Kategori: Sağlık

  • “İnsanlıktan nasibini almamış şahısların cezalarını verme aşamasındayız”

    “İnsanlıktan nasibini almamış şahısların cezalarını verme aşamasındayız”

    Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, Isparta’daki sağlık hizmetlerini yerinde incelemek ve değerlendirmek amacıyla kente bir dizi ziyaretler gerçekleştirdi. Program kapsamında ilk olarak Valilik ziyareti gerçekleştiren Memişoğlu, şeref defterini imzaladı ve ardından sağlık sektöründeki gelişmeleri basınla paylaştı.

    “Isparta, Türkiye’nin sağlık merkezlerinden biri”

    Memişoğlu, Isparta’nın sağlık altyapısına dair önemli bilgiler paylaştı. Şehirde 10 devlet hastanesi, bir şehir hastanesi, 62 aile sağlığı merkezi ve 165 aile hekiminin bulunduğunu belirten Memişoğlu, “Isparta gerçekten Türkiye’nin sağlık merkezlerinden biri ve çok iyi sağlık hizmeti sunan illerimizden biri. Tüm sağlık çalışanlarımıza emekleri için teşekkür ediyorum” dedi.

    “Aile hekimleri daha etkin hale getirilecek”

    Aile hekimliğinin sağlık hizmetlerinin temel taşlarından biri olduğunu vurgulayan Bakan Memişoğlu, bu alanda yapılan mevzuat değişiklikleriyle aile hekimlerinin daha etkin hale getirileceğini ifade etti. Ayrıca, aile hekimliği ile hastaneler arasındaki entegrasyonun güçlendirileceğini belirtti.

    “Türkiye sağlık alanında dünya çapında bir rol modeli”

    Son 22 yılda sağlık sektöründe Türkiye’nin büyük bir hamle gerçekleştirdiğini söyleyen Memişoğlu, özellikle COVID-19 ve deprem dönemlerinde Türkiye’nin sağlık hizmetleriyle dünya çapında bir rol model haline geldiğini belirtti. Ayrıca, sağlıkta üretim ve koruyucu sağlık alanlarında daha fazla ilerleme kaydetmek için çalışmalarına devam edeceklerini açıkladı.

    Yenilikçi sağlık projelerine destek

    Sağlık alanındaki yenilikçi projelere destek vereceklerini ve bilim insanlarının yeni ilaçlar, tedavi yöntemleri ve moleküller geliştirmeleri için Türkiye Sağlık Enstitüsü’nün destek sağlayacağını ifade eden Memişoğlu, bu projeleri özellikle hayvan denemeleri sonrası insanların üzerinde yapılan deneylerle ilgili bilimsel çalışmaların da destekleneceğini vurguladı.

    “İnsanlıktan nasibini almamış kişilerin cezalarını verme aşamasındayız”

    Isparta’da son 22 yılda 32 sağlık yatırımı yapıldığını ve acil sağlık merkezlerinden üniversite hastanesine kadar pek çok önemli sağlık yatırımı yapıldığını dile getiren Memişoğlu, “Daha iyi bir Isparta için buradayız. Türkiye, sağlık hizmetleri anlamında dünyaya örnek bir ülke. Ancak, istisnai olarak insanlıktan nasibini almamış şahısların cezalarını da verme aşamasındayız” dedi.

    “Hekimlerimizin her çalışmasında yanlarındayız”

    Türkiye’de hekimlerin ve sağlık alanında bilim insanlarının yaptığı projelere destek olacağını belirten Memişoğlu, “Türkiye’de hekim ve bilim insanlarımızın ‘ben yeni bir şey söyleyeceğim, yeni bir şey üreteceğim, yeni bir ilaç bulacağım, yeni bir molekül bulacağım, yeni bir tedavi yöntemi yaptım’ diyen herkesin arkasında desteğinde olacağız. Bunu Türkiye Sağlık Enstitüsü Başkanlığımız vasıtasıyla yapacağız. Özellikle dediğimiz hayvan değerlerinden sonra insanların üzerinde deneylerin ve çalışmaların yapıldığı, bilimsel çalışmaların yapıldığı bütün projeleri desteklemeye çalışacağız. Bu konuda malum meclisimizde bir önerge verdik” şeklinde konuştu.

    Isparta’ya teşekkür

    Son olarak, Isparta halkına, Vali’ye ve milletvekillerine misafirperverlikleri için teşekkür eden Memişoğlu, sağlık hizmetlerini daha iyi bir noktaya taşımak için çalışmalarına devam edeceklerini söyledi.

  • Çocukların çokça hastalanmaları normal

    Çocukların çokça hastalanmaları normal

    Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Alper Tunga Özbek kışın havaların soğuması ve hava kirliliğinin artması gibi sebeplerle kalabalık ortamlarda geçirilen süre arttığında özellikle çocuklarda soğuk algınlığı, grip, nezle gibi hastalıkların daha sık görüldüğüne dikkat çekerek “Özellikle kreşe ve okula başlayan çocukların ilk senelerde daha sık hastalanması, çoğu kış ve sonbahar aylarında olmak üzere senede ortalama 6-8 kere üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmeleri doğal ve normal kabul edilebilecek bir durumdur” dedi.

    “Gereksiz antibiyotik kullanmayın”
    Enfeksiyon döneminde öncelikle etkenin viral mi yoksa bakteriyel bir enfeksiyon mu olduğu ayrımının doktor tarafından yapılması ve tedavi sürecinin buna göre planlanması gerektiğinin altını çizen Dr. Özbek “Bu dönemde geçirilen enfeksiyonların büyük bir kısmının viral kaynaklı olduğundan dolayı antibiyotik tedavilerinin sadece süreci takip eden doktorun uygun görmesi durumunda kullanımı daha doğru olacaktır. Gereksiz antibiyotik kullanımı hem antibiyotiğe direnç kazanılmasına sebep olur hem de florayı etkileyerek bağışıklık sistemini bozmaktadır” diye konuştu. Antibiyotikler dışında solunum yolu enfeksiyonlarında ihtiyaca göre ateş düşürücü kullanılması, bol sıvı tüketilmesi, burun kanallarının açık tutulması, özellikle 2 yaş altı çocuklarda anne sütünün sık sık verilmeye çalışılması, daha büyük çocuklar için ise bitki çaylarının verilmesinin daha hızlı bir iyileşme sürecini sağlamaya yardımcı olacağını dile getirdi.

    “Bebeklerin koruyucusu anne sütü”
    Kış aylarında küçük bebekler için bu hastalıklardan korunmada en önemli silahın “anne sütü ile beslenme” olduğunu vurgulayan Dr. Özbek o dönemde hasta bile olsa annenin vücudunda oluşturduğu koruyucu faktörlerin bebeğe geçtiğini ve ve bağışıklık sistemini desteklediğini ifade etti. Solunum yolu enfeksiyonları sırasında bebeğin iştahının bir kaç gün azalması ve annesini daha sık emmesinin de doğal olduğunu söyleyen Dr. Özbek hastalık sırasında bebeğini bol bol emzirmeye çalışan annenin bu şekilde hem bebeğe o hastalığa karşı savunma faktörlerini verdiğini hem de uygun bir şekilde beslenmesini, sıvısız kalmamasını sağladığını anlattı.
    Anne sütünün dışında dengeli ve sağlıklı bir beslenme düzeni sağlanarak, taze meyve-sebzelerle vitamin alımını arttırmak gerektiğini vurgulayan Dr. Özbek özellikle C ve D vitamini bu dönemde önemli olsa da sağlıklı beslenen bir çocuğun sürekli vitamin takviyesi almasına gerek olmadığını dile getirdi.

    “Çocuklarınıza el yıkamayı, hapşırırken ağız kapatmayı öğretin”
    Solunum yolu enfeksiyonlarının hasta çocuğun öksürme ve hapşırmasıyla; direkt temas veya çocuğun salgılarına temas etmiş eşyalar yoluyla bulaştığını belirten Dr. Özbek “Çocuklara el yıkama alışkanlığı kazandırılmalı ve hapşırma ya da öksürme sırasında ağız kapatılması öğretilmelidir, hasta çocukların hastalığın aktif döneminde okula kreşe gönderilmemeleri hastalığın bulaşmasının önlenmesi açısından önemlidir. Mümkün olduğunca kapalı, kalabalık ortamlardan kaçınılmalıdır. Sigara, çocukların hastalık riskini arttıracağı için sigara dumanından ve hava kirliliğinden çocukları uzak tutmak gerekmektedir. Ev, ofis gibi çok vakit geçirilen kapalı alanların düzenli havalandırılması, havasının kuru olmaması, nem ölçümü yapılarak gerekirse nem seviyelerinin artırılması yararlı olacaktır” dedi. Düzenli ve yeterli uyku ile açık havada yapılan kısa yürüyüş ve fiziksel aktivitelerin çocukların bağışıklık sistemini destekleyerek hastalıklarla mücadeleyi kolaylaştırdığını sözlerine ekledi. Hastalıklardan korunmanın en etkili yollarından birisi olan aşılamanın da ihmal edilmemesi, çocukluk çağı aşılarının mutlaka yapılmalı, ayrıca risk grubunda olan çocuklar için grip aşısının da uygulanması uyarısında bulundu.

    “Şu üç durumda doktora başvurun”
    Anne babaların doktora ne zaman başvuracağını bilemediğine değinen Dr. Özbek şu bilgileri paylaştı:
    “3 aydan küçük bebeklerde her ateşlenmede mutlaka doktora gidilmelidir. 3 aydan büyük çocuklar için dirençli ya da yüksek seyreden ateş, halsizlik, beslenememe ve sıvı tüketiminde azalma gibi ek durumlar varsa mutlaka doktora götürülmelidir. Ayrıca öksürükle birlikte nefes almakta zorluk, hırıltılı ve sık nefes alıyor olması öksürüğün uzun süre devam etmesi çocukları doktora gecikmeden götürmek için uyarıcı sebeplerdir.”

  • Gençlerde HIV enfeksiyonu artıyor

    Dünya Sağlık Örgütü’nün 2023 yılı verilerine göre dünyada 40 milyon kişi HIV ile yaşıyor. 2023 yılında 5,4 milyon kişi HIV taşıdığından habersizken, 1,4 milyon çocuk HIV ile mücadele ediyor.

    Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Özge Karadağ, özellikle gençlerin risk altında olduğunu belirterek, “Korunma, erken tanı ve bu konularda toplumsal farkındalığın arttırılması hayati öneme sahip” dedi.

    AIDS’e karşı farkındalığı artırmak ve toplumsal ön yargıları dönüştürmek amacıyla 1 Aralık “Dünya AIDS Günü” nedeniyle açıklamalarda bulunan Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Uzmanı Prof. Dr. Özge Karadağ, dünyada ilk görülmesinin üzerinden 43 yıl geçmesine rağmen HIV’e yakalananların sayısındaki artışın endişe verici olduğunu söyledi.

    Prof. Dr. Özge Karadağ, “HIV (Human Immunodeficiency Virus) olarak adlandırılan bu virüsün, dünyanın pek çok bölgesinde özellikle Afrika, Amerika, Asya’da yayılma hızı azalırken, ülkemizin de bulunduğu Doğu Avrupa ve Orta Asya’da yayılma hızı giderek artıyor.

    Geçtiğimiz ay Münih’te düzenlenen Uluslararası AIDS Konferansı’nın da ana odağı bu bölgelerdeki artıştı. Artışlar konusunda ülkeler son derece kaygılı ve hızla önlem alınması konusunda ciddi çalışmalar yapılıyor” dedi.

    Dünyada 5,4 milyon kişinin HIV taşıdığından habersiz olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Özge Karadağ, “Halen en sık bulaş yolu korunmasız cinsel ilişki olan virüsü durdurmak mümkün ancak korunma önlemlerinin doğru bilinmesi ve doğru uygulanması gerekli.

    Sağlık okuryazarlığının yeterli düzeyde olması, tek eşlilik, cinsel ilişkide kondom kullanılması, riski yüksek ilişkilerin öncesi ve sonrasında koruyucu ilaçlar, madde bağımlılığının önlenmesi ve ücretsiz erken tanı imkanlarının sağlanması başlıca korunma stratejileri” diye konuştu.

    “Gençlerde HIV artışında akran ve sosyal medya etkisi var”
    Ülkemizdeki artış ve genç nüfusun virüsten etkilenme oranlarına dikkat çeken Karadağ, “Gençler akranlarından ve sosyal medyadan çok etkileniyor. Çoğu zaman bilgi kirliliği yüzünden sağlık bilgisine erişimde güçlük yaşanıyor.

    Alkol ve madde kullanım yaygınlığının giderek arttığı gençler odağımızda olmalı. Gençleri korumak, geleceği korumaktır aynı zamanda. Bu nedenle yaşa ve kültüre uygun sağlık okuryazarlığının geliştirilmesi çok önemli.

    Ücretsiz olarak hizmet veren gönüllü danışmanlık ve test merkezleri, erken tanı ve toplumsal farkındalığın arttırılması için hayati öneme sahip. Herhangi bir şüphe durumunda bu merkezlere başvurmaktan çekinilmemeli. Bireyler hem kendilerini hem sevdiklerini erken tanı ve tedavi ile koruyabilirler” dedi.

    Geçtiğimiz yıl HIV nedeniyle 630 bin kişinin hayatını kaybettiğini belirten BAU Halk Sağlığı Anabilim Dalı Uzmanı Prof. Dr. Özge Karadağ, “Aileler, ergenlik ile birlikte çocuklarının yaşlarına uygun biçimde güvenilir bilgilere erişimini sağlamalı, sağlık profesyonellerinin desteğini almalı.

    HIV-AIDS, okullardaki sağlık eğitimlerinin içinde yaşa uygun olarak yer almalı” diye konuştu.

  • Önlenemeyen pandemi hızla artıyor

    Önlenemeyen pandemi hızla artıyor

    Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, AIDS hastalığının ülkemiz için ciddi bir sorun olduğunu kaydederek, “2021 yılı raporuna göre dünyada HIV epidemisinin başlangıcından bugüne kadar 79,3 milyon kişi HIV ile enfekte oldu.

    AIDS ile ilişkili hastalıklar sebebiyle 36,3 milyon kişi ise hayatını kaybetti” dedi.
    Ülkemizde 2 bin 438 AIDS vakası bulunduğunu belirten Yılmaz, “Ülkemizde 1985 yılından 07 Kasım 2024 tarihine kadar doğrulama testi pozitif tespit edilerek bildirimi yapılan 45 bin 835 HIV pozitif kişi ve 2 bin 438 AIDS vakası mevcuttur.

    HIV ve AIDS toplam vakaların yüzde 81,8’i erkek, yüzde 18,2’si kadın olup yüzde 16,1’i yabancı uyruklu kişilerden oluşmaktadır. Vakalar en fazla sırasıyla 25-29 ve 30-34 yaş gruplarında görülmektedir” dedi.

    İlk 1981 yılında Amerika’da raporlandı
    İlk vakaların 1981 yılında Amerika’da raporlandığını hatırlatan Yılmaz, ”İlk vakalar 1981 yılında Amerika’da raporlandı.

    Erkeklerle seks yapan erkekler arasında sebebi bilinmeyen bir şekilde bu enfeksiyonun görülmeye başlanması ve akabinde ölümlerin gerçekleşmesi ile dikkat çekmeye başladı ve araştırmalar yapılmaya başlandı.

    Günümüzde ise heteroseksüel ilişki, kan ve kan ürünleri aracılığıyla bulaştığı da bilindiğinden, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren bir enfeksiyon olarak tanımlanmaktadır. 1983 yılında insanlar arasında enfeksiyonun geçiş yollarının saptanması ve 1986 yılında ise HIV’in tanımlanmasıyla ile birlikte 1987 yılında enfeksiyon üzerinde etkili olduğu bilinen ilk ilaçlar kullanılmaya başlanmıştır.

    Bugün gündemimizi oluşturan 1 Aralık Dünya AIDS Günü ise HIV ile yaşayanların yaşadıkları mücadeleleri ve kayıpların anılması ile HIV farkındalığının sağlanması adına Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1988 yılında ilan edilmiştir. 1996 yılında ise ilk kez, virüsün doğrudan kopyalanmasını engelleyen ilaçlar hayatımıza girmiştir” dedi.

    “Ülkemizde 1985 yılından 7 Kasım 2024 tarihine kadar doğrulama testi pozitif tespit edilerek bildirimi yapılan 45 bin 835 HIV pozitif kişi ve 2 bin 438 AIDS vakası mevcut” diyen Yılmaz, “HIV ve AIDS toplam vakaların yüzde 81,8’i erkek, yüzde 18,2’si kadın olup yüzde 16,1’i yabancı uyruklu kişilerden oluşmaktadır.

    Vakalar en fazla sırasıyla 25-29 ve 30-34 yaş gruplarında görülmektedir. Vakaların bulaş yoluna göre dağılımına bakıldığında, yine ilk vakanın görüldüğü 1985 yılından itibaren, ülkemizde bildirimi yapılan vakaların yüzde 58,9’unda bulaşma yolu bildirilmemiştir. Bulaşma yolu bildirilen vakalar içerisinde cinsel yolla bulaşma yüzde 94,4, damar içi madde kullanımı yoluyla bulaşma yüzde 1,2 ve anneden bebeğe geçiş ise yüzde 1,2’dir.

    Vakaların yüzde 2,2’sinde çoklu bulaş yolu bildirilmiştir. 1 Ocak 2024-7 Kasım 2024 tarihlerinde ise bin 527 HIV pozitif kişi ve 40 AIDS vakası olmak üzere toplam bin 567 vaka doğrulama testi pozitif tespit edilerek bildirilmiştir. Bildirimi yapılan HIV ve AIDS vakalarının yüzde 84,6’sı erkek, yüzde 15,4’ü ise kadındır.

    Vakaların yüzde 10,5’i yabancı uyrukludur. 2024 yılında bildirimi yapılan vakalardan 25-29 yaş grubu, diğer yaş gruplarına göre daha fazla sayıda bildirilmiştir. Yıllar itibarıyla hastalık trendinde artış izlenmektedir.

    2020 yılında HIV pozitif kişi sayısı 3 bin 137 iken, 2023 yılında HIV pozitif kişi sayısı 6 bin 185 olmuştur. Tüm dünyadaki HIV pozitif vakalarının yüzde 70’i Sahra Altı Afrika’dadır. Afrika’daki bazı ülkelerde nüfusun yüzde 10’undan fazlası HIV ile yaşamaktadır.

    Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programının (UNAIDS) 2021 yılı raporuna göre dünyada HIV epidemisinin başlangıcından bugüne kadar 79,3 milyon kişi HIV ile enfekte oldu. AIDS ile ilişkili hastalıklar sebebiyle 36,3 milyon kişi ise hayatını kaybetti” diye konuştu.

    “HIV tedavisi olan bir hastalıktır”
    HIV tedavisi olan bir hastalık olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “HIV’in bulaş yollarından ilki korunmadan (kondomsuz) gerçekleştirilen cinsel birleşmedir. Bir diğeri ise kontrolsüz kan ve kan ürünleri, doku ve/veya organ nakli ve deri altına giren her türlü iğne ve enjektörün ortak kullanımıdır.

    Yine HIV ile yaşayan ve tedaviye erişemeyen gebeden çocuğa bulaş da söz konusu olabilir. HIV, sosyal davranışlarla bulaşmaz HIV sosyal ilişkilerle, öpüşmekle, sarılmakla, aynı ortamda bulunmakla, aynı çatal bıçağı kullanmakla bulaşmaz. HIV tedavisi olan bir hastalıktır. Tedavi maliyeti devletimiz tarafından karşılanmaktadır.

    Tedavisi olan bir hastalıktan halen tedavi almadığı için ölen insanları, özellikle de çocukları duyunca inanamıyoruz. Bu, hastalığı insanlarımıza anlatamamış olduğumuzu gösteriyor. 1 Aralık Dünya AIDS günü vesilesi ile herkesin aşağıdaki bilgileri bilmelerini istiyorum. HIV en sık korunmasız cinsel ilişki ile bulaşır.

    Deri altına giren her türlü iğne, enjektör veya jilet gibi aletlerin ortak kullanımı ile de bulaşma olabilir. HIV korkulacak bir hastalık değildir. Ancak AIDS’den korkmalıyız. AIDS’de bağışıklığın zayıflaması söz konusudur.

    AIDS’de fırsatçı enfeksiyonlar ve fırsatçı kanser türleri görülebilir. Günümüzde mevcut ilaçların düzenli kullanılması AIDS gelişimini önlemektedir.Hastaların takiplerini düzenli olarak yaptırmaları, hekimlerinin önerilerine uymaları ve tedavilerini aksatmamaları hayati öneme sahiptir” dedi.

  • 2012’den bu yana 4 kat arttı

    2012’den bu yana 4 kat arttı

    Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yeşim Taşova, “Ülkemizde 2012 yılından bu yana HIV olgusu 4 kat arttı.

    HIV virüsünün sadece yüzde 15-16’sını yabancı uyruklulardan alıyoruz. Artık bu virüs kendi ülkemizde. Durumunun farkında olmayan binlerce kişi var. Bu kişileri bulup tedavi etmemiz gerekiyor” dedi.

    1 Aralık Dünya AIDS Günü öncesinde UNAIDS tarafından hazırlanan rapora göre dünya genelinde HIV ile yaşayan 39.9 milyon kişiden 9.3 milyonu hala hayat kurtarıcı tedaviye erişemiyor.

    Ayrıca Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde ilk olarak 1985 yılında görülen HIV vakasının ardından, vaka sayıları sürekli artış gösterdi.

    2024 yılı verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 40 bin HIV pozitif hasta varken 2 bin 300 de AIDS vakası mevcut. Vakaların yüzde 80’ı erkek, yüzde 15-16 civarı ise yabancı uyruklu şahıslar. Uzmanlar ise artık HIV virüsüne yakalanan kişilerin bu virüsü Türkiye’den kaptığını söyledi.

    “Bu hastalığın kötü meyvelerini topluyoruz”
    Konuyla ilgili Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yeşim Taşova, İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu.

    Prof. Dr. Taşova, pandemi döneminin ardından gelen vakaların geç dönemde başvurduklarını anlatarak, “AIDS sessiz bir salgın, pandemi aslında baktığımızda.

    Covid zamanında önemi geriye düştü ancak şuanda tekrar gündeme geldi. Bu hastaların tespiti Covid zamanında tam anlamıyla yapılamadı.

    Şuanda laboratuvarların tekrar çalışmasıyla birlikte bu hastalığın meyvelerini topluyoruz. Çok kötü bir meyve ancak bunlar. Şuanda daha fazla HIV pozitif hasta gelmeye başladı ve geç dönem gelmeye başladılar” ifadelerini kullandı.

    “Bu virüsü ülkemizden alıyoruz”
    Ülkemizde HIV virüsü bulaşan kişilerin artık bu virüsü Türkiye’den kaptığını bildiren Prof. Dr. Taşova, daha sonra şunları söyledi:
    “Bugüne kadar Türkiye genelinde 40 bine yakın HIV pozitif vaka oldu. 2 bin 300 civarında da AIDS vakası var. Bunların yüzde 80’ı erkek.

    Bu virüsü kendi ülkemizden alıyoruz. Yüzde 15-16 civarında yabancı uyruklular ama esas olarak kendi ülkemizde bulunuyor. Giderek artan uyuşturucu kullanımı da bunu tetikliyor.

    15 yaştan itibaren 40 yaşına kadar vakalar var ancak 60 yaşın altı vakalarda giderek artıyor. Ergen dönemdeki kişiler ve yaşlı kişilere dikkat etmek gerekiyor.

    Herhangi bir sağlık sorunu sebebiyle hastaneye gittiyse mutlaka HIV testi yaptırılmalı. Ülkemizde 2012 yılından bu yana HIV olgusu 4 kat arttı. Bu sadece bildiklerimiz.

    Bakanlık verilerine baktığımızda biz olgularımızın sadece yüzde 50’sini biliyoruz. Yüzde 50’sinin bilinmesi demek, kendi olgusundan habersiz ortada dolaşan insanların varlığı demektir. Çünkü HIV bir kere bulaşıp tedavi edilmezse bulaştırıcıdır. Kan ve cinsel yolla bulaşır.”

    “Hamilelerde kontrol edilmeli”
    Anneden bebeğe de HIV virüsü geçişi olabileceğine dikkat çeken Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yeşim Taşova, “Anneden bebeğe de geçiş mümkün olabiliyor.

    Eğer anne pozitifse ve tedavi olmamışsa doğum anında veya emzirme anında bebeğe bulaş oluyor. Gebelerin mutlaka kontrol edilmesi gerekiyor. Durumunun farkında olmayan yüzde 50 var. Bu kişileri bulup tedavi etmemiz gerekiyor” dedi.

    “Tedaviyi sağlık sistemimiz karşılıyor”
    HIV testinin çok basit, tedavisinin de ücretsiz olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Yeşim Taşova, “Hiç tedavi olmayan kişi HIV virüsünü aldıktan sonra 8-10 yıl içerisinde önce AIDS oluyor sonrada ölüyor.

    Ancak tedavi olurlarsa bu kişiler HIV nedeniyle ölmüyorlar. Bu yüzde 50’nin bulunması çok önemli. Bu virüs çok basit bir elisa testiyle tespit ediliyor. Ömür boyu sürecek bu çok pahalı tedaviyi bizim sağlık sistemimiz karşılıyor” ifadelerini kullandı.

  • ‘Güçlü kadın güçlü toplum’

    ‘Güçlü kadın güçlü toplum’

    Manisa’da çalışmayan ve okumayan yaşları 20-40 arasımda olan kadınlara yönelik hazırlanan ‘Güçlü kadın güçlü toplum’ projesinde ilk eğitim Yunusemre ilçesine bağlı kırsal Üçpınar Mahallesinde verildi.

    Manisa Kadın İçin Girişim Derneğinin yürüttüğü; Yunusemre Kaymakamlığı, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Manisa İl Sağlık Müdürlüğü ve Manisa AFAD İl Müdürlüğü’nün proje ortağı olduğu ‘Güçlü kadın güçlü toplum’ projesi temel ilk yardım ve afet bilinci eğitimleri başladı.

    Projenin ilk eğitimi Yunusemre ilçesine bağlı kırsal Üçpınar Mahallesinde gerçekleştirildi. Özellikle Yuntdağı bölgesindeki kadınlara temel ilk yardım eğitimi ve afet bilinci kazandırmayı amaçlayan projenin eğitimlerinin sırasıyla Sarma, Pelitalan ve Maldan mahallelerinde devam edeceği öğrenildi.

    Proje ile ne işte ne okulda olan yaşları 20 ve 40 arasında değişen kadınlara hem afet bilinci kazandırılması hem de sağlık okuryazarlığına katkı sağlanması hedefleniyor. Projede, eğitimlerin sonunda geniş kapsamlı bir tatbikat yapılması planlanıyor.

  • Havalar soğudu, grip vakaları arttı

    Havalar soğudu, grip vakaları arttı

    Türkiye, soğuk hava dalgasının etkisi altına girerken grip vakalarında da artışlar başladı. İç Hastalıkları Uzmanı Doktor Burak Can, konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na konuştu.

    “Vakalar arttı”

    Doktor Burak Can, grip ve nezlenin birbirinden ayrılması gerektiğini anlatarak, “Grip, her yıl milyonlarca insanı etkileyen, influenza virüs denen bir virüsün yaptığı enfeksiyon hastalığıdır. Bu hastalıkta ateş, kas ağrıları, öksürük, burun akıntısı, boğaz ağrısı, halsizlik gibi şikayeti olur hastaların. Bazen nezleyle de karıştırılabilir. Herkes ben nezle oldum değil de grip olduğunu daha sık söyler. Aslında nezle biraz daha yaygındır. Özellikle ateşin inatçı olması, kas ağrılarının, halsizliğin fazla olması ya da uzamış kuru öksürüğün olması gripte daha çok gördüğümüz keşiflerdir. Vaka sayılarında da artış var” ifadelerini kullandı.

    “Sık sık el yıkanmalı”

    Grip ve nezle enfeksiyonlarının bulaşma yolları hakkında bilgi veren Dr. Burak Can, “Hapşırmayla, öksürmeyle sağa sola saçılan damlacıklar havaya karışabilir. Bu havayı soluyan kişiler, enfeksiyon etkenini solunum yoluyla almış olurlar. Bunun için kapalı mekanların sık sık havalandırılması gerekiyor. Özellikle risk gruplarındaki kişiler kapalı bir ortamda bulunacaksa, maske kullanmaları korunmak için faydalı olacaktır. Ayrıca yine enfeksiyon etkenleri hapşıran, öksüren kişilerden havaya yayılan damlacıklar yoluyla eşyalara, yüzeylere bulaşabilir. Buralara dokunan kişi elini ağzına, gözüne götürdüğü zaman bu virüsü kendisine bulaştırmış olur. O yüzden sık sık el yıkanmalı ayrıca hasta olan kişilerle görüşme yapmak durumunda kalırsak da 1 metreden fazla yaklaşmamalıyız ve maske kullanmalıyız” diye konuştu.

    “Grip aşısı yaptırın”

    Grip aşısının öneminden bahseden Doktor Can, “Risk grubunda olan kişiler muhakkak grip aşısı yaptırmalıdır. Her ne kadar aşılarla ilgili dezenformasyonlar olsa bile bu aşılar çok güvenli, her yıl yapılan aşılardır. 50 yaş üstündeki yetişkinler, kronik astım, KOAH, diyabet, kalp hastalığı, kronik karaciğer hastalığı, kronik böbrek hastalığı, nörolojik hastalıkları, bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavi kullananlar, romatoloji – onkoloji hastaları, gebeler, yaşlı bakım evinde kalanlar ve sağlık çalışanları aşı yaptırmalı. Grip aşısı yaptırmayı genellikle ekim ayında öneriyoruz ama risk grubundaki kişiler eğer aşılarını olmadıysa kasım, aralık ayında hatta şubat ayına kadar yaptırabilirler” şeklinde konuştu.

  • Yeni aile hekimi yönetmeliği açıklandı

    Yeni aile hekimi yönetmeliği açıklandı

    Van İl Sağlık Müdürü Operatör Dr. Muhammet Tosun, hasta olmasa bile her vatandaşın yılda en az iki kez aile hekimlerini ziyaret etmesi gerektiğini söyledi.
    Van İl Sağlık Müdürü Operatör Dr. Muhammet Tosun, yeni aile hekimi yönetmeliği ve aile hekimi sistemi ile ilgili açıklamalarda bulunmak üzere kentteki ulusal ve yerel basın mensuplarıyla bir araya geldi.

    Yeni aile hekimi yönetmeliğinin kasım ayı itibariyle hem Resmi Gazete’de yayınlandığını hem de Sağlık Bakanlığı tarafından tüm illere duyuruların yapıldığını aktaran Tosun, “Bu yönetmelikte amaçlanan şey; aile hekimiyle aile hekimine kayıtlı nüfusu daha sık bir araya getirip, bunları bir aile şemasında buluşturmak. Böylece daha sık temaslarını sağlayıp; insanların aile hekimlerini daha fazla kullanması, hastalanmadan önce de aile hekiminde tüm tetkik ve tedavilerini yaptırabilmesidir.

    Bu yönetmelikle birlikte daha önce ülkemizde bir aile hekimi maksimum 4 bin nüfusa sahip olup bunların takip tedavilerini yapmaktaydı. Bu yönetmelikten sonra bu sayı 3 bin 500’e düşürüldü.

    Biz de ilimizde 3 bin 500 üzerindeki aile hekimleri birimlerinin nüfuslarını düşürmek için çok sıkı bir çalışma içerisindeyiz. İnşallah tüm aile hekimliği birimlerimizin nüfuslarını 3 bin 500’den daha aşağıya çekip, aile hekimlerinin daha kaliteli zamanda halkla beraber temas etmesini sağlamayı amaçlamaktayız” dedi.

    “Hastalar, hastanelere gitmeden belli testlerini aile hekimliğinde yapabilecekler”
    Yeni aile hekimliği birimleri açma, yatırımlarla yeni binalar inşa etme veya kiralık binalarla ya da satın alınabilecek binalarla yeni aile hekimi birimleri oluşturmak için sıkı bir çalışma içerisinde olduklarının altını çizen Tosun, “Bu yönetmelikle beraber aile hekimleri nüfusları azaldığında aile hekimleri kendi nüfuslarını daha sık görebilecek ve hem koruyucu sağlık hizmetlerini daha kaliteli bir şekilde gerçekleştirecek hem de tedavi edildiği sağlık hizmetlerinde hastalar hastanelere gitmeden aile hekimliği merkezlerinde belli testlerini, belli tahlillerini yaptırıp, tedavilerini olabilecek” ifadelerini kullandı.

    “Bu yönetmelik ile kesinlikle bir aile hekiminin ilaç yazma özgürlüğüne engelleme söz konusu değildir”
    Yeni aile hekimi yönetmeliğinin ardından kamuoyunda bazı yanlış algılamaların olduğuna vurgu yapan Tosun, “Bunlardan biri aile hekimlerinin özellikle antibiyotik olmak üzere bazı ilaç yazma yetkilerinin alındığına dair spekülasyonlar oldu. Kesinlikle bu yönetmelikle beraber herhangi bir doktorun ilaç yazma özgürlüğüne bir engelleme kesinlikle söz konusu değil.

    Malumunuz ülkemizde antibiyotik kullanımı artık son yıllarda çok yaygınlaştı. Ülkemizde antibiyotik kullanımı Avrupa ülkelerinin ve OECD ülkelerinin iki buçuk katı. Bu yönetmelikle beraber uygun endikasyonda antibiyotik yazma hedeflenmekte.

    Aile hekimlerinin kesinlikle antibiyotik yazmasına bir engel konulmamakta olup, antibiyotik yazanlara bir cezalandırma kesinlikle olmamaktadır. Antibiyotik oranı dünya standartlarında il standartlarında belli bir düzeyden daha iyiyse bu aile hekimlerine tamamen teşvik edici şekilde bir yönetmelik hazırlanmış durumdadır.

    Aile hekimleri antibiyotik yazma oranlarını, endikasyonlar dahilinde kendilerini geliştirerek düşürdükleri takdirde bir cezalandırma değil, tamamen maaşlarında ya da ellerine geçen kazançlarda bir teşvikle artma söz konusu. Yine aynı şekilde kamuoyundaki yanlış algılardan biri de aile hekimlerinin halk tarafından oylanması ve oylandıktan sonra da maaşlarının uygun görülmediği takdirde düşürüleceği yönünde. Bu da tamamen yanlış.

    Bir aile hekimi halk tarafından zaten gerek hak memnuniyeti gerek personel memnuniyeti tarafından tüm kurumlarda olduğu gibi bir değerlendirmeye tabi tutulmakta. Burada da herhangi olumsuz bir cezalandırıcı yön yok. Beğenilen aile hekimleri il ortalamasının üzerinde olan aile hekimleri de yine bir teşvik uygulama ile beraber kendilerine bir katkı bakanlığımız tarafından sunulmaktadır. Bu iki algıyı sizlere de açıklamak istedik” diye konuştu.

    “Her bir kişi yılda en az iki kez aile hekimini ziyaret etmelidir”
    Her bir bireyin aile hekimini yılda en az iki defa görmesi gerektiğine dikkat çeken Tosun, sözlerine şöyle devam etti:
    “Yine bu yönetmelik ile bir kişinin aile hekimini yılda en az iki kere görmesini, aile hekimine iki kere başvurmasını hedefliyoruz. Buradan da halkımıza öncelikle şunu iletmek istiyoruz.

    Lütfen aile hekimlerinizle altı ayda bir hasta olsanız da olmasanız da herhangi bir tedaviye ihtiyacınız olmasa da başvurunuz. Gerekli taramalarınızı yaptırınız. Bu şekilde biz hastalıkları daha önceden tespit edip önlem alabilecek duruma geleceğiz ve ilerleyen zamanda çıkacak hastalıkların hem tedavi maliyetlerinden hem de kişisel maliyet ve eziyetlerinden halkımızı koruyacağız. Bunun yanında ülkemizde artık kronik hastalıklar ciddi anlamda artmış seviyede.

    Biz bu kronik hastalıklara yakalanmadan, aile hekimliğinin yaptığı taramalarla tamamen korumaya ve hastalandırmadan halkımızı korumayı hedeflemekteyiz. Yine bu yönetmelikle beraber koruyucu sağlık hizmetlerini ülkemizde daha da geliştirilmesi hedeflenmektedir.

    Ayrıca aile hekimlerinin isteyebileceği kan tahlili, röntgen ve ultrason gibi tetkiklerin hastaneyle entegrasyonu şu an çalışılmakta. Halkımız kendi aile hekiminde belli başlı tetkikleri hastane hekimine başvurmadan ya da hastaneye başvurmadan direkt onun istemiyle gidip hastanede yaptırıp tekrar aile hekimine bunları görüştürebilme özgürlüğüne sahip olacaktır.”

  • Kışın cilt daha fazla kurur

    Kışın cilt daha fazla kurur

    Mevsim geçişlerinde yaşanan sıcaklık farkları ve olumsuz hava şartları, cildi de önemli ölçüde etkiliyor. Retinoik asidin kış aylarında cilt bakımında altın değeri taşıdığını belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Işıl Turan, bu etken maddenin ince kırışıklıklar, lekeler ve sivilcelerle mücadelede etkili olduğunu vurguladı. Kış aylarının, retinoik asidin cildin üst katmanını hafifçe soyarak, alt katmanında sağlıklı kollajen sentezi oluşmasına imkan tanıdığını ifade eden Uzman Doktor Işıl Turan, kış mevsimiyle birlikte nem oranının azaldığını, bu durumun ellerde egzama, yüzde hassasiyet ve ciltte matlaşmaya yol açtığını söyledi. Bu sebeple hyaluronik asidin kış aylarında daha çok ihtiyaç duyulduğunu belirten Uzm. Dr.Işıl Turan, temiz bir yüze hyaluronik asit serum veya krem uygulanmasının önemine değindi.

    Ellerde kuruma ve çatlamanın başladığını fark edenlere seslenen Dr. Işıl Turan, bu durumun nemlendirici kullanımının ihmal edildiğini gösterebileceğini belirtti. Ellerin kötüleşmeden ve kortizon ihtiyacı olmadan bakıma başlanmasını öneren Turan, özellikle cica içerikli nemlendiricilere ihtiyaç duyanların, mevsim geçişlerinde bu ürünleri kullanmalarını tavsiye etti. Uzm. Dr. Işıl Turan, kış aylarında birlikte profesyonel cilt bakımlarının glikolik veya salisilik asitlerle yapılmasını önerdi.

    Epilasyon mevsiminin açıldığını belirten Turan, güneşlenme ve solaryumun epilasyon etkinliğini azaltıp yan etki riskini arttırdığını söyledi. Turan, kış mevsiminin , epilasyon öncesi daha güvenli ve etkili olduğunu kaydeden Turan, “Ayrıca lekelerden muzdarip olanlara leke tedavisi öneriyoruz. Güneş mevsiminde tedaviyi alevlendirecek uygulamalardan kaçınılmalı” diye konuştu

  • Dikişsiz ‘aort kapak’ ameliyatı

    Dikişsiz ‘aort kapak’ ameliyatı

    Mersin Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Burak Toprak ve ekibi, bir ilke imza atarak dikişsiz aort kapak ameliyatını başarıyla gerçekleştirdi. Bu ileri cerrahi yöntem, klasik kapak değişim operasyonlarına kıyasla ameliyat süresini kısaltarak, kalp ve dolaşım sistemine binen yükü azaltıyor ve iyileşme sürecini hızlandırıyor.

    Özellikle yüksek risk grubundaki hastalar için büyük avantajlar sunan bu teknik, hasta konforunu artırmayı ve komplikasyonları en aza indirmeyi hedefliyor.

    Opr. Dr. Burak Toprak, dikişsiz aort kapak ameliyatı ile ameliyat süresini önemli ölçüde kısalttıklarını belirterek, “Kliniğimize göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikayeti ile başvuran hastayı ileri incelemeler sonucunda kalbindeki aort kapağında ciddi darlık olduğu tespit edildi. İncelemeler sonucunda kapağın değişmesine karar verildi.

    Dikişsiz aort kapak ameliyatı sonrası hasta eski sağlığına kavuştu. Bu yöntemle ameliyat süresini önemli ölçüde kısaltarak hastalarımızın hem ameliyat sırasındaki risklerini azaltıyoruz hem de iyileşme süreçlerini hızlandırıyoruz. Multidisipliner ekibimizin özverili çalışmasıyla bu operasyonu başarıyla gerçekleştirdik” dedi.

    Başarılı bir şekilde tamamlanan operasyonun ardından, hasta stabil bir şekilde taburculuk sürecine geçti. Hasta Aytunç Karaer, hem operasyon öncesi hem de sonrası süreçte aldığı hizmetlerden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Hastane ekibinin profesyonelliği ve güler yüzlülüğü sayesinde kendimi güvende hissettim. Dr. Burak Toprak ve ekibine minnettarım” ifadelerini kullandı.

    Hastane Başhekim Vekili Esra İslamoğlu ise bu başarıda emeği geçen tüm ekibe teşekkürlerini sunarken, ileri teknoloji ile daha fazla hastaya umut olmaya devam edeceklerini söyledi.