inceleme başlattı. Servetiye Cami Köyü’nün giriş ve çıkışlarındaki kameralar ile bölgedeki diğer kameralar tek tek inceleniyor.

    “Buradan 2 milyon insan su içiyor, hastane atıkları dökülmüş”

    Yapılanın insanlık suçu olduğunu söyleyen Servetiye Cami Köyü Muhtarı Mithat Çelik, “Sözün bittiği yerdeyiz. İlk defa böyle bir şey ile karşılaşıyoruz. Bunu insanların yapması mümkün değil. Bunu yapanlar bana göre insan değil.

    Buradan 2 milyon insan su içiyor, hastane atıkları dökülmüş. Gelmişler, kaldırmışlar ama yine burada ciddi sıkıntı oluşturacak kadar malzeme gözüküyor. Bunların hepsinin kaldırılması gerek.

    Bunu yapanların cezalandırılması lazım. En ağır şekilde cezalandırılması gerek. Soruşturma devam ediyor, inşallah bulunup en ağır şekilde cezalandırılırlar. Aşağıda Kirazdere var, direk Yuvacık Barajına akıyor. Buraya 100 metre” dedi.