Kategori: Kültür Sanat

  • Mezarlık içinde unutulan tarih

    Mezarlık içinde unutulan tarih

    Sakarya’nın Karasu ilçesinde 1400’lü yıllarda inşa edildiği öngörülen Kelpaşa Camisi, koruma altına alınacağı günü bekliyor.
    Yapımının 14. yüzyılda olduğu öngörülen Kelpaşa Camisi, asırlardır adeta tarihe tanıklık ediyor. Çatkı sistemiyle yapılan tarihi cami, minaresiz olarak Sakarya Nehri kıyısında 8 köyün birleşiminde yer alıyor.

    Mezarlık içinde bulunan caminin geçmiş yıllarda vatandaşlar tarafından modernize edildiği ve ahşap görünümünün verildiği, bu sebeple iç yapısının tarihi yansıtmadığı öğrenildi. Bayram ve cuma namazlarını Kelpaşa Camisinde kılan vatandaşlar, yapının tescillenmesini ve koruma altına alınmasını istiyor.

    “Mezar taşlarına bakıldığında buranın bir tekke gibi hizmet verdiği de anlaşılıyor”
    Caminin 14. yüzyıldan günümüze ulaştığını söyleyen Sanat Tarihçisi Yaşar Sarı, “Tarihçi, Mimar ve Yazar Dr. Ekrem Hakkı Ayverdi, bu tür yapıları çatkı mimari mabetleri olarak nitelendiriyor. Bu cami de çatkı mimariye uygun yapılmış. Orhan Bey zamanından Kanuni Sultan Süleyman zamanına kadar bu mimari yapılar kullanıldı. Kelpaşa Cuma Camisi de 14. yüzyıl yapısını koruyor. Kültür Varlıklarının bu yapıyı koruma altına almaması çok ilginç bir durum” dedi.

    Tarihçi Oğuzhan Kır ise “Kelpaşa Cuma Camii, Sakarya Nehri kıyısında 8 köyün birleşiminde yer alıyor. Bayram namazları ve cuma namazlarının kılınması için kullanılan bir mescit camidir. Çevresindeki mezar taşlarına bakıldığında buranın bir tekke gibi hizmet verdiği de anlaşılıyor” diye konuştu.

    “Evliya Çelebi’nin bu bölgede barınıp, bu camiyi yaptırdığına dair söylentiler de var”
    Caminin tescillenmesini ve koruma altına alınmasını talep eden Hürriyet Mahallesi Muhtarı Cumhur Özkan ise “Turizme kazandırılabilir, tekrar ibadete açılabilir. Yetkililerden bu konuda destek bekliyoruz” şeklinde konuştu.
    Hürriyet Mahallesi Merkez Cami İmam Hatibi Mustafa Ayter ise “Evliya Çelebi’nin bu bölgede barınıp, bu camiyi yaptırdığına dair söylentiler de var. Bu da tarihinin bin yıl öncesine dayandığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.

  • Yüzyıllık arı çardakları

    Yüzyıllık arı çardakları

    Giresun’un Güce ilçesine bağlı Boncukçukur köyündeki tarihi arı çardakları tescillendi.
    İlçenin özellikle kestane ve orman gülü bal üretiminde önemli bir yeri olan Boncukçukur köyündeki tarihi doğal ayı savar arı çardakları Giresun Üniversitesi ve Boncukçukur Köyü Derneğinin yaptığı çalışma sonucunda tescillendiği kaydedildi.

    Boncukçukur köyündeki arı çardaklarının yöreye özgü çivisiz mimari ile yapıldığını ve tarihinin yaklaşık 500 yıla dayandığını ileri süren Boncukçukur Köyü Derneği Başkanı Yakup Çukur, “Arıcılık köyümüzün tarihi kadar eski bir geçim kaynağıdır. Köyümüzde her hane mutlaka arıcılıkla uğraşmaktadır. Özellikle kestane ve orman gülü olarak bilinen deli bal üretimi mevcuttur.

    Günümüzde ayıların arıya zarar vermemesi için elektrikli çitler tercih edilirken, bizim köyümüzdeki tarihi çardaklar doğal bir ayı savar görevi yapmaktadır. Genellikle yörenin kestane ağaçlarından çivisiz olarak üst üste geçirmeli olarak konulan kütüklerin üzerine yapılan çıkmalı çardaklara ayılar çıkamamaktadır.

    Bu da hem ayıya zarar vermemekte hem de ayı, kovanlara zarar verememektedir. Yüzyıllardır atalarımızın uyguladığı bu yöntem geleneksel olarak devam etmektedir. Bu çardaklar Giresun Üniversitesiyle yaptığımız çalışmalar sonucunda tescillenmiştir. Köyümüzde neredeyse belirli aralıklarla onarılarak 500 yıldır kullanılan çardaklar mevcuttur. Bu konuda hem mevcut çardakların onarımı hem de yeni çardakların yapımı konusunda bir proje üzerinde de çalışmaktayız” dedi.

    Bal rekoltesi yok denecek kadar az
    Bu seneki bal rekoltesiyle de ilgili bilgi veren Dernek Başkanı Çukur, “Bu sene genel olarak hava şartlarının yağışlı gitmesi nedeniyle ciddi bir rekolte kaybı yaşanmaktadır. Köyümüzde 30’un üzerinde çiçek florası bulunmaktadır. Ancak özellikle kestane ve orman gülü balı ön plana çıkmaktadır. Genelde sipariş üzerine bir sene önceden köyümüz balı satılırken bu sene arının kendisini dahi besleyecek kadar bal üretiminin olmayacağını söylemek mümkündür” diye konuştu.

  • Bursa’da Özcan Deniz coşkusu

    Bursa’da Özcan Deniz coşkusu

    Bursa Büyükşehir Belediyesi adına Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı (BKSTV) tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla, ATIŞ Şirketler Grubu ana sponsorluğunda bu yıl 61’incisi düzenlenen Uluslararası Bursa Festivali, Doruk Hastaneleri Grubu sponsorluğunda bu akşam ünlü sanatçı Özcan Deniz’i ağırladı. Yılların eskitemediği parçalarını Bursalı müzikseverler için seslendiren Deniz, izleyenleri adeta mest etti. Sahneye dillerden düşmeyen ‘Yalan mı?’ şarkısıyla çıkan Özcan Deniz, yakın zamanda Bursa’daki ikinci konserini vermekten duyduğu mutluluğu dile getirdi. İstanbullu Gelin dizisiyle Bursa’yı tanıtma fırsatı bulduklarını ve film setini görmek için şehre çok turist çektiklerini anlatan ünlü sanatçı, Bursa’da verdiği konserlerin de kendisi için ayrı bir keyif içinde geçtiğini söyledi.

    Bu yıl 61. düzenlenen Uluslararası Bursa Festivali’nde sahne almanın ise ayrı bir gurur olduğunu belirten Deniz, yıllardır süren bu etkinliğin gerçekleşmesine verdiği katkılardan dolayı Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a teşekkür etti. Muhteşem sahne performansıyla Bursalı hayranlarını coşturan ünlü sanatçı, ‘Zorun Ne Benle Aşk’, ‘Sevdanın Rengi’, ‘Kalp Yarası’ gibi şarkılarıyla izleyenleri mest etti. Tüm şarkılarını dinleyenleri ile birlikte seslendiren Özcan Deniz, ‘Derin Duygular’ şarkısıyla Açıkhava Tiyatrosu’ndaki coşkuyu zirveye taşıdı. Konser boyunca, temponun hiç düşmediği gecede, en sevilen şarkılarını söyleyen Özcan Deniz’i, Bursalı müzikseverler ayakta alkışladı.

    Bursalılara verdiği konserle hayranlarına muhteşem bir gece yaşatan Özcan Deniz’e, festival ana sponsoru Atış Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Metin Atış, teşekkür plaketi sundu.

  • Kurumuş dalları sanata dönüştürüyor

    Kurumuş dalları sanata dönüştürüyor

    Yozgat’ta yaşayan 66 yaşındaki Raşit Öztürk, ormandan topladığı kurumuş ağaç dalları ve köklerinden yaptığı birbirinden farklı eserleri sergilemek amacıyla köydeki evinin ahırını sanat müzesine dönüştürdü.

    Yozgat’ın Aydıncık ilçesine bağlı Kösrelik köyünde yaşayan Raşit Öztürk (66), emekli olduktan sonra el sanatlarına ilgi duymaya başladı. Önceleri su kabağından abajur ve tahta kaşık yaparak sanatını icra eden Öztürk, daha sonra ormandan, dere kenarlarından topladığı kurumuş ağaç dalları ve kökleri orijinal şekillerini bozmadan atölyesinde kesip, törpü, zımpara ve cilalama işlemlerinin ardından doğadaki canlıların objelerine dönüştürmeye başladı.

    Daha çok kuş figürleri üzerinde yoğunlaşan Öztürk, baston, abajur, sehpa, biblo gibi süs eşyalarının yanı sıra kurt ve geyik gibi hayvan figürlerinden de ev dekorları yapmaya başladı. 17 yıldır el sanatlarıyla uğraşan ve ağaç dallarını sanata dönüştüren Öztürk’ün eserleri evine sığmaz olunca Yozgat Valiliği öncülüğünde Aydıncık Kaymakamlığı ve Belediyesince ‘KOP ile Geleneksel El Sanatlarını Yaşatıyoruz’ projesi çerçevesinde Öztürk’ün evinin altında bulunan ahır, tadilatın ardından müzeye çevrildi. Yaklaşık 1 hafta önce içerisinde 500’ün üzerinde eser bulunan müze vatandaşların ziyaretine açıldı. Müze el sanatlarına ilgi duyan vatandaşların da uğrak noktası haline geldi.

    500’ü geçkin eser var
    17 yıldır el sanatlarıyla uğraştığını söyleyen Raşit Öztürk, “Emekli olduktan sonra köyüme geldim. 2006 yılından itibaren el sanatlarıyla uğraşıyorum. Ormanlık alanlardan kurumuş ağaç dallarını doğaya zarar vermeden topluyorum. Fındık, meşe, karaağaç, kızılcık ağacı hangisini bulabilirsem onları değerlendiriyorum. Bu ağaçlardan baston, kağnı, abajur, sehpa yapıyorum. Burada 500’ü geçkin eser var” dedi.

    Önceleri ahır olarak kullanılıyordu
    Yaptığı eserler evine sığmayınca ahırı sergi salonuna çevirmeye karar verdiğini belirten Öztürk, “Önceleri evimizin altı ahırdı. Eserlerimizi evimde muhafaza ediyordum, her yer eser dolmuştu, çok sıkıntı oluyordu, eserler evime sığmıyordu.

    Geçen sene evimize Yozgat Valimiz gelmişti. Eserlerin evime sığmadığını gördü. Vali beyin öncülüğünde kaymakamlığımız ve belediyemizce ‘KOP ile Geleneksel El Sanatlarını Yaşatıyoruz’ projesine başvurduk. Bize yardımcı oldular, ahırı sergi salonuna çevirmeyi başardık. Ziyaretçilerimize kapımız her zaman açık, gelip eserleri görmeye gelebilirler, satın alabilirler” şeklinde konuştu.

  • Geleceğin oyun tasarımcıları yetişecek

    Geleceğin oyun tasarımcıları yetişecek

    Türkiye’nin en büyük metropollerinden biri olan Gaziantep’te 2008 yılında kurulan ve bu yıl 15.’inci kuruluş yıldönümünü kutlayan Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ); her yıl açtığı çağın gerektirdiği bölüm ve programlarla yükseköğretim ekosisteminde dikkatleri üzerine çekmeyi sürdürüyor. Hızla büyüyen dijital oyun sektöründe, disiplinlerarası niteliğiyle, bilgi teknolojileri, tasarım, iletişim, mühendislik, sinema ve sanat gibi alanlardan beslenen Dijital Oyun Tasarımı Bölümü de bu vizyonla HKÜ İletişim Fakültesi’nde kapılarını açıyor.

    2023-2024 Eğitim-Öğretim yılında ilk defa öğrenci kabul edecek olan “Dijital Oyun Tasarımı” lisans bölümü, 2023 yılı Yükseköğretim Kurumları Sınavı’ndan (YKS) sonra tercih edip yerleşen öğrencileri ile yeni eğitim-öğretim yılına ‘merhaba’ diyecek.
    İlk yıl 30 öğrenci kabul edecek

    Dijital medya, dijital oyun, yeni iletişim teknolojilerinin gelişimi ve yeni medyanın etkisi düşünüldüğünde, Dijital Oyun Tasarımı Bölümü’nün güçlü ve çağdaş kariyer sahibi olmayı hedefleyenler için son derece çekici ve geniş bir yelpazede istihdam olanağı sunduğunun altını çizen HKÜ Rektörü Prof. Dr. Türkay Dereli, “Oyun sektörü son yıllarda hızla büyüyen ve gelişen bir sektör haline geldi.

    Bu sektörde yer almak ve söz sahibi olmak isteyen gençlerin, teknolojiye hakim olmaları ve özgün oyunlar tasarlamaları gerekiyor. HKÜ olarak biz de bu ihtiyacı karşılamak adına bir adım atarak, “Dijital Oyun Tasarımı” bölümünü açıyoruz. Çok ilgi görmesini bekliyoruz. Bu yönde, HKÜ’de bu yıl açılacak Dijital Oyun Tasarımı lisans programı öğrencilerini kabul etmeye hazırlanıyor. Bu yılki kontenjanımız 30 olarak belirlendi” dedi.

    Kariyer yapmak isteyen gençler için fırsat
    Türkiye’deki oyun pazarının 1,2 milyar dolara yükseldiğini, dijital oyuncu sayısının da 42 milyona ulaştığını belirten Rektör Prof. Dr. Türkay Dereli, “Dijital Oyun Tasarımı Bölümü de bu sektördeki açığı doldurmayı hedefliyor. Dijital Oyun Tasarımı Bölümü deneyimli akademik kadrosu ile öğrencilerini tasarım, sinema, sanat, dijital iletişim ve mühendislik gibi alanlarda kuramsal bilgi ile donatarak, bilişim ve yeni iletişim teknolojilerinden yararlanan, üretici düşünebilen ve hayal gücünü en etkili biçimde kullanma becerisine sahip bireyler olarak yetiştirecek ve daha mezun olmadan öğrencilerin dijital oyun sektöründe, özgün projeleriyle adlarını duyurmasına katkı sağlayacaktır.

    Bu bölümde öğrencilerimiz, ileri düzey grafik tasarım ve programlama bilgisi ile oyun mekaniği, hikaye anlatımı, kullanıcı deneyimi gibi birçok konuda da uzmanlaşacaklar. Yapay zekayı da ihmal etmeyecekler. Böylece, oyun sektöründe kariyer yolculuğu yapmak isteyen gençlere önemli fırsatlar sunacağız” ifadelerini kullandı.

    “Öğrencilerin ‘Aranan kişiler’ olmaları için bir yol haritası çizdik”
    Dijital oyun tasarımının bir “ekip işi” olduğunu belirten HKÜ Rektör Yardımcısı ve İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gül Rengin Küçükerdoğan ise, özgün ve yeni içerikler üretmenin yeni iletişim dünyasında başarının anahtarı olduğunu kaydetti.

    Küçükerdoğan, “Fakültemizde oyun tasarımı ya da oyun geliştiricisi alanlarını tercih eden öğrencilerimizin, sektörde ‘aranan kişiler’ olmaları için bir ‘yol haritası’ çizdik. Fakültemizin bünyesinde kurulan ve bu yıl öğrenci alacak olan Dijital Oyun Tasarımı Bölümü, oyun geliştiricisi, oyun tasarlayıcısı, görsel tasarımcı, oyun programcısı, 2 boyutlu ve 3 boyutlu tasarımcı, oyun müzik tasarımcısı, kullanıcı ara yüz tasarımcısı ve karakter tasarımcısı gibi alanlarda istihdam sağlayarak, uygulayabilen (bilen ve uygulayan) öğrenciler yetiştirmeyi hedeflemektedir” şeklinde konuştu.

  • 19 yaşında kendi atölyesini açtı

    19 yaşında kendi atölyesini açtı

    Osmaniye’de 19 yaşındaki Ayşe Aybüke Yurdalan, pandemi döneminde hobi olarak başladığı deri sanatında deprem sonrası kendi atölyesini açtı.
    Diş hekimliği öğrencisi Ayşe Aybüke Yurdalan, çocukluğunda babasıyla birlikte hobi olarak uğraştığı deri sanatını pandemi döneminde geliştirip kendi ürünlerini yapmaya başladı. Zamanla deri çanta, kemer, cüzdan yaparak kendini geliştiren Yurdalan, deprem sonrası evde bulunan ürünlerini sergilemek ve deri sanatını insanlara sevdirmek için girişimleriyle atölye sahibi oldu.

    Çocukluğundan itibaren deri sanatına merakı olduğunu ve pandemi döneminde kendini geliştirdiğine değinen Ayşe Aybüke Yurdalan, “Deri sanatıyla çocukluğumdan beri uğraşıyorum babam evde bu sanatı hobi olarak gerçekleştiriyordu. Deri sanatını babamdan öğrendim. Pandemi döneminde babam bu işi bana öğretti ürünler yapmaya başladım kendimi geliştirdim. Deprem zamanında yaptığım ürünlerin evde durmasını değil sergilenmesini istedim.

    Osmaniye’deki insanlara yaptığım ürünleri göstermek istedim. Bu atölyede kendi yaptığım ürünleri tanıtıyorum, kendi yaptığım cüzdanları, kemerleri, çantaları kişiye özel tasarımları tanıtıyorum genç bir girişimci olarak. Unutulmaya yüz tutmuş deri sanatını insanlara göstermek istedim. Deri sanatı güzel bir uğraş insanlar bilirse çok fazla sever diye düşünüyorum. Kendimi burada hem geliştirerek bu sanatı insanlara tanıtacak hem de satış yaparak kendime güzel bir alan açtım” dedi.

    Kızının küçük yaşlardan beri deri sanatına ilgisi olduğuna değinen ve sonunda kendi atölyesini açtığını ifade eden baba Erdal Yurdalan ise, “8 yaşında dayımın yanında çırak olarak dericilikle uğraşmıştım evde hobi olarak bu işleri yapıyordum. Kızım küçükken yanımıza gelir derilerle uğraşır bana bir şeyler yap bana bileklik yap baba derdi, ben de yapardım. Sonra heveslendi biz de ona öğretmek istedik ve öğrettik.

    Kızım şimdi kendi ayaklarının üstünde duruyor. Deriyle ilgili her şeyi yapacak duruma geldi. Kendine küçük bir dükkan açtı kendisine hayırlı olsun. Hem insanlara bu sanatı taşımış olacak, göstermiş olacak. Bilindiği gibi unutulmaya yüz tutmuş bir sanat, artık kayboluyor. Deri de çok eski tarihlerden beri çok kadim bir sanat dalı, bunun unutulmasını istemiyoruz. Kızımın böyle bir atölye açmasından çok mutluyum gururluyum. Umarım bu sanatı geleceğe taşıyacak yeni nesillerden biri olacaktır” diye konuştu.

  • Bursa’da Edis rüzgarı

    Bursa’da Edis rüzgarı

    Bursa Büyükşehir Belediyesi adına Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı (BKSTV) tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla, Atış Şirketler Grubu ana sponsorluğunda bu yıl 61’incisi düzenlenen ‘Uluslararası Bursa Festivali’, Durmazlar sponsorluğunda pop müziğin ünlü yıldızı Edis’i ağırladı.

    Sahneye çıktığı ilk andan itibaren dansları ve enerjisi ile Bursalılara benzersiz bir atmosfer yaşatan Edis, konserine ‘Arıyorum’ şarkısı ile başladı. İlk şarkısından itibaren tüm performansına hayranlarının eşlik ettiği pop müziğin yıldızı, Açıkhava Tiyatrosu’nu coşturdu. Ünlü yıldızın şarkılarına coşku ile eşlik eden hayranları unutulmaz bir gece yaşadı. Bursa’daki her konserinin kendisi için çok keyifli geçtiğini dile getiren Edis, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a bu muhteşem gece için teşekkür etti.

    Bursalılara verdiği konserle hayranlarına muhteşem bir gece yaşatan Edis’e, festival ana sponsoru Atış Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Metin Atış teşekkür plaketi sundu.

  • 800 yıllık türbe ziyaretçilerini bekliyor

    800 yıllık türbe ziyaretçilerini bekliyor

    Ankara’nın Nallıhan ilçesi Emremsultan köyünde bulunan Tapduk Emre’nin türbesi bütün ihtişamıyla ziyaretçilerini bekliyor.
    Nallıhan’ın Emremsultan köyünde bulunan Tapduk Emre Türbesi’ne, tanıtımlar ve çekimler yapılmaya başladıktan sonra ilgi daha çok arttı. Vatandaşların ziyaret edip, dualarını ettiği türbede, Tapduk Emre’nin ailesi ve öğrencilerinin de kabirleri bulunuyor.

    Sultan Alparslan tarafından Anadolu’nun kapılarının Türklere açılmasıyla birlikte, Anadolu’nun İslamlaşması için Tapduk Emre, hocası Ahmet Yesevi tarafından Ankara’nın Nallıhan ilçesine gönderildi. Tapduk Emre bugünkü Emremsultan köyü olan o zamanki Sakarya Vadisi’ne yerleşerek kendi dergahını kurdu. Kurduğu dergahta verdiği ilim ve bilim ile Yunus Emre gibi birçok büyük isimi yetiştirdi.

    Emremsultan köyünün uzun yıllardır sakinlerinden biri olan Recep Demir, Tapduk Emre Türbesi’ni çok sık ziyaret ettiğini ve köylüler olarak buranın bakımını ve gelişmesini sağlamaya çalıştıklarını ifade ederek, tüm vatandaşları türbeyi ziyaret etmeye davet etti.

    Demir, “1071’de Alparslan Anadolu’yu fethettiğinde, Kazakistan’da yaşayan Ahmet Yesevi Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlığın yayılması için Mevlana Celaleddin-i Rumi’yi güney kısımdan Konya’ya, Tapduk Emre ve Hacı Bektaş-ı Veli’yi Ankara’ya, Cafer Sadık’ı Nallıkozlu köyüne, Ömer Şıhlar’ı da Derviş Tekke köyüne gönderiyor.

    Tapduk Emre 8 asırdır Ankara’nın Nallıhan ilçesinde yatıyor. Burası da Emremsultan köyü olarak kurulmuş. Yunus Emre de Tapduk Emre’nin hizmetkarı olarak görev yapmış. Burada tarım işleriyle uğraşmış, odun, kömür taşımış ve Tapduk Emre’den dini bilgileri edinmiş. Vefat edeli 8 asır olmuş. Bir oğlu ve bir kızı var Tapduk’un.

    Oğlunun mezarı da burada kızı evlendiği için Nallıhan’ın Teke köyüne gidiyor ve orada vefat ediyor. Tapduk Emre’nin öğrencisi Yunus Emre burada eğitimini tamamlayıp ayrılmaya karar verdikten sonra Eskişehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı Sarıköy köyüne gidiyor. Bilinen Yunus Emre mertebesine de Eskişehir’de varıyor.

    Türbeye ziyaretler, tanıtımlar ve çekimler yapılmaya başladıktan sonra çok arttı ve insanlar buranın değerini anlamaya başladı. Çocuk sahibi olamayanlar buraya gelir, dua eder ve çocuk sahibi olurlar. Sonrasında burada kurbanlar kesilir. Halkımızın burayı çok daha sık ziyaret ederek, bilgi edinmelerini çok isterim” dedi.

  • 7,5 milyon yıllık kazılarda insan arayışı

    7,5 milyon yıllık kazılarda insan arayışı

    Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin desteği, Kayseri Müze Müdürlüğü ile Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle Taşhan Mahallesi’nde 7,5 milyon yıllık geçmişe ışık tutan kazı çalışmalarında, insan kalıntılarını arama çalışmaları devam ediyor.

    Kayseri’nin Kocasinan ilçesinde bulunan Yamula Barajı kenarındaki Taşhan bölgesinde 2018 yılından beri yapılan kazı çalışmalarında 7,5 milyon yıllık tarihe ışık tutacak aramalar devam ediyor. Bugüne kadar çok sayıda numaralandırılmış ve tek parça halinde fosil çıkarılan bölgede insanlarla birlikte yaşadığı belirlenen canlıların da kalıntılarının bulunması, kazıda primat arayışı için umut oluyor.

    Bölgede çalışma ekibinde bulunan Uzman Antropolog Oğuzhan Köylüoğlu, aramalarla ilgili, “İnsanlarla birlikte yaşayan canlıların kalıntılarını bulduğumuz için primat çıkacağını umuyoruz” dedi.
    Bu sezonda çalışmalarda kesek yöntemi kullanılarak çıkan parçaların insanlara bütün halinde gösterileceğini söyleyen Uzman Antropolog Oğuzhan Köylüoğlu, “2018 yılında başlayan Yamula Barajı Fosil Lokaliteleri kazımızın 6. sezonundayız. Bugüne kadar hızlı ve güzel bir şekilde devam ediyor kazılarımız.

    Biz burada sadece fosiller çıkarmıyoruz, aynı zamanda çıkardığımız fosillerin replika örnekleriyle ayaklandırmalar da yapıyoruz. Kazılarımız Taşhan, Eski Taşhan, Hırka, Çevril ve Emmiler dahil olmak üzere 5-6 lokalitede devam etmekte. Bugün Taşhan mevkiindeyiz. Bugüne kadar çıkan örneklerde sadece Yamula Barajı’nda 612 tane numaralandırılmış fosilimiz var.

    Dünyada tek örnek olarak Choerolophodon Pentelici yani hortumlu tür örneğinin kafatasının alt çenesiyle beraber tam şeklinde olması diyebiliriz. Şu an çalışmalarımızın bayram öncesiyle beraber 3. haftasındayız ve 3. haftasında kesek halinde halka müzede sunulabilecek bir fosil yoğunluğunun olduğu bir yeri almak istiyoruz.

    Aslında bu sefer başka bir teknik kullanacağız. Yani fosilleri çıkardıktan sonra temizlemek yerine, toprağın içinde temizleyip birçok fosili bir arada görebilecekler. Bunun haricinde bir tane tam kol kemiği bulduk, onu da şu an açmaktayız.

    Büyük ihtimalle zürafagiller ailesinden bu da. Yöntem olarak jeolojik toprakları daha iyi anlamamız yani geçmişimizi daha iyi anlamamız için tarama yöntemini kullanıyoruz. Böylece toprağın tabakalarını daha iyi anlıyoruz ve fosillerin birbirinden daha yaşlı ya da genç olup olmadığını böylelikle daha kolay kavrayabiliyoruz” dedi.

    “Primat çıkacağına dair umutluyuz”
    Köylüoğlu, insanlarla bir arada yaşayan domuz kalıntılarının da primat arayışında kendilerine umut olduğunu söyleyerek, “2018’de biz buraya ilk geldiğimizde aslında bir çobanın müzeye ihbarı üzerine geldik.

    Burada bu kadar büyük fosiller bulmayı ummuyorduk açıkçası. İlk başta filleri bulduk, zürafaları, atları, kedigillerden aslanları, sırtlanları bulduk ama bizim hedefimiz primat takımı. Primat ailesine daha çok yoğunlaşmaya çalışıyoruz.

    Daha bulamadık ama çalışmalarımızda bunları bulacağımızı umuyoruz. Çünkü biz genelde bir ekolojik çalışma ya da paleoekolojik çalışmaya baktığımız zaman domuzların yaşadığı yerde insanların yani primatın da yaşadığını biliyoruz. Buradan da şu ana kadar 612 fosilin içinde 2 tane domuz örneğimiz var. Primatın da çıkacağını umuyoruz” ifadelerini kullandı.

  • 136 yıllık cami zamana direniyor

    136 yıllık cami zamana direniyor

    Malatya genelinde tescil edilmiş en fazla taşınmaz kültür varlığını bünyesinde bulunduran kentin tek Cittaslow (Yavaş Sakin Şehir) unvanına sahip ilçesi Arapgir, tarihi ve kültürel yapısıyla turistlerin dikkatini çekiyor. Yüzlerce tescilli kültürel yapının bulunduğu ilçeye bağlı Onar Mahallesi ise turist akınına uğruyor.

    Çok sayıda tarihi ve kültürel yapının bulunduğu mahalledeki Osmanlı döneminden kalma kerpiç 136 yıllık cami ise görenleri şaşırtıyor. Dış cephesi yakın dönemde restore edilen tarihi caminin hala dimdik ayakta olduğunu belirten gönüllü rehber Ümmet Kaygusuz, ”Onar Camimiz, Osmanlı döneminde 1887 yılında yapılan bir camimizdir.

    Yurt içi ve yurt dışından çok fazla ziyaretçi geliyor. Her yıl ziyaretçi sayısı artarak devam ediyor” dedi.

    Bölgede 9 bin yıllık bir yaşanmışlığın olduğunu kaydeden Kaygusuz, bölgenin geçen yıl 10 bin ziyaretçiyi ağırladığını, bu yıl ise bu sayının 20 bine ulaşmasını beklediklerini söyledi.