Kategori: Sağlık

  • Saç bakımının yeni gözdesi biberiye

    Saç bakımının yeni gözdesi biberiye

    Geleneksel tıbbın uzun yıllardır başvurduğu bitkilerden biri olan biberiye, son dönemlerde saç bakımında da önemli bir yer edinmeye başladı. Biberiye suyunun saç uzatıcı, kırıkları onarıcı ve saça parlaklık kazandırıcı etkileri, bu doğal ürünü aktarlarda en çok arananlar listesine taşıdı. Özellikle saç dökülmesi yaşayanlar ve saçlarını güçlendirmek isteyenler, biberiye suyunu alternatif bir çözüm olarak tercih ediyor. Sosyal medyada paylaşılan olumlu deneyimler, biberiye suyunun popülaritesini daha da artırdı.

    “Biberiye suyuna yoğun talep var”

    Aktar Ömer Yeşil (45), biberiye suyunun saçı uzatmaya yardımcı olduğunu ifade ederek, “Vatandaşlar biberiye suyunu özellikle saçları için alıyorlar fakat bunun yanında bağırsak çalıştırma, ödem artırma ve yağ yakıcı gibi faydaları da bulunuyor. Şu an reklamlar yüzünden biberiye suyuna yoğun talep var. Biberiye suyu saç uzatır, kırıkları onarır, parlatır. Güzel bir bitkidir” dedi.
    Biberiye suyunun yapılışı hakkında da bilgilendirmelerde bulunan Yeşil, “Biberiye suyu aslında damıtma suyuyla yapılır. Fakat evde üç taşım kaynatılarak da çıkartılabilir. Bu daha basit yoludur, böyle de kullanılır. Fokurdayan suyun miktarına göre biberiye atılır. Ondan sonra 3-4 dakika kaynatılması yeterli. Biberiye kaynadıktan sonra şişeye koyup saçınıza uygulayabilirsiniz, ya da duşta saçınızı onunla yıkayabilirsiniz” diye konuştu. Yeşil, biberiyenin kilogram fiyatının 200 lira ile 250 lira arasında değiştiğini de ifade etti.

    Biberiyenin yanı sıra, Hindistan cevizi, argan, susam, yılan ve Hint yağlarının da saça fayda sağladığına dikkat çeken Yeşil, “Ayrıca biz saç için karışım yapabiliyoruz. Saç dökülmesine iyi gelmesi, yeni saç çıkarması, saçlardaki beyazları yok etmesi için özel kürler yapıyoruz” şeklinde konuştu.

    Ömer Yeşil, aktarlara kadınların daha çok ilgi gösterdiğini, kadınların ödem artırıcı, yağ yakıcı, bağırsak çalıştırıcı çaylar ile cilt temizliği için eşek sütlü ve keçi sütlü sabuna ilgi gösterdiğini anlattı.

  • KBB uzmanından baş ağrısı uyarısı

    KBB uzmanından baş ağrısı uyarısı

    Uzmanlar, günümüzde sık rastlanan rahatsızlıklar arasında yer alan çene eklem rahatsızlıklarının kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha yaygın görüldüğüne vurgu yapıyor. Özellikle 35-44 yaş arası kadınlarda sık izlenen çene eklem rahatsızlığının kişinin yaşam kalitesini artırabilmek için tedavisine gecikilmeden başlanması gerektiğini kaydeden Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Kuran, baş ağrısı ve kulak çınlaması gibi belirtilerin çene eklem rahatsızlığının olabileceğini vurguladı.

    Çene çıkığı ve eklemde kireçlenme en sık karşılaşılan bozukluk

    Kuran, yaptığı konuşmada, çene eklemi rahatsızlıklarından korunmak için neler yapılabileceği yönünde önemli uyarılarda bulunarak, “Çene ekleminde en sık karşılaşılan bozukluklar arasında çene çıkığı, eklemde kireçlenme ve eklem içi disk kayması bulunur. Bu durumlar, çene hareketlerinde sınırlılık, eklemde ağrı ve sesle karakterizedir. Çene ekleminden gelen klik sesi, sabahları hissedilen sertlik ve çenenin zaman zaman kilitlenmesi, yaygın belirtiler arasındadır” ifadelerini kullandı.

    Stres ve diş sıkma en önemli neden

    Çene eklem bozuklularının birçok faktörden kaynaklanabileceğini dile getiren Kuran, stres başta olmak üzere diş sıkma veya gıcırdatma, yanlış diş hizalanması, travmalar, kötü duruş ve çene kaslarının aşırı kullanımının en yaygın nedenler arasında yer aldığını vurguladı. Doç. Dr. Kuran, eklem içindeki disk kaymaları ve eklem iltihaplarının da hastalık sebepleri arasında yer aldığını söyledi.

    Kulak çınlaması ve baş ağrısına dikkat

    Doç. Dr. Gökhan Kuran, çene eklemi bozukluklarının genellikle ağrı, çene hareketlerinde kısıtlılık, çiğneme zorlukları, çeneden gelen klik sesi ve kulaktaki çınlama ile kendini belli ettiğini ifade etti. Özellikle sabahları çenede sertlik hisseden, çenesinde kilitlenme yaşayan ve çiğneme sırasında zorlanan bireylerin bu tür bir bozukluğa sahip olabileceğini aktaran Doç. Dr. Kuran, çene ekleminde sürekli bir ağrı veya baş ağrısı ile birlikte bu belirtilerin görülebileceğini kaydetti.

    Tedavi yöntemi sebebe göre değişiklik gösterir

    Çene eklem bozukluklarının tedavi edilebilir olduğunu ve erken dönemde tedavi uygulanması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Gökhan Kuran, “Bu bozuklukların tedavisi, altta yatan sebebe göre değişiklik gösterir. İlk olarak, çene kaslarını rahatlatmak ve stresi azaltmak için sıcak-soğuk kompresler, yumuşak diyet ve stres yönetimi önerilir. Diş sıkma alışkanlığı olanlar için gece plağı kullanımı tavsiye edilir. Fizik tedavi, çene kaslarının güçlendirilmesi ve esnekliğinin artırılması için etkili bir yöntemdir. İleri vakalarda, eklemde diğer prosedürlerle düzeltilemeyecek bir tahribat varsa, diğer tedavileri denemenize rağmen şiddetli semptomlar devam ediyorsa ameliyat da bir seçenek olarak değerlendirilebilir ve cerrahi müdahaleler gerekebilir” diye konuştu.

    Çene ekleminizi bu önerilerle koruyun

    Günlük hayatta çene eklemini korumak için bazı basit önlemler alınabileceğine dikkati çeken Dr. Kuran, şu önerilerde bulundu:
    “Sert yiyeceklerden kaçının, çene kaslarını aşırı kullanmamaya özen gösterin, diş sıkma alışkanlığını kontrol altına alın, çene sıkma, sakız çiğneme veya tırnak yeme alışkanlıklarınızı azaltın, yüze sıcak veya soğuk kompres uygulayarak egzersiz yapın ve çene sağlığını korumak için düzenli diş hekimi kontrollünü ihmal etmeyin.”

  • Tek çocuk olmak avantaj mı?

    Tek çocuk olmak avantaj mı?

    Uzman Klinik Psikolog Kaan Üçyıldız konu hakkında önemli bilgiler verdi.

    Her çocuğun bireysel özellikleri farklıdır. Tek çocuk olmak, bir çocuğun gelişimini olumsuz etkilemek zorunda değildir. Tam aksine belirleyici olan kısım ebeveynlerin tutumudur çünkü bir çocuğun gelişiminde en önemli faktördür. Tek çocuk olmak çocukların ebeveynlerinden daha fazla ilgi görebileceği ihtimalini arttırıyor olsa da, bu her zaman bencilliğe veya bencilliğe yol açmaz. Tek çocuklar, daha fazla sosyal ilişkilerde desteklenmeli ve sosyalleşmeleri açısından daha fazla yönlendirilmeleri gerekebilir.

    Diğer bir yandan “Bireysel Psikoloji” teorisine göre, tek çocuğun kendine özgü bir takım sorunları olduğu ancak burada yaşanmakta olan rekabetin, ortamda rakip olarak başka kardeş bulunmadığı için babaya karşı yaşandığı görüşündedir. Buna göre anne tarafından şımartılan çocuk, anneyi kaybetmekten korkar ve ‘anne karmaşası’ olarak adlandırılan mekanizmayı geliştirerek bu yönde babayı aile resminden atmaya çalışır. Dikkat merkezi olmayı yalnızca kendi hakkı olarak gören tek çocuk, bunun aksinin yaşandığı durumlarda son derece zorluk çeker. Bu sebeple konumunu tehlikeye sokmamak için kendinden sonra gelen bir kardeşe sahip olmayı hiçbir şekilde istemez.

    Tek çocuk olmanın, kardeşi olan diğer çocuklara göre farkları olabilir.

    Tek çocuklar bazı şeyleri kendi başına yapmayı daha rahat öğrenebiliyorlar.
    Tek çocuklar daha mükemmeliyetçi yetiştirilebiliyorlar.
    Tek çocuklar ebeveyne daha bağımlı olabiliyorlar.
    Yine anne babanın da tutumuna bağlı olarak bazı tek çocuklar daha hızlı sorumluluk sahibi olabiliyor, kendisi ile zaman geçirmeyi daha kolay öğreniyor.
    Tek çocuklarda genellikle benlik arayışı, çekingenlik ve içe kapanma durumu ön planda olabilir.

    Uzman Klinik Psikolog Kaan Üçyıldız, ”Tek çocukların sosyal beceriler, karakter ve uyum açısından iki çocuklu ailelerin çocuklarına benzer özellikler gösterdikleri, çok kardeşli daha geniş ailelere oranla bu iki grubun daha avantajlı olduğu görülmektedir. Bu durum, ebeveyn-çocuk ilişkisindeki kalitenin önemine vurgu yapmaktadır. Ebeveynlerle geçirilen birebir ve kaliteli zamanın çocuğun zihinsel kapasitesinin gelişmesine ve daha olgun davranış kalıpları edinmesine yardımcı olur. Ancak ebeveynlerinden yeterince önem görmemiş tek çocukların olumsuz davranışlar ve kişiliğe olumsuz yansıdığının unutulmaması gerekir.dedi.

  • Yaz aylarında beslenme tüyoları

    Yaz aylarında beslenme tüyoları

    Metabolizma terleme ile vücut ısısını dengede tutulmaya çalışsa da, aşırı sıcaklarda sadece terleyerek vücut ısısı dengede tutulamayacağını ifade eden Diyetisyen Hande Güngör, “Ayrıca şişmanlık, herhangi bir hastalığa bağlı yüksek ateş, aşırı sıvı kaybı (dehidratasyon), kalp hastalığı, ruh ve sinir hastalığı, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı ile tedavi hedefli bazı ilaçların (tansiyon düşürücüler, idrar söktürücüler gibi) kullanımı da sıcak havalarda terlemeyi etkileyen diğer faktörlerdendir. Bu gibi durumlarda yükselen vücut ısısı beyin ve diğer hayati organlarda hasara yol açabilir. Sıcak havalarda metabolizmanın uyum becerisini arttırmanın en önemli yollarından biri beslenmedir. Özellikle susuzluk hissi olmasa bile her gün en az 12-14 su bardağı sıvı tüketilmelidir. Kafein, alkol ve fazla miktarda şeker içeren içecekler vücuttan daha fazla sıvı kaybına yol açtığı için tüketilmemelidir. Sıvı alımında su içmek esas olmakla beraber, su dışı sıvı alımında kahve, çay, şekerli ve gazlı içecekler gibi kafein içeren içecekler yerine de süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çayları, meyve ve sebze suları, sade maden suyu tercih edilmelidir. Eğer doktor tarafından sıvı alımı kısıtlanmış veya idrar söktürücü ilaç kullanılması söz konusu ise ilgili doktora başvurmak gerekir” dedi.

    Beslenmeye dikkat

    Terleme ile artan sıvı ve mineral kaybının önlenmesi için her zamankinden daha fazla miktarlarda sıvı ve mineral alınması gerektiğini belirten Diyetisyen Hande Güngör, “Terlemeyle sodyum, kalsiyum, potasyum ve magnezyum gibi mineraller büyük ölçüde kaybedilir. Mineral kayıplarının önüne geçmek için peynir, zeytin, kuruyemiş gibi sodyum kaynaklarından, yumurta, süt ve süt ürünleri ve koyu yeşil yapraklı sebzeler gibi kalsiyum kaynaklarından, muz, pazı, patates, ve baklagiller gibi potasyum kaynaklarından, tam tahıllar, badem, havuç, hurma, ayçiçeği ve muz gibi potasyum kaynaklarından zengin beslenmek gerekir. Su oranı yüksek, mevsimine uygun sebze ve meyvelerden destek alınmalıdır. Yaz mevsimde öne çıkan su içeriğinden zengin salatalık, marul, kabak, kavun, karpuz, limon, ananas, çilek, üzüm gibi yiyeceklerin çiğ tüketimi sıvı ihtiyacının karşılanmasını destekler. Mide kramplarına sebep olabileceği için çok soğuk ve buzlu içecekler tercih edilmemelidir. Bu gibi besinler tüketilecekse yavaş ve küçük porsiyonda tüketilebilir. Vücut direncini artırmak ve vücudun yeterli miktarda vitamin ve mineral almasını sağlamak için bol miktarda sebze ve meyve tüketilmelidir. Tüm sebze ve meyvelerin iyi yıkanması gıda güvenliği açısından önem taşır. Yağlı besinlerin ve yağda kızartmaların tüketiminden kaçınılmalı, yemeklerde bitkisel sıvı yağlar kullanılmalıdır. Yemekleri pişirirken kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, kendi suyunda veya az suda pişirme gibi sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalıdır. Dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin, tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulma riski olan besinler açıkta bekletilmemeli, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında hijyen kurallarına özen gösterilmelidir. Gıda zehirlenmelerinin önüne geçmek için bitkisel bazlı beslenme tercih edilmelidir. Sıcak yaz aylarında bu beslenme önerilerine özen göstererek sağlıklı bir yaz geçirilebilir” diye konuştu.

  • Uzmanlardan covid uyarısı

    Uzmanlardan covid uyarısı

    Dr. Ömer Ufkun Yıldırım, DSÖ’nün 84 ülkede gözlem tabanlı izleme sisteminden gelen verilerin, SARS-CoV-2 için pozitif test oranının haftalar boyunca arttığına dikkat çekerek genel olarak, testlerin pozitiflik oranının yüzde 10’un üzerinde olduğunu ancak bunun bölgeye göre değişkenlik gösterdiğini ve Avrupa’da pozitiflik oranının yüzde 20’nin üzerinde olduğunu vurguladı.

    Dr. Yıldırım, özellikle de yurt dışına sıkça seyahat edenleri dikkatli olmaları için uyarırken ailede risk grubunda olanlarında bu aile üyelerini korumaları gerektiğine dikkat çekti. “Covid her ne kadar sönmüş gibi dursa da dönem dönem yeni varyantlarla atak yapabiliyor. Bu nedenle pandemi döneminde dikkat edilen hijyen, öpüşerek selamlaşma vb. gibi bazı hususlara dikkat etmeyi sürdürmek gerekiyor. Özellikle de şeker, kalp-damar, tansiyon ya da süregelen kritik hastalıkları olanlarla 60 yaş üzeri kişilerin korunmaya devam etmesi önem taşıyor.”

    Dr. Ömer Ufkun Yıldırım aşılanmanın da önemine dikkat çekerek grip aşısının ihmal edilmemesi ve hekimlerin yönlendirmesiyle risk grubundaki kişilerin Covid aşısı yaptırmasının önemli olacağını belirtti. “Bildiğimiz gibi Covid-19 sık mutasyon yapan bir virüs. Omicron türünün bir alt varyanti olan flirt isimli varyantı daha önce de tespit edilmişti ancak yaz aylarıyla birlikte baskın hale gelmişti. Bir diğer ismi yaz Covid-19’u olan bu varyant bulaştan sonraki 5 gün içinde semptomlarını gösteriyor. Ateş, öksürük, kas ağrıları, burun akıntısı, yorgunluk, nefes darlığı, tat ve koku kaybı gibi semptomlar görülebiliyor.”

    Korunma konusu bildiğimizden farklı değil diyen Dr. Yıldırım, maske mesafe ve hijyene dikkat çekti, kalabalık yerlerde özellikle hastane ve aile sağlığı merkezlerinde maske takmanın önemini vurguladı. Ayrıca bol sıvı tüketiminin özellikle de yaz aylarında daha da önem taşıdığını da belirtti. “Covid-19 artık yaşamımızın bir parçası haline geldi. Ara ara bu mutasyon ve baskın varyant haberlerini okuyacağız. Toplumun çoğu aşılı olduğundan ve Covid-19’unda eski potent gücünde olmadığından genellikle hafif atlatılıyor. Ancak grip gibi burada da bazı hastalarda ölümcül ve ağır seyredebilir. Bunu hep akılda tutmak gerekir.”

    Yurt dışı tatili yaparken dikkat edin

    Yıldırım; “Özellikle Yunanistan’da vakalarda artış tespit edildiğinden dolayı, oraya seyahatte bulunan ve tatile giden vatandaşlarımız grip benzeri şikayetler gelişirse Covid-19 olabileceklerini unutmamalılar. Bu konuda dikkatli olmakta fayda var” dedi.

  • ANASİAD Başkanı Birkan: “Sağlıkta Bursa markaları gurur kaynağımız”

    ANASİAD Başkanı Birkan: “Sağlıkta Bursa markaları gurur kaynağımız”

    Başkan Hakan Birkan ve ANASİAD Yönetim Kurulu üyeleri, Doruk Nilüfer Hastanesi’nde bir inceleme gezisi gerçekleştirdi. Ziyarette Genel Sekreter Muhammet Sefa Çınar, yönetim Kurulu üyeleri; Erdoğan Öner, Öner Sevinç, Serdar Çoşkun, Yavuz Altıok Sadiye İnal ve Kurumsal İletişim Danışmanı İbrahim Çoban hazır bulundu. Ziyaretin ardından yapılan Yönetim Kurulu toplantısında, AK Parti geçmiş dönem Milletvekili ve Doruk Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Op. Dr. Mustafa Esgin de ANASİAD üyeleriyle bir araya geldi.

    Toplantıda yaptığı konuşmada Hakan Birkan, Bursa’nın Türkiye’nin en önemli üretim merkezlerinden biri olduğunu belirterek, kentin markalaşma sürecine verdikleri önemi dile getirdi. Bursa’da sağlık sektöründe birçok global ve ulusal zincir bulunmasına rağmen, yerel markalara pozitif ayrımcılık yaptıklarını ifade eden Birkan, “Doruk Sağlık Grubu, Bursa’nın kendi markası olarak uluslararası kalitede hizmet veren hastaneler inşa ediyor. Nilüfer Hastanesi’nden çok etkilendik ve gurur duyduk. Özellikle hastane bünyesindeki SPA merkezinin sadece hastalara değil, halka da hizmet verdiğini görmek bizi mutlu etti. Hem yerli hem de yabancı turistlerin bu tesislerden yararlanması Bursa’nın sağlık turizmindeki potansiyelini ortaya koyuyor” dedi. Birkan, ANASİAD olarak Doruk Sağlık Grubu ile iş birliği yapmaya açık olduklarını da kaydetti. Ayrıca, Op. Dr. Mustafa Esgin’in hem bir hekim hem de geçmiş dönemde Bursa Milletvekili olarak şehre sağladığı katkılardan dolayı özel bir yeri olduğunu belirterek, Esgin’e teşekkür etti.

    Doruk Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Op. Dr. Mustafa Esgin ise ANASİAD üyelerini ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Bursa önemli bir üretim kentidir. ANASİAD bünyesinde de oldukça seçkin iş insanları bulunmaktadır. Ben, önce bir hekim ardından bir iş insanı ve siyasetçi olarak şehrimize en iyi hizmeti sunmak için yıllardır çalışıyorum” dedi. Esgin, Doruk Sağlık Grubu olarak yerel bir marka olarak başladıkları sağlık hizmetlerini en üst seviyeye taşımayı hedeflediklerini ve Nilüfer Hastanesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadıklarını ifade etti.

  • Yaz hamilelerine uzmanından tavsiyeler

    Yaz hamilelerine uzmanından tavsiyeler

    Hava sıcaklığının yüksek olduğu günlerde çok daha fazla sıvı kaybı yaşandığını vurgulayan Op. Dr. Öye, gebelerin bu yüzden sıvı tüketimini arttırması gerektiğinin altını çizdi. Günde yaklaşık 3 litre sıvı tüketilmesini önerdiklerini dile getiren Öye, “Bunun çoğunluğu su olmalıdır. Bunun yanında doğal meyve suları, ayran, limonata, soda, diğer içecekler de tüketilebilir. Gün içerisinde çok aktif olunduğunda ya da yoğun iş yükü harcandığında içilecek sıvı miktarı daha da arttırılmalıdır” dedi.

    Gebelerin havuz yerine temiz denizleri tercih ederek tatilden faydalanabileceğini dile getiren Öye, “Havuzları çok önermiyoruz. Mecbur kalındıysa gebelerimizin hijyene çok dikkat etmesi gerekiyor. Özellikle güneş ışınlarının dik açıyla geldiği 12 ila 15 saatleri arasında deniz ve havuz tercih edilmemelidir. Aynı zamanda bu saatlerde kesinlikle güneşlenmemelidirler. Günün diğer saatlerinde sabah ve akşam vakitlerinde gölgede kalarak, şapka takarak güneşlenebilir ve tatilden faydalanabilirler. Ayrıca güneşe çıkmadan 15 – 20 dakika önce güneş kremi kullanmaları gerekir. Güneş kremleri her 2-3 saatte bir de tazelenmelidirler” şeklinde konuştu.

    Naylon Giysiler Tercih Edilmemeli

    Denizden çıktıktan sonra değiştirilmeyen mayo ve bikinilerin enfeksiyonlara neden olacağına dikkat çeken Öye, “Asla ıslak mayo ve bikiniyle güneşlenmemelidirler. Çünkü ıslak mayo ve bikini özellikle vajinite neden olabilir. Uzun süre denizde kalmamalı, 15 – 20 dakikayı geçmemelidir. Gebelerimiz tek başına denize girmemeli, çok uzaklara da açılmamalı. Çünkü gebelikte kas krampları oluşabiliyor. Bu durumda anne ve bebek için sıkıntıya neden olabilir. Bunun dışında özellikle giysilerin ve iç çamaşırların pamuklu olması gerekir. Buna mutlaka özen göstermeliler. Naylon ve sentetik madde içeren çamaşırlar ve giysiler asla tercih edilmemelidir. Sıkı giysiler aynı şekilde giyilmemeli, giysilerin rengi açık olmalıdır ve bol giysiler daha rahat etmelerini sağlarlar” diye konuştu.

  • Ergenleri sınırlamanın altın kuralları

    Ergenleri sınırlamanın altın kuralları

    Ergenlik dönemi hem çocuklar hem de aileler için zorlu bir süreç olabiliyor. Bu süreçte çocuklar, bağımsızlıklarını kazanma yolunda önemli adımlar atarken, ebeveynler de bu geçiş döneminde rehberlik yapma sorumluluğunu üstlenirler. Ancak, bu dönemde kurallar koymak ve bu kurallara uyulmasını sağlamak, bazen sanılandan daha zorlu olabilir. Bu anlamda ergenlerle sağlıklı ilişki kurabilmek adına Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen, özellikle ergenlik çağındaki çocuklara konulacak kurallarla ilgili olarak dikkat edilmesi gereken noktalara değindi.

    Ebeveyn ne der, ergen ne anlar

    Prof. Dr. Özen, ergenlik dönemindeki gençlerin, ebeveynlerinin söylediklerini çoğu zaman farklı bir şekilde algıladığını belirterek, “Örneğin, ‘Derslerine çalışmalısın, notların önemli’ şeklinde bir uyarı, bir ergen için ‘Sen yeterince başarılı değilsin’ anlamına gelebilir. Bu durum, gençlerin gelişimsel süreçlerinden ve kimlik arayışlarından kaynaklanır. Bu nedenle, ergenlerle iletişim kurarken onların bakış açısını anlamaya çalışmak ve söylediklerinizin nasıl algılanabileceğini düşünmek son derece önemlidir” dedi. Prof. Dr. Özen, ergenlerle konuşurken açık, net ve pozitif bir dil kullanmanın, onların söylediklerinizi daha doğru anlamalarına yardımcı olacağını vurguladı.

    Çiğnenebilecek kurallar koymaktan kaçının

    Kural koyarken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan birinin, bu kuralların uygulanabilir ve mantıklı olması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Özen, ebeveynlerin ergenlerin hayatını çok fazla kontrol etmek için katı kurallar koymaktan kaçınmaları gerektiğini belirtti. Özen’e göre, örneğin, “Saat 8’den sonra telefonunu kullanma” gibi katı bir kural, gençler tarafından mantıksız ve haksız olarak algılanabilir. Bunun yerine, “Akşam 10’dan sonra telefonun kapalı olmalı ki uyku düzenin bozulmasın” gibi esnek ama net bir kural koymak daha etkili olabilir.

    Ergenin sesini duyun ve ona güvenin

    Ergenliğin, bireylerin kendi kimliklerini bulma ve bağımsızlıklarını kazanma süreci olduğunu belirten Özen, bu süreçte gençlere güvenmek ve onların fikirlerini dikkate almak hem onların özgüvenini artırır hem de aile içinde daha sağlıklı bir iletişim kurulmasını sağlar. Prof. Dr. Özen, kurallar koyarken ergenin fikirlerini ve isteklerini dinlemenin ve bu doğrultuda ortak bir çözüm bulmanın önemli olduğunu söyledi.

    Açık ve şeffaf olun

    Ergenlerle iletişimde açık ve şeffaf olmak, güvenin temelini oluşturur. Prof. Dr. Özen, kuralların neden konulduğunu ve bu kuralların hangi amaca hizmet ettiğini açıklamanın, gençlerin bu kurallara daha fazla saygı duymasını sağlayacağını belirterek, “Örneğin, ‘Eve geç gelmemen senin güvenliğin için önemli’ gibi açıklamalar, kuralların arkasındaki mantığı anlamalarına yardımcı olur” dedi.

    Tutarlı ve adil olun

    Ergenlerin kurallara uymasını beklerken, ebeveynlerin de bu kuralları tutarlı bir şekilde uygulaması gerektiğini söyleyen Özen, “Tutarsızlık, gençlerde kafa karışıklığına ve kurallara karşı saygısızlığa yol açabilir. Aynı zamanda, adil olmak da büyük önem taşır. Kuralların her çocuk için eşit bir şekilde uygulanması gerekiyor” şeklinde konuştu.

    Örnek olun

    Ebeveynlerin davranışlarının, ergenlerin kurallara uyma konusundaki tutumlarını doğrudan etkilediğini söyleyen Prof. Dr. Özen, ebeveynlerin kendi koydukları kurallara uyarak çocuklarına örnek olmaları gerektiğini belirtti. Özen, “Mesela, ‘Akşam yemeğinde telefon kullanılmayacak’ kuralı koyduysanız, siz de bu kurala uymalı ve telefonu bir kenara bırakmalısınız. Bu, gençlere kurallara uyma konusunda pozitif bir örnek oluşturur” dedi.

    Onların dünyasına empatiyle yaklaşın

    Ergenlik dönemi, kurallar ve sınırlar konusunda zorluklar barındırsa da doğru bir iletişim ve anlayışla bu süreci daha sağlıklı bir şekilde atlatmak mümkündür. Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen, ebeveynlerin ergenlerle konuşurken onların bakış açısını anlamaya çalışmaları, mantıklı ve uygulanabilir kurallar koymaları, gençlere güvenmeleri ve onlara örnek olmaları gerektiğini vurgulayarak, “Unutmayalım ki, ergenlerle sağlıklı bir ilişki kurmanın yolu, onların dünyasına empatiyle yaklaşmaktan ve onlara destek olmaktan geçer” diyerek sözlerini sonlandırdı.

  • “Sülük varise iyi gelmiyor”

    “Sülük varise iyi gelmiyor”

    Varisin, toplardamardaki kapakçık yetmezliği sebebiyle geriye doğru akımı olduğunu dile getiren Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ali İhsan Tekin; asıl problemin kapakçıkta bulunması sebebiyle sülüğün variste kalıcı bir tedavi olmadığını söyledi.

    “Sülük, sadece geçici bir rahatlama sağlıyor”

    Sülük tedavisinin varis hastalarında geçici bir rahatlamadan başka faydasının bulunmadığını belirten Dr. Tekin; “Varis hastalarındaki temel patoloji bacağımızdan kirli kanı yukarı kısma yani kalbe doğru götürmeye çalışan toplardamarlardaki kapakçık yetmezliği ve buna bağlı gelişen geriye doğru akımdır. Bunu sonucunda kirli kan bacaklarımızda birikip, göllenmeye başlar. Sülük bacağımızdaki varisli bölgeye uygulandığında o bölgeye salgı ile kan sulandırıcı ve ağrı kesici etkisi olan bir enzim gönderir. Bu kan sulandırıcı enzimi salgıladıktan sonra kanı emmeye başlar. Kan emildikçe ve ağrı kesici salgı uygulandıkça hastada geçici bir süre rahatlama elde edilir. Ancak burada asıl neden kapakçık yetmezliği olduğu için ve geriye akım olduğu için sülüğün uygulanmasının bu patolojiye herhangi bir pozitif etkisi yoktur. Yani hastada geçici bir süre rahatlama sağlandıktan sonra kapakçık yetmezliği ve reflü akım devam ettiği için hastadaki semptomlar bir süre sonra başlayacaktır. Onun için sülük tedavisinin varis hastasına sadece geçici bir rahatlamadan başka faydası yoktur. Kalıcı bir şekilde tedavi etmez” şeklinde konuştu.

    “Sülüğün uygulandığı kişiye kan yoluyla bulaşan hastalık geçebilir”

    Sülüğün steril bir ortamda ve sadece bir kez yapılması gerektiğini aktaran Tekin, sülükte ikincil uygulamalarda kan yoluyla bulaşan hastalıkların uygulanan kişiye geçme ihtimalinin olduğunu aktardı. Tekin sözlerini şu şekilde sürdürdü;

    “Sülük uygulamalarından sonra biz burada kliniğimize başvuran enfeksiyon gelişmiş hastalar görüyoruz. Yine onun dışında kanama ile başvuran hastalarımız var. Kanamayı durduramadan kliniğimize gelen hastalarımız var. Sülük steril bir ortamda uygulanmadan özellikle sülüğün ikincil uygulamalarında kan yolu ile bulaşan hastalıklarında uygulanan kişiye geçme ihtimali var. Onun için sülük uygulamaları yapılıyorsa; mutlaka Geleneksel Tamamlayıcı Tıp diploması olan ve steril kliniklerde bu uygulamalar yapılmalıdır. Eğer ki varis hastalığınız varsa mutlaka bir Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanına başvurarak, gerekli tedavilerin yapılması gerekir. Sülüğün varise kalıcı bir tedavi etkisi yoktur.“

  • Basit tedbirler sıcak havanın etkisinden koruyor

    Basit tedbirler sıcak havanın etkisinden koruyor

    Son yılların en sıcak aylarını yaşamaya devam eden Manisa’da yoğun bir şekilde devam eden tarımsal faaliyetler sıcak havada çalışmak zorunda kalan işçi sağlığını da olumsuz etkiliyor. Manisa’nın yoğun tarımsal faaliyetlerin olduğu bir şehir olduğuna da dikkat çeken Manisa Şehir Hastanesi Başhekim Yardımcısı Aile Hekimliği Uzm. Dr. Ezgi Tanımlı, “Yaz başından itibaren ülkemizde aşırı sıcaklıklar hayli etkili durumda. Özellikle iklim krizinin de derinleşmesiyle birlikte dünya genelinde rekor sıcaklıklara ulaşıldı. Sıcak hava iş sağlığı ve güvenliği açısından çalışanlar için olumsuz etkiler teşkil ediyor. Özellikle açık havada yoğun fiziksel aktivitelerle çalışan kişiler risk altında. Nefes darlığı, solunum güçlüğü gibi etkiler görülüyor. Kronik hastalığı olan kişiler ise bu durumdan fazlasıyla etkileniyor” dedi.

    “Basit tedbirlerle korunmak mümkün”

    İş sağlığının yanında iş veriminde de düşüşlere neden olan sıcak havalardan uygulanabilirliği yüksek hususlara dikkat edilmesi durumunda hem işçi sağlığında bir sıkıntı olmayacağını hem de iş veriminde kayıp yaşanmayacağını vurgulayan Uzm. Dr. Tanımlı açıklamasını şöyle tamamladı: “İlimiz tarımsal faaliyetlerin oldukça yoğun olduğu bir bölgede yer alıyor. Özellikle bu dönemde tarım işçileri sıcak havada uzun saatler çalışıyorlar. Buna bağlı olarak vücut sıcaklığında yükselme, halsizlik, yorgunluk, baş dönmesi, mide bulantısı, terleme, nefes darlığı, kas krampları gibi belirtiler görülebiliyor. Bunlardan kaçınmak için öncelikle en aşağı 2-2 buçuk litre su tüketilmeli. Kahvaltıda az yağlı peynirler ile sebze tüketilmeli. Kafeinli içeceklerden mümkün olduğunca uzak durulmalı. Yine vitamin ve mineral takviyesini yeterli ölçüde sağlayabilmek adına bol meyve ve sebze tüketilmeli. Açık havada açık renkli, ince ve hava geçiren kıyafetler kullanılmalı ve güneşten korunmak için şapka kullanılmalı. Yine düzenli aralıklarla gölge ve serin alanda dinlenme molaları verilmeli. Kronik hastalığı olanlar ise düzenli takip altında olmalı ve koruyucu ekipmanları temin edilmeli. Bu gibi uygulanabilirliği yüksek hususlara dikkat edildiği takdirde hem çalışan sağlığını hem de iş verimini artırmak mümkün olacaktır.”