Kategori: Sağlık

  • Yeni aile hekimliği yönetmeliğinin hekim ve hastalara faydaları

    Yeni aile hekimliği yönetmeliğinin hekim ve hastalara faydaları

    Bursa İl Sağlık Müdürü Dr. Orkun Yıldırım, geçtiğimiz ay Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ndeki değişiklikler hakkında açıklamalarda bulundu. Aile hekimliğinin, sağlık sisteminin temel yapı taşlarından biri olduğunu dile getiren Dr. Yıldırım, Sağlık Bakanlığı’nca yapılan yeni düzenlemenin hem vatandaşlar hem de sağlık çalışanları açısından önemli değişiklikler ve iyileştirmeler sunduğunun altını çizdi.

    Aile hekimliklerinin vatandaşların sağlıkla ilgili durumlarında ilk başvurmaları gereken yer olduğunu hatırlatan Dr. Yıldırım, “Aile hekimleri hastayı; mevcut diğer sağlık sorunları ile birlikte dış şartlar ve hastalık risk yönetimini bir bütün olarak değerlendirir. Sorumluluğunu üstlendiği kişinin hastalıklardan korunması için gerekli tedbirleri alır. Hastalık halinde ise tedaviyi gerçekleştirir ya da ihtiyaçlara yönelik rehberlik yapar. Her durumda düzenli kontrolleriniz için aile hekiminizle iletişim halinde olmanız önemlidir. Yeni düzenleme, bu kontrollerin daha sistemli yapılmasını teşvik etmektedir. Bu sayede, muhtemel riskler önceden fark edilip müdahale edilebilir. Aile hekimleri, vatandaşlarımızın hastalık durumlarında ilk tercihi olmalıdır” dedi.
    Yeni düzenleme ile aile hekimlerinin orta vadede her bireye daha fazla zaman ayırmasının hedeflendiğini vurgulayan Dr. Yıldırım, “Bu düzenlemelerin en dikkat çeken noktası, her bir aile hekimine kayıtlı kişi sayısının 4 binden 3 bin 500’e düşürülmesidir. Kayıtlı kişi sayısının azalması, hekimlerimizin size ayırdığı süreyi artıracaktır. Böylece görüşmelerinizde daha fazla detaylı konuşma imkânı bulabileceksiniz. Ayrıca düzenli takiplerle sağlık ihtiyaçlarınız proaktif şekilde ele alınacaktır” şeklinde konuştu.

    Yönetmelikteki yeni değişiklikler ile kronik hastalara, anne ve çocuklara yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin çok daha etkin bir şekilde sunulacağını öne süren Dr. Yıldırım, “Özellikle doğum sonrası anne ve bebek sağlığı takibini içeren lohusa izlemlerine daha fazla dikkat çekilmiştir. Doğum sonrası dönemde aile hekimleri düzenli olarak anne ve bebeğini takip edecek, ihtiyaç duyduğu tüm sağlık hizmetleri için yönlendirecektir. Düzenleme, kronik hastaların özellikle de 65 yaş üstü hastaların etkin takibiyle hastalığın seyrindeki problemlerin azaltılmasını ve akılcı ilaç kullanımının özendirilmesini amaçlamaktadır. Ayrıca kronik hastalıklar ve kanserlerin erken teşhisi için aile hekimlerimiz, kayıtlı bireylerle düzenli iletişim kuracak ve sağlık durumlarını takip edecektir. Bu yaklaşım toplum sağlığının korunması ve hastalıkların erken teşhis edilmesi açısından büyük önem taşımaktadır” diye konuştu.

    Yönetmelikle aile hekimlerinin ve aile sağlığı çalışanlarının çalışma şartlarında da düzenlemeye gidildiğini ifade eden Dr. Yıldırım, “Yeni yönetmelik ile; gebelik takibi, bağışıklama, çocuk izlemleri gibi koruyucu sağlık hizmetlerinde belirlenen hedeflere ulaşan ve ayrıca kronik hastalık takibi yapan hekimlerimize yönelik teşvik ödemeleri de arttırılacak şekilde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerin, sağlık hizmetlerimizin kalitesini yükselteceğine ve sağlık çalışanlarımızın mesleki tatmin ve memnuniyetini arttıracağına inanıyoruz” ifadelerini kullandı.

  • “Alışveriş yapmak serotonin hormonunu arttırıyor”

    “Alışveriş yapmak serotonin hormonunu arttırıyor”

    Alışveriş yaparken serotonin hormonunun arttığını ve bundan dolayı mutluluk duygusunun oluştuğunu söyleyen Psikolog Hande Nacar Baş, “Gereksiz bir şeylere sahip olma arzusu, gereksiz kargoların eve gelmesi ailesi huzurunu çoğu zaman bozabiliyor. Alışveriş bağımlıları da imkanı varsa tedavi olmalı” dedi.

    Alışveriş, bazı bireylerin kendilerini iyi hissetmek için başvurdukları bir aktivite olarak görülürken Kasım ayı indirimleri, insanları cezbediyor. Ancak sağlıklı alışveriş davranışı gösteren bireyler olduğu gibi, alışverişi bağımlılık düzeyinde yapan kişiler de bulunuyor.

    Bireylerin gelecekte yaşanabilecek ekonomik ya da sosyal çöküntülerden korkarak anı kurtarmaya yönelik aşırı harcamalar yapma davranışı olarak tanımlanıyor.
    Uzmanlar, Kasım ayı indirimlerinde dikkat edilmesi gerekenleri anlattı. Konuyla ilgili Onma Psikoloji’den Psikolog Hande Nacar Baş, İhlas Haber Ajansı’na konuştu.

    “Alışveriş yaparken kişinin serotonin hormonu artıyor”
    Psikolog Baş, alışveriş yapmanın serotonin hormonunu arttırdığını vurgulayarak, “Bir maddenin yada davranışın olumsuz sonuçlara rağmen ısrarla devam etmesine bağımlılık diyoruz. Bu bağımlılık oyun, kumar veya madde bağımlılığı olabilir. Ancak son yıllarda alışveriş bağımlılığını da bu bağımlılıkların içerisine alıyoruz.

    Anlık istek ve hazla yapılan alışverişlerin hepsine alışveriş bağımlılığı diyebiliriz. Bunlar, ihtiyaç dahilinde yapılmayan alışverişlerdir. Alışveriş yaparken kişinin serotonin hormonu artıyor. Bu hormonda anlık mutluluk duygusuna sebep oluyor. Mutluluk duygusu ise kişinin iyi hissetmesinin akabinde suçluluk duygusuyla devam ediyor” ifadelerini kullandı.

    “Düşük benlik kaygısı, alışveriş bağımlısı yapıyor”
    Alışveriş bağımlılarının düşük benlik kaygısına sahip kişiler olduğunu belirten Psikolog Hande Nacar Baş, “Alışveriş bağımlıları kimler diye baktığımızda aslında genelde bu kişilerin genelde düşük benlik kaygısına sahip kişiler olduğunu görüyoruz.

    Bu kişiler duygularını bastıran, kaygılı, mutsuz ve belki hayatlarında fazlaca sıkışmış kişiler olabiliyor. O nedenle bu tarz dürtülerle bu davranışlarını bastıran kişiler olduğunu görüyoruz. Kimi, psikolojik rahatsızlık sebebiyle bu davranışları sergileyebiliyor. Bunların uzmanlar tarafından belirlenip tedavi edilmesi lazım” diye konuştu.

    “Alışveriş bağımlıları da tedavi olmalı”
    İndirimi kaçırma korkusu, ürün biriktirme gibi davranışların alışveriş bağımlılarında sıkça görüldüğüne dikkat çeken Onma Psikoloji’den Psikolog Hande Nacar Baş, daha sonra şunları söyledi:

    “İndirimi kaçırma korkusu, ürün biriktirme arzusu gibi davranışlar alışveriş bağımlılarında görülüyor. Kişinin bir arzusu var ve bu arzuyu bir takım sebeplerle hayatında gerçekleştiremiyor.

    Bundan kaçmak için alışveriş yapmayı çözüm olarak buluyor. Asıl önemli olan bu kişilere nasıl yaklaşılması gerektiği. Kişinin imkanı varsa tedavi olması öncelikli isteğimiz. Ancak bazen yaşadığı imkansızlıklar nedeniyle tedavi olamayan kişiler bağımlılığına neden olan temel sebepleri araştırmalılar. Hangi duygu alışverişe sebep oluyor onu bulduğumuz ve çözdüğümüz noktada alışveriş bağımlılığı yok oluyor.”

    “Gereksiz kargolar aile huzurunu bozabiliyor”
    Bütün bağımlılık türleri gibi alışveriş bağımlılığının da aileyi etkilediğini belirten Psikolog Baş, “Bütün bağımlılıklar aileyi çok etkiliyor. Alkol ve madde bağımlılığının nasıl etkiler oluşturduğunu biliyoruz ancak alışveriş bağımlılığı çoğu zaman gözden kaçıyor.

    Ancak bu, aile ekonomisini ve aile huzurunu etkileyen bağımlılık türlerinden bir tanesi. Gereksiz bir şeylere sahip olma arzusu, gereksiz kargoların eve gelmesi ailesi huzurunu çoğu zaman bozabiliyor. Aile içi çatışmalara sebebiyet verebiliyor” dedi.

  • Ameliyatsız kalp kapak tedavisi

    Ameliyatsız kalp kapak tedavisi

    Daha önce metalik protez kapağı ile kalp kapak değişimi yapılan ve kapağında ciddi kaçak nedeniyle sürekli kan nakli ihtiyacı meydana gelen 57 yaşındaki erkek hastaya, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde ‘Perkütan Paravalvüler Kaçak Kapama’ yöntemi başarı ile uygulandı.

    Operasyon; ESOGÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Kadir Uğur Mert ve SBÜ Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Prof. Dr. Murat Çelik’in ekip liderliğinde; Doç. Dr. Muhammet Dural, Doç. Dr. Selda Murat, Dr. Öğr. Üyesi Erdi Babayiğit, Arş. Gör. Dr. İstiklal Özkaya ve Arş. Gör. Dr. Cihat Çalışkan’ın katkılarıyla gerçekleştirildi.

    “Bu problemi çözmek öncelikle hastamız adına bizim için büyük bir mutluluk”
    Tedavi ile ilgili açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Kadir Uğur Mert, “Hastamızın ciddi nefes darlığı sebebiyle tekrarlayan hastane yatışları ve 30 kez kan transfüzyonu almasına neden olan bu problemi çözmek öncelikle hastamız adına bizim için büyük bir mutluluk. 57 yaşındaki erkek hastamızda geçtiğimiz ağustos ayında halsizlik, yorgunluk ve nefes darlığı şikayetleri ile geldiği ESOGÜ Hastanesi’nde Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Neslihan Andıç hocamız tarafından hemolitik üremik sendrom yani kırmızı kan hücrelerinde parçalanma ile seyreden bir hastalık tespit edildi.

    Hocamızın tecrübesi ile problemin sebebinin kalp kapağı protezi olabileceği değerlendirildi. Sonrasında kardiyoloji hekimlerinin değerlendirmesi ile 57 yaşında erkek hastada yaklaşık 10 yıl önce açık kalp cerrahisi ile değiştirilen metal mitral kapak protezi operasyonundan yıllar sonra kapak dikişlerinin kenarlarında ‘paravalvüler kaçak’ adı verilen durum tespit edildi” dedi.

    “Eskişehir’de ilk kez ESOGÜ Hastanesi’nde yapıldı”
    Kan hücrelerinin parçalanmasına neden olan kansızlık (hemolitik anemi) sebebiyle son 3 ayda 30 kez kan nakli alan ve zorlu bir süreç yaşayan hastanın kardiyoloji ve hematoloji öğretim üyelerinin birlikte karar verdikleri heyet tarafından açık cerrahi açısından riskli bulunarak cilt yolu (perkütan) ile ameliyatsız ‘kapak etrafından kaçak kapama’ işlemine alındığını ifade eden Doç. Dr. Mert, “Eskişehir’de ilk kez ESOGÜ Hastanesi’nde yapılan operasyon ile kasıktan girilerek kalp kapağındaki kaçak özel cihazlarla başarıyla kapatıldı.

    ESOGÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji ekibi tarafından uygulanan modern yöntemle şifa bulmasına vesile olunan hastamız ölümcül sonuçlanabilecek durumdan kurtularak hayata yeniden tutundu. Paravalvüler kaçak, genellikle kalp kapağı ameliyatları sonrası oluşan ciddi bir sorundur. Kalp kapağının çevresindeki açıklıklardan kanın sızması, kalbin verimli çalışmasını engelleyerek hastada nefes darlığı, halsizlik, kansızlık ve kalp yetmezliği gibi sorunlara neden olabilir.

    Şiddetli kaçaklarda ise kan hüclerinde parçalanma (hemoliz) meydana getirir ve sık kan nakli yapılması hayati önem taşıyabilir. Bu durum hastada demir birikimi ile neticelenerek böbrek, kalp, karaciğer gibi organların çalışmasını engelleyerek hayati risk oluşturabilir” şeklinde konuştu.

    “Son zamanlarda Eskişehir’de de çağdaş kardiyolojik tedaviler başarılı bir şekilde gerçekleştirilmektedir”
    ESOGÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı’nın yenilikçi tedavi yöntemleriyle Türkiye’nin sağlık hizmetlerine katkıda bulunmaya devam ettiğine vurgu yapan Doç. Dr. Mert, açıklamasına şöyle devam etti:
    “Kardiyoloji ekibimiz bu tür işlemleri başarıyla uygulayarak sadece Eskişehir’de değil, tüm bölgede örnek teşkil etmektedir. Dünyada uygulanan büyük bölümü modern tedavi Türkiye’de Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerde uygulanmaktadır. Son zamanlarda Eskişehir’de de devletimiz ve üniversitemizin sağladığı kaynaklarla çağdaş kardiyolojik tedaviler başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilmektedir.

    Girişimsel kardiyoloji alanında uygulanan modern tedavilerin büyük bölümünün merkezimizde yapılabilir hale gelmesinden mutluluk duymaktayız. Uzun yıllardır girişimsel kardiyolojide kompleks koroner anjiyografi, kalp pilleri ve elektrofizyolojik olarak 3 boyutlu ablasyon tedavileri veren merkezimizde artık ameliyatsız kapak değişimi (TAVI), kalp deliklerinde kapama (ASD, PFO) gibi işlemler rutin olarak yapılmaktadır.

    Uygulanmamış olan paravalvüler kaçak veya mitral kapak girişimi gibi tedavileri de yavaş yavaş imkânlarımız elverdiğince yapmaya çalışmaktayız. Bu şekilde Eskişehirli hemşehrilerimizin ve bölgemizden gelen vatandaşlarımızın Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlere gitmelerine gerek kalmadan devletimiz ve üniversitemizin bize sağladığı imkânlar doğrultusunda ben ve ekibim görevimizi en iyi şekilde yerine getirmek için buradayız.”

  • Yüksek kalorili besinler acıktırıyor

    Yüksek kalorili besinler acıktırıyor

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, yavaş yemek yemenin dengeli leptin salınımını destekleyeceği için iştahı kontrol etmeyi ve daha sağlıklı beslenmeyi sağladığına dikkat çekti. Günlük hayatın hızlı temposunun özellikle büyük şehirlerde birçok insanın öğünlerini atlamasına, düzenli ve sağlıklı beslenememesine yol açtığını belirten Güngör, “Bu sebeple de çabuk ulaşılan, yağlı, yüksek kalorili ve doyurmak bir yana, daha çabuk acıktıran besinler tercih ediliyor. Oysa bazı yiyecekler var ki, yenildikten sonra uzun süre midede tokluk hissi oluşturuyor” açıklamasında bulundu.

    Tokluk için yüksek kalorili besilerin tüketilmesine gerek kalmayacağını belirten Hande Güngör, “Her öğünde protein içeren besinler bulundurulmalı. Proteinler hem leptin duyarlılığını artırırken, sindirim süresi daha uzun sürdüğü için ghrelin seviyelerini düşürmede ve kilo vermede etkilidir. Yağsız et, tavuk, balık, yumurta, süt, yoğurt, ayran ve kuru baklagillere öğünlerde yer verilmeli. Yağlı balıklar, zeytinyağı, avokado, ceviz, badem, fındık, keten tohumu, susam, tahin, chia tohumu gibi sağlıklı yağlar tüketilmeli. Böylece omega 3 – omega 6 sağlıklı yağ asitlerinden faydalanarak, mide boşalımı ve tokluk süresini uzatılmış olur. Su tüketimi, kalorisiz, şeker ilavesiz sıvılar tercih edilmeli” diye konuştu.

    Sürekli atıştırmak yanlış

    Öğün saatlerinin planlanmasının da çok önemli olduğuna değinen Hande Güngör, “Tüm besin öğelerini içeren dengeli ve düzenli bir beslenme planı uygulanmalı. Sık sık atıştırma alışkanlığı ve tıkınırcasına yeme davranışlarından uzak durulmalı. Yemek yeme sürenizi uzatarak, daha yavaş yeme alışkanlığı edinilmeli. Yavaş yemek yemek dengeli leptin salınımını destekleyerek iştahı kontrol etmenizi sağlar. Bunun için yeme sürenizi etkileyen faktörleri fark edip, değiştirmeyi ya da iyileştirmeyi hedefleyin” dedi.

  • Sağlık Bakanı Memişoğlu’ndan istifa açıklaması

    Sağlık Bakanı Memişoğlu’ndan istifa açıklaması

    Bakan Memişoğlu, Ankara’da bir otelde “Hayata Bir Ebe ile Başla” sloganıyla düzenlenen 3. Uluslararası Anadolu Ebeler Derneği Kongresi’ne katıldı. Kongrede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan tarafından gönderilen mesaj okundu. Erdoğan, mesajında şu ifadelere yer verdi:

    “Doğum şeklinin giderek doğallıktan uzaklaştığı, doğurganlığın azalmasına bağlı olarak demografik yapının dönüştüğü bir dönemde ebelik mesleğinin önemi üzerinde daha fazla durmamız gerekiyor. Bu bağlamda Anadolu Ebeler Derneği’nin bu yıl üçüncüsünü düzenlediği uluslararası kongre çok kıymetli oluyor, hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Ebelik çağlar boyunca insanlığın doğum anına eşlik etmiş, kadim bir meslektir. Doğal ve fıtri olanın en öz haline olan bu ilk tanıklık, şefkatli bir rehberliğe dönüşerek doğuma ortak olur. Anne ve bebeğin yaşam boyu kurdukları bağı etkileyen bu özel an, ebelerimizin rehberliği sayesinde güven ve sevgi dolu bir hatıraya dönüşür. Fakat ne yazık ki modern dünya, kadınlarımızı bu doğal deneyimden gün geçtikçe uzaklaştırıyor. Bir hayat kurtarma ameliyatı olarak bilinen sezaryenin tercih edilebilir bir doğum seçeneği haline geldiğini görüyoruz. Öyle ki Dünya Sağlık Örgütünün yüzde 15 olarak açıkladığı makul sezaryen oranı ülkemizde yüzde 50’yi aşmış durumda. Bu, doğal doğumdan hızla uzaklaşan bir neslin habercisi olarak görülmelidir. Daha güçlü bir toplum için sağlık sistemimizdeki varlığınızı daha etkin hale getirmenin imkanları üzerine daha fazla düşünmemiz gerekiyor. Dört gün sürecek bu verimli toplantının bu konuda atılmış önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.”

    Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu da yaptığı konuşmada, Türkiye’nin en iyi, en kapsamlı sağlık çalışanları ve en iyi altyapısıyla sağlık hizmeti veren ülkelerden biri olduğunu ve bu durumun da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesi ve vizyonuyla olduğunu söyledi. Normal Doğum Eylem Planı’nı 4 Kasım’da devreye aldıklarını dile getiren Memişoğlu, “2023 senesinde 953 bin doğum var ve bunun yüzde 50’si sezaryen. Sezaryen, bir doğum yöntemi değil, bir ameliyat yöntemidir. Doğal ve normal olmayanı sezaryendir. Sezaryen, tıbbi olarak doğum eylemini gerçekleştirme anlamında endikasyon dediğimiz tıbbi gereklilik durumunda oran olarak 10 doğumda en fazla bir buçuğunda olması gereken bir durum” ifadelerini kullandı.

    “Kötülüğü ortaya çıkarıp mücadele ederken, kötülüğün iftirası ve yalanlarıyla da mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz”

    Her meslekte olduğu gibi çok az miktarda sağlık sektöründe de kötülerin olabileceğini belirten Memişoğlu, “Bizim görevimiz bu kötüleri ayıklamak ve gerekli cezayı vermektir. Bazen dezenformasyonlar oluyor, iftiralar oluyor. Bunlardan biz asla yılmayız. Biz iyilik tarafıyız. Bizler, bu dünyada hem iyilik medeniyetiyiz, meslek grubu olarak da iyilik tarafıyız. O nedenle kötülüğü ortaya çıkarıp mücadele ederken, kötülüğün iftirası ve yalanlarıyla da mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz” açıklamasında bulundu.

    Bakan Memişoğlu, açıklamaların ardından basın mensuplarının sorularını cevapladı. Bir gazetecinin yenidoğan çetesi nedeniyle kendisine yapılan istifa çağrılarını sorması üzerine Bakan Memişoğlu, “Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa istenir. Bunları yakalattığımız için mi?” dedi.

  • Cilt problemleri kışın ortaya çıkıyor

    Cilt problemleri kışın ortaya çıkıyor

    Soğuk havanın deride kuruluğu artırarak farklı rahatsızlıklara sebep olabileceğini, onun için kış aylarında cilt fazladan bir özen istediğini belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Ümit Bostancı, “Cildi yüzeyde saran yağ tabakası çevre ile insan derisi arasında koruyucu bir bariyer oluşturur. Bu koruyucu bariyerin çeşitli sebeplerle bozulması deriden su kaybını artırarak kuruluğa ve dolayısıyla kaşıntıya sebep olur. Soğuğa bağlı bazı deri hastalıkları da kış aylarında ortaya çıkar. Özellikle kuru cilde sahip kişiler sonbahar ve kış aylarında vücuda nemlendirici kremler uygulamalı ve deri yağ bariyerini güçlendirmelidir” diye konuştu.

    Bol sıvı tüketilmeli ve soğuk hava sebebiyle deriden artan su kaybı dengelenmesinin önemli olduğunu belirten Bostancı, “Soğuk havalarda el, yüz, boyun, kulak gibi bölgeler iyi korunmalı ve özellikle sık sık nemlendirilmelidir. Çok sıcak ve soğuk suyla el ve yüz yıkamamalıdır. İdeal su sıcaklığı 35 derecedir. Çok sıcak suyla duş alınmamalı, banyoda çok yoğun lif ve kese uygulaması yapılmamalı ve banyo sonrası vücut nemlendirilmelidir.

    Özellikle karlı havalarda yansıyan güneş ultraviyole ışınları sebebiyle güneş yanığı riski arttığından mutlaka yüksek faktörlü güneş koruyucu kremler uygulanmalıdır. Deri yaşlanmasının önemli sebeplerinden olan sigara ve alkolden uzak durulmalıdır. Peeling, dermapen veya çeşitli lazer uygulamaları için güneşin az olduğu kış ayları tercih edilmelidir. Özellikle dudaklar soğuktan çok etkilenir ve aşırı kurumaya eğilimlidir. Dudaklar özellikle iyi nemlendirilmelidir. Banyoda klasik sabun veya duş jelleri yerine sabun içermeyen yıkama barları tercih edilebilir” dedi.

  • Her 10 kişiden birinde KOAH bulunuyor

    Her 10 kişiden birinde KOAH bulunuyor

    Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslı Görek Dilektaşlı, Dünya KOAH Günü çerçevesinde açıklamalarda bulundu. KOAH’ın nefes darlığı, öksürük, balgam gibi kalıcı solunumsal yakınmalarla ortaya çıkan, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir kronik akciğer hastalığı olduğunu dile getiren Doç. Dr. Dilektaşlı, ileri yaşlarda daha sık görülse de erken yaşlarda başlayabileceğini ve genç bireyleri de etkileyebileceğinin altını çizdi.

    Tütün ve tütün ürünlerinin KOAH’ın en yaygın nedeni olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Dilektaşlı, “Yeni veriler gösteriyor ki elektronik sigara kullanımı KOAH için bir risk faktörüdür. Bunun yanı sıra yoğun şehirleşme nedeniyle artan hava kirliliğine maruziyet, iç ve dış ortamda odun ve kömür gibi fosil yakıtlar ile bitki sapları ve tezek gibi biyokütle yakıtlarının dumanının solunması KOAH hastalığına neden olan önemli risk faktörleridir. Ayrıca çocukluktan itibaren yaşam şartları KOAH için bir risk faktörü oluşturuyor. Yetersiz beslenme, çocuklukta geçirilen akciğer enfeksiyonları, iç ve dış ortam kirleticilerine pasif maruziyete bağlı olarak akciğer gelişiminin geri kalması da KOAH’a yol açabilir” dedi.

    İlaçlar hekim kontrolünde ve düzenli kullanılmalı

    KOAH’ın bireysel tedavisinde “inhaler” olarak bilinen ve solunum yoluyla uygulanan nefes açıcı ilaçlar kullanıldığı bilgisini veren Dilektaşlı, “İlaçlar hava yollarındaki daralmayı azaltarak hastaların hissettiği nefes darlığını hafifletiyor. Tedavinin başarıya ulaşması için bu ilaçların düzenli kullanılması ve hekim kontrolünde kullanılması önem arz ediyor. KOAH kronik bir hastalık ve hastalığın seyrinde alevlenmeler yaşanıyor. Alevlenmeler akciğer fonksiyonlarını kalıcı olarak azaltıyor. Bu nedenle iyi bir KOAH kontrol programında mutlaka alevlenmelerin önlenmesi yer almalı, bunun için de aşı çok önemli. Yıllık olarak grip aşılarının yapılması, hekimin uygun gördüğü sıklıkta zatürre aşılarının uygulanması gerekiyor” şeklinde konuştu.

    Kişiye özel tedavi programı bulunuyor

    KOAH tedavisinde en etkili yöntemlerden birinin de akciğer rehabilitasyonu olduğunu belirten Dilektaşlı, “Kişinin bireysel ihtiyaçlarına göre özelleştirerek uyguladığımız bir tedavi yaklaşımıdır. Burada kişinin beslenme durumu ele alınır. Günlük yaşam aktiviteleri gözden geçirilir. Fiziksel aktivitenin arttırılması hedeflenir. Bunun yanı sıra kullandığı nefes açıcı ilaçlar, yardımcı solunum cihazları, oksijen desteği bütün bunların en iyi şekilde hasta tarafından kullanılması hedeflenir” ifadelerini kullandı.

    Pilot proje Nilüfer’de başladı

    UÜ Tıp Fakültesi ile Bursa İl Sağlık Müdürlüğü’nün KOAH’lı bireylere yönelik ortak proje başlattıklarını ifade eden Dilektaşlı, “Bu kapsamda Nilüfer İlçe Sağlık Müdürlüğü’nde görevli bazı personeller fakültemizdeki pulmoner rehabilitasyon programında gözlemci olarak bulundular. Fakülte hastanesinde gözetimli pulmoner rehabilitasyon programını tamamlayan hastaları, daha uzun süreli idame program için Nilüfer İlçe Sağlık Müdürlüğü’ne yönlendirdik. İlk sonuçlarımız oldukça olumlu seyrediyor. Değerlendirdiğimiz bu yaklaşımdan faydalanan hasta sayımız arttıkça daha büyük kitlelere ulaşacağına inanıyoruz” diye konuştu.

  • Kuş gribine karşı uzman uyarısı

    Kuş gribine karşı uzman uyarısı

    Türkiye’de geçtiğimiz haftalarda görülen kuş gribi vakaları, kanatlı hayvan üreticileri arasında paniğe yol açtı. Konunun gündeme gelmesinin ardından Tarım ve Orman Bakanlığı, hastalığın yayılmasını önlemek için her türlü tedbirin alındığını ve salgın olarak nitelendirilebilecek bir durumun söz konusu olmadığını açıkladı.

    Bolu’da kanatlı hayvan çiftliklerinde üreticilere destek veren Veteriner Sağlık Teknikeri Tuncer Kocaağa, “tavuk vebası” olarak da bilinen kuş gribinin yüksek patojenik türünün bulaşması halinde hayvanların tamamının telef olabileceğini söyledi.

    “Ciddi bir ekonomik kayba sebep olur”

    Kuş gribinin özellikle göçmen kuşlar aracılığıyla yayılma riski taşıdığına dikkat çeken Kocaağa, “Ülkemiz, göçmen kuşların konak yeri ve transfer noktasında. Göçmen kuşlar en büyük bulaşma özelliği taşıyan kuşlardır. Kuş gribi bir salgına neden olur. Göçmen kuşlardan, serbest gezen kuşlara bulaşır. Bulaşıcılığı oldukça yüksek ve viral bir hastalıktır. Gezen tavuklarımıza, kuşlarımıza ve en tehlikelisi de çiftlik hayvanlarımıza ulaşma ihtimali yüksektir. Kuş gribi ciddi ekonomik kayıplara sebep olur”

    “Bolu, üretimin yaklaşık yüzde 30’unu karşılıyor”

    Bolu’da 8 bin 233 metrekarelik alanda faaliyet gösteren çiftliklerin, Türkiye genelindeki üretimin yaklaşık yüzde 30’unu karşıladığını belirten Kocaağa, Tarım ve Orman Bakanlığı ile il ve ilçe müdürlüklerinin, muhtemel bir salgının önlenmesi için veteriner hekimlerle koordineli şekilde çalıştığını söyledi.

    “Kuş gribi vakalarının insan üzerinde olumsuz etki oluşturacağına inanmıyorum”

    Kocaağa, kuş gribinin insanlara doğrudan bulaşan bir hastalık olmadığının altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Kuş gribi, direkt insana bulaşan viral bir hastalık değil. O yüzden gıda güvenliği önemlidir. İlk önce bizim kendi biyogüvenliğimize kişisel olarak önem göstermemiz lazım. Ellerimizi her zaman temiz tutarak, hijyenimize dikkat etmemiz lazım. Biyogüvenlik önlemleri pandemide de aldığımız önlemlere benzer. Bu önlemleri aldığımızda kuş gribi vakalarının insan üzerinde olumsuz etki oluşturacağına inanmıyorum”

    “Çiftliğin yüzde 100’ünü kaybetme riskimiz var”

    Hastalığın daha etkili olan türünün çiftliğe bulaşması durumunda hayvanların tamamının kaybedilebileceğini belirten Veteriner Sağlık Teknikeri Tuncer Kocaağa, “Kuş gribinin iki türü vardır. Birincisi yüksek türdür. Bulaştığında hayvanların yüzde 100’ünü kaybedebiliriz. Bir de hafif bulaşıcı şekilde seyreden tür vardır. Çiftliğe, kuş gribinin yüksek türü bulaştığında hayvanların yüzde 100’ünü kaybetme riskimiz vardır. Peki, bu mevsimde böyle bir şey yaşanması mümkün mü? Mümkün tabii. Mevsim kış. Virüsler genellikle nemli ve daha sıcak mevsimleri severler. O yüzden ilerideki günlerde kuş hareketleri anlamında bir kısıtlama olacaktır. Soğuk havalarda kuşlar çok fazla hareket etmez. Bir de hava soğuk olduğu için hastalığın yayılma etkisi de doğal olarak azalma eğilimine gidecektir” dedi.

  • Aynur Dağdemir: Sağlıkta ve kadına yönelik şiddetle mücadelede simge

    Aynur Dağdemir: Sağlıkta ve kadına yönelik şiddetle mücadelede simge

    Bizler sağlık hizmeti vermek, şifa olmak ve yaşatmak için bu mesleği seçtik. 22 yıldır sağlığın her alanına kapitalist, piyasacı, cinsiyetçi müdahaleleri getiren Sağlıkta Dönüşüm Programına rağmen iyi hekimlik savaşı verirken, hayatta kalma savaşı da verir olduk! Bugün sağlık hizmetleri niteliğini kaybetmiş, birinci basamaktan üçüncü basamağa, neresinden tutsan elinde kalan, toplumun ve çalışanların ihtiyaçlarından uzak, adil ve insancıl olmayan, kadınların ve kadın sağlık çalışanlarının ihtiyaçlarına kör, eril bir sisteme dönüşmüştür.

    Hasta hekim ilişkisi kendi doğası gereği şefkat ve güven duygusunu yaratan, üreten bir ilişkidir. Sağlık hizmetlerinin sunulduğu alanlar şifanın, yaşamın ve iyi olanın üretildiği alanlar olması gerekirken, baştan eşitsizlikleri üreten, iktidarın düzgün yönetemediği bu politikalarda yıldan yıla faturanın hekimlere kesildiği bir çalışma alanına dönüşmüş, şiddetin her türü alanlarımıza sirayet etmiştir. Tabii ki bu durum iktidarın eril, hegemonik, şiddeti besleyen söylemleri ile şiddetin toplumun her alanda artmasından bağımsız düşünülemez! Tıpkı kadına şiddette olduğu gibi, sağlıkta şiddet de cezasızlık ve güvenli olmayan çalışma koşullarından beslenmektedir ve kapitalist patriyarkal düzen, cinsiyetçi şiddetin yaşamın her alanında olduğu gibi çalışma alanlarımıza da sirayet etmesine neden olmaktadır.

    Failler, silahlarıyla, ellerini, kollarını sallayarak hizmet ürettiğimiz alanlara girebilmektedir. Daha geçtiğimiz yıl Dr. Melek Bağçe, Alanya’da, boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından çalıştığı aile sağlığı merkezinde katledilmiştir. Yine Ekim 2022’de ASM’de çalışan hemşire Emine Ay işyerinde bir erkek tarafından ateşli silahla vurulmuş, Nisan 2023’de Çanakkale Tabip Odası Başkanı Dr. Ayşe Güneş, eski eşi tarafından hastane bahçesinde bıçaklı saldırıya uğramıştır. Yaşananlar hem kadına yönelik şiddet hem de çalışma alanlarımızda gerçekleştiği için sağlıkta şiddetin ta kendisidir!

    Şiddet yönetsel olarak da üretilmekte, kadın meslektaşlarımız yoğun çalışma koşulları, baskı ve mobbing nedeniyle yine yaşamdan koparılmaktadır! SABİM şikayeti nedeniyle yaşamına son veren Dr. Melike Erdem’i, Pediatri Asistanı Dr. Ece Ceyda Güdemek’i, bu yıl içerisinde yine nöbet sonrası yaşamına son veren ve çalışma koşullarından yakındığını bildiğimiz Dr. Ronahi Satı’yı, geçtiğimiz ay yitirdiğimiz ve henüz 5 aydır çalışmakta iken yaşamına son veren Dr. Ayşe Şimşek’i unutmadık!

    Biz kadın hekimler:

    Eril şiddeti her alanda üreten patriyarkal zihniyete karşı durmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz!

    Başta, birlikte çalıştığı kadını korumaya çalışırken, şiddete sessiz kalmadığı için yaşamını yitiren Dr. Aynur Dağdemir olmak üzere, baskı, mobbing, güvenli olmayan çalışma koşullarında tükenerek veya erkek

    şiddeti sonucu yaşamdan koparılan bütün kadın meslektaşlarımızı saygıyla anıyoruz.

    Artık yeter! Yaralanmak, ölmek, tükenmek istemiyoruz! Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz!

    Güvenli çalışma alanları istiyoruz!

    Sağlıkta şiddeti üreten, kadınların ve kadın sağlık çalışanlarının ihtiyaçlarına kör sağlık politikalarından vazgeçilmesini istiyoruz!

    Cezasızlığın son bulmasını istiyoruz!

    Yaşam alanlarımız gibi çalışma alanlarımızda da baskı ve tahakkümle üretilen eril şiddete karşı mücadelemizi sürdüreceğiz

    Biliyoruz ki güçlenmek bir araya gelmek ve dayanışmak ile mümkün olacaktır

    Kadın hekimler varız, tıpkı diğer yaşam alanlarında olduğu gibi çalışma alanlarımızda da var olmaya devam edeceğiz!

  • “Personel ihtiyacımız devam etmektedir”

    “Personel ihtiyacımız devam etmektedir”

    Bakan Memişoğlu, AK Parti Samsun Milletvekili Mehmet Muş başkanlığında toplanan TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlık ve bakanlık kuruluşlarına dair uygulamalar ve yeni hedefler hakkında komisyon üyelerine sunum yaptı.

    Türkiye’nin sağlık hizmetine en rahat ulaşabilen ülkeler arasında olduğunu dile getiren Memişoğlu, bakanlık olarak sağlık alanında en kapsayıcı ve en kapsamlı sağlık hizmetini sunduklarını kaydetti.

    Vatandaşın sağlık hizmetine ulaştığı ilk kapının aile hekimi olmasını istediklerini belirten Memişoğlu, aile hekimliğini güçlendirdiklerini ve güçlendirerek devam ettireceklerini bildirdi. İkinci ve üçüncü basamakla entegrasyonu artırarak vatandaşın doğru ve etki şifaya ulaşmasına önem verdiklerini söyleyen Bakan Memişoğlu, hekim ve hasta ilişkisinde güvene önem verdiklerine dikkati çekti.

    Sağlık çalışanı sayısının bir buçuk milyona yaklaştığını ifade eden Memişoğlu, “Hâlihazırda 109 bin 256 uzman hekimimiz, 53 bin 747 asistan hekimimiz, 58 bin 646 pratisyen hekimimiz, 48 bin 836 diş hekimimiz, 326 bin 486 hemşire ve ebemiz ile 851 bin 174 diğer sağlık çalışanımızla vatandaşlarımıza sağlık hizmeti vermekteyiz” ifadelerini kullandı.
    Memişoğlu, 2002 yılından bu yana toplam nüfusun yaklaşık yüzde 25, sağlık hizmeti sunan personel sayısının yüzde 283, hekim sayısının yaklaşık yüzde 141, hemşire ve ebe sayısının ise yüzde 187 arttığını vurguladı.

    “Artan talepler karşısında halen personel ihtiyacımız devam etmektedir”

    Sadece 2024 yılında kamuya 10 bini uzman hekim olmak üzere 74 binden fazla personel aldıklarına değinen Memişoğlu, “Bu insan kaynağını da adil ve dengeli bir şekilde dağıtıyoruz. 2002 yılında uzman hekim başına düşen nüfus açısından, en yüksek ve en düşük bölge arasında 7 kat fark varken, günümüzde bu fark azalarak 2.5 kata indi. Burada bir hususu özellikle belirtmek isterim: Sağlık çalışan sayımızda, OECD ülkelerine kıyasla, hızlı bir artış yaşamamıza rağmen, artan talepler karşısında, halen personel ihtiyacımız devam etmektedir” açıklamasında bulundu.

    “Yenilenen ve yeni faaliyete geçen tesislerle sağlık hizmetleri devam ediyor”

    Sağlık Bakanlığı olarak yenilenen ve yeni faaliyete geçen tesislerle vatandaşa yönelik sağlık hizmetlerinin devam ettiğini söyleyen Memişoğlu, “Ülkemizde sağlık hizmet sunumunda üniversiteler ve özel sektör önemli bir rol almakla birlikte, hizmetin büyük bölümü kamu hastaneleri tarafından yürütülmektedir. 984 Hastanemiz, 8 bin 198 Aile Sağlığı Merkezimiz, bin 237 Laboratuvarımız, 973 Toplum Sağlığı Merkezimiz, 138 Ağız ve Diş Sağlığı Merkezimiz, 269 Sağlıklı Hayat Merkezimiz, 585 Diyaliz Merkezimiz, 3 bin 494 Acil Yardım İstasyonumuz ve 188 Ruh Sağlığı Merkezimiz bulunmaktadır” diye konuştu.

    “Mevcut hastanelerin yüzde 79’u son 22 yılda ya yenilendi ya da yeniden inşa edildi”

    Mevcut hastanelerin yüzde 79’unun son 22 yılda ya yenilendiğini ya da yeniden inşa edildiğini belirten Memişoğlu, “Toplamda 779 hastane ile yaklaşık 144 bin yatak kapasitesi üretmiş olduk ve kamu hastaneleri yatak sayımızı 172 bin 450’ye yükselttik. Gelinen nokta itibarıyla 2002 yılında 49 yıl olan hastanelerimizin ortalama yaşını 13 yıla kadar düşürdük. Koğuş sistemini terk ederek yeni hastanelerimizde tek ya da iki kişilik oda sistemini oluşturduk. 2002 yılında yüzde 6 olan nitelikli yatak oranımızı yüzde 82’ye çıkarttık” şeklinde konuştu.

    Aile Sağlığı Merkezleri, Sağlıklı Hayat Merkezleri ve Toplum Sağlığı Merkezlerinden oluşan 1. Basamak yatırım programında bin 228 tesis bulunduğunu kaydeden Memişoğlu, “Bunlardan 261’inin inşaatı devam etmekte; 776’sı proje ve arsa, 191’i ise ihale aşamasında. 2. ve 3. basamakta ise 437 tesiste toplam 61 bin 168 yeni yatak ve 2 bin 574 yeni diş ünitini hizmete almayı planlıyoruz. Bunlardan 178’inin inşaat çalışmaları devam ediyor. 223’ü proje ve arsa aşamasında iken, 36’sı ihale aşamasına gelmiştir. Ağız ve Diş Sağlığı hizmetlerimizi de modernize edip güçlendiriyoruz. 138 Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi ve 41 Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi ile hizmet veriyoruz. 2002 yılında 100 bin kişiye düşen diş hekimi sayısı 25 iken, bu sayı 2024 yılında 57’ye yükseldi” ifadelerini kullandı.

    Sağlık altyapısı güçlendiriliyor

    Bakan Memişoğlu, yılsonuna kadar Altınözü, Erzin, Türkoğlu, Nurhak, Çelikhan Devlet Hastaneleri ve Kahramanmaraş Eğitim ve Araştırma Hastanesi olmak üzere toplam 824 yatak kapasitesine sahip 6 Acil Durum Hastanesinin de hizmet sunmayı hedeflediklerini söyleyerek, sözlerine şöyle devam etti:

    “Yine deprem bölgesinde bin 875 yataklı Gaziantep Şehir, 350 Yataklı Adıyaman Kadın Doğum ve Çocuk, 100 yataklı Adana Karşıyaka Devlet ve 50’şer Yataklı Diyarbakır Çermik ile Osmaniye Bahçe Devlet Hastanelerinin inşaat çalışmalarını tamamladık. Kahramanmaraş Devlet, Gaziantep 25 Aralık Devlet Ek Binası, Gaziantep Cengiz Gökçek Kadın Doğum ve Çocuk, Nizip ve Düziçi Devlet Hastaneleri olmak üzere toplamda bin 750 yatak kapasitesine sahip 5 hastanemizi daha 2025 yılında hizmete açarak depremden etkilenen illerimizde sağlık altyapımızı güçlendirmeye devam edeceğiz. Asrın felaketinden etkilenen bölgelerimizde yapımına hızla devam edilen bin 700 yataklı Şanlıurfa Şehir, 1.000 yataklı Diyarbakır Kayapınar Şehir, 600 yataklı İskenderun Devlet Hastaneleri gibi büyük projelerimizin yanı sıra artık ihale aşamasına geldiğimiz biner yataklı Kahramanmaraş ve Hatay Şehir Hastanelerini de bu kapsama 2025 yılında dahil edeceğiz.”
    Bu yıl Türkiye genelinde toplam 3 bin 986 yatak kapasiteli 34 hastaneyi hizmete sunduklarını belirten Memişoğlu, yapım çalışmalarını büyük oranda tamamlanan Bağcılar Eğitim ve Araştırma Kadın Doğum ve Çocuk, Niğde, Bartın ve Erzincan Devlet Hastaneleri olmak üzere toplam bin 600 yataklı hastanelerin de yakın zamanda açılacağını bildirdi.

    “2024 yılının ilk 9 ayında 796 milyon kez müracaat oldu”

    Bakan Memişoğlu, 2023 yılında 973 milyon kez sağlık hizmetine müracaat olduğuna değinerek, “ Bunların yüzde 88’i bakanlığımıza bağlı kuruluşlara yapıldı. 2024 yılında ise ilk 9 ayda 796 milyon kez müracaat oldu; 10 milyon 655 bin hastamız yatarak tedavi gördü. Yine 2024 yılı ilk 9 ayında A, B, C grubunda 4,6 milyon ameliyat gerçekleştirildi. Acil sağlık hizmetlerinde 5 bin 668 ambulans ve 3 bin 494 acil yardım istasyonu ile hizmet veriyoruz. 2024 yılında 6 milyona yakın vatandaşımızı ambulanslarımızla sağlık tesislerimize naklettik. 42 ilimizde 25 Yanık Merkezimiz ve 36 Yanık Ünitemizle toplam 711 yanık yatağı kapasitesine sahibiz” ifadelerine yer verdi.

    “2024 yılının ilk 10 ayında 4 bin 548 organ nakli ameliyatı yapıldı”

    75 böbrek, 52 karaciğer, 15 kalp, 9 pankreas ve 2 akciğer nakil merkezi ile 2024 yılının ilk 10 ayında 4 bin 548 organ nakli yapıldığını ifade eden Memişoğlu, “Organ ve doku bağışı konusunda toplumsal duyarlılığı artırmak üzere ulusal ve bölgesel projeler gerçekleştiriyoruz. Gönüllü bağışçı sayımız 1 milyon 632 bini aştı. Yurt içindeki akraba dışı kök hücre nakillerinin yüzde 90’ını TÜRKÖK aracılığıyla sağlıyoruz” diye konuştu.

    “Sadece 2024 yılında 46 bin 160 olağan ve 7 bin 318 olağan dışı denetim gerçekleştirdik”

    Yenidoğan Çetesi ile ilgili olayın yargıya intikal etmesinden dolayı detaylara girmeyeceğini belirten Memişoğlu, “Bizim için bu operasyonun adı ‘Çürük Elma Operasyonu’, çetenin adı da ‘İnsanlıktan Nasibini Almamışlar Çetesi’dir. Çocuklarımızın sağlığı ve güvenliği konusunda duyduğumuz endişe her şeyin ötesindedir. Biz hekimlerin meslek yemini, hayatı korumak ve insan sağlığını her şeyin üstünde tutmaktır. Bu yemine aykırı düşecek hiçbir şeye müsaade etmedik, etmeyeceğiz. İdari denetimlere ilaveten bilim insanlarıyla kanıta dayalı tıp uygulamaları ve risk yönetimini ihtiva eden yeni bir denetim modelini hayata geçirdik. Yenidoğan Yoğun Bakım Denetim ve Değerlendirme Bilimsel Komisyonu’yla başlattığımız bu sistemi, tüm branşlarda da uygulamaya alıyoruz. Sadece 2024 yılında 46 bin 160 olağan ve 7 bin 318 olağan dışı denetim gerçekleştirdik. Bu denetimler neticesinde çok sayıda faaliyet durdurma ve idari para cezası verdik; ayrıca suç duyurusunda bulunduk” dedi.

    Komisyonda bakanlık bütçesinin yanı sıra Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ve Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığının bütçe, kesin hesap ve Sayıştay raporları da görüşülecek.