Kategori: Sağlık

  • Okullarda enfeksiyona dikkat

    Okullarda enfeksiyona dikkat

    Okulda, kapalı sınıf ortamında saatlerce bir arada kalan öğrenciler arasında salgın hastalıklar görülebiliyor. Çocukların da hijyen kurallarına yeterince dikkat edememesi, kendilerini oyunlara kaptırıp birbirlerine yakın temasta bulunmaları, bulaş oranını artırıyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İhsan Başpınar, okulların açılmasıyla birlikte çocukları viral enfeksiyonlardan koruyabilmeleri için ailelere önemli uyarılarda bulundu.

    Hasta çocuklar mutlaka evde dinlendirilmeli

    Havaların yavaş yavaş soğumasıyla da enfeksiyonlarda belirgin bir artış beklediklerini ifade eden Dr. Başpınar, özellikle okul, kreş, yurt ve askeri alanlarda bulaşın daha kolay olduğunu belirterek, “Viral enfeksiyonlar çok hızlı yayılmakta. Çünkü çocuklar dışarıda, sınıfta hijyen ve mesafe kurallarına çok dikkat edemiyorlar. Oyun oynarken yakın temas halinde olabiliyorlar. Bu nedenle bulaş olayı daha fazla oluyor. Hasta çocukların, aileleri tarafından okula gönderilmemesi ve evde dinlendirilmesi lazım. Okula gittiklerinde diğer çocuklara da bulaştırabiliyorlar” dedi.

    Doğru beslenme ve uyku bağışıklığı güçlendirir

    Dr. İhsan Başpınar, çocukları hastalıklardan korumak için dikkat edilmesi gerekenleri şöyle aktardı:

    “Eğer okulda enfeksiyon salgını varsa maske kullanabilirler. Sınıfların en geç saatte 1 havalandırılması lazım. El yıkama alanlarının oluşturulması, salgın dönemlerinde çocukların antiseptik solüsyonları yanında taşıması gerekmektedir. Evde de çocukların dirençlerini artırabilecek bir takım yöntemler var. Yeterli ve dengeli beslenme çok önemli. Çocukların her gıdadan, karbonhidratlardan, yağlardan, proteinlerden belli bir oranda dengeli bir şekilde beslenmesi gerekir. Çocuk sadece karbonhidrat tüketirse bağışıklık sistemi zayıf olacaktır. Çocukların bağışıklığını güçlendirmek için bir takım vitamin ve mineraller verilebilir. D Vitamini, C Vitamini, A Vitamini, magnezyum takviyesi yapılabilir. Çinko eksikliği, selenyum eksikliği varsa bunlar da verilebilir. Çocukların uyku ritmi de bağışıklık için önemli. 8 saatten az uyuyan çocukların da bağışıklık sistemi zayıf olacaktır.”

    Çocuklar katkılı ve işlenmiş gıdalardan uzak tutulmalı

    Hazır ve paket gıdalarla beslenen çocuklarda bağışıklığın zayıfladığına dikkat çeken Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İhsan Başpınar, “Katkı gıdaları ve işlenmiş gıdalardan olabildiğince uzak kalmak lazım. Çocuklar cips, çikolata ya da yapay koruyucu ve tatlandırıcılar eklenmiş gıdaları olabildiğince tüketmemeli. Mümkünse doğal, organik, annelerinin evde yaptığı yiyeceklerle beslenmeleri daha doğru olacaktır. Kantinlerde çocuklar için uygun olmayan gıdaların satılmaması ya da tavsiye edilmemesi çok önemli” dedi.

    Telefon ve tabletler, bağışıklık sistemini zayıflatıyor

    Teknolojik aletlerin de çocukların bağışıklığı üzerinde olumsuz etkisi olduğunu vurgulayan Dr. İhsan Başpınar, “Son dönemlerde teknolojinin gelişmesiyle neredeyse her çocuğun elinde akıllı telefon ve tablet bulunmakta. Bunları uzun süre kullanan çocukların bağışıklık sisteminde zayıflama olduğu ortaya kondu. Yine telefon üzerinde yoğun bir şekilde mikrop birikimi mevcuttur. Telefonların temizlenmesine dikkat edilmelidir. Birtakım psikolojik sorunlara neden olabildiği gibi bağışıklığı da etkilemekte. Çocukları teknolojik aletlerden de olabildiğince uzak tutmakta fayda var” ifadelerini kullandı.

  • Covid-19 aşıları kalp krizlerini artırdı

    Covid-19 aşıları kalp krizlerini artırdı

    Aşıların kalp krizi riskine etkileri üzerinde açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Uğur Arslan, “Covid-19 salgını sonrası kalp krizi olaylarında bir nebze artış hissettik. Ancak bu aslında beklenen bir şey. Direkt aşıları da suçlamamak gerekiyor. Çünkü aşılar hastalığı bir şekilde taklit ettikleri için insana daha hafif dokunsun diye bir miktarda olsa bu riski arttırabilirler. Covid’i bir grip gibi de düşünebilirsiniz. Artık yeni nesil grip biraz daha ağır geçiyor. Bu viral hastalıklar zaten genel olaraktan inflamatuar süreci başlattığı için kalp krizi gibi, koroner arter hastalığı inme gibi riskleri de arttırabilmektedir. Aşılar da bunlara dahildir. Az da olsa arttırmaktadır ama genel olarak bakıldığında kalp krizi için kişi Covid geçirseydi daha yüksek riske sahip olurdu diyebiliriz” diye konuştu.

    Sıcak havaların kalp hastaları üzerindeki etkileri

    Sıcak havalar ve güneş ışıklarını doğrudan almanın bazı sağlık sorunlarına davetiye çıkarabileceğinin altını çizen Medicana Sağlık Grubu doktorlarından Prof. Dr. Uğur Arslan, “Öğlen güneşinde o sıcağın çok fazla olduğu, güneşin de tam tepede olduğu vakitlerde güneşin altında durmanın çok bir faydası yoktur. D vitamini sentezlemek için bunu yapıyorlar. Biz Türkiye olarak aslında çok güzel bir coğrafyada yaşıyoruz. Güneşi yıl boyunca görebiliyoruz. Dışarıya belirli aralıklarla çıkarsak zaten yeteri kadar D vitamini sentezlemesini sağlayabiliriz. Yoksa çok sıcakta gidip de güneşin altında durmak özellikle cilt kanseri açısından riski arttırmakta. O yüzden de ‘çok sıcağı çıkın, güneşin altında durun, daha fazla D vitamini sentezlersiniz’ demek çok doğru bir söylem değil” şeklinde konuştu.

    Kalp ritminin hızlanmasına bağlı olarak kriz geçirme ihtimalinin arttığına değinen Prof. Dr. Uğur Arslan, “Sıcaklıkların kalp hastaları üzerine etkileri olabilir. Bu sıcaklarda bize daha çok tansiyon düşüşüyle hastalar gelmektedir. Sıcaklar özellikle vücuttaki suyun daha fazla vücuttan atılmasını sağladığı için dehidratasyona neden olmaktadır. Yani vücuttaki su eksilmesine neden olmaktadır. Buna bağlı da insanların tansiyonları düşebilmektedir. Tansiyon hastalarında hipotansiyon riskiyle karşılaşmaktayız. Kalp yetmezliği hastalarında ritim bozuklukları gelişebilir bu aylarda. Bu dehidratasyona bağlı olarak kalp hızını da artması sonucu da yine kalp krizi riskini bir miktar arttırabilir bu sıcak havalar. Mümkün olduğu kadar çok sıcaklarda dışarı çıkmamak aslında kalp sağlığını korumak için önemlidir. Kendi ilaçlarını rutin olarak kullanmaları, yine eğer bir problem yaşıyorlarsa doktorlarına başvurmaları bu dönemde özellikle gerçekten çok önemli bir durum olarak ortaya çıkmakta. Özellikle spor yapmak kalp hastaları için önerdiğimiz bir olay. Günlük en azından bir yarım saat tempolu yürüyüş yapın diyoruz ama bunu sıcak yani öğle vaktinde ya da çok sıcaklarda çıkmamaları, sabah erken saatlerde akşam hava karardıktan sonra yapmalarını öneririz” ifadelerini kullandı.

  • Kütahya Belediyesi’nde kan bağışı etkinliği

    Kütahya Belediyesi’nde kan bağışı etkinliği

    Kütahya Belediyesi Fuaye Alanı’nda düzenlenen kan verme etkinliğine, belediye başkan yardımcıları, birim müdürleri, belediye personeli ve vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi.

    Kan bağışının önemine dair farkındalığı artırmak ve daha fazla insana ulaşmak amacıyla düzenlenen etkinlikte Belediye Başkanı Kahveci, her bir bağışın birçok insanımızın hayatını kurtarma potansiyeline sahip olduğunun altını çizerek, bu tür kampanyaların sürdürülebilir olmasının hayati öneme sahip olduğunu belirtti.
    Sağlık alanında topluma fayda sağlayacak projeleri desteklemeye devam edileceğini ifade eden Başkan Kahveci, vatandaşların bu tür etkinliklere katılımının önemini bir kez daha hatırlatarak, “Kan vermek insani bir görevdir” dedi.

    Duyarlı vatandaşlar tarafından büyük ilgi gören kan bağışı etkinliği, gün boyu devam etti.

  • Dr. Orkun Yıldırım: “İlk tercih aile hekimi olmalı”

    Dr. Orkun Yıldırım: “İlk tercih aile hekimi olmalı”

    Koruyucu sağlık hizmetlerinin önemini vurgulamak ve yürütülen çalışmaları daha görünür kılmak amacıyla her yıl 3-9 Eylül tarihleri arasında kutlanan Halk Sağlığı Haftası’nın bu yılki temaları; “Aşının gücüne inan, aşılan”, “Farkında ol, taramanı yaptır, kanseri engelle”, “Emzirmek annenin, anne sütü bebeğin sigortasıdır”, “Ekranı değil, hayatı yaşa”, “Her adımında aile hekimin yanında”, “Alışkanlıklarımızı değiştiriyoruz, sağlıklı besleniyoruz” ve “Sağlıklı anneler, sağlıklı nesiller” olarak belirlendi.

    Halk Sağlığı Haftası kapsamında açıklamalarda bulunan Bursa İl Sağlık Müdürü Dr. Orkun Yıldırım, vatandaşların hastalık durumlarında ya da hastalık şüphesi olduğu durumlarda ilk tercihi aile hekimlerinin olması gerektiğini söyledi.

    Aile hekiminin kendi sorumluluğu altındaki bireyleri bir hastalık çerçevesinde değil, bütüncül bir yaklaşımla ele aldığını belirten Dr. Yıldırım, “Aile hekimleri hastayı; riskleri, sağlık şartları, psikososyal çevre ve mevcut diğer akut veya kronik sağlık sorunları ile birlikte bir bütün olarak değerlendirir. Sorumluluğunu üstlendiği kişinin hastalıklardan korunması için gerekli tedbirleri alır. Hastalık halinde bilgi ve tecrübesi çerçevesinde tedaviyi gerçekleştirir ya da ihtiyaçlarınıza yönelik rehberlik yapar. Bu sebeple aile hekimleri, vatandaşlarımızın hastalık durumlarında ilk tercihi olmalıdır” diye konuştu.

    ‘Sağlıklı Hayat Merkezleri’nde sağlığı korumayı öğretiyoruz’
    Sağlık hizmetleri sunumunun yalnızca tedaviye yönelik değil, halk sağlığını korumak ve geliştirmek için yapılan çalışmaları da kapsadığı, bu amaçla sağlıklı hayat merkezlerinde koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik birçok çalışmanın yapıldığı bilgisini veren Dr. Yıldırım, “Bu merkezlerimizde vatandaşlarımıza bir nevi hasta olmadan sağlıklarını korumayı öğretiyoruz. Sağlıklı hayat merkezleri içerisinde bulunan çeşitli birimleri ile kronik hastalıkların, kanser taramalarının, anne sütü ve sağlıklı gebelik çalışmalarının etkin bir şekilde yapılabildiği yerler olarak tasarlandı. Yine sigara bırakma konusunda danışmanlık hizmeti ve psiko-sosyal destek hizmetlerinin de verildiği merkezlerimiz koruyucu sağlık hizmetleri sunumunda oldukça önem arz ediyor. İlimizde hali hazırda 13 sağlıklı hayat merkezimiz hizmet veriyor. Tüm vatandaşlarımızı bu merkezlerimizden ücretsiz hizmet almaya bekliyoruz” şeklinde konuştu.

  • Sonbahar alerjilerine dikkat

    Sonbahar alerjilerine dikkat

    Sonbaharda alerji sebebi olarak, sonbahar aylarında artış gösteren küfler, ev tozları veya yabani ot polenlerinin artması gösterilebileceğini belirten Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülay Kaplan, sonbahar mevsiminin güzellikleri yanında bazı kişiler için sorun olabilecek sürprizleri de beraberinde getirdiğini ifade etti. İlkbahar ve yaz mevsimlerinden sonra büyük bir umutla beklenilen sonbahar aylarında da alerjik hastalığı olanları ilgilendiren bazı değişiklikler meydana geldiğini ifade eden Dr. Gülay Kaplan, “Havaların serinlemesiyle beraber rüzgâr ve rutubet bu dönemde yaşanan iklim değişikliğinin önemli özelliklerindendir. Polenler, rüzgârlar ile çok uzak bölgelerden taşınabilir. Yaz sonu ve sonbaharda bazı yabani ot polenleri atmosferde yoğundur. Yağmurlarla toprağa düşen polenler kuru yapraklar altında uzun süre kalabilirler. Yürüyüşler ve rüzgârlar ile bu polenler havaya karışıp solunum yolu ile alındığında bazı hastalıklara sebep olabilir” dedi.

    Rutubetin küf mantarlarının üremesi için de uygun ortam sağlamakta olduğuna dikkat çeken Kaplan, “Yine doğada toprakta, çürümüş bitki artıkları üzerinde büyüyen mantar sporlarına bahçe işleri ile uğraşırken, bu alanlarda yürüyüş yaparken maruz kalabilirsiniz. Bu mantar sporları yine rüzgâr ile uzak bölgelere taşınabilir. Rutubetin artması sadece doğada değil, aynı zamanda iç ortamlarda, yaşam alanlarımızda da akar (mite) ve küf oluşumu için de uygun şartlar oluşturmaktadır. Evimizde, okullarda ya da işyerlerimizde akar ve küf oluşumuna bağlı olarak yaz aylarından sonra bu alerjenlere bağlı olarak sorunlarımız ortaya çıkmaya başlayacaktır. Bunların sonucunda duyarlı kişiler alerjik rinit ve astım hastalıklarında alevlenme yaşayabilirler” şeklinde konuştu.

    Polen ya da küf mantarlarına karşı alerjisi olan hastaların dış ortamda yapacakları aktiviteler konusunda iyi planlama yapması gerektiğini belirten Kaplan, “Özellikle sabah saatlerinde, rüzgarlı havalarda zorunlu değilse dışarı çıkmaması, sportif faaliyetler için kapalı alanları tercih etmeleri alerjenlerden korunma için önemlidir. Yaşanılan ortamlarda polen ya da mantar sporlarının içeri girmesini önlemek için pencerelerin kapalı olması ve eve gelindiğinde giysilerin değiştirilerek duş alınması üzerimize yapışan alerjenlerden temizlenmek amacıyla yapılması iyi olabilir. Özellikle ormanlık alanlarda bitkisel artıklarda mantar sporları bulunduğundan buralardaki aktivitelerden kaçınılması gerekir. İç ortam alerjenlerinden olan akarlar (mite) ve mantar sporları (küf), sonbahar aylarında rutubetin artması ile tekrar sorun olmaya başlayacaktır” diye konuştu.

    Ev ortamının akarların yaşayamayacağı şekilde düzenlenerek, banyo ve mutfak gibi alanlarda daha sık görülen küf mantarları özenle yok edilmesi gerektiğini belirten Kaplan, “Bu önlemlerin etkili olması için rutubetin azaltılması da son derece önemlidir. Havalandırma sistemlerinin de bu açıdan büyük risk oluşturduğu unutulmamalı ve bu cihazların bakımları düzenli olarak yapılmalıdır. Bahar alerjisine bağlı yakınmalar kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir. Birçok kişide burun akıntısı, tıkanıklığı, burun içinde kaşıntı, arka arkaya hapşırıklar, geniz akıntısı, gözlerde kaşınma, kızarma, batma, gözaltlarında torbalanma ve morarma, boğazda ağrı, kaşıntı ve ses kısıklığı, kulaklarda doluluk ve kaşıntı olabilir” dedi.

  • Türk doktorlardan Avrupalı doktorlara kene eğitimi

    Türk doktorlardan Avrupalı doktorlara kene eğitimi

    Son yıllarda sağlık alanında yaptığı çalışmalarla örnek olan Hitit Üniversitesi, virüs taşıyan kenelerin bulaştırdığı Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı ile ilgili deneyimi, yabancı ülkelerden büyük ilgi görüyor. Üniversiteye gelerek eğitim alan İspanyol, Japon bilim adamlarının ardından, Fransız enfeksiyon hastalıkları uzmanı hekimleri KKKA hastalığındaki deneyimden faydalanmak için Çorum’a geldi. Fransa’da görev yapan Dr. Simon Bessis ve Dr. Cyrille Gourjault Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nurcan Baykam ile iletişime geçerek tecrübelerinden faydalanmak ve bu alanda yapılan çalışmaları yerinde görmek istediklerini belirttiler. Fransız Enfeksiyon Hastalıkları Derneği tarafından görevlendirilen Fransız bilim adamları Türkiye’de geçen yıllarda en fazla sayıda KKKA olgularının takip edildiği illerden olan Çorum’a gözlemci olarak geldi. Prof. Dr. Baykam ve ekibi tarafından Avrupalı bilim adamlarına Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniğinde hastalık takibi ve yönetimi konusunda teorik ve klinik eğitimler verildi. Fransız bilim adamları, eğitimin ardından ülkelerine döndü.

    “Tecrübelerimizi onlarla paylaştık”
    2003 yılından beri Türkiye’de KKKA vakalarının takip edildiğini hatırlatan Prof. Dr. Nurcan Baykam, titizlikle ve sistematik bir hasta takip sürecinin yıllardır başarıyla uygulandığı kliniklerinde, halen bilinmeyen yönleri olan hastalık tanı ve tedavisine yönelik yoğun bir şekilde ulusal ve uluslararası işbirlikleri içinde bilimsel çalışmalarına da devam ettiklerini bildirdi. KKKA vakalarının klinik takiplerinde edindikleri tecrübelerin paylaşılması noktasında yurt dışındaki doktorlardan eğitim taleplerinin gelmeye devam ettiğini belirten Baykam, “Bu çerçevede 2017 yılından beri önce İspanya’dan 2 enfeksiyon hastalıkları uzmanına birer ay, ardından Japonya’dan bir günlüğüne gelen 11 kişilik bir heyet ve son olarak da Fransa’dan gelen 2 enfeksiyon uzmanına konu ile ilgili eğitim ve tecrübe paylaşımlarını gerçekleştirdik. Bugüne kadar yaptığımız bilimsel çalışmalardan ve hasta takiplerimizden edindiğimiz tecrübelerimizi onlarla paylaştık. Son gelen Fransız hekimler ile 10 günlük teorik ve pratik eğitimle bir KKKA hastasının takibi, buna yönelik alınacak önlemler konusunda bilgi ve tecrübelerimizi paylaştık” dedi.

    “Burada aldıkları eğitimlerin katkısı ile kendi vakalarının takibini yapmaya başlayacaklar”
    Avrupa’da KKKA vakalarında önemli bir potansiyelin varlığına dikkat çeken Baykam, “Hastalık 2016 yılından beri az sayıda olsa da İspanya da görülmeye başlandı ve bu yıl da vakaları görüyorlar. Daha önce kliniğimize gelen İspanyol hekimler ihtiyaç duyduklarında bizi arayarak hastaların tedavisi ile ilgili görüşümüzü alıyorlar. Diğer ülkelerde olduğu gibi Fransa için de bir risk söz konusu. Fransız uzmanlar da KKKA vakaları görüldüğünde, burada aldıkları eğitimlerin de katkısı ile kendi vakalarının takibini yapmaya başlayacaklar” diye konuştu.

    Fransız doktorlar işbirliğinden memnun
    Pasteur Enstitüsü Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Simon Bessis, organizasyonun ve hastane kalitesinin çok etkileyici olduğunu söyleyerek, “Türk uzmanlarla Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı’nın nasıl yönetileceğini öğrenmek için burada olmaktan mutluyum. Türk doktorlara ve Türk halkına bizi burada ağırladıkları için teşekkür ederiz” şeklinde konuştu.

    “Burada olmak bizim için çok önemli”
    Marsilya Eğitim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Cyrille Goutjault ise Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı ve yönetim şekli hakkında Türkiye’nin deneyimlerini öğrenmenin çok önemli olduğunu belirterek “Fransa’daki hazırlığımız için özellikle Türkiye’deki farklı deneyimleri görmek çok önemli çünkü çok sayıda vaka var. Bu nedenle burada olmak bizim için çok önemli ve her şey için teşekkür ederim” ifadelerini kullandı.

  • Sağlık Kurulu Raporu verilmeye başlıyor

    Sağlık Kurulu Raporu verilmeye başlıyor

    Kulu Bölge Devlet Hastanesinden yapılan açıklamada sağlık raporları ile ilgili bilgiler verildi. Açıklamada, hastanede, sağlık raporları ve bununla ilgili işlemler için Sağlık Kurulu biriminin açıldığı ve 12 Eylül 2024 tarihi itibari ile hizmet vermeye başlayacağı belirtilerek, “Erişkin Engelli Sağlık Kurul Raporu, Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına ait işlemler, askeri kurumlarda sivil personel olarak göreve başlama, malulen emeklilik, iş kazası, vergi indirimi, silah ruhsatı, silahlı-silahsız özel güvenlik, Devlet Demiryolları çalışanlarına ve göreve başlayacak olan personellerine ait işlemler, tüm resmi kurumlardan talep edilen durum bildirir raporlar, atamada kullanmak için durum bildirir raporlar, tüm cezaevi çalışanlarına yönelik ve hükümlüleri için talep edilen raporlar, üniversite giriş, ihtisas ve akademisyen olarak göreve başlama ve özellik arz eden okullar için okula giriş raporları Sağlık Kurulu kararları neticesinde verilebilecek” denildi.

  • Tunceli’ye 66 hekim atandı

    Tunceli’ye 66 hekim atandı

    Sağlık Bakanlığı tarafından 118. Devlet Hizmet Yükümlülüğü (DHY) kurası kadroları yayımlandı. Buna göre Tunceli’de açılan kadrolara 1 nöroloji, 1 kardiyoloji, 1 beyin ve sinir cerrahi, 1 kalp ve damar hastalıkları, 1 göğüs hastalıkları ve 2 aile hekimi uzmanı ile 59 pratisyen hekim ataması yapıldı.

    Tunceli İl Sağlık Müdürlüğü tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada, yeni atamaların ile hayırlı olması temennisinde bulunulurken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu ve emeği geçenlere teşekkür edildi.

  • Bingöl’de ilk kez omurilik tümörü ameliyatı gerçekleştirildi

    Bingöl’de ilk kez omurilik tümörü ameliyatı gerçekleştirildi

    Bingöl Devlet Hastanesi’nde ilk kez mikrocerrahi yöntemle omurilik tümörü ameliyatı Op. Dr. Ozan Barut operatörlüğünde başarı ile gerçekleştirildi.
    Göreve geldikleri günden bu yana hastanenin hizmet kalitesi için sürekli çaba gösterdiklerini belirten Başhekim Uzm. Dr. Samet Tatlı ise, “Bizler göreve geldiğimizden bu yana sürekli olarak gelişimden yana bir çaba içerisinde olduk. Birçok nitelikli ameliyat ilk kez gerçekleştirildi ve gerçekleştirilmeye de devam edecektir. Hekimlerimiz böyle özel ameliyatları planladıkları zaman bizler de yönetim olarak tüm imkânları seferber ediyoruz ve hastalarımızın en sağlıklı şekilde opere olması için azami özen gösteriyoruz. Bu şekilde hizmetleri çoğaltarak özellikle il dışı sevklerin önüne geçmeyi hedefliyoruz. Şu an da geçmişe göre büyük oranda bir azalma var. İnşallah ilerleyen dönemlerde daha da azalacaktır. Tüm hizmetleri kendimiz vatandaşlarımıza sunacağız. Bir kez daha emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

    Ameliyat hakkında bilgi veren Barut, “Sırt ve bacak ağrıları ile hastanemize başvuran hastamızın ileri teknolojiler ile omurilik tümörü tanısı konuldu. Operasyon hazırlıkları yapıldıktan sonra ileri teknolojik cihazların yardımıyla mikro cerrahi teknik uygulanarak torakal menenjiomlu hastamızın operasyonu başarıyla gerçekleştirildi. Hastamızın operasyonu sırasında ileri teknolojiler kullanılarak felç riski en düşük düzeyde tutuldu. Hastamız birkaç gün servis takibine alındıktan sonra şifayla taburcu edildi” dedi.

  • Okula yeni başlayan çocukların ailelerine öneriler

    Okula yeni başlayan çocukların ailelerine öneriler

    Çocukların öğretmeniyle ilişkileri konusunda önerilerde bulunan Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Öğretmeniyle bağ kurmasını destekleyin; iletişimde olun, öğretmenini tanıması konusunda yardımcı olun. Okula ve sınıfına alışması 1-2 hafta sürebilir. Acele etmeyin. Zamanla okul ortamının güvenli olduğunu hissetmeye başlayacaktır. Eğer bu alışma evresi 3 haftayı geçerse, uzman desteğini devreye alın. Sizin kaygınızın çocuğunuzu etkileyeceğini unutmayın. Bazen sadece sizden dolayı kaygılı olacaklar. Ben hissettirmiyorum diye düşünmeyin. Çocuklar her şeyi çok iyi hisseder. Böyle bir sorununuz varsa sosyal çevrenizden destek alın ya da uzman desteğine başvurun” diye konuştu.

    “Ayrılık kaygısı olan çocuklarda süreç daha zordur”
    Ayrılık kaygısı yaşayan çocukların alışma evrelerinin diğer çocuklara göre daha uzun süreceğini söyleyen Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Ona zaman verin. Bırakıp kaçmak, kandırarak gitmek gibi durumlardan kaçının. Alışma evresini kolaylaştırmak adına Audrey Penn’in Avucundaki Öpücük gibi kitaplar tam da bu çocuklarımıza göre, bu kaynağı birlikte okuyabilirsiniz. Kitaplar ve hikâyeler çocukları ve bence yetişkinleri dahi sakinleştirip belirsizliği ortadan kaldırabilir, duygu yönetimini kolaylaştırabilir. Okul kaygısını konu almış hikâye ve kitaplardan bol bol faydalanın. Kimse ile asla kıyaslamayın. Her çocuğun hızı farklıdır. Kimseyi ona sürekli örnek göstermeyin. Onun yerine ‘bak düne göre çok daha iyisin biliyor musun’ şeklinde onu kendindeki pozitif davranış değişimlerini hatırlatın” dedi.

    “Çocuğunuzu destekleyin”
    Çocuklara kendi kendine yalnız olduğu zamanlarda kullanabileceği bir egzersiz öğretebileceğimizi söyleyen Uzm. Klnk. Psk. Öziç, şu bilgileri paylaştı:
    “Bu konuda bir baş etme stratejisi olan güvenli yer egzersizi kullanılabilir. Bir kağıt ve boya kalemleri ile rahat resim çizeceği bir masaya geçin. Ona şu yönergeyi verin; ‘Herkesin kendini güvende ve huzurlu hissettiği bir yer ya da durum vardır. Sen de kendini güvende huzurlu hissettiğin bir yerin resmini çizmeye ne dersin, bu yer gerçek bir yer de olabilir hayali bir yer de’ şeklinde düşünmesine izin verin. İstediği kişiyi ve istediği nesneleri oraya alabilir. İstediği gibi de çizebilir. Onu biraz desteklemek isterseniz, zorlandığını fark ederseniz ona sevdiği nesneleri, kişileri, durumları hatırlatabilirsiniz. Çizme işlemi bittiğinde şu yönergeyi iletin; ‘Çok güzel, eline sağlık, peki bu güvenli alanına eklemek istediğin herhangi bir şey var mı?’ Varsa eklesin, yoksa şu soruları her birinin cevabını aldıkça sırayla sorun; bu resme bakmak sana hangi duyguyu veriyor şu an? Peki, bu duyguları şu anda bedeninde nerede hissediyorsun? Hadi gel, bu resmi aklında tut, sana hissettirdiği bu duyguları ve bedenindeki bu hisleri fark et ve kendine kelebek dokunuşlarını yap. 3-5 set dokunuş yaptıktan sonra durup şu an nasıl olduğunu sorun. Şu an bu resme bakmak nasıl hissettiriyor? Neler fark ediyorsun buna odaklan, diyerek bir set daha yapın. Pozitif geribildirim birkaç kez alana kadar devam edin. (Eğer güvenli yerini düşünürken negatif bildirim yaparsa da şu yönerge ile güçlendirin; peki burayı daha güvenli hale getirmek için neye ihtiyacın var? Buraya başka ne eklemek istersin ?” Sonra diğer adımlar ile aynı yönergeleri takip edin.) Ve sonra bu güvenli yere bir ipucu kelime bulmasını isteyin.”

    Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Yönergeniz şu olsun; ‘Hangi kelime ile bu yeri hatırlamak istersin?’ Bulduğu ipucu kelimeyi içinden tekrar ettirerek bir set daha yapıp ona bu güzel baş etme kaynağını kendini iyi hissetmediği her zaman yapabileceğini iletin. Kendinize bile bu çalışmayı yapabilirsiniz” ifadelerini kullandı.