Kategori: Sağlık

  • Ağrı şikayetiyle gitti, mesanesinden 1 kilogramlık taş çıkarıldı

    Ağrı şikayetiyle gitti, mesanesinden 1 kilogramlık taş çıkarıldı

    Manisa’nın Kırkağaç ilçesinde yaşayan 39 yaşındaki Birgül Büyükmanisa, karın ağrısı şikayetiyle Kırkağaç Devlet Hastanesine başvurdu. Burada üroloji servisine sevk edilen Büyükmanisa’nın mesanesinde kitle tepit edildi. Uzman Doktor Ümit Gümüş’ün araştırmaları ve çektirilen filmler sonucu tespit edilen kitlenin alınması için Birgül Büyükmanisa ameliyat masasına yatırıldı. Uzm. Dr. Ümit Gümüş ve ekibi tarafından uzun uğraşlar sonucu 1 kilo 6 gram ağırlığında ve 18 santimetre boyunda bir taş çıkarıldı. Bu dev taşın çıkarılması ameliyat anında büyük sevince sebep olurken, 10 yıldır yaşadığı ağrılar nedeniyle tüm yaşamı alt üst olan Büyükmanisa yeniden hayata döndü.

     

    Yapılan açık cerrahi ameliyatı ile vücudundan inanılmaz bir kitle çıkartılan Birgül Büyükmanisa bir gün sonra ayağa kalkmayı başarırken, kendisini tekrar sağlıklı bir hayata kavuşturan Uzm. Dr Ümit Gümüş’e ve tüm Kırkağaç Devlet Hastanesine ekibine teşekkür etti.
    Uzun yıllardır ağrılar çektiğini söyleyen Büyükmanisa, “10 yıl öncen beri şikâyetim vardı ama olayın ciddiyetini tam anlamıyla anlayamadım. Son bir aydır çok sancılarım oldu. Sonra Kırkağaç Devlet Hastanesi Acil Servisine çıktım burada ilaç verdiler. Film çektirip Doktor Ümit Gümüş’e gittim. Doktorumuz sende büyük sıkıntı var dedi. İdrar kesende büyük bir taş var dedi. Allah ondan razı olsun. Çok şükür ameliyatımız iyi geçti. Baya güzel bir taşım varmış. Doktorumuzdan, hemşirelerimizden, başhekimimizden hepsinden Allah razı olsun. Eskiden hastaneye gitmekten korkardım ama şimdi hepsi çok iyiler. Beni dünden beri el üstünde tutuyorlar. Şimdi çok iyiyim çok şükür. Biraz ağrılarım var ama o kadar olacak tabi. 10 yılın cilvesini çekiyorum” diye konuştu.
    Eşinin 10 yıldır sıkıntı yaşadığını söyleyen Mehmet Büyükmanisa, “10 yıldır büyük sıkıntılar çektik. Kırkağaç Devlet Hastanesine geldik. Burada Ümit Gümüş hocamız eşimi tedavi etti. Şu an artık rahatız. Kendisine çok teşekkür ediyorum” dedi.

    “Hastamızı taburcu etmeyi planlıyoruz”
    Ameliyat hakkında bilgi veren Kırkağaç Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Mehmet Fatih Yazıcı’da “39 yaşında kadın hastamız Üroloji Polikliniğimize idrar yaparken güçlük, idrar yaparken tam boşalamama hissi şikayetiyle başvurdu. Üroloji Polikliniğinde Hekimimiz Ümit Gümüş değerlendirdikten sonra dev bir mesane taşı saptadı. Sistolitotomi operasyonuyla yaklaşık 18 santimetre boyutlarında 1 kilo ağırlığında bir mesane taşı çıkarıldı. Operasyon sonrasında hastamızın serviste takibi devam ediyor. İnşallah bir aksilik olmazsa şifayla taburcu etmeyi planlıyoruz” diye konuştu.
    Ameliyatı gerçekleştiren başarılı hekim Dr. Ümit Gümüş, Türkiye’de ve dünyada buna benzer bir olayın olup olmadığını araştıracaklarını belirtti.
    Şimdi buna benzer bir olayın Türkiye’de ve dünyada olup olmadığı araştırılıyor.

  • Egzama hastaları güneşten korunmalı

    Egzama hastaları güneşten korunmalı

    Çocuk İmmünoloji ve Alerji Uzmanı Dr. Nazan Tökmeci, Atopik dermatit (egzema) hastalarının yaz aylarında dikkat etmesi gerekenler hakkında açıklamalarda bulundu.
    Egzama ile ilgili bilgi veren Uzm. Dr. Tökmeci, “Atopik dermatit (egzema) genetik, çevresel ve immünolojik faktörlerle derinin bariyer fonksiyonlarının bozulması sonucu oluşan bir deri hastalığıdır. Ciltte tekrarlayan kuruluk, kaşıntı ve egzemalarla seyreder. Sıklıkla çocuklarda görülmekle birlikte, erişkin yaşlarda da görülebilmektedir. Hastanın gece uykusunu, okul başarısını, sosyal aktivitelerini ve yaşam kalitesini bozan önemli bir sağlık sorunudur” diye konuştu.

    “Sıcak hava kaşıntıların artmasına yol açar”
    Hastaların nelere dikkat etmesi gerektiğine değinen Uzm. Dr. Tökmeci, “Bu hastaların şikâyetlerini artıran aşırı sıcak, nem, tahriş edici maddeler, kimyasallar, alerjenler, enfeksiyonlardan kaçınmaları ve ciltlerini çok iyi nemlendirmeleri önemlidir. Atopik dermatiti olan hastalarımızın şikâyetleri, sıcak yaz aylarında güneş ışınlarının da etkisi ile artmaktadır. Sıcak hava ciltte kuruluğa sebep olarak kaşıntıların artmasına yol açar. Bu hastalarda güneşten korunmak ve cildi nemlendirmek çok önemlidir. Güneşten korunmak için hastalarımızın güneş ışığının yoğun olduğu 10.00-16.00 saatleri arasında dışarıya çıkmamaları, mutlaka şapka ve güneş gözlüğü kullanmaları, uzun kollu açık renkli kıyafetleri tercih etmeleri önemlidir” şeklinde konuştu.

    “Güneş kremi kullanılmalı”
    Güneş kremi kullanmanın önemine dikkat çeken Tökmeci, “Hastaların dışarı çıkmadan 30 dakika önce 50 koruma faktörlü güneş kremi kullanmaları ve sonrasında 2 saatte bir tekrar etmeleri gerekir. Denizin tuzlu, havuzun ise klorlu suyu ciltte kuruluk ve tahrişe sebep olabilir. Bu hastaların deniz veya havuzdan çıktıktan hemen sonra ılık suyla duş almaları, lif, kese ve sabun kullanmamaları, hipoalerjenik parfümsüz bir temizleyici kullanmaları ve nemlendirici kremle ciltlerini nemlendirmeleri, cildin nem dengesini korumak açısından önemlidir” ifadelerini kullandı.

    “Geniş kıyafetler tercih edilmeli”
    Kıyafet konusuna da dikkat edilmesi gerektiğine vurgu yapan Tökmeci, “Aşırı terleme hastaların şikâyetlerini artırabileceği için sentetik içerikli kıyafetler giymemeleri, yüzde 100 pamuklu, vücudu sıkmayan geniş kıyafetler tercih etmeleri faydalıdır. Özellikle bol su içmek, sağlıklı ve dengeli beslenmek, lifli gıdalar, mevsiminde meyve ve sebze tüketmek, fermente gıdaları tercih etmek ve Omega-3’den zengin beslenmek hastalarımızın cilt sağlığı açısından da çok yararlı olacaktır” diyerek sözlerini tamamladı.

  • Bebekli evlerde klima kullanımına dikkat

    Bebekli evlerde klima kullanımına dikkat

    Özellikle yüksek sıcaklığın nemle birleştiği kentlerde, bebekli aileler de klima kullanımında endişe yaşıyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Özge Yendur, “Uygun kullanım koşulları olmak şartıyla, bebekli odalarda klima kullanımının zararlı değil. Ortalama 24 derece ve 45-65 nem aralığında klima kullanımının bebekli odalar için uygun” dedi.

    Havalandırma önemli
    Klimanın standart bakımlarının yapılması ve bebeğin üzerine doğrudan hava akımının verilmemesi gerektiğinde dikkat çeken Dr. Yendur, “26 dereceye kadar olan sıcaklık, klimalı oda için uygun bir derece. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konulardan biri de nem. 45-65 nem aralığına dikkat edilmediğinde kuru havada hissedilen sıcaklık düşer, bebeğin üşüme ihtimali artar. Uygun sıcaklık ve nem ve 2-3 saatte bir havalandırılan oda ile bebeğin konforlu bir uyku geçirmesini sağlayabilirsiniz. Temiz hava dolaşımı, solunum yolu hastalıklarının önlenmesinde önemli bir rol oynar. Nemlendiriciler veya su kapları kullanarak nem seviyesini dengelemek, bu riski azaltabilir” diye konuştu.

    Kansızlık olan bebeklere 26-27 derece uygun
    Dr.Özge Yendur, ülkemizde genel olarak hafif kansızlık sıklığının yüksek olduğuna değinerek, “Özellikle kansızlık görülen bebeklerde 26-27 santigrat dereceye ayarlanmış bir klima, bebekler için daha da uygun olabilir, çünkü bebekler yetişkinlere göre daha düşük sıcaklıklarda rahatsız olabilirler. Klimaların doğrudan bebeğin üzerine hava üflemesi, bebeğin vücut sıcaklığını hızlı bir şekilde düşürebilir ve hipotermi riskini artırabilir. Ayrıca, doğrudan hava akımı, bebeklerin hassas ciltlerinde kuruluk ve tahrişe neden olabilir. Geceleri devamlı çalıştırılma söz konusu ise ince bir pike tarzı örtü ile çocuğun üstü örtülebilir” şeklinde konuştu.

    Klimaların kullanma talimatlarına uygun üretici firmalarının önerdiği şekilde düzenli bakımın ihmal edilmemesinin önemine değinen Yendur, şu bilgileri verdi: “Hava filtrelerinin temizlenmesi, alerjenlerin ve mikroorganizmaların yayılmasını önler. Yapılan araştırmalar, düzenli bakım yapılan klimaların, özellikle astım ve alerji gibi solunum yolu hastalıklarının önlenmesinde etkili olduğunu gösteriyor. Bu adımlara özen gösterildiğinde küçük çocukların da bulunduğu bir odada klimanın güvenli ve sağlıklı bir şekilde kullanımını sağlayabilirsiniz. Klimalar, doğru kullanıldığında, sıcak yaz günlerinde miniklerimiz ve ailelerimiz için büyük bir rahatlık sağlar ve sağlıklı bir iç ortam oluşturur.”

  • Dünya Emzirme Haftası

    Dünya Emzirme Haftası

    Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Neonatoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Neslihan Tekin, Neonatoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Özge Aydemir, Sosyal Pediatri Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Meltem Dinleyici ile araştırma görevlileri, intörn doktorlar, Kadın Doğum Servisi hemşireleri, emzirme danışmanlığı yapan hemşireler ve Emzirme Destek Polikliniği Hemşiresi Ayşe Özdemir’in katıldığı etkinlikte emzirmenin önemini vurgulamak ve farkındalık oluşturmak amacıyla; ESOGÜ Hastanesi’nde doğum yapan annelere anne sütü ve emzirmenin önemi hakkında eğitici bilgiler verildi, anneler ve anne adaylarına anne sütünün yararları, emzirmenin önemi, emzirme teknikleri, süt sağma tekniği ile ilgili bilgilendirme yapıldı.

    “Sürdürülebilir kalkınmanın önünde duran eşitsizliklere çözüm sağlayacaktır”
    Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Sosyal Pediatri Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Meltem Dinleyici’nin 1-7 Ağustos Dünya Emzirme Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 2024 yılı için Dünya Emzirme Haftası teması ‘Açığı kapatmak: Herkes için emzirme desteği’ olarak belirlenmiştir. Ülkemizde de 1-7 Ağustos tarihlerinde anne sütü ve emzirme ile ilgili bilgilendirme çalışmaları ve eğitimler devam etmektedir. Emzirmeyi korumak, teşvik etmek ve desteklemek sürdürülebilir kalkınmanın önünde duran eşitsizliklere çözüm sağlayacaktır. Anne sütü ile emzirmenin desteklenmesindeki amaç geleceğimiz olan çocuklarımızın, kendileri için en ideal besin olan anne sütü ile beslenmelerini sağlayarak sağlıklı nesiller yetişmesine katkıda bulunmaktır. Bir bebeğin sağlıklı büyümesi ve gelişmesi için ideal beslenme yöntemi emzirmedir. Anne sütü, bebeklere ihtiyaçları olan tüm besin ögelerini tek başına 6 ay sağlayabilen en ideal besindir. Anne sütü ile beslenen bebeklerin başka bir ek besine veya suya ihtiyaçları yoktur. Emzirmeye ne kadar erken başlanır ise süt üretimi o kadar çok artmakta ve toplam emzirme süresi daha uzun olmaktadır. Sütün bol ve uzun süre gelebilmesi için sık sık ve bebek her istediğinde emzirilmelidir. Büyüme ve gelişmenin çok hızlı olduğu yaşamın bu ilk birkaç yılında emzirmenin sürdürülmesi, çocuğun sadece o andaki değil daha sonraki yıllarda da fiziksel ve ruhsal sağlığını olumlu etkilemektedir. İlk süt yani ağız sütü, bebeği mikroplardan korumak için yüksek miktarda hastalıklardan koruyucu maddeler içermektedir. Anne sütü bebeğin ilk aşısıdır. Anne sütü ile beslenen bebeklerde alerjik hastalıklar, zatürre, ishal daha az görülür. Her zaman ve her yerde kullanıma hazırdır. Temiz ve uygun ısıdadır. Emzirme ile anne bebek arasındaki bağ kuvvetlenir, bebeklerde mutluluk ve güven duygusunu gelişir, emzirme bebeğin çene ve diş gelişimini sağlar, anneyi meme kanseri, rahim ağzı kanseri, yumurtalık kanseri gibi kadınlara özel kanser türlerinden korur, annenin doğum sonu kanamalarını azaltır, anneyi ilerleyen yaşlarda kemik erimesinden de korumaktadır. DSÖ bebeklerin doğumdan hemen sonra emzirmeye başlatılması, ilk 6 ay sadece anne sütü verilmesi ve 6. aydan sonra uygun besinlerle beraber emzirmenin 2 yaş ve ötesine dek sürdürülmesini önermektedir.” diye belirtti.

  • Çocuklar sıcaktan yetişkinlere göre daha fazla etkileniyor

    Çocuklar sıcaktan yetişkinlere göre daha fazla etkileniyor

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Hafit Arvas, aşırı sıcak havalara karşı anne ve babaları uyardı. Ebeveynlere çocuklarının sağlığını korumada yardımcı olacak bazı önerilerde bulunan Uzm. Dr. Arvas, “Yaz aylarının gelmesiyle birlikte, sıcak havalar çocuklarınızın sağlığını etkileyebilir. Çocuklar, yetişkinlere göre sıcak hava koşullarına daha duyarlıdır ve bu nedenle ekstra dikkat gerektirirler. Çocuklarınızın gün boyunca yeterli miktarda su içmesini sağlayın. Susuz kalmak, hızlı bir şekilde dehidrasyona yol açabilir. Su dışında, taze meyve suları ve ayran gibi sağlıklı içecekler de tercih edilebilir. Çocuklarınızı güneşin en yoğun olduğu saatlerde (10:00 – 16:00 arası) dışarı çıkarmamaya özen gösterin. Dışarı çıkarken ise mutlaka geniş kenarlı bir şapka, güneş gözlüğü ve çocuklar için uygun güneş kremi kullanın. Çocuklarınızın terletmeyen, hafif ve pamuklu giysiler giymesini sağlayın. Bu, vücut ısısını düzenlemeye yardımcı olur. Çocuklarınızın oyun alanlarını seçerken gölgeli ve serin yerleri tercih edin. Park ve bahçelerde ağaç altları, plajda ise şemsiye altı ideal seçeneklerdir. Çocuklarınızı serin tutmak için sık sık ılık duş aldırabilir veya vücutlarına nemli bezlerle kompres yapabilirsiniz” dedi.

    Çocukların sıcaktan daha az etkilenmesinde doğru beslenmenin önemine işaret eden Uzm. Dr. Arvas, “Hafif ve besleyici gıdalar tercih edin. Taze sebzeler, meyveler ve yoğurt gibi ferahlatıcı yiyecekler, sıcak havalarda çocukların enerji seviyelerini korumalarına yardımcı olur. Aşırı terleme, ciltte kızarıklık, halsizlik, baş dönmesi gibi belirtiler güneş çarpmasının işaretleri olabilir. Bu durumda derhal serin bir yere geçip sıvı takviyesi yapmalı ve gerekirse en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalısınız. Çocuklarınızın sağlığı bizim için çok önemli. Önerilere dikkat ederek, çocuğunuzun yaz aylarını keyifli ve sağlıklı bir şekilde geçirmelerini sağlayabilirsiniz” şeklinde konuştu.

  • Mantardan zehirlenmeler arttı

    Mantardan zehirlenmeler arttı

    Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ayar, yediği mantardan zehirlenerek hastanelik olurken “Yaylada bildiğimi zannettiğim güvendiğim öz güvenimi yüksek bulduğum bir noktada hayatıma mal olacak bir kazaya maruz kaldım” dedi.

    Yediği mantar yüzünden Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi, yoğun bakım ünitesinde tedavi gören Ayar, mesleki olarak akademik yönü olduğu halde böyle bir olaya maruz kalmanın mağduriyetini yaşadığını kaydederek, “Mesleki olarak akademik bir yönüm var. Ama bu bölgenin insanı, çocuğu olarak dağları, yaylaları çok severim. Aslında dünyanın yarısını gezmek, bir kesiminde çalışma fırsatı buldum. Ama aklıma yaylalar geldiği zaman memleketimden ayrılmamam bir an önce buraya dönmek isteğim şahsi bir tutkudur. Dağları çok severim ama maalesef ki geçenlerde yaylada bildiğimi zannettiğim güvendiğim öz güvenimi yüksek bulduğum bir nokta hayatıma mal olacak bir kazaya maruz kaldım. Çocukluğumuzda yediğimiz lezzetleri hatırlar. Onlarla alakalı hikâyeler duyarız aslında çimende gezerken dolaşırken bir beyaz gördüğünüzde onun ardına gitmek, bulduğunuzda sevinmek, bir sonrakini aramak, ayrı bir macera adeta bir spor. Ama maalesef son zamanlarda bölgemizde bu konuda çok ciddi hayati tehlikeler karşımıza çıkmakta. Bende yakın bir zamanda yaylada güvendiğim, hiç anormale benzemeyen, eskiden yediğimiz mantarlardan bir tanesini pişirerek yedim ve evim acile 150 metre olması sayesinde çok güçlü bir acil ve yoğun bakım desteği sayesinde hayatta kaldım” dedi.

    Büyük bir kaza atlattığımın farkına vardım.
    Büyük bir kaza atlattığının farkına vardığını ifade eden Ayar, “En önemli konu güven başladığı zaman. Ya bana bir şey olmaz, ya da ben bunları tanıyorum. Ben hastalığım geçtikten sonra ne kadar büyük bir kaza atlattığımın farkına vardım. Bilim okur, yazarı olarak güvenilir kaynaklardan kaliteli dergilerde yayınlanmış dünyanın merkezlerden verileri okuduğum zaman mantar zehirlenmesinin çok büyük bir risk olduğunu hatta doğada gezerken insanların yılandan, böcekten korktuğunu oysa mantardan korkması gerektiğini bir mesaj olarak topluma vermek istiyorum. Burada zehirli olan ve olmayanın birbirine çok benzeyebileceği, bu konuda arkadaşınıza güvenmek, telefonlardaki programlardan fotoğrafa göre karar vermenin çok riskli olduğunu güvenli kaynaklar söylemektedir” diye konuştu.

    Hem eziyet çektim hem kaygı ve korku yaşadım.
    Yoğun bakımda tedavi gördüğünü, kaygı ve korku yaşadığını belirten Ayar, “Yoğun bakımı tabii hatırlamıyorum. Yoğun bakımda bir güne yakın kalmışım. Ardından serviste bir gün civarında, toparlamadan sonra 10 gün süreyle takibe alındım. Çünkü önce hızlı gelişen zararlı etkileri karaciğere, böbreğe verici etkileri yanında 10 gün kadar yayılabilen etkileri de görülebiliyor. Bu dönem içerisinde hem eziyet çektim hem kaygı ve korku yaşadım. Vatandaşlarımızın bu bağlamda çok duyarlı olmaları, çok uzman değillerse tabiattan toplayacakları mantarlardan uzak durmanın en akıllı yol olacağını düşünüyorum. Bundan sonra tabiattan toplanmış mantarı yemen mümkün değil. Kültür mantarı konusunda tabii ki ticarete saygımız var ama tüketebilecek pek çok gıda varken bu kadar riskli bir gıdayı tüketmeyi düşünmüyorum” dedi.

  • Sıcak havalarda her gün en az 2-2,5 litre sıvı tüketilmeli

    Sıcak havalarda her gün en az 2-2,5 litre sıvı tüketilmeli

    Aşırı sıcakların çeşitli sağlık problemlerini de beraberinde getirdiğine dikkat çeken Dr. Rengin Yiğit, sıcaklık ve nem artışına bağlı olarak vücut ısısının arttığı ifade etti.
    Normalde terleme ile vücut ısısısın dengede tutulmaya çalışıldığını kaydeden Dr. Yiğit, “Ancak aşırı sıcaklarda sadece terleyerek vücut ısısı dengede tutulamaz. Yaşlılar, bebekler ve kronik hastalığı olanlarda terleme mekanizması ile vücut ısısının dengede tutulması her zaman mümkün olmayabilir. Yine ortamdaki nem oranı yüksekse terleme suretiyle vücut ısısı yeterli düzeyde düşmeyebilir. Ayrıca şişmanlık, herhangi bir hastalığa bağlı yüksek ateş, aşırı sıvı kaybı (dehidratasyon), kalp hastalığı, ruh ve sinir hastalığı, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı ile tedavi amaçlı bazı ilaçların (tansiyon düşürücüler, idrar söktürücüler vb.) kullanımı da sıcak havalarda terlemeyi etkileyen diğer faktörlerdendir. Bu gibi durumlarda yükselen vücut ısısı beyin ve diğer hayati organlarda hasara yol açabilir” dedi.

    Aşırı sıcaklardan 65 yaş ve üzerindeki yaşlılar, 4 yaşından küçük çocuklar, bakıma ihtiyacı olanlar, hamileler, açık alanda çalışanlar, aşırı kilolular, kronik hastalığı (şeker hastalığı, kalp-damar hastalıkları, beyin-damar hastalıkları, psikolojik hastalıklar, kronik solunum sistemi hastalıkları, karaciğer hastalıkları, böbrek hastalıkları) olanlar sürekli ilaç (özellikle tansiyon düşürücü, idrar söktürücü, depresyon ve uyku ilaçları) kullanan kişiler, sokak çocukları ve evsizlerin etkilenen gruplar olduğu belirten Dr. Rengin Yiğit, özellikle kronik hastalığı bulunan ve yalnız yaşayan yaşlıların en çok risk taşıyan gruplar olduğunun altını çizdi.

    Aşırı sıcaklardan korunmak için 10.00-16.00 saatleri arasında mecbur kalınmadıkça dışarı çıkılmaması gerektiğini belirten Dr. Yiğit, şu açıklamada bulundu:
    “Dışarıda çalışması gerekenler mümkün oldukça güneş altında korunmasız kalmamaya, aşırı hareketlerden kaçınmaya, sık sık tuz içeren sulu gıdalar almaya dikkat etmelidirler. Açık havada geçirilen zamanlarda açık renkli, hafif, bol ve sıkı dokunmuş kumaşlardan yapılan giysiler tercih edilmeli; geniş kenarlı ve hava delikleri olan şapka giyilmeli ve güneşin zararlı ışınlarından koruyan güneş gözlüğü kullanılmalıdır. Güneş ışınlarının dik geldiği saatlerde (10.00-16.00) denize girilmemeli ve güneşlenilmemelidir. Bu saatlerin dışında denize girmek isteyenler güneşten koruyucu krem kullanmalı, şapka ve gözlük gibi gerekli koruyucu önlemleri almalı ve uzun süre kesintisiz güneşlenmemelidir. Yoğun fiziksel aktivite ve spor yapmak için sabah ve akşam saatleri tercih edilmeli, her bir saatlik spor için en az 2-4 bardak sıvı alınmalıdır. Ağır fizik aktivitelerden kaçınılmalıdır.

    Risk altındaki yetişkinler ve yaşlılar, günde en az iki kez güneş veya sıcak çarpması yönünden izlenmelidir. Bebekler ise bu açıdan daha sık izlenmelidir. Bebek, çocuk, engelliler ve hayvanlar kapalı ve park etmiş araçlarda kesinlikle bırakılmamalıdır. Araçların iç ısıları, klima olsa dahi park edildikten çok kısa süre sonra yükselmektedir. Araç terk edilirken herkesin dışarı çıktığından emin olunmalıdır. Kapalı alanlar iyi havalandırılmalıdır. Güneş gören pencereler perde vb. güneşliklerle gölgelendirilmelidir. Vücut ısısının yükselmemesi için sık sık duş alınmalı; bunun mümkün olmadığı durumlarda ayaklar, eller, yüz ve ense soğuk suyla ıslatılmalı veya silinmelidir. Susuzluk hissi olmasa bile her gün en az 2-2,5 litre (12-14 su bardağı) sıvı tüketilmelidir.

    Kahvaltıda az yağlı peynirler, zeytin ve taze sebzeler bulunmalı, kafein içeren içecekler yerine de süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çayları tercih edilmelidir. Yağlı besinlerin ve yağda kızartmaların tüketiminden kaçınılmalı; yemeklerde bitkisel sıvı yağlar kullanılmalıdır. Yemekleri pişirirken kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, kendi suyunda veya az suda pişirme gibi sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalıdır. Vücut direncini artırmak ve vücudun yeterli miktarda vitamin ve mineral almasını sağlamak için bol miktarda sebze ve meyve tüketilmelidir. Terleme ile artan sıvı ve mineral kaybının önlenmesi için her zamankinden daha fazla miktarlarda sıvı alınmalıdır. Sıvı alımında su içmek esas olmakla beraber, su dışı sıvı alımında kahve, çay ve gazlı içecekler yerine süt, ayran ve meyve suyu gibi içecekler tercih edilmelidir. Eğer doktor tarafından sıvı alımı kısıtlanmış veya idrar söktürücü ilaç kullanılması söz konusu ise ilgili doktora başvurmak gerekir. Mide kramplarına neden olabileceği için çok soğuk ve buzlu içecekler tercih edilmemelidir. Kafein, alkol ve fazla miktarda şeker içeren içecekler vücuttan daha fazla sıvı kaybına yol açtığı için tüketilmemelidir. Dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin, tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulma riski olan besinler (et, yumurta, süt, balık vb.) açıkta bekletilmemeli, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında hijyen kurallarına özen gösterilmelidir”

  • Trans yağlar hafıza problemine yol açıyor

    Trans yağlar hafıza problemine yol açıyor

    Bazı hayvanların süt ve vücut yağlarında bulunan trans yağlar yapay olarak üretiliyor aynı zamanda besinlerin raf ömrünü uzatıyor. Ancak uzmanlar trans yağların hafıza problemlerine yol açan etkenlerden biri olduğunu aktarıyor.

    Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, trans yağların hafıza problemine yol açtığını belirtti.
    Trans yağların bazı hayvanların süt ve vücut yağlarında bulunduğunu ifade eden Aslıhan Küçük, “Trans yağların birincil diyet kaynakları işlenmiş besinlerdir. Bunların dışında trans yağ içeren besinler; raf ömrü uzun pişmiş ürünler, süt tozları, hazır satılan pişmiş hamur işleri, kurabiyeler, börekler, kekler, pastalar, pizza hamuru, paketlenmiş aperatif yiyecekler (kraker, mikrodalgada patlamış mısır, cips), çubuk margarin, katı bitkisel yağ, kızarmış besinler (patates kızartması, kızarmış tavuk, nugget, tavada balık), şeker çubukları. Yapay üretilen yağlar besinin raf ömrünü uzatır. Herhangi bir gözlemsel çalışmada olduğu gibi sonuçlar tek başına sadece trans yağların hafızada değişikliklere neden olduğunu göstermez ancak hafıza problemlerine yol açan etkenlerden biri olarak trans yağlar görülebilir.” dedi.

    Küçük, özellikle fazla miktarda doymuş ve trans yağ içeren ve gerek ambalajları gerekse tatlarıyla çocukların ilgisini çeken minik atıştırmalıkların sağlığı tehdit ettiğini kaydederek, “Bu nedenle çok pratik ve kolay tariflerle çocukların elinin altında olmasını istediğiniz sağlıklı atıştırmalıkları siz hazırlamalısınız.” diye konuştu.

  • Anne sütü, önemli rol oynuyor

    Anne sütü, önemli rol oynuyor

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Çağlar Erol, 1-7 Ağustos Dünya Emzirme Haftası dolayısıyla açıklamalarda bulundu. Uzm. Dr. Erol, anne sütünün önemine, yararlarına ve olması gereken emzirme sıklığına değindi.

    “Anne sütü ile beslenmenin önemi tartışılamaz”

    Anne sütü ile beslenmenin, her çocuğun en doğal hakkı olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Erol, “Uygun teknikle, sıklıkta ve sürede emzirmek, ilk altı ay anne sütü dışında hiçbir sıvı ya da katı besin vermemek ve iki yaşın sonuna kadar ek besinlerle birlikte emzirmeyi sürdürmek, ideal beslenmenin temel şartlarıdır. Doğumdan sonra ilk altı ay süresince bebeğin fizyolojik ve psikososyal ihtiyaçlarını tek başına mükemmel bir şekilde karşılayan anne sütü, anne ve bebek bağının kurulmasında önemli rol oynar. Bebeğin ilk altı ay tek başına anne sütü ile beslenmesi, altıncı aydan sonra ek besinlerle birlikte anne sütü ile beslenmenin devam etmesi ve emzirmenin iki yaşın sonuna kadar sürdürülmesi; bebeğe sayısız yarar sağlar. Anne sütü ile beslenmenin yararları sadece anne sütü ile beslenme süreci ile sınırlı kalmayıp, ileri yaşam sağlığı üzerinde önemli oranda olumlu etkileri vardır. Bu nedenle sağlıklı hayatın temellerinin atılmasında anne sütü ile beslenmenin önemi tartışılamaz” diye konuştu.

    ”Anne sütünün içeriği ve yararları”

    Yenidoğan ve süt çocuğu beslenmesinde ideal bir besin olan anne sütünün içeriğinin çocuk sağlığına sayısız yararlar sağladığını belirten Uzm. Dr. Erol, “Anne sütünün yüzde 87’sinin sıvıdan oluşması nedeniyle, ilk altı ay bebeğin anne sütü dışında su ya da benzeri sıvı gıdalara ihtiyacı yoktur. Toplam protein içeriği inek sütüne oranla düşük, ancak biyolojik değeri yüksektir ve yaşamın ilk altı ayında tek başına bebeğin protein ihtiyacını karşılar. Protein içeriğinin yüzde 60’ını sindirimi kolay ve biyolojik değeri yüksek olan whey proteini oluşturur. İnek sütünde ise bu değer yüzde 18 civarındadır. Anne sütünde bulunan büyüme etkenleri bağışıklıkta önemli rol oynar” dedi.

    “Bebeği ilk altı ayda demir eksikliğinden korur”

    Anne sütünün bebeği ilk 6 ayda demir eksikliğinden koruduğunun altını çizen Uzm. Dr.Erol, ”Anne sütü kalorisinin yüzde 50’sini sağlayan lipidler, anne sütünde, inek sütüne oranla daha yüksektir ve küçük çaplı yağ globülleri halinde bulunur. Anne sütünde bulunan lipaz, düşük safra düzeyinde bile yağ sindirimine yardımcı olur. Ayrıca, anne sütü; sinir ve retina hücrelerinin yapısına giren yağ asitlerinden zengindir. Anne sütü içeriğindeki yağ oranı emzirme süresince değişiklik gösterir. Emzirmenin başlangıcında düşük olan yağ oranı, emzirmenin sonlarına doğru artış gösterir. Bu durum bebekte doygunluk hissi oluşturmakta ve obeziteyi önlemektedir. Anne sütünde K ve D vitaminleri dışında yağda ve suda eriyen vitaminler süt çocuğu için yeterli düzeydedir. Anne sütünün mineral içeriği inek sütüne oranla düşüktür ve yenidoğanın olgunlaşmamış böbrek işlevleri ile uyum gösterir. Anne sütünde bulunan demirin emilimi de inek sütüne göre daha yüksektir. Bu nedenle anne sütü, bebeği ilk altı ayda demir eksikliğinden korur” şeklinde konuştu.

    “Büyüme faktörleri”

    Anne sütünün bebeğin gelişim ve büyümesine olan katkılarına değinen Uzm. Dr. Erol, ”Anne sütünde başta sindirim sistemi, merkezi sinir sistemi, solunum sistemi olmak üzere pek çok sistemin gelişimini sağlayan büyüme faktörleri vardır. Beynin bilişsel işlevlerinin anne sütü ile beslenen çocuklarda daha yüksek olduğu bildirilmektedir. Anne sütünde çok sayıda etkin enzimin varlığı bilinmektedir” dedi.

    “Emzirme süresi”

    Emzirme süresi hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Erol, “Bebeğin emzirmenin başlangıcında gelen ön sütten ve emzirmenin sonlarına doğru gelen lipitten zengin son sütten yararlanması için emzirme süresi en az 10 dakika olmalıdır. Bazı annelerde süt salgılanma refleksinin yerleşmesinin gecikmesi nedeniyle bebeğin emme süresi değişebilir. O nedenle emzirmenin sonlandırılmasında bebeğin isteği dikkate alınmalıdır. Ancak bu sürenin 30 dakikanın üzerine çıkması meme sorunlarına yol açmaktadır. Emzirme süresinin kısa tutulması ise lipit içeriği yüksek son sütten yararlanamayan bebekte yetersiz tartı alımına, memenin yeterince boşalmamasına bağlı olarak annede meme sorunlarına ve yetersiz süt yapımına neden olmaktadır” diye konuştu.

    “Emzirme sıklığı bebeğin isteğine göre ayarlanmalı”

    Emzirme sıklığının saatlere göre değil, bebeğin isteğine göre ayarlanması gerektiğinin altını çizen Uzm. Dr. Erol, “Bebeğin ağlaması emzirme için geç bir bulgudur. Bebeğin emme hareketleri yapması, elini ağzına götürmesi, kol ve bacaklarını germesi gibi davranışlar sergilemesi, onun emmeye hazır olduğunun işaretleridir. Annelerin bebeklerini biberonla beslemeye başlamalarının en sık nedenlerinden biri sütlerinin yeterli olmadığını düşünmeleridir. Genellikle annelerin çoğu bebeklerinin ihtiyaçlarından daha fazla süt üretmektedirler. Bu nedenle anne sütü yetersizliği nadir bir durumdur” dedi.

    “Emziren annelere emzirme danışmanlığı”

    Emziren annelerin emzirme danışmanlığı alması gerektiğini belirten Uzm. Dr. Erol, “Yetersiz tartı alımı ve yetersiz idrar yapımı güvenilir belirtilerdir. Doğum sonrası ikinci hafta sonunda doğum tartısına ulaşamamak ve ilk aylarda, ayda 500 gramın altında tartı almak anne sütünün yetersizliğini gösterir. İlk iki günde 2-3 kez, üçüncü günde üç kez, dördüncü günde dört kez, altıncı günde altı kezden daha seyrek, yoğun idrar yapma durumunda anne sütünün yeterli olduğu düşünülür. Bütün bu bilgiler ışığında; sağlık kuruluşlarına başvurma nedenleri ne olursa olsun, bebeğin beslenme durumu mutlaka sorulmalı, emziren annelere emzirme danışmanlığı yapılmalı, emzirmeleri gözlenmeli ve emzirmenin sürdürülmesi yönünden desteklenmelidir” ifadelerini kullandı.

  • Köylerde keneye karşı vatandaşlar bilgilendiriliyor

    Köylerde keneye karşı vatandaşlar bilgilendiriliyor

    Erzincan Kemah İlçesi 3 nolu aile hekimliğince Yastıktepe köyünde vatandaşlar KKKA hastalığı hakkında bilgilendirerek el broşürü dağıttılar.

    Kemah İlçe Hastanesinde görevli hemşire Hatice Özen, “Mevsimden dolayı kene eğitimlerine başladık. Bugün burada Kemah ilçemizin Yastıktepe köyünde vatandaşlarımıza kene uyarısında bulunmak için geldik. Kırım Kongo Kanamalı Ateş keneden bulaşan bir hastalık. Burada hastalarımıza oturacağımız yeri, piknik alanlarından özellikle ormanlık alanlarda bağ ve bahçelerde renkli kıyafetler giyilmesinin önemine vurgu yapıyoruz. Hayvanların üzerinde ki keneye idrara kesinlikle dokunulmaması konusunda uyarıyoruz. Pantolonlarını çoraplarının içerisine sokmalarını istiyoruz. Çünkü kene zıplayan bir hayvan değil tırmanan bir hayvan. Kontrol noktasında vatandaşlar riskli alanlardan döndükleri zaman kene olup olmadığını vücutlarını kontrol etmelerini söylüyoruz.” dedi.

    Kenelerin sıcak havaları sevdiğini söyleyen Özen, “Kulak altı, boyun arkası, ense, koltuk altı, diz arkasını eve geldikten sonra tüm giysilerini çıkararak kontrol edilmeli. Müdahale olduğunda ise kene yapıştığında nasıl çıkartabiliriz, Bunun içinde keneye anında müdahale ediyoruz. Çıplak el ile asla dokunmuyoruz. Yanımızda kağıt olabilir, peçete olabilir, yaprak olabilir, herhangi bir bez olabilir bunlarla keneyi vücudumuzdan uzaklaştırıyoruz. Ola ki kenenin herhangi bir parçası vücudumuzda kaldı, korkmaya gerek yok. Kıymık gibi düşünün. Bu durumda hemen keneyi uzaklaştırdıktan sonra keneli kısma hemen pansuman yapılarak sağlık kuruluşuna gidilmeli.
    Kene tutulmasında 10 gün içerisinde halsizlik, ishal, baş ağrısı, kusma gibi durum olursa yine mutlaka sağlık kuruluşuna başvurulmalı. Sağlık kuruluşuna gelen vatandaşa hemen kan tahlili alıyoruz. Sonuçlara göre bilgilendirmeler yaparak 10 gün sonra tekrar sağlık kuruluşuna gelmesini istiyoruz” diye konuştu.

    Kemah İlçe Hastanesinde görevli hemşire Hatice Özen’in yaptığı bilgilendirmenin ardından vatandaşlara kene ile ilgili bilgilendirici el broşürleri dağıtıldı.
    Yapılan bilgilendirmelerden duyduğu memnuniyetini kaydeden Yastıktepe köyünden Nevin Karkın yurt dışından geldiğini belirterek, “Kayınpederlerim burada bu köyde yaşıyorlar. Bizlerde sıklıkla yaz aylarında geliyoruz. Hemşire hanım bizleri kene hakkında bilgilendirdi kendilerine teşekkür ediyorum. Verdiği bilgileri çok önemsiyoruz. Sağ olsunlar sıklıkla köyümüze geliyorlar, hastalarımızla yakından ilgileniyorlar. Kendi adıma ve köyüm adına sağlık ekiplerimize tekrardan teşekkür ediyoruz” dedi.
    Yastıktepe köyünden Sait Girgin ise, “Her 15 günde mutlaka köyüme geliyorum. Hemşire hanım bizleri bilgilendirdi. Çok iyi anladık. Ben daha önce burada keneye yakalanmıştım. Hastanede anında müdahalede bulunarak çıkardılar. Kan tahlili yaptılar. Hemşire hanımın dediği gibi korkmaya gerek yok. Şimdi daha da iyi öğrendim. Kendisine ve sağlık ekiplerimize teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.