Kategori: Sağlık

  • İnmenin 3 belirtisine dikkat

    İnmenin 3 belirtisine dikkat

    Beynin damarsal hastalıkları sonucu meydana gelen işlev kaybına felç ya da inme denildiğini aktaran Acıbadem Kayseri Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Nurhan Yılmaz, şu anda Türkiye’de yaklaşık 3 milyon kadar inme geçirmiş hasta bulunduğunu ve her yıl bu hastalara 250 bin kişi daha eklendiğini söyledi. İnmenin Türkiye’de ve dünyada fonksiyon kaybına ve yeti yitimine en sık sebep olan hastalık olduğunu vurgulayan Dr. Yılmaz, inmenin aynı zamanda ölümcül bir hastalık olduğunu, Türkiye’de en çok ölüme yol açan hastalıklar arasında üçüncü sırada yer aldığını ifade etti.

    “Erkeklerde daha fazla görülüyor”
    İki tür inme olduğunu belirten Dr. Yılmaz, “Yüzde 80 olarak beyindeki bir damarın tıkanması veya daralması sonucu ortaya çıkan iskemik belirti şeklinde görüyoruz. Yüzde 20 oranında daha nadir olarak da beyin damarlarından herhangi birinin çatlaması ya da yırtılması sonucu ortaya çıkan beyin kanamalarını yani hemorajik inmeleri görüyoruz. Erkeklerde daha fazla rastlanmasına rağmen inme kadınlarda daha ölümcül oluyor. Aynı zamanda tansiyon hastalığı olan, şeker hastalığı olan, kolesterol yüksekliği olan, obezitesi olan hareketsiz kişilerde sigara ve alkol kullanan kişilerde inmeyi daha fazla görüyoruz. Özellikle akciğer fibrilasyon dediğimiz ritim bozukluğu olan kişilerde inme daha fazla görünüyor” dedi.

    “Üç belirti inme habercisi”
    Beynin değişik bölgeleri vücudun değişik bölgelerini ve değişik fonksiyonlarından sorumlu olduğu için beynin etkilenen alanına bağlı olarak da hastalarda görülen klinik bulguların değiştiğini anlatan Dr. Yılmaz, hastaların daha çok konuşma bozukluğu, kas güçsüzlüğü, denge koordinasyon bozuklukları, hafıza kayıpları ve görme bozukluklarıyla hekime başvurduklarını ifade etti. İnme bulgularının toplum tarafından bilinmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Yılmaz, temel 3 bulguyu yüzde kayma, konuşma bozukluğu ve kolda güçsüzlük olarak sıraladı.

    “İnmede zamanla yarışıyoruz, saniyeler ve dakikalar bile önemli”
    İnmenin önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğuna dikkat çeken Dr. Yılmaz, “Buradaki tedavi edilebilir kısmında önemli olan erken tanı. O yüzden inme olduğunda tanımamız ve şüphelendiğimiz durumda neler yapmamız gerektiğini çok iyi bilmemiz gerekiyor. Çünkü zamanla yarışıyoruz. Türk Beyin Damar Hastalıkları Derneği ve Türk Nöroloji Derneği ‘Zaman beyindir’ sloganını belirledi. Zaman çok önemli bizim için. İnme tedavisi çünkü zamana bağlı, vakit kaybetmemek, evde olayın düzelmesini beklememek ve şüphe varsa hemen 112’yi aramamız gerekiyor. İnme tedavi edilebilir bir hastalık dedik ama akut dönem dediğimiz ilk saatler bizim için çok önemli. Saniyeler, dakikalar kişinin hayatı için ve fonksiyon yitimi açısından çok önemli” dedi.
    112 Acil Müdahale ekibinin hastayı aldığı an inme merkezine götürdüğünü belirten Dr. Yılmaz, bu hastalara ilk dört buçuk saat içerisinde pıhtı açıcı tedavi uygulandığını; büyük bir damar tıkanıklığı var ise durumda anjiyo işlemiyle damara girip bu pıhtının dışarı çekildiği trombektomi işleminin uygulandığını dile getirdi.

    “Doktor kontrollerini aksatmayın”
    Düzenli doktor kontrollerinin önemine işaret eden Dr. Yılmaz, sözlerine şu şekilde devam etti:
    “Ben sağlıklı olduğumu düşünüyorum. O yüzden hiç doktora gitmiyorum’ cümlesi güzel ve iyi bir cümle değil. Damar hastalıkları belirli bir seviyeye ulaşmadan riskleri ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bunun için de düzenli doktor kontrollerine gitmemiz gerekiyor. Aynı zamanda yaşam tarzımızı değiştirmek ve damar dostu bir yaşam stili benimsememiz gerekiyor. Bunu yediğimizde, içtiğimizde, yürümemizle, uykumuzla, sporumuzla yapabiliriz.”

  • Şırnak’ta okullarda güvenli gıda kontrolleri yapıldı

    Şırnak’ta okullarda güvenli gıda kontrolleri yapıldı

    Tarım ve Orman İl Müdürlüğü Kontrol Görevlileri, öğrencilerin sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşmasını sağlamak amacıyla kent merkezinde kapsamlı denetimler gerçekleştirdi. Denetimlerde hijyen, ürünlerin saklama koşulları ve son kullanma tarihleri titizlikle incelendi. İl Tarım ve Orman Müdürü Oktay Sezgin, bu tür kontrollerin düzenli olarak devam edeceğini belirterek, sağlıklı nesillerin yetişmesinin güvenli gıda ile mümkün olduğunu ifade etti.

  • Babalar da “hamile” oluyor

    Babalar da “hamile” oluyor

    Adana’da faaliyet gösteren Çukurova Sağlıklı Hayat Merkezi’ndeki Gebe Bilgilendirme Sınıfı’na annelerin yanı sıra babalar da gelerek eşlerini anlamak için “hamile tulumu” giyip, eğilip kalkma gibi komutları yerine getiriyor. Sağlık Bakanlığınca 2017 yılında merkez Çukurova ilçesine bağlı Yurt Mahallesi’nde açılan Çukurova Sağlıklı Hayat Merkezi’nde birçok branştan uzmanlar görev yapıyor. Merkeze başvuranlar, kapsamlı değerlendirmeler ve tetkiklerin ardından ilgili polikliniklere yönlendiriliyor.

    Merkezde bulunan ‘Gebe Bilgilendirme Sınıfı’nda da hamile kadınlar 9 saatlik bir eğitim alıyor. Eğitimde anne adayları normal doğuma teşvik edilirken doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası konularında bilgi sahibi olmaları sağlanıyor. Ayrıca eğitimlerde baba adaylarına da hamile tulumu giydirilerek eğilip, kalkma, oturma, ayakkabı bağlama gibi komutlar verilerek eşlerini anlamaları sağlanıyor.

    “Eğitimlerimiz doğumdan sonra bitmiyor”
    Çukurova Sağlıklı Hayat Merkezi’nde bulunan Gebe Bilgilendirme Sınıfı Sorumlusu Ebe Türkan Şeker, İhlas Haber Ajansı’na konuştu. Şeker, “Eğitimlerimiz 3 seanstan oluşuyor. 3 saatlik seanslar halinde her gebe buradan 9 saat eğitim alıyor. Bu eğitimi bitiren gebelerimize katılım belgesi veriyoruz ve bu da onlar için güzel bir hatıra olarak kalıyor. Eğitimlerimizden sonra gebelerimizi arıyoruz, doğumdan sonra da bizden destek talebinde bulunabiliyorlar. İlerleyen zamanlarda da ek gıdaya geçiş, sütten kesme gibi danışanlarımıza eğitimlerimiz devam ediyor” dedi.

    “Çift olarak katılım sağlamak önemli”
    Anne adaylarına eğitimlere çift olarak katılmalarını tavsiye ettiklerini anlatan Ebe Şeker, “Böylelikle daha sağlıklı bir süreç geçirmiş oluyorlar. Biz burada o başlangıcı sağlıklı bir şekilde geçirmelerini sağlıyoruz. Eğitime katılan babalara da gebelik sürecinde eşinin yaşadığı zorlukları bir nebze de olsun hissetmeleri için kum torbasından oluşan kıyafeti giydiriyoruz. Ayakkabılarını bağlamalarını istiyoruz. Babalara ayrıca doğum sürecinde ne yapmaları gerektiğini anlatıyoruz” ifadelerini kullandı.

    “Tüp bebek yöntemiyle hamile kalıp normal doğum yaptım”
    Tüp bebek yöntemiyle hamile kalan ve merkezde eğitim alıp normal doğum yapan Meltem Kayagil, “Gebe kaldıktan sonra bilgilenmek istedim. Tüp bebek yöntemiyle hamile kaldığım için sadece sezaryen doğum yapabilirim diye düşünürken aldığım eğitimlerle normal doğum yapabileceğimi öğrendim.

    Normal doğum yaptım ve herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Doğumdan hemen sonra hayatıma kolay adapte olup, bebeğimi emzirdim. İyi ki normal doğum yaptım. Burada aldığım eğitimlerin çok etkisi oldu” diye konuştu. Merkezde eğitim aldıktan sonra normal doğum yapan Masal Özgümüş isimli anne ise böyle bir hizmetin ücretsiz ve herkese ulaşılabilir olmasının çok güzel bir uygulama olduğunu söyledi.

  • Uykusuzluk sizi kötü biri yapabilir

    Uykusuzluk sizi kötü biri yapabilir

    Hepimiz zaman zaman uyku problemi yaşayabilir ve uykusuzluk çekebiliriz. Ancak kronik uykusuzluk, sadece yorgunluk ve halsizlikten ibaret değildir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar ile uykusuzluğun kişiliğimizde ve sosyal ilişkilerimizde beklenmedik değişikliklere yol açabileceği görüldü. Uyku sırasında beynimiz dinlenir, onarılır ve gün boyunca yaşadığımız deneyimler işlenir. Yetersiz uyku, bu sürecin bozulmasına ek olarak, duygusal düzenlememizi zorlaştırır.

    Uykusuz bir insan, daha kolay sinirlenir, sabırsızlanır ve agresif davranışlar sergileyebilir. Ayrıca, empati kurma yeteneği azalır ve sosyal etkileşimde zorluk çekmeye başlar.

    Bir diğer yandan uzun süreli uykusuzluk, kişiliğimizde kalıcı değişikliklere yol açabilir. Örneğin, genellikle sabırlı ve sakin olan bir kişi, uykusuzluğun etkisiyle daha huzursuz ve gergin hale gelebilir. Bu durum, çevresindeki insanlarla olan ilişkilerini olumsuz etkileyerek sosyal izolasyona yol açabilir.

    Peki uykusuzluğun nedeni ve çözümleri nelerdir ?

    Uykusuzluğun birçok nedeni olabilir. Stres, kaygı, depresyon, fiziksel rahatsızlıklar ve uyku düzenindeki bozukluklar, uykusuzluğa neden olan en yaygın faktörler arasındadır.

    Uykusuzlukla başa çıkabilmek için dikkatli ve düzenli bir sistem yaratmak oldukça önemlidir.

    • Düzenli uyku alışkanlıkları oluşturun. Her gün aynı saatte yatıp kalkmaya gayret edin.
    • Uyku öncesi rutini oluşturun. Yatmadan önce sıcak bir banyo yapmak, kitap okumak gibi sizi rahatlatan aktivitelerle uğraşın.
    • Uyku ortamınızı düzenleyin. Oda sıcaklığını ve ses seviyesini ayarlayın, yatak odanızı karanlık ve sessiz tutun.
    • Kafein ve alkol tüketimini sıfırlayın. Bu maddeler uykuya olumsuz etkileri vardır.
    • Gündüzleri daha aktif olun. Uyku kalitenizi arttıracaktır.

    Uzman Klinik Psikolog Kaan Üçyıldız, ”Tüm girişimlere rağmen uykusuzluk problemini aşamıyor ve yaşantınızı olumsuz etkilemeye devam ettiğini düşünüyorsanız mutlaka bir uzmandan destek almanız gerekir. Unutulmamalıdır ki uykusuzluk fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan birçok olumsuzluk yaratabilir.” dedi.

  • Hapşırma nöbeti geçiren kadın taburcu edilecek

    Hapşırma nöbeti geçiren kadın taburcu edilecek

    Batman’da 18 Eylül’de hapşırma nöbetleri üzerine Batman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi gören Benazir Aydın, ileri tetkik ve tedavi için 2 Ekim’de Ankara Bilkent Şehir Hastanesine sevk edilmişti.
    Edinilen bilgilere göre, sevk edildiği günden bu yana Aydın’a Nöroloji, Psikiyatri, Kulak Burun Boğaz, İmmünoloji ve Alerji Hastalıkları ve Dahiliye bölümünden farklı doktorlar teşhis koyabilmek için çeşitli testler uyguladı. 20 gündür tedavi altında tutulan Aydın’a, trigeminal sinirde hapşırma refleksi oluştuğu gerekçesiyle 4 kere sinir blokajı tedavisi uygulandığı öğrenildi. Uygulanan enjeksiyon tedavisi sayesinde sağlık durumu iyiye giden ve 35 gün sonra sağlığına kavuşan Aydın’ın yarın taburcu edileceği ifade edildi.

  • Sağlık-Sen aile hekimliği mesaisini TBMM’de sürdürüyor

    Sağlık-Sen aile hekimliği mesaisini TBMM’de sürdürüyor

    Aile Hekimliği Yönetmelik Taslağı’nın ortaya çıktığı andan itibaren konuyu titizle ele alan Sağlık-Sen, uzmanlarıyla birlikte taslak metin üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda bir rapor oluşturarak, eylem planı hazırladı.
    Taslak metnin olumlu ve olumsuz taraflarının yer aldığı raporu yetkililerle paylaşan Sağlık-Sen, konuyla ilgili TBMM’deki mesaisine de devam ediyor.

    “Aile sağlığı çalışanları gelir kaybına uğramamalıdır”
    Genel Başkan Yardımcıları Sinan Kuluöztürk, Abdullah Duman, Mustafa Irgatoğlu ve Hekim Komisyonu Başkanı Dr. Hüseyin Alperen Güldiken ile birlikte milletvekillerine ziyaretlerde bulunan Genel Başkan Mahmut Faruk Doğan, bugün AK Parti Grup Başkanvekili ve Ankara Milletvekili Dr. Leyla Şahin Usta’yı ziyaret etti.

    Ziyarette, taslak metin hakkında değerlendirmelerde bulunan Doğan, “Yapılacak düzenlemeler büyük özveriyle çalışan aile hekimi ve aile sağlığı çalışanları için olumlu yönde olmalıdır. Aile hekimi, aile sağlığı hemşire ve ebesi için gelir kaybına neden olmamalıdır. Sağlık-Sen olarak aile hekimimizin, aile sağlığı hemşire ve ebemizin yanındayız” ifadelerini kullandı.

    Sağlık-Sen heyeti konuyla ilgili geçen hafta da Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanvekili ve AK Parti Bayburt Milletvekili Prof. Dr. Orhan Ateş, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi ve AK Parti Elazığ Milletvekili Prof. Dr. Erol Keleş, AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Dr. Hasan Arslan ile Ak Parti Konya Milletvekili Dr. Abdullah Ağralı’yı ziyaret etti.

  • ‘Meme kanseri’, tedavisi olan ve iyileşebilir bir hastalık türü

    ‘Meme kanseri’, tedavisi olan ve iyileşebilir bir hastalık türü

    Meme kanseri hem Türkiye’de hem de dünyada kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri olarak dikkat çekiyor. Erkeklerde de görülen meme kanseri ile ilgili olarak ilk evreden son evreye kadar süreçte uyulması gereken hususlar ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler veren Medicana Sağlık Grubu doktorlarından Prof. Dr. İdris Yücel ve Uzm. Dr. Özge Özdemir, önemli açıklamalarda bulundu.

    “Meme kanseri, tedavi süreci uzun ama iyileştirilebilir bir hastalık türüdür”
    Sadece bir tedavi yöntemi ile değil birçok tedavi yöntemi ile meme kanserinin değişik evrelerine tedavi uygulayabildiklerinin altını çizen Medicana International Samsun Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. İdris Yücel, “Meme kanserinin tedavi süreci biraz karmaşıktır. Uzun bir süreçtir. Hastaların sabırla bu süreci izlemesi ve doktorlarının tavsiyelerini ve takiplerini aksatmamaları gerekiyor. Tedavi süreci biyopsi ile tespitin ardından hastalığın evresi belli ediliyor. Tümör memede midir, koltuk altına gitmiş midir, karaciğer, kemik gibi organlara gitmiş midir? Bunlara bakılır. Eğer başka organlara gitme durumu yoksa olay sadece memedeyse ve küçük bir tümörse doğrudan cerrahiye gönderebiliyoruz. Çoğu kez tümör büyüyor ve başka yerlere sıçrıyor. Böyle olursa önce tedaviyle başlıyoruz. Kemoterapide evre küçülürse hastayı cerrahiye veriyoruz. Cerrahi sonrası patoloji raporundaki özelliklere göre uzun bir süreç olan koruyucu tedaviler uyguluyoruz. Hormona duyarlı hücreler söz konusu ise o zaman hastaya endokrin tedavi veriyoruz. Bu 5-10 yıl gibi bir zamana yayılabiliyor. Meme kanserinin bazı özel tiplerinde immünoterapi yapabiliyoruz. Tümörün ve hastanın genel özelliklerine göre bazı akıllı ilaç tedavileri var. Oldukça komplike, faydası çok fazla ve beli bir kalıpta her hastayı tedavi edemiyorsunuz. Her hastanın tedavisini o hastaya özel olarak planlıyoruz. Meme kanseri tedavisinde cerrahi, onkoloji, radyasyon onkolojisi, hormonoterapi ve immünoterapi gibi bölümlerde tedavi gerçekleştiriliyor. Tedavi süreci uzun ama iyileştirilebilir bir hastalık türüdür meme kanseri” dedi.

    “Radyoterapi güvenilir bir tedavi yöntemidir”
    Meme kanserinde radyoterapinin önemine değinen Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Özge Özdemir ise, “Meme kanseri, kadın kanserlerinin 3’te 1’ini oluşturmaktadır. Bu nedenle farkındalık önem arz ediyor. Radyasyon onkologları olarak tedavinin her aşamasında hastaların yanındayız. Hem cerrahi hem kemoterapi hem de radyoterapi bir ekip olarak işbaşındayız. Meme kanserinin radyoterapisini erken evrede meme koruyucu cerrahi yapılmış olgularda daha sonra meme ve lenf bölgesine vaka kontrolü sağlamak yani nüksleri engellemek ve hastanın sağ kalımını sağlamak amacıyla uygulamaktayız. Yine lokal ileri hastalıkta sistemik kemoterapi sonrası uygulanan cerrahinin ardından nüksleri engellemek ya da kemoterapi sonrası cerrahi uygun olmayan vakalarda tümörü küçültmek amaçlı radyoterapi yapıyoruz. Ayrıca beyin metastazlarında, kemik metastazlarında ağrıyı gidermek, yumuşak doku metastazlarında kitlenin ağrısını, kanamasını, kokusunu gidermek amaçlı da palyatif radyoterapi yapmaktayız. Meme kanserinde radyoterapi her aşamada olmazsa olmaz bir yaklaşımdır. Radyoterapi alanındaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler sayesinde hedeflediğimiz dozu uygulayacağımı volume uygun, yan etki profili en az olacak şekilde uygulayabilmekteyiz. Bu açıdan radyoterapi güvenilir bir tedavi yöntemidir. Meme kanseri farkındalığı hayatımızda olsun ama meme kanseri hayatımızda olmasın” diye konuştu.
    Uzmanlar ayrıca meme kanserinin çok önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna dikkat çekerek, her kadının kendi meme muayenesini yapabilecek düzeyde bilgi sahibi olmasının ve düzenli doktor kontrolüne gitmesinin zorunlu olduğunu söylediler.

  • Doğuma kadar hekim kontrolünde kalınmalı

    Doğuma kadar hekim kontrolünde kalınmalı

    Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her gün, yaklaşık 830 kadın gebelik ve doğumla ilgili önlenebilir nedenlerden dolayı hayatını kaybediyor. Annenin veya bebeğin sağlığı için her türlü beklenmedik, öngörülmeyen tıbbi ve obstetrik durumun, yüksek riskli gebelik olarak kabul edildiğini belirten Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum / Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Sibel Özler, “Riskli gebelik” olarak adlandırılan bu süreçte muhtemel komplikasyonları önlemek için doğuma kadar hekim kontrolünde kalınmasının önemini vurguladı. Gebe bir kadının gebelik, doğum ve doğum sırasında risk altında olduğunu belirten Prof. Dr. Özler, yüksek riskli gebelik oluşturan durumların çeşitlilik gösterdiğini söyledi.

    Yüksek riskli gebelik kategorisine giren hastalıklar
    Dünya çapında 20 milyon kadın yüksek riskli gebelik yaşıyor. Yüksek riskli gebeliği olan kadınlar için; anne ve bebek ölümlerini azaltmak, yeterli doğum öncesi bakımı sağlamak, erken tanı, tedavi ile doğum ayrıca doğum ve doğum sonrası uzman bakımını sağlamak amaçlanıyor. Gebelik sırasında annede oluşan spesifik hastalıkların kısa ve uzun dönemde anne ve bebek açısından ciddi komplikasyonlar oluşturmasına zemin hazırladığını belirten Medicana Konya Hastanesi Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Sibel Özler, “Hipertansif bozukluklar, diyabet, böbrek hastalığı, otoimmün hastalıklar, tiroit hastalığı, infertilite, obezite, ergen yaşta gebelik veya 35 yaşından sonra ilk gebeliğin yaşanması, alkol, uyuşturucu kullanımı, çoğul gebelik, gestasyonel diyabet, preeklampsi ve eklampsi gibi daha birçok anneye ait durum yüksek riskli gebelik kategorisine girmektedir’’ dedi.
    Riskli gebeliklerin hamileliğin ilk aylarında tespit edilebildiğini açıklayan Prof. Dr. Sibel Özler, “Gebelikteki hipertansif bozukluklar ve kardiyovasküler hastalıklar gebeliğe bağlı anne ölümlerin önde gelen nedenlerindendir. Gebelik öncesi hipertansiyonu olan kadınların yüzde 10’unun gebeliğinde preeklampsi gelişmektedir. Bu hastaların yüzde 1-2’si hayatlarının bir döneminde hipertansif krizine maruz kalır’’ diye konuştu.
    Preeklampsinin, gebeliğin 20. gestasyonel haftasından sonra ortaya çıkan yeni başlayan hipertansiyon ve organ hasarı ile karakterize olan bir hastalık olduğu bilgisini veren Prof. Dr. Sibel Özler, “Preeklampsi genellikle erken doğum, artan fetal büyüme kısıtlaması ve solunum sıkıntısı sendromu, bronkopulmoner displazi, prematüre retinopatisi, nekrotizan enterokolit, nörogelişimsel gecikme ve fetal veya neonatal ölüm gibi olumsuz fetal sonuçlarla da ilişkilidir. Gelecekte annede kardiyovasküler, metabolik, serebrovasküler hastalıklar ve bu hastalıklardan dolayı erken ölüm riskinin artması görülebilir’’ ifadelerini kullandı.

    “Preeklampsinin sonuçları uzun sürelidir”
    Gebelik döneminde görülen bir komplikasyon olan preeklampsi, genel olarak gebelikle birlikte ortaya çıkan tansiyon yüksekliği ile giden bir sorundur. Preeklampsinin sonuçlarının uzun süreli olduğunu vurgulayan Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Sibel Özler, “Yapılan çalışmalarda, preeklampsi sonrası kadınlarda damar hastalığı riski artmaktadır. Gebelikte preeklampsi geçiren annelerde serebrovasküler hastalık, kalp hastalığı, dislipidemi riski, iskemik kalp hastalığı, kardiyovasküler hastalıklarda artış olduğu gözlemlenmiştir” diye konuştu.
    Prof. Dr. Sibel Özler, uzun dönemde de preeklampsi geçiren annelerden doğan çocuklarda ise dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu ve diyabetik hastalıkların görüldüğünü vurguladı. Hem anne adayı hem de bebeğin bu süreci en iyi şekilde atlatması için gerekli önlemlerin alınması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Sibel Özler, şöyle devam etti:
    “Her anne adayı düşük riskli gebedir. Hiçbir sorun yaşanmasa bile doğuma kadar hekim kontrolünde kalınmalıdır. Çünkü anne karnı kapalı bir kutu ve bu kapalı kutunun içi sürprizlerle dolu olabilir. Sağlıklı bir gebelik geçirmek için düzenli olarak kontrollere gidilmelidir. Düzenli kontrollerde gebelikteki olumsuz sonuçların oluşmasının engellenmesi için önlem alınmalıdır. Gebelikte ve doğum sonrası oluşan olumsuz gebelik durumlarının hem anne hem de bebek açısından kısa ve uzun dönemde oluşabilecek komplikasyonlar en aza indirilmeye çalışılmalıdır.”

  • Kemik erimesinde düzenli kontrol

    Kemik erimesinde düzenli kontrol

    Eskişehir Uzman Dr. Nurhan Barutçu, kemik erimesi rahatsızlığı, tespiti ve tedavisi hakkında önemli bilgiler verdi.

    Dr. Nurhan Barutçu, menopoz sonrası östrojen hormonunda azalmayla birlikte kemik yoğunluğunda azalma, kortizon kullanımı, D vitamini eksikliği bazı romatizmal hastalıklar ve bazı hormonal hastalıkların da kemik erimesine sebep olabileceğine değindi. Kemik erimesinin belirtisinin olmadığını söyleyen Uzman Dr. Barutçu, düzenli kontrollerin rahatsızlığın tespitinde son derece önemli olduğunun altını çizdi.

    “Kemik erimesinden korunmak için kalsiyumdan zengin beslenme öneriliyor”
    Hastalığa sebep olabilecek nedenler, tespit edilmesi hakkında ise Dr. Nurhan Barutçu, “Kemik erimesi, kemik kırılganlığında artışa yol açan bir hastalıktır. Daha çok menopoz sonrası kadınlarda görülmekle birlikte erkeklerde de görülebilmektedir. Menopoz sonrası östrojen hormonunda azalmayla birlikte kemik yoğunluğunda da azalma görülür.

    Bunun yanında kortizon kullanımı, D vitamini eksikliği, bazı romatizmal hastalıklar, bazı hormonal hastalıklar da kemik erimesine sebep olabilir. Kemik erimesi (Osteoporoz) olanlarda kemik kırılganlığı artmıştır, kırık riski artmıştır. Kemik erimesi hastalığı bulgu vermediğinden, kişilerin fark edebileceği bir hastalık olmayıp, kemik ölçüm cihazlarında (DEXA) yapılan ölçümlerden sonra ya da daha ilerlediğinde çekilen röntgenlerden teşhis konabilmektedir.

    Kemik erimesinden korunmak için kalsiyumdan zengin beslenme öneriliyor yani yoğurt, peynir, yeşil yapraklı sebzeler ve özellikle sebze ağırlıklı beslenmek gerekiyor. Çiğ kuru yemişler; çiğ fındık, ceviz, badem de kemik erimesi hastalarında önerdiğimiz besinlerdir. Kadınların 40’lı yaşlarında ve menopoz sonrasında, erkeklerin 50’li yaşlarında risk faktörlerinden bir veya birkaçı varsa fizik tedavi uzmanına giderek kemik ölçümü yaptırmalarında fayda bulunmaktadır” dedi.

     

  • Sol gözüne kaçan Japon yapıştırıcısı hastanelik etti

    Sol gözüne kaçan Japon yapıştırıcısı hastanelik etti

    Gümüşhane’de yaşayan bir kişinin sol gözüne Japon yapıştırıcı kaçması sonucu gözünü açamaz hale gelerek hastanelik oldu. Trabzon’da müdahale edilen hasta yapılan tedavinin ardından tekrar sağlığına kavuştu.

    Gümüşhane’de yaşayan İbrahim Harmancı (43), evdeki bir eşyasını tamir etmek isterken sıktığı tüp içerisindeki yapıştırıcı sol gözüne sıçradı. Sol gözüne sıçrayan yapıştırıcı sonrası acil servise başvuran Harmancı, gözünün yıkanmasın ardından bir muayene için Trabzon’a geldi. Kentteki özel bir merkeze başvuran Harmancı’ya yapılan müdahalede kornea yüzeyinde hafif bir hasara rastlandı. İbrahim Harmancı, yapılan tedavi ile tekrar sağlığına kavuştu.

    “Yapılacak ilk şey bol suyla yıkamak”
    Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Özlem Akçay, bu tür yaralanmalarla çok sık karşılaştıklarını söyledi. Akçay “Hastamızın gözüne evde bir şeyle uğraşırken yapıştırıcı atlamış. Tabii son derece bir yanma hissetmiş, bulanık görmesi olmuş. İlk etapta evde yüzünü yıkamış, gözünü yıkamış ve en yakın sağlık kuruluşuna gitmiş. Bu tür yaralanmalarla çok sık karşılaşıyoruz. Evde deterjanlar, çamaşır suları, badana yaparken kireç gibi yabancı isimler gözümüze kaçabiliyor.

    Bu durumda ilk yapacağımız şey gözü eğer ev ortamındaysak hemen bol suyla yıkamak. Asla içeride yabancı cisim varsa ve bunu görüyorsak çıkartmak için uğraşmamak mümkünse ovalamamak ve kaşımamak gerekiyor. Bol suyla yıkadıktan sonra en yakın sağlık kuruluşuna gelmek mantıklı. Hastamız bize geldi. Gözü önce lokal anestezik damla ile uyuşturuyoruz ki daha rahat bir muayene yapalım. Muayenemize bütün göz yüzeyinde yabancı cisim varsa bunu çıkarıyoruz. Tabii çok hassas bir şekilde kornea yüzeye çizildiyse onun için müdahalelerimizi yapabiliyoruz. Göz yaralanmaları bizim acil olarak kabul ettiğimiz ve hemen müdahale etmemiz gereken yaralanmalar” dedi.

    “Göze gelen badana ve kireç yanıkları çok tehlikeli boyutlara, bazen kornea nakillerine neden olabiliyor”
    Hastanın kornea yüzeyinde hafif bir hasarı olduğunu ve bunun yapılan tedavi ile toparlandığını kaydeden Akçay, “Şansı varmış. Kornea yüzeyinde hafif bir hasarı vardı. Bunu kolaylıkla toparlayabiliyoruz. Ama bazen kimyasal yanıkların ileri formları olabiliyor. Özellikle badana ve kireç yanıkları çok tehlikeli boyutlara, bazen kornea nakillerine neden olabiliyor.

    O yüzden yaralanmalarda mutlaka bir göz hekimine başvurmanız gerekiyor. Bazen delici yaralanmalar da olabiliyor. Onlar da bizim biyomikroskopik muayenede mutlaka görülebiliyor. Bazen acil koşullarında mikroskopsuz muayenelerde bunlar atlanabiliyor. Biz göz hekimleri olarak delici yaralanma mı değil mi bunu ayırt edebiliyoruz. Onlara uygun müdahaleler yapabiliyoruz. Bazen yabancı isimleri kendi imkanlarınca evde çıkartmaya çalışıyorlar.

    Hem enfeksiyon için çok büyük bir risk faktörü oluyor. Hem de onu çıkartmak için gösterdikleri müdahalelerde tabii ki dışarıdan o kadar boyutta gözükmese de biz burada görüyoruz korneanın son derece çizildiği tahriş olduğu göz içi yapılarının ve enfeksiyon kaptığını görebiliyoruz. Böyle müdahalelerde önce göz hekimine gelmelerini tavsiye ediyoruz.

    Şu an hastamızın durumu iyi. Zaten buraya gelmeden önce sağlık kuruluşuna uğramış. Oradaki arkadaşlar gözüne yıkama yapmışlar ve bizden aldıkları önerilerle kapatmışlar. Bize geldiğinde en azından göz koruma altına alınmıştı. Şu an görmeyle ilgili bir kayıp olacağını düşünmüyorum. Minimal problemlerimiz var. Onları da medikal tedaviyle atlatabilecek durumda” şeklinde konuştu.

    “İlk anda gözüme perde inmiş gibiydi ama şuan görebiliyorum”
    Görme yetisinin tekrar yerine geldiğini kaydeden İbrahim Harmancı, tedavisini yapan doktora teşekkür etti. Harmancı “Başıma talihsiz bir kaza geldi. Hafta sonu bir iş ile uğraşırken gözüme Japon yapıştırıcısı atladı. Tabi onun acısıyla bir panik bir korku yaşadık. Gümüşhane’de yaşadığım ve hafta sonu olduğu için korktum. Daha önceden muayene olduğum özel bir hastanenin doktoru var Özlem hanıma ulaştık. Kendisi bize ilk olarak panik yapmamız gerektiğini söyledi.

    Hemen gözümü bol su ile yıkamamı istedi. Yakında bir sağlık kuruluşu varsa ona gitmemi söyledi. Sağlık kuruluşuna ulaştık. Gözümü yıkadılar. Gözümü kapattılar. Gerekli işlemi yaptılar. Trabzon’a geldim. Burada gerekli kontrolleri yaptılar. Gözümüzde ufak bir şey var ama şu anda ilk kapanmıştı ilk anda göremiyordum. Şu an ilk ana göre çok rahatladım ve görme yetim yerine geldi. İlk anda gözüme perde inmiş gibiydi ama şuan görebiliyorum” ifadelerini kullandı.