Kategori: Kültür Sanat

  • Bursa Devlet Tiyatrosu perdelerini açıyor

    Bursa Devlet Tiyatrosu perdelerini açıyor

    İngiliz şair, oyun yazarı Shakespeare’nin kaleme aldığı oyunun yönetmenliği ve müzikleri Romanyalı Vlad Trifaş’a ait.

    Kötülüğün tuzağında adalet terazisi bozulan bir dünyada, kuşku adlı kıvılcımın kıskançlık denen zehirli bir ateşe dönüşüp aklı, zihni, ruhu yakıp kavurmasının anlatıldığı oyunda; Nurettin Örük, Salih Cem Şener, Rabia Tutal, Çağrı Dulun, Adnan Tunalı, Mert Çifçi, Diyar Gönülalçak, Ali Bircan Teke, Acan Ağır Aksoy, Çağrı Zora, Nergiz Acar, Işıl Öztürk Sehlikoğlu, Sıdıka Derya Gümral, Emine Irmak Bavkır, Öykü Esendemir Örük, Ceren Kayış, İpek, Abama, Baran Balkanlar rol alıyor.  Dekor tasarımı Murat Gülmez, kostüm tasarımı Fatma Sarıkurt, ışık tasarımı Sinan Mahçup imzası taşıyor.

    Bursa Devlet Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Arzu Tan Bayraktutan; “2022-2023 tiyatro sezonuna “Othello” ile merhaba diyeceğiz. Ardından “Uçurtmanın Kuyruğu” ve yazar, çevirmen, devlet adamı Türk tiyatrosunun dev çınarı, Bursa Devlet Tiyatrosuna adını veren Ahmet Vefik Paşa’nın 200. Doğum yıldönümü münasebetiyle tadına doyulmaz bir başyapıt “Meraki” oyunlarımız geliyor. Heyecanla seyircilerimizi bekliyoruz” dedi.

  • Bursa Devlet Tiyatrosu’nda yeni dönem

    Bursa Devlet Tiyatrosu’nda yeni dönem

    15 ve 16 Ekim tarihlerinde Bursa Devlet Tiyatrosu Ahmet Vefik Paşa Sahnesinde yapılacak sınavda, 16-24 yaş arası adaylardan bir şiir okumaları, bir şarkı söylemeleri ve bir de tirad oynamaları istenecek ve sınavda başarılı olan adaylar 22 Ekim Cumartesi günü başlayacak kursa katılmaya hak kazanacak.

    Genç yeteneklerin tiyatroyla tanışmalarını, tiyatro seyircisi yaratmayı ve tiyatro sevgisini yaymayı hedefleyen ücretsiz kursların adayları; fotoğraf ve kimlik fotokopisi ile 14 Ekim Cuma gününe kadar Bursa Devlet Tiyatrosu Halkla İlişkiler Birimine başvurabilecek.

  • Gelin Odaları turizme kazandırılmayı bekliyor

    Gelin Odaları turizme kazandırılmayı bekliyor

    Pülümür ilçe merkezine 3 kilometre mesafede bulunan ve Urartular tarafından yapıldığı düşünülen tescilli ‘Gelin Odaları’ turizme kazandırılmayı bekliyor.

    İçinde bir kral tahtı ve tutsakların cezalandırıldığı zindanın olduğu ve kaya içinde kaya oyularak çok derinlere oyma taş merdivenlerle inilerek oradan Hanım Köprüsünün bulunduğu noktada çaya ulaşıldığı, su alındığı gizli bir geçidin yer aldığı odalara zaman zaman turlar düzenleniyor.

    Odaların bulunduğu alanı gezen vatandaşlar, defineciler tarafından tahrip edilen odaların korunarak turizme açılması gerektiğini belirtiyor.
    Odaları gezen Arzu İlkbahar isimli vatandaş, “Şu an Tunceli’nin Pülümür ilçesinde gelin odalarındayız. Tarih kokan bir yerdeyiz. Burası tescillenmiş ancak turizme kazandırılmamış bir bölge. Urartular’ın yaşadığını öğrendik burada. Çok güzel yerleri var. Ancak defineciler tarafından tahrip edilmiş bir yerdeyiz. Buranın turizme kazandırılması gerektiğini düşünüyorum” dedi.

    Ziyaretçilerden Berivan Yalçın ise “Şu an Pülümür’de Gelin Odalarında bulunuyoruz. Burası Urartular döneminden kalma çok değerli kadim bir yer. Fakat defineciler tarafından çok fazla tahrip edilmiş. Biz arkadaşlarımızla burayı keşfetmeye geldik. Turizm Bakanlığı tarafından güzel turlar düzenlenmesini ve koruma altına alınmasını istiyoruz” diye konuştu.

  • Ağrılı “zaman yolcusu” yıllara meydan okuyor

    Ağrılı “zaman yolcusu” yıllara meydan okuyor

    Ağrı merkezde bulunan züccaciye dükkanında 35 yıldır yaptığı meslekle tanınan 62 yaşındaki Şahin Erincik, her evin duvarını süsleyecek olan birbirinden güzel saatleri gözü gibi koruyor. Her sabah cadde üzerinde bulunan tüm dükkanlardan önce gelip dükkanını açan Erincik, kahvehanede oturma kültürü yerine dükkanına gelip vaktini saatlerinin tamiri ve temizliğiyle geçirdiğini belirterek, saatlerini astığı duvarda oluşan görüntünün müşterilerin hoşuna gittiğini ve bu duvarda fotoğraf çektirdiklerini söyledi.

    Yaptığı mesleğin kendisine keyif verdiğini söyleyen Şahin Erincik, “Ben 62 yaşında emekli biriyim. 35 yıllık bir esnafım. Kahvehane kültürüm olmadığı için bende zamanı gösteren saatlerle uğraşıyorum. Zamanımı böyle değerlendiriyorum. Ben erken kalkmayı çok seven biriyim. Caddede fırından başka benden önce işyeri açan yok. Her sabah gelip saatleri temizliyorum. Siliyorum. Uğraşmak beni daha dinç tutuyor. Türkiye’de iddialıyım diyebilirim. Kaliteye de çok önem veriyorum. Evime götürmeye layık görmediğim şeyi müşteriye de satmak istemiyorum hiçbir zaman. Çeşit çok olduğu zaman müşterinin kafası karışıyor ama hoşlarına gidiyor. Kimileri de gelip burada fotoğraf çekiyor” ifadelerine yer verdi.

  • Edirne’de Balkan Savaşı’ndan kalma patlamamış top mermisi bulundu

    Edirne’de Balkan Savaşı’ndan kalma patlamamış top mermisi bulundu

    Edirne Yeni Sarayı’nda kazı çalışmaları devam ediyor. Yeni Sarayı’nda yapılan kazılar esnasında, Balkan Savaşı’ndan kalma olduğu tahmin edilen patlamamış havan topu mermisine rastlandı.

    Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle Trakya Üniversitesi tarafından yürütülen ve gün yüzüne çıkarılması hedeflenen kazı çalışmaları sırasında patlamamış havan topu mermisine rastlanılması üzerine Edirne İl Emniyet Müdürlüğü ekiplerine haber verildi. Bölgede önlem alan olay yeri inceleme ekipleri, şerit çekerek incelemelere başladı.

    Konuya ilişkin açıklamada bulunan Kazı Başkanı ve Trakya Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülay Apa Kurtişoğlu, “Balkan Savaşları’ndan kaldığını düşündüğümüz bir top mermisi kazı esnasında ortaya çıktı. Patlamadığı için de güvenlik açısından emniyet birimlerimize haber verdik. Bomba imha uzmanları gelerek alandan uzaklaştırdılar ve biz gereken tedbiri almış olduk” dedi.

  • Bursa tiyatrosu Troya Kültür Festivali’nde

    Bursa tiyatrosu Troya Kültür Festivali’nde

    Çanakkale “Troya Kültür Yolu Festivali” 40’dan fazla mekanda tiyatro oyunları, sergi, konser, söyleşi, ve atölyeden oluşan 100’den fazla etkinliğe ev sahipliği yapacak.

    AVP Bursa Devlet Tiyatrosu, bir dünya klasiği “Küçük Prenses” adlı çocuk oyunu ve Türk tiyatro tarihinin başyapıtlarından “Keşanlı Ali Destanı” müzikali ile festivalde sahne alacak.

    Festival programında; Küçük Prenses 17-18 Eylül tarihlerinde saat 14.00’de Anadolu Hamidiye Tabyası’nda, 21 Eylül tarihinde saat 14.00’de Ezine Millet Bahçesi’nde, 23 Eylül tarihinde saat 14.00’de Tevfikiye Meydanın’da, Keşanlı Ali Destanı 19 Eylül tarihinde saat 20.30’da Kilitbahir Kalesi Açık Hava Sahnesinde seyirci ile buluşacak.

  • Mohsen Namjoo, Türkiye’de beş konser verecek

    Mohsen Namjoo, Türkiye’de beş konser verecek

    Acem-blues türünün kurucusu gösterilen, rock ve cazı geleneksel İran müziği ile harmanlayan İranlı sanatçı, Epifoni organizasyonu ile ilk olarak 2 Aralık’ta İstanbul Volkswagen Arena’da sahne alacak.

    Namjoo, daha sonra 3 Aralık Bursa Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde, 7 Aralık Ankara Congresium’da, 8 Aralık Konya Selçuklu Kongre Merkezi’nde ve son olarak 10 Aralık’ta Van Nur Tatar Spor Salonu’nda dinleyicileriyle buluşacak.

    İran’da doğup, büyüyen fakat şu anda New York’ta yaşayan sanatçı, Tahran Üniversitesinde Alireza Mashayekhi ve Azin Movahed gibi usta müzisyenler ve eğitimcilerden tiyatro ve müzik eğitimi aldı.

    Stanford Üniversitesinde müzik profesörü olarak da çalışmalarına devam eden Namjoo, şimdiye kadar 17 albüm çıkardı.

    Bugüne kadar iki kitap da kaleme alan sanatçı, 2022-2023 döneminde 4 yeni albüm yayınlamayı planlıyor.

  • Türkiye merkezli tarihi DNA araştırmasında ilginç sonuçlar

    Türkiye merkezli tarihi DNA araştırmasında ilginç sonuçlar

    Araştırma sonuçlarına göre, bugüne kadar arkeologlarca bilinen, ancak genetik açıdan ilk kez kanıtlanan başka önemli bulgu ise Doğu Anadolu’da Van merkezli Urartu medeniyetinin Levant ve Anadolu’dan köken aldığı sonucu oldu. Araştırma ekibinin içinde eş başkan olarak görev yapan Songül Alpaslan-Rodenberg araştırma ve makale ile ilgili bilgi aktardı.

    1980’li yılların sonlarında Hollanda’nın o dönemdeki İstanbul Arkeoloji Enstitüsü Müdürü Jacob Roodenberg tarafından Bursa’nın Orhangazi ilçesi sınırlarında bulunan Ilıpınar’da arkeolojik kazılar başlatmıştı. 1987 yılından 2002 yılına kadar kesintisiz devam eden kazılarda, bulunduğu yerdeki bir pınardan adını alan Ilıpınar höyük ile bölgedeki birkaç neolitik höyüğün de kazıldığı bu projenin araştırma amaçlarından biri, Roodenberg’in Marmara bölgesi kültürlerinin, aynı dönemin Balkan kültürleri ile benzer oluşu nedeniyle, bu kültürün Balkanlar’a ve Orta Avrupa’ya bu bölgeden gidip gitmediğinin araştırılmasıydı.

    8 yıllık antik DNA araştırması başlatıldı

    Konu ile ilgili olarak ise yaklaşık 8 yıl önce bir araştırma başlatıldı. Türk bilim insanı Paleo ve Fiziki Antropolog Doç.Dr.Songül-Alpaslan Roodenberg bu çalışmalar süresince, Harvard Genetik Bölümü’ndeki, David Reich laboratuvarının bilimsel ekibinde yer alarak ve Türkiye ve bazı Balkan ülkelerindeki çalışmaları antropolojik ve genetik acıdan bizzat yürüttü. Alpaslan-Roodenberg bu projenin Türkiye bölümünde, laboratuvarın başkanı David Reich ile birlikte eş başkan olarak çalıştı. Sözü geçen ‘Türkiye Antik DNA Projesi’nin çok önemli ve geniş sonuçları, dünyanın önde gelen bilim dergilerinden Science’in son sayısında birbiri ile bağlantılı 3 makale halinde yayımlandı. İki başyazarı bulunan makalenin Alpaslan-Roodenberg’le birlikte diğer başyazarı Harvard Üniversitesi’nden Bilgisayar Mühendisi Genetikçi Dr.Losif Lazaridis ve diğer iki önemli yazarı da Viyana Üniversitesi Antropoloji Bölümü Başkanı Prof.Ron Pinhasi ve Harvard Laboratuarı başı Prof.David Reich oldu. 4 sorumlu yazar haricinde, çok uluslu çalışmaya 200’ün üzerinde antropolog, müzeci ve genetikçi de makaleye önemli katkılarda bulundular. Konuyla ilgili açıklama yapan Alpaslan-Rodenberg kendi çalışma alanına giren Türkiye örnekleri ile Bulgaristan, Romanya ve Kuzey Makedonya örneklerinin her ülke mevzuatına uygun olarak ve gerekli izinler dahilinde alındığını, muhtelif kazılardan ve müzelerden gelen küçük parça örneklerinin de çalışma sonunda alındıkları yere iade edildiğini ifade etti.

    Sonuçlar bilim dergisinde yayımlandı

    Sonuçlarının 3 makale halinde Science dergisinde yayımlandığı araştırma ile ilgili bilgi veren Songül Alpaslan-Roodenberg, ‘Bu hipotez o zamanki verilere göre ancak arkeolojik buluntuların karşılaştırılması ile değerlendirildi ve bu kültürlerin yapımcılarının, yani insanların da bu bölgeden Avrupa’ya göç edip etmediklerinin cevabı ancak 2010’lu yılların ortalarında Antik DNA araştırmalarının ilerlemesi ile cevaplandırılabildi.’ dedi.

    Alpaslan-Roodenberg araştırma ile ilgili şunları söyledi; şimdi biliyoruz ki yeni nesil antik DNA dizileme metotları ile eski insan kemiklerinden elde edilen çok az DNA’nın çoğaltılarak analiz edilmesiyle eski toplumların göç yollarını izleyebilir, saç, göz, ten rengi gibi fiziki görünüşlerine dair bilgi edinebilir, onların birbirleriyle bağlantısı, aile ve akrabalık ilişkileri gibi pek çok sorunun cevabını da öğrenebiliriz. 2015-2016’da Harvard Antik DNA Laboratuvarından benim de dahil olduğum bir grup bilim adamı Marmara Bölgesi’nde Ilıpınar, Menteşe ve Barcın Höyüklerinde yaşayan insanlar ile Orta Avrupa’nın ilk çiftçileri arasında genetik bağ olduğunu saptadı ve sonuçlar Nature dergisinde yayımlandı. Dolayısıyla ilk kez sadece kültürün değil, insanın da bu bölgeden Avrupa’ya gitmiş olduğu ispatlandı. Yani bu gün orta Avrupa’da, mesela Almanya’da rastgele sokaktan birini çevirip DNA’sını analiz etseniz, 5 kişiden biri Anadolu’nun bu ilk çiftçilerinin genlerini hala taşıyor olduğunu görürsünüz.

    Roodenberg’in 1980’li yıllardan başlayıp 2002 yılına kadar sürdürdüğü çalışmaların sonucunda ortaya çıkardığı tezin de, böylece bugün genetik yardımı ile kanıtlanmış olduğunu da ifade eden Alpaslan-Roodenberg, Marmara Bölgesindeki kazılarda ele geçen ilk çiftçilerin kemiklerini inceleyip, analiz ettiğini ifade ederek, “2008’den beri Harvard ve Viyana Antik DNA laboratuvarları ile işbirliği içinde çalıştık ve bizzat her iki laboratuvarın bilimsel ekibinde resmi olarak yer aldım. 2014’den itibaren Türkiye’nin tüm coğrafi bölgelerindeki bazı kazılardan Kültür Bakanlığı’nın ilgili yönergesi doğrultusunda alınan küçük kemik örnekleri ile Viyana ve Harvard Antik DNA laboratuvarlarında en son metotlarla analiz edilmesiyle alınan sonuçlar geçtiğimiz günlerde Science Dergisi’nin son sayısında yayımlandı. Aynı sayıda birbiriyle ilişkili üç makale halinde yayımlanan Türkiye merkezli bu çalışmadaki iki baş yazardan birisi de benim. Türkiye ve komşu ülkeleri ile Balkanlar’dan çoğu antropolog ve arkeolog olan 200’ün üzerinde yazarın katılımıyla yapılan bu çalışmada yalnızca Türkiye’den yaklaşık 35 müzeci ve akademisyen de yer aldı” dedi.

    Neolitikten Osmanlı’ya kadar olan dönemin antik genetik profili ortaya konuldu

    Songül Alpaslan-Roodenberg söz konusu çalışmada Anadolu’nun çanak çömlek öncesi ilk hayvancılık ve tarım dönemi olarak adlandırılan Neolitiginden Osmanlı’ya kadar olan döneminin antik genetik profilinin de ortaya koyulduğunu belirterek, “Bu çok önemli araştırmanın analiz sonuçları Anadolu’ya Neolitik dönemde iki göç olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca Hint Avrupa dil ailesinin köklerini genetik olarak araştıran bu çalışmada bu dilin kökenlerinin Stepler’de ve Kafkasya’da olabileceğine dair işaretler vermekte. Enteresan bir bulgu ise Anadolu’da tunç çağına kadar olan sürede step kökeni olmamasıdır ki bu da Anadolu’nun kuzeyden gelebilecek göçlere neden açık olmadığı sorusunu da akla getirmektedir. Bu soruların cevabını da ancak yeni çalışmalar ve analizler net olarak verebilecektir. Çünkü Anadolu’da tunç çağında Hititler var ve bu insanlar da Hint-Avrupa dil ailesine giren bir dil konuşuyordu. Bu nasıl oldu? Bunu yeni çalışmalar belirleyecektir” dedi.

    Alpaslan-Roodenberg, tüm bu araştırma sonuçlarının yanı sıra bugüne kadar arkeologlarca da bilinen ancak genetik açıdan ilk kez kanıtlanan bir bulgu ise Doğu Anadolu’da Van Merkezli Urartu Medeniyetinin Levant ve Anadolu’dan köken aldığı olduğunu ifade ederek, “Van bölgesi örneklerinin analizi, Urartuların bölgedeki daha erken dönem toplumlarından geldiklerini ve Levant’tan köken aldıklarını ispatlarken, Urartu’nun bugünkü Ermenistan’daki uzantılarından da alınan örnekler ise onların yerel kökenli ve step kökenli olduklarını göstermiştir. Bu da birkaç yüzyıl hüküm sürmüş olan Urartu kültürünün, Van merkezli ve bölgedeki yaygın bir kültür olduğunu göstermektedir.

    Bu sonuçlar doğrultusunda Urartu yöneticilerinin merkez kökenli olup, yani Urartu’nun kurucularının Levant ve Van bölgesi kökenli olduğunu, bu kültürün bugünün Ermenistan’daki uzantılarının ise oradaki bölge halkından ve Steplerden köken aldığına önemle işaret eder. Bu sonuçlar Urartu’nun Ermenistan kökenli bir kültür olduğuna dair söylentileri de artık genetik açıdan doğrulamamaktadır” dedi.

  • 2021 Kültürel Miras istatistikleri açıkladı

    2021 Kültürel Miras istatistikleri açıkladı

    Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2021 yılı Kültürel Miras istatistiklerini açıkladı. Buna göre, müze sayısı 2021 yılında 2020 yılına göre yüzde 5,1 artarak 519 oldu. Müzelerin 210 tanesi Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, 309 tanesi ise özel müze kategorisinde yer aldı. Ören yeri sayısı ise 143 oldu.

    Müzelerdeki eser sayısı 3 milyon 719 bin 409 oldu

    Müzelerdeki eser sayısı önceki yıla göre yüzde 0,7 artarak 3 milyon 719 bin 409 oldu. Bakanlığa bağlı müzelerdeki eser sayısı geçen yıla göre yüzde 0,7 artarak 3 milyon 301 bin 789 olurken bu eserlerin yüzde 87,4’ünün envanterinin yapılmış olduğu görüldü. Özel müzelerdeki eser sayısı yüzde 0,2 artarak 417 bin 620 oldu. Bakanlığa bağlı müzelerdeki eserlerin yüzde 60,2’si sikke, yüzde 27,3’ü arkeolojik materyal, yüzde 6,9’u etnografik materyal, yüzde 3,6’sı tablet oldu.

    Müze ve ören yeri ziyaretçi sayısı yüzde 69 arttı

    Müze ve ören yeri ziyaretçi sayısı, 2021 yılında yüzde 69,0 artarak 23 milyon 245 bin 317 oldu. Ziyaretçilerin yüzde 71,6’sı Bakanlığa bağlı müze ve ören yerlerini ziyaret etti. Bakanlığa bağlı ücretli müze ve ören yerlerini ziyaret edenlerin sayısı 9 milyon 672 bin 796 ve toplam ziyaretçiler içindeki payı yüzde 41,6 oldu. Özel müze ziyaretçi sayısı yüzde 46,4 artarak 6 milyon 609 bin 937 oldu. Bakanlığa bağlı ücretli müze ve ören yerlerini ziyaretlerinden 362 milyon 270 bin 93 TL gelir elde edildi. Bakanlık tarafından satılan müze kartı sayısı 1 milyon 799 bin 388 oldu.

    Taşınmaz kültür varlıklarının sayısı yüzde 2,7 arttı

    Taşınmaz kültür varlıklarının sayısı bir önceki yıla göre yüzde 2,7 artarak 119 bin 253 oldu. Taşınmaz kültür varlıklarının en çok bulunduğu il 32 bin 854 ile İstanbul olurken, 7 bin 754 ile İzmir ve 4 bin 778 ile Muğla takip eden iller oldu. Toplam sit alanı sayısı bir önceki yıla göre yüzde 5,8 artarak 22 bin 233 oldu. Sit alanlarının yüzde 96,8’ini arkeolojik sit alanları oluşturdu.

    Milli park sayısı yüzde 2,2 arttı

    Milli parkların sayısı 2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2,2 artarak 46 olurken, milli park alanı yüzde 0,1 artarak 908 bin 543 hektara yükseldi. Tabiat parkı sayısı yüzde 4,0 artarak 260’a yükselirken, tabiat parkı alanı yüzde 1,9 artarak 109 bin 638 hektar oldu. Tabiatı koruma alanı sayısı önceki yıla göre değişim göstermeyerek 31 olurken, tabiat anıtı sayısı yüzde 0,9 azalarak 114 oldu.

  • Türk dünyası operada buluşuyor

    Türk dünyası operada buluşuyor

    Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, TÜRKSOY ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün işbirliğinde her yıl düzenlenen TÜRKSOY Opera Günleri etkinliğinin 23’üncüsü için geri sayım başladı. Türk Dünyası Kültür Başkenti Bursa’da başlayacak olan konserler dizisi, daha sonra İzmir ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde devam edecek. Konser, 15 Eylül Perşembe günü Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve TÜRKSOY organizasyonunda Kültür ve Turizm Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi Osmangazi Salonu’nda gerçekleştirilecek.

    TÜRKSOY Opera Günleri’nde, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen İzmir Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından Damla Burcu Kılıç Sayın sahne alacak. Konserlerde, Türkiye’nin yanı sıra Azerbaycan’dan Fatıma Jafarzade-Ayyub Gulıev, Kazakistan’dan Uralhan Seılbekova-Shynggys Rassylkhan, Kırgızistan’dan Lulııa Babıch-Elgız Beıshenbaev- Atakhan Aıbek Uulu, Özbekistan’dan Malıka Normatova, KKTC’den Havva Demirağ ve Kuzey Makedonya’dan Eleonora Djodjoska sahne alacak. Türk dünyası ülkelerinden gelecek opera sanatçıları, Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde dünya klasikleri ile ülkelerinin ulusal opera aryalarından örnekler sunacak.

    TÜRKSOY Daimi Konseyi tarafından 2022’nin ‘doğumunun yüzüncü yılında’ Azerbaycanlı ünlü besteci Fikret Amirov’u anma yılı olarak ilan edilmesi nedeniyle 23. TÜRKSOY Opera Günleri de Amirov’a ithâfen gerçekleştiriliyor. Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi Osmangazi Salonu’nda 15 Eylül Perşembe günü saat 20:00’da başlayacak konser, halka açık ve ücretsiz olacak.

    Etkinlikte ayrıca Fikret Amirov’un sanatsal çalışmaları ve özel arşivinden oluşan fotoğraflardan oluşan bir fotoğraf sergisi de sanatseverlerin ilgisine sunulacak. Bursa’dan sonra İzmir ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde devam edecek konser dizisi 22 Eylül 2022 de sona erecek.