Kategori: Kültür Sanat

  • TRT 2’de eylül ayında her akşam farklı bir film

    TRT 2’de eylül ayında her akşam farklı bir film

    Edebiyattan tarihe, resimden tiyatroya, müzikten felsefeye birçok alanda yapımları izleyiciyle buluşturan TRT 2, ödüllü ve prestijli filmleri ekrana getirecek.

    Aralarında televizyonda ilk kez yayınlanacak yapımların da yer aldığı, eylül ayı boyunca orijinal dilinde yayınlanacak filmler şöyle:

    • 1 Eylül Salı 21:00 Salesman (Satıcı)
    • 2 Eylül Çarşamba 21:00 Maudie
    • 3 Eylül Perşembe 21:00 Misafir
    • 4 Eylül Cuma 22:15 Woman At War (Dağ Kadını)
    • 5 Eylül Cumartesi 21:30 The Sea Inside (İçimdeki Deniz)
    • 6 Eylül Pazar 21:30 Orange Days (Turuncu Günler)
    • 7 Eylül Pazartesi 20:30 Just 6.5 (6.5 Metre)
    • 8 Eylül Salı 21:00 The Professor And The Madman (Deli ve Dahi)
    • 9 Eylül Çarşamba 21:00 3 Yol
    • 10 Eylül Perşembe 21:00 The Charcoal (Kömür)
    • 11 Eylül Cuma 21:30 Reign Over Me (Hayatı Yakala)
    • 12 Eylül Cumartesi 21:30 The Truth (Saklı Gerçekler) TV’de İlk
    • 13 Eylül Pazar 21:30 Aga
    • 14 Eylül Pazartesi 21:00 Rebel In The Rye (Çavdar Tarlasındaki Asi)
    • 15 Eylül Salı 21:00 I, Daniel Blake (Ben, Daniel Blake)
    • 16 Eylül Çarşamba 21:00 Kiraz Mevsimi
    • 17 Eylül Perşembe 20:45 Buta TV’de İlk
    • 18 Eylül Cuma 21:30 The Square (Kare)
    • 19 Eylül Cumartesi 21:30 Hostiles (Vahşiler) TV’de İlk 20 Eylül Pazar 21:30 Homeward (Eve Yolculuk) TV’de İlk
    • 21 Eylül Pazartesi 21:00 Dead Man (Ölü Adam)
    • 22 Eylül Salı 21:00 The Return (Dönüş)
    • 23 Eylül Çarşamba 21:00 Beginner
    • 24 Eylül Perşembe 21:00 Castle Of Dreams (Şirin’in Kalesi)
    • 25 Eylül Cuma 21:30 After the Wedding (Geçmişin Sırları)
    • 26 Eylül Cumartesi 21:30 Deep Rivers (Derin Nehirler) TV’de İlk
    • 27 Eylül Pazar 21:30 Sorry We Missed You (Üzgünüz,Size Ulaşamadık) TV’de İlk
    • 28 Eylül Pazartesi 21:00 Shoplifters (Arakçılar)
    • 29 Eylül Salı 21:00 3 Faces (3 Hayat)
    • 30 Eylül Çarşamba 21:00 Mommo Kız Kardeşim
  • Van’da yeni bir ölü gömme geleneği tespit edildi

    Van’da yeni bir ölü gömme geleneği tespit edildi

    Van’daki Çavuştepe Kalesi’nde üç yıl önce ortaya çıkarılan nekropolde yapılan kazı çalışmaları sırasında, Urartular’da yeni bir ölü gömme geleneği belirlendi.

    Urartu Kralı II. Sarduri tarafından yaptırılan Çavuştepe Kalesi ve kuzey kısmındaki nekropol alanında yürütülen kazı çalışmaları devam ediyor.

    Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rafet Çavuşoğlu başkanlığında yürütülen kazı çalışmalarında antropolog, arkeolog, sosyolog, sanat tarihçi ve restoratörlerden oluşan 17 kişilik ekip görev yapıyor.

    Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle yürütülen çalışmalarda, Urartular’ın sosyal yaşantısı, ölü gömme adetleri ve inançlarına ilişkin her yıl yeni veriler ortaya çıkarılıyor.

    Daha önce kadın ve erkeğe ait 2 bin 777 yıllık iskelet ile bu iskeletlerin üzerinde gümüşten boyunluk, 39 küpe, saç spiralleri, amulet (muska), som altından yapılan aslan protomlu süs iğnesi, mitolojik yaratıklarla bezemeli bir kemer ve sığ tepsi bularak Urartu literatürüne kazandıran kazı ekibi, bu yıl da nekropolün üst kısmında Urartular’da aristokrat kesiminin gömüldüğü alanda çalışmalarını yoğunlaştırdı.

    Çoğunluğu kum taşlarından oluşturulmuş 50 metrekarelik alanda yapılan çalışmalarda daha önce dört farklı mezar mimarisiyle karşılaşan ekip, Urartular’da yeni bir ölü gömme geleneğiyle karşılaştı.

     “Gizemini hala koruyor”

    Kazı Başkanı Çavuşoğlu,  yaptığı açıklamada nekropolde her yıl farklı verilerle karşılaştıklarını söyledi.

    Nekropoldeki kazıların Urartu arkeolojisi açısından çok önemli olduğunu belirten Çavuşoğlu, “2017’de hem ceset şeklinde hem de cesedi yakarak gömme dediğimiz iki tür gömü bulmuştuk. Mezar tipleriyle ise burada ilk kez karşılaştık, hepsini bir arada gördüğümüz bir olgu var. Urartu mezar mimarisinde hepsini bir arada göremiyorduk ama burada hepsi bir arada.” dedi.

    Daha önceki kazılarda dört farklı ölü gömme geleneğiyle karşılaştıklarını aktaran Çavuşoğlu, şunları kaydetti:

    “Burada sandık mezar, basit toprak mezar, örme mezar ve urne mezar mimarisi var. Dört çeşit bir mezar mimarisi var. Yönetici sınıfa ait olduğunu düşündüğümüz bir mezar geleneği daha bulduk. O da birden dörde kadar kum taşı levhalarından oluşan yeni bir mezar mimarisi ortaya çıktı. Bu mezar mimarisi hem inhumasyon hem de kremasyon (urne) mezar gömü biçiminde kullanılmış. Bu mezar şekliyle ilk kez burada karşılaşıldı. Urnenin başına dikili taş konulması da çok ilginç. Mezarın başına taş dikme geleneği, Urartu mezar mimarisinde de ilk defa karşılaştığımız bir durum. Ceset önce yakılıyor, arta kalan kemikler çömleğin içerisine bırakılıyor. Ardından bu alanda dini törenle gömülüyor.”

    Urartular’ın, ölülerini en değerli eşyalarıyla gömdüğünü ve bunun da kazılarda ortaya çıktığını ifade eden Çavuşoğlu, “Buradaki kazılarda, Urartu ölü gömme adetleri hakkında gerçekten çok önemli bilgilere ulaşmış olduk. Nekropolün gövde kısmında, tepenin oluşumuna uygun şekilde kaba taşlardan özenle döşenmiş 30 metre uzunluğunda ve 2,5 metre genişliğinde örme taş sırası ortaya çıkarıldı. Buranın işlevini, ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Gizemini hala koruyor. Urartular’ın ölü gömme adetleriyle ilgili sürekli yeni veriler karşımıza çıkıyor.” şeklinde konuştu.

  • 540 yıllık “Fatih” tablosu görücüye çıktı

    540 yıllık “Fatih” tablosu görücüye çıktı

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından satın alınan 540 yıllık Fatih Sultan Mehmet portresi Saraçhane’de basına tanıtıldı. Tablo, yaklaşık 2 aylık sürecin ardından, 26 Ağustos’ta İstanbul’a getirilmiş, İBB’nin Saraçhane’deki merkez binasında özel olarak tasarlanan depoda dinlenmeye alınmıştı. Tarihi tablo için, Saraçhane’de tanıtım toplantısı düzenlendi. Tablo için düzenlenen tanıtım toplantısına, yerli ve yabancı basın kuruluşları ilgi gösterdi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, eldivenlerini takıp, özel ambalajında depodan salona alınan tabloyu basın mensuplarının karşısında açtı.

    “TABLO HAFİF AMA YÜKÜ AĞIR”

    İmamoğlu, “Büyük Sultan Fatih Sultan Mehmet’in belki de Rönesans döneminin ilk defa kamu koleksiyonuna katılışını hep beraber izliyoruz. Her ne kadar hafif bir tablo olsa da açıkçası şu anda yükü çok ağır. Çok kıymetli bir an benim için. Böylesi kıymetli bir tablonun Türkiye’mize kazandırılmasına vesile olduğum için, onur ve gurur duyuyorum. Çok çok mutluyum. Hem İstanbul hem Türkiye’mize hayırlı uğurlu olsun” dedi.

    “TABLOYU 6 EKİM’DE, BURADA, İSTANBULLU HEMŞERİLERİMİZLE BULUŞTURACAĞIZ”

    Saraçhane Binası’nda basına tanıtılan tablo, bir süre burada muhafaza edilecek. 6 Ekim’de Fatih Sultan Mehmet’in tablosu İstanbullu ile buluşacak. İBB Başkanı İmamoğlu, “Buradaki çalışmalar da sonlandığında, İstanbul’un, İstanbulluların vatanıyla özgür bir şekilde buluştuğu Mustafa Kemal Atatürk’ün, İstanbul’un tekrar millete ait olmasını sağladığı 6 Ekim’de, burada, kıymetli İstanbullu hemşerilerimizle buluşturacağız. Çok onurluyuz, çok mutluyuz, çok gururluyuz. İnşallah burada herkesin bu süreci hissetmesine, birbirimizi daha iyi anlamamıza, bu toprakların kıymetini hissetmemize vesile olacak güzel etkinlik ve paylaşımlarla, birtakım etkinliklerle sizi ağırlayacağız” ifadelerini kullandı.

  • Sinema ve edebiyatın ödüllü kalemi: Vedat Türkali

    Sinema ve edebiyatın ödüllü kalemi: Vedat Türkali

    Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden şair, yazar, senarist ve yönetmen Vedat Türkali, vefatının dördüncü yılında anılıyor.

    Asıl adı Abdulkadir Pirhasan olan Türkali, Osman Bey ile Melek hanımın dört çocuğundan biri olarak 13 Mayıs 1919’da Samsun’da doğdu.

    Türkali, 1951’e kadar öz Türkçe kullanma zorunluluğu nedeniyle Demirkan soyadını kullandı, 1960’lı yıllarda mahkeme kararıyla aile soyadı olan Pirhasan’ı aldı.

    Eserlerinde Hasan Denizli ve Abdülkadir Demirkan imzalarını da kullanan usta kalem, annesinin komşulara okuduğu Siret-i Nebi, Ahmediye ve Muhammediye gibi dini kitapları dinlerken edebiyata ilgi duymaya başladı

    Vedat Türkali, ilk ve orta öğrenimini Samsun’da tamamladı ve 1937’de Samsun Lisesi’nden mezun oldu. İlk öğrenimden itibaren yaz tatillerinde bakkal, marangoz, kuyumcu ve tuhafiyeci çıraklığı yaptı. Lise son sınıfta tanıştığı Ayşe Merih Baykal ile 1942’de evlendi. Bu evlilikten 1944’te oyuncu ve dizi yapımcısı Deniz Türkali ile 1951’de şair, yazar ve sinema yönetmeni Barış Pirhasan dünyaya geldi.

    Yazma deneyimine mahallelinin mektuplarını yazmakla başlayan Türkali, ortaokul yıllarında, okul dönüşü babasının işten çıkmasını beklerken hamalların uğrak yeri olan Yalıkahve’dekilere gazete okudu, onların mektuplarını yazdı.

    Ortaokul son sınıfta, edebiyat öğretmeni Salim Rıza Akpınar’ın derslerinde Nazım Hikmet Ran, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas ve Necip Fazıl Kısakürek’in yazdıklarıyla tanışan Türkali, 1938’den sonra Abdülkadir Demirkan adıyla şiirler, Hasan Denizli adıyla yazılar kaleme aldı.

    Lise yıllarında Goethe’den çeviriler yaptı

    Türkali, lise öğrencisiyken sık sık Gazi Kitaplığına giderek kitaplarla kendisine bambaşka bir dünyanın ve düşüncenin kapılarını açtı.

    Goethe’nin manzum çevirilerini yaptığı iki şiiri ile kendi yazdığı “Deniz” şiiri, Bafra Halkevinin çıkardığı Altınyaprak dergisinde yayımlanan Türkali, 3 Ekim 1937’de, Samsun’dan, İstanbul Üniversitesi’nin yatılı sınavlarına girmek üzere İstanbul’a gitti.

    Usta yazar, iki kişinin alınacağı sınavda dördüncü oldu. Samsun’a dönmeyi düşündüğü sırada, bir tesadüf sonucu Milli Savunma Bakanlığının askeri liselerde öğretmenlik yapmaları için bazı öğrencileri okuttuğunu öğrenen Türkali, başvuru yaptı ve böylece İstanbul Üniversitesi’ne askeri öğrenci olarak girdi.

    Vadat Türkali, üniversitede Fuat Köprülü ve Ahmet Hamdi Tanpınar’dan dersler aldı ve o yıllarda, “Barselona’dan Mektup” adlı şiirini kaleme aldı.

    İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü 1942’de bitiren usta edebiyatçı, Akşehir, İstanbul Maltepe ve Kuleli Askeri liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı. Türkali, öğretmen yüzbaşı iken, 1951’de Türkiye Komünist Partisi tevkifatında tutuklandı.

    Türkali, tutuklandıktan yedi yıl sonra 1958’de koşullu olarak serbest bırakıldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Babıali’de Rıfat Ilgaz ile Gar Yayınlarını kurdu ancak yayıncılık işi kısa sürdü.

    Çalışma alanı olarak sinemayı seçti

    Bu süreçte Yılmaz Güney’in de aralarında bulunduğu sinemayla uğraşan kişilerle tanışan Türkali, çalışma alanı olarak sinemayı seçti.

    Başarılı edebiyatçı, toplumsal sorunlara değinen ve gerçekçi bir bakışı içeren pek çok senaryo yazdı. Bunlardan bir bölümünü daha sonra kitaplaştıran Türkali, 1960’ta “Dolandırıcılar Şahı” ile ilk senaryo denemesini yaptı.

    O dönemde ismini değiştiren Türkali, verdiği bir röportajda isim değiştirme konusunu şu sözlerle anlatmıştı:

    “Bana ‘Sen deli misin, seni sinemaya sokarlar mı?’ diyorlardı. Bende nedense bir umut, hayal… Suphi’ye (Kaner) söyledim. Suphi ‘Ben hallederim. Sen merak etme. Takma ad kullanırız.’ dedi. ‘Oğlum, anında öğrenirler’ dedim. ‘Bir daha değiştiririz.’ dedi. Hadi bir isim bulalım dedik. Vedat Türkali, o zaman oldu.”

    Kaleme aldığı “Karanlıkta Uyananlar” filminin senaryosuyla “Vedat Türkali” ismi ün kazandı. Türkali, yedi yıl tiyatro yazarlığı ve film yönetmenliği yaptı.

    Vedat Türkali’nin yazdığı “141. Basamak” adlı oyunu Ankara’da Halk Oyuncuları tarafından, “Bu Ölü Kalkacak” adlı eseri ise 1976’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından sahnelendi.

    “Bir Gün Tek Başına”

    Edebiyat dünyasında, roman yazarlığıyla ün kazanan Türkali’nin yazar olarak asıl tanınması, ilk romanı “Bir Gün Tek Başına” ile oldu. Türkali, geniş bir okur kitlesi tarafından ilgiyle karşılanan bu romanda, 27 Mayıs 1960 İhtilali öncesinde, Türk aydınının gerek toplumsal, gerekse ikili ilişkilerinde yaşadığı bunalımları dile getirdi.

    Yazarın ikinci romanı “Mavi Karanlık”ta, 1980’deki askeri darbe öncesinin siyasal-toplumsal arka planında, Bodrum kentinde bir araya gelmiş olan küçük burjuva ve ilerici aydın kesimlerinden kişileri ele aldı.

    Türkali, 1988’de Londra’ya yerleşti ve Londra’da kaldığı süre içerisinde Türkiye Komünist Partisini anlatan, “Güven” adlı romanı kaleme aldı.

    “Otobüs Yolcuları”, “Üç Tekerlekli Bisiklet”, “Karanlıkta Uyananlar” gibi önemli filmlerin senaryolarına imza atan Türkali, 1965’te senaryosunu yazdığı “Sokakta Kan Vardı” ile yönetmenliği de denedi.

    Türkali, “Dallar Yeşil Olmalı” oyunu ile 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışmasında Başarı Ödülü alırken, “Bir Gün Tek Başına” romanıyla da Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışmasında birincilik ödülü ve 1976 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı.

    Senaryolarını yazdığı “Karanlıkta Uyananlar” ve “Kara Çarşaflı Gelin” eserleriyle Antalya Film Şenliği’nde En İyi Senaryo Ödülünü alan Türkali’nin “Bedrana” ve “Güneşli Bataklık” filmlerinin senaryoları ise Carlovy Vary Film Şenliği’nde Cidalc ve İşçi Sendikaları Özel Ödülüne layık görüldü.

    “Hiç umutsuzluğa kapılmadan kendi seçtiği hayatı yaşadı”

    Şarkıcı Zeynep Casalini’nin de dedesi olan usta edebiyatçı, tedavi gördüğü Yalova Devlet Hastanesi’nde 29 Ağustos 2016’da hayatını kaybetti. Türkali’nin cenazesi Teşvikiye Camisi’ndeki törenin ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.

    Oğlu Barış Pirhasan, verdiği bir röportajda, babası hakkında şunları aktarmıştı:

    “Roman onun için bir özgürlük alanıydı ama gözü her zaman sinemada oldu. Romanlarının büyük başarısı bile onu bu sevdasından vazgeçiremiyordu. ‘Bir Gün Tek Başına’yı önce kendi senaryolaştırdı. Sonra birlikte (Yusuf Pirhasan, Müge Beceren ve ben) elden geçirdik. Yazacağı romanı ertelemek pahasına bir yılını verdi buna. 90 yaşını geçmişti.”

    Kızı Deniz Türkali ise, babasının sinema serüveninde çok acı çektiğini aktararak, “İnandıklarından vazgeçmemenin, sevdiği, istediği, değerli şeyleri yapabilmenin bedeli hep ağır oldu. Hiç umutsuzluğa kapılmadan kendi seçtiği hayatı yaşadı babam. 97 yaşında çok genç bir insan olarak gitti.” ifadelerini kullanmıştı.

    Dizi ve sinema oyuncusu Ahmet Mümtaz Taylan Türkali’nin anısına düzenlenen etkinlikte, onun Türkiye’nin en muhteşem aydınlarından olduğuna işaret ederek, “Bir ömür boyu tutarlılığı, üretkenliği ve kararlılığıyla tanıdık, sevdik ve örnek aldık. Tesellimiz bize bıraktığı eserlerdir. Onları okumaya ve evlatlarımıza okutmaya devam edeceğiz.” sözleriyle düşüncelerini aktarmıştı.

    “Yeşilçam’ı ‘Yeşilçam’ yapan senaristlerden birisiydi”

    Senarist Safa Önal da Vedat Türkali’nin senarist yönünün çok değerli olduğunu ve Türk sinemasına dramatik yapıyı getirdiğini aktararak, “Daha önceden, yönetmeniyle, oyuncusuyla, tiyatro yapanların sinemasıydı, bizim sinemamız. Bizim sinemamıza çok katkı sağlayan güzel bir adamdı. Sağlam bir kültürden geliyordu. Yaşamı ve insan ilişkilerini çok iyi biliyordu. Sonra ona sinema dar geldi ve romana döndü. Sinemadaki başarısını da geçecek şekilde romanlar yazdı. Kendisi belki gitti ama eserleri yaşayacak.” değerlendirmesinde bulunmuştu.

    Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı ise Türkali’nin vefatını, “Türk edebiyatı açısından bir kayıp” olarak değerlendirerek, “Özellikle Türkiye’de komünist hareketin evveliyatını, geçmişini, serencamını öğrenmek isteyenler, hem genel olarak Türkiye’deki sol veya komünist hareketin hem de özel olarak Türkiye Komünist Partisi’nin içinde olup bitenleri bir sanatçı gözüyle anlattığı romanları itibarıyla bir döneme gerçekten ışık tutuyor. Özellikle senaryolarıyla da Türk sinemasına çok ciddi katkıları oldu. Yeşilçam’ı ‘Yeşilçam’ yapan senaristlerden birisiydi, bu bakımdan Vedat Türkali hem Türk sinemasının hem Türk edebiyatının bir kaybı.” ifadelerini kullanmıştı.

    Eserleri:

    Roman:

    “Bir Gün Tek Başına” (1975-1980), “Mavi Karanlık” (1983-1985), “Yeşilçam Dedikleri Türkiye” (1986), “Tek Kişilik Ölüm” (1990), “Güven” (2 cilt, 1999), “Kayıp Romanlar” (2004).

    Oyun:

    “141. Basamak” (1971), “Bu Ölü Kalkacak” (1976), “Dallar Yeşil Olmalı” (1985).

    Senaryo:

    “Dolandırıcılar Şahı” (1960), “Üç Tekerlekli Bisiklet” (1965-1984), “Otobüs Yolcuları” (1965-1984), “Şehirdeki Yabancı” (1965), “Karanlıkta Uyananlar” (1965), “Bedrana” (1974), “Güneşli Bataklık” (1977), “Kara Çarşaflı Gelin” (1977), “Kızgın Delikanlı ve Erkek Ali”, “Üç Film Birden” (Kara Çarşaflı Gelin, Güneşli Bataklık, Analık Davası, 1979), “Eski Filmler” (1983).

    Şiir:

    “Eski Şiirler Yeni Türküler” (1979).

    Anı-Deneme:

    “Bu Gemi Nereye” (yazılar, konuşmalar, soruşturmalar, 1985), “Savunmalar” (1989), “Yanıtlar” (1992), “Ölmedikçe” (1999), “Komünist” (2001), “Tüm Yazıları Konuşmaları” (Bu Gemi Nereye, Savunmalar, Yanıtlar, Ölmedikçe’nin birlikte basımı, 2001).

  • La Casa de Papel’in yaratıcısı şehir isimlerinin hikayesini anlattı

    La Casa de Papel’in yaratıcısı şehir isimlerinin hikayesini anlattı

    La Casa de Papel’in yaratıcısı Alex Pina, şehir isimlerinin hikayesini anlattı. Pina, şehir isimleri fikrinin esasen bir tişörtten geldiğini söyledi.

    La Casa de Papel dizisinin yaratıcısı Alex Pina yeni röportajında karakterlere neden şehir isimleri verildiğini açıkladı. Dizide büyük soygunu gerçekleştiren karakterler gerçek isimleri yerine Profesör’ün onlara verdiği şehir isimleriyle tanınıyor.

    Daha önce polis olan ve soyguncuları ele geçirmeye çalışan Raquel Murillo da Profesör’e aşık olarak ekibe katıldığında Lisbon ismini almıştı. Bununla birlikte soygun sırasında Denver’a aşık olan tutsaklardan Monica Gaztambide de ekibe katıldıktan sonra Stockholm ismini almıştı.
    Pina’nın açıklaması soygun ekibinin şehir isimlerini kullanmalarının ardında yalnızca kimliklerini gizleme ihtiyacının yatmadığına işaret ediyor. Profesör’ün uzun yıllar üzerine çalıştığı soygun planının kilit noktalarından biri ekipteki kişilerin birbirlerini kişisel olarak tanımalarının önüne geçmek ve birbirlerine bağlanmalarını önlemekti.

    ‘BİRİ TOKYO TİŞÖRTÜYLE ÇIKAGELDİ…’

    Independent Türkçe’nin Screen Rant’in dayandırdığı habere göre; dizinin olay örgüsünün dışında böyle bir karar alınmasının ardında çok daha rastlantısal bir gerekçe söz konusu. Screen Rant’in haberine göre Lifestyle Magazine’e konuşan dizinin yaratıcısı Alex Pina, karakterler için yaratıcı kod adları bulmayı isteseler de şehir isimleri fikrinin esasen bir tişörtten geldiğini söyledi:

    Pina, “Diğerlerinin yanı sıra gezegen isimlerini kullanmak gibi bir dizi fikrimiz vardı. Sonra bir gün bir kişi üzerinde Tokyo yazan bir tişörtle çıkageldi ve her şey böyle başladı. Eğer karakterlere gezegen isimleri verme fikrini korumuş olsaydık karakterlerin isimlerinin Uranüs, Merkür ve Jüpiter olmasını bir düşünün!” dedi.

    Profesör karakteri açısından düşünülürse, şehir isimleri polisi yanıltmak ve soyguncuların analiz edilmesini zorlaştırmak açısından işlevsel bir göreve sahip. Çünkü kullanılan isimler karakterlerin geçmişine dair herhangi bir bilgiyi yansıtmıyor.

    Örneğin Oslo ve Helsinki karakterleri Sırp ancak isimleri Norveç ve Finlandiya’nın başkentlerinden geliyordu.

  • İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Napoliten konserinde sanatseverlerle buluşacak

    İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Napoliten konserinde sanatseverlerle buluşacak

    İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB), Napoliten konserinde sanatseverlerle buluşacak.

    Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Beyoğlu Belediyesi iş birliğinde düzenlenen konser, 29 Ağustos’ta Talimhane Sahne’de izlenebilecek.

    Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirlerinin alınacağı etkinlikte, duygu yüklü İtalyan halk şarkıları yorumlanacak.

    Konserde, Eduardo di Capua, Francesco Paolo Tosti, Ernesto De Curtis, Rodolfo Falvo, Luigi Denza, Cesare Andrea Bixio, Guillaume Louis Cottrau, Ruggero Leoncavallo ve Salvatore Cardillo’nun “l’te vurria vasa”, “A vucchella”, “Mattinata”, “Non ti scodar di me”, “Fenesta Che Lucive”, “Dicitencello Vuie”, “Tu ca nun chiagne”, “Torna a Surriento”, “Mamma”, “Marechiare” ve “O sole mio” eserleri yorumlanacak.

    Tenorlar Serkan Bodur, Berk Dalkılıç, Can Reha Gün, Yoel Keşap, Ufuk Toker ve Onur Turan’ın sahne alacağı konserde, sanatçılara piyanist Hüseyin Kaya eşlik edecek.

  • Rock müzik grubu Manga “online akademi” açacak

    Rock müzik grubu Manga “online akademi” açacak

    Manga grubu solisti Ferman Akgül, tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Kovid-19) salgınının müzik dünyasını da etkilediğini belirterek, “Manga olarak müzik akademisi anlamında hayal kuruyorduk şu anda konserler olmadığı için tam zamanı olarak düşünüyoruz. Online akademi açacağız.” dedi.

    Müzisyen Akgül, bir program çekimi için geldiği Edirne’de, AA muhabirine, Kovid-19 salgınıyla tüm sektörlerin iş yönünün değiştiğini söyledi.

    Manga grubu olarak uzun süredir turnelere çıkmadıklarını bunun yerine dijital ortamlarda çalışmalarına hız verdiklerini aktaran Akgül, “Uzun bir süre turneler olmayacak gibi gözüküyor. O yüzden, ‘Dijitalde ne yapabiliriz?’ diye kafa yoruyoruz.” diye konuştu.

    Uzun süredir hayallerini süsleyen dijital müzik akademisini kurma çalışmalarını yürüttüklerini anlatan Akgül, şunları söyledi:

    “Manga olarak müzik akademi anlamında hayal kuruyorduk, şu anda konserler olmadığı için tam zamanı olarak düşünüyoruz. Online akademi açacağız. Adı, Manga Akademi olacak. Burada grubun tecrübelerini başvuran müzik sevdalılarıyla paylaşacağız. Biz nasıl şarkı yapıyoruz, nasıl sahneye çıkıyoruz, neler yaptık? Bunları anlatarak onlara yol göstermeye çalışacağız.”

    “Antroposen” için çalışmalar devam ediyor

    Akgül, salgın öncesi  çalışmalarına başladıkları “Antroposen” adlı albümü anlatan kısa bir animasyon film hazırlığı yaptıklarını vurgulayarak, şöyle dedi:

    “Her şeyin durduğu gibi bu hazırlıkları da salgın döneminde durdurmuştuk. Bizim kısa filmde oluşturduğumuz dünya konseptinde bütün insanlar maskeliydi çok tesadüfi bir şekilde. Bu birçok bilim kurgu romanında ve filminde öngörülüyordu bu durumu yaşayacaktık bir dönem ve bu bizim dönemimize denk geldi. Artık evde ve stüdyoda çok fazla vaktimiz olduğu için albümümüzü bitirmek istiyoruz. Ona yoğunlaşacağız. 2021’de de inşallah konserler vermeye başlarız.”

    Akgül, salgınla mücadelede tedbirlerin eksiksiz uygulanması gerektiğini, maske, mesafe ve hijyen kuralını karşılaştığı herkese anlattığını bildirerek, bu günlerin birlik, beraberlik ve anlayış içerisinde atlatılacağını sözlerine ekledi.

  • Yapay zeka kullanılarak İsa’nın portresi yapıldı

    Yapay zeka kullanılarak İsa’nın portresi yapıldı

    Hollandalı görsel tasarımcı Bas Uterwijk, yapay zeka kullanarak İsa’nın bir portresini oluşturdu. Görseli hazırlarken ‘tarihsel bir gerçeği’ göz önünde bulundurduğunu söyleyen sanatçı, ‘İsa’nın Hıristiyan ikonografisinde tasvir edildiği gibi olmadığını’ dile getirdi.

    Duvar’ın haberine göre; tarihi belgelere ve mevcut kaynaklara bağlı kalarak bir portre çalışmasını bitirmek için birkaç gün ila bir yıla kadar zaman harcadığını söyleyen Uterwijk, İsa’nın canlandırmasında ‘tarihsel bir gerçeği’ göz önünde bulundurduğunu ifade etti. Bazı tarihçilerin, İsa’nın saçının uzun olabileceğine inanmadığını dile getiren Uterwijk, bu yüzden alışılmışın dışında kısa saçlı bir İsa portresi ürettiğini söyledi.

    “HRİSTİYAN İKONOGRAFİSİNDE İSA UZUN SAÇLI, AÇIK TENLİ TASVİR EDİLİYOR”

    “Hıristiyan ikonografisinde İsa uzun saçlı, açık tenli, uzun boylu ve zayıf olarak tasvir ediliyor” diyen Uterwijk, İsa’nın muhtemelen daha soluk bir teni, kısa ve koyu saçları olduğunu düşündüğünü söyledi. “Bazen olabildiğince gerçekçi olmaya ve tarihi bir figürü nasıl algıladığımızın bir temsilini vermeye çalışıyorum” dedi.

    “AYNI ZAMANDA SANATSAL NİTELİK DE BARINDIRIYOR”

    Portre yapmaya ilk olarak Billy the Kid görseli ile başladığını söyleyen Uterwijk, şöyle konuştu: “Billy the Kid’e eski, çizik ve mevcut tek orjinal resim olan bir görselle başladım. Daha sonra düzenlemeler yaptım, neredeyse boşlukları doldurmak gibiydi. Bu yüzden çoğu yalnızca grafik değil, aynı zamanda sanatsal nitelik de barındırıyor.”

  • Süt kardeşler oyunu Bursa’da sahnelendi

    Süt kardeşler oyunu Bursa’da sahnelendi

    Bursa’da, Güney Marmara Tiyatro Kooperatifi ile Bursa Kültür, Sanat ve Turizm Vakfı tarafından düzenlenen Açıkhava Tiyatro Günleri, “Süt Kardeşler” oyunuyla başladı.

    Bursa Büyükşehir Belediyesinin katkılarıyla Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda sahnelenen “Süt Kardeşler” oyununu izlemek için gelen sanatseverler uzun kuyruklar oluşturdu.

    İlk olarak Türk tiyatrosunun ustalarından Nejat Uygur tarafından sahneye konulan oyun, Süheyl-Behzat Uygur Tiyatrosunca yeniden yorumlanarak sahnelendi.

    Behzat Uygur, Süheyl Uygur ve Emine Ün’ün de aralarında bulunduğu 8 sanatçının rol aldığı oyun, izleyicilerin beğenisini topladı.

    Sosyal mesafe ve hijyen kurallarının en üst seviyede tutulduğu etkinlikte, önlemler alınarak pandemi kuralları çerçevesinde koltuk kapasitesi yüzde 60’a düşürüldü.

  • “Amadeus” oyunu, MFÖ ve Haluk Levent, sanatseverlerle buluşacak

    “Amadeus” oyunu, MFÖ ve Haluk Levent, sanatseverlerle buluşacak

    “Amadeus” oyunu ile MFÖ grubu ve Haluk Levent, Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde sanatseverlerle buluşacak.

    Atlantis Yapım tarafından düzenlenen etkinlikler, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirlerine uygun olarak gerçekleştirilecek.

    Selçuk Yöntem ve Okan Bayülgen’’n başrolleri paylaştığı “Amadeus” eseri, 21-22 Eylül’de izlenebilecek. Peter Shaffer’in kaleme aldığı eser, dünya müzik tarihine damga vuran bestecilerden Wolfgang Amadeus Mozart ile Antonio Salieri’nin hikayesini ele alıyor.

    Yönetmenliğini Işıl Kasapoğlu’nun üstlendiği eserde, Salieri’yi Selçuk Yöntem, Mozart’ı Bayülgen, Costanze’yi ise Özlem Öçalmaz canlandırıyor.

    Mazhar Alanson, Fuat Güner ve Özkan Uğur’dan oluşan ve 1984’te çıkardıkları “Ele Güne Karşı Yapayalnız” ile bugüne kadar 13 albüme imza atan MFÖ, 24 Eylül’de konser verecek. Dillerden düşmeyen çok sayıda esere imza atan topluluk, “Sakın Gelme”, “Mazeretim Var Asabiyim Ben”, “Ele Güne Karşı”i “Güllerin İçinden”, “Ali Desidero” ve “Sarı Laleler”in de aralarında olduğu unutulmaz şarkılardan oluşan bir repertuvarı yorumlayacak.

    Sevilen rock müzik yorumcusu Haluk Levent ise 23 Eylül’de sahne alacak. Müzik dünyasına adım attığı ilk günden bu yana 27 yıl boyunca söylediği sevilen şarkıların dışında yaptığı iyilik hareketiyle de gönüllerde yer edinen sanatçı, “Yollarda Bulurum Seni”, “Sevenler Ağlarmış” ve “Elfida” adlı eserlerinin dışında sevilen şarkılarını seslendirecek.

    Tüm etkinlikler saat 21.00’de başlayacak.