Kategori: Politika

  • “AK Parti bir icraat partisidir”

    “AK Parti bir icraat partisidir”

    Bir dizi programa katılmak üzere Van’a gelen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Göktaş, sabah saatlerinde Van Ferit Melen Havalimanı’nda Vali ve Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Ozan Balcı ve il protokolünce karşılandı. Bakan Göktaş, buradan Van Valiliğini ziyaret etmek üzere şehir merkezine geçti. İlk olarak valiliği ziyaret ederek şeref defterini imzalayan ve Vali Ozan Balcı ile makamında bir süre görüşen Bakan Göktaş, daha sonra AK Parti Van İl Başkanlığına geçti. Burada toplanan partililere hitap eden Bakan Göktaş, Van’a ilk defa geldiğini belirterek, “Sizlerle bir arada olduğum için büyük bir memnuniyet duyuyorum. Böyle coşkulu bir teşkilatla karşılaştığım için hem gururlu hem de ayrıca mutluyum. Başkanımızı ve tüm teşkilat üyelerimizi ayrıca tebrik ediyorum. Van, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bir şehir. Bize düşen de tarih boyunca barış ve huzur içinde nasıl yaşandıysa şimdiden sonra da aynı barışı ve huzuru sürdürmek” dedi.

    AK Parti iktidarları boyunca birçok başarı elde ettiklerini dile getiren Bakan Göktaş, şöyle devam etti:
    “Türkiye, 21 yıl öncesiyle kıyaslanmayacak bir noktaya geldi. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Van’da da birçok hizmet yaptık. Bugün zaten bazı açılışlarımızı da gerçekleştirmek üzere bulunuyoruz. Van depreminden sonra kısa bir sürede 32 bin TOKİ konutunu vatandaşlarımıza teslim ettik. Bunlar, gerçekten partimizin yüz akı hizmetlerdir. AK Parti olarak 21 yıldır aziz milletimiz için durmadan yorulmadan çalışıyoruz. Cumhurbaşkanımız tarafından ilan edilen ‘Türkiye Yüzyılı’ vizyonunu gerçekleştirmek için canla başla çalışıyoruz. AK Parti iktidarları döneminde memleketimizin her köşesine ulaşmak için elimizden geleni yaptık. ADEM ASDEP personeli olmasa bile bizim teşkilatlarımız gece gündüz yorulmadan durmadan hiç of demeden çalışmaya devam etti ve hizmetleri gerekli yerlere götürdü. Sizleri bir kez daha tebrik ediyorum.”

    Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olarak Van’da farklı başlıklarda da çalıştıklarını söyleyen Bakan Göktaş, “7 tane sosyal hizmet merkezimiz (SHM) var. Aile sosyal destek programı (ASDEP) personelimiz var. Afet ve acil durumlarda psikososyal destek hizmetlerinden faydalanan depremzedelerimiz var. Kahramanmaraş depreminden etkilenen vatandaşlarımızla da birlikte 45 bin vatandaşımız yararlandı. Van’da 14 çocuk evimiz var. Toplam kapasitemiz 82, bu evlerimizde de 73 çocuğumuz kalıyor. 1 çocuk evleri sitemiz var. Çocuklarımız için 2012 yılından bugüne kadar 250 milyon liranın üzerinde harcama yapmışız. Sosyal Ekonomik Destek (SED) Programı bünyesinde ailesinin yanında destek verilen çocuk sayımız 4 bin 553. Bakanlığımıza bağlı 60 kapasiteli bakım ve rehabilitasyon merkezimiz var. 356 kapasiteli 2 özel engelli bakım merkezimiz var. Ayrıca bakanlığımıza bağlı, 1 huzurevi ile yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezinde 33 yaşlımıza hizmet sunuyoruz. Van’da, 79,5 milyon liralık yatırım çalışması devam ediyor. Tamamlanan proje tutarı 16,7 milyon lira. Kasım ayı içerisinde Özalp ilçesinde sosyal hizmet merkezimizin açılışı olacak. Onun müjdesini vereyim. Başkale ilçesinde belediye tarafından bakanlığımıza tahsis edilen bina sosyal hizmet merkezi olarak kullanılacak. Sosyal hizmet kampüsü olarak Türkiye’de ikinci olacak Van Sosyal Hizmet Kampüsü, 67 bin 961 metrekarelik alan üzerinde temelini bugün atacağız” diye konuştu.

    AK Parti’nin bir icraat ve hizmet partisi olduğunu belirten Bakan Göktaş, “Kovid gibi küresel bir sorunun bütün ekonomileri yerle bir ettiği bir dönemden sonra ‘Asrın Felaketi’ni maalesef yaşadık. Allah bir daha bizleri böyle acılarla imtihan etmesin. Depremin ne olduğunu en iyi sizler biliyorsunuz. Deprem sonrası da tüm kurumlarımız personellerimizle gece gündüz canla başla çalıştı, çalışmaya devam etti. Depremden zarar gören bütün illerimizin yaralarını en hızlı şekilde sardık, sarmaya da devam ediyoruz. Böylesine zor bir dönemden geçtiğimiz seçimlerde teşkilatımız büyük bir özveriyle çalıştı. Nihayetinde Cumhurbaşkanımızı bir kere daha hak ettiği yerde görmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Bunda her bir teşkilat mensubumuzun emeği çok fazla. Şimdi önümüzde çok önemli bir yerel seçim var. Van’da son seçimde, katılım oranı yüzde 80’nin biraz altında. Katılım oranını artırmalıyız. Gece gündüz durmadan yorulmadan çalışmaya devam edelim. Oy oranımızı artırmak için ulaşabildiğimiz herkese ulaşmalıyız. Daha fazlasını yapmalıyız. Geçmişte daha yüksek oylar aldık. Yine alabiliriz. Gereken tek şey, ayrı gayrı demeden, çok sıkı bir saha çalışması yapmak. Sıkı çalışmalı ve ‘Türkiye Yüzyılı’nın bir hayal olmadığını herkese göstermeliyiz. Van’a geldiğimde şunu fark ettim. Teşkilat uyum içerisinde çalışıyor. Her biriniz birbirinize saygı, sevgi ve huzur içerisinde çalışıyorsunuz. Halkımız bize güveniyor. Bu güvenin boşa olmadığını gösterelim. Ekmeğimizin, tuzumuzun ortak olduğunu gösterelim. Kaderimizin ortak olduğunu gösterelim. Elini sıktığımız, evine gittiğimiz, iş yerinde ziyaret ettiğimiz her vatandaşımıza, zorlukları beraber aşacağımızı gösterelim. Milletimizin tek isteği var. AK Parti teşkilatımızı sahada görmek. Yanında görmek. Komşularımızın, arkadaşlarımızın, akrabalarımızın ellerini samimiyetle tutalım. Gözlerinin içine samimiyetle bakalım.

    Hizmetlerimizi, yaptıklarımızı çok iyi anlatmamız lazım. Önümüzde çok önemli bir yerel seçim var. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçiminde gösterdiğimiz başarıyı inşallah yerel seçimlerde de gösterelim. Biz birbirimize yakın olursak, seçmen de bize yakın olur. Tüm teşkilatımız, her bir teşkilat mensubumuz el ele, gönül gönüle seçmene gidelim. Bugün yaptığımız gibi önümüzdeki süreçte de küskünlükleri, kırgınları bir kenara bırakalım bir dava ile aynı çatı altında el ele yürümeye devam edelim. Bize yakışan bir kardeşlik dayanışmasıdır. Hepinizi sevgiyle selamlıyor; Van için, Türkiye için, AK Parti için verdiğiniz tüm emekler için Allah razı olsun” şeklinde konuştu.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan enflasyon açıklaması

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan enflasyon açıklaması

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, G20 Liderler Zirvesi için gittiği Hindistan dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.

    Erdoğan’ın açıklamalarını, NTV adına ziyareti takip eden Ankara İstihbarat Şefi Ahmet Ergen aktardı.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

    Uluslararası diplomasi alanında son dönemde yürüttüğünüz etkin politik adımlarının bir yenisine de G20’de şahit olduk. G20 sonuç bildirgesinde Türkiye ile ilgili bir bölüm vardı. Türkiye’nin çabalarına vurgu yapıldı.  Önümüzdeki günlerde Birleşmiş Milletler zirvesi de var. Afrika ülkelerinin de gözü kulağı Türkiye’de. Tahıl koridorunun geleceğini nasıl görüyorsunuz?

    Pazartesi günü Soçi’ye yapmış olduğumuz ziyarette, Sayın Putin ile bu konuları enine boyuna ele aldık. Sayın Putin, Batı’nın kendisine verdiği sözleri tutmadığını söyledi. İlk etapta 1 milyon ton tahılı göndereceğinden bahsetti. Biz de özellikle bugün Lavrov ile yaptığımız görüşmede, 1 milyon ton tahılı, fakir Afrika ülkelerine Katar-Türkiye-Rusya olarak göndermeyi planladık. Yapmayı düşündüğümüz bu ihracatı, tekrar gözden geçirmek suretiyle adımlarımızı atacağız. Daha önce 33 milyon ton malum tahıl sevkiyatı yapılmıştı. Yeniden bu miktarı arttırmak suretiyle en az gelişmiş Afrika ülkelerini rahatlatalım teklifinde bulunduk. Lavrov da “Bunu Başkan ile gözden geçirelim” dedi. Ben tekrar Sayın Putin ile bu konuyu telefonda görüşeceğim, bu miktarı artırmak suretiyle en az gelişmiş Afrika ülkelerini rahatlatmakta fayda var.

    Diyalogu önceleyerek ve kazan-kazan ilkesiyle yapılan her görüşmenin ülkemiz ve insanlık için hayırlı sonuçlar doğuracağına inanıyorum.

    İnsan odaklı diplomasimiz, barışa yönelik çabalarımız ve küresel meselelerdeki etkin rolümüz tüm ülkelerce ve uluslararası kuruluşlarca takdir ediliyor. G20’de de bu takdir, sonuç bildirgesine girerek, kayıtlara geçmiş oldu.  Gerek zirve marjındaki geniş katılımlı toplantılarda gerek ikili görüşmelerimizde Türkiye’nin tahıl koridoru anlaşmasının devam etmesi için hangi gayretleri gösterdiğini, hangi kolaylaştırıcı adımları attığını, bu konuyla ilgili gündemimizde hangi planların olduğunu ve taraflara neler önerdiğimizi anlattık. Aynı gayret ve çabayı sürdürmeye devam edeceğiz. Dünyanın yeni bir gıda, enerji ya da başka bir krize sürüklenmemesi, daha fazla insan kanı akmaması için istikrarlaştırıcı güç olarak her masada yer alacağız. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda da konu ana gündem maddelerinden olacak.

    Ülkemizin konuya dair yaptığı çalışmaları detaylıca orada da dile getireceğim. Dünyanın yeni bir krize girmemesi, fakir ülkelerin açlıkla karşı karşıya kalmaması için biz üzerimize düşeni yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Bunun da dünya kamuoyunca, halklarınca bilinmesi gerekiyor. O yüzden yaptığımız çalışmaları her platformda anlatacağız. Milletler, özellikle de Batılı ülkelerin halkları, gıda krizinin önlenmesi için çabalayan yegâne ülkenin Türkiye olduğunu bilmeli. Biz Türkiye olarak çözümler üretmeye ve sonuna kadar bu koridorun yeniden açılması için çaba sarf etmeye devam ederiz.

    Rusya ve Çin liderleri G20 Zirvesi’nde yoktu. Siz de geçen hafta Soçi’deydiniz. Hem Soçi’ye hem Kiev’e gidebilen ender liderlerdensiniz. G20 Sonuç Bildirgesi’nde Birleşmiş Milletler’e bir teşekkür, Türkiye’ye ayrıyeten bir teşekkür var. Bu Türkiye’nin geldiği nokta açısından önemli. Size G20’de tahıl koridoru, barış süreci, küresel çaptaki mevzularda liderlerden, oradaki diğer ülkelerin bakanlarından gelen talepler oldu mu?

    Birçok liderle ikili görüşmeler yaptım. Zirve marjında bir araya geldiğim devlet ve hükümet başkanları, Türkiye’nin çabalarının ne kadar değerli olduğunu dile getirdiler. Görüşme yaptığım liderlerin hepsi de özellikle Karadeniz Tahıl Koridoru’nun işletilmesi hususunda bizden yine ricada bulundular. Tabii tüm liderlerin ortak temennisi, Karadeniz Girişimi’nin devamı yönünde… Bu konudaki çabalarımıza, görüşmelerimde özellikle değiniyorum. Çünkü konunun vahametinin ve Türkiye’nin çabalarının bilinmesi, görünmesi gerekir. Türkiye olarak savaşın ilk anından itibaren barışın sağlanması için yürüttüğümüz yoğun diplomasiden pek çok ülkenin haberi var. Ancak gelinen aşamada Batılı ülkelerin de harekete geçerek, verdikleri sözleri yerine getirmesi gerekiyor. Tabii biz, Sayın Putin’in şimdilik 1 milyon ton tahıl gönderme teklifini gündeme getirdik. Telefon diplomasisini sürdürmek suretiyle bu miktarı artırma noktasında Sayın Putin’den ricada bulunacağız. Tabii bu konuda Batı’nın da kendine düşen görevleri yerine getirmesi lazım. Olay sadece tahıl değil, bir de burada gübre sevkiyatı var. Bu gübre meselesi de hafife alınacak bir konu değil. Dolayısıyla her iki ürünün de hedeflerine ulaştırılması için Sayın Putin ile görüşmelerimizi devam ettireceğiz. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan aynı şekilde yakın markajla konuyu takip edecek ve böylece temennim odur ki bu sıkıntıları aşmış olacağız. Rusya’nın talepleri açık, net ortada. Rusya’nın eksiklik olarak gördüğü bazı hususlar var biliyorsunuz. Bu koridordan gönderecekleri tahılın parasını alabilmek için bir ödeme mekanizmasının kurulmasını ve gemilerinin sigortalarının yapılabilmesi için yaptırımların dışında tutulmasını istiyorlar. Bizler de bu sorunların çözülmesi ve bir netice alabilmek için çabalıyoruz. Talepleri karşılandığında tahıl sevkiyatının da başlayacağını Sayın Putin dile getirdi. Batılı ülkeler, Türkiye’nin çabalarını takdir etmekle birlikte kendileri de çaba harcamalı, verdikleri sözleri yerine getirmeli.

    G20 zirvesi sonrasında ABD programınız var. Son dönemdeki Türkiye-ABD siyasi ilişkilerinin ivmesiyle iş dünyası da olumlu beklentiler dile getirmeye başladı. 2019’da 19 milyar dolar olan ticaret hacmi bu yıl 32 milyar dolara yükseldi ama sizin koyduğunuz 100 milyar dolar ticaret hacmi hedefi var. Yakın dönemde iki ülke ticaretini bu hedef rakama yükseltecek yeni adımlar olabilir mi? ABD seyahatinizde ekonomi ve ticaret anlamında öncelikleriniz neler olacak?

    Bildiğiniz üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısı için gidiyoruz. Hem o toplantıda vereceğimiz mesajlar hem de zirve marjında yapacağımız ikili temaslarla ilgili yoğun bir çalışma içindeyiz. Amerika seyahatinde ülkemizde yatırımları olan birçok markayla bir araya geleceğiz. Bunlarla doğrudan görüşmelerimiz olacak ve bütün bunlarla beraber de her yıl geleneksel hale getirilen Türk-Amerikan İş Konseyi’nin malum bir yemeği olur… Öyle zannediyorum ki bu defa da yine bu yemeği düzenlemek suretiyle bir heyecan, bir coşku, iş adamlarına verecekler kanaatindeyim. Fakat ben hepsinden öte özellikle bu markalarla ikili görüşmeyi çok önemsiyorum. Bunların zaten Türkiye’de çok ciddi yatırımları da var. Onlarla yapacağımız görüşmelerin neticeleri, bizlere çok daha önemli bazı gelişmelerin kaydedildiğini gösterir. Örneğin mesela bir firmanın deniz üzerinde güneş santrali kurma gibi hedefleri vardı. Türkiye’deki ortağıyla beraber bu adımı atma niyetini ortaya koydular. Fakat, bu hamle henüz yapılmış değil. Bunun yanında GES’le ilgili gelişmeler var, güneş enerjisinde atılan bazı adımlar var. Bunları çok çok önemsiyoruz. Rüzgar ve güneş enerjisinde atılacak bu adımların yanında nükleer enerjide de Akkuyu ile attığımız adım var. Sinop’u da Sayın Putin ile konuştuk. Sinop’ta atacağımız adım. Bir de bu seyahatte 3’üncü bir santralin kurulması hususunda Güney Kore Cumhurbaşkanı’yla da bir görüşme yaptık. Ve bütün bu adımlarla birlikte enerjide sıkıntımız kalmayacak. Tüm bunlarla birlikte Türkiye’nin enerji noktasındaki gücünü ne yapacaktır, artıracaktır.

    Enerjide hat olmanın ötesinde Ataşehir’de İstanbul Finans Merkezinin bir kulesini de enerji merkezi haline getirme hedefimiz var. Bir kuleyi enerjiye tahsis edeceğiz. Enerji deyince de bunun içinde tabii elektrik enerjisinden tutunuz, GES, HES, doğal gaz, bunun yanında maden, bütün yeraltı madenlerinin de içinde yer aldığı bir enerji merkezi olacak. Nasıl Londra’nın enerji piyasası varsa, Hamburg enerji piyasası varsa inşallah İstanbul Finans Merkezi de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın sevk ve idare ettiği bir merkez haline dönüşüyor.

    Öte taraftan Washington merkezli bir finans kuruluşu, özel bir şirketin yatırımı olan Ceyhan’daki petrokimya tesisine 550 milyon dolar finansman sağladı. Cezayir Devlet Başkanı Tebbun ile İstanbul’da yaptığımız görüşmede, bu konularla ilgili müşterek adımımızı geliştirmekten bahsetti. 550 milyon dolar finansmanın Ceyhan’daki yatırıma girmesi çok çok önemli.

    Ekonomimizin sağladığımız destekleyici adımlar ve özel sektörün dinamizmi ile ortaya koyduğu gelişim tüm ülkeler gibi Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yatırımcıların da ilgisini çekiyor. 2019’da 20 milyar doların altındaki ticaret hacmimizi 2022 yılında 32 milyar doların üzerine taşıyabildiysek, 100 milyar dolar hedefimize de ulaşacağız demektir. Siyasi ilişkilerimizde yakaladığımızı olumlu hava, önümüzdeki dönemde ticaretimize de pozitif yansıyacaktır, kimsenin şüphesi olmasın. Enerji, otomotiv, demir çelik gibi ihracat kalemlerinin sayısını ve miktarını artırmak temel önceliğimiz olacak. Var olan iş birliği alanlarımızı, sektörleri çeşitlendirmek için iş adamlarımıza da büyük görev düşüyor. Türk iş adamları da ABD’li partnerleriyle ortaklıklarını güncellemeli, yeni hedefler belirlemeli. Türk ve ABD’li yatırımcılar, iş adamları daha cesur davranabilirler. Çünkü ülkelerinin yönetimlerinde ticareti artıracak iradeye sahip, buna göre politikalar yürüten iktidarlar mevcut.

    Türkiye’nin ekonomide 3 yıllık yol haritasını ortaya koyan OVP açıklandı. Yabancı yatırımcının da gözü OVP’deydi. İlk gelen açıklamalar olumlu. Hatta Dünya Bankası Türkiye için ayırdığı yatırım hacmini artırdığını duyurdu. Fitch Türkiye’nin kredi notu görünümünü yükseltti. Açıklamalarda mevcut ekonomi politikalarının sürmesi halinde not artışının gelmesi bekleniyor. Yabancı kurumların yaptığı açıklamaları nasıl değerlendirirsiniz? 

    Biz uyguladığımız politikalarla inanıyorum ki yatırımcı güvenini çok güçlü bir şekilde kazanacağız. Buradaki en büyük avantajımız programın geniş bir şekilde sahiplenilmesi. Üç ayaklı bir program açıkladık. Birinci ayağı tabii ki depreme rağmen, deprem yaralarını sararken mali disiplini koruyacağız. 2-3 yıl açıklarımız yüksek olacak ama daha sonrasında Maastricht Kriterlerini çok rahat bir şekilde sağlayacağız. Zaten borcumuzun milli gelire oranı oldukça düşük. İkinci husus enflasyonla mücadele yani dezenflasyon programı… Buna ilişkin de çok net bir yol haritası var. Ona yönelik de aldığımız para politikası yani miktarsal sıkılaştırma, seçici kredi sıkılaştırması gibi birçok tedbir var. Bunların etkili olması zaman alacak. Para politikasında alınan tedbirlerin etkisi gecikmeli oluyor. Dolayısıyla bütün ülkelerde bu süreç böyle, biraz zaman alacak. Onun için biraz sabırlı olmamız gerekiyor. Gelecek sene bu vakitlerde çok net bir şekilde enflasyonun kalıcı bir şekilde düştüğünü inşallah göreceğiz. Üçüncü husus da tabii ki yapısal reformlar… Yapısal reformlar maliye politikasını ve para politikasını güçlü bir şekilde destekleyecek. İnanıyorum ki Türkiye’nin kredi notu çok ciddi bir şekilde önümüzdeki dönemde yükseltilmek zorunda kalınacak. Çünkü çok net bir şekilde Türkiye’nin göstergeleri zaman içerisinde mevcut kredi notunun çok ötesinde bir kredi notunu hak edecek. Türkiye’ye fon akışı güçlü bir şekilde başlayacak. Enflasyon konusunda biraz zorlu bir sürecimiz olacak, bunu kabulleniyoruz.

    Enflasyonla mücadele ve güçlü ekonomi için kalıcı çözümlerimizi ve kapsamlı yol haritamızı Orta Vadeli Program ile ortaya koyduk. Bu yol haritasında fiyat istikrarı, finansal istikrar, beşeri sermaye, istihdam, yeşil ve dijital çözüm, afet yönetimi, kamu maliyesi, iş ve yatırım ortamı alanlarında reformları hangi takvimde ne şekilde yapacağımız yer alıyor. Öte yandan ülkemiz, istikrarlı yönetimi, demokrasiye olan bağlılığı ve iş kurma, iş yapma imkanlarıyla yabancı yatırımcılar için cazip fırsatlar barındırıyor. Yatırım ve ihracat odaklı büyüme politikamız da uluslararası sermayeyi Türkiye’ye çekecektir. 21 yıldır her alanda ortaya koyduğumuz reform nitelikli adımlar da işimizi ne kadar ciddiye aldığımızın bir göstergesi olmuştur. Tüm bunlar Türkiye’ye olan güvenin boşa çıkmadığını yabancı yatırımcıya göstermiştir. Attığımız ve atacağımız adımlarla Türkiye’ye güvenen, bize inanan tüm yatırımcılar kazanmıştır.

    Türkiye’yi önümüzdeki aylarda ekonomik anlamda nasıl bir dönem bekliyor? Enflasyonla mücadele konusunda atılacak adımlar nelerdir?

    Dezenflasyonla birlikte inşallah biz enflasyonun belini kıracağız, bu konuda da herhangi bir endişemiz yok. Orta Vadeli Program sadece ülkemizde değil dünyada çok çok olumlu bir yankı uyandırdı ve Orta Vadeli Program’ın uyandırdığı bu yankıyla birlikte de piyasalara farklı bir canlılık geldi, geliyor. Bir de yurt dışından Türkiye’ye kredi akışı da inşallah başlıyor. Gerek Suudi Arabistan ile yaptığımız buradaki görüşme, gerek Birleşik Arap Emirlikleri ile yaptığımız görüşmelerle çok çok verimli geçti. İnşallah yaptığımız anlaşmaların karşılığı Türkiye’ye çok ciddi manada hem yatırımları çekecek hem de nakit girişini de inşallah artıracak.

    Türkiye’yi önümüzdeki günlerde aydınlık günler beklemektedir. Bazı sektörlerdeki fahiş fiyat artışlarının önüne geçtik. Tüm sektörlerde de fiyat artışlarını kontrol altına alacağız. Fahiş fiyat artışlarını durduracak mekanizmanın tavizsiz işlemesiyle enflasyon hızlı bir düşüşe geçecektir. Şu anda bunu sağlıyoruz. 21 yılda Türkiye’yi güçlü bir ekonomik ve finansal yapıya kavuşturduk. Küresel ve bölgesel nedenler, son olarak da yaşadığımız asrın felaketi ekonomide sıkıntıları beraberinde getirse de zamanında aldığımız tedbirler sonuç vermeye başladı. Alınan kararların, tedbirlerin hızlı sonuçlar vermeyeceğini de biliyoruz. Bir geçiş süreci, enflasyonun yavaşlama, durma ve geriye gitme süreci var. Şu an her şey kontrol altında, dengeli bir şekilde yürütülen politikalarla, yapısal reformlarla Türkiye’yi tekrar tek haneli enflasyona kavuşturacağız. Önümüzdeki süreçte enflasyonun dizginlemiş ve fiyat istikrarını sağlamış, yatırım-istihdam-üretim ve istihdama dayalı büyüme politikaları ile kalkınmış bir Türkiye tablosu ortaya çıkacaktır. Bu ülkeyi tek haneli enflasyonla tanıştıran, enflasyonla mücadeleyi en iyi yapan bizim kadrolarımız. Yatırım, istihdam, üretim ve ihracat odaklı yürüttüğümüz çalışmamızla hedeflerimize kısa zamanda ulaşacağız. Çalışmalarımızın olumlu sonuçlarını almaya başladık. Atacağımız yeni adımlarla da kalıcı çözümleri hayata geçireceğimize inanıyorum. Türkiye Yüzyılı vizyonumuz ve ona ulaşmak için atacağımız nice adımlar Türkiye’nin ekonomik alanda da yıldızını parlatacak. Vatandaşımızı hak ettiği kalıcı ve sürdürülebilir refah artışına ulaştıracaktır.

    Türkiye’nin enerjide merkez ülke olma hedefinin yani sıra, küresel enerji krizinde de kritik bir rolü var. Bu bağlamda yakın bir zamanda somut adım bekler miyiz? Zirve kapsamındaki temaslarda yaklaşım nasıldı?

    Ataşehir’deki finans merkezimiz malum açılışını bizzat kendim yaptım ve bazı finans sektörüne ait kuruluşlar buraya yerleşti. Kamu bankaları buraya yerleşti. Açılışta da gördüm gerçekten çok çok güzel bir finans merkezine sahip olduk. Şimdi bu atılacak adımla bir enerji merkezinin Ataşehir’de kurulmasını sağlayacağız. Orada sadece doğal gaz olmayacak. Orada petrol, madenler, yenilenebilir enerji, cevherlerden mücevherlere varan birçok adım atılacak. Altın borsası dediğimiz zaman sadece bildiğimiz yerde değil, icabında orada da ciddi bir sirkülasyon meydana gelecek ve bütün bunlarla beraber Trakya’da ise bir doğal gaz merkezi olacak. Soçi ziyaretinde de bunu Sayın Putin ile görüştük. Malum bizim şu anda Trakya’dan gelen doğal gaz yaklaşık yüzde 40-50, Türkiye’nin ihtiyacını karşılayacak ama şu anda Avrupa bizden doğal gaz bekliyor. Örneğin bir Macaristan bizden doğal gaz bekliyor ve bizim de onlara verdiğimiz sözler var. “Biz, sizin doğal gaz talebinizi buradan karşılayacağız” dedik ve Trakya merkezli olan dağıtımdan Avrupa’ya da oradan doğal gaz temin edeceğiz. Ataşehir enerjinin birçok çeşidinin adeta pazarlandığı, dağıtımının yapıldığı yer olacak.

    Zirve marjında ve uluslararası tüm platformlarda muhataplarımızla yaptığımız görüşmelerimizde enerji konusunu öncelikli ve ayrı bir başlık altında ele alıyoruz. Enerji konusunda her zaman yeni ve farklı çalışmalarımız olmuştur, olacaktır. Görüştüğümüz liderlerle enerji konusundaki ilişkilerimizi, atılacak yeni adımları konuştuk. Rus gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması için çalışmalarımız devam ediyor. Başka ülkelerin de kaynaklarının Avrupa pazarına ulaşması Türkiye’nin küresel enerji merkezi olması ile mümkün. Özellikle önümüzdeki süreçte Türkiye’de kurulacak fiziki doğalgaz üssü gibi atacağımız somut adımlarla küresel doğalgaz fiyatı Türkiye’de belirlenecek. Bunun için çalışmalarımız devam ediyor.  Çalışmalar olgunlaştıkça, nihayete erdirme aşamasına gelindiğinde, yeni müjdelerimizi de kamuoyu ile paylaşırız. Fiyatlandırma olayı onlarla birlikte atacağımız bir adım, alacağımız bir karar. Bunları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız, Bakanımız muhataplarıyla bu görüşerek neticelendirecek. Bu görüşmelerin neticesinde müşterek alacağımız kararlarla da yola devam edeceğiz. Bakın bu ara mesela petrolde Suudi Arabistan ve Rusya fiyatlarla şöyle bir oynadı. Fiyatlarla oynamanın neticesinde dünya ne yaptı? Tek başına ‘Ben verdim kararı oldu’yla olmaz. Beraber olacak.

    Hindistan Başbakanı’nın gündeme getirdiği Hindistan – Orta Doğu – Avrupa Tren Hattı, Çin’in kuşak-yol projesine karşı ABD destekli bir plan olarak değerlendirilebilir mi? Joe Biden da hemen destek verdi. Çin’i engellemeye yönelik yeni bir hamle midir? 

    Biz jeostratejik konumumuz itibari ile dünyadaki bütün koridorlarla ilgili gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Kuşak ve yol girişimi konusunda Çin mesafe aldı, devam ediyor. Biliyorsunuz bizim de Çin’in attığı bu adıma yönelik aldığımız mesafe var. Yani Marmaray’a varıncaya kadar hepsi o projenin, planın içinde.

    Biz diplomasiyi kazan-kazan ilkesi çerçevesinde yürütüyoruz ve bu alternatif güzergahlardan ne ölçüde yararlanabiliriz ne kazanabiliriz bunun çalışmasını yapıyoruz. Ülkeler ticari yol ve güzergahlarla, etki alanlarını da geliştirme gayretindeler. Bunun da farkındayız. Ancak bizler “yol medeniyettir” diyen bir şiarla konuya bakıyor ve tüm bu projelerin medeniyetin gelişmesine, insanların refahına, barışına hizmet etmesi temennisinde bulunuyoruz.

    Biz şunu diyoruz, Türkiyesiz bir koridor olmaz. Türkiye, önemli bir üretim ve ticaret üssü. Doğudan batıya trafik için en uygun hat Türkiye üzerinden geçmek durumunda.

    Bu süreçte bizim çok önemsediğimiz bir adım ise Körfez’in bizimle beraber attığı adım. Irak, Katar, Abu Dabi üzerinden, Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden bir yoldan bir koridordan bahsediyoruz. Bu konuda özellikle Muhammed Bin Zayed dün çok daha kararlı bir telkinde bulundu, ‘Bu işi uzatmayalım, 60 günde görüşmeleri arkadaşlarımız bitirsinler ve hemen temelleri atalım, yola koyulalım’ dedi. Yani bu işin heyecanını bu denli duyuyorlar ve biz de gerek Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’a, gerek Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız Abdulkadir Uraloğlu’na gerekli talimatları verdim. Onlar muhataplarıyla görüşerek inşallah bu adımı atacaklar. Bu rakam öyle ufak rakam değil. Ama Birleşik Arap Emirlikleri bu işe çok hazır. Katar çok hazır. Bizler de buna çok çok hazırız. Bu adımı inşallah bu şekilde atmış olacağız.

    Ekrem İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu partinin başında devam ederse İstanbul’un kaybedilebileceğini söylemişti. Ancak şimdi aday oldu. Akşener de İstanbul ve Ankara dahil 81 ilde aday gösterecekleri ve kaybetmeyi göze aldıkları yönünde bir açıklama yaptı. “Muhalefet şu anda kazanmayı değil kaybetmeyi konuşuyor.” değerlendirmeleri var. Bu açıklamalarla ilgili neler söylersiniz?

    Onlar zaten kendi aralarında değerlendirmelerini yapıyor. Ne diyor Genel Başkan? Diyor ki ‘Altılı masa değil gerekirse on altılı masa.’ Yani biraz daha konuşsa on altılı masa yüz altmış altılı masa da olacaktı. Ama masa devrildi. Kötü devrildi. O masanın içerisinde bu belediye başkanları da vardı. Hepsi Cumhurbaşkanı yardımcısı da oldular. Gelinen nokta ortada… Bizim böyle bir derdimiz yok. Biz bu belediye başkanlığını İstanbul’da da yaptık, Ankara’da da yaptık. Bizim belediye başkanlığımızın kalitesi, seviyesi nedir? Bunu İstanbullu gayet iyi bilir, Ankaralı gayet iyi bilir. Öbür tarafta şöyle bir İzmir’e bakın. İzmir’in belediyeciliği ne durumda görüyorsunuz. Şu anda İzmir bir felaketi yaşıyor. Türkiye’de maalesef şu anda oralarda yaşayan vatandaşlarım ‘illallah’ diyor. Adana’ya bakın, Mersin’e bakın aynı. Antalya’da işte Menderes Bey’den sonra bir dönem yaşandı. Maalesef berbat. Buralarda yapılan hizmetin ne olduğunu yaşayanlar biliyor. Lafla, konuşmakla bu iş olmuyor. Mühür vurmakla bu iş olmuyor. Neyin mührü? Hangi sel afetinde giydin çizmeleri geldin sel afetiyle mücadele ettin? Bunların böyle bir derdi yok. Onun için burada en büyük karar merci İstanbulludur, Ankaralıdır ve onlar da Adana olsun, Antalya olsun, Mersin olsun, bütün buralarda inanıyorum ben, en güzel kararı en bağlayıcı kararı benim milletim verecek. Bunlarla daha fazla gidilmez. Biz 21 yıldır iktidar olarak, kendi rekorlarımızı yenilemek için kendimizle yarışıyoruz. AK Parti’nin, kendisiyle yarışan, hizmette yarışan bir partidir. Muhalefet ise rant için, koltuk için yarışan partilerden oluşuyor. CHP’nin evlere şenlik genel başkanının durumu da farklı değil. O da koltuk hayalleri ile döndü dolaştı en son mevcut koltuğunu koruyabilmek için masaları tokatlamaya kadar işi getirdi. Genel seçimler öncesi kurdukları 9’lu masada çevirdikleri dümenler yeni yeni ortaya saçılıyor. Tüm milletimiz, masada dönen pazarlıkları, masa altından kimlerin birbirini tekmelediğini gördü, daha da görecektir. Bunlar sabah başka akşam başka konuşurlar. Bunlar İzmir’de başka, Ankara’da başka, Diyarbakır’da başka, Erzurum’da başka konuşurlar. İşte bu yüzden bunların ne dediğinden çok ne yapacaklarını bekleyip görmek lazım. Artık milletim bunların gerçek yüzünü gördü. Türkiye gibi büyük ve güçlü bir ülke böyle kifayetsizlerin elindeki bir muhalefeti hak etmiyor. Tek dertleri rant ve koltuk olan bir muhalefetin ülkemize ve vatandaşlarımıza bir hayrı olmaz. Girdikleri tüm seçimi kaybetmelerine rağmen, “başarılıyız” açıklamaları bile yaptıkları işi ciddiye almadıklarını, seçmenleriyle dalga geçtiklerini gösteriyor. Başarılıyız açıklamasını yapanlar, bardağın dolu tarafına falan bakmıyor. Bunlar bardaklarının boş olduğunu anlamayacak kadar saflar. Yerel seçimlerde de CHP’nin eline düşen şehirlerimizi de milletin tertemiz oyları ile kurtaracak ve Cumhur ittifakına verecek inancındayız. Bunun için rehavete kapılmadan çok çalışacak ve milletin gönlünü de seçimi de kazanacağız.

    CHP’li vekil Sezgin Tanrıkulu daha önce İHA ve SİHA’ları hedef almış hatta Selçuk Bayraktar’ı yargılamakla tehdit etmişti. Tanrıkulu son olarak katıldığı bir televizyon programında Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alan skandal açıklamalar yaptı. TSK’nın 15 köylüyü helikopterden attığı, köyleri yaktığı ve bombaladığı iftirasını attı. Bu konu hakkında soruşturma da başlatıldı. Bir siyasetçinin, özellikle Türkiye’nin ana muhalefet partisine mensup bir milletvekilinin bu tarz açıklamalar yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Her şeyden önce bu zat bir vatansever, bir milliyetperver kişi değil. Bu zat, her şeyden önce PKK terör örgütüyle YPG’yle, HDP’yle bunlarla el ele kol kola dolaşanlar bunlar. Bunlar tabii genel başkanlarıyla beraber de aynı şeyleri yapmadılar mı? Terör örgütlerinin temsilcileriyle bunlar Ankara’dan İstanbul’a yürümediler mi? Ama bu ismini verdiğiniz zat, teröristlerin cenaze merasimlerinden tutun dağdakilerle beraber yürümeye varıncaya kadar bunların hepsini yapmış olan kişiler. İnanıyorum ki bu seçimde benim vatandaşım artık bunlara yerel bazda yürü demeyecek. Bunların ipini kesecek diye inanıyorum. Böyle düşünüyorum. Milletle milletin değerleriyle uzaktan yakından bağı olmayanların alçak iftiralarından başka bir şey değil bu. Sürekli çamur at izi kalsın türü açıklamalarla düşmanına bile zulmetmeyen Türk Silahlı Kuvvetleri’ne iftiralar atmaktan bıkmadılar. Mehmetçiğin ve milletin düşmanı bir ismin Türkiye’nin ikinci büyük partisinin mensubu olması da ayrıca düşündürücüdür. Seçimde Kandil’den CHP’ye ve onun adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na selamlar ve destekler gönderilirken bu şahıs CHP kimliğiyle terör örgütünün kurulduğu köyden örgüte selam veriyordu. Bu millet CHP ile terör örgütünün o dayanışmasını unutmadı, sandıkta da yanıtını verdi. Bu şahıs, dünyanın en şerefli, en mert ordusuna dil uzatmanın cezasını hukuk önünde alacaktır. Düşmanlarının bile mertliğinden övgüyle söz ettiği Türk Silahlı Kuvvetlerimize yapılan bu namertçe hakaret, iftiralar cezasız kalmayacaktır.

    Yeni bir anayasa için yeniden çağrıda bulunuyorsunuz. İki yıl önce yaptığınız çağrıya muhalefetten olumlu bir dönüş olmamıştı. Şimdi yeni konjonktürde muhalefetin buna olumlu bir cevap vermesini bekliyor musunuz? Bu konuda nasıl bir yöntem, nasıl bir yol haritası öneriyorsunuz? Örneğin, 2011 ve 2015’te olduğu gibi Meclis’te temsil edilen partilerin katılımıyla bir komisyon yeniden tesis edilebilir mi?

    2011’de, 2015’te olduğu gibi Parlamentodaki partilere şüphesiz tekliflerimizi götüreceğiz. Ama hepsinden önce Cumhur İttifakı olarak biz ön hazırlıklarımızı yapacağız ve bu ön hazırlıklarımızı yaptıktan sonra da Parlamentoda grubu olanlarla bu konuyu olgunlaştırmanın gayreti içerisinde olacağız. Zira anayasa olmazsa olmazımız. Yani bir kenara bunu atmamız mümkün değil. Şu an itibarıyla parlamentodaki grubumuz diğer gruplarla görüşmelerini yapıp eğer birlikte bir adım atabilirsek, müşterek olarak böyle bir sivil anayasayı yapabilirsek adımımız bu olacak. Eksikler nelerdir? Neler değildir? Bunları gözden geçirip kuracağımız komisyonlarla da bu çalışmaları inşallah sürdüreceğiz. Darbelere bakışımız ve darbe anayasalarına karşı tutumumuz siyasi hayatımızın özeti gibidir. Ülkemizi sivil anayasaya kavuşturmak arzumuz da hayalin ötesinde, siyasetimizin aksiyonu oldu. Türkiye’nin 21 yılda yargı teşkilatının fiziki yapısını güçlendirdik, beşerî varlığını sürekli tahkim ettik. Tüm bu yapılanları sivil bir anayasayla da taçlandırmak, Türkiye Yüzyılını sivil bir anayasa ile inşa etmek istiyoruz. Türkiye artık darbe döneminin mahsülü bir anayasa ile yönetilmeyi hak etmiyor. Türkiye’ye yeni, sivil, özgürlükçü bir anayasa yapmak yakışır. Millet Türkiye Büyük Millet Meclisi aritmetiğini şekillendirirken partilere “uzlaşın ve artık yeni anayasa yapın” mesajını da vermiştir. Meclis zemininde mümkün olan en geniş uzlaşı ile sivil toplumun tüm kesimlerin fikirleri de alınarak yeni bir anayasa yapmak mümkündür. Arzumuz sivil anayasayı en geniş katılımla, mutabakatla hazırlamak. Yasama yılının açılmasıyla birlikte de Cumhur İttifakı olarak bu konu üzerine yoğunlaşacağız.

    Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile görüştünüz. 2022’de Katar’da bir görüşmeniz olmuştu ama şimdi resmi bir görüşme oldu. Nasıl geçti görüşme? Bu görüşmede karşılıklı ziyaretleriniz gündeme geldi mi?

    Görüşmemiz gayet olumlu geçti. Davet konusu da gündeme geldi. Öncelikle dışişleri bakanlarımızı, istihbarat başkanlarımızı görevlendirdik. Onlar birbirleriyle karşılıklı olarak görüşmelerini yapacaklar. Onlar tabii önce bizi bekliyorlar ama ben dedim ki ‘Biz sizi bekliyoruz’. Tarih verilmedi. Tarihi bakan arkadaşlarımız ve istihbarat başkanımız görüşecekler. Ona göre de adımlarımızı atacağız. Görüşmemizde kendilerine de görevlendirdikleri büyükelçinin sunacağı güven mektubunu yakında kabul edeceğimi söyledim. Türkiye ve Mısır ilişkilerini hak ettiği seviyeye birlikte en kısa zamanda ulaştıracağız. Her iki ülke ekonomi ve ticari alanda büyük potansiyele sahip. Karşılıklı ticaret hacmimizi iki katına çıkartmak için çalışma yapacağız. Biliyorsunuz Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi oluşturmuştuk. Bunu yeniden canlandırmak için çalışacağız. İlişkilerimizin eskisinden daha iyi hale gelmesi Suriye meselesi başta olmak üzere birçok bölgesel sorun alanında olumlu neticeler almamızı sağlayabilir.

    G20 Sonuç Bildirgesinde Afrika Birliğinin G20’ye dahil edilmesi yer aldı. Türkiye’nin Mısır ile ilişkilerin normalleşmesi konusunda mesafe alındı. Türkiye’nin Hindistan ve bölge ülkelerine yönelik bir açılımı söz konusu olabilir mi? Acaba dünyada bir yön değişikliği mi olacak? Türkiye nasıl davranacak?

    G20’nin içerisinde sadece doğu ülkeleri yok, batılı pek çok ülke de var. G20, adeta doğuyla batının bir sentezi. Ancak bu son gelişmelerde Batı ile maalesef Rusya-Ukrayna olayında bir çatışma var diyebilirim. Nedir bu çatışma? İşte Sayın Putin’in ‘Batı bana verdiği sözleri tutmadı, onun için tahıl koridorunu sekteye uğrattım’ diyor. Nedir o? Elli yıl Batı bize verdiği sözü tuttu mu? Avrupa Birliği olayında elli yıldır bizi oyalıyor. Bugün yine Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel ile görüştük, söyledik. Bu terazi, bu kadar sıkleti çekmez.

  • MSB’den Sezgin Tanrıkulu’na tepki

    MSB’den Sezgin Tanrıkulu’na tepki

    Bakanlık, TSK’nın terör örgütlerine karşı mücadelesini uluslararası hukuk ve milli, manevi, insani değer çerçevesinde sürdüreceğini vurguladı. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, “Asil milletimizin bağrından çıkan kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, ülkemizin huzur ve güvenliği ile bölgemizin, dünyanın ve tüm insanlığın barış ve istikrarına katkı sağlamak için tüm terör örgütlerine karşı büyük bir özveri ve fedakârlıkla mücadele etmektedir. Mehmetçiğin tüm faaliyetleri uluslararası hukuka uygun, tüm dünyanın gözü önünde ve şeffaf bir şekilde icra edilmektedir. Buna rağmen terör örgütlerinin insanlık dışı saldırılarına tepki koyamayanlar terör örgütünün farklı konulardaki alçakça yalanlarını sahiplenerek kahraman ordumuza iftira atmaya çalışmaktadırlar. Bu iftiraları atanlar, bunlara alet olanlar en hafif tabiriyle gaflet ve dalalet içindedirler.
    Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, tüm bu hezeyanlara ve kara propaganda çabalarına rağmen dün olduğu gibi bugün de terör örgütlerine karşı mücadelesini uluslararası hukuk ve milli, manevi, insani değerlerimiz çerçevesinde azim ve kararlılıkla sürdürmektedir, sürdürecektir” ifadeleri kullanıldı.

  • “Gelişen inovasyon ülkesi olarak görüyoruz”

    “Gelişen inovasyon ülkesi olarak görüyoruz”

    Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Avrupa Birliği Komisyonu Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Komiseri Oliver Varhelyi ile birlikte basın açıklaması gerçekleştirdi. Bakan Kacır, Türkiye’nin ‘Milli Teknoloji Hamlesi’ ile birlikte ticaret, teknoloji ve bilim alanlarında yeni bir vizyon geliştirdiğini ve bu hamlenin kazanımlarını elde etmeye başladıklarını belirterek, “Milli Teknoloji Hamlesi’ hedeflerimiz doğrultusunda kritik teknolojilerde sadece tüketen değil; aynı zamanda üreten, geliştiren ve ihraç eden ülke konumuna erişmek için çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bilimde, teknolojide, inovasyonda, ticarette güçlü uluslararası iş birliğini ise bu vizyonun olmazsa olmaz bir parçası olarak görüyoruz.

    Bu açıdan AB programları bizim için önemli bir perspektif oluşturmakta. Araştırmacılarımıza, girişimcilerimize, sanayicilerimize, KOBİ’lerimize Avrupalı paydaşlar ile birlikte çalışma fırsatı sunmakta. Bu alanda son dönemde önemli başarılara imza attık. Ufuk 2020 Programı çerçevesinde ülkemiz ilk kez ödediği katkı payının üzerinde bir geri dönüşle 297 milyon 500 bin avro tutarında fon elde etti. Son çerçeve program olan Ufuk Avrupa’da, Ufuk 2020’dekinin de üzerinde bir başlangıç yaptık. Programın sadece 2 yılında şimdiden yaklaşık 154 milyon avro tutarında fon elde ettik. Desteklenen 318 proje, 509 katılımcı ile birlikte çok ortaklı projelerde koordinatör sayımız da 7’ten 35’e yükseldi. Programa sunulan ve fonlanmaya hak kazanan proje teklifleri içerisinde yer alan paydaşlarımız, aynı zamanda üretilen bilgi ve teknolojiye erişim fırsatı da buldu. AB ile yürüttüğümüz iş birliklerinden olumlu çıktılar alıyor olmamız gelecek adına umut verici. Toplamda 7,5 milyar avro bütçeli bu program, hepimiz için tarihi bir fırsat sunuyor. Bu açıdan Dijital Avrupa Programı ‘Milli Teknoloji Hamlesi’ hedeflerini de tamamlayıcı bir niteliğe sahip. Ülkemiz sanayii üretim ve ihracat odaklı hamleler ile birlikte her geçen gün Avrupa’nın değer zinciri içerisinde rolünü güçlendirdi. Bu adımların neticesinde Türkiye ile AB arasındaki ticaret hacmi, geçtiğimiz yıl 196 milyar doların üzerine çıktı. Avrupa Birliği şu anda bizim en önemli ticari ortağımız. Birçok sektörde ülkemiz Avrupa’nın üretim merkezi haline geldi” ifadelerini kullandı.

    “Arzumuz bir an önce vize serbestisi için Avrupa Birliği’nin somut ilerleme kaydetmesi”

    Avrupa ile Türkiye arasında vize serbestisi olmamasının Avrupa Birliği için de olumsuz sonuçlar oluşturduğunu ve bir an önce vize serbestisi için Avrupa Birliği’nin somut adımlar atması gerektiğini ifade eden Bakan Kacır, şöyle devam etti:
    “Vurgulamak istediğim önemli bir husus da vize serbestisi. Vize rejiminde mevcut durum sadece Türkiye ve Türk vatandaşları için değil, aynı zamanda Avrupa Birliği için de çok boyutlu olumsuz sonuçlar doğuruyor. Avrupa değer zinciri içerisinde güçlü konumda olan sanayicilerimizin, Avrupa araştırma alanında aktif katkı sunan bilim insanlarımızın, Avrupa’nın teknolojik gelişimine destek sunan girişimcilerimizin, mühendislerimizin, Avrupa’yı daha yakından tanımak isteyen gençlerimizin hedeflerine, ideallerine engel koyan vize politikası nedeniyle Türkiye ile AB arasındaki işbirliği potansiyelini etkin bir şekilde değerlendiremiyoruz. Arzumuz bir an önce vize serbestisi için Avrupa Birliği’nin somut ilerleme kaydetmesi. Ayrıca ülkemizi tam üyeliğe taşıyacak bir adım olarak tasarlanan ve 1996’dan bu yana yürürlükte olan Gümrük Birliği, özellikle ekonomik ilişkilerimiz bakımından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ancak katılım müzakereleri sürecinde yaşanan tıkanıklıklar ve dünya ticaretinde yaşanan gelişmeler dikkate alındığında günümüz koşullarında Gümrük Birliği’nin güncellenmesi her iki taraf için de bir ihtiyaç halini almıştır. Umuyorum önümüzdeki dönemde Türk firmalarının Avrupa pazarına adil erişimi için hayati olan bu hususta somut adımlara ve Türkiye’nin AB’ye çok daha fazla katkı vermesine şahit olacağız.”

    “Türkiye’yi gelişen bir inovasyon ülkesi olarak görüyoruz”

    Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi her geçen gün gelişen bir inovasyon ülkesi olarak gördüğünü ve Türkiye’nin çeşitli programlara katılmasının her iki taraf için kazançlı olduğunu belirten AB Komisyonu Üyesi Varhelyi ise, “Türkiye’nin tam olarak Ufuk Avrupa veya Erasmus+ gibi programlara katılması gelecekteki işbirliğimiz ve ilişkilerimizin daha da ilerlemesi ve Türkiye’nin iç pazara tam olarak katılmasının temelini oluşturacak. Sayın bakana ve Türkiye hükümetine Dijital Avrupa Programı’na katıldığı için teşekkür ederim. Bu katılım aynı zamanda çok daha güçlü bağlarla birlikte teknolojiyi geliştirmemizi sağlayacak. Türkiye’nin dijital alanda çok büyük katkılar sağlayacağını düşünüyoruz. Türkiye’yi gelişen bir inovasyon ülkesi olarak görüyoruz. Birlikte gelişmemizde bu katılımlar çok büyük katkılar sağlayacaktır. Biz komisyon olarak giriş maliyetlerini düşürmek suretiyle Türkiye’nin bu programlara girişini kolaylaştırdık. Aslında Türkiye bizden bir sübvansiyon elde etmiş oldu. Geçen yıl AB ile Türkiye arasında Brüksel’de yüksek seviyeli bilim ve teknoloji diyaloğunu başlatmıştık. İkinci diyaloğu en kısa zamanda Ankara’da düzenlemeyi planlıyoruz. Çünkü gayet açık olan bir şey varsa bu da Türkiye’de teknoloji tabanlı yeni bir ekonominin başladığıdır. Biz de bunun bir parçası olmak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, Usame Cemal’i kabul etti

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, Usame Cemal’i kabul etti

    Cumhurbaşkanı Erdoğan besmele ile başladığı konuşmasında “Amerika’daki Müslüman kardeşlerimizin selamını getirdiğiniz için teşekkür ediyorum. 6 Şubat deprem felaketi ile ilgili olarak yürüttüğünüz çalışmalar ve dayanışmanız için ayrıca şükranlarımı sunuyorum. Afet bölgesindeki vatandaşlarımız için topladığınız 100 milyon dolara ulaşan ayni ve nakdi yardımlar gönüllerimizin her daim bir olduğunu göstermiştir. Rabbim birlik ve beraberliğimizi daim eylesin” ifadelerini kullandı.

    Müslümanların birçok sorunla mücadele ettiğini belirten Erdoğan, “Müslümanlar olarak terörden nefret suçlarına birçok sorunla aynı anda mücadele ediyoruz. Batıda her geçen gün yaygınlaşan İslam düşmanlığı endişelerimizi artırıyor. Bu hastalıklı ruh hali karşısında Müslümanların seslerinin duyulması için gösterdiğiniz gayretleri yakından izlerken takdirle karşılıyorum. Ümmetimizin İslam düşmanlığı, hoşgörüsüzlük ve yaşadığı ayrımcılığa karşı durması ve birlik içerisinde olması bu tehditle mücadelede hayati öneme sahiptir. Hoşgörüyü ve kardeşliği temel alan sahih İslam anlayışının anlatılması amacıyla üstlendiğimiz görev bu bakımdan mühimdir.” şeklinde konuştu.

    Avrupa’da Kur’an-ı Kerim’e karşı yapılan saldırılara müsaade edilmesini kabul etmediklerini söyleyen Erdoğan, “Müslüman toplumu olarak Amerika’da güçlü olmanız tüm İslam alemine de örnek oluyor, güç ve ilham kaynağı teşkil ediyor. Müslümanların dünya genelinde yaşadığı sıkıntılar karşısında sizlerin sesinin daha fazla duyulması bu bakımdan gereklidir. Avrupa’da kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e karşı gerçekleştirilen saldırılara ifade özgürlüğü kisvesi altında müsaade edilmesini kabul etmediğimizi her vesile ile ifade ediyoruz. Bu açık bir nefret suçudur ve barbarlıktır. İsveç’te, Hollanda’da ve bilhassa Danimarka’da tekrarlanan saldırılar demokrasi ve insan haklarının bu coğrafyada yerleşmediğini gösteriyor. İslam’a ve Müslümanlara karşı yapılan bu saldırılara göz yumanların insani değerleri ne kadar içselleştirdiklerini her olayda bir kez daha görüyoruz.” ifadelerine yer verdi.

    BM’nin kutsal kitaplar hakkında aldığı kararın önemli olduğunu ifade eden Erdoğan, “Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, İnsan Hakları Konseyinde kutsal kitaplara yönelik her türlü şiddet eylemini uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirilen kararların kabul edilmesi önemli gelişmelerdir. Bu kararların uygulamalara yansımalarını temin etmemiz gerektiği de ortadadır. Türkiye olarak ilgili ülkülere bu nefret suçlarını gerçekleştirenlere karşı gerekli tedbirleri almaları konusunda çağrılarda bulunmaya devam ediyoruz. Konuyu aynı hassasiyetle İslam İşbirliği Teşkilatımızın gündeminde tutma kararlılığımızı sürdürüyoruz.” diye konuştu.

    Amerika’da İslam’a ve Türkiye’ye karşı yapılan propagandalar hakkında konuşan Erdoğan, “Birçoğunuz Amerika’da siyasi çevrelere erişim bakımından önemli roller oynuyorsunuz. Yerel ve federal siyasette temsilcileriniz bulunuyor. Bu etkiyi de kullanarak Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırıların ifade özgürlüğü bahanesi ile savunulamayacağını, bunların toplumsal huzur ve istikrarı hedef aldığını, Amerikan Kongresi başta olmak üzere tüm siyasi çevrelere etkili şekilde anlatmanızı bekliyorum. Türkiye karşıtı lobilerin karalama kampanyalarının etkisiz hale getirilmesinde de sizlerin desteğinin faydalı olacağına inanıyorum. Terör örgütleri PKK ve FETÖ’ye dair gerçeklerin Amerikan halkına aktarılması hususunda da katkılarınızı bekliyorum. Amerika’daki Türk toplumu ile yakın temaslarınızın artarak sürmesini temenni ediyorum. İnşallah bizlerde önümüzdeki hafta Amerika ziyaretimizi geniş bir heyetle gerçekleştireceğiz.” ifadeleri kullandı.

    Kabulde konuşan ABD Müslüman Organizasyonları Konseyi Genel Sekreteri Usame Cemal ise “Sizlerle burada olabilmek bizler için memnuniyet kaynağı. Bugün buraya sizleri tebrik etmek için geldik. Tarihi bir seçim zaferi kazandınız. Bu seçim zaferi yalnızca sizlerin zaferi değil bütün Müslüman dünyasının zaferidir. İnanıyoruz ki siz bütün dünyadaki Müslümanlara destek olamaya devam edeceksiniz. Sadece Amerika’daki Müslümanlar değil bütün Müslümanlar sizler için dua ediyor.” ifadelerine yer verdi.

    Toplantıya Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ta katıldı. Beştepe’deki toplantı basına kapalı olarak gerçekleştirildi.

  • “Türkiye’siz küresel aktör olamaz”

    “Türkiye’siz küresel aktör olamaz”

    Bakan Fidan, Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Avrupa Birliği (AB) Komiseri Oliver Varhelyi ile görüştü. Gerçekleştirilen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenlendi. Bakan Fidan, “Avrupa ve tüm dünyanın çeşitli sınamalarla karşı karşıya olduğu bir dönemden geçmekteyiz. Böyle bir dönemde Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerinin sağlıklı ilerletilmesi her zamankinden daha da önemli hale gelmiştir. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin bazı üye ülkelerin siyasi çıkarlarına rehin edilmemesi gerektiği açıktır. Avrupa Birliği, Türkiye’siz gerçek manada bir küresel aktör olamaz. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin önünün açılması, ilişkilerimizin üyelik perspektifi temelini yeniden canlandırması elzemdir. Genişleme politikasının jeopolitik kaygılarla Avrupa Birliği gündemine yerleştiği bir dönemde Türkiye’yi bu sürecin dışında tutmak büyük bir stratejik hata olacaktır. Avrupa Birliği, Türkiye’yi müzakere eden bir aday ülke olarak görmeli ve ahde vefa ilkesinin gereklerini yerine getirmelidir. Birliğin menfaatlerini korumakla yükümlü Avrupa Birliği Komisyonu bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır” diye konuştu.

    Bakan Fidan’dan “vize serbestisi” vurgusu

    Gümrük Birliği’nin güncellenmesine öncelik verdiklerinin altını çizen Fidan, “Gümrük Birliği’nin günün ihtiyaçlarına ve yarının gereksinimlerine uygun şekilde yenilenmesi her iki tarafın da çıkarına olacaktır. Vize serbestisi sürecinde ilerleme kaydedilmesi de Avrupa Birliği’nden beklentilerimiz arasındadır. Vize serbestisi insandan insana diyaloğu artıracak, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği yönündeki sorunların ve ön yargıların kaldırılmasına şüphesiz katkı sağlayacaktır. Varhelyi ile son dönemde vatandaşlarımızın vize başvurularında yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi beklentimizi de vurguladım. Ayrıca düzensiz göçle mücadelede adil bir paylaşım temelinde iş birliğimizin arttırılmasına ihtiyaç duyduğumuzu yineledim. Düzensiz göç sorununu çözmek için öncelikle kaynak ülkelerde istikrarın sağlanması gerektiğini bir kez daha hatırlattık. Bugünkü görüşmemizde Sayın Varhelyi ile yeniden söylediğim gibi Avrupa Birliği’nden siyasi engellemelere müsamaha göstermemesini bekliyoruz. İlişkilerimizin ilerlemesi için gerekli iradeyi sergilemelerini ve daha cesur davranabilmelerini istiyoruz” ifadelerini kullandı.

    “1 milyar euroluk bir yardımda bulunuldu”

    Türkiye’nin mülteciler konusunda yaptığı çalışmalar için müteşekkir olduklarını belirten Varhelyi ise, “4 milyon mülteciye ev sahipliği yapmakta Türkiye. Uzun yıllardır bu kişilere ev sahipliği yapmakta. Şu anda 1 milyar euroluk bir yardımda bulunuldu. Elbette bu Türkiye’nin tüm çabalarını karşılamıyor. Biz bunun farkındayız. Bugün son sözleşmeyi imzalıyoruz. Bu da 781 milyon euroluk bir sözleşme. Bu da göç ve mültecilerle ilgili Avrupa Birliği’nin imzaladığı en büyük sözleşme. Bu da doğrudan Türkiye’deki mültecilere yönelik olarak kullanılacak” dedi.

    “YPG terörünün bölgede meşru bir güçmüş gibi gösterilmesi ve baskı aracına dönüştürülmesi son bulmalı”

    Açıklamaların ardından basın mensuplarının sorularını cevaplayan Bakan Fidan, Suriye’de yaşanan son gelişmelere ilişkin, “Suriye’de Arap aşiretlerinin YPG
    işgaline karşı başkaldırıda bulunması öngördüğümüz bir husustu. Bunun aksinin olması mümkün değildi. Biliyorsunuz Suriye politikamızın önemli ayağı Suriye’deki halkların herkesin bulunduğu yerde yaşaması, kimsenin toprağından sürülmemesi ve bir başkasının boyunduruğuna girmemesi. Arapların, Türkmenlerin, Kürtlerin, herkesin bulunduğu yerde yaşaması önemli. Fakat Amerika Birleşik Devletleri destekli YPG’nin Arap topraklarını işgal ederek, onları boyunduruk altına alması neticesinde uzun zaman önce biz bu türden girişimlerin başlayacağını öngörüyorduk. Bunlar uzun süreli iki toplum arasında kan davasına dönüşecek sonuçları beraberinde getirmekte. YPG terörü, PKK terörü bir gün ortadan kalkacak ama hem Amerika’nın hem YPG’nin hep beraber Kürtlerle Araplar arasına ektikleri fitne tohumlarının tedavisi zaman alacak. Sesleniyoruz ABD’ye ve ilgili devletlere. Bölgede Arapların baskı altına alınması politikasına son verin. YPG terörünün bölgede meşru bir güçmüş gibi gösterilmesi ve baskı aracına dönüştürülmesi son bulmalı. Bu son bulma eğer olmazsa bu çatışmalar sadece bir başlangıç. Biz hem sınır güvenliğimizle ilgi hem dost unsurlarımızın güvenliği ile ilgi her türlü tedbiri alıyoruz” ifadelerine yer verdi.

    “Yeni üyelere kapılarımızı açabiliriz”

    Türkiye’nin AB üyelik sürecine ilişkin soruyu yanıtlayan Varhelyi, 2030’da yeni üyeler olacağını belirterek, “Yeni üyelere kapılarımızı açabiliriz. Biz kendi tarafımızda durmadan çalışıyoruz En nihayetinde üye devletlerin de yavaş yavaş siyasi olarak harekete geçtiklerini, yatırımda bulunduklarını görüyoruz. 2030 yılı itibarıyla yeni üyeler olacaktır. Olması için her iki tarafın da çalıştığını söyleyebilirim. Türkiye’nin aday ülke olarak konumuna bakarsak şu anda bulunduğumuz konum son derece nettir. AB Konseyi tarafından 2018 yılında bu karara varılmıştır. Müzakereler şu anda donmuş durumdadır. Yeniden başlaması için AB Konseyi tarafından bazı kriterler öne sürülmüştür. Bu kriterler demokrasi ve hukukun üstünlüğüyle ilgilidir. Mesela bu alanlarda reformlarda ileriye yönelik inandırıcı bir yol haritasının hazırlanması yeni tartışmaları tetikleyebilir liderler arasında” diye konuştu.

  • “OVP en üst düzeyde katkı sağlayacak”

    “OVP en üst düzeyde katkı sağlayacak”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Orta Vadeli Program toplantısında konuştu.

    Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

    “Seçimlerin demokratik bir olgunluk içinde tamamladık. Halkımız güven ve istikrar dedi. Seçimlerin üzerinden bir hafta geçmeden kabinemizi açıkladık. Ekonomideki kurmay kadromuzu kurduk. 28 Mayıs’ın üzerinden geçen 102 güne rağmen birileri kavgadan kurtulamıyor. Ama biz işimizi yapıyor ve çözüm üretmeye devam ediyor.

    Muhalefetin de millet adına denetim görevini yerine getirmesini temenni ediyoruz. Siyaseti de ikbal vasıtası olarak değil millete hizmet aracı olarak görüyoruz. Hiç kimseye ve hiçbir fikre ön yargıyla yaklaşmıyoruz. Kimden geldiğine bakmadan ülkemizin faydasına olacak her türlü öneriyi hayırhahlıkla değerlendirmeye hazırız. Muhalefetin de geçmiş hatalarından ders alarak OVP gibi ülke hayrına olan işlerde bize destek vermesini bekliyoruz.

    “13 YILDIR ARALIKSIZ BÜYÜYORUZ”

    Ekonomi ile ilgili planlarımızda depremi asla gözardı etmiyoruz. Ekonomimize maliyeti 104 milyar doları bulan deprem fekaleti yükümüzü ağırlaştırmakta ve mücadelemizi zorlaştırmakta. Türkiye küresel sorunlara ilaveten küresel sıkıntılarla da mücadele etmektedir. 2023’ün ilk yarısında yüzde 3,9 büyüme kaydederek performansımızı kesintisiz 12 çeyreğe çıkardık. Yıllık bazda 13 yıldır aralıksız büyüyoruz.

    İSTİHDAMDA ARTIŞ

    Turizimde iyi bir sezon geçiriyoruz. İstihdamda da iyi bir noktadayız. Net 220 bin istihdam artışı sağladık. Dünyada olduğu gibi enflasyon bizim de sorunumuzdur. Enerjide sübvansiyon ve kira artışına tavan uygulaması gibi önlemler aldık. Fiyat köpüğünün indiğine şahit oluyoruz. Merkez Bankası rezervlerimiz 117,3 milyar dolar seviyesinde, güçlü seyrini sürdürüyor.

    “OVP EN ÜST DÜZEYDE KATKI SAĞLAYACAK”

    Hedeflerimize ulaşma noktasında en küçük şüphemiz yoktur. Program 2024-2026 döneminde Türk ekonomisi için kapsamlı bir yol haritası teşkil edecektir. İş dünyamızın ve toplumumuzun destekleriyle OVP’nin ülkemiz ekonomisine en üst düzeyde katkı sağlamasını bekliyorum.

    “DESTEĞİMİZ TAM”

    Hükümet olarak, Orta Vadeli Program’a desteğimizin tam olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum. Programımızda hiçbir sorunu görmezden gelmedik. 7 temel adımda öncelikli reform adımlarını belirledik. Program döneminde ekonomik büyümeden kesinlikle taviz vermeyeceğiz. Katma değerli yatırımların önünü açacağız, sağlıklı bir büyüme sağlayacağız. Sıkı para politikasının da desteğiyle enflasyonu tek haneye düşüreceğiz. Cari işlemler dengesini iyileştireceğiz.

    DEPREM BÖLGESİNE EK BÜTÇE

    Ek bütçe ile bölgeye 762 milyar lirayı ayırmıştık. 2024 yılında deprem bölgesi için 1 trilyon liralık kaynak ayıracağız. Deprem tahribatını ortadan kaldırıp dengeli ekonomik büyümeyle istihdamı artırmak, enflasyonu tek haneye düşürüp gelir dağılımını iyileştirmek önceliğimiz.

    ORTALAMA BÜYÜME HEDEFİ YÜZDE 4,5

    Üç yıllık dönemde, ekonomik büyümede dengelenmeyi, yüksek katma değerli özel sektör yatırımlarının öncülüğünde ortalama yüzde 4,5 büyümeyi hedefliyoruz. (OVP) Döneminin tamamında yaklaşık 3 trilyon lira kaynak, deprem bölgesi için kullanılmış olacaktır.

    KİŞİ BAŞI MİLLİ GELİR 15 BİN DOLARA YAKLAŞACAK

    Dönemin sonunda 1,3 trilyon doları aşan büyüklük ve 14 bin 855 dolara çıkan fert başına milli gelirle yüksek gelir grubu ülkeler arasına girmeyi öngörüyoruz.

    İstihdamın yıllık ortalama 909 bin, toplamda 2,7 milyon kişi artmasını, işsizlik oranının tek haneli rakamlarda gerçekleşmesini hedefliyoruz.

    ENFLASYON MESAJI

    Daha önceden olduğu gibi tek haneli enflasyon rakamına ulaşacağız. İş ve yatırım ortamımızı iyileştireceğiz. Orta vadede tek haneli enflasyon hedefi ile uyumlu bir politika izlerken özellikle dar gelirli vatandaşlarımızın alım gücünü iyileştireceğiz.

    İhracatı 300 milyar doların, turizm gelirlerini 70 milyar doların üzerine çıkartarak, mal ve hizmet ihracatı gelirlerimizi tarihi seviyelere ulaştıracağız.

    Orta Vadeli Programda uygulayacağımız politika sepetiyle, enflasyon sorununu ülkemizin gündeminden kaldıracağız. Para, maliye ve gelirler politikalarında eş güdümle hareket edilecek.

    Konut stokundaki kayıpların telafisine yönelik yeni sosyal konut projeleri geliştirerek dar gelirli vatandaşların konuta erişim imkanını artıracağız.

    KUR KORUMALI MEVDUAT’DAN TL’YE DÖNÜŞÜM

    Kur Korumalı Mevduat sistemimiz görevini yerine getirmiş, kur istikrarını sağlamada önemli katkı sağlamıştır. Kur Korumalı Mevduatlarımızın kur istikrarının pekiştiği bir zeminde, Türk Lirası mevduatlara dönüşmesinin yolunu açacağız.

    KAMUDA TASARRUF

    Kamu harcamalarında periyodik gözden geçirmelerle verimsiz harcama programlarını tasfiye ederek, kaynakların öncelikli alanlara tahsisini sağlayacağız.

    Kamu yatırım projelerini gözden geçirerek, ekonomiye hızla kazandırılabilecek projelere öncelik vereceğiz.

    Avrupa Birliği ile ticaretimize yeni bir boyut kazandırmak üzere Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız.

    Bürokratik ve hukuki öngörülebilirliği güçlendirerek, doğrudan yatırımları ülkemize çekmeyi hedefliyoruz.

    Başarılı sonuçlar aldığımız sıfır atık uygulamalarını yaygınlaştıracağız. Orman varlığının artırılması ve korunmasına devam edeceğiz. Burada detayını veremediğimiz birçok başlıkla kalkınma sürecini daha üst aşamaya taşıyacağız.

    Programı bugün sizlerle paylaşıyoruz, yarın ilgili bakanlarımız yerli ve yabancı basın mensuplarıyla bir araya gelerek sorulara cevap verecek. Meclisimizin de onayını aldıktan sonra 2024’te uygulamayı hedeflediğimiz uygulamaları başlatmış olacağız. Ekim ayında Meclis’e sunacağımız 2053 perspektifi ile hazırladığımız 5 yıllık Kalkınma Planı ve Program dönemini de içeren bir atılım sürecini başlatacağız. OVP’nin şimdiden ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.”

  • “Kaybeden biziz,kazanan sayın Erdoğan değil”

    “Kaybeden biziz,kazanan sayın Erdoğan değil”

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Fatih Altaylı’nın Youtube kanalına konuk oldu. Akşener, 2016 yılında bir gizli tanığın iddiaları ile ilgili hakkında açılan FETÖ soruşturmasıyla ilgili şunları söyledi:

    “8 klasör dosya ve bir hukuk katliamı var. Ne zaman açılmış biliyor musunuz? 17 Temmuz 2016 günü yani darbeden 2 gün sonra açılmış. İddia şu: Ben o gece çıkmışım televizyonlarda, sosyal medyada demişim ki; ‘İnşallah başarılı olur bu darbe, inşallah Tayyip Erdoğan Menderes gibi olacak’ demişim. Bunun üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dava açmış. Aradan bir zaman geçmiş, Cizre’de bir tutuklu PKK sanığı uzun uzun konuşturulmuş, çok ilginç ki hiç isim hatırlamıyor. Diyor ki; Meral Akşener, FETÖ derslerine gidip gelen, Fetullah Gülen’in bir parti kurdurma ya da MHP’nin başına birini geçirme isteğinin ortasındaki kişi. Yani ben FETÖ’nün emrinde bir şahısmışım. Bunu diyen PKK’lı beraat ediyor. Hakkında koruma kararı var. Ama dosyanın ilerleyen yerlerinde PKK’lının adı da var. Yağmur kod adının sonra gerçek adını öğreniyoruz.

    Birisi daha ihbarda bulunuyor. Kafası kızan ihbar etmiş ama o ihbarda da şöyle bir durum var. Sayın Tuğrul Türkeş, ben, Sayın Süleyman Soylu FETÖ’cü olduğumuz ve hakkımızda soruşturma yapılması gerektiği iddiası var. Ben dokunulmazlığım olmadığı için ayrılmışım diğer ikisinin de dokunulmazlığı olduğu için Meclis’e gönderileceği yazıyor. Onlara ne yapıldı bilmiyorum. Yani bütün bunlardan oluşan bir saçmalık ve 5 dakikada öğrenilecek bir durum açık tutulmuş. 2019’da birden bir gizlilik konmuş.

    “BENİMLE YOLCULUK YAPAN HERKES ARAŞTIRILMIŞ”

    Ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, TBMM’nin görevlendirdiği bir şahıs olarak Polonya’ya gitmişim o uçaktaki bütün yolcuların vatandaşlık numaralarıyla beraber haklarında soruşturma yapılmış. Daha vahimi var. Eşim ve arkadaşlarıyla beraber 2014 yılında geziye gitmiştik. Oradaki uçaktaki herkes araştırılmış. Oğlumun, eşimin ve muhtemelen gelinimin her şeyini MASAK araştırmış. Daha vahimi 2018’de Cumhurbaşkanlığı adaylığım sürecinde bana yardım eden herkes mesela 14 lira, 40 lira göndermiş kişi her şeyiyle araştırılmış. Küçük yardımlar araştırılmış. İsmini söylemeyeceğim Ergenekon’dan yargılanmış iki asker, kampanyaya yardım göndermiş. Bir tanesi de general. Her ikisi o dosyada ne yazıyor biliyor musunuz? Ergenekon Terör Örgütü Sanığı… FETÖ araştırılırken bu yazıyor. 2019’da da tüm bunlar bitmiş. 2023’e kadar dava durdurulmuş.”

    Altaylı’nın “Acaba Erdoğan ile mi anlaştı” iddiaları olduğunu hatırlatması üzerine Akşener, şunları söyledi:

    “Aileme sürekli saldırıldı. Ben o zaman anlaşmamışım Tayyip Bey’le de şimdi niye anlaşayım? Bana Başbakan yardımcılığı teklif edildi. Bugün mü anlaşacağım? HDP üzerinden PKK’cılık, algı yönetiminde bu daha etkili.  Çünkü artık vatandaş şöyle demeye başladı: “Bu kadın kaç senedir açıkta hiçbir şeyi yok, dokunulmazlığı yok. FETÖ’cüyse tutuklayın” meselesine gitti. Ben de bunun üzerine çok düştüm. Bu seçimde de zaten bana FETÖ’cülükle ilgili soru gelmedi. Ama dikkat edersiniz ben 45 ilde miting yaptım orada büyük çoğunluğuna da şahit olsun diye Mansur Bey ile gittim. Oralarda ikimiz de PKK ve HDP’ye cevap vermek zorunda kaldık. Kandil iddialarına cevap vermek zorunda kaldık.”

    “İKİ ARKADAŞIMIZDAN BİRİNİ ADAY GÖSTERECEKSENİZ BİZ VARIZ. AMA DİĞERİNİ GERİ ÇEKİN. İKİSİNİ BİRDEN ADAY GÖSTERMEYECEKSENİZ İKİSİNİ DE GERİ ÇEKİN DEDİM”

    Akşener,  6’lı masada aday belirlenme sürecinin gecikmesi ve masadan kalkma sürecine ilişkin soruya şu yanıtı verdi:

    “Ben 2 yıl evvel, daha ortada masa yokken, o zaman yeni kurulan Sayın Fatih Erbakan’ın da partisi dahil bütün siyasi partileri dolaştım. 4 kişi gittik. Sayın Cihan Paçacı, Sayın Koray Aydın, Sayın Uğur Poyraz ve ben vardım. Bu görüşmelerde ben Sayın Davutoğlu’na, Sayın Gültekin Uysal’a, Sayın Ali Babacan’a, Sayın Temel Karamollaoğlu’na bir soru sordum: ‘Sayın Kılıçdaroğlu adayım derse siz ne yapacaksınız’ diye oradan cevaplar aldım. Sonra bu turum bittikten sonra da yanımıza Sayın Salim Ensarioğlu’nu da alıp CHP’ye gittik. Orada da Sayın Kılıçdaroğlu’yla beraber teşkilat başkanı, Sayın Kuşoğlu, Sayın Oğuz Kağan Salıcı ve Sayın Selin Sayek Böke gibi arkadaşlar vardı. Karşılıklı oturduk ve ben şunu söyledim. Dedim ki; bu iki belediye başkanımız ita amiri sizsiniz. CHP’nin adayı, biz sadece destekledik. Size bir şey soracağım dedim. Bu iki arkadaşımız gerçekten morali bozuk seçmenin yanında yer aldığı ve taraftar hâline geldiği bir pozisyona doğru gidiyor. Dolayısıyla bu iki arkadaşımızdan birini aday gösterecekseniz biz varız. Ama diğerini geri çekin. İkisini birden aday göstermeyecekseniz ikisini de geri çekin Kemal Bey, onların ita amiri sizsiniz” dedim. 5 biz, 5 onlar şahitli. Ben zannettim ki böyle olacak. Ama sonra Sayın İmamoğlu Türkiye’yi gezdi. Sayın Mansur Yavaş’a müthiş bir sevgi ve sempati oldu.”

    20 Ocak 2020’de yapmaya başladığı il ve ilçe ziyaretlerinde gittikleri her yerde Ekrem İmamoğlu’nun ve Mansur Yavaş’ın ismini duyduklarını dile getiren Akşener, “Aksaray’da da Niğde’de de Trabzonda da söylüyorlar. Bu yavaş yavaş daha da arttı. Hakkâri’de Mansur Yavaş söylendi” dedi.

    “BİZİM ÖNERİMİZ; HER BİR PARTİNİN GÜVENDİĞİ BİR ANKET ŞİRKETİ GÖSTERİP ONLARA ARAŞTIRMA YAPTIRMASI VE SONUÇTA KİM ÇIKIYORSA ONU KABUL ETMEMİZDİ”

    Akşener, 2 Mart 2023’te gerçekleşecek olan Altılı Masa toplantısından önce yaşananları şöyle anlattı:

    “Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu bize geldi ve ben adayla ilgili ne düşündüklerini sordum. DEVA Partisi’ne de kendim gidip ne düşündüklerini sordum. Saadet Partisi’nin ev sahipliğindeki toplantıda adayın nasıl bir yöntemle seçileceğine ilişkin toplanılacağı kararı çıkınca ben de bizim Genel İdare Kurulumuzdan ona yönelik bir yetki aldım. Bana verilen yetki; benim 2 arkadaşımız çok önde olduğu onların isimlerini söylemem ve diğerlerinin de söyleyeceği isimler doğrultusunda bizim önerimizin; her bir partinin güvendiği bir anket şirketi gösterip onlara araştırma yaptırması ve sonuçta kim çıkıyorsa onu kabul etmemizdi.

    “BEN YÖNTEMİ KONUŞMAYI BEKLİYORDUM”

    Gittiğimde yöntemi konuşmamızı bekliyordum.. Ama birden konuşma ‘Kim aday olsun’ sorusuna evrildi. İlk sözü Gültekin Bey’e verdiler. Gültekin Bey, Kemal Bey’i söyledi. Sonra Ali Bey’e verildi o da ‘Kemal Bey’ dedi. Temel bey, ‘Kemal Bey’ dedi. Sayın Davutoğlu da ‘Sayın Akşener aday olmadığına göre Kemal Bey’ dedi. Sıra bana gelince, ben böyle yetki almadığımı söyledim. Bunu doğru bulmuyorum dedim. Türkiye’yi 2 kere dolaştım, bu iki arkadaşımız benim babamın oğlu değil, bunları meşhur eden, aday eden, seçen ben değilim. İta amiri CHP ama gittiğim yerlerde böyle gördüm. Benim yetkim şu diyerek yöntemimizi önerdim. Ben bunu dile getirince bir gökyüzüne bakma hâli oldu. Sonra Sayın Kılıçdaroğlu dedi ki; ‘Meral Hanım imzalamıyorsa imzalamasın biz 5’imiz imzalayalım, çıkalım.’ Ben de aldım dosyamı; ‘Peki o zaman size başarılar diliyorum’ dedim.

    Sonra durdurdular beni ve denildi ki; ‘Madem öyle bir yetki aldınız o zaman partinize Kemal Bey’i götürün.” Şimdi bu öyle bir duygu ki çok dürüstçe söylüyorum. Bir tarafta içi titreyerek bize bakan sizin kızınız yaşındaki çocuklar, bir tarafta benim oğlum 82 doğumlu, o yaş grubundan bıkmış gençler… Bir taraftan içinizden geçen bambaşka bir şey yani göz göre göre bir şey gidiyor orta yerden yani doğru yönetilememiş bir sistem. Ve ‘peki’ dedim. O meşhur kağıdı imzalayıp çıktım, geldim ve derhâl arkadaşlarımla görüştüm. Olanları anlattığımda bizim arkadaşlar çok sert bir tavır koydular. İki konuşma hazırladım, biri daha yumuşak huylu, birisi sert sizin görüşünüze göre yapacağım dedim. ‘Kesinlikle o masaya dönmeyeceksin’ dendi o oylamada. Sadece bir arkadaşımız ‘Bunu bu kadar sertlikle yapmayalım’ dedi. O da Bahadır Erdem.”

    “YANDAŞ MEDYA İLE CHP’Yİ DESTEKLEYEN KENDİNE MUHALİF DİYEN MEDYA AYNIYMIŞ”

    Akşener, 3 Mart günü İYİ Parti üzerinden medyaya yansıyan haberlere ve iddialara ilişkin şunları söyledi:

    “Aliya İzzetbegoviç’in bir sözü vardır: ‘Biz ne zaman ölürüz? Savaşı kaybedince değil. Düşmanımıza ya da rakibimize benzediğimiz zaman.’ Neyi gördüm biliyor musunuz? Yandaş medya ile CHP’yi destekleyen kendine muhalif diyen medya aynıymış. Ben aynı şeyi Sayın Ekrem İmamoğlu’nun Saraçhane meselesinde yanında olduğum zaman da yaşadım. Böyle bir çirkinlik görmedim. Ben 28 Şubat yaşadım, o dönemin medyasıyla ters düştük. Bir kişi benim namusuma, şerefime, aileme ima edilen söz söylememişti. Ama ben bu süreçte bunları gördüm. Tayyip Erdoğan ile anlaşmış diyebilirsiniz bu başka bir şey ama ‘yanladı’ dediler. Seçilen kelimelerdeki pislikten bahsediyorum.”

    Masaya dönme sürecini anlatan Akşener, “Pazar günü akşamı iki belediye başkanı bana geldi ve seçenekler onlardan geldi. Bu iki belediye başkanımızın yardımcı olmasını öneren ben değilim, yanlış anlaşılmasın. Bunu kabul ettim ben ve tek şartım oldu: Bundan Kemal Bey’in bilgisinin olduğunun ispatlanması. Ertesi gün arkadaşlarıma bu öneriyi anlattım. Rıdvan Uz, Tolga Akalın, Bilge Yılmaz ve Ümit Dikbayır hariç herkes bu fikre evet dediler” diye konuştu.

    “10 BİNLERCE İNSAN DIŞARIDA HEYECAN İÇİNDE AMA ÖĞRENDİM Kİ MASADAKİLERİN ANLAŞMADAN HABERİ YOKMUŞ”

    Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Yavaş ile otelde buluşup iki belediye başkanının icracı ve yetkili başkan yardımcılığını teyit ettiklerini söyleyen Meral Akşener, sözlerine şu şekilde devam etti:

    “Buradan ötesi çok vahim…Gittim, 10 binlerce insan dışarıda heyecan içinde ama öğrendim ki masadakilerin haberi yokmuş. Önce ben kağıdı imzalıyoruz deyince Temel Bey; ‘Ne oluyoruz’ dedi.  Sonra Ali Bey ‘böyle bir şey olamaz’ dedi ben de şaşırdım. Sonra durumu anlattım. Kemal Bey’in teklifini anlattım, otelde teyit ettiğimizi ve bu teklifin CHP’den geldiğini söyledikten sonra Ali Bey bana döndü, dedi ki tekrar; ‘Yani bu teklif size CHP’den mi geldi’ Evet dedim. ‘Ben bir arkadaşlarımla görüşeyim’ dedi. 1 saat gitti arkadaşlarıyla görüştü ‘kabul etmiyorlar’ dedi. Ben de dedim ki; ‘o zaman tamam, kalsın benim üzerime ben razıyım. Hadi bana eyvallah.’ Sayın Davutoğlu devreye girdi ve orta yol bulundu. Bunları o gün nasıl anlatacaksınız? Kazanmak istiyorsunuz.

    Ben bu iki arkadaşımız icracı ve yetkili başkan yardımcısı olacak biz danışma kurulu olacağız zannettim. Ama zaten Ali Bey’in böyle bir haberi yokmuş. Sonuçta çıktık oradan ben arkasında durdum bu kararın ve 45 ilde miting yaptık. Asla kabul etmeyeceğim bir şey var. Yazık, günahtır benim arkadaşlarıma. Gerçekten İYİ Partililer çalıştı. Yüzde 10 civarında oy alındı. Bütün hepsi toplanırsa Kemal Bey’in oyları çıkıyor. Bizimkiler oy vermiş. Eğer seçimlerin öncesinde oyumuz 17 ise 7 puan, 15 ise 5 puan bizim partimizden gitti. Bizi seçmenimiz cezalandırdı.

    “KEMAL BEY 60 VEKİL VERELİM ORTAK GİRELİM DEDİ. BEN DE MÜMKÜN DEĞİL AYRI GİRECEĞİZ DEDİM”

    “Pişman mısınız” sorusu üzerine Akşener, şu yanıtı verdi:

    “Yaptığım her şeyin arkasındayım. İyilik yap denize at balık bilmezse halik bilir. Samimi olduğumu biliyorum. Kendime dair herhangi bir hesap kitap yapmadığımı biliyorum. Mesela Kemal Bey seçimden önce evime geldi; ‘60 vekil verelim sizle ortak girelim’ dedi. Ben dedim ki; ‘Mümkün değil yapamayız, biz ayrı gireceğiz.’ Ben bunun için bu partiyi kurmadım ki, biz ne bedeller ödedik. Evim basıldı. Arkadaşlarımın çocukları işten atıldı. Biz bir iddia ile yola çıktık. ‘Önce şu sistemin değişmesi açısından biz bu ittifak işindeyiz ama mümkün değil yapamayız’ dedim.”

    “KAYBEDEN BİZİZ, KAZANAN SAYIN ERDOĞAN DEĞİL”

    14 Mayıs seçim sonuçlarına ilişkin İYİ Parti’ye yönelik değerlendirme yapan Meral Akşener şunları söyledi:

    “Biz başarılı mıyız? Hayır. Başarısız mıyız? Yüzde yüzde başarısız, yerle bir değiliz. Seçmen bizi gözden çıkarmadı. Yüzde 10’luk bir potansiyelimiz durdu.  Biz de ona uymak zorundayız. Sonuçta kaybettik. Kaybeden biziz, kazanan Sayın Erdoğan değil. Bu kayıptan elbette hepimiz sorumluyuz. Benim ‘diğer 5 parti suçludur ya da sayın Kılıçdaroğlu suçludur’ gibi bir şeyim hiç olmadı.  Hep beraber ortağız bu işin içinde, sonuçta başaramadık. Bundan bir ders çıkarmamız lazım.”

    “BEN KİMSEYE KEFİL DEĞİLİM. O İKİ MADDELİK PROTOKOLDEN HABERİM YOKTU”

    Ümit Özdağ ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında seçimlerden sonra ortaya çıkan 2 maddelik protokole dair bilgisi olmadığını söyleyen Meral Akşener, “Bir taraftan düşman Meral Akşener, bir taraftan güvenilmez Meral Akşener ama CHP’li milletvekilleri dahil Sayın Özdağ dahil benim sözlerimle aklanmaya çalışması da çok ilginç. Herkes o iki maddelik protokolü bildiğimi iddia edip temize çıkmaya çalışıyor. Ben kimseye kefil değilim. Çok net söyleyeyim benim o iki maddelik protokolden haberim yoktu. Ama şu oldu bizim açımızdan çok berbat bir şey; ‘başka nerelerde protokol yapıldı’ deniliyor” dedi.

    “İTTİFAK SİSTEMİ TÜRKİYE’YE BÜYÜK ZARAR VERİYOR.”

    İYİ Partililerin HDP üzerinden hakarete maruz kaldığını söyleyen Akşener, seçimlerden sonra aldıkları sonucu şu sözlerle ifade etti:

    “Benim geldiğim nokta şu; kutuplaştırmanın Türkiye’ye dayattığı 50 artı 1 ittifak sistemi, Türkiye’ye büyük zarar veriyor. Onun için de biz bundan sonra bu ittifak sistemi içinde yer almamaya kararlıyız.”

    İYİ Parti Ankara Milletvekili Adnan Beker’in “Biz 6 parti bir araya gelmiş olsak bakanlar kurulunu oluşturamazdık” sözlerine dair ise Akşener, şunları söyledi:

    “Bu son dönemde ortaya çıkanlarla ilgili olarak arkadaşlarımızda büyük bir hayal kırıklığı ve öfke var. Mesela Adnan Bey sahada çalışırken deniliyor ki; ‘Onlar oradan vekil çıkaramaz İYİ Parti’ye oy vermeyin.’ Kendisi de anlattı zaten İdris Şahin isimli arkadaşımız DEVA Partisi’nden ‘bunlara oy vermeyin buraya verin’ dedi. Gözle görülmeyen şeyler yaşandı. Beni ve İYİ Parti’yi düşmanlaştırarak AK Parti bünyesinden, bizim üzerimizden Sayın Kılıçdaroğlu’na gelebilecek oyların önü kesildi. Buna da çanak tutuldu.”

    “HER YERDE AYRI GİRECEĞİZ. İSTANBUL VE ANKARA DAHİL…”

    Yerel seçimlere ilişkin işbirliği tartışmalarına dair Meral Akşener, şunları söyledi:

    “Arkadaşlarımız bana dediler ki; ‘Siz İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarını bizden aldığınız yetkiyle Cumhurbaşkanı adayı gösterdiniz. Sonra onlara çağrıda bulundunuz. İki arkadaş da kabul etmedi. Biz de gösterebildik.’ Birinden biri adayım deseydi oradan çıkarlardı. Kararlılık başka bir şey. Velhasılıkelam arkadaşlarımız diyor ki; milletin sesini değerlendirmedi bu arkadaşlar. Sen onları kötülemek zorunda değilsin, onları öve de bilirsin sorun yok; ama biz her yerde ayrı gireceğiz. İstanbul ve Ankara dahil. Ben de katılıyorum buna. Şimdi bunu Genel İdare Kurulumuza getireceğim.”

    “İTTİFAK SİYASETİNE ŞİDDETLE KARŞIYIM. BUNLAR İNSANLARI KUTUPLAŞTIRIYOR.”

    Akşener, 26 Ağustos sonrası özellikle medya üzerinden İYİ Parti’nin el yükseltmek için seçimlere ayrı girme çağrısı yaptığı iddialarıyla ilgili şöyle konuştu:

    “O resimde ortaya çıkan şu; bu kafayla gidiliyor askere, tez alınıyor tezkere. Bugün itibarıyla ne annem kalacak ne babam kalacak. Buna hazırım. Canı isteyen istediğini yapabilir. Ben bu ittifak siyasetine şiddetle karşıyım. Bunlar insanları kutuplaştırıyor. Biz bütün bir seçim boyunca; fakirin derdini konuşamadık. Emekliyi konuşamadık. Sığınmacıyı konuşamadık. Biz hiçbir şey konuşamadık. “PKK’lı değiliz, Kandil bizi desteklemiyor. Bunu söyleyen şerefsizdir, namussuzdur’ diye gezdik. Aynı benim 2018’de FETÖ’cülük üzerinden düştüğüm duruma düştük. Biz el yükseltmiyoruz kardeşim hiçbir şey istemiyoruz.

    “KURULUŞ AYARLARIMIZA DÖNÜYORUZ.”

    Biz bu partiyi bir üçüncü yol olsun diye kurduk. Yani iki yumruk arasına sıkıştırılmış Türkiye’yi, bu tahterevalli sisteminin dışına çıkarmaya bir yol olabilmek, bir yeni nefes olabilmek için kurduk. Milletimize bunu anlatacağız. Kabul eder, etmez. Ona saygımız sonsuz. Ama biz milletin ferasetinin, bu sıkışmışlıktan rahatsız olduğuna inanıyoruz ve aslında şu anda kuruluş ayarlarımıza dönüyoruz.”

    “81 İLDE ADAY ÇIKARACAĞIZ”

    Akşener, “İstanbul’un ve Ankara’nın büyük ihtimalle altılı masadaki eski ortağınızın partisi tarafından kaybedilmesini göze alıyor musunuz” sorusunu, “Hepsini göze alıyoruz. Öyle adaylar çıkaracağız ki belki bizimki seçilecek.  Mesela İzmir’de ‘CHP ceketini assa seçilir’ diye bir kanaat var. Ümit Özlale şu an itibarıyla çalışıyor. Ve bize ben adayım dedi. Bugün de ben buradan ilan ediyorum. Daha dün Bursa’da bir ilçe başkanımızı, belediye başkan adayı ilan ettik. Bursa özelinde olmak üzere bütün ilçelerde de aday çıkaracağız. Mesela Antalya’da bir arkadaşımız geldi bana ‘ben aday olmak istiyorum’ dedi. ‘Çalış’ dedim. Şu anda çalışıyor. Eskişehir’de genç bir arkadaşımız var, bakacağız. 81 ilde aday çıkaracağız” diye yanıtladı.

    Altaylı’nın “’İstanbul’da 5 de alsak 10 da alsak aday çıkaracağız, Ankara’da 5 de alsak 10 da alsak aday çıkaracağız’ diyorsunuz” sözleri üzerine Akşener, “Evet, ben bunu GİK’e getireceğim. Arkadaşlarımızdan aldığımız geri bildirimler bu. Benim de kanaatim budur. GİK’ten geçtiği anda nihai karardır” diye konuştu.

    “ÖĞRENDİM Kİ, İSTANBUL’U ALAN TÜRKİYE’Yİ ALAMIYORMUŞ”

    Akşener sözlerine şöyle devam etti:

    “2019 birilerine bir şey kazandırmak için değildi. 2019 bizim teklifimizdi. Bu işi biz yaptık demiyorum. O yıkılmış seçmeni ayağa kaldırmak için bir teklifti ve bunun neticesinde biz her şeye uyduk. Ben 30 yıllık politikacıyım, pazarlık yapmaya kalksam neler olurdu. Hiçbirini yapmadık, üzerine istemedim ben. Ama öğrendim ki, İstanbul’u alan Türkiye’yi alamıyormuş. Yerel seçimlerdeki başarı bize Cumhurbaşkanlığı’nı getirmedi. Buradan benim de çıkarttığım ders bu.”

    “HAYIR DİYEREK AMA NAZİK, KİBAR BİR CEVAP VERDİK. ONLAR İSE SÖVDÜ, KÜFÜR ETTİ”

    Akşener, yerel seçimde her partinin kendi adaylarıyla çıkması çağrısı ile Devlet Bahçeli’nin yerel seçimlerde İYİ Parti’ye komşuluk çağrısına ilişkin şunları söyledi:

    “Sayın Bahçeli’nin komşuluk çağrısı üzerine hayır diyerek ama nazik, kibar bir cevap verdik. Ama başta Semih Yalçın olmak üzere herkes sövdü, küfür etti. Ben herkesi ayrı ayrı girelim diye davet ettim. Önce Sayın Bahçeli kaale alınmayacağını söyledi, saygım sonsuz beraber girebilirler. Bugün de Sayın Erdoğan’da biz beraber iyiyiz beraber gireceğiz demiş. Onların ilişkisi hakikaten enteresan, bir tarafıyla rasyonalitesi var. Bir tarafıyla da et tırnak olmuşlar.”

    “SAYIN HAKAN FİDAN VE SAYIN HULUSİ AKAR’I ARADIM ONLAR ARAŞTIRIP BİLGİ VERDİ”

    Ümit Özdağ ile yeniden bir araya gelmenin ya da iki partinin bir araya gelmesinin mümkün olup olmadığı sorusu üzerine Akşener, şöyle konuştu:

    “Ben Ümit Bey’in ayrılış esnasını doğru düzgün anlamadım zaten. Buğra Kavuncu’ya FETÖ’cü dedi. Bunun üzerine Sayın Hakan Fidan ve Sayın Hulusi Akar’ı aradım onlar araştırıp olmadığını söyledi. Enver Altaylı üzerinden de suçlandı. Biliyorsunuz Enver Altaylı Buğra Kavuncu’nun dayısı, bunu da herkes biliyor. Ama ilginç olan şu; Enver Altaylı ile Sayın Özdağ’ın ailesi de çok yakın. Hep söylerler, Münih’e okumaya gönderilmesinin altyapısında Enver Altaylı olduğu yani akraba gibiler onlar da. Dolayısıyla bu durum, Enver Altaylı’nın varsa suçlarına Ümit Bey’i ortak etmeyeceği gibi Buğra’yı da etmez.

    “HAYATIMDA ŞANTAJ VE TEHDİTLE ÇOK KARŞILAŞTIM AMA HİÇ YAPMADIM, ÖLÜRÜM DAHA İYİ”

    Ben hayatımda şantaj ve tehditle çok karşılaştım ama hiç yapmadım, ölürüm daha iyi. Mesela İstanbul’da ilk defa Ahmet Hakan’ın programına çıkmadan önce Sayın Özdağ Lütfü Türkkan ile konuşmuş. Sonrasında beni Lütfü Türkkan arayıp dedi ki; ‘Ümit Bey diyor ki beni arasın çıkmayacağım televizyona.’ Ben de dedim ki; ‘Ne biliyorsa söylemezse adam değil, söyleyecek.’ Arkasından Murat Ağırel aradı, Area’nın sahibi Murat Karan aradı. Onlara da ‘Programa çıkıp konuşmayacağım, beni arasın’ demiş. CNN Türk’te stüdyodayken bile kendisini aramam için aradılar. Sonra çıktı oradan Buğra Kavuncu’ya yine FETÖ’cü dedi. Sonrasında zaten mahkemelik oldular. Mahkemede de ‘Ben böyle bir şey demedim’ dedi. 20 bin lira tazminata mahkûm oldu.”

    Yerel seçimlere tek başına girilmesinin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda ne yapacağı sorusu üzerine Akşener, şunları söyledi:

    “Bütün sorumluluk bana aittir. Bedelini ödeyeceğim. Bana ‘Tayyip Erdoğan’a yanladı’ diyenler dahil herkes canı istediğini söyleyebilir umurumda değil. Biz bu partiyi CHP’nin adaylarını seçtirmek için kurmadık.”

  • “Görevine dönen hekim sayısı 8 bini buldu”

    “Görevine dönen hekim sayısı 8 bini buldu”

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Beştepe’de gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nın ardından basın mensuplarının sorularını cevapladı. Bir muhabirin Eris varyantına ilişkin Türkiye’de risk durumu olup olmadığını sorması üzerine Koca, “Biliyorsunuz Halk Sağlığı Genel Müdürlüğümüze bağlı referanslaboratuvarlarımız var. Referans laboratuvarlarımızda sürekli analizler yapılıyor. Omicron’un alt varyantlarını görüyoruz. Bunu uluslararası kamuoyu ile de paylaşıyoruz. Ortak bir platform var ve biz aktif üyelerinden biriyiz. Ama Eris varyantına henüz rastlanmadı. Vatandaşlarımızın tedirgin olmasını gerektiren hiçbir durum söz konusu değil. Eski günlere dönmek gibi bir durum asla söz konusu değil. Vatandaşımız müsterih olsun. Şu an gördüğümüz hiçbir varyantın virülansı yani hasta etme gücü, Omicron’dan daha yüksek değil. Onun için asla endişeye mahal yok. Gripten nasıl korunuyorsak aynı şekilde korunacağız. Kalabalık ortamlardayaşlı ve kronik hastalarımız gripten kendilerini nasıl korumaları gerekiyorsa aynı şekilde korumaya devam edecekler. Hastalık belirtisi olanlar da maskesini takarak veya mümkün mertebe başkalarıyla teması en aza indirerek gündelik hayatlarına devam etmeliler. Yeni bir aşılama dönemi ise söz konusu değil” ifadelerini kullandı.

    “Bu yılın ağustos ayına kadar istifaen ayrılan uzman hekim sayısı bin 200 kişi”

    Kamu hastanelerinde hekim istifalarında artış olduğu iddialarını ise Koca, şu şekilde değerlendirdi:
    “Beyaz reform öncesi yani 2018, 2019 ve 2020 yıllarında ortalama kamuda istifaen ayrılan uzman sayısı ortalama bin 500 kişiydi. 2022 yılında ise ağustos ayında beyaz reform devreye girmeden önce ise yani geçen yılın ilk sekiz ayında istafen ayrılan hekim sayısı 2 bin kişiydi. Bu yılın ağustos ayına kadar ilk sekiz ayında ise istifaen ayrılan uzman hekim sayısı bin 200 kişi. Yani beyaz reformdan sonra bu yıl yüzde 40 oranında istifalar azaldı. Geçen yıla göre beyaz reform sonrası istifalardan bahsediyorum. Bu istifaların da hepsi yurt dışına gitmedi. Bu istifaların bir kısmı yandal uzmanlığı, bir kısmı üniversite kadrolarına geçiş, bir kısmı muayenehane açma amaçlı, bir kısmı da özel sektörde sağlık kuruluşunda çalışmak üzere ayrılıyor. Aslında sağlık hizmet sunumuna katkıları başka mecralarda devam ediyor. Özetle tüm istifa edenler yurt dışına gitmiyor. Beyaz reformdan sonra kamu görevine dönen hekim sayısı ise 8 bini buldu. Özel sektörden devlete, muayenehaneden kamuya geçiş, üniversitelerden bahsetmiyorum, sadece Sağlık Bakanlığı’nın sağlık kuruluşlarına geri dönen 8 bine yakın hekim oldu. Görevlerine de fiilen başladılar. Yani kamuya dönüş oldukça fazla. Bundan hiçbir endişemiz olmasın.”

    “Piyasadan çekilen organ nakli ilacının piyasada beş ayrı eşdeğer etkin maddeli üretilmiş versiyonu var”

    Bazı kritik ilaçların bulunamadığına yönelik iddialara da değinen Koca, “Organ nakliyle ilgili bir ilacın piyasadan çekilme haberi var. Evet, ilgili firma bundan böyle ilacı temin edemeyeceğini ifade ederek ülke pazarından ayrıldı. Fakat o ilacın piyasada beş ayrı eşdeğeri, eşdeğer etkin maddeli olarak üretilmiş versiyonu var. Söz konusu muadil ve ülkemizde ruhsatlı ilaçlardan ikisi de yerli üretim. Dolayısıyla bu anlamda bir sorun olmayacak. Pazardan çekilen firma tamamen rekabeti sürdüremediği için çekiliyor. Son dönemde bu ilaca üç defa zam yapıldığı halde bu kararı aldılar. Ancak beş tane eş değer ilaç var piyasada. Sorun yaşanmayacak. Bu piyasadan çekilmenin kasıtlı olmadığına inanmak istiyorum. Ayrıca kimse kendisini küresel ilaç şirketlerinin sesi konumunda görmemeli. Ülkemizin ilaç sektörü bu tür emrivaki işlere mahal vermeyecek kadar iyi durumda. Kimse endişe etmesin” açıklamasında bulundu.

  • “Türkiye’de milli güvenlik sorunu yoktur”

    “Türkiye’de milli güvenlik sorunu yoktur”

    Adana Valisi Yavuz Selim Köşger’i ziyaret ettikten sonra Ak parti il başkanlığına gelerek burada gündem hakkına ve muhalefet parti hakkında açıklamalarda bulundu.
    Çelik, Adana Valisi Yavuz Selim Köşger’i ziyaretinden sonra AK Parti Adana İl Başkanlığında basın toplantısı düzenledi. Çelik burada yaptığı konuşta, “Seçimlerden bu kadar zaman geçtikten sonra bütün Türkiye çok garip bir tartışmayı maalesef izlemek zorunda kaldık. Bu garip tartışma esasında Sayın Kılıçdaroğlu’nun koltuğunda kalmak ve kendi tek adam rejimini Cumhuriyet Halk Partisi’nde sürdürmek için ortaya koyduğu çeşitli argümanlar ve yaklaşımlar. Her gün yeni bir durumla karşılaşılsa da temel olarak seçimden bu tarafa sayın Kılıçdaroğlu ve bu çizgiyi sürdüren birkaç kişi sürekli olarak seçimlerin meşruiyetini tartışmaya açmaya çalışıyorlar. Seçimler şöyle kazanıldı, böyle kazanıldı diyerekten. Tabii bu tartışmayı yürütenlerin aslında bütün seçim kampanyaları boyunca Türkiye Cumhuriyeti Tarihi’nin en meşru derelerine saldıran bir kampanyanın parçası olduğunu unutmamalı” diye konuştu.
    Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisi’ni yanlış bir siyasi çizgiye sürüklendiğini vurgulayan Çelik, “Bütün seçim kampanyası boyunca ne kadar terör örgütü varsa çıktı onlara desteklerini ilan etti ama Kılıçdaroğlu ve arkadaşları bunun karşısında biz terör örgütlerinin desteğini reddediyoruz. Biz meşru bir alanda seçim yapıyoruz diyebilecek bir dirayeti göstermemek. Bu durum sürekli olarak seçim sonuçlarının meşruiyetini tartışmak gibisinden maalesef Cumhuriyet Halk Partisi’nde son derece yanlış bir çizgiye sürüklüyor” dedi.

    Türkiye’de seçim sonuçlarının meşruiyetini tartışmaya açanlar geçmiş zamanlarda her zaman darbeciler ve vesayet rejimi taraftarları olduğuna dikkat çeken Çelik, şunları kaydetti:
    “Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihinde maalesef böyle kötü bir sabıka vardır. Seçimleri kaybettiği zaman, geçmişte askeri vesayet ve yargı vesayeti üzerinden meşru seçimleri baltalamaya ya da sabote etmeye dönük bir siyasi gelenekleri vardır. Bu gelenek kuşkusuz demokrasiyle uzlaşmamaktadır ve kuşkusuz demokratik bir gelenek değildir. Cumhuriyetin temel değerlerine de her zaman zarar vermiştir. Ama şimdi ilk defa doğrudan Kılıçdaroğlu’na birkaç arkadaşının sahiplenmesiyle seçim sonuçlarını kendi kendilerine tartışmaya açtıklarını gördüm. Tabii bunun millet nezdinde bir karşılığı yok. Demokratik kültürde bir karşılığı yok. Demokratik kültürde bir karşılığı yok. Siyasi tarihimizde de sadece kötü ve kötü niyetli bir yaklaşım olarak tarihe geçmekten başka da bir akıbeti olmayacak ama bir siyasi parti genel başkanının meşru seçimlerin sonuçlarını kendince tanımadığını söylemesi ve bunu bir şekilde tartışmaya açmaya çalışması kuşkusuz siyasi hayatının bu aşamasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine yapıştıracağı en kötü etiket olmuştur”

    “Kılıçdaroğlu hayatı boyunca yenilmeye mahkûmdur”

    Kılıçdaroğlu’nun hayatı boyunca hiç seçim kazanmamış ve sürekli yenilmeye mahkum olduğunu belirten Çelik, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun bunun gereğini yapması gerekiyor. Siyasi etikten bu kadar çok bahseden birisinin kendisinin seçim kaybetmesine rağmen üst üste bu derece kendi partisinde bir tek adam rejimi kurmaya çalışması bir siyasi etik, bir siyasi ahlak meselesi değil midir? Dolayısıyla Sayın Kılıçdaroğlu’nun demokratik yolla şeffaf bir biçimde yapılmış yüksek katılımla gerçekleşmiş seçimlerde en yüksek oyu almış AK Parti’yi ve Cumhur İttifakı’nı eleştirmek yerine kendisinin ortaya koyduğu mağlubiyetin siyasi ahlak vereceğinden ve siyasi etik penceresinden değerlendirmesini yapması ve bununla yüzleşmesi gerek” diye konuştu.

    “Kılıçdaroğlu koltuğunu korumak için milli iradeye saldırdığı apaçık ortadadır”

    Kılıçdaroğlu’nun kendi koltuğunun meşruiyetini kaybetmesiyle ilgili tartışmaları örtbas etmek için milli iradeye saldırdığını ifade eden Çelik, “Siyasi etik ve ahlaktan bahsediyorsak sürekli olarak kendi partisinden ve ittifak ortaklarından sakladığı protokoller ortaya çıkıyor. Her gün yeni bir tartışmayla karşı karşıya akıllanıyor. Birtakım partililer ortaklarından gizli kendi siyasi partisinden bile gizleyerek kendi siyasi heyetinden bile gizleyerek birtakım protokoller imzaladı, birtakım anlaşmalar yaptı ortaya çıkıyor. O zaman sormak gerekir. Bu şekilde kapalı kapılar ardında karanlık bir siyasi süreç yürütmenin siyasi ahlak bakımından ve siyasi etik bakımından bedenin ne olması gerekir ve neticesinin ne olması gerekir? Dolayısıyla biz Kılıçdaroğlu’nun kendi koltuğunun meşruiyetini kaybetmesiyle ilgili tartışmaları örtbas etmek için milli iradeye saldırdığını net bir biçimde görüyoruz. Bunu siyasi tarihimizde çeşitli zamanlarda yönelt halk partisi yönetimi içinden çeşitli zamanlarda yapanlar oldu. Bizim dönemimizde de buna cüret edenler oldu. Ama her seferinde milli iradeye çarparak bunun cevabını aldılar. Dolayısıyla biz sayın Kılıçdaroğlu’na pek umudumuz kalmasa da demokratik perspektiften, siyasi ahlak perspektifinden kendisinin şu anda koltukta kalma ısrarının ve gizli protokollerle kendi partisini düşürdüğü durumu değerlendirmesi gerektiğinin tekrar hatırlatılması gerektiğini ifade ediyoruz” şeklinde konuştu.

    “Kılıçdaroğlu partisini sürekli yanlış tarafa sürüklüyor”

    Türkiye’de insanların hayat tarzlarının sürekli tehdit altında olduğu iddialarına yanıt veren Çelik, “Bizim iktidarlarımız döneminde Türkiye’de herkesin inandığı gibi yaşaması hak ve hürriyetler rejiminin genişletilmesi konumunda adımla atılırken karşımızda askeri vesayet ve yargı vesayetinin hemen yanında Cumhuriyet Halk Partisi’nin siyasi çizgisi oldu. Ne zaman Türkiye’de hak ve hürriyetler rejimini genişletmek üzere bir adım atmışsak sürekli olarak karşımıza Cumhuriyet Halk Partisi çıkardı. En son bunu beceremediğinde, bunu engelleyemediğinde de mutlaka konuyu Anayasa Mahkemesine götürüp iptal ettirmek isterdi. Dolayısıyla önce kendi siyasi tarihle, kendi siyasi tavrıyla yüzleşmesi gerekir. Bizzat Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup başkan vekili olduğu, genel başkan olduğu dönemlerde dahi bu siyasi çizgiyi sürdürmüşler, hak ve hürriyetler rejiminin genişletilmesi konusunda atılan her adıma karşı durgun bir tavır ortaya koymuşlardır. Dolayısıyla bütün bunları değerlendirmeden tutup da Türkiye’de iktidarın, vatandaşlarımızın bir kısmının hayat tarzlarına tehdit ettiği gibisinden bir yaklaşım ortaya koymasının gerçeklikle hiçbir alakası yoktur. Burada önemli olan Kılıçdaroğlu’nun hukuk açısından da siyasi açıdan da aslında genel başkanlığı döneminin sona erdiği bir dönemdir. Nitekim genel başkan olarak hukuki açıdan da durumu tartışmalı olmasına rağmen bunu sürdürmeye devam etmektedir. Bu tartışmayı örtbas etmek için sürekli olarak seçim sonuçlarına saldırmakta, kendince toplumsal fay hatlarına cinnet etmeye çalışmaktadır” ifadelerini kullandı.

    “Türkiye’de hiçbir şekilde milli güvenlik sorunu yoktur”

    Türkiye’de devletimizin her hangi bir güvenlik sorunun üstesinden geleceğini belirterek Türkiye’de bir güvenlik zaafı olduğuna dair ortaya koyduğu açıklamaları hepsinin yalan olduğunu söyleyen Çelik, “Netice itibariyle de hepsinin yalan olduğu ortaya çıktı. En son hatırlarsanız seçimlerin ikinci turunun yapıldığı gece ikinci turunun sonuçların açıklanmaya başlandığı geceden önce bir açıklama yaptı. Seçim gecesi hiç kimse sokağa çıkmasa Türkiye’de büyük olaylar olabilir, büyük provokasyonlar olabilir. Biz de dedik ki Türkiye’de devletin ve güvenlik kurumlarının baş edemeyeceği bir güvenlik zaafı varmış gibi bir yaklaşım ortaya koymanız yanlıştır. Kendi devletinizi ve kurumlarınızı zaaf içinde gösterip bu provokasyon söyleminden uzak durmanız gerekir. Netice itibariyle ne oldu? Kendisinin söylediğinin yalan olduğu ortaya çıktı. Seçim gecesi bütün siyasi partilerden vatandaşlarımız hem sandık başlarındaydı. Hem sokaklardaydı. Türkiye güvenli bir biçimde ufak tefek olaylar hariç herhangi bir sistematik olay olmadan gayet güvenli bir biçimde seçimleri yaptı ve süreci tamamladı” diye konuştu.

    “Türkiye yüzyılı kadınların yüzyılıdır”

    Konuşmasının sonuna gelirken Kadın A Milli Voleybol takımının şampiyonluğunu kutlayan Çelik, Türkiye yüzyılı aynı zamanda kadınların yüzyılıdır demiştik. Bunun son örneği olarak, dün gece hepimizin göğsünü kabartan bir biçimde kadın A milli voleybol takımımız Avrupa’nın da en büyüğü olduğunu gösterdi. Filenin sultanları aynı zamanda Türk kadınlarının gücünü, istiklal maaşımızı Avrupa Birliği’nin başkenti sayılabilecek bir yerde okutarak bütün dünyaya göstermiş oldu. Biz bu kardeşlik iklimi, barış iklimi içerisinde yolumuza devam edeceğiz. Onun dışındaki ortaya koyulmaya çalışılan kendi koltuklarını koymak, kurmak için ortaya koydukları bu provokasyonlarla bu manipülasyonlarla da bu dezenformasyonlarla da mücadelemizi en güçlü şekilde sürdüreceğiz ve bu yalan siyasetine hiçbir alanda geçit vermeyeceğiz” ifadelerine yer verdi.