Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer, “Aşının tahminlerimizden bile önce hazır olabileceği hususunda oldukça umutluyum” dedi.

Sağlık Bakanlığı tarafından 81 il sağlık müdürlüğüne gönderilen yazıyla, aşılama takviminde değişiklikler yapıldı. Yeni uygulama 1 Temmuz 2020 itibarıyla başlayacak.
İlköğretim 1. ve 8.sınıf okul çağı aşılamalarının, Bağışıklama Danışma Kurulu tavsiyesi doğrultusunda 3 Haziran 2020 tarihinde değiştirilerek Aile Hekimliği Birimlerinde uygulanmasına karar verildi.
İlköğretim 1. sınıfta KKK (Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak) aşısının 2. dozu ve DaBT-İPA (Difteri, Boğmaca, Tetanoz, Çocuk Felci) aşısının pekiştirme dozu, 8. Sınıfta da Td (Tetanoz, Difteri) aşısının pekiştirme dozu uygulanıyor.
Yapılan değişiklikle ilköğretim 1.sınıfta okullarda uygulanan KKK ve DaBT-İPA aşıları, 1 Temmuz 2016 tarihinde doğanlardan başlamak üzere 48.ayına girmiş olan tüm çocuklara Aile Hekimliği Birimlerinde uygulanacak.
İlköğretim 8.sınıfta okullarda uygulanan Td aşısı 1 Temmuz 2007 tarihinde doğanlardan başlamak üzere 13 yaşına (156.ay) girmiş olan tüm çocuklara Aile Hekimliği Birimlerinde uygulanacak.
Yeni uygulama 1 Temmuz 2020 itibarıyla başlayacak.
1 Temmuz 2016 tarihinden önce doğmuş ve halen ilköğretime başlamamış olan çocukların KKK ikinci dozu ve DaBT-İPA aşısı 2020-2021, 2021-2022 ve 2022-2023 eğitim ve öğretim dönemlerinde yine okullarda uygulanacak.
Ebeveynlerin, çocuklarının aşılanma bilgilerini aile hekimlerine başvurarak kayıtlardan ve aşı kartlarından takip etmeleri, çocukların aşılanma zamanı geldiğinde gecikmeksizin aile hekimliği birimlerine başvurmaları gerekiyor.
Türkiye’de koronavirüs tedavisinde kullanılan ve geçmişte sıtma tedavisinde de başarılı sonuçlar elde edilen ‘Hidroksiklorokin’ adlı ilacın ölüm oranlarını artırdığına yönelik iddialar içeren uluslararası iki dergideki makaleler, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın mektubu ve gelen diğer itirazlar üzerine geri çekildi. Prof. Dr. Canan Uluoğlu, verilerin güvenli olduğundan emin olmadıkları gerekçesiyle yazarların makalelerini geri çektiklerini belirtti.
Sıtma tedavisinde başarısı kanıtlanan, koronavirüsle mücadelede de büyük yararı görülen ‘Hidroksiklorokin’ adlı ilacın ölüm oranlarını artırdığına yönelik iddiaların yer aldığı ‘New England Journal of Medicine’ (NEJM) ve ‘Lancent’te yayımlanan makaleler, tıp dünyasında tartışma yarattı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da Türkiye’den gerçek dışı verilerin de yer aldığı makalelere ilişkin itirazını, NEJM dergisine yazdığı mektupta dile getirdi. Bakan Koca, mektupta verilerin ‘Hidroksiklorokin’ adlı ilacın ölüm oranlarını artırdığına kanıt olarak sunulmasını eleştirdi ve iddiaları çürüten bilgiler sundu. Bakan Koca, mektubunda, Surgical Outcomes Collaborative (Surgisphere) adlı bir şirket tarafından toplanıp işlenmiş verilerin kullanıldığı söz konusu iki dergide yayımlanan makalelerin oldukça dikkati çektiğini ve bilim çevrelerince acilen yanıtlanması gereken bazı soruları ortaya çıkardığını belirterek “Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanı olarak NEJM’de yayınlanan makaledeki hatalara dikkati çekmek isterim” ifadesini kullandı.
Makalede, Hidroksiklorokin’in koronavirüs tedavisinde ölüm oranlarını artırdığı iddiasına bir kanıt olarak başka ülkelerin yanı sıra Türkiye’deki 3 hastaneden 346 hastaya ait olduğu iddia edilen 20 Aralık 2019 ile 15 Mart 2020 tarihleri arasındaki verilerin yer aldığına işaret eden Bakan Koca, bu verilerin doğru olmadığını vurguladı. Bakan Koca, söz konusu döneme ait gerçek verileri paylaştığı mektupta “Şunu belirtmek isterim ki bu dönemde tüm Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) testleri yalnızca Bakanlığım laboratuvarlarında yapılmaktaydı. 11 Mart 2020’de ilk PCR onaylı Kovid-19 vakasını açıkladık. 15 Mart 2020 itibarıyla resmi kayıtlarımıza göre, ülkemde sadece 18 PCR pozitif vaka tespit edilmişti. Açıkçası, makalede doğruluktan uzak, aynı zamanda tutarsız veriler sunulmaktadır” ifadelerini kullandı.
Yazarlar da gelişmeler üzerine söz konusu makaleleri geri çekti. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Canan Uluoğlu, makalelerin geri çekilme nedenini DHA’ya açıkladı. Prof. Dr. Uluoğlu, söz konusu ilaçla ilgili bir grup çalışmanın ‘etkili’, bir grup çalışmanın ‘etkili olmadığı gibi zararlı olduğunu gördük’ yönünde sonuçlar içerdiğine dikkat çekerek, şöyle konuştu:
“Bunun üzerine Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), ‘Hidroksiklorokin kullanmayalım’ dedi. Bunu dediği çalışma, Mayıs’ta yayımlanan 100 bin hastayı kapsayan çok büyük bir çalışmaydı. Bu çalışmanın sonuçları diyordu ki ‘Hidroksiklorokin iyi gelmediği gibi ölüm oranlarını arttırıyor’. Şimdi ne oldu, enteresan olan nokta bu. 4 Haziran’da dergilerden iki önemli çalışma, geri çekildi. ‘Lancet’, ‘England Journal of Medicine’ bu iki dergi bizim için çok prestijlidir. İkinci çalışma da çok önemliydi. ‘Tansiyon ilacı koronavirüse kötü mü geliyor, iyi mi geliyor’ ile ilgili bir çalışmaydı, o da geri çekildi. Geri çekme nedeni de çok önemli. Diyor ki yazarlar ‘biz bu verilerin güvenli olduğundan emin değiliz’. Neden böyle oldu? Aslında süreç çok hızlı ve dinamik. İçimize sinmeyen çalışmalar yapıyoruz, etik kusurlar bile işliyoruz belki. Tam istediğimiz formda olmadığı için çalışmaların bir kısmının geri çekilmesi gerekti.”
Öte yandan, söz konusu makalelerden sonra DSÖ, ‘Hidroksiklorokin’in Covid-19 tedavisinde sakıncalı olabileceğini varsaymış, DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus’un açıklamasıyla 25 Mayıs’ta ilaçla ilgili çalışmaları geçici olarak durdurmuştu. Yaşanan gelişmeler üzerine, DSÖ de 3 Haziran’da yeni bir açıklama yaparak, önceki açıklamasını geri çekti.
Sağlık Bakanı Koca şunları söyledi:
“Son bir ayda ölen vatandaşlarımızın yaş ortalaması 74,6’dır. Toplam ölümlerin yüzde 93’ü 65 yaş üstü vatandaşlarımızdır.”
Sağlık Bakanı Koca, kısıtlamaların kalkmasıyla Türkiye’ye 10 gün içinde 1000’den fazla uluslararası hasta geldiğini bildirdi.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Salgın süreci göstermiştir ki Türkiye sadece siyasi ve ekonomik alanda değil sağlık alanında da AB’ye büyük güç katacaktır.” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölgesi Direktörü Dr. Hans Kluge, koronavirüs salgınında ikinci dalga tehdidiyle ilgili önemli uyarılar yaptı. Avrupa’da kaydedilen iyileşmeyi yorumlayan Dr. Hans Kluge, ikinci dalga için eylül ayına işaret etti.
İnternet üzerinden düzenlenen çevrimiçi brifingde konuşan Kluge, birçok Avrupa ülkesinde salgının iyiye gitmesinin olumlu bir gelişme olduğunu ancak bu ülkelerdeki hükümetlerin rehavete kapılmaması gerektiğini belirtti.
Kluge, “Avrupalı ülkelere şunu söylemek istiyorum; eğer durum iyiye gidiyorsa, bu kutlama yapma zamanı değil hazırlık yapma zamanıdır. Sonbahara hazırlanmalıyız” dedi.
İkinci bir dalga gelebilir ve çok yıkıcı olabilir
Kluge, Kovid-19’da ikinci dalganın eylül ayında başlayabileceğini ve mevsimsel griple birlikte yayılabileceğini vurguladı.Kluge, dünkü açıklamasında, “Kovid enfeksiyonunun tekrar yükselişe geçmesi gibi açık bir tehdit var, eğer durdurulmazsa ikinci bir dalga gelebilir ve çok yıkıcı olabilir” ifadelerini kullanmıştı.
Bilim Kurulu Üyesi ve Kayseri Şehir Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. İlhami Çelik, koronavirüs salgınıyla ilgili son gelişmeleri anlattı.
Düğünlerin yapılması konusunda öneride bulunan Prof. Dr. Çelik, “Açık alan düğünleri daha çok tercih edilmesi gereken bir yöntemdir. Ama kapalı bir ortamsa buranın iyi havalandırılması gerekiyor. Kapalı çok mekan olmaması lazım. Klima sisteminin size üfleyecek tarzda olmaması gerekiyor. Sosyal mesafe kurallarına uymanız gerekiyor. Eğer kapalı ortamda iseniz mutlaka maskenizi takmanız ve ellerinizi yüzünüze dokunmamanız önemli. Bizim en güzel önereceğimiz şey düğünlerin açık havada yapılması. Mümkünse çok acele etmemek lazım. Ancak, insanların işleri tabii ki gecikebiliyor. Başka türlü planları var. Düğün de onların içerisinde yer alan bir merasim. Biran önce işlerini halledip normal hayatlarına devam etmeleri gerekiyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Çelik, corona virüsün bundan sonraki seyrine ilişkin, “Sonbahara doğru havaların soğuması ve insanların kapalı alana girmesi ile birlikte risk görüyoruz. Büyük piki yaşadık ve bundan sonra küçük pikler şeklinde devam edecek diye düşünüyoruz. Sonbaharda tabii pik olabilir. Yaz ayında bunun azalacağını ve en alt seviyede düzeyde seyredeceğini söylemiştik. Aynı fikrimiz devam ediyor. Ancak dediğim gibi tamamen bizim sosyal davranışımız neyi emrediyorsa onu yapmamız lazım. Kurallara uymamız lazım ki bu piki en az zararla atlatalım. Bizim bu pik dönemini zamana yaymak önemli. Yani olmamasını diliyoruz; ancak olursa da bu piki zamana yaymak sağlık iş gücünü azaltmak ve daha baş edilebilir bir hale getirmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.
İyileşen bazı hastaların vücudunda hasarlar gördüklerini kaydeden Prof. Dr. Çelik, “Maalesef akciğerde kalıcı hasar olan vatandaşlarımız var. ‘Hipofiz’ dediğimiz kemikleşmeye doğru giden akciğer dokusunu kemikleşmiş şeklinde gösteren bir tablo ile karşı karşıya kalan vakalarımız var. Sayısı çok değil. Biz bunları gördük ve onları tedavi etmeye çalışıyoruz. Bunun için zaman gerekiyor, ancak sıkıntı yaşadığımız vakalarımız oldu” dedi.
Bilinçsiz bir şekilde vitamin alınmaması gerektiğini kaydeden Bilim Kurulu Üyesi Çelik, “Hayatın en önemli noktası dengede olmasıdır. Aşırı vitamin almanızın bir faydası yok. Bazen aşırı A vitamini alanları görüyorsunuz. Örnek olarak sapsarı bir vücutla gelirsiniz. İdrarı sapsarı çıkar. Aşırı vitamin alımının bir faydası yok. Sizlere zararı olacak. Vücutta biriken ve birikmeyen vitaminler var. O yüzden lütfen, bizim insanlardan tavsiyemiz dengede olması ve bunu abartmamak gerekiyor” şeklinde konuştu.
Dünyanın en saygın tıp dergilerinden Lancet’te 22 Mayıs’ta yayınlanan ve üç gün sonra DSÖ’nün Covid tedavisinde sıtma ilacı olarak bilinen hidroksiklorokin denemesini durdurma kararını dayandırdığı dünyanın en geniş ölçekli Covid çalışmasının, sahte verilerle dolu olduğu belirtildi.
DSÖ, çalışmayı askıya almasının üzerinden 10 gün geçmeden dün ani bir şekilde bu kararı da geri aldı.
Koronavirüs salgınının başladığı tarihten itibaren pek çok tartışmalı karara imza atan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 22 Mayıs’ta Lancet’te yayınlanan bir araştırmanın sonuçlarına dayanarak Covid tedavisinde hidroksiklorokin denemesinin askıya alındığını açıklamıştı.
Dünyanın en saygın tıp dergilerinden biri olarak bilinen ve 200 yıllık geçmişi olan Lancet’te yayınlanan araştırmada, Covid hastalarında hidroksiklorokin kullanımının kalp krizine yol açarak ölümlere neden olduğu iddia edilmişti.
Çalışmaya ilk itiraz eden ülkelerden biri Türkiye oldu. Çalışmadaki hasta verilerinin çelişkili olduğunun dikkatlerini çekmesi üzerine itirazda bulunduklarını anlatan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek yaptığı açıklamada, “Makalede, 15 Mart’ta Türkiye’den 349 hastanın dahil edildiği yazıyordu. Oysa o tarihte Türkiye’deki Kovid-19 vaka sayısı sadece 18’di. Lancet’in de yayını geri çekmesi gerekir” dedi.
Makalede sadece Türkiye ve Avustralya değil, Meksika, Afrika, İngiltere, Kanada, hatta ABD’nin hasta verilerinin de hatalı olduğu dikkat çekiyor. Örneğin Avustralya için Lancet çalışmasına dahil edilen 73 Kovid-19 ölüm sayısının, ulusal olarak kaydedilen toplam ölüm sayısını da aştığı belirtiliyor. Kayıtların, Avustralya’da 21 Nisan’a kadar toplam 67 Kovid-19 ölümü gösterdiği belirtiliyor. 6 kıtadan 671 hastane tarafından izlenen 96 bin 32 hastanın verilerine dayandırılan makaleye, bilim dünyasından itiraz mektupları yağdı. Çünkü kullanılan hasta verilerinin doğru olmadığı ortaya çıktı. 28 Mayıs’ta, dünyanın dört bir yanındaki araştırma kurumlarından 180’den fazla imzacı, dergiye açık bir mektup göndererek çalışmada kullanılan veriler ve analizleriyle ilgili birçok soru işaretini dile getirdi. Türkiye’den ise İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek, Dr. Alpay Medetalioğlu ve Dr. Kasımcan Meral imzası ile kaleme alınan açık mektup ile verilerin gerçeği yansıtmadığı belirtildi. Demirören Haber Ajansı’na konuşan İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tükek, “15 Mart’ta 349 hasta dahil edildiğini yazmışlar, o tarihte Kovid-19 hasta sayısı sadece 18’di. Aynı şekilde pek çok kıtadaki ülke verilerinin de gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı dedi.
Prof. Dr. Tükek, “Bizim açık uyarımızdan sonra Avustralya ve İngiltere’den de benzer itirazlar olduğunu gördük. Oralardan kullanılan bazı hasta verilerinin de gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. Tüm bunlar makaleyi geri çektirecek güçte itirazlar” diye konuştu. Öte yandan Sağlık Bakanı Dr. Fahretttin Koca da ilaçla ilgili tartışmalar üzerine, Çarşamba günkü basın toplantısında, Türkiye’deki uygulamalarda ilacın Covid hastalarında çok olumlu etkilerinin gözlendiğini, tedavi protokolünden çıkarılmayacağını açıkladı.
İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tükek, Lancet’teki makalenin sıtma ilacı ile özellikle bazı antibiyotik ilaçlar kombine verildiğinde ölümcül olabileceği iddiasını değerlendirerek “DSÖ bu makaleden sonra çalışmaları durdurma kararı aldı. Ona istinaden de birçok ülkede bu ilacı bırakan ve tedaviden uzaklaştıran görüşler ortaya çıktı. İngiltere’deki Oxford Üniversitesi’nden bir grup, geçtiğimiz hafta bir hidroksiklorokin’le ilgili bir çalışma için bizimle irtibata geçti. Biz de onlara bu makalenin sorunlu olduğunu, özellikle Türkiye’ye dair verilerin doğru olmadığını ilettik. Gerçekten baktığınız zaman alt analizlere, Türkiye’den Mart’ın 15’ine kadar 349 hastanın bu çalışmada yer aldığı belirtiliyor. o tarihte 18 hastamız var, bu sayıyı nereden uydurdular Bunun üzerine biz de bir itiraz metni kaleme alarak durumu sorguladık. Oxford grubu da bununla çok yakınen ilgilendi. Dergi ve makale yazarlarına yönelik yayınladıkları açık mektupta bizim itirazımızı da dile getirdiler dedi.
Lancet’te yayınlanan makalenin verilerinin güvenilirliğinin kesinlikle sorgulanması gerektiğini anlatan Prof. Dr. Tükek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dünyada da büyük ses getirdi. Çünkü gerçekten hidroksiklorokin’in, bizim gibi erken dönemde kullanıldığında fayda sağlayacağını düşünen birçok hekim grubu vardı. Yine aynı yazar grubu, bir ay kadar önce de yüksek tansiyon hastalarının kullandığı ilaçların Kovid-19’daki potansiyel zararlı etkileri konusunda da bir makale yayınlamıştı. Bu da yine dünyanın en saygın tıp dergilerinden New England Journal of Medicine (NEJM) yayınlanmıştı. Oradaki verileri de bizim çalışmalarımızla çelişiyordu ve ona da bir mektup yazarak itirazda bulunmuştuk. Sonuçta, elde edilen verilerin de güvenliği tartışmalı oluyor. Bunlar çok ciddi itirazlar ve kesinlikle makale geri çekilecek diye düşünüyorum. Ne kadar güzel yazılmış bir çalıma olursa olsun, sahte verilerle yapıldığı için bir anlamı kalmıyor. Biz bu ilacın çok faydasını gördük klinikte. Bakanlığın da ilacı tedavi protokolünden çıkaracağını sanmıyorum. Belki doz ayarlaması yeniden yapılabilir.”
Öte yandan makaleye konu edilen hasta verilerinin sadece ‘Surgisphere’ adlı bir şirketin veri tabanına dayandığı, bu şirketin de dünyanın en büyük ve en hızlı hastane veri tabanlarından birini işlettiği iddia edilse de Surgisphare hakkındaki bilgiler de şaibeli bulunuyor. Surgisphere çalışanlarının birçoğunun bilimsel geçmişe sahip olmadığı, şirketin sahibi olarak görünen ve Lancet makalesinin yazarlarından biri olan Dr. Sapan Desai’nin ise 2019’da Illinois’de üç kez malpraktis suçlamasıyla ile dava edildiği ve davanın halen sürdüğü belirtiliyor. Ayrıca Dr. Desai’inin son 5 yıldır yayınlanan 39 tıbbi makalesinden son iki Kovid-19 makalesi hariç hiçbirisinde, Surgisphere veritabanını kullanmadığı dikkat çekiyor. Bu da makalenin yazarı hakkında “Surgisphere’in kurucusu neden gerçek zamanlı en büyük hasta verilerine erişebilirken bunu Kovid haricindeki hiçbir yayınında kullanmadı sorularını akla getiriyor.
Gazi Üniversitesi Halk Sağlığı Uzmanı ve Ankara İl Pandemi Kurulu üyesi Prof. Dr. Nur Aksakal, yeni normale geçişte virüsün bulaşması açısından en riskli alanların asansörler ve apartman kapıları olduğunu söyledi. Aksakal, asansör düğmelerine parmak yerine dirsekle basılmasını önerdi.
Prof. Dr. Nur Aksakal, Covid-19 döneminde kişisel olarak korunmak için maske, sosyal mesafe ve hijyeni sağlamak gibi 3 temel şarta dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Aksakal, “El yıkamayı çok önerdik. Ama onun dışında da şişeye koyduğumuz alkol bazlı dezenfektanlarımız yanımızda bulunursa çok faydalı olacak. Çünkü özellikle son dönemdeki araştırmalarda da biz virüsün damlacık yoluyla bulaştığını, el temasının çok önemli olduğunu biliyoruz ve toplum içinde ‘acaba bu temasta en riskli alanlar nereler’ diye bir yandan da düşünüyoruz. Kapı kolları, apartman giriş çıkışları, ortak kullanılan bölgeler ve asansörler riskli görünüyor” diye konuştu.
Damlacık yoluyla bulaşan enfeksiyonlarda ‘temas izolasyonu’ önlemlerine dikkat çeken Prof. Dr. Aksakal, “Öksürdüğümüzde, hapşırdığımızda ya da konuştuğumuzda çevreye yaydığımız damlacıkları özellikle elimize, ağzımıza, burnumuza götürdüğümüz zaman ya da elimiz bu damlacıklara maruz kaldığı zaman virüs elimize bulaşıyor. O zaman içinde dokunduğumuz her alana virüsü bırakma ihtimalimiz var. Özellikle işten geldiğimizde ya da bir yere gideceğimizde tutacağımız ilk dıştaki kapı kollarından ve herkesin temas ettiği alanlardan virüs geçme riskini hatırlamamız lazım. O nedenle mutlaka yanımızda el dezenfektanı ya da küçük bir kolonya şişesi bulundurmak, tutacağımız yere ya da açtıktan sonra hemen elimize dezenfektan uygularsak bu riski minimale indiriyoruz. Asansör düğmeleri, herkesin ortak kullandığı katlara ait düğmeler ya da tutunmak durumunda kaldığımız tutacaklar herhangi bir şekilde el teması olması durumunda bir risk var. O nedenle mutlaka dezenfektan ya da yanımızdaki kolonya yardımıyla, dezenfektan yoksa elimizi ağzımıza, burnumuza, gözümüze değdirmeden eve girip, ellerimizi yıkamamız lazım” ifadelerini kullandı.
Bu süreçte asansör kullanmak yerine merdiveni tercih etmenin daha doğru olacağını söyleyen Prof. Dr. Aksakal, asansör kullanmak durumunda kalındığında ise maskeyle asansöre binilmesi gerektiğini, asansörün kalabalık olmamasına dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.
Asansör düğmelerine parmak yerine dirsekle ya da başka bir cisimle de basılabileceğini kaydeden Prof. Dr. Aksakal, “Yeni normale geçişte nereden risk alabileceğimizi gerçek yaşamın içinde fark ediyor olmamız lazım. Asansörler, apartman kapıları veya herkes tarafından ellenme ihtimali olan mekanlar riskli alanlardır. Elimizden geldiğince hijyeni koruyarak mesafe ve maskeyle birlikte genel itibarıyla risk olacak alanlardan en azından günlük yaşamımız içinde korunmuş olacağız” ifadelerini kullandı.
İngiltere’de London’s Guy’s and St Thomas’ Hastanesi ve King’s College’dan bir araştırma ekibi, Ibuprofen’i Covid-19 hastalarının tedavisinde deneyecek.
Araştırmacılar, normal olarak anti-imflamatuar ve ağrı kesici olarak kullanılan bu ilacın, Covid-19 hastalarının solunum problemlerini tedavi etmede işe yarayacağına inanıyor. Düşük maliyetli bu tedavinin hastaları solunum cihazından kurtaracağını umut ediyorlar.
BBC’den Michelle Roberts’ın haberine göre, Liberate adı verilen deneme kapsamında hastaların yarısına normal tedavinin yanı sıra Ibuprofen de verilecek. Tedavi denemesinde insanların genelde aldığı tabletler değil, özel ibuprofen formülasyonu kullanılacak. İlacın kapsül şekli normal olarak eklem iltihabı için kullanılıyor.
Hayvanlar üzerideki denemeler; bu ilacın, koronavirüsün en ağır komplikasyonlarından biri olan Akut Solunum Sıkıntısı Sendromunu (ARDS) tedavi edebileceğini gösteriyor.
King’s College London’dan araştırma ekibin üyesi Prof. Mitul Mehta, “Bulguların beklediğimiz etkilerle eşleştiğini göstermek için bir deneme yapmamız gerekiyor” dedi.
Pandeminin başlarında bu ilacın hafif koronavirüs belirtilerinde kullanılmasının olumsuz etkileri olacağına dair kaygılar ortaya çıkmıştı. Ancak İnsan İlaçları Komisyonu yaptığı değerlendirmede, bu ilacın da parasetamol gibi koronavirüs semptomlarında güvenle kullanılabileceğini açıklamıştı.
Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Gazi Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Hasan Tezer, Türkiye’de salgının 180 günde yok olacağına ilişkin simülasyon çalışmasını değerlendirdi.
Prof. Dr. Tezer, pandemilerde simülasyon yaparken her toplumun kendi iç dinamiklerinin dikkate alındığını, ülkenin sosyal, ekonomik ve coğrafi yapısının bu tür salgınlarda süreye etki ettiğini belirtti.
Kontrollü normalleşme sürecindeki vaka sayılarının çok daha belirleyici olacağını kaydeden Prof. Dr. Tezer, “Genel anlamda pandemilere baktığımız zaman 180 gün, 1 yıl, 2 yıl gibi süreler zaten öngörülebilen süreler. Tabii ki projeksiyonlar toplumun uyduğu kurallara göre verilerle yapılır. Ama bu bir pandemi, domuz gribi örnek. 2009’da çıkmıştı, şu an hala domuz gribi etkenini görüyoruz, 11 yıl geçti. Belki bu virüs uzun yıllar hayatımızda olacak; ama mevsimsel bir virüs olacak, onu şu an hiç kimsenin kestirme şansı yok. Pandemi niteliğini kaybetmesi benim şahsi öngörüme göre 2021’in ortalarına doğru olur diye düşünüyorum” diye konuştu.
Sokağa çıkma kısıtlamalarının neticelerini aldıklarını ifade eden Prof. Dr. Tezer, “Türkiye’de şu ana kadar her şey oldukça iyi gitti, verilerimiz istediğimiz şekilde ve üçlü rakamları gördük. Geldiğimiz rakamlar öngörebildiğimiz, istediğimiz rakamlar. Genel anlamda baktığımız zaman yoğun bakımdaki ve solunum cihazındaki hastalarımız oldukça azaldı. İyileşen vakalarımız oldukça fazla, aktif vaka sayımız azaldı. Bundan sonraki süreç bu istikrarlı hadiseyi sürdürebilmek, tabii ki önümüzdeki şu günler çok çok önemli. En az birinci aşama kadar önemli olan ikinci aşamaya geçmiş durumdayız. Çünkü bundan sonra kontrollü normalleşme sürecinde neler yaşayacağız kurallara uyduk mu uymadık mı bir 10 gün sonraki rakamlarla bunu görme şansımız olacak” diye konuştu.
Kurallara uyulması halinde vaka sayılarının 500’ün altına inmesini beklediklerini anlatan Prof. Dr. Tezer, “Maske, sosyal mesafe ve hijyen şartlarına uyarsak bu normalleşme sürecinde de bunlara dikkat edersek aslında bir 15-20 gün içerisinde geçmemiz gerekiyor 500’lü rakamlara. Takip eden 15 gün sonra da 100’ün altına inme durumumuz olacaktır. 500’ün altına inmek için Haziran’ın sonu diyebiliriz. 100’lü rakamların altına herhalde Temmuz’un ortasına doğru ineriz; ama yine söylüyorum kurallara uyarsak. Bundan sonraki süreç bence önemli, ikinci aşamayı sağlıklı, istikrarlı biçimde atlatmamız gerekiyor. Burada insanlara büyük iş düşüyor. Her insanın kendisini enfekte gibi düşünmesi gerekiyor, karşıdakini de enfekte gibi düşünecek ki yaklaşımımızı ona göre yapacağız ve bu süreci sağlıklı biçimde atlatacağız” ifadelerini kullandı.
Corona virüsün kış virüsü olduğunu, 30 derece sıcaklığın üzerinde çoğalma hızının düştüğünü, dolayısıyla insanlar arası temasın azalması durumunda bulaşmanın da doğal olarak azalacağını dile getiren Tezer, ikinci dalga riski ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
“Kışın tekrar ortaya çıkabilir mi? Kış virüsü olduğu için çıkabilir. O yüzden biz yazın ödevimizi ne kadar iyi yaparsak, kurallara uyarsak kışın da daha az karşılaşırız. Sonbahardaki rakamlar kış virüsü olması sebebiyle tekrar ortaya çıkabilir mi? Çünkü influenza da çıkacak, diğer başka virüsler de. Beraber alevlenebilir, endişemiz o, sadece bizim değil, tüm dünyanın endişesi bu. Tekrar altını çiziyorum, tüm dünyada vaka olduğu sürece, bitmediği sürece her zaman tekrar alevlenme riski vardır.”
Salgının bulaşma hızının düştüğüne dikkat çeken Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tezer, “Sayın Sağlık Bakanı en son 1.56 olarak açıklamıştı. İlk başlarda bir kişi enfekteyse 20 kişiyi enfekte ettiğini söylüyorduk. Bu rakamın son verilere baktığımız zaman daha da düşmüş olduğunu söyleyebiliriz. 1’li rakamlara gelmiştir, zaten 1’in altına düştüğü zaman da bu rakam aslında salgının da bir şekilde yavaş yavaş sonlandığını söyleyebilirsiniz” diye konuştu.
Prof. Dr. Tezer, kontrollü sosyal hayatta eski alışkanlıkların devam ettirilemeyeceğini vurgulayarak, “Örnek plaja gittiniz, havuza gittiniz oyun oynamayacaksınız, havuzun içerisinde temas etmeyeceksiniz, mesafenize dikkat edeceksiniz. Havuzdan çıktıktan sonra etrafa çok fazla dokunmayacaksınız, temastan kaçınacaksınız. Maskenizi takacaksınız. Gördüğünüz gibi her şey aslında lokantaya da gitseniz, plajda da olsanız temas, hijyen şartları ve maske takmaya dayanıyor” dedi.
Restoranlarda kapalı alanda oturulduğu zaman klimaların mümkünse açılmamasını, eğer hava çok sıcaksa en az hava akımını yaratacak düzeyde çalıştırılmasını öneren Prof. Dr. Tezer, bunun yanı sıra ortamın düzenli olarak havalandırılmasını ve temiz havanın içeri girmesinin sağlanmasını istedi. Prof. Dr. Tezer, “Kalabalık ne kadar fazlaysa o kadar az orada kalınmalı, daha az konuşulmalı, konuşmakla, ses yükseltmekle bile damlacıklar daha fazla etrafa yayılabilir. Yemeğinizi yiyeceksiniz, sohbet bu dönemde etmeyeceksiniz, yani bu tür yerler artık sohbet etme alışkanlıklarımızın olduğu yerler olmayacak. Sohbet etmeden yemeğimizi yiyeceğiz, sonra çıkacağız. Eskiden ne yapardık? Oturup çayımızı içeriz, muhabbetimizi ederiz, bunları yapmayacağız bu dönemde. Daha az süre kalacağız, hızlıca çıkacağız” diye konuştu.