Kategori: Kültür Sanat

  • Yozgat’ta 6 bin yıl öncesine “hassas dokunuş”

    Yozgat’ta 6 bin yıl öncesine “hassas dokunuş”

    Tarihi 6 bin yıl öncesine dayanan ve Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Peyniryemez köyü bölgesinde yer alan Çadır Höyük’te, 2022 yılı kazı çalışmaları başladı.

    Yozgat’ın en eski tarihi yapılarından biri olan ve M.Ö. 4000 yılından önce yaşamın olduğu Çadır Höyük’te, arkeologlar fırça darbeleri ile geçmişe ışık tutarak tarihi gün yüzüne çıkartmaya çalışıyor. Çadır Höyük’teki kazılar, 28 yıldır itina ile yapılırken çalışmalar sonrası elde edilen bulgular da arkeologlar tarafından inceleniyor. Bünyesinde Kalkolitik Çağı; Hititler, Frigler ve Persler, Helenistik Çağı; Roma, Bizans medeniyetlerinin izini barındıran Çadır Höyük ’ün bölge ve ülke turizmine kazandırılması amaçlanıyor.

    “Hassas dokunuşlarla gün yüzüne çıkarıyoruz”

    Kazı bölgesinde çalışan Yozgat Bozok Üniversitesi Sanat Tarihi 3. Sınıf öğrencisi Demet Demirhan, “Çadır Höyük kazı alanında çalışıyoruz. Şu an çalıştığımız alan Kalkolitik dönem. Bu dönem hassas bir dönem olduğu için çok ince çalışmalar yapıyoruz. Çalışmalarımız çok güzel gidiyor, hocalarımız bize çok yardımcı oluyorlar. Hassas dokunuşlarla biz de bu alanın gün yüzüne çıkmasına yardımcı oluyoruz” dedi.

    “Tarihi kalıntıları ortaya çıkarıyoruz”

    Yozgat Bozok Üniversitesi Sanat Tarihi 4. Sınıf öğrencilerinden Ezgi Bakioğlu ise, “Çadır Höyük’te görev aldım. Burada tarihi kalıntıları ortaya çıkarıyoruz. Kazı yapıyoruz, Çadır Höyük eski uygarlıklara dayanan bir yapı. Burada günümüze kadar gelen kalıntıları ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Şu anda çalışmalarımıza devam ediyoruz” şeklinde konuştu.

    “Kazı çalışmalarına katkıda bulunuyoruz”

    Kazı çalışmalarına Peyniryemez köyünden katılan vatandaşlardan Esma Solak da, “Buraya geliyoruz, çalışıyoruz. Ailemize katkı sağlıyoruz hem de buranın aydınlığa çıkmasını istiyoruz. Burada kazı çalışmaları yapıyoruz. Burasının turizme kazandırılmasını istiyoruz. Biz de kazı çalışmaları ile katkıda bulunuyoruz.” ifadelerine yer verdi.

    “Erken evrelere ait yeni mimari öğeler ortaya çıkmaya başladı”

    13 Temmuz’da çalışmalara başladıklarını belirten kazı başkan yardımcısı Burcu Yıldırım da, “Leiden Üniversitesi Arkeoloji Bölümünde doktora çalışmalarıma devam ediyorum. Biz bu seneki çalışmalarımıza 13 Temmuz’da başladık. 30 Ağustos’a kadar çalışmalarımıza devam etmeyi düşünüyoruz. Şuanda Kalkolitik dönem, Bizans dönemi ve demir çağına ait açmalarda çalışmalarımıza devam ediyoruz. Yaklaşık 20 işçi ve bir o kadar öğrenci ve uzman ile yaklaşık 35 kişilik bir ekibimiz var. Çalışmalarımız gayet iyi gidiyor. Şu ana kadar Kalkolitik dönemden bahsedecek olursak aşağı kasaba olarak adlandırdığımız alanda büyük ihtimalle bu sezonun sonunda en erken evreye ulaşmış olacağız. Bu bizim umduğumuzdan çok çok daha iyi bir gelişme olacak. Kazı çalışmalarımızda şu ana dek birçok mimari öğelere rastladık. Bahsettiğim gibi en erken evrelere ulaşırken aslında bu erken evrelere ait yeni mimari öğeler ortaya çıkmaya başladı. Tabi bunlar çok ilginç ve bunların kazısına devam ediyoruz. Bol bol çanak çömlek buluyoruz, hayvan kemikleri buluyoruz ama sezonun sonunda bu görüntü değişebilir. Şu anda daha çok mimari buluntular çıkıyor” diye konuştu.

    “Kalkolitik dönemden Bizans dönemine kadar kesintisiz bir yerleşim söz konusu”

    30 yıla yakın kazı çalışmalarının devam ettiğini söyleyen Çadır Höyük Kazı Başkan Vekili Deniz Erdem ise “Orta Doğu Teknik Üniversitesi Tarihsel Çevre Değerlerini Koruma Merkezinde görevliyim. Aynı zamanda Çadır Höyük’te kazı başkan vekilliğini yürütüyorum. Höyüğümüzde 30 yıla yakın kazı çalışmalarımız devam ediyor. Yozgat tarihi için oldukça önemli bir yer çünkü milattan önce 4. binde şu anda içinde bulunduğumuz alan erken dönem alanı. Kalkolitik dönemden Bizans’a kadar kesintisiz bir yerleşim söz konusu. Bu da aşağı yukarı 6 bin yıllık tarihe tekabül etmekte. Dolayısıyla Yozgat’ın 6 bin yıl boyunca gösterdiği gelişimi çadır höyükten okumak mümkün” dedi.

    “Seramik üreticiliği ve ticaretine ev sahipliği yapmış”

    Çadır Höyüğün erken dönemden itibaren seramik üreticiliğine de ev sahipliği yaptığını söyleyen Erdem, “Aynı zamanda bu seramiğin ticaretini yapmış bir höyük. Dolayısıyla ticaret ağları açısından da önemli bir yerde bulunmakta. Önümüzdeki çalışmalarda daha erken neolitik döneme de inmeyi umuyoruz. Dolayısıyla ilk köy yerleşiminden günümüze kadar Yozgat tarihini detaylı bir şekilde Çadır Höyük’ten öğrenmek mümkün olacak. Kalkolitik dönemden itibaren yerleşim görmüş erken tunç çağında yerleşim devam etmiş daha sonra Hitit’ler ve demir çağ yerleşiminin üzerine Roma Helenistik dönemler yaşanmış en sonda Bizans yerleşimiyle höyüğümüz son bulmuş. Yozgat’ın en eski tarihi yapılarından bir tanesi ve yerleşiminin kesintisiz olması. En önemlisi bütün bir tarihi gelişimi hiçbir fire vermeden detaylı bir şekilde incelememiz ve anlamamız mümkün” ifadelerine yer verdi.

  • Binlerce yıllık höyük savaş alanına döndü

    Binlerce yıllık höyük savaş alanına döndü

    Akçadağ ilçesine bağlı Ilıcak Mahallesi Sivri bölgesinde yaklaşık 800 metre yükseklikte bulunan höyük, ‘Altında altın var’ söylentisi nedeniyle define avcılarının hedefi oldu. Yüzeyinde çok sayıda seramik parçasının da bulunduğu höyük onlarca define avcısı tarafından yapılan kaçak kazılar nedeniyle adeta savaş alanına döndü.

    “İş makinesiyle kazı yaptılar”

    Höyük yüzeyinde iş makineleriyle kaçak kazı yapıldığını ileri süren Ilıcak Mahalle Muhtarı İskender Şatıroğlu, “Ilıcak Mahallesi sınırları içerisinde bulunan bizlerin de sivri diye adlandırdığımız bölgede bulunan höyük mü yoksa tümülüs mü olduğunu çözemediğimiz alan, defineciler tarafından tahrip edildi. Koca iş makineleri ile kazı yaptıklarını biliyoruz. Bölgenin korunmasını talep ediyoruz” dedi.

    “Höyükte altın gömülü söylentisi bölgeyi hedef yaptı”

    Bir başka bölge sakini Osman Şatıroğlu ise Osman Şatıroğlu, ”Dedemiz Çolak Şatıroğlu’nun Sivri denen bölgede yıllar önce meşe ağaçlarını beklerken altınlarını gömdüğü söylentileri nedeniyle çevre halkı höyüğü tahrip etti. Gelen bölgeye kazı çalışması yapıyor. Aslında söylenen kadar altın yok. Ilıcak Mahalle sakinleri olarak höyüğün korunmasını istiyoruz“ diye konuştu.

  • Bu hafta 6 film vizyona girecek

    Bu hafta 6 film vizyona girecek

    Sinema salonlarında bu hafta biri yerli, 6 film sinemaseverlerle buluşacak.

    Oscar ve Altın Küre ödüllü Hollywood yıldızı Brad Pitt’in başrollerinde oynadığı “Suikast Treni”nin yönetmenliğini David Leitch üstlendi.

    Pitt’in yanı sıra Joey King, Aaron Taylor Johnson ve Brian Tyree Henry’nin de rol aldığı film, gerilim ve aksiyon türünü sevenleri sinema salonlarına çekmeyi hedefliyor.

    Tokyo’daki bir trende birbirini öldürmeye çalışan bir grup suikastçının hikayesini anlatan yapım, işini barışçıl bir şekilde yapmaya çalışan Uğur Böceği adlı suikastçının son görevinde, ölümcül düşmanlarla mücadelesini ve trenden inmek için yaşadıklarını işliyor.

    Haftanın korku filmleri

    Tal Lazar’ın yönettiği korku filmi “Doğmamış”ta, Manni L. Perez, Chris Bellant, Jesse R. Tendler, Brian David Tracy, Clifton Samuels, Carys McGrory, Deborah Stile, Dameka Hayes, Richey Nash ve Asher Edgecliffe Johnson rol aldı.

    Chris Beyrooty, Dean Law, Ariel Luque, Jiwon Moon, Daniel J. Phillips, Dean Puckett ile Nicolas Onetti’nin yönettiği “Kızıl Kitap” filminde, Valeria San Martin, Agustin Olcese, Marlene Pedersen Chauviere ile Bruno Giacobbe oynuyor.

    Umut Kumral Devecioğlu’nun yönettiği yerli korku filmi “Afarid”de ise Serbay Çelikbaş, Hilal Yazıcı, Rıdvan Arslan ile Bermal Karaer rıol aldı.

    Animasyon filmler

    “Doraemon: Nobita’nın Küçük Yıldız Savaşları 2021” adlı animasyon filmini Susumu Yamaguchi yönetirken, seslendirmesini Elif Koç, Nuray Avcı, Ümit Belen ile Çağıl Özdemir üstlendi.

    Filmin konusu kısaca şöyle:

    Yaz tatili devam ederken bir gün, Nobita’nın aldığı küçük bir roketten Papi adında minicik bir uzaylı çıkar. Papi, Pirika gezegeninin başkanıdır ve isyancılardan kaçıp dünyaya gelmiştir. Balina şeklindeki bir uzay savaş gemisi de dünyaya gelir ve Papi’yi yakalamak için saldırır. Doraemon ve arkadaşları, Papi’nin evini korumak için Pirika gezegenine gider.

    “Çiykinley”in yönetmenliğini Toby Genkel ile Jens Moller üstlendi. Film, kendilerine yeni bir yuva arayan Çiykinley ailesinin, tüm köyü kokutan devasa çöp yığınıyla baş etmeye çalışan Kokuşuk Köyü’ne ulaşınca yaşadıklarını işliyor.

  • Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin açılış filmi belli oldu

    Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin açılış filmi belli oldu

    Ayvalık’ta bu yıl kurulan Seyir Derneği geçtiğimiz günlerde sona eren Ayvalık Açık Hava Film Geceleri’nin ardından Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin hazırlıklarına başladı. Ayvalık’ı başta sinema olmak üzere farklı sanat dalları için bir merkez haline getirmeyi amaçlayan Seyir Derneği, yıl boyunca farklı projeler üretmeyi ve Ayvalık dışında da kültür sanat etkinlikleri düzenlemeyi hedefliyor. Bu amaçla da 16-21 Eylül tarihlerinde Ayvalık’ta düzenlenecek festivalin ardından 24 ve 25 Eylül tarihleri arasında festival programından özel bir seçki, Diyarbakır’da gösterilecek.

    Festivallerin düzenlendiği şehirle bağının farkında olarak yola çıkan ve yarışma içermeyen Ayvalık Uluslararası Film Festivali; film seçkisi, filmlerle ilişkili söyleşiler, güncel meselelere dair paneller, çocuklar için düzenlenecek atölyeler ve film gösterimleri ile dolu dolu bir programa sahip. Festivalde ayrıca, Türkiye’nin farklı üniversitelerinden gelecek öğrencilerle düzenlenecek Genç Sinema programıyla genç sinemacılara sinema profesyonelleri ile buluşma fırsatı yaratılacak, aynı zamanda öğrenciler festival organizasyonunda görev alacak.

    FESTİVAL, “AYRILMA KARARI (DECISION TO LEAVE)” ile BAŞLAYACAK!

    Direktörlüğünü Azize Tan’ın, program danışmanlığını Fatih Özgüven’in üstlendiği Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin açılışını, yakın dönem Güney Kore sinemasının usta yönetmeni Park Chan-Wook’un merakla beklenen son filmi “Ayrılma Kararı (Decision to Leave)” yapacak. 2022 Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülüne layık görülen ve eleştirmenlerden tam not alan film, araştırdığı cinayetin şüphelisi kadına âşık olan ve soruşturma ile duyguları arasında sıkışıp kalan bir dedektifin hikâyesini konu alıyor.

    Festival seçkisinde bu yılki Cannes Film Festivali’nde izleyiciyle ilk kez buluşan yılın iddialı yapımları yer alıyor. Shoplifters, Like Father Like Son, After Life filmleriyle tanıdığımız Kore-Eda Hirokazu’nun bebeklerine bakamayacak durumda olan ebeveynlerin kimliklerini gizleyerek bebeklerini Bebek Kutusu olarak adlandırılan kutulara bırakmalarını konu aldığı filmi “Bebek Servisi (Broker)” da bunlardan biri. Cannes Film Festivali’nde Ekümenik Jüri Ödülü’nü alan film, başrolünde yer alan Oscar ödüllü Parasite filminin yıldızı Song Kang-Ho’ya En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandırdı.

    Cannes Film Festivali’nde Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yarışan ve geçen yıl Bergman Adası filmiyle izleyiciyle buluşan Mia Hansen-Løve’ın, küçük kızıyla yaşayan ve hasta babası için uygun bir bakımevi arayan genç bir kadını odağına aldığı “Güzel Bir Sabah (One Fine Morning)” ve Cannes Film Festivali Jüri Özel Ödülü kazanan, Baltazar adlı bir eşeğin bir Polonya sirkinde başlayan ve bir İtalyan mezbahasında biten hikâyesini konu alan, 84 yaşındaki yönetmen Jerzy Skolimowski imzalı “EO” da Ayvalık’ta izleyiciyle buluşacak.

    Programda yer alan filmlerden bir diğeri ise Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü kazanan Claire Denis’nin, Denis Johnson’ın aynı adlı romanından uyarladığı “The Stars at Noon”. Film, 1984 yılında Nikaragua’da gizemli bir iş insanı ve inatçı bir gazeteci arasında tansiyonu yüksek bir ortamda gelişen romantik ilişkiyi konu alıyor.

    Cannes Film Festivali’nde 75. Yıl Özel Ödülü’nü kazanan Jean-Pierre Dardenne ve Luc Dardenne, Ayvalık’ta gösterilecek filmleri “Tori And Lokita”da ülkelerinden birlikte kaçmış, aralarında kan bağı olmamasına rağmen Avrupa’da oturma izni alabilmek için kardeş olduklarını kanıtlamaları gereken Tori ve Lokita isimli iki çocuğun hayat mücadelesine odaklanıyor.

    Charlotte Wells’in, bir kadının çocukken babasıyla Türkiye’de çıktığı bir tatili anlattığı, Cannes Film Festivali Eleştirmenler Haftası kapsamında gösterilen ve çekimleri Muğla’da gerçekleştirilen duygu yüklü filmi “Güneş Sonrası (Aftersun)”; Manuela Martelli’nin 1976’da Şili’de Pinochet döneminde bir kadının kendisini, beklemediği bir mücadele içinde bulduğu filmi “1976”; Screen Dergisi tarafından 2021 yılında Geleceğin Yıldızları arasında gösterilen Thomas Hardiman’ın, birbirinden eksantrik kuaförlerin yer aldığı yılın kuaförü yarışması sırasında gerçekleşen bir cinayet sonrası gelişen olayları konu aldığı “Medusa Delux” ve bu yıl Cannes Film Festivali’nde Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde gösterilen Erige Sehiri imzalı, bir grup Tunuslu incir hasatçısının hayatlarını anlatan “Under the Fig Trees” önümüzdeki yıllarda adını sık duyacağımız yönetmenlerin Ayvalık’ta izleyiciyle buluşacak ilk uzun metraj filmleri.

    Gösterimleri Vural Sineması’nda ve Ayvalık Büyük Park Amfitiyatro’da gerçekleşecek Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde izlenebilecek diğer filmler ise ilerleyen günlerde açıklanacak. Festival biletleri 9 Eylül’de Biletix’te satışa çıkacak.

  • Türkmen takılarına modern yorum

    Türkmen takılarına modern yorum

    Kültür ve Turizm Bakanlığı sanatkarı Zafer Karazeybek tarafından hazırlanan Türkmen takılarının günümüze uyarlanarak yorumlandığı sergi, Tayyare Kültür Merkezi’nde Bursalılarla buluştu.

    Geleneksel takılar, sanatkar Karazeybek tarafından kemik, kuru karanfil, boynuz, hurma çekirdeği, sedef ve kuka ağacından hazırlanarak kolye, küpe, kemer, yaka iğnesi olarak günümüz kullanımına uygun hale getirildi. Koleksiyonda yer alan yaklaşık 130 farklı konudan esinlenerek hazırlanan 120 eser, sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Türkmenlerin yıllar boyunca türeyiş, bereket, dua, hastalıklardan ve kötülüklerden korunma gibi amaçlarla kullandığı sembollerden izler taşıyan eserlerin yer aldığı sergi Bursalılardan yoğun ilgi gördü.

    Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Halide Serpil Şahin de sergiyi Bursalı sanatseverlerle birlikte gezdi. Başkanvekili Şahin, Türk Dünyası Kültür Başkenti teması ile geleneksel ürünlerin göz önüne çıkarılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Şahin, “2022 Bursa için çok anlamlı. 16 yıldır faaliyet gösteren BUSMEK çalışmaları da bizim için çok değerli. Birçok Bursalıya meslek edindirme noktasında yardımcı oluyoruz. Tarihte var olmuş ama uzun yıllardır bilinmeyen sanatlarımızın günümüzde yaşatılması noktasında biz bu çalışmaları çok önemsiyoruz. Bu doğrultuda pek çok konuda kurs düzenliyoruz.

    Sergideki pek çok takıda Umurbey ipekçiliğin katkısını da görüyoruz. Bursa’nın değerlerini tarihle bir arada barındığı için bu sergi oldukça önemli. Sergide emeği geçenleri ve özellikle çalışmalarındaki eşsiz yorumundan ötürü Zafer Karazeybek hocamızı kutluyorum. Tüm Bursalıları eski Türkmen takılarının çağdaş yorumla günümüze uyarlanmış halini görmeye davet ediyorum” dedi.

    Bursa’nın Türk Dünyası Kültür Başkenti olması nedeniyle bu konuyu seçtiğini dile getiren Karazeybek ise, “Türk dünyasında yer alan değerleri takıya yansıtmak istedik. Atölyelerimizde de bu tarz çalışmalar hazırladık. Boynuz oyma, kakma tekniği, rölyef, kesme tekniği gibi birçok geleneksel teknik kullanıldı. Asıl bu serginin önemli yanı desen ve modellerinin üzerindeki motif değerleridir. Sergimizde her biri ayrı fikirle hazırlanan eşsiz olan yaklaşık 120 eser bulunuyor. Tomaka, zülüflük, perperi, uzun çeki gibi Türkmen giyim kuşamını süsleyen birçok eşya mevcut. Türk Kültür Araştırmacısı Sabiha Tansuğ’dan derlediğim 130 farklı konuyu bu sergide çalıştım” diye konuştu.

  • Üzerinde insan figürleri bulunan taş ilgi odağı oldu

    Üzerinde insan figürleri bulunan taş ilgi odağı oldu

    Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı İnkaya köyünde bulunan tarihi yapı ve üzerinde insan figürlerinin olduğu taş, köye ziyarete gelen vatandaşların ilgisini çekti. Yaklaşık bin 500 yıllık olduğu ileri sürülen insan figürlü taşın, geçmişe ışık tuttuğu ve Kars’ta yaşamış medeniyetleri bir kez daha gözler önüne çektiği belirtildi.

    Cep telefonuyla görüntüsü çekilen taşta, atın üzerinde avcı ve av hayvanları resimleri bulunuyor.

  • Çalı Köy Filmleri Festivali’nde dopdolu gün

    Çalı Köy Filmleri Festivali’nde dopdolu gün

    Çalı Köy Filmleri Festivali, ikinci gününde sinema tutkunlarına keyifli bir hafta sonu yaşattı. Nilüfer Belediyesi’nin Çalı Çevre ve Kültür Derneği (ÇEKÜDER) iş birliğiyle bu yıl 6’ncısını gerçekleştirdiği festival, katılımcılarına açık havada film izleme keyfi yaşatırken, düzenlenen etkinliklerle de farklı deneyimler sunuyor.

    Festivalin ikinci gününe Canan Emir ile yoga yaparak başlayan festival katılımcıları, İsmail İfşa eğitmenliğinde gerçekleştirilen “Kamera Obscura Yapımı” atölyesine de katıldı. “Düdük”, “Gaz”, “Abella’nın Yolculuğu”, “Jeotermal Yetti Gari”, “Okul Traşı”, “Yola Devam” filmlerinin gösteriminin yapıldığı festivalde, yönetmen, senarist ve oyuncuların katıldığı üç ayrı söyleşi gerçekleştirildi.

    Aydınlılar’ın, jeotermal santrallere karşı yürüttüğü çevre mücadelesini konu alan “Jeotermal Yetti Gari” filminin yönetmeni Murat Yüksel, “Abella’nın Yolculuğu” filminin yapımcısı Evrim İnci ve yardımcı yönetmeni Yasin Erdağ’ın katıldığı ve moderatörlüğünü Turan Kubulay’ın yaptığı söyleşide, filmlerin yapım süreçleri, hikaye anlatımları, kurgu biçimleri ve senaryoları üzerine konuşuldu.

    Günün ikinci söyleşisine de oyuncu, yönetmen ve yapımcı Ezel Akay konuk oldu. Hamit Ön’ün moderatörlüğünü üstlendiği “Bir Film Yapmak” isimli söyleşide Ezel Akay, festival katılımcılarıyla içten ve keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi. Film yapmak için arzunun olması gerektiğine dikkat çeken Ezel Akay, “Bu da çok basit bir şey değil. Bir takım insanlar, bir takım işleri derin bir arzu sayesinde yapıyorlar. Hikaye anlatmayı istemek lazım. Bazı insanlar hikaye dinlemeyi sever, bazıları da anlatmadan duramaz. Fıkra anlatırlar, şaka yaparlar, yaşadıklarını öykülendirirler. Biraz yetenek ve arzu gerekiyor. Sonrasında bir cep telefonu yeter” diye konuştu.

    Günümüzde sinema filmi yapmak isteyenlerin elinde çok zengin bir arşiv olduğunu söyleyen Akay, “Kısa filmler, deneysel çalışmalar, fotoğraf teknikleri o kadar zengin bir arşiv var ki artık sinema yapmak isteyenlerin elinde, çekemeyenleri biz kabul etmiyoruz” dedi.

    Köy filmlerini detaylardan oluşan, hikayesi olmayan ancak atmosferi olan film tipleri olarak nitelendiren Ezel Akay, köy filmlerinin de artık bir klişesinin oluştuğunu söyledi. Akay konuşmasına şöyle devam etti: “Köy filmlerini sevmiyorum. Ben çizgi roman okuyarak büyüdüm. Oyuncaklı, canlı, trajik, insanı yerinden oynatacak, izlendikten sonra dünyayı değiştirme arzusu veren filmlerden hoşlanıyorum. Eğlencelilik meselesini de bir tür artistik strateji olarak görüyorum. İnsanlara haz vermezseniz hiçbir şey alamazsınız. Bunun yollarından biri de eğlendirmektir. Eğlenmeyi sadece gülmek olarak düşünmeyin. Hep birlikte bir salon dolusu insanın ağlaması da bir eğlence. Merak, bulmaca çözme, sürpriz, gizemi ortaya çıkarma bunlar haz verici şeyler. Ben bu haz verici olmayı, bir artistik strateji olarak benimsedim. Bana uydu. İnsanın karakterine, dünya görüşüne uymalı. Bir acı ilacı, şekerlemeye sararak seyirciye sunmak gibi. Söylenen, anlatılmak istenen her şey de anlaşılır oluyor bu eğlence ve haz sayesinde. Bu, politik bir tavır.”

    Filmlerinde kullandığı renk seçimleri üzerine gelen bir soru üzerine Ezel Akay, renklerin kurma eyleminin önemli bir unsuru olduğunu, renkleri de atmosfere göre seçtiğini söyledi. Akay, “Dünyada bir yönetmenin renklerden anlamaması, filmine uygun renk seçmemesi düşünülemez bir şey. Film kültürü böyle gelişti. Ancak Yeşilçam’ın kusurudur bu. Bu tür görsel dünyaya çok az önem verilmiş. Yeni nesil bu yönde ciddi bir kültüre sahip oldu. Filmlerin atmosferiyle ilgileniyoruz farkında olmadan. Hikayesinden önce nasıl anlatılıyor bize seyirci olarak bu ilgi çekici geliyor. Renk, müzik, ses, oyuncuların yüzü, kadraj, kameranın nasıl gösterdiği bütün bunlar atmosferi yapan şeyler ama gözümüzle gördüğümüz için ilk dikkatimizi çeken renkler oluyor. Özellikle renklerde tutarlılık varsa bunu hissediyoruz. Ben de konu nasıl bir atmosfer gerektiriyor diye düşünüyorum.
    Renk, kurma eyleminin önemli bir unsuru. Tezatlar, örneği tarih anlatılırken benim aklıma kızıl renk geliyor. Nedeni önemli değil” dedi.
    Türkiye’de beğendiği yönetmenler olduğunu ancak bir idolünün olmadığını söyleyen Akay, “Uluslararası alanda var. Birbirine benzemeyen yönetmenleri çok beğeniyorum” dedi.

    Seçilen konunun, seçilen teknikle organik bir ilişkisi olması gerektiğini vurgulayan Ezel Akay, estetik tercihlerin hikayeye uygun olduğunda, teknolojinin çok önemi kalmadığını ifade etti. Akay, “Zevkinizin, görüşünüzün, arzunuzun, beğendiğiniz şeylerin olması lazım. Taklit etmek hiç kötü bir fikir değil. Beğendiğiniz bir sanatçıyı taklit ederek, onun gibi düşünerek kendi hikayenizi kendi kimliğinize uygun hikayelere yaklaşabilirsiniz” diye konuştu. Ezel Akay, festival katılımcılarının sorularını da yanıtladı. Söyleşinin ardından Nilüfer Belediye Meclisi Üyesi Osman Uçar, Ezel Akay’a plaket vererek teşekkür etti.

    Festivalde ilgiyle izlenen filmlerden biri olan Okul Tıraşı filminin ardından da bir söyleşi düzenlendi. Festival katılımcılarıyla bir araya gelen Okul Tıraşı filminin yönetmeni Ferit Karahan, senaristi Gülistan Acet ve oyuncularından Mahir İpek’in yer aldığı söyleşide, filmin senaryosunun hazırlık, karakter seçimi ve çekim süreci paylaşıldı.

    Ferit Karahan, politik filmler yaptığını, politik filmlerin insana dair olması gerektiğini ve insan ruhuyla ilgilendiğini belirtirken, Gülistan Acet de, Okul Tıraşı filminin herkesin kendi hikayesine dair bir şeyler anlattığını söyledi. Oynamaya karar verdiği filmin senaryosunu okurken, aynı zamanda canlandırdığını söyleyen Mahir İpek de, Okul Tıraşı filminin aktörlük adına kendisine çok şey kattığını söyledi.

    Mahir İpek, “Kafamda canlandıramadığım filmde çalışmak istemiyorum. Bu da öyle bir hikayeydi. Senaryo dili, sinema için yazılmış değildi. Hayatın içindeydi. Bu benim oyunculuk yolculuğumda yeni bir eğitim oldu. Aktörlük adına bavuluma çok şey koydum” diye konuştu. Söyleşinin ardından Nilüfer Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Nejla Aslan, konuşmacılara teşekkür etti. Çalı Köy Filmleri Festivali’nde ikinci gün gösterimleri Yola Devam filmiyle sona ererken, gecenin sonunda Kosmonotosman da, dj performansıyla festivale katılan yüzlerce kişiyi coşturdu.

  • ‘Araç Akdene Göce Çorbası’na coğrafi işaret

    ‘Araç Akdene Göce Çorbası’na coğrafi işaret

    Kastamonu Araç Belediye Başkanlığının 21 Şubat 2020 yılında Coğrafi İşaret Tescil Belgesi almak için yaptığı başvuru sonucunda, kırılmış arpa, yoğurt, tereyağı, nane, tuz ve su ile yapılan “Araç Akdene Göce Çorbası” tescillendi.

    Konu ile ilgili Araç Belediye Başkanlığından yapılan yazılı açıklamada, “Göreve geldikten sonra ilçemizde unutulmaya yüz tutan, yöremize has ürün ve lezzetleri Türkiye’ye ve dünyaya tanıtmak ve gastronomi turizminin gelişmesine katkıda bulunmak için çalışmalara başlamıştık.

    Çalışmalar çerçevesinde ilçemize has olan, katkısız ve katıksız besleyici bir çorba olarak bilinen Araç Akdene Göce Çorbası’nın ilçemiz adıyla tescillenmesi için başvuruda bulunduk. Bu çerçevesinde 2020 yılında Türk Patent ve Marka Kurumu’na yaptığımız müracaat sonucunda Araç Akdene Göce Çorbası, mahreç işareti alarak 22.06.2022 tarihinde tescil edilmiştir. Bu vesile ile tescil sürecinde katkı veren ilçemiz esnafına, süreci takip eden ve büyük emeği geçen Belediyemiz personeline ve desteklerini esirgemeyen Kastamonu Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi ve Kastamonu Üniversitesi Teknoloji Turizm Fakültesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü değerli öğretim üyelerine şükranlarımı sunuyorum. İlçemize hayırlı olsun” denildi.

  • Ünlü isimler festivalde Gemliklilerle buluştu

    Ünlü isimler festivalde Gemliklilerle buluştu

    Ebru Şahin moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşiye Eşref Kolçak’ı anarak başlayan konuklar ‘’Eşref Kolçak anısına böyle bir festivalin yapılması gurur verici. Biz de burada olmaktan ve bu festivalin parçası olmaktan dolayı çok mutluyuz’’ dedi.

    Dijital platformlarla ilgili gelen soru üzerine Erkan Can ‘’Dijital çağındayız. Yeni dijital duruma kendimi uydurmaya çalışıyorum. Akıl erdirmeye çalışıyorum. Orayı iyi öğrenip iyi yapmamız lazım. Sinema, yerini yine orada bulacak, her zaman bulmuştur. Her şey çok hızlı gidiyor fakat biz yine film çekmeye, yine tiyatro yapmaya devam edeceğiz. Yine böyle topluluklarla olacağız.’’ derken; Yüksel Aksu ise ‘’Sinemaya bir şey olmaz. Sinema bir toplaşmadır, sosyalleşmedir, beraber olmadır. Buradaki, sinemadaki kalabalığın tadını dijital platformlar verebilir mi bilemeyiz. Birbirlerine rakip oldukları için değil bu. O taraftan bir içerik bombardımanı altındayız’’ dedi.

    Ünlü oyuncu Güven Kıraç ise ‘’Özellikle pandemi dönemi sinemaya sekte vurdu. İleriye dönük daha da sekte vuracağı düşüncesindeyim. Sinema salonları bence tek tük, niş kalacak belki de ileride. Sinema, topluca seyredilmekten çoktan uzaklaşmış olacak belki de. Sinema salonu da belki artık bir fantezi haline dönüşüp ‘sinema salonunda seyredelim bu akşam da’ gibi bir yere gelir diye düşünüyorum. Dijitalizm, biraz insanları yalnızlaştıran ve tekleştiren bir şey. Dijital barbarlık çağını yaşıyoruz şu anda. diye düşünüyorum. Tiyatro bundan etkilenmez. Tiyatro, kan kaybetti denildiği zaman bile küllerinden doğdu. Tiyatro canlı bir şey. Bir ara pandemide evde tiyatrolar izlendi, yapıldı. Ama bakıldı ki ne oynayan tat alıyor, ne seyreden. Tiyatro, on binlerce yıldır var ve on binlerce yıldır da olmaya devam eder’’ dedi.

    Yönettiği filmlerle hüzün ve mizahı birleştirerek, seyirciyi hikayesine ortak eden Yüksel Aksu, yaptığı filmlerle ilgili samimi açıklamalarda bulundu. Aksu ‘’Kasabamı, memleketimi, bölgemi, ülkemi, coğrafyamı, dünyayı, hayatı çok seven bir insanım. Türk Sineması bugüne kadar Anadolu’yu bir dekor gibi görürken ben MR’ını çektiğimi düşünüyorum, içine girdim. Benim sinemamda, güzel evler, güzel kahveler, dereler olduğu kadar mutfaktaki sinek, pas, kir, gündelik yaşamdan izler de var. Bu açıdan, beni biraz beni ayrıcalıklı hale getiren şeylerden birisi olduğunu düşünüyorum. Kuramsal olarak yerelliği savunuyorum ama yerelci değilim’’ dedi.

    Yüksel Aksu Türkiye’nin coğrafyasını, ışığını ve atmosferini, dünyasını çok sevdiğini belirtti ve ‘’Bu coğrafya bana huzurlu ve sığınaklı geliyor, nane ferahlığı getiriyor bana’’ dedi. Sinemayla ilgili çok hayali olduğunu ifade eden yönetmen, ‘’Çok hayalim var. İki bin yıl doluyum ama en çok arzu ettiğim şey, Homeros’u yapmak istiyorum. Ege kıyılarından Çanakkale’ye kadar, bir dijital platformda Homeros yapmak istiyorum. Kendi coğrafyamda kendim anlatmak istiyorum bunu. En büyük hayalim bu, bizim taraftan bakasım var’’ dedi.

    Birlikte sinema ve dizilerde de rol alan ve devam eden bir gezi programına imza atan Güven Kıraç ve Erkan Can’a, tekrar bir dizi, sinema ya da tiyatroda buluşmaları konusunda sorulan soruya Güven Kıraç ‘’Erkan ile değişik senaryolar çalıştık pandemide. Birlikte oynamayı planladığımız tiyatro oyunları var.’’ diyerek karşılık verirken, Erkan Can ise ‘’Kafamızda, hikayelerimiz ve projelerimizle dolaşıyor, onlarla yatıp kalkıyoruz. Tezgahta o kadar çok iş var ki.’’ dedi. İkili, gezi programlarının ekim ayında yeni rotalarla devam edeceğinin müjdesini verdi.

    Konservatuara girmeden önce, doğduğu Bursa’da birçok iş yaptığını söyleyen Erkan Can, ‘’16 yaşında tiyatroya başladım, başka da bir iş bilmiyorum ama tiyatroya başladığımda ve ondan öncesinde, Bursa’da bir sürü işin çıraklığını yaptım. Kaportacı, torna, döküm, ayakkabı imalatı Sahlep ve turşu sattım. Eğer tiyatrocu olmasaydım, konservatuarı kazanamasaydım, gemici kağıdımı hazırlatmıştım. Gemici olup gidecektim ama son trene yetiştik ve konservatuvara girdim’’ dedi.

    Kıraç ise oyunculuktan başka bir şey düşünmediğini söyleyerek ‘’Her şeyi yapabilmeme imkan tanıdığı için oyunculuk mesleğinden başka bir meslek düşünmedim. Oyuncu olunca her şeyi küçük küçük yapar gibi oluyorsun. Ayrı ayrı, kısa süreli de olsa ve küçük de olsa onları deneyimleme şansı veriyor bu meslek’’ dedi.

    Söyleşi; Gemlik Belediyesi Kültür İşleri Müdürü Bukle Erman’ın Erkan Can, Güven Kıraç ve Yüksel Aksu’ya hediye takdimi ve Gemlik’in sembollerinden zeytin fidanını takdim etmesiyle sona erdi.

    Ünlü isimlerin ayakta alkışlanarak uğurlanmasının ardından etkinlik ‘’Anlat İstanbul’’ filminin gösterimiyle devam etti.

  • Çalı Köy Filmleri Festivali başlıyor

    Çalı Köy Filmleri Festivali başlıyor

    Nilüfer Belediyesi ile Çalı Çevre ve Kültür Derneği’nin (ÇEKÜDER) ilkini 2016 yılında düzenlediği ve giderek daha geniş bir kesim tarafından takip edilen Çalı Köy Filmleri Festivali, bir kez daha sinema tutkunları ile buluşmaya hazırlanıyor. Bu yıl 6. kez Çalı Futbol Sahası’nda düzenlenecek olan Çalı Köy Filmleri Festivali 29-30 ve 31 Temmuz tarihleri arasında sinemaya ilgi duyanları buluşturacak.

    Meraklılarına açık havada, doğanın kalbinde film izleme imkanı sunan festivalde, kısa ve uzun metrajlı film gösterimleri, yönetmen söyleşileri, atölye çalışmaları ve konserler gerçekleştirilecek. Dopdolu bir programın olduğu ve isteyenlerin kamp da yapabileceği Çalı köy Filmleri Festivali’nin açılışı, 29 Temmuz Cuma akşamı saat 19.00’da “ Film Müzikleri” konseriyle olacak. Açılış konuşmalarının ardından da Reis Çelik’in  Ölü Ekmeği isimli filmi gösterime sunulacak. Film gösteriminin ardından da Reis Çelik’in katılımıyla söyleşi gerçekleştirilecek. Açılış gecesinin ikinci filmi de Emre Kayiş’in “Anadolu Leoparı” isimli filmi olacak.

    30 Temmuz Cumartesi günü festival yoga etkinliğe ile başlayacak. Ardından Gizem Gençler, “Kamera Obscura Yapımı” konulu atölye düzenleyecek. İkinci günde, Kısa Film Yarışması’ndan seçkiler de izleyici ile buluşacak. Bu kapsamda Ege Karakurt’un “Düdük”, Utku Çırak’ın “Gaz” , Enis Manaz’ın “Abella’nın Yolculuğu “, Murat Yüksel’in “Jeotermal Yetti Gari” isimli filmleri izlenime sunulacak.

    Aynı gün saat 17.45’te yönetmen Ezel Akay   “ Bir Film Yapmak” konulu söyleşi gerçekleştirecek. Yönetmen Ferit Karahan, “Okul Traşı” isimli filminin gösterimi sonrasında da Senarist Gülistan Acet  ile birlikte söyleşi gerçekleştirecek. Gecenin son filmi Panah Panahi ‘nin Hit The Road ‘( Yola Devam) isimli filmi olacak. Gece DJ Kozmonotosman ‘ın performansı ile renklenecek.

    Festivalin üçüncü gününde de etkinlikler, yoga ile başlayacak, ardından da yine Gizem Gençler   “3 Boyutlu Yapılar” konulu atölye düzenleyecek. Ali Gençoğlu ve Mert Arık’ın katılımıyla “Bataklı Damın Kızı Aysel’den Günümüze Köy Filmleri” başlıklı söyleşinin ardından yine Kısa Film Yarışması’ndan seçkiler sinemaseverlerin beğenisine sunulacak. Bu kapsamda Mehmet Köprü’nün “ Goca Yörüğün Tohumları”, Deniz Telek’in “ Anuş”, Cemalettin Baş’ın “Düğün Fotoğrafı”, Nursel Doğan’ın “Huşbe”, Evrim İnci’nin “ Bulak” , Şeyma Kavak Gökçek ile Orhan Umut Gökçek’in “Son” isimli filmi ile Ali Rıza Erdemir’in “Vesikalık” isimli filmleri gösterime sunulacak.

    Festivalde, yönetmen Levent Çelik, “Ali’nin Tabiatı”  isimli filminin gösterimi sonrasında katılımcılarla söyleşi gerçekleştirecek. Festival’in üçüncü gecesinde Çalı Köy Filmleri Kısa Film Yarışması Ödül Töreni   düzenlenecek ardından . Denden konseri ile kapanış yapılacak.

    Çalı’daki festival alanında ücretsiz olarak kamp yapmak isteyenler https://www.califilmfest.com/ linkinden hem kayıt yaptırabilir hem de bilgi alabilir.