Kategori: Sağlık

  • Hastanın gözünde canlı kene çıktı

    Hastanın gözünde canlı kene çıktı

    Mutki ilçesinin kırsalında yaşayan 12 yaşındaki çocuk, sokakta gördüğü kedi ile oynadıktan sonra gözünde ağrı ve kaşıntı başladı. Şikayetleri artan hasta, ailesi tarafından Tatvan Devlet Hastanesi Acil Servise getirildi. Yapılan tetkiklerin ardından çocuğun gözünde yabancı bir cisim tespit edildi. Yapılan tetkikler sonucunda gözde bulunan yabancı cisim üzerine hasta, göz doktoru Op. Dr. Halil İbrahim Ateşoğlu’na yönlendirildi. Dr. Ateşoğlu tarafından yapılan detaylı muayenede, gözde bir kene olduğu belirlendi. Poliklinikte yapılan müdahalenin ardından göz kapağına yapışan kenenin alınması için hasta ameliyathaneye alındı. Yaklaşık yarım saat süren başarılı operasyonun ardından, çocuğun gözünden canlı bir kene çıkarıldı. Yapılan müdahalenin ardından hastanın sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi. Hasta tekrardan kontrole gelmek üzere ilaç tedavisi verilerek taburcu edildi.

    Yaşanan vaka ile ilgili bilgi veren Tatvan Devlet Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Gökmen Reyhanlı, kene vakalarına dikkat çekti. Reyhanlı, “Mutki kırsalında yaşayan 12 yaşındaki hastamız, hastanemizin acil servisine göz ağrısı ve kaşıntısı şikâyeti ile başvurdu. Hastaya yapılan tetkikler sonucu gözde yabancı cisim tespit edilerek göz doktorumuza yönlendirildi. Göz doktorumuz yaptığı muayene sonucu göz kapağına yapışan canlı keneyi ameliyathanede yaptığı başarılı operasyonla çıkardı. Hastamız aynı gün tekrar kontrole gelmek üzere ilaç tedavisi ile taburcu edildi. Yaz aylarında bu tür vakalara sıkça rastlıyoruz. Özellikle kırsal kesimlerde yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın daha dikkatli olmasını öneriyoruz. Bu tarz şikayetleri olan vatandaşlarımızın belirtileri ciddiye alarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalarını istiyoruz” şeklinde konuştu.

  • “Sıcak havalar hamilelerde erken doğumu tetikleyebilir”

    “Sıcak havalar hamilelerde erken doğumu tetikleyebilir”

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Oğuz Özdemir, yaz aylarında gebeliği rahat geçirmenin yolları hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
    Sıcak havaların hamileler etkileri

    Günümüzde küresel ısınma ile birlikte birçok gebenin yüksek mevsimsel sıcaklıklara maruz kaldığına değinen Özdemir, “Hamile kadınların aşırı sıcağa karşı savunmasız olduğu düşünülmektedir. Termoregülasyondaki doğal gebelik değişikliklerinin hamile kadınları ısıya maruz kalmaya karşı savunmasız hale getirdiği bilinmektedir. Hamilelik sırasında kazanılan kilo, vücut yüzey alanının vücut kütlesine oranını azaltır ve bu da hamileliği daha da zorlaştırabilir. Hamile kadınların iç ısıyı dağıtması daha zordur. Büyüyen fetüsün metabolik talepleri ısı oluşturarak hamile kadının çekirdek vücut ısısında hafif bir artışa yol açabilir. Hamile kadınlar ayrıca hamileliğin geç evrelerinde dehidratasyona daha duyarlıdır. Dolayısıyla, yüksek sıcaklıklar rahim kasılmalarını ve potansiyel olarak erken doğumu tetikleyebilir” diye konuştu.
    Yüksek ısı anne adayını olumsuz etkileyebilir.

    Bazı çalışmaların yüksek sıcaklıklarda düşüğün tetiklenebileceğini gösterdiğini söyleyen Op. Dr. Özdemir, “Yüksek ortam ısısına maruz kalma, erken doğum ve düşük doğum ağırlığı gibi gebelik komplikasyonlarıyla ilişkilendirmektedir. Aşırı sıcağa maruz kalındığında, plasental kan akışında azalma, dehidratasyon ve erken doğumu tetikleyebilecek inflamatuar yanıt dâhil olmak üzere anneye veya fetüse zarar verebilecek bir dizi süreç meydana gelebilir. Bazı çalışmalar yüksek sıcaklıkların düşüğe sebep olduğu yönündedir” dedi.

    “Seyahat öncesi rutin gebelik muayenesi yapılmalıdır”
    Hamilelikte tatil sürecinde dikkat edilmesi gerekenlerden bahseden Op. Dr. Özdemir, şu bilgileri paylaştı:
    “Seyahat öncesi ve sonrası rutin gebelik muayenesi yapılıp, bir hastalık durumu tespit edilmeli, yolculuğa engel riskli bir durumun olup olmadığına bakılmalıdır. Seyahat edilecek bölgede acil bir durumda başvurulacak sağlık kuruluşu olup olmadığı kontrol edilmelidir. Gebelerde yükselen hormonlar sebebiyle vücut, özellikle de yüz bölgesi güneşe daha hassastır, bu yüzden öğlen saatlerinde güneşe çıkılmamalı ve yüksek faktörlü güneş koruyucu kremler kullanılmalıdır. Gebelerde uzun süre araç yolculuğu özellikle ilk 3 ay düşük riski sebebiyle önerilmemektedir. Eğer araç yolculuğu yapılacaksa 1-2 saatte bir mola verilerek yürüyüş yapılmalıdır. Hijyen açısından uygun olmayan tatil bölgelerinden uzak durulmalıdır. 32. gebelik haftasından doğuma kadar olan evrede olabilecek acil durumlar sebebiyle acil olmadıkça il dışı yolculuk önerilmemektedir. Rahim ağzı yetmezliği sebebiyle rahim ağzına dikiş atılan hastalar, gebelik zehirlenmesi, düşük tehdidi, erken doğum tehdidi, vajinal kanama, tanı konulmamış (dış gebelik-normal gebelik ayrımı) gebelik gibi durumları olan hastalar uzak yerlere seyahat etmekten kaçınmalıdır.”

    “Gebelikte yüzmede bir sakınca yoktur”
    Gebelikte yapılabilecek en ideal sporlardan birinin yüzme olduğunu belirten Op. Dr. Özdemir, “Yolunda giden bir gebelikte yüzme, gebelikteki en yararlı aktivitelerden biridir. Denize girmek ya da yüzmekte sakınca yoktur. Havuz hijyeni tam ve güvenilirse havuza girmekte de bir sakınca yoktur. Denizde ya da havuzda güneş ışınlarına dikkat edilmeli, yüksek faktörlü güneş koruyucu kremler sürülmeli, mümkünse şapka takılmalıdır” ifadelerini kullandı.

    “Günde ortalama 3 litre su içilmeli”
    Hamilelikte sıvı kaybını önlemin yollarına değinen Özdemir, “Aşırı sıcak ya da günün en sıcak vakitlerinde güneş ışınlarından korunulmalıdır. Günde ortalama 3 litre su tüketilmelidir. Terletmeyen ferah kıyafetler tercih edilmelidir. Kahve, çay gibi vücuttan sıvı atılımını arttıran içeceklerden uzak durulmalıdır. Sürekli su içmeyi sevmiyorsanız, aralarda taze meyve suları ya da soda gibi içecekler tüketin. Suyun tadı sevilmiyorsa suya limon benzeri meyveler eklenebilir. Kavun, domates gibi sıvı kaybı düşmanı besinler tüketilmelidir” açıklamasında bulundu.

    Güneş koruyucu kremler güneşten korumaya yardımcıdır
    Güneşten korunmanın yollarını anlatan Op. Dr. Özdemir, şunları söyledi:
    “Güneş ışınlarının zararlı etkilerinden korunmak için, zararlı güneş ışınlarının yeryüzüne en dik geldiği 11.00-16.00 saatleri arasında dışarı çıkmayın. Eğer çıkmanız gerekiyorsa, güneş koruyucu krem kullanmayı asla ihmal etmeyin. Yaz aylarında kullandığınız ürünün güneşten koruma faktörünün 50 (SPF) olmasına da dikkat edin. Güneş koruyucuları güneşe maruz kalmadan önce uygulanmalıdır. Güneş koruyucu ürünlerin etkisi ortalama 2 saat sürer. Dolayısıyla, dışarıda kaldığınız süre boyunca ürünü her 2 saatte bir tekrarlamayı ihmal etmeyin.”

    Yaz aylarında gebeler için sağlıklı beslenme önerileri
    Yaz aylarında hamilelerde alınması gereken en temel besinin yeterli sıvı alımı olması gerektiğine dikkat çeken Op. Dr. Özdemir, “Günlük en az 2.5 litre sıvı tüketilmelidir. Kafein, karbondioksit ve yüksek miktarda şeker içeren sıvılardan uzak durulmalı, hazır meyve suları ve asitli içecekler tüketilmemelidir. Taze sıkılmış meyve suları, ayran, bitki çayları, şekersiz doğal meyve kompostoları tercih edilebilir. Oluşan tuz kaybını önlemek için de tuzu yoğun olmayan ayran tercih edilmelidir. Kasılmaları ve bağırsak hareketliliğini artırmayacak bitki çayları hamilelik döneminde tüketilebilir. Rezene, ıhlamur, papatya, zencefil, anason, nane içerikli bitki çayları tercih edilebilir” dedi.

    “Meyve ve sebze tüketimi önemli”
    Yaz aylarında meyve tüketiminin önemli olduğunu belirten Op. Dr. Özdemir, “Meyve ve sebzeler vitamin, mineral, lif, su ve bebeğin sağlığı için çok iyi olan diğer besin öğeleriyle yüklüdür. Yoğun C vitamini içeren yeşil biber, kırmızı biber, çilek, erik, kiraz, maydanoz; A vitamini açısından zengin kayısı, şeftali, domates, havuç; likopen denilen antioksidan içeriği ile karpuz, çilek, kırmızı erik, kiraz; hem C vitamini hem folik asit açısından zengin hem de anti kanserojen özelliğiyle üzüm tercih edilebilecek meyveler arasında yer alır. Hazır dondurmalar yerine taze sütlü dondurmalar tercih edilmelidir. Gebelerde günlük protein ve Omega-3 alımı önemlidir. Bu fetal beyin fonksiyonları ve bağışıklık sistemi için gereklidir. Günlük 80 gr protein 150 mg Omega 3 alımı önerilmektedir” ifadelerine yer verdi.

  • İlaçlar kalp krizine neden olabilir

    İlaçlar kalp krizine neden olabilir

    Üst solunum yolu hastalıklarına yakalanan birçok kişi bir an önce iyileşebilmek için bazı bilinen grip ilaçlarına başvursa da bunlar yeni tehlikeleri beraberinde getirebiliyor. Bu tehlikelerin başında ise kalp krizi geliyor. AHEF Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ömer Ufkun Yıldırım bu ilaçların yol açabileceği kalp krizi riskine dikkat çekti. “Bu ilaç gruplarının içerisinde özellikle fenilefirin veya psödoefedrin dediğimiz bir etken madde mevcut. Her hasta grubunun maalesef bunu kullanması uygun değil ve sakıncalı. Fenilefrin ve psödoefedrin sempatomimetik ajanlardır ve bu vücudumuzdaki salgıları azaltmaya yarar. Özellikle burun ve geniz akıntısı durumlarında. Ancak yan etki olarak çarpıntı ve tansiyon yüksekliğine sebep olabilir. Özellikle kalp, tansiyon hastalığı olanlarda, 65 yaş üzerinde ve küçük çocuklarda riskli seyredebilir.”

    Yıldırım özellikle kronik rahatsızlığı bulunan kişiler ve yaşlıların bu tür ilaçları kullanırken mutlaka bir hekime başvurması gerektiğini söyledi. “Bu ilaçların kalp krizini tetikleyebileceğine, artırabileceğine dair yayınlar mevcut. Özellikle bu gruptaki hastaların dikkat etmesi gerekiyor. Burun akıntısını gidermek için kalp krizi riskini göze alınmamalı ve tansiyon dengesi bozulmamalı. Mutlaka hekim kontrolünde kullanılması gerektiği unutulmamalı.”

  • ‘Kene, görme kaybına yol açabilir’

    ‘Kene, görme kaybına yol açabilir’

    Fındık toplama sezonu, özellikle Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan ve çalışan insanlar için bazı sağlık risklerini de beraberinde getiriyor. Bu risklerden birinin de kenelerin, vücudun farklı bölgelerine yapışarak çeşitli hastalıklara yol açması olduğunu belirten Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Nükhet Zaim, uyarılarda bulundu.

    “Görme kaybına yol açabilir”

    Fındık toplama döneminde gözden kaçabilecek kene ısırıklarının oldukça tehlikeli olabileceğini söyleyen Opr. Dr. Nükhet Zaim, “Kene ısırıkları, Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) gibi ciddi hastalıklara neden olabileceğinden, fındık toplayanların bu konuda dikkatli olmaları önemlidir. Göz kapağını kene ısıran hastalar, bu durumla karşılaştıklarında ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya kalabilirler. Kene ısırıkları genellikle vücudun ince derili ve korumasız bölgelerinde görülür ve göz kapağı da bu bölgelerden biridir. Tedavinin gecikmesi durumunda kene ısırığı gözde ciddi sorunlara, hatta görme kaybına yol açabilir” dedi.

    “Bahçeye girerken koruyucu önlemler alın”

    Fındık toplama sezonunda kene vakaları ve göze dal girmesi gibi sorunlarla sık karşılaştıklarını söyleyen Opr. Dr. Zaim, “Ağustos ayında fındık sezonundan dolayı göze kene yapışması vakaları ile sık karşılaştık. Fındık toplarken güneş gözlüğü veya koruyucu gözlük takmak bu tür problemleri önlemek için oldukça önemlidir. Bu, kenelerin göz kapaklarına ulaşmasını zorlaştırır ve aynı zamanda toz, böcekler ve diğer yabancı cisimlerden korunmayı sağlar. Kenelerin göz çevresine yaklaşmasını engellemek için böcek kovucu spreylerin göz çevresine dikkatlice uygulanması önerilir. Ancak spreylerin doğrudan göze temas etmemesine dikkat edilmelidir. Geniş kenarlı şapka veya siperlik kullanarak göz çevresini korumak mümkündür. Bu aksesuarlar, kenelerin saçtan yüz ve göz bölgesine ulaşmasını engelleyebilir. Belirli aralıklarla göz çevresi ve vücut mutlaka kene açısından kontrol edilmelidir. Göz çevresinde kızarıklık, şişlik veya kaşıntı gibi belirtiler fark edilirse, vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Uzun kollu giysiler ve şal kullanarak boyun ve yüz bölgesini kapatmak, kenelerin bu bölgelere ulaşmasını zorlaştırabilir. Göz çevresi de bu şekilde dolaylı olarak korunmuş olur. Ellerinizle doğrudan gözlerinize dokunmamaya özen gösterin, özellikle açık alanda uzun süre kaldıktan sonra. Ellerinizdeki kene ya da diğer yabancı maddeler gözünüze bulaşabilir” ifadelerine yer verdi.

    “Ciddi enfeksiyonlara yol açabilir”

    Tedavinin gecikmesi durumunda kene ısırığının gözde ciddi sorunlara, hatta görme kaybına yol açabileceğinin altını çizen Opr. Dr. Nükhet Zaim, “Kenenin göz kapağı ya da göz çevresinde uzun süre kalması ciddi enfeksiyonlara, gözde iltihaplanmalara (örneğin keratit, konjonktivit) ve göz dokusunda hasara neden olabilmektedir. Bu tür komplikasyonlar erken teşhis edilip tedavi edilmezse, gözde kalıcı hasar ve görme kaybı riski artar. Kene tarafından taşınabilecek bazı enfeksiyonlar, göz içindeki yapıları etkileyerek görme kabiliyetini zayıflatabilir, tamamen kaybetmeye yol açabilir. Bu yüzden kene ısırığının gözde fark edilmesi durumunda vakit kaybetmeden bir göz doktoruna başvurulması hayati önem taşır” şeklinde konuştu.

    “Kesinlikle kendiniz çıkarmayın”

    Tedavi süreci ne kadar erken başlatılırsa, komplikasyon riski o kadar düşük olacağını ve görme kabiliyetinin korunması sağlanabileceğini dile getiren Opr. Dr. Nükhet Zaim, şu ifadelere yer verdi:
    “Eğer bir kene göz kapağınıza veya göz çevrenize yapışmışsa, kesinlikle kendiniz çıkarmaya çalışmayın. Kenenin yanlış çıkarılması ciddi göz enfeksiyonlarına ve hasarlara yol açabilir. Özellikle fındık toplama sezonunda göz sağlığınızı korumak için gerekli önlemleri almayı ihmal etmeyin.”

  • 1980 öncesi çiçek aşısı olanlar şanslı

    1980 öncesi çiçek aşısı olanlar şanslı

    Covid-19 pandemisi sonrası yeni çıkan her salgın haberinde tüm dünya alarma geçerken, Afrika’da ortaya çıkan maymun çiçeği salgını da benzer bir korkuyu tetikledi. Maymun çiçeği hastalığının pandemideki gibi insanları evlerine kapatacak seviyede bir salgına sebep olmayacağını belirten Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Sarhan Sakarya, 1980 öncesi çiçek aşısı olan kişilerin yüzde 80 oranında maymun çiçeği hastalığına bağışıklığı olduğunu söyledi.
    Maymun çiçeği hastalığının aslında bir çiçek hastalığı olduğunu ve ilk defa maymunlarda görüldüğü için adını buradan aldığını vurgulayan Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Sarhan Sakarya, “Hastalık bulaşma şekli, yayılma hızı ve etkisi Covid-19 kadar tehlikeli değil, Covid-19’da bir aşımız da yoktu. Şimdi elimizde maymun çiçeğine karşı dünya otoriteleri tarafından onaylanmış aşı var. Bunları hızlıca üreterek aşılama ile bunun önüne kolayca geçilebilir” dedi.

    Bulaşma temas ile

    Bulaşma yolları hakkında da bilgiler paylaşan Prof. Dr. Sakarya, “İnsanların salgılarında bu virüs bulunuyor, her tür sıvı transferi, kan tükürük, cinsel ilişki bu virüsün bulaşmasına neden oluyor. Hasta kişinin yattığı çarşaflar, kıyafetlerin ortak kullanımı gibi durumlarda da bulaşabiliyor” dedi. Grip benzeri belirtilerle başlayan maymun çiçeğinin ateş, halsizlik, lenf bezlerinde şişlik gibi belirtileri de olduğunu ekleyen Sakarya, “Şu an Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı 99 bin vaka var. Türkiye’de henüz kayıt altına alınan bir vaka olmadı” dedi.

    Belirtiler döküntüyle başlıyor

    Hastalığın bulaştıktan sonra 1 ila 3 haftalık bir süreçte el, kol, bacak ve yüzlerde döküntüler şeklinde etkisinin görülmeye başladığını söyleyen Sakarya, “Sonrasında bu döküntüler içi süt kıvamında iltihaplanmış büyükçe keseler haline geliyor. Sonrasında bunlar sönerek döküntülerin tamamının geçmesi ile süreç tamamlamış oluyor. Ancak bu keseler sönümlense bile, lezyonlar tamamen geçene kadar bulaş riski devam ediyor” diye konuştu.

    Prof. Dr. Sarhan Sakarya, Covid-19 pandemisi sonrası insanların “Yeni bir pandemi mi geliyor?” korkusu yaşamasının anlaşılır olduğunu ifade ederek şunları kaydetti: “Ancak bu hastalığı Covid ile kıyasladığımızda bulaşma riski Covid’e göre daha zor, öldürücü etkisi daha az, tedavi almasanız da süreci tamamlayarak iyileşme oranınız yüksek ve en önemlisi çiçek hastalığının bir şekli olduğu için çiçek aşısı ile bu hastalığın bir pandemi haline gelmesi engellenebilir. Covid-19’da bulaş döneminde bir belirti göstermeden, solunum yoluyla yayılım oluyordu. Bunda ise insanların görebileceği el, kol, bacak ve yüzde keselerin sivilcelerin oluşması hasta olan kişinin kolayca tanınmasını sağlayacak, bu da yayılımı durduran etkenlerden biri.”

    Nasıl korunuruz?

    Hasta olan kişilerle 1 metre mesafe korunması gerektiğini söyleyen Sakarya hastalıktan korunmanın yollarını şöyle özetledi: “Solunum yoluyla tükürük partiküllerinin sizin solunumunuza karışmasını önleyecek bir mesafede bulunursak ve hasta kişi ile teması kesersek bulaş riskini en aza indirmiş oluruz. Aile bireylerinden biri hasta olduysa odasını ayırıp çarşaf ve kıyafetlerine temas etmeden mümkünse tuvaletini de ayırarak 21 günlük bir izolasyon ile süreci tamamlamak mümkün. Bir diğer bulaş imkanı mağazalarda kıyafet deneme yapılması, sahillerde herkesin kullandığı şezlong minderleri gibi malzemelerin kullanılması, bu tür temaslara dikkat edilmeli. Henüz bu hastalık için etkili bir ilaç bulunmuyor ancak hiçbir ilaç almadan ortalama 3 haftayı tamamlayıp süreci atlatıyoruz. İmmün sistemi baskılanmış yaşlı hastalar, kemoterapi gören insanlar için risk yüksek.”

  • Maymun Çiçeği hastalığından nasıl korunuruz?

    Maymun Çiçeği hastalığından nasıl korunuruz?

    Hastalığın, genellikle virüsü taşıyan hayvanların bulunduğu tropikal yağmur ormanlarına yakın bölgelerde görüldüğünü belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Fatma Nur Özdoğan, enfekte kişilerin virüsü insanlardan insanlara da bulaştırabildiğine dikkat çekerek Maymun Çiçeği Hastalığı’nın yayılma yolları ve korunma yöntemleri hakkında detaylı bilgiler aktardı.

    Maymun çiçeği virüsünde iki farklı genetik suşu bulunduğunu belirten Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır İçerenköy Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Fatma Nur Özdoğan, Orta Afrika’da görülen suşun daha şiddetli hastalıklara yol açtığını belirterek açıklamalarına şu şekilde devam etti:

    “Virüs, genellikle enfekte hayvanlardan insanlara bulaşmakta olup, vücut sıvıları, ciltteki lezyonlar, solunum damlacıkları ve kontamine nesneler yoluyla insanlara geçebiliyor. Ayrıca hastalık insanlardan insanlara da yayılabiliyor. 2022’deki salgında, cinsel ilişki sırasında yakın temasın virüsün yayılmasında önemli bir rol oynadığı görülüyor. Kongo’da devam etmekte olan güncel salgında ise hem cinsel yolla, hem de ev içindeki yakın temasla bulaşma olduğu biliniyor. Hastalığa yakalanan kişiler, vücuttaki tüm lezyonlar iyileşene kadar bulaşıcı kabul ediliyor; bu da genellikle 2 ila 4 hafta sürüyor. Ayrıca birçok hayvan türünün maymun çiçeği virüsüne duyarlı olduğu bilindiğinden, virüsün insanlardan hayvanlara yayılma potansiyeli var. Hastalığı doğrulanan kişiler, evcil hayvanlarla (kedi, köpek gibi) ve çiftlik hayvanlarıyla yakın fiziksel temastan kaçınmalı.”

    ATEŞ, BAŞ AĞRISI, KAS AĞRISI YAŞAYANLAR DİKKAT!

    Maymun Çiçeği Hastalığı’nın kuluçka süresi 5 ila 21 gün arasında değişiyor. Hastalığın başlangıcında ateş, baş ağrısı, lenf düğümlerinin şişmesi, kas ağrısı gibi semptomların görüldüğünü, bu belirtilerin 2 ila 4 hafta süren deri döküntülerini takip ettiğini söyleyen Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Fatma Nur Özdoğan sözlerini şu şekilde sürdürdü:

    “Döküntüler genellikle su dolu kabarcıklar şeklinde ortaya çıkıyor ve yüz, avuç içi, ayak tabanı, kasıklar, genital ve anal bölgeleri etkileyebiliyor. Maymun Çiçeği Hastalığı’nın komplikasyonları arasında şiddetli bakteriyel enfeksiyonlar, beyin iltihabı, kalp kası iltihabı ve zatürre bulunuyor. Hastalığın ölüm oranı %0 ila %11 arasında değişiyor. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde bu oran daha yüksek olabiliyor. Gebelerde, küçük çocuklarda ve altta yatan hastalık ya da ilaç kullanımı gibi bağışıklık sistemini zayıflatan durumlarda bu oran daha da yükselebiliyor.”

    HASTALIK ŞÜPHESİ HALİNDE SAĞLIK KURULUŞLARINA BAŞVURULMASI ÇOK ÖNEMLİ!

    Hastalığın tanısında en güvenilir yöntemin, döküntülerden alınan örneklerin PCR testi ile incelenmesi olduğunu belirten Uzm. Dr. Fatma Nur Özdoğan: “Maymun Çiçeği Hastalığı’nın spesifik bir tedavisi bulunmamakla birlikte, semptomlara yönelik destekleyici tedaviler uygulanıyor. Hastalığın önlenmesi ve kontrolü açısından bulaş yollarının ve semptomlarının bilinmesi ve hastalık şüphesi halinde sağlık kuruluşuna başvurulması çok önemli. Enfekte kişilerle veya kontamine malzemelerle yakın temastan kaçınılmalı. Hasta bakımı sırasında, ister sağlık kuruluşunda ister evde olsun, eldiven ve diğer kişisel koruyucu giysiler ve ekipmanlar giyilmeli. Hasta veya ölü hayvanlarla temastan kaçınılmalı ve hayvan eti içeren tüm yiyecekler yenmeden önce uygun şekilde pişirilmeli” dedi.

    ÖNCESİNDE ÇİÇEK AŞISI OLANLAR HASTALIKTAN KORUNABİLİRLER

    Çiçek hastalığına karşı geliştirilen aşılar, Monkeypox virüsüne karşı %85 oranında koruma sağladığını belirten Uzm. Dr. Fatma Nur ÖZDOĞAN sözlerini şu şekilde sonlandırdı:

    “Öncesinde çiçek aşısı olanlar hastalığı daha hafif geçirebilirler ya da hastalıktan korunabilirler. Çiçek hastalığına karşı önceden aşı yapıldığının göstergesi olarak üst koldaki aşı izi kabul edilebilir. Ancak çiçek aşıları günümüzde klinik kullanımda değil. Maymun çiçeğinin önlenmesi amacı ile yeni geliştirilen bir aşı, ABD Gıda ve İlaç Ajansı (FDA) ve Avrupa İlaç Ajansından (EMA), 2019’da kullanım onayı almış durumda ve klinik kullanımı ise iki doz şeklinde.”

  • 10 yıl sonra ilk isteği dürüm yemek oldu

    10 yıl sonra ilk isteği dürüm yemek oldu

    Eskişehir’de yaşayan 16 yaşındaki Hüseyin Orhan, yıllardır yeme ve içme problemi ile mücadele ediyor. Uzun zamandır farklı hastanelerde muayene olan ve son olarak geldiği Eskişehir Şehir Hastanesi’nde milyonda bir görülen ‘Akalazya’ hastalığı tanısı konan Hüseyin Orhan, tedavi altına alındı. Son birkaç aydır içtiği suyu bile yutmakta güçlük çeken Hüseyin Orhan, Eskişehir Şehir Hastanesi Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Duygu İskender Mazman tarafından operasyona alındı. Yaklaşık 45 dakikalık operasyon geçiren Orhan’ın yemek borusuna, balon dilatasyonu olarak geçen genişletme yöntemi uygulandı. Operasyonun ardından yutma zorluğu ortadan kalkan 16 yaşındaki Hüseyin Orhan, rahat yemek yiyebilmenin mutluluğunu dile getirirken, “Şu anda en çok yemek istediğim şey dürüm. Önceden dürümü hiç yiyemiyordum ama artık yiyebileceğim, çok mutluyum” dedi.

    “Bu hastalığın yıllık tanı alma insidansı milyonda bir”
    Hüseyin Orhan’da tespit ettikleri hastalığın yıllık tanı ortalamasının milyonda bir olduğunu belirten Eskişehir Şehir Hastanesi Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Duygu İskender Mazman, “Aile çocuklarının 8-10 yıl kadardır yeme problemleri olduğu, yutarken güçlük çektiği, hatta son birkaç aydır artık yutmada ileri derecede güçlük çektiği, sıvıları dahi yutamadığı, çok küçük lokmalarla beslendiği ve yediklerinin ağzına geldiğini, yutarken ağrı çektiğini, takılmalar hissettiğini bize söylemişti. Biz ileri tetkiklerini yaptık. Yaptığımız tetkiklerde akalazya tanısı koyduk. Akalazya tanısı, yemek borusunun bir nörodejeneratif hastalığı. Yemek borusunun mideye çıkışında bir darlık oluşuyor. Buradaki kasların normalde ahenkli bir yeme, iletme ve kasın gevşemesi şeklindeki çalışması bozuluyor. Bu sebeple yiyecekler ve içecekler yemek borusuna, mideye iletilemiyor. Tabii çocuk hastalarda biraz büyüme, gelişme geriliği de buna eşlik edebiliyor. Biz de burada hastamıza bir şans vermek istedik. Normalde o kasın kesilerek tedavi edilme yöntemleri de var fakat endoskopik yöntemle balon dilatasyonu da çocuklar için bir seçenek olabiliyor. Biz hastamıza bu şansı verdik. Aşamalı olarak balon dilatasyonunu yaptık ve ilk defa dünden bugüne sağlıklı insanlar gibi beslenmeye başladı. Onun böyle iyi olması bizi de çok mutlu etti. Bu sık görülen bir hastalık değil. Yıllık tanı alma insidansı milyonda 1 diyebiliriz. Yani 100 binde 0.1 ila 0.18 oranında yıllık tanı alma insidansı. Bu hastalık nadir bir hastalık” dedi.

    “Yediklerini yutabilmek için zıplıyordu”
    Milyonda bir görülen ‘Akalazya’ hastalığı ile mücadele eden oğlunun operasyon öncesi yediklerini yutabilmek için zıpladığını belirten 47 yaşındaki 4 çocuk babası Mehmet Orhan, “Oğlumuz aşağı yukarı 10 seneden bu yana yutamıyor. Rahatça bir yemek yiyemiyordu. Çocuk hiçbir zaman için su dahi yutamıyordu. Boğazından geçmiyordu. Her zaman midesinde ekşime ve ağrıma olması gibi şikayetleri vardı. En son 1-2 ay önce hepten kötü oldu. Hatta evde de bayağı bir yattı. Acile götürüyoruz, bakıyorlar ama bir şey yok diyorlar. En sonunda Duygu hanıma randevu aldık, geldik. Allah razı olsun, teşhisini yaptı ve oğlumuz iyi oldu. Allah’a şükürler olsun. Şu an oğlumun 50-52 kilo civarı olması lazım. Çocuk oturduğu yerden ayağa kalkıyor, evde geziniyordu. Geçsin diye oradan oraya zıplıyordu, bazen kanepenin üstünden atlıyordu. Ancak ondan da geçmeyince artık sonradan biz de üzülüyoruz diye başka odaya gidiyordu. Bir de benim oğlum canı az bir çocuk değildir. Başkası olsa naz yapar. Gerçi naz yapılacak bir olay değil de hani başka çocuk olsa, ‘Beni doktora götürün’ der. Bizde hiç öyle bir durum da yok. En çok diğer odalara gidip geziyordu, içine sindirdi mi yanımıza geliyordu. Masada oturarak ya da ayakta da dursa doğru düzgün yemek yiyemiyordu” diye konuştu.

    “Şu anda en çok yemek istediğim şey dürüm”
    Son zamanlarda katı veya sıvı hiçbir şeyi yutamadığını, burnundan suların geldiğini belirten 16 yaşındaki Hüseyin Orhan, yaşadığı zorluklardan kurtulduğu için mutlu olduğunu belirtti. Hastalığından dolayı dürüm yiyemediğini fakat artık rahatlıkla yiyebileceğini belirten Orhan, şu ifadeleri kullandı:
    “Eskiden yiyemiyordum ama şimdi endoskopim oldu, artık daha rahat yemek yiyebiliyorum. Yani eskiden zorlanarak yemek yiyordum. Bir ara hiç yutamıyordum. Burnumdan sular aktığını biliyorum. O kadar zorlanıyordum ki, sular burnumdan çıkıyordu ve hiç yutamıyordum. Şu anda daha rahat yemek yiyebiliyorum ama eskiden hiç yutamıyordum. Suyla yesem bile olmuyordu. Şu anda en çok yemek istediğim şey dürüm. Mesela dürüm hiç yiyemiyordum ama artık yiyebileceğim yani. Çok mutluyum.”

  • Sağlık Bakanlığından “Batı Nil Virüsü” açıklaması

    Sağlık Bakanlığından “Batı Nil Virüsü” açıklaması

    Bakanlığın, sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, hastalığın genelde mevsimsel olup yaz boyunca ve sonbaharın erken dönemlerinde görüldüğü ve hastalığın kişiden kişiye doğrudan bulaşmadığı belirtildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:
    “Ülkemizde 2010 yılından itibaren görülen Batı Nil Virüsü Enfeksiyonu 2024 yılında 6 kişide tespit edilmiştir. Hastalarımızın takip ve tedavilerine devam edilmektedir. Bakanlığımızca gerekli çalışmalar yürütülmekte ve süreç hassasiyetle takip edilmektedir. Güncel gelişmeler kamuoyunun bilgisine sunulacaktır.”

  • Sağlık Bakanlığından “topuk kanı” kararına ilişkin açıklama

    Sağlık Bakanlığından “topuk kanı” kararına ilişkin açıklama

    Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamada, “T.C. Kars Aile Mahkemesi tarafından 20 Ağustos 2024 tarihinde, Yenidoğan Tarama Programı kapsamında çocuklarımızın hastalıklarını erken teşhis ederek tedavilerini başlatmak amacıyla topuk kanı alınması hakkında verilen karar, ilk derece mahkemesi kararı olup kesin hüküm niteliğinde değildir. Kesin hüküm niteliği taşımayan mezkur kararın hatalı olduğunu değerlendirdiğimizden, bu karara karşı bakanlığımızca istinaf yoluna başvuru süreci ivedilikle başlatılmıştır. Hukukun, adalet ve doğruluk temelinde vereceği karara olan inancımız tam olduğundan, yargı süreci sonuçlanıncaya kadar Yenidoğan Tarama Programı aynı şekilde devam edecektir” denildi.

  • Bakanlıktan Batı Nil Virüsü açıklaması

    Bakanlıktan Batı Nil Virüsü açıklaması

    Bakanlığın, sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, hastalığın genelde mevsimsel olup yaz boyunca ve sonbaharın erken dönemlerinde görüldüğü ve hastalığın kişiden kişiye doğrudan bulaşmadığı belirtildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:

    “Ülkemizde 2010 yılından itibaren görülen Batı Nil Virüsü Enfeksiyonu 2024 yılında 6 kişide tespit edilmiştir. Hastalarımızın takip ve tedavilerine devam edilmektedir. Bakanlığımızca gerekli çalışmalar yürütülmekte ve süreç hassasiyetle takip edilmektedir. Güncel gelişmeler kamuoyunun bilgisine sunulacaktır.”

    SAĞLIK BAKANLIĞI’NDAN BATI NİL VİRÜSÜ ENFEKSİYONU UYARISI

    Sağlık Bakanlığı’nın sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, hastalığın görüldüğü bölgede yaşayan veya bu bölgelere seyahat eden kişilerin hastalığın bulaşması açısından dikkatli olması gerektiği vurgulandı.

    Hastalıktan korunmak için temel yaklaşımın sivrisinek sokmasından korunmak olduğu bildirildi. Bu nedenle hastalığın görüldüğü bölgelere seyahat eden vatandaşların bakanlığın yayımladığı seyahat talimatlarına uyması gerektiği söylendi.

    “HASTALARIN YÜZDE 80’İNDE BELİRTİ GÖRÜNMÜYOR”

    Açıklamada, virüsün bulaştığı kişilerin yüzde 80’inde herhangi bir belirti görülmediği, hastaların yaklaşık yüzde 20’sinde ise ateş, baş ağrısı, kas ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, lenf bezlerinde şişlik, bulantı-kusma ve ciltte dökülmelerin görüldüğü kaydedildi. Hastanın iyileşme süresinin ise yaklaşık 1 hafta olduğu ifade edildi.

    Vatandaşların, Batı Nil Virüs Enfeksiyonu için riskli ülkeleri, seyahat sağlığı merkezlerinden ya da 444 77 34 numaralı seyahat sağlığı hattından öğrenebileceği belirtildi.