Kategori: Sağlık

  • Uzmanlar uyardı: “40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi yaptırılmalı”

    Uzmanlar uyardı: “40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi yaptırılmalı”

    Ekim ayının Meme Kanseri Farkındalık Ayı olması nedeniyle ‘Meme Kanserinde Doğru Bilinen Yanlışlar” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Pembe İzler Kadın Kanserleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Seral Çelik’in yaptığı söyleşinin uzman konukları Acıbadem Adana Hastanesi doktorları Prof. Dr. Orhan Demircan, Prof. Dr. Sinan Yavuz, izleyicilere erken teşhisi için neler yapılması gerektiğine dair bilgiler verdi. 5 yıl önce meme kanseri tanısı alan muhtar Nevin Dinçer ise hastalık deneyimini anlattı. Çok sayıda izleyicinin katıldığı farkındalık söyleşine Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ve eşi Nuray Karalar da katıldı.

    “40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi yaptırılmalı”
    Söyleşide meme kanseri ile ‘doğru bilinen yanlışlar’ olduğuna dikkat çeken Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Demircan, meme kanserinden ilk adımın, düzenli tarama testleri yaptırılması olduğunu belirterek, şunları söyledi:
    “Meme kanseri, sık görülen bir kanser türü. Her 8 kadından biri, bu hastalıkla tanışıyor. Bu yüzden düzenli taramalar yapılması çok önemli. Taramalar, meme kanserinin erken teşhisini sağlıyor. Erken teşhis edilen meme kanserinin ise tedavi başarısı çok yüksek. Fakat toplumda doğru sanılan yanlışlar çok yaygın. Örneğin, mamografi yaptırırsam çok radyasyon alırım. Oysa alınan radyasyon miktarı, Amerika’ya uçuş sırasında alınan radyasyon kadar. Mememde kanserli bir kitle varsa mamografi çektirirken uygulanan bu kitlenin tüm vücuda dağılmasına yol açar gibi yanlış inanışlar çok. Bunlar tarama testlerinden uzaklaştıran yanlış bilgiler. Bilgi, doğru kaynaklardan öğrenilmeli.”
    Kadınlara her ay düzenli olarak kendi kendine meme kontrolü yapmalarının meme kanseri teşhisinde önemli rol oynadığını söyleyen Prof. Dr. Demircan, “Her ay kadınların kendi kendine yaptıkları meme kontrolü, kadınların bedenini iyi tanımalarını sağlıyor. Böylece memede gördükleri bir farklılığı daha çabuk fark edebiliyorlar. Kendi kendine kontrolün 20 yaşından sonra başlamalı. 40 yaşından sonra mutlaka düzenli olarak da mamografi yaptırılmalı. Mamografi, çok küçük bir odağın bile erkenden tespit eden bir tarama yöntemidir. Böylece, kanser odağı yayılmamışken tespit ediliyor ve tedavisinde çok büyük başarı sağlanıyor” dedi.

    “Kalıtsal kanser türleri, tüm meme kanserlerinin yalnızca yüzde 10’u”
    Meme kanserine karşı alınacak önlemler olduğunu ama yüzde yüz korunmanın mümkün olmadığını söyleyen Tıbbı Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Yavuz, “Meme kanserine karşı bizi yüzde yüz koruyacak sihirli bir formül yok. Sağlıklı beslenme, egzersiz gibi meme kanseri riskini düşürecek bazı önlemler alabiliriz” dedi.
    Meme kanserinin kalıtsal geçişli bir hastalık olduğunu belirten Prof. Dr. Sinan Yavuz, “Bazen aileden geçen genler, bu hastalığa yol açabiliyor. Ama tüm meme kanserleri arasında bu oran, sadece yüzde 10-15 kadar. Yani, ailesinde hiç meme kanseri olmayan kadınların bu hastalığa yakalanma oranı çok yüksek. O nedenle kadınlar ailemde meme kanseri yok, taramalarımı geciktirsem bir şey olmaz diye düşünmesinler” diye konuştu.
    Meme kanserinin oluşmasında rol oynayan bazı genlerin bilindiğine de dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, bu genlerin tespit edilebildiği de belirtti. Kanserin tedavisinin muldisipliner bir yaklaşımla yapılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, “Kanserin tedavisi, patoloji, radyoloji, genel cerrahi, tıbbi onkoloji, radyasyon onkolojisi gibi birçok uzmanın birlikte çalışmasını gerektiriyor. Bu uzmanlar hastanın tanısından tedavisine kadar her aşamasında hasta için en iyi yöntemi belirliyor. Böylece tedavi başarısının ve hastanın yaşam kalitesinin yükseltilmesi sağlanıyor. Bugün bu tip multidisipliner yaklaşımla çalışan meme merkezlerinin sayısı artıyor” dedi.

    “Kendi kendime kontrol ederken elime bir kitle geldi”
    2019 yılında kendi kendini muayene ederken eline bir kitle geldiğini belirten Nevin Dinçer, hastalık deneyimini şöyle anlattı:
    “Eşimle İstanbul’a gitmiştik. Duş sırasında mememde bir kitle fark ettim. Hemen eşimle doktora gittik, muayeneler, mamografi, biyopsi derken bir meme kanseri olduğu tespit edildi. Tedaviyi memleketimde Adana’da olmak istedim. Tekrar geri döndük. Hocalarımızla tanıştık. Hocalarım da bu süreci o kadar iyi anlattılar ki, ben de adapte oldum ve büyük bir sorun olarak görmedim. ‘Atlatacağım, iyileşeceğim’ diye düşündüm. Öyle de oldu. Sosyal hayattan hiç kopmadım. Bankadan emekli olmuştum, şimdi Kurtuluş mahallesinin muhtarlığı yapıyorum. Kadınlara korkmayın, kontrollerinizi ihmal etmeyin, hastalanırsanız da umudunuzu asla yitirmeyin diyorum” diyerek düşüncelerini ifade etti.

    “Bilgi, en büyük güç”
    Dernek olarak 10 yıl önce meme ve jinekolojik kanserler konusunda toplumsal farkındalığı artırmak ve bu hastalıklarla mücadele eden kadınlarla yol arkadaşlığı yapmak için yola çıktıklarını söyleyen Pembe izler (Pİ) Kadın Kanserleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Seral çelik, izleyenlere bilginin en büyük güç olduğunu belirterek şunları söyledi:
    “Birçok kadın meme kanseriyle tanışıyor. Ülkemizde genç yaşta meme kanseri hasta sayısı da yüksek. Bu hastalıklara karşı bilgi, en büyük güç. Derneğimizdeki pek çok hastalık deneyimi olan kadının hikayesi, bir yakınının ‘mamografi çektirdin mi?’ uyarısıyla ya da meme kanseriyle ilgili bir yazıyı okumasıyla, bir videoyu izlemesiyle başladığını biliyoruz. Biz dernek olarak erkek ya da kadın tüm topluma bu hastalıklarla ilgili uzmanlarımızla birlikte bilgi vererek, erken teşhise dikkat çekmeye çalışıyoruz. Çünkü bir hastalık, yalnızca hastayı değil, ailesini, arkadaşlarını yani çevresindeki pek çok kişinin hayatını etkiliyor. Hasta yakınları da hastalar için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Bunun için tüm toplumun bilgilenmesi, hem erken teşhisinde hem de bu hastalıklarla mücadele edilmesinde çok önemli bir rol oynuyor.”
    Söyleşi sonrasında Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın eşi Nuray Karalar, tüm katılımcılara teşekkür ederek, konuşmacılara çiçek verdi.

  • Meme kanseri farkındalığına anlamlı destek

    Meme kanseri farkındalığına anlamlı destek

    Süper Lig’de Samsunspor-Fenerbahçe karşılaşmasında, Medical Park Samsun Hastanesi ile Samsunspor Futbol Kulübü, 1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında önemli bir farkındalık projesine imza attı. Maç öncesi gerçekleştirilen görsel sunumlar ve bilgilendirici içerikler tribünlerde büyük beğeni toplarken, Samsunsporlu futbolcular sahaya “Meme Kanserini Fark Et, Hayatı Yakala” sloganını taşıyan farkındalık pankartıyla çıkarak alkış topladı.

    Açılış seremonisi ile duyarlılık mesajı verildi
    Dün oynanan Samsunspor-Fenerbahçe futbol karşılaşmasının açılış seremonisinde, Samsunsporlu futbolcular “Meme Kanserini Fark Et, Hayatı Yakala” sloganını taşıyan farkındalık pankartıyla sahaya çıktı. Futbolculara eşlik eden minik çocuklar, pembe balonlarla seremoniye renk kattı. Balonlar, pankartın açılmasıyla birlikte gökyüzüne bırakıldı ve meme kanseri farkındalığına dikkat çekildi. Maç öncesinde stadyum hoparlörlerinden yapılan bilgilendirici anonslarla, farkındalık mesajları tribünlere iletildi.

    Bilgilendirici materyaller taraftarlara ulaştı
    Meme kanseriyle ilgili hazırlanan bilgilendirici broşürler, tribünlerde yer alan taraftarlara dağıtıldı. Broşürler, erken teşhisin önemine ve düzenli kontrollerin hayat kurtarıcı etkisine dikkat çekti. Karşılaşma boyunca sahanın çevresindeki LED ekranlarda Medical Park ve Liv Hospital logoları pembe zemin üzerine yerleştirilerek, meme kanseri farkındalığına vurgu yapıldı. Görsel tasarımıyla dikkat çeken reklamlar, binlerce taraftarın ilgisini çekerek bilinçlenmeye katkı sağladı.

    “Topluma katkı”
    Medical Park Samsun Hastanesi Bölge Koordinatörü Dr. Hakan Özcan, etkinlik sonrası yaptığı açıklamada, “Toplum sağlığına katkı sağlamak ve meme kanseri konusunda farkındalığı artırmak bizim için büyük bir sorumluluk. Samsunspor ile gerçekleştirdiğimiz bu ortak proje, halkımızı bilinçlendirme adına attığımız önemli bir adım oldu” dedi.

  • Doç. Dr. Mesut Gül, “Meme kanserinde erken tanı, hayatınızı kurtarabilir”

    Doç. Dr. Mesut Gül, “Meme kanserinde erken tanı, hayatınızı kurtarabilir”

    Her yıl Ekim ayında düzenlenen “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” dünya çapında yaklaşık 2 milyon kadını etkileyen hastalığın erken taranmasını ve önlenmesini teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Ekim ayında, tüm dünyada gerçekleştirilen farkındalık ve bilinçlendirme etkinliklerinde “Pembe Kurdele” teması kullanılmaktadır. Meme kanseri, erkeklerde de görülebilmesine rağmen, genellikle 50 yaş üzeri kadınlarda daha yaygın olarak rastlanan bir kanser türüdür. Ancak, son yıllarda daha genç yaştaki kadınları da etkileyebildiği gözlemlenmiştir.
    Erken tanı ve tedavinin önemine dikkat çeken Medical Point Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mesut Gül, “Meme kanseri, memedeki hücrelerin kontrolsüz şekilde büyüyerek tümör oluşturduğu bir hastalıktır. Genellikle süt kanalları ve süt bezlerinden başlar. Meme kanserinin iki ana türü vardır. İnvaziv (Yayılım Gösteren) Karsinom. Bu türde kanserli hücreler meme dokusunu aşarak çevre dokulara yayılma potansiyeline sahiptir. Meme kanserlerinin çoğu invaziv karsinomdur ve yayılma gösterir. Yayılma özelliği gösteren kanserler arasında, meme kanallarını oluşturan hücrelerden kaynaklanan duktal karsinom, en sık rastlanan türdür. Bu kategori altında beş farklı alt tür bulunmaktadır. Noninvaziv (Yayılma Göstermeyen) Karsinom. Bu türde, kanser hücreleri memedeki süt kanallarında veya lobüllerde kalır ve yayılma göstermez. Noninvaziv karsinom kategorisi altında ise iki farklı alt tür bulunmaktadır” dedi.

    “Fiziksel aktivite eksikliği, meme kanseri riskini artırabilir”
    Meme kanseri risk faktörleri ile ilgili bilgi veren Doç. Dr. Mesut Gül, “Hareketsiz yaşam. Fiziksel aktivite eksikliği, meme kanseri riskini artırabilir. Fazla kilolu ya da obez olmak. Aşırı kilo, meme kanseri gelişimine zemin hazırlayabilir. Sigara kullanmak. Sigara içmek, kanser riskini yükselten önemli bir faktördür. Hiç doğum yapmamış olmak. Çocuk sahibi olmamak, meme kanseri riskini artırabilir. Geç yaşta (35 yaş ve üzeri) anne olmak. 35 yaş sonrası doğum yapmanın, meme kanseri riskini artırdığı bilinmektedir. Hiç emzirmemiş olmak. Emzirmenin, meme kanseri riskini düşürücü etkisi vardır. Menopoz sonrası hormon tedavisi kullanmak (HRT). Menopoz sonrası uzun süreli hormon tedavisi kullanmak risk oluşturabilir. Alkol kullanmak. Alkol tüketimi de meme kanseri riskini artıran faktörlerdendir” ifadelerini kullandı.

    “Meme kanseri, kadınlarda erkeklere göre yaklaşık 100 kat daha fazla görülmektedir”
    Değiştirilemeyen risk faktörlerine değinen Doç. Dr. Gül, “Meme kanseri, kadınlarda erkeklere göre yaklaşık 100 kat daha fazla görülmektedir. Yaş ilerledikçe, meme kanseri riski artar. BRCA1 ve BRCA2 genlerine sahip olmak, meme kanseri riskini artıran önemli bir faktördür. Ailede meme kanseri öyküsü. Birinci derece akrabalarda (anne, kız kardeş, kız çocuk) meme kanseri bulunması, riskin iki kat artmasına yol açar. Ancak, meme kanserlerinin yaklaşık yüzde 85’inin, ailesinde meme kanseri öyküsü olmayan kadınlarda görüldüğünü unutmamak önemlidir. Bir memede kanser olması. Bir memede kanser teşhisi konmuş olması, diğer memede veya aynı memenin diğer bölgelerinde kanser görülme riskini artırır. İyi huylu meme kitleleri. Fibroadenom gibi bazı iyi huylu oluşumlar, ilerleyen dönemde meme kanseri riskini artırabilir. Erken adet görmek. 12 yaş öncesi adet görmeye başlamak, meme kanseri riskini yükseltebilir. Geç menopoza girmek. 55 yaş ve sonrasında menopoza girmek, risk faktörlerinden biridir. Radyoterapi geçmişi. Göğüs kafesi bölgesine alınan radyoterapi, uzun vadede meme kanseri riskini artırabilir” şeklinde konuştu.

    Medical Point Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mesut Gül, erken tanının önemi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler vererek, “Meme kanseri, erken evrelerinde genellikle belirti vermez. Bu nedenle düzenli kontroller ve tarama programları son derece önemlidir. Kadınların kendi kendine meme muayenesini (KKMM) öğrenmeleri ve düzenli olarak yapmaları, erken tanı için kritik bir adımdır. Erken dönemde meme kanserine tanı konması, tedavi başarısını artırır ve sağ kalım süresini uzatır. Bu nedenle, 40-69 yaş aralığındaki tüm kadınlara 2 yılda bir mamografi çektirmeleri önerilmektedir. Risk faktörü yüksek olanlar için ise bu tarama, yılda bir kez yapılabilir” diye konuştu

  • Hemoroid ve anal fissür hastalıklarını ihmal etmeyin

    Hemoroid ve anal fissür hastalıklarını ihmal etmeyin

    Hemoroid ve anal fissür gibi rahatsızlıklar tedavi edilmezse ciddi sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Medipol Pendik Üniversite Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Tuba Mert, bu hastalıkların toplumda yaygın olduğunu, ancak muayene korkusu ya da hastalığın hafife alınması nedeniyle tedavinin geciktiğini vurguladı.

    Hastalığın evresine göre tedavi yöntemleri
    Medipol Sağlık Grubu’ndan Dr. Mert, hemoroidlerin makat bölgesinde şişlik, kanama ve ağrı gibi şikayetlerle ortaya çıktığını belirterek, “Hemoroidler, iç ve dış hemoroid olarak iki gruba ayrılır. Hastalığın evresine göre tedavi yöntemlerini belirliyoruz. Evre 1 ve 2’de genellikle medikal tedavi, ılık su banyoları, dışkılama alışkanlığının düzenlenmesi ve krem kullanımı ile hastalık gerileyebiliyor. Ancak evre 3 ve 4’te cerrahi müdahale gerekebiliyor” diye konuştu.

    Belirtileri göz ardı etmeyin
    Anal bölgede en sık karşılaşılan ikinci hastalık grubunun anal fissürler olduğunu söyleyen Dr. Mert, “Bu hastalık, genellikle kabızlık veya ishal sonucu tetiklenir. Hastalar şiddetli ağrı ve kanama şikayetleri ile bize başvuruyor. Akut anal fissür, hastalığın erken evresidir ve uygun tedaviyle iyileştirilebilir. Ancak kronikleşmiş anal fissürlerde cerrahi müdahale kaçınılmazdır. Maalesef, bu hastalığı medikal tedavi ile iyileştirmek mümkün değildir, cerrahi tedavi öneriyoruz” dedi.

  • Meme kanseri için önce yürüdüler sonra bilgilendirdiler

    Meme kanseri için önce yürüdüler sonra bilgilendirdiler

    Meme Kanseri’ne dikkat çekmek için Karşıyaka Anıtı önünde toplanan hastane çalışanları, Medical Point Run Koşu Kulübü sporcularıyla sahil boyunca farkındalık yürüyüşü yaptı. Çalışanlar, ‘Farkında Ol, Sağlığını Koru’ yazılı, meme kanserinin simge rengi olan pembe tişört de giydi. Hastanede gerçekleşen Meme Sağlığı Farkındalık Paneli’nde ise Meme Kanseri ve sürecine dikkat çekildi.

    Hastane personellerinin katıldığı panele; hastalığı atlatan, tedavi süreci devam eden meme kanseri hastaları da katıldı. Her hasta kendi hikayesini panelde paylaştı. Prof. Dr. Baha Zengel’in, Meme Kanseri’nin tanı ve tedavi süreçlerini detaylandırdığı panelde, Prof. Dr. Tarık Salman kanserde akıllı ilaç immünoterapi gibi güncel tedavi yöntemlerini, Op. Dr. Tolgahan Alpaydın onkoplastik cerrahiyi anlattı.

    Panelde, İEÜ Medical Point Hastanesi’nde kurulan Senoloji Merkezi’nin multidisipliner çalışmalarından da bahsedildi. Modern radyolojik meme görüntüleme yöntemleri olan meme muayenesi, meme ultrasonografisi (USG), dijital tomosentez, yapay zekaya sahip kontrastlı mamografiler ve meme MR gibi ileri teknolojilerin kullanılarak, meme hastalıklarının erken tanı konulduğu ifade edildi. Bu sayede, meme kanserine erken evrede müdahale edilerek, organ kayıplarının ve geniş cerrahi müdahalelerin önüne geçildiğinin de altı çizildi.

    Ebe Nesibe Kılıçarslan ise 1-7 Ekim arası Emzirme Haftası’nı hatırlatarak, emzirmenin Meme Kanseri için koruyucu bir önlem olduğundan bahsetti. Panelin sonunda ise Dr. Öğr. Üyesi Aslıhan Eslek, panele katılan hastalara Psikodrama Grup Terapisi yaptı. Hastane içerisinde kurulan stantta da ‘Kendi Kendine Meme Muayenesi’ni anlatan broşürler dağıtıldı.

  • Kütahya Şehir Hastanesi’ne 6 yataklı Koroner Yoğun Bakım birimi açıldı

    Kütahya Şehir Hastanesi’ne 6 yataklı Koroner Yoğun Bakım birimi açıldı

    Kütahya Şehir Hastanesinde, kalp hastalarının bakımına yönelik hizmetlerini genişletmek amacıyla mevcut yoğun bakım yatak sayısına ilave olarak 6 yataklı yeni bir Koroner Yoğun Bakım birimi açıldı. Yeni birim hastalara daha hızlı ve etkili müdahale sağlarken, bekleme sürelerini azaltarak hayati riskleri de en aza indirmeyi hedefliyor.

  • Erken müdahale hayat kurtardı

    Erken müdahale hayat kurtardı

    Manisa’da inme geçiren 33 yaşındaki Nazife Çimen, ambulansla getirildiği Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi’nde (MCBÜ) yapılan başarılı operasyonla sağlığına kavuştu. Bu tür vakalarda erken müdahalenin çok önemli olduğunu belirten uzmanlar, kalp krizi ve inme gibi durumlarda en kısa sürede hastaneye ulaşılması gerektiğini vurguladı.

    Manisa’da yaşayan 2 çocuk annesi Nazife Çimen, evde bulunduğu sırada sol tarafında güç kaybı, uyuşukluk ve konuşmada güçlük çekti. Durumu fark eden ailesi hemen sağlık ekiplerine haber verdi. Ambulansla Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesine kaldırılan Çimen’in burada yapılan ilk tetkiklerinde, beyne giden ana şah damarının tamamen tıkalı olduğu ve inme geçirdiği tespit edildi.

    Acilen Kardiyoloji Anabilim Dalı Hekimleri Dr. Mustafa Uçar ve Doç. Dr. Ferhat Özyurtlu tarafından ameliyata alınan genç hasta, bir saat süren başarılı bir operasyonla sağlığına kavuştu. Yaşadığı rahatsızlık süreci anlatan Nazife Çimen, “Başım çok ağrıyordu, tansiyonum düşüktü. Sol tarafım tutmadı. Hissetmemeye başladım. Annem ve kardeşim fark etti.

    Ambulansla buraya geldik. Şu an iyiyim. Biraz uyuşukluk var ama iyiyim. Ellerimi ayaklarımı rahat hareket ettirebiliyorum. İlk başlara hareket ettiremiyordum. Çok korktum, çok zorlu bir süreçti benim için. Doktoruma çok teşekkür ederim. Allah razı olsun, hayatımı kurtardı” dedi.

    Ameliyat sürecini anlatan MCBÜ Kardiyoloji Anabilim Dalı Hekimi Dr. Mustafa Uçar, erken müdahalenin önemine değindi. Hastanın geçtiğimiz Pazartesi günü sol tarafında uyuşma, güç kaybı şikayetiyle acil servise başvurduğunu belirten Dr. Uçar, “Hastamızın acil serviste yapılan tetkiklerinde sağ ana şah damarının tamamen tıkalı olduğu tespit ediliyor ve bunun üzerine nöroloji görüşü isteniyor.

    Nöroloji doktorlarımızın incelemesinde, hastanın beyine giden damarlarında yoğun bir pıhtı olduğunu tespit ediliyor. Bu pıhtıya aspirasyon dediğimiz emme işleminin yapılmasının uygun olacağını belirtiyorlar. Biz de hastanın görüntülerini inceledik, hasta yakınlarıyla görüştük ve operasyona başladık. Hastamızın işlemi bir saat kadar sürdü.

    Gerek beyin içindeki gerekse ana şah damarındaki bütün pıhtı parçacıklarını uzaklaştırmayı başardık ve ondan sonra hastayı yoğun bakımdaki yatağımıza aldık. Hastamız geldiğinde ifade ettiği gibi sol tarafı hiç tutmuyordu ama daha işlem bittikten hemen sonra yatağını alırken bacağında hareketin geldiğini görmeye başladık ve sabahında da yine neredeyse normale yakın bir hareket elde etmiş olduk. Buradaki önemli kısım şu aslında. Hastamızın buraya gelişi ve işlemin gerçekleştirilmesi çok kısa bir zaman zarfı içinde oldu.

    Hastamızın tedaviye bu denli iyi cevap vermesinin en büyük sebebi erken müdahale olmasıdır. Belki sekizinci veya onuncu saatte gelmiş olsaydı ve biz yine damarı açmış olsaydık bu faydayı görmeyebilirdik. Kalp krizi, inme gibi durumlarda en kısa sürede hastaneye ulaşmak gerekiyor. Tabii bu işleri biz tek başımıza yapmıyoruz. Bu bir ekip işi. Gerek acil servis, gerek nöroloji servisi, gerekse kardiyoloji kliniğindeki diğer arkadaşlarımızla birlikte bu tür operasyonları yapıyoruz.

    Bu operasyona arkadaşımız Doç. Dr. Ferhat Özyurtlu da destek vermişti. Biz burada bu işlemleri günlük aktif bir şekilde 7/24 hastalarımıza uygulamaya çalışıyoruz. Buradaki en önemli kısım zamandır. Çünkü zaman demek doku kaybı demektir. Ne kadar geç gelirse hastalarımız o kadar çok doku kaybı olur. Damarlar çok güzel açılsa bile geri dönüş çok yeterli olmayabilir.

    En azından böyle genç bir hastamızda, böyle bir sonuç elde etmek bizi çok mutlu etti. Artık bu aşamadan sonra bu yaşta bu tür bir durumunun neden olduğunu araştırmak kalıyor bize. Biz bunları araştıracağız ve inşallah birkaç gün içerisinde hastamızı evine sağ salim taburcu etmeyi düşünüyoruz” dedi.

  • “Her 20 çocuktan 1’i kekemelik ile karşı karşıyadır”

    “Her 20 çocuktan 1’i kekemelik ile karşı karşıyadır”

    Dünya genelinde yetişkinlerde yüzde iki, çocuklarda ise yüzde beş oranında kekemeliğe rastlandığı belirtildi.
    22 Ekim Dünya Kekemelik Günü’ne dikkat çeken Mavi Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi Uzman Dil ve Konuşma Terapisti Melda Nisan Şahin, her 20 çocuktan birinin kekemelik ile karşı karşıya olduğunu söyledi. Gelişimsel kekemeliğin daha yoğun olarak görüldüğünü kaydeden Şahin, ”Kekemelik gelişimsel ve edinilmiş kekemelik olarak ikiye ayrılabilir.

    Edinilmiş kekemelik toplumda çok az görüyoruz, görülme oranı çok düşük. Gelişimsel kekemelik daha yoğunlukla görülüyor. Gelişimsel kekemelik 2-4 yaşlarında başlıyor çocukların yüzde 5’i bu durumu yaşamakta. Altı, on iki aylık periyotta kekemelik ilk çıktığı andan itibaren kendiliğinden iyileşme durumu söz konusu yüzde 85-90’nında. İlerleyen süreçlerde bu durum kalıcı hale gelebiliyor.

    Kalıcı olması için çeşitli risk faktörleri var. Örneğin çocuğun erkek olması, ailesinde kekemelik bulunuyor olması, dilsel faktörler, psikojenik ve çevresel faktörleri bu durumun kalıcı olmasına yönelik maalesef risk oluşturuyor” dedi.

    “Kekemelik çok boyutlu değerlendirilmesi gereken bir bozukluk türü”
    Kekemeliğin çok boyutlu nedenlerle ortaya çıktığını kaydeden Şahin, “Toplumda kekemelik, korkudan oluştuğu bir anda köpekten korktuğu, rüyasında bir şey gördü ondan sonra kekemelik başladı, gibi geri bildirimler alabiliyoruz. Kekemelik çok boyutlu değerlendirilmesi gereken bir bozukluk türü. Kekemelik çok boyutlu nedenlerle ortaya çıkıyor.

    Genetik, nörolojik , motor, bilişsel, dilsel ve duygusal faktörler buna eşlik ediyor ortaya çıkmasına sebep oluyor. Korku, sadece kekemeliği tetikleyici bir faktör olarak değerlendirebiliriz. Aslında var olan zeminde kekemelik durumu vardır ama ortaya çıkmasına bir korku vesile olabilir” diye konuştu.

    Kekemeliğin dünyada genellikle yüzde bir oranında göründüğünü ifade eden Şahin, “Dünya genelinde kekemelik yüzde bir oranda görülmekte. Bunların yüzde beşi genellikle çocuklarda görülüyor.

    Yetişkinlerde ise yüzde bir, iki oranında kekemelik görülmekte. Dolayısıyla çocuklarda daha fazla görüyoruz. Aslında çocukların çoğu hayatının bir kısmında ‘akıcısızlık’ dediğimiz kekemelik durumunu yaşıyor. Çocuklar dil öğrenme sürecinde dil edinirken bir çok tekrar yaparak kekemelik benzeri davranışlar gösterebiliyor” şeklinde konuştu.

    “Kekemelikte herhangi bir ilaç tedavisi mümkün değil”
    Kekemeliğin herhangi bir ilaç tedavisinin mümkün olmadığını ifade eden Şahin, “Kekemelikte herhangi bir ilaç tedavisi mümkün değil. Eşlik eden psikolojik durumlar varsa bazen klinik psikologlarla birlikte çalışabiliyoruz.

    Sadece dil ve konuşma terapisi süreci var. Kekemelik terapileri aktif katılım ve motivasyon gerektirir. Danışan, terapistle ortak hedefler belirleyerek bu sürece devam eder. Herhangi bir süre belirtmek söz konusu değil. Kekemelikte en büyük problem konuşmaya devam etmek, iletişime devam etmemekle alakalı.

    Birey var olan alışkanlıklarını değiştirmediği zaman çevre ona çok destek olmadığı zaman, sözünü bitirdiği ya da dalga geçme konusu olduğu zaman iletişimi kesme noktasına gelebiliyor. Bizim için en önemli olan aslında kekeme bireylerin kendini ifade etmeye devam etmeye çalışması” diye konuştu.

    “Ne söylediğine önem vermek önemli, nasıl söylediğine değil”
    Bireyin ne söylediğinde önem vermenin önemli olduğuna değinen Şahin, “Meslek sahibi olma kısmı kekeme bireylerin paniklediği çok kaygılandığı bir durum.

    Bazı konuşma gerektiren özellikle konuşmasıyla var olan mesleklerde habercilik, spikerlik gibi durumlarda kamera önünde konuşmakla alakalı kaygı yaşayan danışanlarımız var. Konuşmayı kontrol altına aldığımız sürece herhangi bir sıkıntı yaşanmıyor. Ne söylediğine önem vermek önemli, nasıl söylediğine değil. Takılarak da olsa bir haberi gayet güzel bir şekilde anlatabiliriz karşımızdaki kişiye aktarabiliriz. Nasıl söylediğimiz değil, ne söylediğimiz çok önemli” dedi.

    “Akıcılığını artırmaya yönelik teknikler uyguluyoruz”
    Terapide uygulanan yöntemlerle ilgili açıklamada bulunan Şahin, “Terapide bazı akıcılığı şekillendirme ve konuşmanın akıcılığını artırmaya yönelik teknikler uyguluyoruz.

    Bunun yanı sıra duyarsızlaştırma ve exposure (maruz bırakma) çalışmaları uyguluyoruz. Duyarsızlaştırma ve exposure çalışmasında amacımız, bireyin iletişimden kopmaması ve karşısındaki insanlarla çok rahat bir şekilde iletişim kurmasıdır.

    Tekniklerde amacımız eğer meslek hayatında sunum yapmada ya da kamera karşısında olan bir mesleğe mensupsa kendini daha rahat ifade etmede, daha akıcı bir şekilde ifade etmeye yönelik teknikler çalışmaktayız” ifadelerini kullandı.

     

  • Mevcut denetleme sistemi güncellenecek

    Mevcut denetleme sistemi güncellenecek

    Bakan Memişoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, sağlık sistemini suistimal ederek vatandaşları ve çocuklarını tehdit edenlere göz açtırmamak için süregelen denetimlerin her zamankinden daha sıkı bir şekilde gece-gündüz yapılmaya devam edileceğini bildirdi.

    “Mevcut sağlık hizmetlerimizi hiçbir aksama ve suistimale izin vermeden sürdürürken, Bakanlığımızın denetim ekipleri sadece yenidoğan branşı için değil hastanelerdeki tüm branşların denetlenebilmesi amacıyla tam kapasiteyle sahada olacaktır” diyen Memişoğlu, “Mevcut denetleme sisteminin güncellenmesi ve her branştan konusunda uzman hekimler ve akademisyenlerden oluşan komisyonlar oluşturulacaktır. Özel hastanelere ilişkin denetimler aralıksız devam ederken Özel sağlık kurumlarına ilişkin yapısal reformlar da bakanlığımızın gündemindedir. Bütün dünyanın takdir ettiği sağlık sistemimizi, kişisel çıkarları ve maddi menfaatleri için lekelemeye çalışanlara göz açtırmayacağız. Afetlerde, salgın hastalıklarda büyük fedakarlıklarla görev yapan sağlık çalışanlarımızın itibarını da bir avuç açgözlü çeteye çiğnetmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

  • Menopoz döneminde kemik erimesine dikkat

    Menopoz döneminde kemik erimesine dikkat

    Menopozun her ne kadar fizyolojik bir süreç olsa da menopoza girmiş kadınlarda bazı şikayetlerin meydana geldiğini aktaran Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ayşe Dişli Gürler, “Menopoz kadınlarda yumurtalıkların artık hormon üretmeyi bırakması halidir. Menopozun Türkiye’de yaş ortalaması takriben 47 civarında olan bir durum. 45 ila 50 yaş arasında menopoza girmiş bir kadın için bu süreci normal karşılamak lazım. Her ne kadar fizyolojik bir süreç olduğunu söylesek de menopozda kadınların yaşadığı ateş basması, duygu ve durum bozuklukları, uyku bozuklukları, kemik erimesi gibi durumları hastaların kaldırması açıkçası zor olmakta. Bu dönemde hastanın bu tarz şikayetlerine karşın bir takım önlemler almaktayız. Özellikle yeni menopoza girmiş ve bu şikayetlerle bize başvuran hastalarda hormon replasman tedavisi yaparak hastaların bu şikayetlerden kurtulmasını sağlıyoruz. Bununla beraber bazen hormon replasman tedavisini başlayamadığımız durumlar olmakta, çünkü her hastaya hormon replasman tedavisi vermek doğru değil.

    Bu tedaviyi veremediğimiz durumlarda da yine bu hormonlara benzer bir takım bitkisel tedaviler düzenliyoruz. Fakat hormon replasman tedavisinin işe yaradığı kemik erimesi gibi bir durumu diğer başladığımız bitkisel tedavilerle maalesef önüne geçemiyoruz. Çünkü biliyoruz ki menopoz döneminde bizim gördüğümüz en sık durumlardan bir tanesi kemik erimesi durumu. Tabi ki bu durumun önüne sadece tedaviyle değil hastanın hayatında gerçekleştirecek bir takım değişikliklerle de geçmek lazım. Bunlardan bir tanesi, hayatımıza egzersiz dahil etmek. Yine beslenme noktasında günlük süt, yoğurt tüketimini artırarak kalsiyum ve D vitamininden zengin beslenmek. Yine güneşten daha çok faydalanmalarını sağlamak kemik erimesinden korunmak noktasında menopoz hastalarına önerdiğimiz yöntemlerden birkaçı. Bununla beraber hastalarımızın bazen beslenme önerileri ile önüne geçemedikleri kalsiyum ve D vitamini eksikliklerini takviye olarak başlayarak tamamlayabiliyoruz” dedi.

    “Meme tarama ve momografi çok önemli”

    Doktorların uyguladığı tedavilerin yanı sıra hastaların da bu dönemi önemseyerek yaşamalarının önemli olduğunu ifade edem Op. Dr. Gürler; “Yine menopozdaki hastamız için, özellikle hormon replasman tedavisi kullandırdığımız hastalarımız için meme tarama programını mutlaka öneriyoruz. Meme tarama programı, menopozdaki hastalar için gerçekten çok önemli. Yıllık bir şekilde takiplerini yaptırmaları, 2 yılda bir momografi tetkiklerini yaptırmalarını çok önemsiyoruz. Yine kemik erimesi için de yıllık kemik taraması yaptırmak menopoz hastalarına önerdiğimiz başlıca önlemlerden birkaçı. İşin özünde menopozu hayatımızın bir dönemi olarak görüp bunu biraz da kabullenerek yaşamak belki psikolojik olarak da bu dönemi rahat atlatmak noktasında çok önemli. Bu fizyolojik dönemde hastaların yaşadığı sıkıntıların önüne geçmek için tabi ki yardımcı oluyoruz ama, onların psikolojik açıdan bu dönemi önemseyerek yaşamaları bizim gösterdiğimiz çabalara büyük katkı sağlamakta” ifadelerini kullandı.