Kategori: Sağlık

  • “Vaka sayısı sıfır dahi olsa güvende değiliz”

    “Vaka sayısı sıfır dahi olsa güvende değiliz”

    Bayram sonrası yeni normale dönüşün bir parçası olarak daha fazla önlemin kaldırılması bekleniyor. Bu anlamda vaka sayısının azaltılmasının önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mehmet Ceyhan uyarıyor: “Ancak sayı sıfır olsa dahi güvende değiliz. Bu sadece test yapılan kişiler arasında güvende olduğunuz anlamına gelir.”

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan Hürriyet’ten Fulya Erbaş’a şu değerlendirmelerde bulundu:

    “Pandemi eğrileri dağa benzer. Önceleri eteği yatıktır. Sonra dikleşir. İnişte de aynı şekilde. Hızlı inerseniz dirençle karşılaşırsınız. Direnci kırmak için ise asemptomatik vakaları bulup tedavi etmek gerekir. Biz o dönemi yaşıyoruz. Bundan sonra her gün 200-300 vaka olmayacak belki ama süreç bitmiş değil.”

    Tedbirlerin bayramdan sonra yavaş yavaş kaldırılacağının altını çizen Ceyhan şunları söyledi: “Hepsi birden kaldırılamaz. Tüm yasakları bir anda kaldırırsanız, bir problem çıktığında bunun nereden kaynaklandığını bulamazsınız. Mesela bir pozitif vaka yakaladınız. O kişi sinemaya da restorana da berbere de gitmiş. Virüsü nereden kaptı, kimlere bulaştırdı? Nasıl saptayacaksınız?”

    Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü ise “Bayram sonrası, farklı bir dünyaya uyanacağımızı, her şeyin toz pembe olacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz” dedi. Özlü, vaka sayılarında yaşanan düşüşün, çok büyük bir dalgalanma yaşanmazsa, süreceğini; ancak aşı bulunana kadar hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını belirtti.

    Önlemlerin kurallara bağlı şekilde esnetilmeye başlanacağını söyleyen Özlü “Mesela tren seferleri başlayacak ama eskisi gibi tam kapasite değil, yüzde 50 kapasiteyle. İç ve dış hat uçuşları, şehirlerarası otobüs seyahatleri yeniden yapılabilecek ama tüm bunların kendi kuralları olacak” dedi.

    Bilim kurulu üyesi: Bitiş çizgisine varmak üzereyiz

    “Aceleci davranmak yok. Kademeli normalleşeceğiz” diyen Özlü şunları söyledi: “Bitiş çizgisine varmak üzereyiz. Biraz daha sabır. AVM’ler, kuaför ve berberler yeniden açıldı, 16 ilde seyahat yasakları kalktı. Gördük ki, bu yeni ‘kontrollü sosyal hayat’ süreci bizi kötü etkilemedi. Gevşemelere rağmen olumsuz bir etkinin görülmemesi sevindirici olduğu kadar yeni kararlar alınması adına da cesaretlendirici. Bu süreçte maske ve hijyenden vazgeçilmemeli. En kritik olan ise sosyal mesafe. ‘Diğerlerini yapıyorum, bu olmasa da olur’ denmemeli. Hele ki kalabalık ortamlarda maske tek başına koruyucu değildir. Mesafeyi korumaya devam.”

  • Hi̇çbi̇r şey sağlık çalışanlarını yıldırmadı

    Hi̇çbi̇r şey sağlık çalışanlarını yıldırmadı

    Türkiye’de salgınla mücadele ederken korona salgınına yakalanan sağlık çalışanları tedavilerinin ardından görev yerlerine dönmek isterken, sağlık çalışanları yaşadıkları süreci duygu dolu sözlerle anlattı. Salgının gücünü yitirmeye başladığı bu günlerde, vatandaşların evde izole olmaya devam etmeleri gerektiğinin altını çizen Bursa İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Halim Ömer Kaşıkcı, “Sağlık personellerimiz de yeterince yoruldu. Çok sabırlı, fedakar ve çok da özveri ile çalışıyorlar. Hatta bir kısım sağlık personelimiz de salgına yakalandı. Ailelerinden ayrı, çocuklarından ayrı günlerce otellerde kalarak çok fedakarca performans sergiledi. Aslında onlarında hakkını ödemek adına onların da çok fedakarca yaptıkları tüm çalışmaların hakkını ödemek adına vatandaşlarımızın izolasyona devam etmelerini kendilerinden hassaten rica ediyorum. Ayrıca bu süreç içerisinde başarıyla bu işi yürüten tüm sağlık personeline, hekimden, hemşiresinden, güvenlik personeline kadar herkese de şükranlarımı arz ediyorum. Çünkü onlar her biri bir nefer olarak bu sistemin önemli bir parçası ve onlar bu süreci çok başarılı yürüttüler hepsine tekrar sevgilerimi ve şükranlarımı iletiyorum” dedi.

    Diğer yandan Bursa Yüksek İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesinde görevli salgın bölümü koordinatör Hemşiresi Selma Kahraman, salgınla mücadelenin başladığı ilk günden beri sağlık çalışanlarının çok fedakarca çalıştığını dile getirdi. Birçok arkadaşlarının acil servis ve servisi düzenlemek için, evlerinden uzak kalarak gece gündüz demeden taşın altına elini koyduklarını ifade eden Kahraman, “Kliniklerde çalışıp pozitif çıkan arkadaşlarımız tedavi sürecine alındı. Bu arada başka klinikteki arkadaşlarımızı takviye olarak çektik. İyileşip geri döndüklerinde tekrar salgın bölümünde çalışmak istediklerini söylediler. İlk korona ile karşılaştığımız süreçlerde iki sorumlu hemşirem, 2,5 ve 3 yaşında çocukları var. Aile ve çocuklarından ayrılıp bu süreçte kesinlikle bulunmak istediklerini söyledi. Bu salgın sürecinde de kimse elini çekmedi. Herkes ailesinden bile ayrı kalarak gerçekten bu savaşa hazır oldu. Ben buradan bütün meslektaş arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bunu biz bir ekip olarak başarıyoruz. İnşallah daha güzel günlere birlikte gideceğiz” diye konuştu.

    Hemşire Ümit Uluçay ise, “Tedavi süresince hastalarımıza bir umutla, nasıl şifa olabiliriz diye düşünürken onlarda bizlere adeta bir kardeş, ağabey, kızı, oğlu gibi bize bu gözle bakıyor. Tedavi sürecinde izole oldukları için, tek başlarına kaldıkları için yeri geldiğinde ana, baba, evlat gibi her şey siz oluyorsunuz. Biz bu süreçte onların şifa bulması için elimizden geleni yaptık. İnşallah bunu başardık. Kendilerinde çok güzel izler bırakmışızdır. Herkese buradan şifa diliyoruz. Geri dönüşümlerde bunu anıyoruz. Bu süreci de ülkemizde başarılı bir şekilde atlatırız” dedi.

  • Yeni koronavirüs vakalarında kuluçka süresi uzadı

    Yeni koronavirüs vakalarında kuluçka süresi uzadı

    Çin’de ortaya çıkan yeni corona virüs vakalarının farklı olduğu ve virüsün kuluçka süresinin uzadığı belirtildi.

    Çinli bir uzman, ülkenin kuzeydoğusunda bulunan eyaletlerde ortaya çıkan yeni corona virüs vakalarının farklı seyrettiğini ve virüsün kuluçka süresinin uzadığını söyledi.

    Acil tıp doktoru Qiu Haibo, corona virüsü kontrol altına aldığı belirtilen Çin’in kuzeydoğusunda yer alan Jilin ve Heilongjiang eyaletlerinde yeniden görülen virüsün, bölgedeki vakalarda farklı seyrettiğini belirtti.

    Çin devlet kanalına konuşan Haibo, hastalığın temel semptomları arasında kabul edilen yüksek ateşin nadiren görüldüğünü, aynı zamanda virüsün birden fazla organdan ziyade akciğerlere zarar verdiğini söyledi.

    “KULUÇKA SÜRESİ UZADI, TESPİT ETMEK ZORLAŞTI”

    Corona virüsün 14 ile 21 gün arasında süren kuluçka süresinin uzadığını belirten Qiu Haibo, “Jilin ve Heilongjiang eyaletlerinde virüsün kuluçka süresi Wuhan’da ortaya çıkan virüsten farklı olarak daha uzun sürüyor” dedi.

    Haibo bu nedenle enfekte kişileri virüs yayılmadan tespit etmenin zor olduğunu ifade etti.

    “MUTASYONA UĞRADIĞI KESİN DEĞİL”

    Hong Kong Üniversitesi profesörü Keiji Fukuda ise, “Teoride genetik yapıdaki bazı değişiklikler virüsün yapısında veya nasıl davrandığında değişime yol açabilir. Fakat birçok mutasyon, fark edilebilir değişimlere yol açmaz” diye konuştu.

  • Depresyon sandığınız şey bahar yorgunluğu olabi̇li̇r

    Depresyon sandığınız şey bahar yorgunluğu olabi̇li̇r

    Depresyon sanılan duygu durum değişikliklerinin bahar yorgunluğu olabileceğini bildiren Psikiyatri Bölümü Uzmanı Dr. Timur Fadıl Oğuz ,”Mevsim değişiklikleri duygusal dalgalanmalara yol açıyor. Öncelikle, depresyon ve mevsimsel depresyonun olmadığına dair bir psikiyatri uzmanının değerlendirmesini almak gerekir. Çünkü bazen de depresyon gibi gözükür ama fiziksel bir sorun olabilir. Eğer depresyon tanısı konursa, genellikle tedaviler çok etkilidir” dedi.

    Bahar ve yaz aylarının gelişini kimileri sevinçle karşılarken kimileri de bu hava değişikliğinin yorgunluk, halsizlik ve keyifsizlik yarattığını düşünüyor. Hatta çoğu zaman “bahar yorgunluğu” olarak adlandırılan durumla depresyon birbirine karıştırılıyor. COVID-19 salgını süreci, mevsim değişimlerine bağlı duygu dalgalanmalarının daha yaygın görülmesine yol açabiliyor. Güven Hastanesi Psikiyatri Bölümünden Uzm. Dr. Timur Fadıl Oğuz mevsim geçişlerinde yaşanan duygusal dalgalanmalar hakkında bilgi verdi.

    Hava değişimi ya da mevsimsel değişimlerin duygularda dalgalanmaya yol açtığını bildiren Uzm. Dr. Oğuz, “Mesela bazı insanlar kış aylarında depresyona girer, kışın bitmesiyle beraber de toparlarlar. Bu durum daha çok batı ülkelerinde böyledir. Geçmişte psikiyatrik bilgiler batıdan geldiği için, ülkemizde de durumun böyle olduğunu düşünüyorduk. Son yıllarda, Türkiye’den doğuya doğru gidildiğinde, Asya ülkelerinde durumun böyle olmadığına dair veriler ortaya çıkmaktadır. Asya ülkelerinde depresyonun daha çok bahar ve yaz aylarında ortaya çıktığı görülmektedir. Bazı kişilerde bu durum her zaman aynı şekilde ortaya çıkar yani; kasım ayı gibi bir depresyon başlar ve bahara doğru düzelir. Türkiye’de de kış depresyonu oldukça yaygın görülmektedir. Coğrafi olarak Asya ve Avrupa’nın ortasındayız, bu nedenle ülkemizde iki mevsim geçişinde de depresyon vakaları ortaya çıkıyor. Hatta Kıbrıs’ta çalıştığım bir dönem, yaz aylarında depresyonun daha yaygın olduğuna dair bir gözlemim oldu ama bir yere oturtamamıştım o zamanlar. Mevsimsel olarak kış aylarında olan depresyonla, yaz aylarında olan depresyon arasında da bazı farklar var. Kış aylarındaki depresyonda iştah çok artabilmekte ve aşırı uyuma isteği görülebilmektedir. Yaz aylarında olan depresyonda ise iştah azalması ve uykusuzluk daha çok kendini gösterir. Bunlar biraz da farklı depresyonlar aslında ve bunların farklarını zaman içinde daha iyi anlamaya başlayacağız. Bahar sonu ve yaz başlangıcı, özellikle bipolar bozukluklarda mani ya da hipomani denilen maninin hafif versiyonunun daha sık görüldüğü aylardır. Bu aylar bipolar hastalarımızda tetikte olduğumuz aylardır; hastalıkları konusunda bilinç kazanmış bipolar hastalarımız da bu aylarda manik ya da hipomanik ataklar geçirebileceklerini bilirler. Yine bipolar hastalarımızda, kış aylarında depresyon ihtimalinin biraz daha fazla olduğunu söylemek mümkündür” dedi.

    Mevsimsel farklılıkların neden duygu değişimleri meydana getirdiğinin kesin olarak bilinmediğini kaydeden Oğuz sözlerine şöyle devam etti: “Sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte, birkaç şeyle bağlantılı olabilir. Bir tanesi, kış aylarında güneş kendini daha az gösterdiği için ve günler daha kısa olduğu için ışığa daha az maruz kalınmaktadır. İkincisi, kış aylarında kişi daha hareketsiz olduğu için bu durum depresyonu tetikleyebilmektedir. Çok emin olmadığımız birkaç durum daha var. Kış aylarında D vitamininin kanda çok azaldığını bilinmekte ve bunun da tetikleyici olduğuna dair bazı görüşler mevcut. Bazıları da omega-3’ün önemli olabileceğini düşünmekte ama bu iki sebep de hâlâ büyük soru işaretleri taşıyor”

    Halk arasında bahar yorgunluğu olarak adlandırılan durumun fizyolojik bir uyum durumundan kaynaklanabileceğini bildiren Timur Fadıl Oğuz, “Bu durum vücudun, yeni mevsimsel duruma adaptasyon sürecinde geçirdiği bir sıkıntı gibi duruyor. Ancak, psikiyatrik sorunlarla bir bağlantısı olduğuna dair bir veri yok. Bahar yorgunluğu, büyük ihtimalle psikiyatrik bir sorun değil. Ancak yorgunluk ve o enerjisizlik hali depresyona benzetildiği için ‘Acaba depresyon mu?’ gibi düşünülüyor olabilir. Bununla birlikte; tabii ki bir kişi hem depresyonda olup hem de bahar yorgunluğu yaşayabilir” diye konuştu.

    Bu durumda depresyon ve bahar yorgunluğu nasıl ayırt edileceğine ilişkin konuşan Oğuz şunları kaydetti; “Bahar yorgunluğu; genellikle birkaç hafta sürer, en fazla bir ay sonra geçer. Ama depresyon uzar; bu ayrıştırmak için bir kriter olabilir. İkincisi; sadece enerjisizlik değil de belirgin bir keyifsizlik, neşesizlik, hayattan alınan zevkte büyük bir azalma depresyon olabileceğini işaret eder. Aşırı sinirlilik, şiddetli uyku sorunları, aşırı kaygılar görülürse bunun bahar yorgunluğu değil de depresyon olabileceğini yorumlamak mümkündür. Geçmişte bir depresyon hikayesi varsa, böyle bir durumda da bir depresyon tekrarı olabileceği ve bahar yorgunluğu ile açıklanamayacağı anlamına gelebilir. Burada kritik nokta şudur ki; kişi yorgun, enerjisiz olabilir ancak, “O kadar da kötü değilim, şunu yapmaktan bunu yapmaktan hala zevk alıyorum” gibi şeyler söylüyorsa muhtemelen o bahar yorgunluğudur.”

    Depresyonun sadece bedenen değil, zihnen de bir çöküntü durumu olduğunu ifade eden Oğuz, bu ayrımı iyi yapmak gerektiğine dikkat çekerek,” Kişi bahar yorgunluğundayken halsiz ve keyifsizdir ama arkadaşlarıyla buluştuğunda gayet neşelidir. Kişi, yorgun hissetmesine rağmen bir yandan hayattan zevk almaya devam eder. Depresyon ile bahar yorgunluğu arasındaki en önemli fark, depresyonun zihinsel bir durum yaratmasıdır” dedi.

    Bipolar bozukluğu olanların bu dönemde çok dikkatli olması gerektiğine vurgu yapan Dr. Oğuz, “Mevsim geçişleri hastalıkları tetikleyebilir. Zaten bu kişiler bir süre sonra bilinçlenir ve daha dikkatli olurlar. Bipolar bozukluğu olanların yüzde 90’ı sürekli ilaç kullanmak zorunda. İlaç kullanıyor olsalar da kış aylarında yine de depresyonun ortaya çıkabileceğini bilmeleri lazım. Bahar sonu ve yaz başında, mani ve hipomani durumuyla karşılaşabilecekleri konusunda bilgili olmaları ve dikkatli olmaları lazım” şeklinde konuştu.

    Mevsimsel depresyon ve bahar yorgunluğu için alınabilecek önlemlere ilişkin bilgiler veren Oğuz,” Öncelikle, depresyon ve mevsimsel depresyonun olmadığına dair bir psikiyatri uzmanının değerlendirmesini almak gerekir. Çünkü bazen de depresyon gibi gözükür ama fiziksel bir sorun olabilir. Eğer depresyon tanısı konursa, genellikle tedaviler çok etkilidir. Kişi kendinde duygusal olarak bir farklılık görüyorsa, “eskisi gibi değilim, keyfim yok, neşem yok” gibi tespitler yapıyorsa bir psikiyatriste başvurabilir. Bunun mevsimsel bir sebepten ötürü olup olmadığı zaten görüşmede ortaya çıkar” dedi.

    Mevsimsel depresyonla ilgili bilimsel araştırmalar olduğunu belirten Oğuz şunları söyledi; “ABD’de ve Avustralya’da yakın zamanda yapılan büyük bir araştırma var. Bunun sonucunda, bu ülkelerde depresyon ve birkaç önemli hastalığın mevsimlerle bağlantısı çok belirgin bir şekilde ortaya çıktı. Bu bizim için önemli bir bilgi. En fazla mevsimsellikle bağlantısı olan psikiyatrik hastalığın yeme bozuklukları olduğuna dair bir veri ortaya çıktı. İlk sırada yeme bozuklukları ikinci sırada ise depresyon var. Bu iki ülkede, bu sorunlar en çok kış aylarında görülüyor. Yine mevsimsel bağlantısı olan ama diğerlerine göre en az olan psikiyatrik hastalık ise; kaygı bozuklukları olarak gözüküyor. Kaygı bozuklukları da bu ülkelerde kış aylarında, yaz aylarına göre daha fazla görülüyor ancak bu fark daha az belirgin.”

  • Bilim Kurulu: Bayramda büyüklerinizin elini öpmeyin

    Bilim Kurulu: Bayramda büyüklerinizin elini öpmeyin

    İşte Bilim Kurulu üyelerinden bayram ikazları:

    SEVDİKLERİNİZİ GÖRÜNTÜLÜ ARAYIN

    Prof. Dr. Füsun Eyüpoğlu: “Vatandaşlarımız sosyal mesafeye dikkat etsin, apartman içi ziyaret yapmasın. Birbirlerini görüntülü arasınlar. Hiçbir şekilde ev ziyareti, ev oturmalarını önermiyoruz. Salgına karşı bugüne kadar aldığımız önlemler artık sonuç vermeye başladı. Bu 4 gün çok belirleyici olacak. Sokağa çıkma yasağı herkes için bağlayıcı bir durum, zor da bir durum. Bütün vatandaşlarımızın da emeği var. Komşu ziyareti bile bu bayramda hiç uygun değil, kesinlikle olmamalı. Bu kadar emek boşa gitmesin.”

    EVLERİNİZE ZİYARETÇİ KABUL ETMEYİN

    Prof. Dr. Levent Yamanel: “Bayramda 4 gün sokağa çıkma yasağı var. Bu kısıtlamanın sebeplerinden biri de insanların bayramı fırsat bilerek sosyal mesafe kuralını ihlal etmelerinin önüne geçmek. Bu bayramda kimseyi ziyaret etmiyoruz. Üst komşuyu bile. Ziyaretçi de kabul etmiyoruz. Yan komşumuzu bile. Bayram tebriklerini bu kez dijital ortamlardan yapacağız. Virüse karşı dijital bir bayram geçireceğiz. Geleneksel kutlamamızı erteleyeceğiz.”

    BÜYÜKLERİNİZİN ELİNİ ÖPMEYİN

    Prof. Dr. Recep Öztürk: “Geçmiş bayramlardaki gibi muhabbetin, hürmetin olduğu bayramları gelecekte tekrar yaşayabiliriz. Bunun için bu bayramda fedakârlık yapacağız. Büyüklerimizi, çınarlarımızı bugüne kadar koruduk. Bu bayram büyüklerimizin elini öpmeyelim. Özellikle gençler bu hastalığı ‘sessiz’ geçiriyor. Yani hiçbir belirtisi olmadan, hasta olduklarından haberdar olmadan bu hastalığı geçiriyorlar. Ama bulaştırıcılıkları devam ediyor. O yüzden bu defaya mahsus ziyaretlerimizi görüntülü aramayla yapalım. Kimsenin hastalığına, acısına sebep olmayalım. Daha mutlu ve huzurlu bayramları mutlaka göreceğiz.”

    BAYRAM TEBRİĞİNİ TELEFONLA YAPIN

    Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz: “Salgının hâlâ devam ettiğini unutmayalım. Bu 4 günlük karantina süreci salgını kontrol altına alabilmek için çok iyi bir fırsat. Daha önümüzde çok bayramlar var. Bu bayramda mümkün olduğunca birbirimizden uzak kalalım. Ziyaretlere gitmeyelim, ziyaret kabul etmeyelim. Kutlamalarımızı telefonla yapalım.”

    ŞEKER YERİNE MASKE VE KOLONYA HEDİYE EDİN

    Prof. Dr. Ahmet Demircan: “Bu seneyi her alanda farklı geçiyoruz. Dolayısıyla bu bayramda farklı olacak. Eskisi gibi kucaklaşmayı, el öpmeyi öbür bayramlara saklayacağız. Bu büyüklerimizi korumak için çok önemli. Görüntülü arayabiliriz, sesli arayabiliriz. Değişik yaratıcı animasyonlar oluyor, dijital üretimler oluyor. Sonraki bayramlarda telafi ederiz. Bu bayram büyüklerimizin kıymetini nasıl bilmemiz gerektiğini de hatırlatmış oldu. Bayram şekeri yerine de birbirimize maske ve kolonya hediye edelim. Bu bayramın hediyesi maske olsun. Bu maskeleri de takalım. Aksesuar değil bunlar. Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpmüyoruz. İlerde daha sağlıklı öpebilmek için.”

    MESAFESİZ ALIŞVERİŞ

    Ramazan Bayramı ve sokağa çıkma kısıtlamasına sayılı günler kala alışveriş yapmak isteyen vatandaşlar İstanbul’da Eminönü’ne adeta akın etti. Eminönü esnafı, fiyatları indirdiğini iddia ederken, vatandaşlar fiyatların cep yaktığını belirtti. Öte yandan alışveriş yapan vatandaşlar, sosyal mesafeye dikkat etmedi. Polis ekiplerinin defalarca uyarısına rağmen vatandaşlar adeta dip dibe alışveriş yaptı. Esnaf vatandaşları ne kadar uyarsa da sosyal mesafe unutuldu.

    CAMİLERDE BAYRAM NAMAZI KILINMAYACAK

    Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, camilerde bayram namazı kılınmayacağını, tekbir getirileceğini açıkladı. Başkanlıktan yapılan açıklamada özetle şunlar vurgulandı: “Bu yıl maalesef milletçe büyük mücadele verdiğimiz COVID-19 salgını sebebiyle camilerimizde bayram namazı kılınamayacak. Ramazan Bayramı’nın ilk gününde her ilin bayram namazı saatinde minarelerden bayram günlerinin şiârından olan tekbirler getirmek suretiyle bayram coşkusunun yaşanmasına yönelik uygulama yapılacak.”

  • Ne zamana kadar maske takacağız?

    Ne zamana kadar maske takacağız?

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Levent Yamanel, “Hava akımı oluşturabilen bütün cihazlar hastalığı bulaştırabilir. Klimalar da AVM girişlerindeki klimalar da bunu yapabilir” dedi. Prof. Dr. Yamanel, maske takma tedbirinin ne zamana kadar süreceğine ilişkin ise ”En iyi ihtimal 2021’in başına kadar maske takacağız” ifadesini kullandı.

    11 Mayıs’ta açılan AVM’lerin önünde oluşan kuyruklar, yeni tip corona virüs (Covid-19) salgınıyla mücadelede ek tedbirlerin alınmasını gündeme getirdi. İstanbul İl Umumi Hıfzıssıhha Meclisi, AVM’lerin giriş kapılarındaki havalandırma perdelerinin çalıştırılmasını yasakladı. Ancak Türkiye genelindeki AVM’ler ile diğer birçok mağaza ve iş yeri girişinde havalandırma perdelerinden kaynaklanan risk sürüyor.

    ”HAVA AKIMI OLUŞTURAN CİHAZLAR RİSKLİ”

    Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi (GATA) Yoğun Bakım ve İç Hastalıkları Uzmanı ve Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Levent Yamanel, klima sistemlerinin corona virüsün yayılmasına etkisini değerlendirdi.

    Prof. Dr. Yamanel, “Çin’de yapılan bir çalışma var. Bir lokantada klimanın önünde oturan Covid-19 pozitifli bir hastanın bütün damlacığı diğer masalara dağıldı. Yani hava akımı oluşturabilen bütün cihazlar hastalığı bulaştırabilir. Klimalar da AVM girişlerindeki klimalar da bunu yapabilir. AVM girişlerindeki klimaların çalıştırılmaması aslında uygun olabilir. Bununla ilgili zaten bazı kararlar alınmıştı, bir rehber oluşturulmuştu” diye konuştu.

    ”KALABALIKLARDAN UZAK DURMAMIZ LAZIM”

    Salgının yayılması bakımından en riskli alanların kalabalık ortamlar olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yamanel, “Kalabalıklardan uzak durmamız lazım. Yani kalabalık oluşturmamamız lazım. Mesela alışveriş merkezlerinde kalabalıklar oluşturup saatlerce gezmememiz lazım. Eğer bir ihtiyacımız varsa noktasal olarak ihtiyacımızı giderip daha sonra buraları terk etmemiz gerekiyor. Yani kalabalık oluşturmamak bu yeni normalin en önemli kurallarından bir tanesi” uyarısını yaptı.

    NE ZAMANA KADAR MASKE TAKACAĞIZ?

    Prof. Dr. Yamanel, maske takma tedbirinin ne zamana kadar süreceğine ilişkin ise “Global bir bağışıklığı kazanmadıktan sonra bu yeni normale alışmamız gerekiyor. Yeni normalin de 4 kuralı var. Kalabalık oluşturmamak, maske takmak, sosyal mesafeye uymak ve hijyene uymak. Yani biz bunu aşı bulunana kadar, global bir bağışıklık tespit edilene kadar ya da etkin bir ilaç bulunana kadar devam ettirmemiz gerekiyor. En iyi ihtimal 2021’in başına kadar maske takacağız” ifadelerini kullandı.

  • Dünya genelinde bir gündeki en yüksek artış

    Dünya genelinde bir gündeki en yüksek artış

    Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, dünya genelinde son 24 saatte koronavirüs (Covid-19) salgının başladığı günden bu yana en fazla vaka artışının yaşandığını, 106 bin kişide virüs tespit edildiğini söyledi.

    DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, dün video konferans yoluyla gerçekleştirilen basın toplantısında; dünyada son 24 saatte 106 bin koronavirüs vakası bildirildiğini duyurdu. 106 bin vakanın üçte ikisini sadece 4 ülkenin rapor ettiğini belirten Ghebreyesus, aynı zamanda düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşanan vaka artışı konusunda da endişelerini dile getirdi.

    NORMALLEŞME SÜRECİ VE VAKA ARTIŞI

    Ghebreyesus’un söz konusu açıklaması, dünyada en çok vakanın bulunduğu ABD’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda ülkenin karantina ve kısıtlama uygulamalarını hafifletmeye başlamasının ardından geldi. Ghebreyesus, “Bu salgında daha gidecek çok yolumuz var” ifadelerini kullandı. Öte yandan, uzmanlar gerçek vaka sayısının çok daha fazla olduğunu ifade etti. Birçok ülkedeki test sayılarının az olması ve buna bağlı olarak henüz tespit edilmeyen vakaların olduğu gerçeğinin ‘asıl’ vaka sayısını gizlediğinin altı çizildi.

  • Bursalılara ‘rehavete kapılmayın’ uyarısı

    Bursalılara ‘rehavete kapılmayın’ uyarısı

    Bursa’da koronavirüs vaka sayılarının il genelinde düştüğü bilgisini veren Bursa İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Halim Ömer Kaşıkcı, buna rağmen virüs ile mücadelede tedbirin hiçbir zaman elden bırakılmaması gerektiği konularında uyarılarda bulundu.

    Tüm Türkiye ile birlikte Bursa’da da vaka sayılarında ciddi oranda düşüş gözlenirken, bu kapsamda en çok vaka görülen ilçelerin başında gelen Yıldırım ve Gürsu’da da vaka sayılarında büyük oranda azalmalar görüldü.

    Aile apartmanlarına dikkat

    Özellikle kalabalık aile apartmanlarının sık olarak bulunduğu Yıldırım ve Gürsu gibi ilçelerde virüsün hızlı yayıldığına dikkat çeken İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Halim Ömer Kaşıkcı, “Filyasyon çalışmaları bize gösterdi ki aile apartmanlarında koronavirüs daha fazla ve kolay yayılıyor. Yakın yaşamlar ve temas kolaylığı ile bu oluşuyor. Aile apartmanlarında daireler arası geçişler daha sık ve kolay olduğu için akrabalar arasında bulaş kolaylaşıyor. Komşu ziyaretleri, geçmiş olsun ziyaretleri bulaşların olduğu durumlar Bu nedenle bu tip yerleşim özelliği gösteren bazı ilçelerde bu süreçte apartmanlar karantina altına alındı” diye konuştu.

    Salgının hızla arttığı sıkıntılı ilçelerde sosyal yapının da çok etkili olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Kaşıkcı, diğer ilçelerde kritik bir durum olmadığının altını çizerek, “Nilüfer vaka sayısında Yıldırım’a oranla yarı yarıya durumda. Bunda Yıldırım’daki aile ve apartman yapısı çok etkili. Yıldırım’da bir evde oturan sayısı daha fazla olduğu için daha çok bulaş oluyor” dedi.

    Dağ ilçelerinde korkulan olmadı

    Dağ ilçeleri hakkında da konuşan Uzm. Dr. Kaşıkcı, şehirden gidenlerin virüs taşıma ihtimalleri nedeniyle dağ köylerinde yaşayan yaşlı vatandaşlar için riskli bir durum söz konusuydu. Bu ilçelerimizde şu ana kadar bu tarz büyük bir durumla karşılaşmadık. Bu ilçelerimiz büyük ölçüde izole bir şekilde kaldı. Örneğin Gürsu ile Harmancık veya Büyükorhan’ı karşılaştırırsak, 10 bin kişide 1 vaka olan dağ ilçelerinde yedide birdeyiz. Keles, Harmancık, Büyükorhan aynı zamanda Yıldırım’ın yedide biri orandalar” şeklinde konuştu.

    Test çalışmalarına ağırlık verdik

    Koronavirüs’e karşı tanı çalışmalarının, Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Halk Sağlığı Laboratuvarı ve Bursa Şehir Hastanesi bünyesinde bulunan laboratuvarda titizlikle sürdürüldüğünü kaydeden Uzm. Dr. Kaşıkcı; “Son teknolojiye sahip laboratuvarlarımızda PCR tekniği ile günde ortalama 2 bin test yapılıyor. Tamamen ücretsiz bir şekilde yapılan bu testlerin sonuçları da aynı gün içerisinde açıklanıyor” ifadelerini kullandı.

    Hastane başvurularında düşüş var

    Bursa’da hastanelerdeki son durum hakkında da bilgiler veren Uzm. Dr. Kaşıkcı, “Vaka sayıları ve acile başvuru sayılarında son dönemde ciddi bir düşüşe geçtik. Fakat bu insanlarımızı yanıltmasın, henüz hiçbir şey bitmiş değil. Dünyada da örneklerini görüyoruz. Vaka sayısı grafiği düşüşe geçiyor dediğimiz anda tekrar yükselişe geçebiliyor. Örneğin İran’da Şubat’ın son haftasında vakalar başladı. Mart 2020 sonunda ise pik yaptı. Nisan sonuna kadar ciddi bir azalma gözükürken tekrar yükseliş trendine girdi. Şu anda ikinci dalgayı yaşıyor. Bu nedenle vatandaşlarımız da hiç rehavete kapılmamalı, maske takmaya, hijyen kurallarına ve sosyal mesafeye dikkat etmeleri gerekiyor” dedi.

    Uzm. Dr. Kaşıkcı son olarak, 1-15 Haziran döneminden itibaren hastanelerde hizmet verme anlamında normalleşmeye doğru gidildiğini belirterek, servis ve poliklinik hizmetlerinin düzenlenmesi ile ilgili çalışmalara devam edildiği bilgisini verdi.

  • Avrupa’dan Türkiye’ye gönderilen plastik atıklar 173 kat arttı

    Avrupa’dan Türkiye’ye gönderilen plastik atıklar 173 kat arttı

    Greenpeace Akdeniz’in Eurostat’dan derlediği verilere göre, AB ülkelerinden Türkiye’ye ithal edilen plastik atık oranı son 15 yılda 173 kat arttı.

    Greenpeace Akdeniz Plastik Proje Sorumlusu Nihan Temiz Ataş, Türkiye’nin kendi çöpüyle baş edemezken başka ülkelerden plastik atık ithal ederek daha büyük çevre sorunlarına kapı açacağı uyarısında bulundu.

    Plastik atığın geri dönüşümünün zahmetli ve pahalı olduğuna dikkat çeken Ataş, şunları söyledi:

    “Ülkeler plastik atıklarını başka ülkelere satmanın daha kolay ve ucuz olduğunu keşfetti. Tam burada Çin devreye girdi. Ancak Çin’in plastiklere yönelik 2018 ithalat yasağı, küresel geri dönüşüm sisteminin zararlı doğasını süpürülen halının altından dünyaya ifşa etti. Çok geçmeden plastik atık ithalatının yeni adresi Türkiye oldu. Türkiye’nin plastik atık ithalatı 2016 yılı başında ayda 4 bin ton iken 2019’da ayda 48 bin 500 tona çıktı. Kontrolsüz plastik atık ithalatı Türkiye’nin kendi geri dönüşüm sisteminde var olan sorunların artmasından başka bir işe yaramayacak. Üstelik koronavirüs salgınında bu plastik atıkların virüsü yayma riski de var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın plastik atık ithalatını yasaklamasını talep ediyoruz.”

  • ‘Dualar yüksek sesle değil, içten okunmalı’

    ‘Dualar yüksek sesle değil, içten okunmalı’

    29 Mayıs Cuma günü, camilerde ara verilen cemaatle namaza yeniden başlanacak. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, bu konuda vatandaşları uyardı ve “Duaların yüksek sesle değil, içten okunması lazım” ifadelerini kullandı.

    29 Mayıs Cuma günü, camilerde ara verilen cemaatle namaza yeniden başlanacak. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, bu konuda vatandaşları uyardı. “Kişiler, sadece elinin yüzünün geleceği yer için bir bez parçası kullanabilir ya da kendi seccadesini getirebilir ama bunların namazdan sonra 60 derecede yıkanması ya da atılması gerekiyor” diyen Prof. Ceyhan, “Camiye girenlerin ateşi ölçülmeli, öksürük ve hapşırık gibi belirtilere dikkat edilmeli. Sosyal mesafeye her an dikkat edilmeli” dedi.

    Hürriyet‘te yer alan habere göre Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, şunları kaydetti:

    “Camilerde klima kullanılmaması, doğal yolla havalandırılması uygun olur. Klima olacaksa kişiler arasındaki mesafenin en az 2 metreye çıkarılması gerekir.

    Konuşmayla virüsün bulaş imkanı artacağından herkeste maske olmalı. Duaların yüksek sesle değil, içten okunması lazım. Konuşmak, virüsün bulaş imkanını 10 kat artırıyor. Öksürük ve hapşırmak 1000 kat artırıyor. Konuşmanın tonu da önemli. Yüksek sesle konuşunca bulaş imkanı daha da artıyor. Dua ve tekbirlerin mümkün olduğunca sessiz hatta hiç konuşmadan, nefes alıp vererek içten yapılması öneriyorum…

    İmamların da hastalığı bulaştırma riski var. Cemaatle araya mesafe bırakılması lazım.

    Maskeyle vaaz ve Kuran okuması kolay olmayabilir; imamın olduğu yere şeffaf, fiziksel bariyer konabilir veya yüz siperliklerinden kullanıp alçak ses sorunu için mikrofon kullanılabilir.

    Cami içlerindeki Kuran kursları okul gibi değerlendirilmeli ve açılmamalı.”