Kategori: Sağlık

  • Kovid-19'da ikinci dalga endişeleri, İspanya ve Portekiz'de yeni normallikte geri adım attırdı

    MADRİD (AA) – Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınında ikinci dalga endişesi, İspanya ve Portekiz'deki "yeni normallik" süresince geri adımların atılmasına neden oldu.

    Portekiz Başbakanı Antonio Costa, başkent Lizbon'da görülen yeni Kovid-19 vakalarının önüne geçmek için tedbirlerin ve kontrollerin artırılacağını bildirdi.

    Costa, bugünden itibaren akşam yemeği veren restoranlar dışında kalan tüm kafeterya ve barların, alışveriş merkezlerinin saat 20.00'de kapatılacağını duyurdu.

    Ülke genelinde 20 olan aile ve arkadaş gruplarının en fazla bir araya gelme sayısının Lizbon'da 10'a indirildiği, kurallara uymayanlara para cezası kesileceği kaydedildi.

    UEFA Şampiyonlar Ligi'nde 12-23 Ağustos'ta organize edilecek 8'li finale ev sahipliği yapacak Lizbon, Portekiz'de son haftalarda çıkan yeni Kovid-19 vakaların 3'te 2'sinin görüldüğü yer olarak dikkati çekiyor.

    Bu zamana kadar Kovid-19 kaynaklı 1534 ölümün olduğu Portekiz'de, toplam 39 bin 400 vaka tespit edildi.

    – İspanya'da ilk kez, üç küçük yerleşim yerinde tedbirlerde eskiye dönüş kararı alındı

    Kovid-19'un en fazla vurduğu ülkelerden biri olan ve toplamda 28 bin 324 kişinin salgından hayatını kaybettiği İspanya'da da "ikinci dalga" endişe yaratıyor.

    Sağlık Bakanı Salvador İlla, şimdiye kadar 36 yerde Kovid-19'da ikinci dalganın görüldüğünü ve bunları kontrol altına aldıklarını açıkladı.

    İlla, buna rağmen ülkenin doğusundaki Aragon özerk bölgesinin Huesca kentindeki üç küçük yerleşim yerindeki durumun önem arz ettiğini vurguladı.

    Söz konusu üç yerleşim yerinde, kademeli normalleşme sürecindeki tedbirlerde eskiye dönüş yapılırken, bu Kovid-19'la mücadelede İspanya'da bir ilk oldu.

    Buralarda restoranların yüzde 50 (yeni normallikte yüzde 75), havuzların 3'te 1 (yeni normallikte yarı yarıya) kapasiteye geri döndüğü, serbest dolaşımın mecbur olmadıkça yapılmamasının tavsiye edildiği bildirildi.

    İkinci dalganın görüldüğü diğer bir yer güneydoğudaki Murcia bölgesi olurken, Bolivya'dan gelen 3 kişide çıkan Kovid-19'un şimdiye kadar 16 kişiye bulaştığının tespit edildiği, 60 kadar kişinin de tedbir için karantinaya alındığı açıklandı.

    Plajlarına kalabalıkları tespit eden sensörler yerleştiren Barselona Belediyesi de pazar günü sosyal mesafeye ve en fazla yüzde 60 olan doluluk oranına uyulmayan 6 plajı geçici olarak kapatmıştı.

    Katalonya'nın diğer bir kenti Lleida'da bir yaşlı bakımevinde 18 kişide bugün yapılan Kovid-19 testinin pozitif çıkması da "yeni bir ikinci dalga alarmı" verilmesine neden oldu.

    Hükümet yetkilileri, gerek olması halinde serbest dolaşıma yeniden kısıtlama getirilmesi için çalışmalar başlatıldığını açıkladı.

  • Güzelleşmek uğruna cildinizden olmayın

    Güzelleşmek uğruna cildinizden olmayın

    Dermatolog Uzm. Dr. Ceylan Emir, özellikle pazar yerlerinde satılan ve Sağlık Bakanlığı’ndan onaylı olmayan kozmetik ürünlerin cilde zarar verdiğini ifade ederek, bu ürünlerin kullanılmaması konusunda uyarıda bulundu.

    İzmir’de, özel bir hastanede görev yapan Dermatolog Uzm. Dr. Ceylan Emir, özellikle semt pazarlarında satılan ruj, allık, pudra, far gibi kozmetik ürünlerin markalı kozmetik ürünlere göre daha ucuz olması nedeniyle çok fazla satıldığını dile getirerek, Sağlık Bakanlığı’ndan onaylı olmayan bu ürünlerin, kişilerin yüzlerinde alerjik reaksiyonlara neden olacağını söyledi. Emir, “Sağlık Bakanlığı’ndan onay alınmamış kozmetik ürünleri önermiyoruz. Bir takım yan etkileri olabilir, alerjik reaksiyonlara neden olabilir, ciltte lekelenmelere sebep olabilir. Güzelleşmek uğruna tam tersi ciltte hasar gibi uzun vadede kabul edemeyeceğimiz sonuçlar doğurabilir. O yüzden eczane ürünü, bakanlık onaylı kozmetik ürünleri kullanılmalı” dedi.

    ‘DERİ KANSERİ RİSKİNİ ARTIRIR’

    Uzm. Dr. Ceylan Emir, içeriği bilinmeyen kozmetik ürünlerin deri kanseri riskini artırdığını ifade ederek, şöyle konuştu: “Kişi, içeriğini bilmediği, okuyamadığı hiçbir ürünü kullanılmamalıdır. Alerjik reaksiyona neden olabilir. Bu alerjik reaksiyon diye adlandırdığımız şey; kaşıntı, kızarıklıklar içi su toplayan kabarcıklar, kabuklanma, pullanma gibi egzama benzeri durumlardır. Bu ürünlerin uzun vadede kullanımı ise ciltte kalıcı lekelere sebep olabilir. Deri kanseri riskini arttırır.”

    Kullandığı kozmetik ürünlerin cildinde kaşıntı yaptığını söyleyen Başak Atilla, “Aldığımız kozmetik ürünler cildimde tahrişe yol açtı. Kızarıklık oldu. Kaşınmaya başladım. Suyla yıkayıp, buz koydum. O günden sonra Sağlık Bakanlığı’ndan onaylı ürünler kullanmaya başladım. Ben bu hatayı yaptım başka biri yapmasın” dedi.

  • KKKA aşısı İsveç’te 20 kişide denenecek

    KKKA aşısı İsveç’te 20 kişide denenecek

    Kelkit Vadisi olarak adlandırılan bölge başta olmak üzere Sivas, Tokat, Yozgat, Çorum gibi illerde yoğun olarak görülen KKKA virüsüne karşı Sivas Cumhuriyet Üniversitesi tarafından 2017 yılından bu yana sürdürülen aşı çalışmalarında olumlu gelişmeler yaşanıyor.

    Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alim Yıldız, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Alim, SCÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Ömer Tamer Doğan, Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Nazif Elaldı ve Prof. Dr. Aynur Engin, KKKA hastalığı hakkında açıklamalarda bulundu. Laboratuvar ortamında KKKA hastalığını anlatan SCÜ ekibi, vakaların en çok Sivas’ta takip edildiğini, bunun da aşı geliştirme konusunda büyük bir tecrübe olduğunu, bunu ürüne dönüştürmek istediklerini söyledi.

    ‘KKKA HASTALIĞINDA SCÜ TECRÜBELİ’

    Rektör Prof. Dr. Alim Yıldız, Türkiye’de ilk resmi tanının 2003 yılında koyulduğunu hatırlatarak, “2003 yılından bu yana Türkiye’de yaklaşık olarak bu hastalık 10 bin kişide görüldü. Bu hastalığa yakalananların yaklaşık 2 bin kişiye yakını Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne geldi. Yani 2003’ten bu yana hastaların yüzde 20’sini biz tedavi ettik. Son yıllarda bu hastalıkta yaygınlaşma görüldü. 2019 yılı içerisinde bize toplamda 203 vaka gelmişti. Bunlardan 122 tanesine Kırım Kongo Kanamalı Ateş hastalığı teşhisi konuldu. Geçen yıl 2019 yılında toplamda 15 vatandaşımız bu hastalıktan dolayı vefat etti. 2020 yılı içinde toplamda 122 hastamız geldi şu ana kadar. Bunlardan da 98 kişiye bu hastalığın teşhisi konuldu. Bu yıl içerisinde 8 hastamız hayatını kaybetti” dedi.

    Aşı geliştirme çalışmalarına 2017 yılında başladıklarını, 2019 yılında da bu hastalıkla ilgili çalıştay düzenlediklerini anlatan Rektör Yıldız, ayrıca hastalığın ilerleyişini göz önüne alarak Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nde yenileme çalışmaları yaparak, hasta odalarını tek kişilik düzenlediklerini ifade etti.

    ‘AŞIYI PİYASAYA SÜRECEĞİZ’

    Aşı çalışmaları hakkında da bilgi veren Rektör Prof. Dr. Yıldız, belirli bir aşamaya gelindiğini ifade ederek, “Aşı çalışmasıyla ilgili desteğimizi her zaman verdik. Aşı çalışmasında belli bir aşamaya gelindi. Bu aşı hayvanlar üzerinde denendi. Bu yıl içerisinde İsveç’te 20 kişide denenerek, piyasaya sürülecek. Bu şekilde aşıyı da halletmiş olacağız. Bu aşı çalışması ülkemiz için önemli bir çalışma, üniversitemiz için önemli bir gelişmedir. Bu sene denemelerini yaptıktan sonra, aşıyı piyasaya süreceğiz diye düşünüyoruz. Hastalık bu bölgede çıktığı için hastalar ilk olarak bizim hastanemize geldi. Türkiye genelindeki hastaların yüzde 20’si bize geldi. Bundan dolayı tecrübeliyiz. Hastalığın tüm risklerini biliyoruz, hastalığın özelliklerini biliyoruz. Çok sayıda vaka geldiği için de aşıyı burada yapmak istedik. Aşı noktasında sonuca ulaşmamız üniversitemiz ve şehrimiz açısından önemli” dedi.

    ‘EYLÜL AYINDA İSVEÇ’TE 20 KİŞİDE DENENECEK’

    SCÜ Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazif Elaldı da dünyada KKKA hastalığına yönelik özgün bir tedavi bulunmadığını belirterek, “Amerika’da, Kanada’da, İngiltere’de çalışmalar var. Bizim de içinde olduğumuz 11 ülkeden 13 merkezin dahil olduğu 2017’de başlayan Horizon 2020 isimli bir proje vardı. Bu projenin ana ortağıyız. Başlangıçta 6 farklı aşı türünden yola çıktık, en sonunda bir DNA aşısına karar verdik. Önce farelerde denendi bu aşı, koruyuculuğu kanıtlandı. Daha sonra geçen sene ABD’de eylül ayında maymunlarda denendi. Onda da başarılı oldu. Bu yılın eylül ayında İsveç’te 20 sağlıklı bireyde denenmesi düşünülüyor” diye konuştu.

    ‘KÜRESEL ISINMANIN DA KENELER ÜZERİNDE ETKİSİ VAR’

    Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Alim ise kene türleri hakkında bilgi vererek, “Ülkemizde yumuşak ve sert kene olmak üzere iki çeşit kene var. Bizim için en sıkıntılı olan kene sert olan keneler. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde kene türleri ile ilgili çalışmalar 2000’li yılların başından itibaren başlamıştı. Bizler kenelerde ‘Borrelia ve Q Fever’ incelemek istedik. Bizler için en sıkıntılı kene türü ‘Hylomma’ türü kenelerdir. Araştırma yaptığımız dönemlerde topladığımız kene çeşitleri içerisinde Hylomma türü keneler yüzde 5 civarındaydı. Ancak son dönemlerde Sivas’ta ve bölgede toplanan kenelerin yüzde 30’u Hylomma türü kenelerden oluşuyor. Kenelerin uyanması hava ısısına bağlıdır. Hava bir anda ısındığı zaman keneler yumurtadan çıkıyor. Bu sene havalar erken ısındı. Havanın ısınması nedeniyle kene vakaları artmış oldu. Eğer hava ısısı düşük olsaydı, örümcekler ve karıncalar kenelerden önce uyanacaktı. Dolayısıyla kene vakaları bu kadar çok olmayacaktı. Küresel ısınmanın da keneler üzerinde etkisi var” dedi.

    ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

    SCÜ Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aynur Engin, kene vakalarında kişilerin izlemesi gereken birtakım yollar olduğunu belirterek, “Vücuda yapışan keneyi çıkarmak için mümkünse sağlık kuruluşuna yakınlarsa hemen bir sağlık kuruluşuna gitsinler. Ama böyle bir imkânları yoksa kendileri de çıkarabilirler. Nasıl çıkaracaklar? Esasında en iyisi ucu kıvrık bir penset. Kene vücuda kafasıyla tutunuyor. Siz pensetle tuttuğunuzda arka kısmı boşta kalır. Kafasını soktuğu yer cilde tutunmuştur. Pensetle keneyi güzelce kavramak lazım. Ama etimizi değil. Yani cildimizi tutmayacağız. Keneyi tam cilde tutunduğu yerde sıkıca kavrayacağız. Sonra güçlü bir şekilde çıkaracağız. Ya da çivi çıkarır gibi çekerek çıkaracağız. Burada önemli olan sağlam tutarsak, keneyi parçalamadan çıkarırız” dedi.

    ‘YAŞ VE KRONİK RAHATSIZLIK BULGUSU YOK’

    İleri yaşta olanlar ile kronik rahatsızlığı bulunanların KKKA hastalığını daha ağır geçireceğine dair henüz bir bilgi olmadığını söyleyen Prof. Dr. Aynur Engin, “Benim bir sürü genç hastam var. Kronik rahatsızlığı olmadığı halde ağır seyreden de var. Bir sürü hastalığı olduğu halde, yaşlı olduğu halde hastalığı atlatan da var. KKKA hastalığı için altta bulunan hastalığı ve yaşlı olması nedeniyle KKKA’yı ağır geçirir diye bir şeyin söz konusu olmadığını düşünüyorum” dedi.

    Üniversite hastanesinde hasta yoğunluğundan dolayı kapasite artışına gidildiğini belirten Başhekim Prof. Dr. Ömer Tamer Doğan ise “Bu seneye özgü olarak da bahar aylarının sonunda görülen hastalık bahar aylarının başlarından itibaren görülmeye başlandı. Ve bu durum bizi biraz endişelendirdi. Bu nedenle de Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğimizin daha önce yarısını bu hastalığın tedavisine ayırırken, şimdi tamamını ayırmaya karar verdik. Gerekirse ek klinik açmaya karar verdik” ifadelerini kullandı.

  • Toplu taşıma araçlarının getirdiği hava akımında virüs riski

    Toplu taşıma araçlarının getirdiği hava akımında virüs riski

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, toplu taşıma araçlarının geçişi sırada oluşan hava akımının duraklarda bekleyenler için koronavirüs bulaş riski oluşturabileceğini belirtti.

    https://www.instagram.com/p/CAqD3XJIAnr/

    Prof. Dr. Ceyhan, toplu taşıma araçlarının duraklara yanaşırken beraberinde getirdiği hava akımının teorik olarak risk oluşturduğunu söyledi. Prof. Dr. Ceyhan, “Normalde bir kişinin ağzından soluma, konuşma, öksürük ya da hapşırık ile çıkan damlacıkların 1,5 metre gittiğini düşünüp sosyal mesafeyi 1,5 olarak öngörüyoruz. Örneğin klima olduğunda bu 3 metre, 4 metreye kadar götürebiliyor. Teorik olarak düşündüğünüzde bir otobüsün ya da metronun geçişi sırasına olan hava akımı böyle bir şeye neden olabilir diye düşünülebilir. Ama bu bir kişinin çalışıp gösterdiği bir şey değil, ‘ne kadar sürüklüyor, ne kadar götürüyor’ diye. Bir de şunu da unutmamak lazım; bunun olabilmesi için o bulunan yerde mutlaka virüs taşıyan birinin olması lazım. Konuşma ya da solunum ile ağzından çıkan damlacıklar ile bu biraz daha küçük bir ihtimal. Ama eğer öksürmüş, hapşırmış, etrafa bol miktarda o ortama damlacık çıkarmış ise bu biraz daha teorik anlamda mümkün olacak bir şey” dedi.

    ‘HAVA AKIMI GİBİ FAKTÖRLER RİSKİ ARTIRACAKTIR’

    Prof. Dr. Ceyhan, toplu taşıma kullanırken dikkat edilmesi gerekenlere ilişkin, “Öngörmediğimiz bu tip riskler yüzünden sadece maske ya da sadece mesafeye dikkat etmek yeterli koruyuculuğu sağlamıyor. O yüzden ‘hem maske hem mesafe kuralına uymak lazım’ diyoruz. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki sadece maske takarsanız yüzde 82 koruyabiliyor, maske takmaz sadece mesafe kuralına uyarsanız yüzde 82 koruyor. İkisini birden yapınca yüzde 97 koruyor. Biz ne kadar bunu ‘damlacıklar dışında küçük partiküllerle taşınmıyor’ desek de bu çok emin olduğumuz bir konu değil. Özellikle öksürme, hapşırma sırasında çok bol miktarda virüs ortaya saçılıyor, bu küçük partiküller için de olabileceği düşünülüyor. Kalabalık ortamlarda bulunacaksak eğer mümkün olduğu kadar mesafeyi korumaya dikkat etmek gerek. Maske mutlaka takmak gerekir. O ortamda bir kişinin bile maskesiz olması o kişinin virüs taşıması halinde ciddi bir risk doğuracaktır. Hele böyle ekstra riski arttıran faktörler çıkarsa hava akımı gibi bunlar mutlaka o riski daha da artıracaktır” diye konuştu.

    ‘SINAVDA ALINAN ÖNLEMLER YETERLİ OLACAKTIR’

    Bugün yapılan Liselere Geçiş Sistemi kapsamındaki merkezi sınavın vaka artışı için risk oluşturup oluşturmayacağına da değinen Prof. Dr. Ceyhan, “Sınav başlı başına bir risk aslında. Alınan tedbirler ile riskin minimuma indiğini söyleyebiliriz. Öğrenciler girdikten sonra maske zorunlu değil. Eğer maske ile rahat ediyorsa takması daha güvenli; ama takmıyorsa da çok önemli değil. Yeter ki mesafe, maske takılmadığı durumda 1,5 değil 2 metre olarak düşünülsün. Öğrenci bakacak eğer otururken bu şekilde bir risk oluşuyorsa mesafe açısından, bunu hemen salondaki gözetmene söyleyecek. O insanlar sıraları açarak tedbir alacaklar. Gerçekten alınan önlemlerin ben etkili olacağını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

  • Dr.Çevli’nin son bakışını eşi anlattı: Bu virüsün şakası yok

    Dr.Çevli’nin son bakışını eşi anlattı: Bu virüsün şakası yok

    KOVİD-19 nedeniyle geçtiğimiz Mayıs ayında henüz 58 yaşında hayatını kaybeden Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Salih Cenap Çevli’nin ardında, ölümünden yarım saat önce eşiyle yaptığı görüntülü görüşme sırasında çekilen son fotoğrafı ve mutlu anlarına dair görüntüleri kaldı.

    Son bakışın ardındaki hikayeyi ilk kez DHA’ya anlatan Pınar Çevli, “Yoğun bakımda yaşam mücadelesi verirken bile herkesi uyardı. ‘Bu virüse kendinizi öldürtmeyin, maskenizi takın, evde kalın’ diye haykırdı. Maskesi çenesi altında gezenlere müthiş öfkeleniyorum. Bu işin şakası yok, sevdiğiniz birini nefes almak için çırpınırken görmek çok çok acı” dedi.

    Hastaları ve sosyal medyadaki takipçileri tarafından çok sevilen doktorlardan biriydi Dr. Salih Cenap Çevli. Koronavirüs salgının Wuhan’da başladığı günden itibaren Twitter hesabı üzerinden binlerce takipçisini uyarmaya başladı; daha salgın Türkiye’ye gelmeden maske, mesafe ve hijyen gibi kişisel önlemlerin sıkılaştırılması gerektiğinden bahsetti sürekli. Salgından önce ailesiyle evde kalmaya, gerekmedikçe sosyal alanlarda bulunmamaya dikkat etti; hastanede de maskesiz, gözlüksüz, eldivensiz asla çalışmadı. 10 yıl önce büyük bir aşkla evlendiği eşi Pınar Çevli’ye; ‘Bu virüs beni bulursa indirir’ diyordu. Çünkü hem kalp damarlarında stent vardı hem de akciğerlerinde alerjik bir rahatsızlık taşıyordu. Genel cerrahi ve anatomi uzmanlığı bulunan, tıp ile elektroniği birleştirdiği icatlarıyla dikkat çeken ve 33 yıldan fazla askeri hekim olarak çalışıp helikopterde bile kurşun çıkarma ameliyatı yapan Opr. Dr. Çevli, Mayıs ayı başlarında Koronavirüs nedeniyle rahatsızlandı. Hastanedeki 20 günlük yaşam mücadelesinin neredeyse her anında insanları uyarmak için kendini çektiği videolarla çağrı yaptı. “Gereksiz yere dışarı çıkmayın, maskesiz dolaşmayın, burası sandığınız gibi değil. Bu virüse kendinizi öldürtmeyin” diye vatandaşlara adeta yalvaran talihsiz doktor, ne yazık ki 27 Mayıs’ta yaşamını yitirdi. Geriye, ölümünden yarım saat önce eşi Pınar Çevli ile yaptığı görüntülü görüşmedeki o son bakışı kaldı. Pınar Çevli, o fotoğrafın ardındaki hikayeyi anlattı.

    “BEGONVİLE ŞARKISI İLE BENİMLE VEDALAŞMIŞ ASLINDA”

    “Kovid tedavisi gördüğü sırada sürekli görüntülü görüştük. Son gün nefes darlığından konuşamıyordu artık, sadece eliyle iyiyim ve hoşçakal işaretleri yapabilmişti. Ondan bir gün önce, son konuşmamızı yapmıştık. Ardından mesajla bana bir şarkı göndermiş, ‘Begonvil’ diye. Ben de şarkıyı biliyorum, sözlerini de biliyorum. Çok anlamsız geldi o an. Çünkü ‘Benim yerime de sev, bekletme hayatı’ diye sözleri var. Aradım hemen, ‘Bu şarkıyı beraber söyleyeceğiz. Sen çalacaksın, ben söyleyeceğim’ dedim. Nereden bilebilirdim ben o şarkıyı her gün dinleyip ağlayacağımı? Sanki hissetmiş gibi, vedalaşmış bir gün öncesinden.”

    “ÇOCUKLARINA SARILAMADAN GİTTİ, ÖYLE LANET BİR HASTALIK”

    Eşinin askeri doktor olarak yıllarca hizmet verdiğini anlatan Pınar Çevli, onu anlatırken zaman zaman gözleri dolsa da güçlü durmaya söz verdiğini, onun emaneti çocukları için bunu yapacağını söyleyerek, şöyle devam etti:

    “Kuleli Askeri Lisesi çıkışlıydı. 33 yıl 7 ay devlette çalıştı. 2009 yılında kıdemli Tabip Albay olarak emekli oldu. Sonrasında da özel hastanelerde çalışmaya başladı. Hastalık Wuhan’da ilk çıktığında eve stok yaptırdı. Aç kalacağız, market bulamayacağız falan diye değil. Salgın Türkiye’ye ulaştığında dışarı çıkma, alışverişe gitme sayımız düşsün diye. O kadar öngörülüydü. Daha o dönem maske kullanmaya başladı. İşe gidip gelirken aracında bile maske kullanırdı. Hep derdi ki, ‘Bu bana gelirse, beni götürür.’ Çünkü kronik rahatsızlıkları vardı. Kalbinde stent, akciğerlerinde alerjik hastalığı vardı. Kızımız Sude (16) engelli olduğu için salgın daha ülkemize gelmeden onu Bursa’ya annemin yanına yolladık. İnsanlar normal hayatına devam ederken biz evimizde kalmaya başlamıştık bile. İşten gelince yemeğini ayrı yerde yer, Sude’nin odasında kalırdı bizi korumak için. Oğlumuz Arda (14) ve Yiğit (7) ile çok fazla bir araya gelmemeye özen gösterirdi. 3 ay biz eşimle aynı masada yemek yiyemedik, sohbet edemedik. Çocuklarına sarılamadan gitti. Bu ne kadar acı bir şey ancak yaşayan biliyor.”

    “GÖRÜNTÜLÜ GÖRÜŞTÜK, 20 DAKİKA SONRA ÖLÜM HABERİ GELDİ”

    Eşinin Mayıs ayı başlarında bir gün uzun bir ameliyat dönüşü çok yorgun ve bitkin bir şekilde eve geldiğini anlatan Çevli, hastaneye yatma sürecini şöyle özetledi:

    “Ertesi gün titremeler, ağrılar başladı. Çalıştığı hastanede yapılan testin pozitif olduğu anlaşılınca tedavi için başka bir özel pandemi hastanesine yatırıldı. Bize de test yapıldı hemen. Çocuklarda bir şey yoktu ama ben pozitiftim. Şanslıydım, ben de pozitif olduğum için serviste tedavi gördüğü zamanlarında yanında kalabildim. 3 gün ona ben bakabildim. Gittikçe durumu kötüleşiyordu. Nefes almakta zorlanmaya başladı. Yoğun bakıma almaları gerektiğini söylediler. Yoğun bakıma girerken sarılabildim en son. İkimiz de ağladık. Ama hiç umudumuzu yitirmemiştik. Yoğun bakımda satürasyonunu falan kendisi takip ediyor, sürekli videolar çekip herkesi uyarıyordu. Her gün görüntülü görüşme yapıyorduk. Çıkacağı günler için planlarımı anlatıyordum ona sürekli. Son zamanlarına doğru konuşmakta dahi zorlanıyordu. Akciğerleri çok kötü durumdaydı. Yoğun bakıma yatışından 18 gün sonra falan bir sabah beni aradı. Konuşamayacak kadar kötüydü. Eliyle iyiyim işareti yaptı. Sonra el salladı ve ardından da ‘Seni seviyorum’ diye mesaj attı. ‘Ben de seni seviyorum’ yazdım. 20 dakika sonra telefonum çaldı. ‘Pınar Hanım hemen hastaneye gelebilir misiniz, kalbi durdu, döndürmeye çalışıyoruz’ dediler. O anda dedim, her şey bitti!”

    “HER GÜN İZLEDİĞİNİZ SAYILARDAN BİRİ SİZ OLUYORSUNUZ”

    “Hastalığın ilk belirtileri, durumunun ağırlaşması, yoğun bakıma girmesi ve vefat etmesi 20 gün içerisinde oldu” diyen Pınar Çevli, szölerini şöyle noktaladı: “Yarım saat önce konuştuğunuz bir kişi, size el sallıyor, ‘Seni seviyorum’ diyor; yarım saat sonra ölüm haberini alıyorsunuz.  Bu böyle bir şey işte. O günlerde diyordum ki, kötü olsa da hiç ayağa kalkamazsa da yeter ki yaşasın. 3 ay boyunca kızına sarılamadı, büyük oğlumuzu göremedi. Küçük oğlumuzla bir araya gelip vakit geçiremedi. Ben eşime sarılamadım. En son yoğun bakıma götürürlerken sarılabilmiştim. Sevdiğiniz bir insanın son anında yanında olamayabilirsiniz, günlerce göremeyebilirsiniz, dokunamayabilirsiniz. Bu, eşiniz, anneniz belki evladınız bile olabilir. Bunun şakası yok. Ekranlardan günlük izlediğiniz o sayılardan bir tanesi bir gün siz oluyorsunuz. Sessiz taşıyıcı o kadar çok ki! Hep ‘Gelmeyin hastanelere, bir baş ağrısıyla, bir kırgınlıkla gelmeyin. Şüpheli durumunuzda belirlenmiş pandemi hastanelerine başvurun. Oralarda tedbirler daha yüksek. Hem kendiniz hem sağlık çalışanlarını koruyun. Gereksiz yere dışarı çıkmayın, AVM’lere gitmeyin, kendinizi andırmayın. Kendinizi bu virüse öldürtmeyin, tedbirinizi elden bırakmayın’ derdi.”

  • Sağlık Bakanı Bursa’yı uyardı: 1 haftadır artış var!

    Sağlık Bakanı Bursa’yı uyardı: 1 haftadır artış var!

    “Normalleşme eski hayat tarzımıza dönmek demek değildir. Sürpriz yok, beklenen sınırdayız.”

    “Son 1 ayda Bursa’da günlük vaka sayısı ortalama 64’tü. Son 1 haftada 84, son 3 günde 93, şimdiyse günlük 100’e kadar çıkmış oldu. Bursa’da artış var. Bursa dikkat etmeli, kurallara uymalı. Sürekli artış yaşanıyor.”

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca günlük koronavirüs tablosunu ise şöyle açıkladı: Bugünkü vaka sayısı 1429, bugünkü vefat sayısı 19. bugün iyileşen vaka sayısı 1261.

  • “Alarm zili çalıyor, kurallardan uzaklaşıyoruz”

    “Alarm zili çalıyor, kurallardan uzaklaşıyoruz”

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Hasan Tezer, normalleşme döneminde kurallara yeterince dikkat edilmemesi nedeniyle vaka sayılarının tekrar 1500’lere çıktığını söyledi. Tezer, “Bizim için bir alarm diye düşünün 1500’lü rakamları, yani kurallardan uzaklaşıyorsunuz anlamına gelen bir rakam” dedi.

    Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi ve Gazi Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Hasan Tezer, 1 Haziran’dan itibaren başlayan normalleşme döneminde koronavirüs günlük vaka sayılarında yaşanan artışı değerlendirdi.

    Normalleşmenin beraberinde diğer ülkelerde de vaka sayılarında dalgalanmaları getirdiğine dikkat çeken Tezer, bu dönemde maske, mesafe ve temizlik kurallarına uymanın çok önemli olduğunu söyledi.

    Normalleşme kavramının Türkiye’de yanlış anlaşıldığını düşündüğünü belirten Tezer, “Normalleşme süreci işlerin bittiği, artık koronavirüsün ülkemizde olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece vaka sayılarının azaldığını, daha kontrol edilebilir bir düzeye geldiğini ve artık kontrollü bir normal hayata geçiş anlamına geldiğini söylemektedir. Tüm dünyada salgın devam ediyor” dedi.

    Virüsün ultraviyole ışınlarından, nemden ve sıcaktan etkilendiğini, bulaşıcı özelliğini nispeten kaybettiğinin bilindiğini hatırlatan Tezer, “Ama temas arttıkça, maske takmadıkça, 1.5 metreden daha fazla yaklaştıkça, uzun süre sohbet ettikçe, özellikle 15 dakikanın üzerindeki sohbetlerde kalabalık yerlerde bulaş da kaçınılmaz” diye konuştu.

    ‘Vaka sayılarında 5 gün üst üste artış görürseniz, bu işlerin bir yerde ters gittiği anlamına gelir’
    Tezer, “İsterse kış virüsü olsun, isterse başka virüs olsun bulaşma devam edecektir. İnsanlarımızın biraz dikkat etmemesi sebebiyle vaka artışları meydana geldi. 900’lü rakamlardayken 1500’lü rakamlara geldik, tabii ki bizim için bu uyarıcı niteliğinde, yani çok ciddi bir artış olarak belki yorumlanmayabilir. Ama bizim için ciddi bir uyarı bu, önlemlere dikkat etmezseniz vaka sayıları daha da artabilir. Vaka sayılarında 5 gün üst üste artış görürseniz aslında bu işlerin bir yerde ters gittiği anlamına gelir. Bizim için bir alarm diye düşünün, 1500’lü rakamlar, kurallardan uzaklaşıyorsunuz anlamına gelen bir rakam. Bu, ‘alarm, zil çalıyor, dikkat edin, bakın daha fazla kurallara uymazsanız rakamlar artabilir’ demek”
    ifadelerini kullandı.

    ‘En sık yapılan yanlış fazla özgüven’

    Prof. Dr. Tezer, vaka sayılarındaki artış nedenlerine ilişkin şunları söyledi:

    “En sık yapılan yanlış fazlaca özgüven. İnsanlarımızda olan ‘Bana nasılsa bir şey olmaz’ yanlış bir algı. Sanki artık salgın bitti. Sonuç itibarıyla ekranlarda tüm dünyada bir normalleşme süreci görüyoruz, plajların yoğunluğunu görüyoruz, insanlar sokaklarda. Toplumda da bu yanlış bir algıya sebep oluyor, tamam ülkemizde azaldı, dünyada da azaldı, ‘daha rahatız’ gibi bir algı oluşuyor. Diğeri maskelerin yanlış kullanımı. İnsanlar psikolojik olarak maskeyi takıyorlar, alınlarına, çenelerine, burun açık ve onu bir aksesuar gibi kullanıyorlar. Sosyal mesafe, kalabalık içerisinde maske takmamak, yani maskeyi doğru taksak da kalabalıkta takmamak. Kalabalık içerisine artık büyük bir özgüvenle girmek, kalabalıkta bulunmak. Bunlar maalesef rakamlarımızın artmasına sebep oldu.”

  • DSÖ’den ilaç açıklaması: Harika bir haber aldık

    DSÖ’den ilaç açıklaması: Harika bir haber aldık

    Dünya Sağlık Örgütü, ucuz ve yaygın olarak bulunan bir steroid ilacının ağır yeni tip koronavirüs (Kovid-19) hastalarının tedavisinde ölüm oranını düşürdüğünü gösteren klinik testlerini ‘harika haber’ olarak nitelendirdi.

    İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nin yürüttüğü testlerde ‘Deksametazon’ adlı ucuz ve yaygın olarak bulunan bir ilacın Kovid-19’da ölüm riskini düşürdüğü belirlenmesinin ardından DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus konuya ilişkin açıklama yaptı.

    “Bu, oksijen ve ventilatör desteğine ihtiyaç duyan hastalarda ölüm oranını düşürdüğü gösterilen ilk tedavi. Bu harika bir haber. Bu hayat kurtaran bilimsel atılıma katkı sağlayan İngiltere hükümetini, Oxford Üniversitesi’ni ve İngiltere’deki birçok hasta ve hastaneyi tebrik ediyorum” diyen Ghebreyesus, şunları ekledi:

    “Araştırmacılar, testlerin ilk sonuçlarıyla ilgili görüşlerini DSÖ’yle paylaştı. Gelecek günlerde tam bir veri analizini dört gözle bekliyoruz.

    DSÖ, genel olarak bu müdahaleyi anlamak için meta-analizi (toplu çözümleme) koordine edecek. DSÖ’nün klinik kılavuzu, ilacın Kovid-19 hastalarında nasıl ve ne zaman kullanılması gerektiğini gösterecek şekilde güncellenecektir.”

  • Koronavirüste hayat kurtaran en etkili ilaç bulundu!

    Koronavirüste hayat kurtaran en etkili ilaç bulundu!

    BBC, koronavirüs salgınında hastaların hayatını kurtaran ilacın bulunduğunu duyurdu.

    BBC, Oxford Üniversitesi’nden bir ekip tarafından 2 bin hastada kullanılan Dexamethasone adlı ilacın, koronavirüste hayat kurtaran en etkili ilaç olduğunu duyurdu.

    Hayli ucuz olan Dexamethasone adlı ilacın, koronavirüsü ağır şekilde geçiren hastaların tedavisinde düşük dozlu kullanıldığı belirtiliyor.

    İlaç, solunum cihazına bağlı olan hastaların ölüm oranını üçte bir oranında azalttı. Oksijen verilmesi halinde ise, bu oran beşte bire çıktı.

    BBC’ye konuşan uzmanlar, ilacın koronavirüse karşı verilen savaşta çığır açıcı olduğunu belirtiyor.

    İlaç Oxford Üniversitesi’nden bir ekip tarafından hastanede tedavi gören 2 bin hastada denendi.

    Sonuçlar ilaç verilmeyen 4 bin hastayla karşılaştırıldı. Solunum cihazına bağlı hastalarda ölüm riski yüzde 40’tan yüzde 28’e düştü. Oksijene ihtiyaç duyan hastalarda ise bu oran yüzde 25’ten yüzde 20’ye indi.

  • İlk önce kendi üstünde deneyecek! Aşı için tarih verdi

    İlk önce kendi üstünde deneyecek! Aşı için tarih verdi

    Ekibi ile birlikte yeni tip Koronavirüs’e (Covid-19) karşı önleyici tedavi bulma çalışmaları yürüten Prof. Ercüment Ovalı, aşı için 1 Şubat tarihini verdi. Ovalı, aşıyı ilk kendi üzerinde deneyeceğini de belirtti.

    Prof. Ovalı, Habertürk’ten Kübra Par’a aşı hakkında açıklamalarda bulundu. Ovalı, Par’ın “Şu an aşı üzerinde çalışan 8 grup içinde sizden başka geleneksel aşı üzerinde çalışan var mı?” sorusuna şöyle yanıt verdi:

    “2 grup daha var. Onlar da çok iyiler. Emeklerine saygı duyuyorum. Örneğin Konya Selçuk Üniversitesi’nden bir grup var, çok iyi niyetle çalışıyorlar. Özel bir firmayla işbirliği içinde müthiş işler yapıyorlar. Aşı ile ilgili TÜBİTAK’ın düzenlediği son toplantıda onlara “Size yardım edelim” dedim. Biz ekonomik olarak güçlü bir grubuz. Böyle bir avantajımız var.

    KONYA’DAKİ GRUP DA KENDİ ÜZERİNDE DENEYECEK

    Hatta aramızda şöyle bir konuşma geçti. Aşı bulunduğunda ilk kendi üzerimizde deneyeceğiz. Bütün gruplar bunu söylüyor. İşte bu kadar iyi niyetle ve fedakârca çalışan bir bilim dünyası var Türkiye’de. Ben de aşıyı ilk kendi üzerimde deneyeceğim çünkü zaman kazanmaya çalışıyoruz.”

    “Biz kapitalist değiliz. Eğer aşıma güveniyorsam deneklere vermeden önce kendime yapmam lazım” diyen Ovalı, 1 Şubat tarihini işaret ederek şunları söyledi:

    “Görünen o ki yurt dışındaki gruplar aşıyı Ekim-Kasım gibi getirecekler. Biz onlardan 3 ay sonra çıkarabileceğiz.”

    ERCÜMENT OVALI KİMDİR?

    Ovalı, 1961 yılında Kırklareli Babaeskide dünyaya geldi. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesindeki eğitimini 1985 yılında, 19 Mayıs Üniversitesinde İç Hastalıkları ihtisasını 1991’de, Hematoloji üst ihtisasını 1997’de Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinde tamamladı. Öğretim üyeliğine ise 1992 yılında KTÜ iç hastalıklarında başlayan Ovalı, 1994’de doçent 1999’da Profesör unvanını aldı.

    Karadeniz Teknik Üniversitesi Hematoloji bilim dalında öğretim üyeliği görevini yürütürken Ercüment Ovalı, 1 Aralık 2010’dan sonra Acıbadem Labcell hücre laboratuvarı ve Kordon Kanı Bankası Mesul Müdürü görevine getirildi. 370’den fazla yayına sahip olan bilim insanı, son 18 yıldır hücresel tedavi ürünlerinin geliştirilmesi ve klinik uygulamasıyla ilgili çalışmalar yürütüyor.