Kategori: Sağlık

  • Covid-19 organlarımızı etkilemiş olabilir

    Covid-19 organlarımızı etkilemiş olabilir

    Covid-19 salgınının hastalığı geçirenler üzerindeki etkileri bilim dünyası tarafından tartışılmaya devam ediyor. Birçok Covid-19 çalışmasına nezaret eden
    ABD’nin Kuzey Karolina eyaletine bağlı Durham şehrindeki Duke Klinik Araştırma Enstitüsü’nün direktörü Kardiyolog Dr. Adrian Hernandez, 200’den fazla semptomun uzun Covid ile bağlantılı olduğunu söyledi. Dr. Hernandez, “İnsanların kendilerini nasıl hissettikleri, nasıl işlev gördükleri ve neler yapabildikleri açısından neredeyse baştan ayağa semptomlar gösterdiğini görüyoruz. Covid-19’un kısa vadeli etkileri grip benzeri olabilse de, hafif vakalar bile haftalarca veya aylarca sürebilen uzun süreli Covid’e yol açabilir” dedi.

    ABD’nin Kaliforniya eyaletine bağlı Los Angeles’ta bulunan Kaliforniya Üniversitesi (UCLA) David Geffen Tıp Fakültesi’nde uzun Covid programı direktörü olan Dr. Nisha Viswanathan çarpıcı bir tespitte bulunarak, “Covid-19’un akciğer hastalığı olmadığını iddia ediyorum. En muhtemel olanı, hem sinir uçlarını hem de kardiyovasküler sistemimizi etkileyen vasküler ve nörolojik bir enfeksiyon olması” ifadelerini kullandı.

    Mas İlaç Yönetim Kurulu Üyesi Erdal Can Alkoçlar ise Covid-19’un beyin ve sinir sistemi üzerine etkilerine dikkat çekerek, “Birçok hasta bunu beyin sarsıntısı geçirmiş gibi hissetmek olarak tanımladı ve bunun Covid’den sonra birkaç ay devam ettiğini söyledi. Bilişsel bozukluğa ek olarak kötüleşen veya yeni başlayan migrenler de gördük. Bacaklarda ve kollarda yeni nöropatiler görüyoruz-uyuşma, karıncalanma, nöropati nedeniyle yürümede zorluk gibi şikayetler çoğaldı” şeklinde konuştu.

    Covid-19’un Parkinson hastalığı gibi diğer nörodejeneratif rahatsızlıkları da açığa çıkarabileceğini söyleyen Alkoçlar, hastalıktan önce iyi işlev gören ancak daha sonra semptomlar geliştiren kişilerde yeni Alzheimer hastalığı vakaları teşhis edildiğini vurguladı.

  • Okullarla birlikte sağlık sorunları da başladı

    Okullarla birlikte sağlık sorunları da başladı

    Okulların açılması ile birlikte çocukların kapalı ve kalabalık ortamlarda daha fazla zaman geçirdiğini belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Cansu Yılmaz, hijyenin ve aşılamanın çok önemli olduğunu söyledi.

    Okulların açılmasıyla hastalıkların artma ihtimalinin arttığını belirten Dr. Cansu Yılmaz, çocuklarda sık görülen hastalıkları ve bu hastalıklardan korunma yollarını anlattı. Soğuk havaların giderek arttığı sonbahar mevsiminde çocukların daha sık hastalandığına dikkat çeken Yılmaz, “Çocuklarda sık görülen hastalıklar, akut solunum yolu enfeksiyonları, soğuk algınlığı, grip, orta kulak yolu enfeksiyonu, dış kulak yolu enfeksiyonu, sinüzit, farenjit, larenjit, bronşit, krup, zatüre, rotavirus ishalleri, el ayak ağız hastalığı, idrar yolu enfeksiyonlarıdır. Okullarda en sık görülen bulaşıcı hastalıklar, döküntülü çocukluk çağı hastalıkları, grip, nadiren de olsa menenjit, hepatit A (sarılık) ve paraziter enfeksiyonlardır. Okul çağında sık gördüğümüz enfeksiyonlardan korunmak için, tüm aşıları yaptırmak, el yıkamak, yeterli ve düzenli beslenmek, sıvı tüketmek, uyku saatlerine dikkat etmek, mevsime uygun kıyafetler giymek, düzenli spor yapmak gerekir. Özellikle aileler ve öğretmenler hijyene çok dikkat etmelidir” dedi.

    “Hasta olan çocuğu okula göndermeyin”

    Döküntülü çocuk çağı hastalıklarından kızamık, kızamıkçık, kabakulak, su çiçeği gibi hastalıklarda aşı ile korunmanın mümkün olduğunu ifade eden Yılmaz, “Bulaşıcı döküntülü çocukluk çağı hastalıkları geçiren çocuğun okula gönderilmemesi gerekir. En sık okul döneminde nezle, grip görülmekte ve öksürük, ateş, halsizlik ile seyreder. Grip aşısı 6. aydan itibaren yapılmaktadır. Dışkı ile kirlenmiş yiyeceklerin ağız yolu ile alınması sonrası hepatit A (sarılık) bulaşabilir. Aşılama ve gıdaların yıkanarak yenmesi ile korunmak mümkündür” şeklinde konuştu.

  • Sağlıklı beslenme öğrencilerin başarısını etkiliyor

    Sağlıklı beslenme öğrencilerin başarısını etkiliyor

    Diyetisyen Ayşe Büşra Kaygısız okul dönemindeki çocukların kazandığı beslenme alışkanlıklarının ömür boyu devam ettiğine dikkati çekerek sağlıklı beslenme alışkanlığının çocukluk döneminden kazandırılması gerektiğini söyledi. Kaygısız; “Okula yeni başlayan özellikle 6-12 yaş gruplarda gelişim çok hızlıdır. Bu süreçte çocukların bedensel ve zihinsel gelişimi açısından beslenme çok önemlidir. Yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarının erken yaşta kazanılması ilerleyen dönemlerde kronik rahatsızlıkların önlenmesinde son derece önemlidir” dedi.

    “Sağlıklı kahvaltı öğrenmeyi olumlu etkiliyor”

    Sağlıklı ve protein zengini kahvaltının okul çağındaki çocuklarda öğrenmeye büyük katkılar sağladığını söyleyen Diyetisyeni Ayşe Büşra Kaygısız ambalajlı gıdalara karşı da uyarılarda bulundu.
    Kaygısız; “Yumurta, peynir, zeytin, ceviz ve tam buğday ekmek tüketimi çocuklar için kahvaltı tercih edilmelidir. Kahvaltı öğününün atlanması konsantrasyon düşüklüğüne, halsizlik, yorgunluk ve öğrenme güçlüğüne sebep olabilir. Gün içerisinde tüketilen abur cuburlar, fast food ürünler boş enerji kaynaklarıdır ve ilerleyen dönemlerde obezite sebebiyet verebilirler. Bu süreçte paketli ve ambalajlı gıdalar tüketilmemesine özen gösterilmeli, çocuklar için sağlıklı beslenme çantaları oluşturmalı. Beslenme çantalarında taze veya kuru meyveler, kuru yemişler içecek olarak da süt veya ayran tercih edilebilir. Hazır meyve suları bu süreçte tercih edilmemelidir, onun yerine taze sıkılmış meyve suları beslenme çantalarına konulmalıdır. Okul dönemindeki çocukların su tüketimi de önemlidir. Onların ilgilerini çekebilecek suluklarla çocuklar su içmeye teşvik edilebilir. Aktivite de çok önemli. Çocuklar okulda yaptıkları aktivitelerin dışında her gün 30-40 dakika kadar daha fiziksel aktivite yapmalıdır” diye konuştu.

  • Alzheimer basit unutkanlıklarla başlıyor

    Alzheimer basit unutkanlıklarla başlıyor

    Alzheimer hastalığının beyin hücrelerinin zamanla ölmesine sebep olan ilerleyici bir hastalık olduğunu belirten Nöroloji Uzmanı Dr. Ümit Eren, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü ve Alzheimer Farkındalık Ayı vesilesiyle önemli bilgiler verdi. Alzheimer hafıza kaybı, düşünme yetisinde azalma ve davranış değişiklikleri gibi belirtilerle kendini gösterdiğini söyleyen Dr. Eren, genellikle 65 yaş ve üzerindeki bireylerde daha sık görüldüğünü, nadiren daha genç yaşlarda da ortaya çıkabildiğini ifade etti. Hastalığın kesin bir tedavisi olmadığına dikkat çeken Dr. Eren “Hastalığın kesin tedavisi olmasa da erken teşhis ile hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilir ve hastaların yaşam kalitesi arttırılabilir. Aile üyelerinin ve yakınlarının, bireyde görülen hafıza kaybı, günlük aktiviteleri yerine getirmede zorlanma gibi belirtileri önemsemeli. Bir nöroloji uzmanına başvurmaları hayati önemdedir” dedi.

    Bunamanın (demans) en sık görülen tipinin alzheimer olduğunu söyleyen Dr. Eren, hastalığın basit unutkanlıklar, yakın zamanda yaşanan olayları unutma, para hesabını karıştırma, yolları bulamama, kişilik değişiklikleri gibi belirtilerle başlayıp giderek ilerlediğini ve bu ilerlemenin uzun yıllar sürebileceğini ifade etti. Nadiren de olsa 65 yaş altı bireyleri etkileyebileceğini belirten Dr. Eren “Genç yaşta başlayan alzheimer hastalığı belirtileri arasında aynı anda birkaç işi yapamama, zihinden hesap yapmada zorluk, yol bulmada zorluk, daha önce yaptığı işleri tamamlamada zorlanma sayılabilir” diye konuştu.

    İlk evrenin genellikle 2 ila 4 yıl sürdüğünü aktaran Dr. Eren, bu evrede yakın bellekte sorunlar, sık sık aynı soruları sorma, depresyon, unutkanlıklarını inkar etme, kendini ifade etmede hafif zorluk gibi günlük yaşamda onu yakından tanıyanların fark edebileceği aksaklıklar görüldüğünü dile getirdi. İkinci evrenin 2 ila 10 yıl arasında yaşandığına dikkat çeken Dr. Eren, “İlerleyen hafıza bozuklukları günlük yaşamı etkilemeye başlar. Günlük yaşam aktivitelerinde yardıma gereksinim duyar. Yeni şeyleri öğrenmede oldukça zordur. Giyinme gibi birkaç aşamadan oluşan işleri yapmakta zorluk yaşar. Şüphecilik, yakınlarını suçlama, olmayan şeyleri olmuş gibi karşılama davranışları görülür Son evrede ise yakınlarını tanıyamaz. Geçmiş ve şimdiki zaman karışır, sık sık düşmeler, yutma ve öz bakım sorunları olur. Bakıma muhtaç hale gelir” diye konuştu.

    Dr. Eren, alzheimera yol açan sebepleri ileri yaş, ailede alzheimer öyküsünün bulunması, obezite, kontrolsüz şeker hastalığı, tansiyon hastalığı, uyku bozuklukları, travmatik beyin hasarı, depresyon, fiziksel aktivitenin yetersiz olması ve dengesiz beslenme olarak sıraladı.

    “Egzersiz yapın, bulmaca çözün, sağlıklı beslenin”

    Alzheimer hastalığına karşı koruyucu olabilecek bazı hayat tarzı değişikliklerinden bahseden Dr. Eren, bunların başında fiziksel aktivitenin geldiğini söyledi. Düzenli egzersizin, beyin sağlığını korumada önemli bir rol oynadığını; yürüyüş yapmanın, yüzme veya hafif sporların kan dolaşımını artırarak beyni besleyen damarların sağlıklı kalmasına yardımcı olduğunu vurguladı. Bulmaca çözmek, kitap okumak, yeni bir dil öğrenmek gibi zihinsel olarak uyarıcı aktivitelerin yine beyin fonksiyonlarını destekleyerek alzheimer riskini azaltabileceğinin altını çizdi.
    Bir diğer önlemin dengeli beslenme olduğuna değinen Dr. Eren, “Omega-3 yağ asitleri, antioksidanlar ve vitaminler açısından zengin bir beslenme düzeni, beyin sağlığını destekler. Akdeniz diyeti gibi sağlıklı beslenme alışkanlıkları, Alzheimer riskini azaltmaya yardımcı olabilir” dedi. Ayrıca sosyal bağlantıların önemine işaret eden Dr. Eren sosyal olarak aktif olmanın, zihinsel ve duygusal sağlığı korumanın önemli bir yolu olduğunu, aile, arkadaşlar ve toplulukla düzenli iletişimin beyin fonksiyonlarını canlı tuttuğunu sözlerine ekledi.

    Alzheimer sadece bireyleri değil, aileleri ve tüm toplumu etkilediğini vurgulayan Dr. Eren, “Bu sebeple, hastalara ve onların bakıcılarına destek olmak, toplumun bir görevi olmalıdır. Toplumsal bilinç ve destek mekanizmalarının güçlendirilmesi, hastaların ve ailelerinin hayat kalitesini artırmada büyük rol oynayacaktır” ifadelerini kullandı.

  • Denizde yaralanan vatandaşa tıbbi tahliye

    Denizde yaralanan vatandaşa tıbbi tahliye

    Tersane Adası mevkiinde yaralanan vatandaş için yardım çağrısı yapıldı. Yapılan yardım çağrısı üzerine Sahil Güvenlik ekipleri tarafından vatandaşın denizden tahliyesi yapılarak 112 ambulans ekiplerine teslim edildi.

  • Çocukların beslenme çantasında neler olmalı

    Çocukların beslenme çantasında neler olmalı

    Okulların açılmasıyla birlikte özellikle annelerin çocukların sağlıklı gelişimlerinin yanı sıra ders başarıları için dengeli ve düzenli beslenmenin önemi de çok dikkat ettiği ortadadır. Mudanya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Nazlı Batar, okula giden çocukların nasıl beslenmeleri gerektiğine ilişkin önemli bilgiler verdi. Okul çağındaki çocukların sağlıklı beslenmesinin, hem fiziksel hem de zihinsel gelişimleri için büyük önem taşıdığını belirten Batar, bu süreçte, özellikle çocukların gün içinde tükettikleri öğünlerin kritik rol oynadığını söyledi. Batar, “Çocuğunuzun okulda geçirdiği uzun saatler boyunca enerjik ve sağlıklı kalmasını sağlamak için beslenme çantası içeriklerine dikkat etmek gerekiyor. Dengeli ve mevsimine uygun sebze ve meyvelerle çeşitlendirilmiş bir beslenme çantası, çocukların hem fiziksel hem de zihinsel gelişimlerini destekler ve onları yaşam boyu sürecek sağlıklı beslenme alışkanlıklarına yönlendirir. Uzak durulması gereken gıdalardan kaçınarak, sağlıklı ve dengeli öğünler oluşturmak, çocukların sağlığını korumanın en önemli yollarından biridir” dedi.
    Doç. Dr. Nazlı Batar, sağlıklı, dengeli ve çekici bir öğün hazırlamanın çocukların hem ihtiyacı olan enerjiyi almasını hem de sağlıklı alışkanlıklar kazanmasını sağlayacağını belirterek, beslenme çantasında bulunması gereken temel öğeleri şöyle açıkladı:

    “Meyve ve sebzeler, vitamin ve lif deposudur. Çocukların gün içinde yeterli miktarda vitamin ve mineral alabilmeleri için mevsimine uygun taze meyve ve sebzeler beslenme çantasında mutlaka bulunmalıdır. Elma dilimleri, dilimlenmiş havuç, dilimlenmiş salatalık, üzüm, kiraz, mandalina gibi kolay yenilebilir meyve ve sebzeler tercih edilebilir. Tam tahıllar, enerji kaynağıdır. Beyaz ekmek yerine tam buğday ekmeğiyle hazırlanmış sandviçler, tam tahıllı krakerler ya da yulaflı atıştırmalıklar çocuğunuzun gün boyu enerjik olmasını sağlayacaktır. Tam tahıllar, posa açısından zengin olduğu için tokluk hissi verir ve kan şekerinin dengede kalmasını sağlar. Protein kaynakları, kas ve gelişim için önemlidir. Protein çocukların büyüme ve gelişme döneminde kemik-kas gelişimi ve genel sağlığı için kritik öneme sahiptir. Sandviçlere eklenebilecek haşlanmış yumurta, peynir, hindi ya da tavuk dilimleri gibi protein kaynakları çocukların gün içinde tok ve enerjik kalmasına yardımcı olur. Hayvansal kaynaklı proteinlerin yanı sıra nohut, mercimek, bezelye gibi bitkisel protein kaynakları da beslenme çantasına dahil edilmelidir. Süt ve süt ürünleri, kalsiyum ve vitamin D kaynağı yönünden zengindir. Güçlü kemikler ve sağlıklı dişler için kalsiyum oldukça önemlidir. Yoğurt, süt veya peynir dilimleri gibi süt ürünleri, çocukların kemik gelişimi için gereken kalsiyumu sağlar. Uzun süre boyunca süt içemeyen çocuklar, süt içmeye başladıklarında karın ağrısı ve gaz problemleri yaşayabilirler veya laktoz intoleransı olan çocuklar için badem sütü veya laktozsuz yoğurt gibi alternatifler de tercih edilmesi bu tarz şikayetlerin olmasının önüne geçecektir. Sağlıklı yağlar, beyin gelişimi için gereklidir. Fındık, badem gibi kuruyemişler, çocukların beyin gelişimi ve genel sağlığı için önemli olan sağlıklı yağları sağlar. Bunun yanı sıra, omega-3 yağ asitleri içeren balık veya ceviz de eklenebilir. Su, hayat kaynağımızdır. Çocukların susuz kalmaması için mutlaka bir su şişesi ekleyin. Gazlı içecekler veya şekerli meyve suları yerine su veya taze sıkılmış doğal meyve suları daha sağlıklı bir seçenek olacaktır.”

    Çocukların uzak durması gereken gıdalar hakkında da bilgi veren Doç. Dr. Nazlı Batar, onları ise şu şekilde sıraladı;

    “İşlenmiş gıdalar başta gelmektedir. Cips, hazır bisküvi, paketlenmiş kekler gibi işlenmiş gıdalar yüksek oranda şeker, tuz ve doymuş yağ içerir. Bu tür yiyecekler, çocuğunuzun sağlığına zarar verebilecek boş kalori kaynaklarıdır ve obezite, diyabet gibi sağlık sorunlarına yol açabilir. Şekerli ve gazlı içecekler, hazır meyve suları ve şekerli sütler, yüksek miktarda şeker içerir ve çocukların gereksiz kalori almasına neden olur. Ayrıca diş çürüklerine yol açar ve kan şekerini hızla yükselterek dikkat dağınıklığına sebep olabilir. Şekerli atıştırmalıklar, çikolatalar, şekerlemeler ve şekerli bisküviler, yüksek şeker içeriğiyle çocuğun enerji seviyesini kısa süreliğine yükseltir, ancak bu hızlı enerji düşüşüne ve aşırı yorgunluğa neden olabilir. Ayrıca, bu tür atıştırmalıklar kilo alımına katkı sağlar ve çocukların sağlıklı beslenme alışkanlıklarını olumsuz etkiler. Fast food ürünler, pizza, hamburger gibi fast food ürünleri yüksek yağ ve kalori içeriğiyle sağlıksız seçeneklerdir. Fast food gıdalar, çocukların beslenme çantasında yer almaması gereken seçenekler arasında yer alır. Çünkü besin değeri düşük ancak kalori açısından zengin gıdalardır.”

  • “Obeziteye karşı sağlıklı beslenin, spor yapın”

    “Obeziteye karşı sağlıklı beslenin, spor yapın”

    Dr. Sevilay Seval, ASM’de sağlık sisteminde birinci basamak sağlık hizmeti çerçevesinde yer aldığını söyledi. Seval, “Sağlıklı birey, sağlıklı toplum anlayışıyla hareket ederek hizmet veriyoruz. ASM’de 4 hekim, 4 aile sağlığı çalışanı ve yardımcı sağlık personelleri hizmet vermektedir. ASM’de bebek izlem, bebek aşıları, çocuk izlem, gebe izlem, gebelere yönelik aşılar, yetişkin aşılama, kronik hastalıkların takibi ve reçetelerin düzenli takibini yapmaktayız. Ayrıca kanser takiplerini gerçekleştirip, gerekli tarihlerde tekrar kontrolleri yapıyoruz. Kanser Erken Teşhis ve Eğitim Merkezi, Sağlıklı Hayat Merkezi, Toplum Sağlığı Merkezi ve hastanelerde ilgili uzmanlara sevk işlemlerini gerçekleştiriyoruz. Birinci basamak sağlık hizmeti, tüm sağlık sistemi içerisinde temel taşı oluşturur. Bireyler, çocuklar ve anneler ne kadar sağlıklı olurlarsa, ilerleyen yaşlarda da daha sağlıklı olacakları için toplumumuz da daha sağlıklı olacaktır. Kronik hastalık izlem süreçlerinde obezite izlem-tarama, hipertansiyon izlem-tarama gibi verileri güncelleyerek kontrollerini yapıyoruz. Bu süreçte Sağlıklı Hayat Merkezi’nden destek alıyoruz. Fiziksel aktiviteleri artırmak, psikolojik destek sağlamak ve beslenmelerini diyetisyenler aracılığıyla düzenlemek amacıyla bireyleri yönlendiriyoruz. Sağlıklı beslenin, spor yapın ve bizlerle mutlaka iletişime geçin” dedi.

  • Kolon kanseri 20’li yaşlarda görülmeye başladı

    Kolon kanseri 20’li yaşlarda görülmeye başladı

    Dünyada her yıl 2 milyon, ülkemizde de 20 bin kişi kanser tanısı alıyor. Dahası hatalı beslenme alışkanlıklarının ve obezitenin giderek yaygınlaşması nedeniyle son yıllarda görülme sıklığı 50 yaş altındaki kişilerde giderek artıyor. Kolon kanseri, düzenli yapılan kolonoskopi taramasıyla önlenebiliyor.

    “Erkeklerde daha sık görülüyor”
    Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hilmi Erdem Sümbül, konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na konuştu. Doç Dr. Sümbül, kolon kanseri nedeniyle ölüm sıklığının ülkemizde 3.sırada olduğunu belirterek, “Bir bireyin tüm hayatı boyunca kolon kanseri olma riski yüzde 4’lerde. Bu erkeklerde yüzde 25 daha fazla. Kolon kanseriyle ilgili son dönemlerde obezitenin artışı ve beslenme şeklinin bozulmasıyla sıklık artmaya başladı. Biz 50 yaşından itibaren başlattığımız kolon kanseri tarama programlarını 45’li yaşlara gerilettik” ifadelerini kullandı.

    “20’li yaşlarda görülüyor”
    Kolon kanserinin sinsi bir hastalık olduğunu anlatan Doç. Dr. Sümbül, “Kolon kanseri erken tanındığı dönemde gerçekten tedavi edilebilen bir hastalık. Kemoterapi ve radyoterapiden faydalanıyoruz. Beslenme alışkanlıklarının bozulması risk faktörü oluşturuyor. Özellikle lifli gıdalardan uzak durulması, işlenmiş gıdaların tüketiminin artması vakaları arttırdı. 20’li yaşlarda dahi kolon kanserini görmeye başladık. Çok sinsi bir hastalıktır. Belirtiler görüldüğü anda hemen hastaneye başvurulmalı” diye konuştu.

    Öte yandan İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hilmi Erdem Sümbül, vatandaşların spor yapmaları gerektiğini, hareketsiz yaşamdan uzak durulmasını istedi.

  • Ciddiyeti bilinmeyen hastalık: Sepsis

    Ciddiyeti bilinmeyen hastalık: Sepsis

    Dünya Sepsis Günü kapsamında açıklamalarda bulunan Uzm. Dr. Müzeyyen Tuğçe Benli, sepsisin; ciddi bir enfeksiyon karşısında vücudun verdiği abartılı yanıt sonucu organlarda işlev bozukluğu ile seyreden ölümcül bir hastalık olduğunu dile getirdi. Her enfeksiyonun sepsis olarak algılanmaması gerektiğinin altını çizen Uzm. Dr. Benli, “Ateş, üşüme ve titremenin yanı sıra bilinç bulanıklığı, solunum sıkıntısı, kalp hızında artma, idrar çıkışında azalma gibi semptomların olması bize sepsisi düşündürür ve hastaların hızlıca en yakın sağlık merkezine başvurmaları gerekir” dedi.

    Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her 2-3 saniyede bir insanın sepsis nedeniyle hayatını kaybettiği bilgisini veren Uzm. Dr. Benli, “Sepsis, ölüm oranlarının yüzde 80’e kadar çıkabildiği bir hastalık grubunu oluşturmaktadır. Hastanelere hızlı başvuru, hızlı tanı ve tedavinin başlaması bu ölüm oranlarını yüzde 20’ye kadar düşürebilmektedir. Hastalara ilk etapta yapılacak tetkikler ve alınacak kültürler sonrasında hızlıca sıvı deplasmanının başlaması ve geniş spektrumlu antibiyotiklerin başlanmasıyla ölüm oranları ciddi oranda aşağıya çekilmektedir” şeklinde konuştu.

    Sepsisin her yaş grubundan insanı etkilemekle beraber bir yaş altı ve 50 yaş üstü vatandaşlar için daha ciddi bir risk taşıdığını vurgulayan Uzm. Dr. Benli, “50 yaş üstünde ek hastalıkların eşlik etmesi özellikle riski arttırmaktadır. 50 yaş üzerinde özellikle şeker hastalığı olanlarda, alkol alanlarda, HIV gibi immün sistemin baskılandığı hastalığı olanlarda çok daha fazla karşımıza çıkmaktadır” diye konuştu.

    Hijyene dikkat edin
    Sepsisin önlenebilmesi için dikkat edilmesi gereken noktalara değinen Benli, “Sepsisi önlemenin en önemli yolu aşılanma ve temel hijyen kurallarına uyulmadır. Antibiyotik seçimlerinde akılcı ilaç kullanımının önemini burada da bir kere daha vurgulamak gerekmektedir. Geniş spektrumlu antibiyotikler, doğru endikasyonla doğru noktalarda kullanılmalıdır. Sepsis yönetilirken de akılcı antibiyotik kullanımına önem verilmelidir” ifadelerini kullandı.

    Hastaneye hızlıca başvurulmalı
    Sepsis konusunda vatandaşların bilinçlendirilmesinin büyük önem taşıdığını söyleyen Benli, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
    “Yapılan çalışmalarda halkımızın sepsis konusunda yeteri kadar bilinç sahibi olmadığı ortaya çıkmıştır. Sepsis halk arasında ciddiyeti bilinmeyen bir hastalık olmaktadır. Hastane başvuruları gecikmektedir. Ciddiyetinin farkında olmadıkları bir hastalık için hızla hastaneye başvuruların olmadığı, hastaların hastaneye başvurularında gecikme nedeniyle hastalığın seyrinin kötü yönde ilerlediği görülebilmektedir. Hastalarımız kalp krizi ya da inme dediğimiz tablolarda hastaneye hızla başvururken, sepsisin ciddiyetini bilmemeleri hastaneye başvuruları geciktirmekte bu da ölüm oranlarının yüksek olmasıyla ilişkilendirilmektedir.”

  • Sonbahar enfeksiyonuna dikkat

    Sonbahar enfeksiyonuna dikkat

    Sonbahar ayı, solunum yolu enfeksiyonlarına da zemin oluştururken Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. İdil Öztürk, çok sık geçirilen üst solunum yolu enfeksiyonlarına karşı uyarılarda bulundu. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının, doktora başvurmanın önde gelen sebepleri arasında yer aldığını belirten Kulak Burun Boğaz (KBB) ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. İdil Öztürk, “Mevsim geçişlerinde yaşanan ısı değişimleri birçok hastalık gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına da zemin hazırlıyor. Zayıflayan bağışıklık sistemiyle birlikte vücut direncinin düşmesi, bu dönemlerde üst solunum yolu enfeksiyonlarında artış yaşanmasına neden oluyor” diye konuştu.

    Kalabalık ortamlar risk

    Enfeksiyona yatkınlığı artıran unsurları da anlatan Öztürk, “Alerjik bünyeye sahip olma, burun kemiği eğriliği veya konka büyüklüğü gibi anatomik sorunlar nedeniyle ağızdan nefes alıp verme, sigara içme, düzensiz beslenme gibi faktörler de üst solunum yolu enfeksiyonuna yatkınlığı artırır. Bu hastalıklar mevsim geçişlerinde ve kalabalık ortamlarda sık görülürler. Damlacık enfeksiyonu biçiminde ortaya çıkarlar, yani yakın mesafeden konuşma, öpme, öksürme sonucunda bulaşırlar. Bulunulan ortamda havalandırmanın yetersiz olması da bulaşmalarını kolaylaştırır. yüzeylere temas sonrası ellerin yıkanmaması ile de bulaşır” ifadelerini kullandı.

    En sık görülen enfeksiyonlar

    Erişkinlerde sık olarak görülenlerden üst solunum yolu enfeksiyonlarını sıralayan Op. Dr. İdil Öztürk, “Bunlardan birincisi nezle, ikincisi grip enfeksiyonudur. Bunların yanında orta kulak iltihabı da en sık görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarındandır” diye konuştu.

    Op. Dr. İdil Öztürk, erişkinlerde sıkça görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarını şöyle sıraladı:

    “Nezle birden çok virüsün yol açtığı, kişiden kişiye bulaşan, üst solunum yollarını tutan hafif seyirli bir hastalıktır. Üşütme, soğuk algınlığı olarak da bilinir. Soğuk mevsimlerde daha sıktır. Sigara içenlerde daha sık görülmez fakat ağır seyreder. Bir insan, ömrü boyunca yaklaşık olarak 300 defa nezle olur. 5 yaşın altındaki çocuklar yılda ortalama 8-10 kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçirir. İnfluenza virüslerinin yol açtığı üst solunum yolu enfeksiyonudur. Virüsün 3 tipi vardır. Tip A insanlar, domuzlar ve kümes hayvanlarında, Tip B sadece insanlarda hastalık yapar. Tip C ise insanlarda çok hafif belirtilere yol açar. Sıklıkla ani başlayan yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ve kas ağrıları, bitkinlik, burun akıntısı veya tıkanıklığı ile kendini gösterir. Ateş genellikle 5 gün ya da 1 hafta sürer. Tedavide dinlenme çok önemlidir. Ateş düşürücüler, bol sıvı tüketimi ve iyi beslenme önemlidir. Viral bir hastalık olduğu için antibiyotik verilmez ancak orta kulak iltihabı, sinüzit, zatürre gibi ikincil enfeksiyon, komplikasyon olarak eklenmiş ise antibiyotik kullanılır. Yutak ve bademciklerin ani başlayan enfeksiyonudur. Virüs veya bakteriyel kaynaklı olabileceği için etkene göre tedavi metodu değişiklik gösterir. Belirtileri yüksek ateş, boğaz ağrısı-yutkunma zorluğu, halsizlik-kırgınlık, baş-eklem-kas ağrıları, öksürük ve bazen de boyunda lenf bezlerinin şişmesidir. Çocuklarda orta kulak enfeksiyonu daha sık görülür. Sıklıkla nezle, grip gibi enfeksiyonları takiben gelişen ikincil bakteriyel enfeksiyon şeklindedir. En sık 6-18 ay asındaki çocukları etkiler. 6 yaşından sonra hastalık sıklığında bariz azalma görülür. Yüz kemiklerinin içerisinde sinüs adı verilen hava boşluklarının iltihabına sinüzit adı verilir. Yine sıklıkla viral üst solunum yolu enfeksiyonlarını takiben gelişir. Vira enfeksiyonlardan sonra 7-10 günde tam iyileşme beklenirken genellikle burun doluluğu ve öksürük artışı olur. Büyük çocuklar ve erişkinlerde baş ve yüz ağrıları görülebilir. Antibiyotik tedavisi gerekebilir.”

    KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Öztürk, söz konusu bu üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için hijyene ve el yıkamaya özen gösterilmesi, kalabalık ortamlardan uzak durulması, kalabalık ortamların sık sık havalandırılması, hasta kişilere mümkünse maske taktırılması ve fazla yaklaştırılmaması, yaşa uygun ve dengeli beslenilmesi, mevsime uygun giyinilmesi gerektiğini söyledi.