Kategori: Sağlık

  • Kış aylarının vazgeçilmezi “turşu”

    Kış aylarının vazgeçilmezi “turşu”

    Konya’da kış aylarında özellikle son zamanlarda artan grip salgınlarından sonra vatandaşlar bağışlıklarını güçlendirmek için turşu ve turşu suyuna yöneldi. 80 çeşit turşu üretimi yapan Selman Kozan, “Turşu veya turşu suyu gribal enfeksiyonlarda boğaz ağrılarına, ağız yaralarına, öksürüğe çok faydası olur” dedi.

    Son zamanlarda salgın hastalıklarda artış yaşanıyor. Solunum yolu enfeksiyonları, başta çocuklar olmak üzere herkeste etkili olabiliyor. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerin yakalandığı ve ağır geçirdiği hastalıklar, hastanelerde de zaman zaman yoğunluğa neden olabiliyor. Bağışıklığını güçlendirmek isteyen kimi vatandaşlar ise Türk sofralarının vazgeçilmez lezzetlerinden doğal turşuya yöneliyor.

    Turşunun kurulum aşamasında belirli noktalara dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen turşucu Selman Kozan, benzer şikayetle gelen kişilere önerisinin turşu ve turşu suyu olduğunu söyledi. Kozan, “Mevsim geçişleriyle beraber havaların soğumasıyla birlikte soğuk algınlığı tarzı salgınlar oluşmaya başladı. Hastanelere bakıyoruz aciller tıklım tıklım dolu. Özellikle gelişme çağındaki çocuklarda aşırı derecede bir salgın var. Okullar da açıldıktan sonra bu iyice artmaya başladı.

    Bununla beraber her zaman söylediğimiz gibi probiyotik doğal turşu suyu ve turşu çeşidi özellikle tüketilmesi gereken ürünler. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Sağlık açısından özellikle soğuk algınlığı gribal enfeksiyonlarda boğaz ağrılarına, ağız yaralarına, öksürüğe çok çok iyi gelir. Turşu, turşu suyu bunun yanında diyabetik hastalara özellikle, tabii biz bunu söylerken özellikle bu diyabetik hastalarda diyetisyen kontrolünde tüketilmesini tavsiye ediyoruz.

    Turşuların birçok faydası var. İnsan açısından turşu özellikle unutulmaya yüz tutmuş kültürlerden bir tanesi. Biz bunu özellikle Konya’da canlandırmaya çalışıyoruz. Klasik herkes kendi evinde kuruyor zaten turşusunu. Farklı turşulara yönlendirmeye çalışıyoruz. Buraya gelen herkes ‘öksürüyorum, boğazım ağrıyor, ne yapmamız lazım’ gibi söylüyor ben de turşu tüketin diyorum. Doğal turşu probiyotik, turşu suyu özellikle” dedi.

     

    “Şeker hastalığına, MS hastalığına, safra keselerindeki taş sorunu gibi çok çok faydaları var”
    Bazı turşuların faydalarının normal ürünlere göre daha fazla olduğunu anlatan turşucu Selman Kozan, “Klasik turşular var zaten biber, salatalık, karışık, biberlerin çeşitleri, salatalığın çeşitleri, bunlar en çok tüketilen ürün şu anda. Bunun yanında Konya’da farklı turşulara yönlendirmek için bamya turşusu, acur turşusu, kapari turşusu. Kapari turşusu mesela çok faydalıdır. Şeker hastalığına, MS hastalığına, safra keselerindeki taş sorunu gibi çok çok faydaları var.

    Biz bunu bizzat müşterilerimizle yaşadığımız için söylüyorum, çok müşterimiz var o konuda zaten. En çok sattığımız ürünler de şu an farklı ürünlerden özellikle erik, çağla, badem; bunları çok satıyoruz mesela. Sarımsak turşusu, doğal antibiyotik diyoruz biz zaten ona. Şimdi çiğ yediğimiz zaman aşırı derecede bir kokusu oluyor. Ama biz bunu fermantasyona soktuğumuz zaman 2-3 defa suyunu değiştiriyoruz sarımsağın ve her sarımsağı biz kullanmıyoruz.

    Doğal sarımsak dışarıdan gelen veyahut da her ürün değil. Yerli sarımsak kullandığımız için kokusunu da biz bunu düşürüyoruz hazırlama şeklinde. İstediğiniz kadar yiyebilirsiniz, kesinlikle koku yapmaz ağzınızda” ifadelerini kullandı.
    Kozan, “Turşularımız yüzde yüz doğaldır, içerisinde katkı maddesi koruyucu maddesi yok ve turşularımız eski ana baba usulü, üstü perlenir yani

    beyazlama dediğimiz perleme olur. O da katkı maddesi, koruyucu olmadığını gösterir. Turşularımızın sezonunda 2-3 ay boyunca ürünlerin hasadı yapılır. Daha sonra kurmaya başlarız. El yapımı turşular, fabrikasyon değildir ürünlerimiz. Katkı maddesi, koruyucu yoktur. 200 litrelik fıçılara tarladan toplarız, çalışan kadınlarla beraber nasıl yapılacağını tarif eder, suyunu biz ayarlarız. Yani turşuda önemli olan zaten kurma suyudur. Kurma suyunu düzgün ayarladıktan sonra zaten turşularımız lezzetini yakalıyor” diye konuştu.

  • “Meme kanserinde erken tanı hayat kurtarır”

    “Meme kanserinde erken tanı hayat kurtarır”

    Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Mertsoylu, meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu belirterek, “Kansere bağlı ölümler arasında ikinci sırada yer almaktadır. Ancak erken tanı ile meme kanserinde tam iyileşme oranı oldukça yüksektir” dedi. Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Mertsoylu, Amerika Birleşik Devletleri ve birçok Avrupa ülkesinde meme kanseri vakalarının yüzde 65’ten fazlasının Evre 1 veya Evre 2’de tespit edildiğini; yalnızca yüzde 5’inin Evre 4 (metastatik) evrede teşhis edildiğini vurgulayarak, “Erken tanı, meme kanserinin başarıyla tedavi edilmesi ve hastaların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi açısından hayati önem taşır. Türkiye’de ise vakaların yüzde 20’si hala metastatik evrede tespit ediliyor. Bu gecikmenin önüne geçmek için düzenli tarama testlerinin önemi büyüktür” ifadelerini kullandı.
    “40 yaşından itibaren iki yılda bir mamografi önerilmektedir”

    Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye genelinde uyguladığı meme kanseri tarama programına göre, tüm kadınlara 40 yaşından itibaren iki yılda bir mamografi önerildiğini dile getiren Prof. Dr. Mertsoylu, “Özellikle aile geçmişinde meme kanseri bulunan ya da BRCA1 veya BRCA2 gibi genetik risk taşıyıcıları olan kadınlar için taramaya daha erken yaşlarda başlanması önemlidir. Bu yüksek risk grubundaki kadınlarda, mamografiyle birlikte meme MR gibi ek görüntüleme yöntemleri de kullanılarak sıkı bir takip yapılması önerilmektedir. Bu, yalnızca hastalığı önceden tespit etmekle kalmaz, aynı zamanda sağ kalımı ve yaşam kalitesini önemli ölçüde artırır” diye konuştu.

    “Metastatik meme kanseri için de umut verici gelişmeler var”
    Mertsoylu, Trastuzumab’ın (meme kanseri ve mide kanserini tedavi etmek için kullanılan bir antikor) 1998 yılında kullanıma girmesiyle, özellikle HER2-pozitif meme kanseri olan hastalarda yaşam süresi ve kalitesinde kayda değer bir artış sağlandığını belirterek, “O günden bu yana birçok yeni hedefe yönelik tedavi geliştirilmiş, metastatik hastalıkta bile yaşam süresi ve kalitesi belirgin şekilde yükselmiştir. Bu tedaviler sayesinde, metastatik meme kanseri ile yaşayan birçok kadın uzun yıllar boyunca aktif bir yaşam sürebilmektedir” dedi.

    Unutmayın, tarama hayat kurtarır”
    Prof. Dr. Hüseyin Mertsoylu, “Meme kanserinin erken teşhisi için kendi kendine muayene yapmayı ihmal etmeyin ve Sağlık Bakanlığı’nın sunduğu düzenli tarama programlarına katılın. Özellikle aile öyküsü veya genetik yatkınlığı olan kadınlar, kendi sağlığını korumak için bu önemli adımları atmalıdır. Meme kanserinde erken tanı, hayat kurtarıcıdır. Bu farkındalık ayında kadınları bilgilendirerek, onların da sağlıklı bir yaşam sürmesine katkıda bulunun” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.

  • Soğuk havalarda cilt bakımına dikkat

    Soğuk havalarda cilt bakımına dikkat

    Mevsim geçişlerinde yaşanan sıcaklık farkları ve olumsuz hava şartları, cildimizi de önemli ölçüde etkiliyor. Retinoik asidin kış aylarında cilt bakımında altın değeri taşıdığını belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Işıl Turan, bu etken maddenin ince kırışıklıklar, lekeler ve sivilcelerle mücadelede etkili olduğunu vurguladı.

    Kış aylarının, retinoik asidin cildin üst katmanını hafifçe soyarak, alt katmanında sağlıklı kollajen sentezi oluşmasına imkan tanıdığını ifade etti. Uzm. Dr. Turan, kış mevsimiyle birlikte nem oranının azaldığını, bu durumun ellerde egzama, yüzde hassasiyet ve ciltte matlaşmaya yol açtığını söyledi. Bu sebeple hyaluronik asidin kış aylarında daha çok ihtiyaç duyulduğunu belirten Uzm. Dr. Turan, temiz bir yüze hyaluronik asit serum veya krem uygulanmasının önemine vurgu yaptı.

    Ellerde kuruma ve çatlamanın başladığını fark edenlere seslenen Dr. Işıl Turan, bu durumun nemlendirici kullanımının ihmal edildiğini gösterebileceğini belirtti. Ellerin kötüleşmeden ve kortizon ihtiyacı olmadan bakıma başlanmasını öneren Turan, özellikle cica içerikli nemlendiricilere ihtiyaç duyanların, mevsim geçişlerinde bu ürünleri kullanmalarını tavsiye etti. Uzm. Dr. Işıl Turan, kış aylarında birlikte profesyonel cilt bakımlarının glikolik veya salisilik asitlerle yapılmasını önerdi. Bu bakımların, ölü derilerden arınmayı sağlayarak cildin güzelleşmesine katkı sağladığını ifade etti.

    Epilasyon mevsiminin açıldığını belirten Turan, güneşlenme ve solaryumun epilasyon etkinliğini azaltıp yan etki riskini arttırdığını söyledi. Bu sebeple kış döneminin, epilasyon öncesi daha güvenli ve etkili olduğunu belirtti. Ayrıca lekelerden muzdarip olanlara leke tedavisi öneren Uzm. Dr. Işıl Turan, güneş mevsiminde tedaviyi alevlendirecek uygulamalardan kaçınılması gerektiğini söyledi.

  • Kemik erimesine dikkat

    Kemik erimesine dikkat

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ayşe Dişli Gürler; menopoz dönemindeki kadınlarda en sık görülen şikayetlerden birinin kemik erimesi olduğunu ifade ederek; hormon replasman tedavisiyle şikayetlerinin önüne geçildiğini söyledi. Menopozun her ne kadar fizyolojik bir süreç olsa da menopoza girmiş kadınlarda bazı şikayetlerin meydana geldiğini aktaran Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ayşe Dişli Gürler, “Menopoz kadınlarda yumurtalıkların artık hormon üretmeyi bırakması halidir. Menopozun Türkiye’de yaş ortalaması takriben 47 civarında olan bir durum. 45 ila 50 yaş arasında menopoza girmiş bir kadın için bu süreci normal karşılamak lazım.

    Her ne kadar fizyolojik bir süreç olduğunu söylesek de menopozda kadınların yaşadığı ateş basması, duygu ve durum bozuklukları, uyku bozuklukları, kemik erimesi gibi durumları hastaların kaldırması açıkçası zor olmakta. Bu dönemde hastanın bu tarz şikayetlerine karşın bir takım önlemler almaktayız.

    Özellikle yeni menopoza girmiş ve bu şikayetlerle bize başvuran hastalarda hormon replasman tedavisi yaparak hastaların bu şikayetlerden kurtulmasını sağlıyoruz. Bununla beraber bazen hormon replasman tedavisini başlayamadığımız durumlar olmakta, çünkü her hastaya hormon replasman tedavisi vermek doğru değil. Bu tedaviyi veremediğimiz durumlarda da yine bu hormonlara benzer bir takım bitkisel tedaviler düzenliyoruz.

    Fakat hormon replasman tedavisinin işe yaradığı kemik erimesi gibi bir durumu diğer başladığımız bitkisel tedavilerle maalesef önüne geçemiyoruz. Çünkü biliyoruz ki menopoz döneminde bizim gördüğümüz en sık durumlardan bir tanesi kemik erimesi durumu. Tabi ki bu durumun önüne sadece tedaviyle değil hastanın hayatında gerçekleştirecek bir takım değişikliklerle de geçmek lazım.

    Bunlardan bir tanesi, hayatımıza egzersiz dahil etmek. Yine beslenme noktasında günlük süt, yoğurt tüketimini artırarak kalsiyum ve D vitamininden zengin beslenmek. Yine güneşten daha çok faydalanmalarını sağlamak kemik erimesinden korunmak noktasında menopoz hastalarına önerdiğimiz yöntemlerden birkaçı. Bununla beraber hastalarımızın bazen beslenme önerileri ile önüne geçemedikleri kalsiyum ve D vitamini eksikliklerini takviye olarak başlayarak tamamlayabiliyoruz” dedi.

    “Meme tarama ve momografi çok önemli”
    Doktorların uyguladığı tedavilerin yanı sıra hastaların da bu dönemi önemseyerek yaşamalarının önemli olduğunu ifade edem Op. Dr. Gürler; “Yine menopozdaki hastamız için, özellikle hormon replasman tedavisi kullandırdığımız hastalarımız için meme tarama programını mutlaka öneriyoruz. Meme tarama programı, menopozdaki hastalar için gerçekten çok önemli. Yıllık bir şekilde takiplerini yaptırmaları, 2 yılda bir momografi tetkiklerini yaptırmalarını çok önemsiyoruz.

    Yine kemik erimesi için de yıllık kemik taraması yaptırmak menopoz hastalarına önerdiğimiz başlıca önlemlerden birkaçı. İşin özünde menopozu hayatımızın bir dönemi olarak görüp bunu biraz da kabullenerek yaşamak belki psikolojik olarak da bu dönemi rahat atlatmak noktasında çok önemli. Bu fizyolojik dönemde hastaların yaşadığı sıkıntıların önüne geçmek için tabi ki yardımcı oluyoruz ama, onların psikolojik açıdan bu dönemi önemseyerek yaşamaları bizim gösterdiğimiz çabalara büyük katkı sağlamakta” ifadelerini kullandı.

  • Rahim nakliyle dünyaya gelen bebek

    Rahim nakliyle dünyaya gelen bebek

    Türkiye’de ikinci rahim nakliyle dünyaya gelen Özlenen bebek, 2 yaşına Rektör Prof. Dr. Özlenen Özkan ile birlikte girdi.
    Dünyanın ilk kadavradan rahim naklinin yapıldığı Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde ikinci rahim nakli 27 Temmuz 2021’de yapılmıştı. Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan ve Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan başkanlığındaki 40 kişilik ekip, Havva Erdem’e 8,5 saat süren operasyonla kadavradan rahim nakletti.

    Türkiye’de kadavradan ikinci rahim nakli yapılan Havva Erdem, 14 ay sonra doğum yaparak bebeği Özlenen Erdem’i kucağına aldı. Doğumun üzerinden geçen iki yılın ardından Havva Erdem, eşi Şükrü Erdem ve kızları Özlenen, Rektör Prof. Dr. Özlenen Özkan ile bir araya geldi. İkinci yaş pastası kesilen ziyarette Rektör Özkan, Özlenen bebeğe hediyeler verdi.

    “Hayatlarının değiştiğini görmek mutluluk kaynağı”
    Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, “Yaptığınız her şeyin sonucunun bu olduğunu görmek hakikaten insan için, bir doktor için çok kıymetli. Doktor olmanın en güzel tarafı da bu dokunduğunuz insanların hayatının nasıl değiştirdiğinizi görmek en büyük mutluluk kaynağı. İnsanın bu açıdan doktor oluyor diye düşünüyorum. En azından ben öyleyim” dedi.

    “İnsanlar için bir umut oldu”
    İlk rahim naklini 2011 yılında yaptıklarını söyleyen Rektör Özkan, “Bundan 13 yıl önce bütün dünyanın da ilkiydi aynı zamanda. O süreç biraz uzun bir süreçti bizim için. Çünkü hesaplayamadığımız şeylerle karşılaştık Derya’da ancak 9 yılın sonunda dünyanın ilk rahim nakli bebek sahibi oldu. Ömer Özkan bebeğimiz oldu.

    Bunun sonrasında da akabinde hemen Havva’ya ikinci rahim naklini yaptık. O ilkinde edindiğimiz bilgiler ışığında Havva çok daha şanslıydı. Çok kısa bir süre sonra 14 ay gibi bir zaman sonucunda da Özlenen bebeği kucağına aldı. Her şey gayet iyi gidiyor. Hem Havva için hem Derya için hem de çocuklar için. Ve tabii dünyada bebeği olmayacak olan insanlar için bir umut oldu. Bu anlamda bütün ekip bütün hastalar bunu bekleyenler de var. Hala o açıdan gerçekten çok mutluluk verici” diye konuştu.

    “Yeni nakiller yapmayı planlıyoruz”
    Rahim naklini bekleyen birçok hastanın olduğunu söyleyen Rektör Özkan, “Havva’nın tecrübelerini merak eden adaylar da var, sık sık görüşüyorlar, anlattığı kadarıyla bize de başvurdular zaten. Bu anlamda bekleyen birçok hasta var. Hem yurt içinden hem yurt dışından rahim naklini bekleyen birçok hasta var. Eğer uygun bir zaman olursa onları da yapmayı planlıyoruz. Mevzuat çalışmalarıyla ilgili çalışmalar tamamlandı aslında bundan sonra süreç çok da sanıyorum uzun sürmez. Biz de Sağlık Bakanlığıyla koordinasyonlu gidiyoruz” şeklinde konuştu.

    “Rahim nakliyle dünyam değişti”
    Rahim nakli ile anne olan Havva Erdem, “Benim dünyam değişti. Hayatım değil, dünyam değişti. Her şey Özlenen şu an, başka hiçbir şey yok. 2 yıl o kadar güzel ki, diyorum ya dünyam değişti benim, her şeyim onun üzerine. O uyursa belki birazcık otururum, onun haricinde her şeyim onunla. O gözünü açtıktan sonra başka ikinci düşündüğüm hiçbir şey yok. Gözüme onunla açıp onunla kapatıyorum. Hiçbir şey düşünmüyorum” dedi.

    “Özlenen’den sonra korku başladı”
    Hayatında yaşanan değişimleri anlatan Havva Erdem, “Sadece Özlenen’den önce ben de korku yoktu, şimdi ben de korku başladı. Korkar oldum bilmiyorum, her şeyden tedirginim, ayağa kalsa düşecek mi, kalkacak mı? Her şeyden korkuyorum yani aklımıza gelebilecek dışarıya çıksa evde bile korkuyorum.

    Zaten gözümün önünden ayırmam da ama bilmiyorum acayip bir korku var bende. Eski Havva gitti, korkusuz Havva gitti, şimdi korkulu bir hava geldi, aynen önceden kaybedecek hiçbir şeyim yoktu şu an var ve çok değerli. Rabbime emanet tüm evlatlarımız ve içinde de benim evladım Allah’a emanet. Biz de elimizden geleni yapacağız, onları koruyup yetiştirebilmek için” şeklinde konuştu.

    “Rahim nakli olmak isteyenler iletişim kuruyor”
    Rahim nakli olmak isteyenlerin kendisiyle iletişim kurduklarını söyleyen Erdem, “İletişim kuruyorlar ve tabii ki hepsine yetişmem mümkün değil ama aralarında görüştüğüm tabii ki var 1, 2 kişi özellikle bir kişiyle çok fazla görüşüyorum. Çünkü onda kendimi görüyorum.

    Ben çok çaba sarf ettim Özlenen’e kavuşmak için ve onun çabalarında da kendimi gördüğüm için onunla çok daha fazla görüşüyorum. O da tabii ki bekliyor. Yani tabii ki herkesin bir an önce evladını kucağına almasını isterim ama yani onda kendimi gördüğüm için üçüncünün onun olmasını çok isterim inşallah. Tabii ki rabbim herkesin gönlüne göre versin” dedi.

    “Özlenen Erdem de annelere umut olur inşallah”
    Erdem, “Yani ben çok istiyorum. Yani doktor mu olur ne olur bilmiyorum ilk önce gerçekten eğitimini çok iyi bir şekilde almasını istiyorum ve tabii ki gönlüm benim doktorluktan yana hatta plastik. Hocalarımızın inşallah yolundan gider diye ben çok arzu ediyorum ama tabii ki kendisi büyüdüğünde kendi yolunu kendisi çizecek. Ben elimden geleni yapacağım eğitimi için yani gönlüm benim o yönde ama kendisi de inşallah vefalı olur izinden gider ve bizim gibi bekleyenlere, bekleyen annelere inşallah benim kızım da umut olur” ifadelerini kullandı.

  • “Türkiye nakil merkezi haline gelmiş durumda”

    “Türkiye nakil merkezi haline gelmiş durumda”

    Bir dizi program ve ziyaret için Gaziantep’e gelen Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu Türkiye Organ Nakli Kuruluşları Koordinasyon Derneği 15. Kongresi’ne katıldı. Bakan Memişoğlu, burada yaptığı konuşmada, organ naklinin önemine dikkat çekerek, Türkiye’nin organ bağışı ve organ nakli başarısı noktasında çok önemli bir noktaya geldiğini söyledi.

    “Türkiye nakil merkezi haline gelmiş durumda”

    Programda organ nakli çalışmaları ile ilgili önemli veriler paylaşan Bakan Memişoğlu, “Türkiye bugün geldiğimiz noktada 76 tane böbrek, 52 tane karaciğer, 15 tane kalp, 2 tane akciğer nakli merkeziyle senede 5 bin nakille ki sadece bunların bin 700 üzerinde karaciğer nakli olmak üzere dünyada çoğu yerde yapılamayan ve bir yerde yapılan yedili çapraz nakillerle dünyanın nakil merkezi haline gelmiş durumda. Bu büyük bir özveri ve çaba ve çalışkanlıkla oldu. Ben hepinize minnet duyuyorum. Burada Hasan Taşçı hocamdan, Uluğ hocamdan, Alper Demir başkan, Akın Tekin’den ve Sezai Yılmaz hocamla, Mehmet Haber hocamla, bunlarla birebir çalıştım. Binlerce, yüzlerce gönül insanının da işte bu başarı çıktı. Çok zor bir şey. Lakin sadece bir cerrahi ekibin değil, bütün ekibin bütün altyapının, anestezisine kadar çok büyük bir organizasyon ve bilgi gerektiren bir şey” ifadelerini kullandı.

    “Türkiye sağlıkta bilim ve teknoloji üretmek zorunda”

    Bakan Memişoğlu, Türkiye’nin sağlıkta bilim ve teknoloji üreten tarafta olması gerektiğini de vurgulayarak, “Dünyanın en iyi sağlık hizmetini, en iyisini bilen ve onu bu millete hizmet olarak sunan ekip var. Bundan değerlisiniz. Bunu her zaman gösterdiniz, göstermeye de devam edeceksiniz. Onun için Türkiye sağlığında sadece hizmet tarafında değil, artık bilim ve teknoloji tarafında üretmek zorunda. Yani yeni bir şey söylemek durumundayız artık. Bunun için çabalıyoruz. Bizim hedefimiz özellikle sağlık bilgisi üretmek, sağlık bilgisiyle esasında ekonomik güç ve sosyal güç de elde etmek” şeklinde konuştu.

    Konuşmaların ardından hediye takdimi ve fotoğraf çekimiyle program sona erdi.

  • “Toplumsal ruh sağlığı tablomuz bozuk”

    “Toplumsal ruh sağlığı tablomuz bozuk”

    Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen, birçok bedensel hastalığın temelinde ruhsal sorunlar yattığını belirtti. Bu alanda yapılan araştırmaların, depresyon ve kronik stresin bağışıklık sistemini zayıflattığını, bedeni daha savunmasız hale getirdiğini kaydetti. Bu nedenle ruh sağlığını korumanın sadece duygusal iyilik halini değil, fiziksel sağlığı ve toplumsal geleceğimizi de yakından ilgilendirdiğine dikkat çekti.

    “Artan şiddet olaylarının sebebi, içsel sıkıntılar ve agresyon”

    Büyük depremlerin ve ekonomik zorlukların ruh sağlığımız üzerinde derin izler bıraktığına değinen Şirvanlı Özen, “Depremler, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), kaygı bozuklukları ve depresyona neden olurken, son zamanlarda ekonomik sıkıntılar da toplum genelinde yaygın bir stres kaynağı oldu. Bu süreçte birçok insan kendini güvensiz, umutsuz ve çaresiz hissetti. Artan sokak şiddeti, ev içi gerilimler ve okullardaki zorbalıklar aslında bu ruhsal durumların dışa vurumları olarak görülebilir. Bireylerin yaşadığı içsel sıkıntılar, agresyon ve şiddet olarak toplumda kendini göstermeye başladı” diyerek önemli uyarılarda bulundu.

    Bilinçsiz Antidepresan kullanımına dikkat

    Son yıllarda Türkiye’de antidepresan kullanımında ciddi bir artış yaşandığını da dile getiren Şirvanlı Özen, bu artışın toplumda ruh sağlığı sorunlarına karşı farkındalığın arttığının ve insanların daha fazla destek arayışında olmalarının bir göstergesi olarak görülebileceğini ifade etti. Öte yandan, antidepresan kullanımının bir “moda” haline geldiğini söylemenin de mümkün olduğunu kaydetti. Özellikle antidepresanların, çözüm gibi görülmeye başlandığı ve insanların bilinçsizce bu ilaçlara yönelmeye başladığı tespitinde bulundu. Oysa ruh sağlığını düzeltmenin, sadece ilaçlarla değil, aynı zamanda destekleyici terapiler ve yaşam tarzı değişiklikleri ile mümkün olabileceğine dikkat çekti.

    “Sorunları en baştan önleyecek adımlar atılmalı”

    Şirvanlı Özen, ruh sağlığının nasıl korunacağına dair önemli önerilerde bulundu. Sadece sorun ortaya çıktığında müdahale etmenin yeterli olmadığını, sorunları en baştan önlemeye yönelik adımlar atılması gerektiğini anlattı. Şirvanlı Özen, “Hastalıkları tedavi etmek yerine, henüz ortaya çıkmadan önlemek hem daha etkili hem de daha kolaydır. Ruh sağlığımız yalnızca genetik ve biyolojik faktörlere bağlı değildir. Sosyal çevremiz, ekonomik durumumuz, eğitim imkanlarımız, barınma şartlarımız ve genel fiziksel sağlığımız gibi birçok dış etken de ruh halimizi şekillendirir. Bu yüzden ruh sağlığını korumak, sağlıklı ilişkiler kurmak, stresle başa çıkma becerilerini geliştirmek ve duygusal zekamızı güçlendirmekle mümkündür” dedi.

  • Çocuklar ailede sosyalleşmeli

    Çocuklar ailede sosyalleşmeli

    Ailelerin çocuklarıyla iyi iletişim kurması ve iyi gözlemlemeleri gerektiğini söyleyen Psikolog Selver Yazıcı, “Öncelikle toplum olarak son zamanlarda yaşanan cinayet olaylarıyla ilgili hepimiz çok üzgünüz. Tabii ki bu olayların psikolojik yönü olduğu kadar toplumsal yönü de çok fazla önemli. Bu anlamda şunu söylemek istiyorum. Toplumda eğitim ailede başlar. Aile çocukla iyi iletişim kurar, çocuğu güzel destekler, çocuğun kendilerinden korkmamasını sağlarsa, herhangi bir şeyi gizlememesini sağlarsa ve çocuğun herhangi korkacağı bir ortamda ya da dışlandığı bir ortamda bunu ailesiyle paylaşmasını sağlarsa en azından bu gibi durumların önüne geçebiliriz. Aile içi iletişim burada çok önemli. Çünkü çocuklar genelde sosyal hayatta dışlandıkları zaman internetten buldukları arkadaşlarıyla sosyalleşmeye başlıyorlar ve bu arkadaş her zaman ve faydalı arkadaşlar olmayabiliyor. Arkadaşlık ilerledikçe, samimiyet ilerledikçe farklı yönlere çekilebiliyor bu durumlar. İşte son zamanlarda duyduğumuz zararlı örgütler gibi, çocukları tahrik etme gibi, çocuklara şantaj yapma gibi ya da çocuklara kadın cinayetlerini legal hale getirmeye, kadınları düşmanlaştırma, onların ölmesinin gerektiğini söyleme gibi durumlara itebilecek arkadaşlıklar kurabiliyorlar. Bu anlamda benim velilere ya da ailelere verebileceğim en büyük tavsiye, çocuklarıyla ilişkilerini sağlam tutmaları ve çocuklarını gerçekten iyi gözlemlemeleri gerekiyor. Eğer çocuklar iyi gözlemlenmezlerse, odalarına astıkları posterlerden, girdikleri internet sitelerinden, davranışlarından, bir şeyler gizlediklerinden bile bir şeyler çıkarabiliriz biz. Bu anlamda ailelerin çocukları iyi gözlemlemeleri ve iyi denetlemeleri gerekiyor” diye konuştu.

    “Dışarıda sosyalleşemeyen çocuk internette örgütlere itiliyor”

    Yazıcı, ailelerin belli sınırlar içerisinde çocuklarının sosyalleşmesine izin vermesi gerektiğini, aksi takdirde çocukların internetteki örgütlere itildiğini söyleyerek, “Tabii ki eğitim çocuklukta başlıyor. Bu iletişimi lütfen 15-16 yaşlarındayken, çocuk ergenliğe girdikten sonra değil de daha çocukluk yaşlarındayken iletişimimiz güçlü olmaya devam ederse, başlarsak çocuk yaşlarındayken daha sonrasında iletişim kurmanız çok daha rahat olur. Bu anlamda tabii ki sosyal hayatın içerisinde anne-babalar, iş hayatında ya da güncel hayatta çok yorulmuş olabiliyorlar. Akşam eve geldiklerinde çocuklarıyla ilgilenmeye vakitleri olmayabiliyor. Bunu anlayabiliyorum ama o çocukları dünyaya getirmeyi siz istediniz. Bu yüzden lütfen çocuklara kaliteli zaman ayırmayı, onlarla doğru iletişim kurmayı unutmayın. Gün sonunda aman çocuğun eline tablet, telefonu vereyim de işte benden uzak olsun da ben de kafa dinleyeyim, çocuk da kendi halinde sessiz sakin odasında nasıl olsa tehlikeden uzakta diye düşünmemek lazım. Aslında son zamanlardaki olaylardan gördüğümüz kadarıyla da en büyük tehlike aslında o tabletin, telefonun, bilgisayarın içinde bulunuyor. Çünkü örgütlenmeler artık sosyal ortamda, dışarıdaki ortamda değil, internet ortamında, işte Twitch gibi yayınlarda, Discord gibi yayınlarda oluyor. O yüzden internet sağlayıcılarınızı lütfen doğru kontrol edin. Gerekirse çocuklarınızın internetini de kısıtlayın. Her siteye girmesini engelleyebilirsiniz. Lütfen çocuklarınızla doğru iletişim sağlayın. Eğer bir genç gerçekten arkadaş edinemiyorsa, sosyalleşemiyorsa yanlışa düşebiliyor. Bu anlamda çocukların sosyalleşmesi ve arkadaş edinebilmeleri için belli sınırlar içerisinde arkadaşlarını tanıyarak, arkadaşlarının ailelerini tanıyarak lütfen çocuklarınızın dışarıda da sosyalleşmesine izin verin. Çünkü genelde kapalı, izin verilmeyen, kapalı yapıdaki ailelerin içerisinden çıkıyor bu gibi çocuklar. Çünkü dışarıda sosyalleşemedikleri için internetten kötü örgütlere başvurabiliyorlar. Bunun dışında sosyal olarak işte çirkinlik, beğenilmeme, kabul görmeme gibi problemler de bu gibi örgütlere çocukları itebiliyor. Lütfen çocuklarımızın öz güvenleriyle ilgili, çirkinlik ya da güzellik değerleriyle ilgili de çocuklarımıza destekleyici olalım. Yardımcı olalım. Bu anlamda okulların rehberlik hizmetleri, rehberlik servislerinin de ciddi anlamda gözlemleyici ve destekleyici olmasını tavsiye ediyorum ben. Keşke bu durumlar yaşanmasaydı ama bu durumların önüne geçebilmek için de elimizden geleni yapmakla yükümlüyüz biz hepimiz. Umarım bir daha böyle durumlar başımıza gelmez. İnşallah bir daha yaşamayız” ifadelerini kullandı.

  • e-Nabız spekülasyonuna yanıt

    e-Nabız spekülasyonuna yanıt

    Ziyaret ve incelemelerde bulunmak üzere Kars’a gelen Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, Vali Ziya Polat’ı valilikteki ziyaretinin ardından burada ilgililerle bir süre görüştü.

    Burada gazetecilere açıklama yapan Memişoğlu, Kars’ta olmaktan son derece mutlu olduğunu, Kars’ta daha iyi nasıl sağlık hizmeti vermek için çalışma yaptıklarını, Kars’ın çok stratejik bir il ve bölgenin merkezi konumunda bulunduğunu belirtti.

    Türkiye’nin sağlık bilişimi altyapısında dünyaya örnek bir ülke olduğunu vurgulayan Memişoğlu, bunun en net göstergesinin Covid-19 dönemindeki başarı olduğunu anlattı.

    “KİŞİYE ÖZEL ŞİFRELENMİŞ DURUMDA”

    E-Nabız sisteminin Türkiye’de sağlığın temelini oluşturduğunu vurgulayan Memişoğlu, şöyle devam etti:

    “Bu sistem özellikle 2014’ten sonra sağlık sistemimizin bilgi, veri anlamında temeli olmuş durumda. Temel bilişim anlamında Türkiye’nin temeli. Esasında herkesin veri bankası. Kişiye özel şifrelenmiş durumdadır. Bir başkası, hastanın kendisi dışında kimse göremez. Özel güvenlikli olarak tutulur. Özel yazılımlarla, özel denetlemelerle güvenliği sağlanır.

    Özellikle Covid-19’da takibini sağlamış, rüştünü ispatlamış bir sistem. Dünyanın çok gelişmiş dediğimiz ülkeleri aşı olduktan sonra günlerce insanlara aşı kartı veremezken biz bu sistem üzerinden kişiye saniyesinde aşı kartını ulaştırdık.”

    Sisteme ilişkin spekülasyonlara aldırış edilmemesini isteyen Memişoğlu, devletin resmi kurumlarında yapılan açıklamaların dikkate alınmasını önerdi.

    “BEN BİLE BAKAN OLARAK BUNU GÖREMEM”

    E-Nabız üzerinden yapılan spekülasyonların kendisini üzdüğünü ifade eden Memişoğlu, şunları kaydetti:

    “Çok net söylüyorum, Türkiye’nin değerlerine, Türkiye’nin sahip olduğu bu güzel işe nifak sokarak, fitne, fesat üreterek bunları küçümseyerek veya başka yönlere çekerek, lütfen güven kaybına sebebiyet vermesinler. Hiçbir verinin başka bir yere ulaşma şansı e-Nabız üzerinden yok. Bunu net söylüyorum. Bu konulara itibar edilmemesini istiyorum. Resmi kurumlarının bilgilendirmelerine lütfen güvenilmesini istiyorum. Ben bile bakan olarak bunu göremem.”

    Memişoğlu, daha sonra Kars Belediyesi ve ardından kent merkezinde esnaf ziyareti yaptı.

  • Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu: “Sağlıkla ilgili şiddete toleransımız yok”

    Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu: “Sağlıkla ilgili şiddete toleransımız yok”

    Bir dizi ziyaretlerde bulunmak üzere Ağrı’ya gelen Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, İl protokolüyle beraber Toplum Sağlığı ve Sağlıklı Hayat Merkezini ziyaret etti. Burada sağlık görevlileriyle bir araya gelen Bakan Memişoğlu, Sağlıklı Hayat Merkezlerinin önemine vurgu yaparak vatandaşların bu alanları kullanmaları gerektikleri konusuna vurgu yaptı. Son zamanlarda yaşanan sağlık çalışanlarına yönelik şiddete karşı da gerekenlerinin yapılacağını ve bu konuda toleranslarının olmadığının altını çizen Bakan Memişoğlu, vatandaşlara duyarlı olmaları noktasında ricada bulundu.
    Memişoğlu, Ağrı’nın sağlık noktasında gelişmeye müsait bir yer olduğunu vurgulayarak, “Ağrı bizim serhat şehrimiz aynı zamanda da görkemli Ağrı Dağı’nın şehri. Sağlıkla ilgili ihtiyaçları değerlendirdik. Sağlıklı Hayat Merkezi’ni ziyaret ettik. Sağlıklı Hayat Merkezleri çocuk gelişimcisinde fizyoterapistine, hekiminden mamografisine kadar her türlü alt yapısı olan ve mahallelerimizde insanlarımıza hizmet veren bir yer. Ağrı’da 200 yataklı bir hastane inşaatımız var. Bunun yanında Sayın Cumhurbaşkanımızım belirttiği gibi güzel bir hastane yapmanın planını yapıyoruz. Onun haricinde sağlık hizmetlerinin daha iyi olabilmesi için de elimizden geleni yapıyoruz. Ağrı sağlıkla ilgili gelişmeye müsait bir şehir. Özellikle Sağlıklı Hayat Merkezi gibi yenilememiz gereken her tarafı düzelteceğiz” şeklinde konuştu.

    Sağlık çalışanlarına yönelik yapılan saldırılara karşı her türlü mücadeleyi göstereceklerini söyleyen Bakan Memişoğlu, “Özellikle biz sağlıkçıları insanlara yardım etmeyi, onlara iyilik yapmaları için yetiştiriyoruz. Amacımız insanların dertlerine derman olmak. Onun için kesinlikle sağlıkla ilgili şiddete toleransımız yok. Bunu herkesin bilmesini istiyoruz. Bugün adalet dağıtan hakim ve savcılarınız olsun bu konuda tavizsiz hareket ediyorlar ve şiddet gören sağlıkçıların haklarını bizim kadar savunuyorlar. Onun için bu cezalar caydırıcılığının yanında insanların şiddet göstermemesi amacıyla yapılıyor. Bizler onlara iyilik yapıyoruz, onlara hayatımızı adadık. Bu yüzden sağlıkçılar şiddet gördüğü zaman bunu anlamlandıramıyor. İnsanlara faydamız dokunsun diye çalışırken şiddet görmeye tahammül edemiyoruz ve moralimiz bozuluyor. Özellikle toplumumuzdan sağlıkçılara değer vermelerini ve onları korumalarını istiyorum. Tabii ki hatalar olabilir bunu da biz elimizden geldiğince düzeltmeye çalışıyoruz. Bizlere iletebilirler. Ama biz biliyoruz ki Türkiye’nin sağlık sistemi ve sağlık insan gücü dünyaya örnek oluyor. Bu konuda insanlar Türkiye’den sağlık hizmete almaya geliyor. Çünkü sağlık çalışanımızın da sistemimizin de kaliteliliği dünyanın en iyilerinden bir tanesi. Biz temel sağlık dediğimiz koruyucu sağlığı ön planda tutuyoruz. Aşılar ve topuk kanlarını yapmamızın en büyük sebebi çocuklarımızın hastalanmaması veya hastalığı varsa bunun erkenden teşhisinin yapılması. Koruyucu hekimliği ve temel sağlığı önemsediğimizi hep belirtiyoruz. Kilo alırsanız, sigarayı bırakamazsanız veya hareketsiz olursanız sağlığınızın bozulacağı aşikar. Bu yüzden bu tür tesisleri, aile hekimliklerini hastalanmadan başvurulması gereken alanlar olarak kurguladık. Toplumdan da buraları değerlendirmesini istiyoruz. Bu konuda biz sağlık sistemimize güveniyoruz. Tabi ki hastanelere, tedavi edici kurumlara daha önem veriyoruz. Ama şunu bilin ki hastanelerimizde olamaması gereken, hastanelerimize başvurmadan sorunun çözülebileceği alanlar olan aile hekimliği, sağlıklı hayat merkezleri gibi yerlerden çok daha rahat hizmet alınabilir. Gerçekten hastaneye ihtiyacı olan hastalarımız yoğunluğun arasında hizmet almaya çalışmaz” dedi.