Kategori: Sağlık

  • “Türkiye’de salgında iniş eğrisi başladı”

    “Türkiye’de salgında iniş eğrisi başladı”

    Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Tevfik Özlü, HaberTürk TV’de Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtladı. Başlayan normalleşme sürecinin corona virüsü salgınına etkisiyle ilgili açıklamalarda bulunan Prof. Özlü, şunları söyledi:

    • Çok önemli bir dalgalanma olmadı. Bu da sevindirici. Sosyal hayata kontrollü dönüş projesinin devamına izin veren bir durum bu. Biz artık evlerden çıksak bile, dikkat ettiğimiz zaman, kurallara uyduğumuz zaman salgın azalmaya devam ediyor.
    • Kontrollü sosyal hayat deyince insanlar endişeleniyor; Salgın var, AVM’ler açılıyor, insanlar sokağa çıkıyor, bu salgında geriye dönüş oluşturur diye… Ama gördük ki öyle bir etki oluşmadı.

    14 GÜN BEKLEMEK LAZIM

    • Dikkat edilirse, tedbirler alınırsa normalizasyon süreci devam edebilir. 11 Mayıs’ta sürecin başladığını düşünürsek, kuluçka süresinin 5-6 gün olduğunu hesaplarsak, en erken etkilenmenin 17-18 Mayıs’ta ortaya çıkacağını öngörebiliyoruz. Dünkü rakam düşme eğilimindeydi. Bugünkü rakamı da görmek lazım. İlk intibalar umut verici ama 14 gün beklemek lazım.
    • Hava sıcaklığı da etkiliyor. Salgının hızı biraz kesildi. Türkiye’de iniş eğrisi başladı ama dünyada iniş eğrisi yok genel olarak bakıldığında ama duraklama var. Bu da olumlu bir gelişme.
  • Ameli̇yat Oldu, Korona Vi̇rüse Yakalandı

    Ameli̇yat Oldu, Korona Vi̇rüse Yakalandı

    Gaziantep’te anjiyo olduktan birkaç gün sonra rahatsızlanan hastaya korona virüs teşhisi konuldu. Hastayı ameliyat sonrası 47 kişinin ziyaret ettiği belirlendi.

    Gaziantep’in İslahiye ilçesine bağlı Yeşilyurt Mahallesi’nde ikamet eden 63 yaşındaki Ö.S. kalp damarlarındaki tıkanıklıktan dolayı geçen hafta Gaziantep’teki özel bir hastanede anjiyo oldu. Geçtiğimiz Cumartesi günü tekrar rahatsızlanan Ö.S. göğüs ağrısı ve öksürük şikayeti ile İslahiye Devlet Hastanesine kaldırıldı. Hastanedeki tahlil ve tetkiklerin sonucunda hastada korona virüs (Covid-19) tespit edildi. Hasta tedavisinin yapılması için Gaziantep merkezde bulunun özel hastaneye sevk edildi.

    Yeşilyurt Mahallesi’ndeki ilk vaka

    Yeşilyurt Mahallesi’nde tespit edilen ilk vakanın 63 yaşındaki Ö.S. olması nedeniyle gözler anjiyo olduğu özel hastaneden gelecek açıklamaya çevrildi.

    47 kişi geçmiş olsuna geldi

    Bilgiyi alan İslahiye İlçe Sağlık Müdürlüğü ekipleri filyasyon çalışması için İslahiye’ye 14 kilometre uzaklıktaki Yeşilyurt Mahallesi’nde çalışma başlattı. Ö.S. geçirdiği ameliyat sonrasında geçmiş olsun ziyaretine gelen komşu ve akrabalarını tespit etti. Yapılan filyasyon çalışması sonrasında hastanın evine ziyarete gelen 9 hanede ikamet ettiği öğrenilen 47 kişi olduğu tespit edildi. Temas kurduğu tespit edilen kişiler 14 gün boyunca evden çıkmamaları konusunda uyarıldı. Durumun Jandarmaya bildirilmesi üzerine İlçe Jandarma Komutanlığına bağlı ekip, tespit edilen 9 hanenin kapı girişlerine bant çekti. Kapının üzerine uyarıcı yazı asıldı. Karantinaya alınan 9 hanede yaşayan şahısların ihtiyaçları İslahiye Kaymakamlığına bağlı Vefa Sosyal Destek Grubu ekipleri tarafından karşılanacağı öğrenildi.

  • Total Di̇z Protezi̇ Ameli̇yatı Sonrası Rehabi̇li̇tasyonun Önemli̇

    Total Di̇z Protezi̇ Ameli̇yatı Sonrası Rehabi̇li̇tasyonun Önemli̇

    Eskişehir Fizyomer Terapia Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyonu Uzmanı Dr. Berrin Akpınar, total diz protezi sonrası rehabilitasyonun önemi hakkında bilgi verdi.

    Diz protez ameliyatlarından sonra rehabilitasyon sürecine dikkat çeken Akpınar, “Ortopedik ameliyat sonrası olduğu gibi diz protez ameliyatlarından sonra da eklem hareket açıklığını artırmak, kas gücünü geliştirmek, erken dönem harekete başlayabilmek, iyileşmeyi hızlandırmak ve bir an önce günlük yaşam aktivitelerimize geri dönmek için altın standart rehabilitasyondur” dedi.

    İyileşmeyi hızlandırmak için altın kural rehabilitasyon !

    “Diz protez ameliyatlarından sonra iyileşmeyi hızlandırmak ve bir an önce günlük yaşam aktivitelerimize geri dönmek için altın standart rehabilitasyondur” diyen Akpınar, “Hastaneden taburcu olurken zaten ameliyatınızı yapan doktor size bir ev egzersiz programı hazırlamış olacaktır. Evde bu hareketleri mutlaka düzenli olarak yapmalısınız. İki veya üç hafta sonra ise dikişlerinizin alınması için kontrole gittiğinizde doktorunuz o dönemki hedef olan 90 derece diz bükme açısını yakalayamamışsanız veya uyluk kaslarınızda belirgin kas güçsüzlüğü varsa size rehabilitasyon önerecektir. Çünkü merdiven çıkmak için en az 80-90 derecelik bir açıya ihtiyaç vardır ve ameliyat sonrası erken dönemde doğru şekilde yapılmayan egzersizler sebebiyle yeterli açılar sağlanamazsa ameliyatın üzerinden uzun zaman geçtikten sonra rehabilitasyonla da bunu başarmak mümkün olmayabilir. 3. haftadan sonra diz bükme açısı 110-120 derece olmalı ve bu arada sırtüstü yatar pozisyonda dizin arkası tam olarak yatağa değmelidir. Eğer dizde hafif büküklük kalıyorsa bu da adım atarken uyluğun ön tarafındaki kasın yeterli kasılamamasına, bu da hem düzgün olmayan bir yürüyüş şeklinde hem de proteze çok yük bindirerek erken gevşemeye sebep olabileceği için istemediğimiz bir durumdur” ifadelerini kullandı.

    Rehabilitasyon süresi nasıldır ?

    Ameliyat sonrası rehabilitasyon süreci hakkında bilgi veren Akpınar, “Kliniğimize gelen hastaların rehabilitasyonunda da önce normal eklem hareket açıklığını sağlamak için fizyoterapistlerimizin yardımcı olacağı germe egzersizlerinin yanında sürekli pasif hareket cihazı, alçak sele bisiklet ergometreler gibi yardımcı ekipman da kullanabiliyoruz. Eğer istirahat ağrısı varsa TENS gibi ağrı kesici akımlarla ağrının azalmasına yardımcı oluyoruz. Kas güçlendirmek için elektrik stimülasyon cihazlarını kullanmak haricinde yine fizyoterapistlerimizle beraber yapılacak ağırlıklı egzersizler, elastik bantların direncine karşı yapılacak egzersizlerden yararlanıyoruz. Merdiven çıkıp inme ve yürüyüş eğitimleri ile de rehabilitasyonumuzu tamamlıyoruz” dedi.

  • Hi̇sarcıkta Mahalle Fırınlarında Ekmek Yapımı Yasaklandı

    Hi̇sarcıkta Mahalle Fırınlarında Ekmek Yapımı Yasaklandı

    Hisarcık Kaymakamlığı, Korona virüs (Covid-19) tedbirleri kapsamında Ramazan süresince mahalle fırınlarında ekmek yapımının yasaklandığını duyurdu.

    Kaymakamlıktan konuyla ilgili yapılan açıklamada; “Korona virüs (Covid-19) salgını dolayısıyla, halkımızın sağlığı açısından bu günden itibaren Ramazan ayı boyunca ilçemiz mahalle fırınlarında ekmek yapılması yasaklanmıştır. Yasaklara uymayan vatandaşlara cezai işlem uygulanacaktır” denildi.

  • Bel Ve Boyun Ağrılarından Kurtulmak Mümkün

    Bel Ve Boyun Ağrılarından Kurtulmak Mümkün

    Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Eyüp Genç, “Bel ve boyun ağrıları günlük hayatı en çok kısıtlayan, iş kaybına neden olan hastalıklardandır. Güncel tedavi yöntemleri ile bu sağlık sorunlarından başarılı bir şekilde kurtulmak mümkün” dedi.

    Büyük Anadolu Hastaneleri Obezite Metabolik ve Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Volkan Kınaş moderatörlüğünde hastane mensubu doktorların katılımıyla sosyal medya üzerinde yapılan canlı yayının yeni konuğu Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Eyüp Genç oldu. Genç bel ve boyun ağrılarında güncel tedavi yöntemleri hakkında önemli bilgiler vererek katılımcılarından gelen farklı sorulara cevap verdi.

    Bel ve boyun ağrıları günlük hayatı en çok kısıtlayan, iş kaybına neden olan hastalıklardandır diyen Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Eyüp Genç, “Bel ve boyun ağrısı olan ve kuvvet kaybı olmayan hastaların ameliyatsız tedavi yöntemleri ile başarı ile tedavisi yapılabilmektedir. Bel ve boyun fıtıklarında zamanında ve doğru tedavisi yapılmadığı takdirde omurgada bozulmalara, omurga kanal darlığına bağlı yürüme mesafesinde kısalma, bacaklarda uyuşma, omurgada eğrilik, bel kayması gibi hastalıklara da neden olmaktadır. Bel fıtığı nedeniyle ilerleyen kuvvet kaybı ve geçmeyen ağrı varlığında, bel fıtığı ameliyat edilmelidir. İdrar yapamama, idrar kaçırma, gaita kaçırma, genital bölgede eğer tarzında his kaybı ve kuvvet kaybının eşlik ettiği durumlarda acil tedavi gereklidir. Kuvvet kaybının eşlik etmediği hastalarda istirahat, ilaç ve fizik tedavi gibi yöntemlerin uygulanmasına rağmen bel ve bacak ağrısı şikayeti geçmeyen hastalarda da cerrahi tedavi önerilebilir” diye konuştu.

    Bel ve boyun fıtığı nedeniyle ameliyat olan hasta sayısının giderek arttığını belirten Genç, “Bunun nedeni incelendiğinde beyin ve sinir cerrahisi uzmanına kolay ulaşabilme, MR ve BT gibi görüntüleme yöntemleri ile tanının erken konulması, mikrocerrahi yöntemlerin gelişmesi sonucu ameliyata bağlı komplikasyonlarda azalma ve ameliyatın başarı oranında artma olduğu görülmektedir. Erken dönemde ameliyat olan hastalar cerrahi tedaviden daha çok fayda görmektedir” şeklinde konuştu.

  • Gazi̇antep Üni̇versi̇tesi̇ Rektörü Prof. Dr. Ali̇ Gür:

    Gazi̇antep Üni̇versi̇tesi̇ Rektörü Prof. Dr. Ali̇ Gür:

    GAÜN Rektörü Gür Gaziantep’te sağlık altyapısının güçlü ve yeterli olduğunu, Günde 500 test yaptıklarını bunu bine de çıkartabilecek kapasitelerinin olduğunu vurguladı.

    Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Gür, GAÜN’ün korona virüs pandemi sürecinin başladığı günden buyana gerek tedavi çalışmalarına gerekse AR-GE’ye yönelik başarılı bir performans sergilediğini belirterek, “Bu süreçte 70 kesin tanılı korona virüs hastası tedaviye alındı. Bunlardan 34’ü şifa bularak taburcu edildi. 4’ü yoğun bakımda olmak üzere, 36 hastanın tedavisi devam etmektedir. Kriterlere uyan 5 hastaya plazma tedavisi uygulandı. Günlük 500 test yapma kapasitesine sahip olan PCR tanı laboratuvarımızın kapasitesini ihtiyaç duyulması halinde bine çıkarabiliriz” dedi.

    “Milletimiz için seferber olduk”

    Gaziantep Üniversitesi’nin korona virüs pandemi sürecinin başladığı ilk günlerden itibaren gerek hastalıkla mücadelede, gerekse AR-GE çalışmaları alanında en aktif üniversitelerden birisi olarak milletinin hizmetinde yerini aldığını belirten Rektör Prof. Dr. Ali Gür, bu çalışmaların doğru bilgilendirme adına kamuoyuyla zaman zaman paylaşıldığını hatırlattı. Salgının başladığı ilk günlerde patojenlerden arındırılmış immün plazma tedavi yönteminin COVİD 19 tedavisi için önemli bir alternatif tedavi yöntemi olduğunu Türkiye kamuoyu ile üniversite olarak ilk kez kendilerinin paylaştığını hatırlatan Rektör Prof. Dr. Ali Gür, “Süreç içerisinde üniversitemize kurulma aşamasında olan ve Türkiye’de yalnız Gaziantep Üniversitesi’nin sahip olduğu patojenlerden tamamen arındırılmış plazma üretimini sağlayan iki cihazımızı Kızılay ile imzaladığımız protokolle İstanbul ve Ankara’da kurup Türk Milleti’nin hizmetine sunduk. Üniversitemiz bu süreçte, korona virüs tedavisi için yerli ilaç üretimi, yerli fiberoptik laringosgop, tek kullanımlık suni solunum cihazı, siperlik gibi mücadelede önemli yeri bulunan başarılı çalışmalara imza attı” şeklinde konuştu.

    Günde 500 test

    Ülkemizde korona virüs vakaları görüldüğü andan itibaren korunma, tanı ve tedaviyle ilgili çalışmalarda Sağlık Bakanlığının yetkili olduğunu, Bakanlık tarafından koordine edildiğini ve Gaziantep’te başlangıçta sadece Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin pandemi hastanesi olarak yetkilendirildiğini hatırlatan Rektör Prof. Dr. Ali Gür, vakaların artmaya başlamasıyla, Sağlık Bakanlığı’nın talimatıyla tüm şehirlerde olduğu gibi Gaziantep’te de üniversite dahil diğer hastanelerin sürece katıldığını vurgulayarak, “Şunun herkes tarafından bilinmesi lazımdır ki, bakanlık onayı olmadan hiç bir merkez test yapamaz. Tanı testleri sadece Bakanlığın talep edip, onayladığı laboratuvarlarda yapılabilmektedir. Gaziantep’te vaka sayıları uzun süre düşük seyrettiğinden tanı testleri için sadece İl Halk Sağlığı Laboratuvarı yetkilendirilmişti. Üniversite Hastanemizde yatan vakaların testini de hastanemizde laboratuvarımız olmasına rağmen talimat gereği bu süre içinde İl Halk Sağlığı Laboratuvarında yaptırmaktaydık. Ancak, vakalar artınca Sağlık Bakanlığı tarafından donanımı uygun olduğu için üniversite hastanesinde de test yapılması talep edilerek yetkilendirildi. Hastanemiz, Sağlık Bakanlığı’nın talep ve onayı üzerine son birkaç gündür test yapmaya başladı. Öncelikle hastanemizde müracaat eden kendi hastalarımız başta olmak üzere, talep olduğu takdirde günlük 500 test yapılabilmektedir. Ancak henüz bu düzeyde bir talep oluşmamıştır. Hastanemiz güçlü altyapıya sahip olduğu için ikinci bir cihaz eklenerek 1000 test yapılabilecektir. PCR tanı testlerinin hangi durumlarda kullanılacağı Sağlık Bakanlığının algoritmalarında çok net olarak belirlenmiştir ve yetkili sağlık kuruluşları keyiflerine göre değil bu algoritmalara göre işlem yapmaktadırlar. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Gaziantep’te de korona virüs ile mücadelede koordinasyon İl sağlık Müdürlüğündedir” ifadelerini kullandı.

    Her hastaya baktık

    Tanı ve tedavi alanında sağlık kuruluşlarımızın her türlü fedakarlığı yaparak başarılı bir performans gösterdiğinin tüm vatandaşlar tarafından bilinmesinde fayda olduğuna işaret eden Rektör Prof. Dr. Ali Gür, “Şüpheli vaka varsa tetkikleri yapılır, tanı konulursa tedaviye başlanır ve bulaş riski açısından acil filyasyon yapılır. Üniversite hastanesinde neden daha fazla korona virüslü hasta tedavi edilmediği veya neden daha fazla test yapılmadığı gibi sorular anlamsızdır. Olmayan hasta tedavi edilip, algoritmalara uymayan testler mi yapılsaydı? Hasta gelirse bakarsınız ve algoritmalara uyuyorsa test yaparsınız. Hangi hastaların tedavi edileceğine ve kimlere test yapılacağına karar verecek olan merci Sağlık Bakanlığıdır. Kaldı ki korona virüs tanı ve tedavisinde öncelik Devlet Hastanelerine verildiği için vakalar genellikle oralarda toplanmakta ve tanı testleri İl Halk Sağlığı Laboratuvarında yapılmaktadır. İhtiyaç duyulduğunda Üniversite hastaneleri devreye sokulmaktadır. Başlangıçta tüm vakalar Sağlık Bakanlığının talimatı ile Devlet Hastanelerine yönlendirilmiş ve Üniversite Hastanesi diğer kronik hastalıkların tedavisi için temiz hastane olarak yedekte tutulmuştur. Zamanla vaka sayıları artınca Üniversite hastanesi de korona virüs hastası almaya başlamıştır. İlk zamanlarda korona virüs hastalarının Üniversite hastanesi dışında tedavi edilmesi üniversitemizin bir tercihi değildir. Aksine Sağlık Bakanlığının talimatıdır” ifadelerine yer verdi.

    “70 hastayı yatırıp tedaviye aldık”

    Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nin pandemi hastanesi ilan edilmesinden sonra, müracaatların arttığını ve şu ana kadar hastanenin korona virüs acil polikliniğine 662 müracaat olduğunu vurgulayan Rektör Prof. Dr. Ali Gür, “Bunlardan 410 vaka taramalar sonrası şüpheli görülüp, en az 3 günlük tedavi verilerek takip edildi. Hastanemizde müracaat eden her hastaya bakılmakta olup aksi bilgiler gerçeği yansıtmamaktadır. Bugüne kadar 12’si sağlıkçı, 70 kesin tanılı korona virüs hastası tedavi edilmiş,10’u sağlıkçı 34 hasta şifa ile taburcu olmuş ve kriterlere uyan 5 hastaya plazma tedavisi uygulanmıştır. 2’si sağlıkçı 36 hastanın tedavisi halen devam etmekte ve yoğun bakımda 4 hasta takip edilmektedir” dedi.

    Ayrıca lösemili ve Down Sendromlu 10 yaşındaki korona virüslü çocuk ek tedavilerle birlikte 2 defa plazma verilerek anne ve babasıyla birlikte tedavi edilerek iyileştirilerek taburcu edildiğini, bu vakanın ülkemizde ve dünyada çok nadir bir durum olduğunu vurguladı.

    “Doluluk ve ölüm oranımız düşük”

    Rektör Gür, açıklamasının son bölümünde, Gaziantep’in Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi başta olmak üzere, sağlık altyapısı yönünden güçlü bir kent olduğunu vurgularken, “Başta hastanemiz doktorları olmak üzere, ilimizdeki sağlık çalışanlarının tamamı donanımlıdır. Gerek yoğun bakımlarda, gerekse kliniklerde hastanelerimizin doluluk oranı düşük ve ölüm oranlarımız Türkiye ortalamasının altındadır. Son zamanlarda vaka sayılarındaki artışın sebebi, sağlık alt yapısı veya test sayısından ziyade, gerekli kurallara uyulmamasından kaynaklanmaktadır. Gaziantep’te test yapma kapasitesi yeterlidir ve ihtiyaç duyuldukça yeni laboratuvarlar devreye alınmaktadır. Sağlık Kuruluşlarımızın ve çalışanlarımızın emek ve fedakarlıklarını görmezden gelerek polemik yapmak şehrimizin bu salgınla mücadelesine katkı sağlamayacaktır. Vatandaşlarımız merak etmesinler. Sayın Valimizin koordinasyonunda Pandemi Kurulu sürekli detaylı bir şekilde değerlendirmelerini yapmaktadır. Özellikle Gaziantep’teki vatandaşlarımızın kültürel yaşantılarından kaynaklanan iç içe yaşam ve birlikte yeme alışkanlıkları ve yoğun sanayi iş gücümüz maalesef vaka sayılarını artırmaktadır. Buna rağmen yine de nüfusa göre vaka sayısı Türkiye ortalamasının altında seyretmektedir. Tüm kurum ve kuruluşlarımızın amacı en kısa sürede şehrimizi bu salgından kurtarmaktır. Hep belirttiğimiz gibi hastalığın önlenmesi için en önemli ve tek yol, kurallara uymak, fiziksel mesafeye ve el temizliğine dikkat ve maske takmaktır” sözcüklerini kullandı.

    “Test sayısında sıkıntımız yok”

    Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi PCR Tanı Laboratuvarı Sorumlusu Prof. Dr. Yasemin Zer ise, gelen örneklerde korona virüs bulunup bulunmadığının tespitini sağlayan PCR testinin duyarlılığı çok yüksek olan bir yöntem olduğunu belirterek, “Aldığımız örnekleri laboratuvar koşullarında inceleyerek virüsün varlığını saptıyoruz. En fazla 2,5 – 3 saat içerisinde testi tamamlıyoruz. PCR cihazımız bir defada 70 örneği test edebiliyor. Bu da günlük 500 test yapılabilme imkanı anlamına geliyor. Sağlık Bakanlığı gerektiğinde ek test cihazı sağlıyor ve istenirse laboratuvarımızda günde bin test yapabilecek durumdayız” diye konuştu.

  • Kocaeli İl Sağlık Müdürü Ergüney: Bayram alışverişini son güne bırakmayın 

    Kocaeli İl Sağlık Müdürü Ergüney: Bayram alışverişini son güne bırakmayın 

    İZMİT(Kocaeli), (DHA)- KOCAELİ İl Sağlık Müdürü Şenol Ergüney, vatandaşları Ramazan Bayramı alışverişini son güne bırakmamaları yönünde uyararak, yaşanabilecek yoğunlukların halk sağlığını tehlikeye atacağını söyledi. 
    Kocaeli İl Sağlık Müdürü Dr. Şenol Ergüney, Ramazan Bayramı öncesinde alışverişe çıkacak vatandaşları uyardı. Bayram alışverişinin son güne bırakılmamasını isteyen Ergüney, 
    “Koronavirüsle mücadele hem sağlık kuruluşlarımızda hem de saha çalışmalarımızla etkin bir şekilde devam ediyor. Yapılan filyasyon çalışmalarının bu başarıda büyük rolü var. Ramazan ayının sonlarına yaklaşıyoruz. Önümüzde günlerde Ramazan Bayramı başlayacak. 
    Vatandaşlarımıza bir çağrıda bulunmak istiyorum; Bayram alışverişlerini lütfen son güne bırakmasınlar. Alışveriş esnasında yaşanabilecek yoğunluklar, sosyal mesafenin ihlal edilmesine sebep olacağından halkımızın sağlığını riske atacaktır. Diğer taraftan bu durumlar sağlık çalışanlarımız tarafından verilen emeğin ve çabanın da boşa gitmesine neden olmaktadır. Gerek gıda gerekse diğer ihtiyaçlarınızı son güne bırakmadan, zamana yayarak karşılarsanız hem kendinizin hem de başkalarının sağlığını tehlikeye atmamış olursunuz” diye konuştu.
    ‘RİSKLİ ORTAMLAR İYİYE GİDEN TABLOYU BİR ANDA DEĞİŞTİREBİLİR’ 
    Mümkün olduğu kadar temastan kaçınılmasını isteyen Ergüney, şunları söyledi:
    “Halkımıza büyük görevler düşüyor. Her bireyin kendi kişisel önlemini alması ve kurallara uyması çok önemli. Toplum olarak normal hayata dönebilmemiz için hepimizin tedbirlere uyması gerekiyor. Hijyen kurallarına dikkat edilmeli, mümkün olduğu kadar temastan kaçınılmalı, maske kullanımı ve sosyal mesafeye dikkat edilmeli. Bu kurallara uyarsak toplum olarak bu salgını yenmeyi başaracağız. Aksi halde riskli ortamlar iyiye giden tabloyu bir anda değiştirebilir. Dikkati hiçbir zaman elden bırakmayalım.” 

    FOTOĞRAFLI

  • Felçli̇ Kadın Mekani̇k Trombektomi̇ Yöntemi̇yle Yeni̇den Hayata Tutundu

    Felçli̇ Kadın Mekani̇k Trombektomi̇ Yöntemi̇yle Yeni̇den Hayata Tutundu

    67 yaşında felç geçiren kadın, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Dursun Odabaşı Tıp Merkezi bünyesinde kurulan inme merkezinde uygulanan ’mekanik trombektomi’ yöntemiyle sağlığına kavuştu.

    Van’da yaşayan 67 yaşındaki Nafiya Yurdagül, bir hafta önce sol kol ve bacakta güçsüzlük ve konuşamama rahatsızlığı yaşadı. Ambulansla YYÜ Dursun Odabaşı Tıp Merkezine kaldırılan Yurdagül’ün muayenesinde, felç geçirdiği ve beynin büyük bir damarında tıkanma olduğu tespit edildi. Bunun üzerine hasta, ’mekanik trombektomi’ adı verilen yöntemle kasıktan girilen küçük bir iğne ve kateterle beyinde tıkalı olan ana damara ulaşılarak, stent yardımıyla pıhtının çıkarılması ve söz konusu damarın tekrar işler hale getirilmesiyle yeniden sağlığına kavuşmanın mutluluğunu yaşadı.

    YYÜ Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı ve Girişimsel Nörolog Doç. Dr. Aysel Milanlıoğlu ve Girişimsel Radyoloji Ünitesinde görevli Dr. Öğretim Üyesi Hüseyin Akdeniz tarafından kasıktan yapılan beyin anjiyo operasyonuyla beyinde oluşan damar tıkanıklığı ortadan kaldırılarak Yurdagül’ün hayata tutunması sağlandı.

    Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Van YYÜ Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Şevli, Doç. Dr. Aysel Milanlıoğlu’nun Van ve bölge için çok önemli olan inme merkezinin kuruluş aşamasını gerçekleştirdiğini belirtti. Felç geçiren hastaların hızlı bir şekilde en yakın inme tedavisinin yapılabileceği sağlık kuruluşuna ulaştırılması gerektiğinin altını çizen Rektör Şevli, “İnme, kalp krizi gibi acil müdahale gerektiren bir hastalık. Hastaların inme merkezlerine ulaştırılması hayati bir öneme sahiptir. İnme merkezinin hastanemize kazandırılmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi.

    Hastane Başhekim Ümit Haluk İliklerden ise riskli bir operasyonu hastanede başarıyla gerçekleştirdiklerini belirterek, “Bölgede birçok merkezde yapılamayan operasyonları hastanemizde gerçekleştiriyoruz. Hastanemiz kentteki hastalar gibi bölgenin de umudu olmaya devam ediyor” şeklinde konuştu.

    İnmenin beyin damarlarının tıkanması veya yırtılması sonucu kanamaya bağlı gelişen ve beyin hücrelerinin hasarlanıp geri dönüşümsüz olarak fonksiyonlarını kaybetmesi olarak tanımlandığını dile getiren Doç. Dr. Aysel Milanlıoğlu da, “67 yaşındaki hastamıza intravenöz trombolitik tedavi almasına rağmen şikayetlerinde hiçbir düzelme olmaması nedeniyle anjiyografik yöntemle pıhtının çıkarılma tedavisini uyguladık. Yarım saat süren başarılı bir müdahaleyle hasta daha anjiyo masasındayken sol kol ve bacağındaki güçsüzlüğünün tam düzeldiğini, tekrar konuşmaya başladığını gördük. 5 gün sonra hastamızı tamamen iyileşmiş olarak taburcu ediyoruz” diye konuştu.

    Yemek yedikten sonra ilaçlarını almaya gittiğini ancak elinin titremeye başlamasıyla ilaçlarını alamadığını ve durumu fark eden gelininin kendisini yere düşmekten kurtardığını dile getiren Nafiya Yurdagül de, yaşananlardan sonra hastaneye kaldırıldığını söyledi. Yurdagül, kendisini tedavi eden doktorlara teşekkür etti.

  • Çocuklarda konuşma bozukluğunun belirtileri ve tedavi yöntemleri neler?

    Çocuklarda konuşma bozukluğunun belirtileri ve tedavi yöntemleri neler?

    İSTANBUL, (DHA)-Çocukluk çağındaki Apraksi(konuşma bozukluğu) belirtilerini ve tedavi yöntemlerini sıralayan Öğr. Gör. Betül Özsoy Tanrıkulu, “Apraksili bir çocuk, mutlaka bir dil ve konuşma terapistiyle çalışması gerekiyor. Bu çocuklar dil ve konuşmayla ilgili olmayan başka becerilerde de sıkıntı yaşayabilirler” dedi.

    “ÇOCUK ASLINDA NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİNİ BİLİYOR”

    Konuşmanın temelde bir dizi motor hareketten oluşan kompleks bir beceri olduğuna değinen İstanbul Gelişim Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi Bölümü Öğr. Gör. Betül Özsoy Tanrıkulu,  “Konuşmanın gerçekleşmesi için beyinde tasarlanan mesajların motor sinirler yoluyla, vokal kasları ve artikülatör dediğimiz sesleri biçimlendiren organları hareketi geçirmesi gerekir. Bu mesajlar kaslara ses çıkarmak için nasıl ve ne zaman hareket edeceklerini söylerler. Apraksisi olan bir çocukta, işte bu mesajların doğru şekilde iletilmesinde problem vardır. Kaslarıyla ilgili herhangi bir işlev bozukluğu ya da güçsüzlük olmasa da, çocuk dudaklarını veya dilini doğru şekilde hareket ettiremeyebilir. Çocuk aslında ne söylemek istediğini bilmekte, nasıl söyleyeceğini bilememekte ve planlayamamaktadır. Başka bir deyişle; sorun çocuğun nasıl düşündüğü değil, beynin oral kaslara hareket etmesini nasıl söylediğidir” ifadelerini kullandı.

    “GELİŞİMLERİ İLE İLGİLİ SORUN BULUNMAYABİLİR”

    Çocukluk çağı apraksisinin, sözel dispraksi veya gelişimsel apraksi olarak da adlandırıldığını dile getiren Tanrıkulu, “Gelişimsel sözcüğü kullanılmasına rağmen, bu çocukların gelişimleri ile ilgili bir sorunları bulunmayabilir. Apraksili çocuk konuşma seslerini tipik bir sırayla öğrenemeyebilir, dil ve konuşma terapisi almadan ilerlemeyebilir ancak konuşma gelişimi normal bir şekilde gerçekleşebilir” şeklinde konuştu.

    ÇOCUKLUK ÇAĞI APRAKSİSİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

    Apraksili her çocuğun aynı özellikleri göstermediğini ifade eden Tanrıkulu, “Çocuk, belirtilerin bazılarını ya da tamamını gösteriyor olabilir” diyerek belirtileri şöyle sıraladı:
    Sözcükleri her zaman aynı şekilde söylemez.
    Konuşma içindeki vurguları yanlış kullanır. (Yanlış hece ya da sözcük vurgusu)
    Konuşma seslerini yanlış üretir ya da değiştirir. Sesletimle ilgili hataları tutarsızdır. (Özellikle ünsüz seslerin üretiminde zorluk görülür.)
    Sözcüğün uzunluğu arttıkça, sözcükleri söylemede zorlanma da artar.
    Dilde bir gecikme de görülebilir.

    Tanrıkulu, “Çocuk eğer 3 yaşından büyükse ve bu belirtilerden birkaçını veya tamamını gösteriyorsa, mutlaka bir dil ve konuşma terapistine başvurulmalıdır.  Bu çocuklar dil ve konuşmayla ilgili olmayan başka becerilerde de sıkıntı yaşayabilirler. İnce motor becerilerde zorluk (kalem tutma vb.), okuma-yazmayı öğrenmede güçlük en çok rastlanan problemlerdir” diye konuştu.

    ÇOCUKLUK ÇAĞI APRAKSİSİNİN NEDENİ NEDİR?

    Bozukluğun nedeninin çoğunlukla bilinmediğini belirten Tanrıkulu, “Bazı durumlarda beyindeki bir hasar (travmatik beyin hasarı, genetik bozukluklar ya da sendromlar vb.) apraksiye neden olabilmektedir” dedi.

    ÇOCUKLUK ÇAĞI APRAKSİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

    Çocukluk çağı apraksisinin nörojenik kökenli olabildiği için değerlendirmesinin de bir ekip işi olduğunu vurgulayan Öğr. Gör. Betül Özsoy Tanrıkulu, “Değerlendirmenin amacı; tanı koyma ve gerekli tedavi planının oluşturulmasını sağlamaktır. Dil ve konuşma terapisti bu noktada, konuşmayla ilgili değerlendirme ve tanıdan sorumludur. Ancak koyduğu tanı, tıbbi tanı değildir. Tıbbi tanı ise, (beyin hasarı, genetik herhangi bir sendrom gibi) ilgili diğer hekim ve uzmanlar tarafından konulur” diye konuştu.

    ÇOCUKLUK ÇAĞI APRAKSİSİNDE TEDAVİ

    Apraksili bir çocuğun, mutlaka bir dil ve konuşma terapistiyle çalışması gerektiğine vurgu yapan Öğr. Gör. Betül Özsoy Tanrıkulu, “Terapinin sıklığı çocuğun ihtiyacı doğrultusunda belirlenir. Genellikle uzmanlar, terapilere yoğun bir şekilde başlayarak, konuşma düzeldikçe sıklığı düşürmeyi tercih ederler. Terapinin ilerleyen aşamalarında bireysel terapilerin yanı sıra, grup terapileri de düzenlenebilmektedir.  Apraksili çocukla çalışan bir dil ve konuşma terapisti; çocuğun sesleri, sözcükleri ve cümleleri daha net söylemesine yardımcı olmaya çalışır. Bu doğrultuda apraksi terapisinde temel hedef, çocuğun konuşma üretimini gerçekleştirebilmesi için gerekli artikülatör hareketlerin istemli kontrolünü arttırmaktır. Sorun kas güçsüzlüğünden kaynaklanmadığı için, bu yönde yapılan egzersizlerin bir faydası olmayacaktır. Bunun yerine, sesleri söylemek için bu kasların nasıl hareket ettirileceği üzerinde çalışmak daha etkili olacaktır. Ayrıca çocuk seslerin nasıl söyleneceğini öğrenirken, tüm duyuların kullanılması (işitsel, görsel, dokunsal vb.) çocuğa ipucu sağlayarak süreçte ona yardımcı olacaktır” dedi.

    DİL VE KONUŞMA TERAPİSİNDE AİLE DESTEĞİ

    İstanbul Gelişim Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi Bölümü’nden Öğr. Gör. Betül Özsoy Tanrıkulu konuşmasını şöyle sonlandırdı:

    “Dil ve konuşma terapilerinde, ailenin terapistle iş birliği yapması ve terapilere destek olması kritik önem taşır. Özellikle motor becerilerde öğrenmenin gerçekleşmesi için yapılan tekrar sayısı büyük rol oynamaktadır. Bu yüzden burada aile desteğinin önemi de artmaktadır. Çocukluk çağı apraksisinin tedavisi zaman alır. Daha da önemlisi, çocuk bu süreçte desteklenmeye ihtiyaç duyar. Çocuğun ilerleyebilmesi için ailenin, terapistin dil ve konuşma terapileri esnasında önerdiği ve öğrettiği çalışmaları terapi dışı ortamlarda da uygulaması gerekir.”

  • Uzman Dr. Ubeydullah Dalmış, Güneş Yanıklarına Karşı Uyardı

    Uzman Dr. Ubeydullah Dalmış, Güneş Yanıklarına Karşı Uyardı

    Dermatoloji Uzmanı Dr. Ubeydullah Dalmış, yaklaşan yaz aylarıyla birlikte, sıklıkla görülen güneş yanıkları konusunda uyarılarda bulundu.

    Dr. Ubeydullah Dalmış yaptığı açıklamada yaz aylarının başlamasıyla birlikte özellikle açık tenli kişilerde, bebek ve çocuklarda güneş yanığı riskinin diğer kişilere oranla daha fazla olduğunu belirterek, güneş ışığının en yoğun olduğu saatler olan 10:00-15:00 saatleri arasında bu kişilerin mümkün mertebe evde kalması gerektiğini söyledi.

    Güneş yanığı olan kişide ilk birkaç saat herhangi bir belirtinin görülmediğini belirten dermatolog, ortalama 6 saatte belirtilerin başladığını ve 24-36 saatte çok belirgin hale geldiğini söyledi. Deride kızarıklık, hassaslık ve normal üstü sıcaklığın oluşabileceğini belirten Dalmış, deride içi su dolu kabarcıkların (bül) oluşabileceğini de sözlerine ekledi.

    Güneş yanığı neticesinde meydana gelen ağrıyı hafifletmek için 15-20 dakika süreyle soğuk kompres uygulamasının ve ıslak pansumanların ağrıyı dindirme konusunda oldukça etkili bir yöntem olduğu belirtildi. Ayrıca cilde nemlendirici kremlerin uygulanmasının da kızarıklıkların hızlıca iyileşmesi konusunda etkili olduğu bildirildi.

    Hassas cilde sahip kişilerin ve güneş ışınlarına karşı alerjisi olan bireylerin kendilerini koruma konusunda çok dikkatli olması gerektiğini belirten Dr. Ubeydullah Dalmış, bu kişilerin güneşin yoğun olduğu günlerde ve güneş ışınlarının yoğun olduğu saatlerde mecbur kalmadıkça dışarıya çıkmaması gerektiğini belirtti.

    Ayrıca halk arasında yanlış bilinen bir nokta olan güneş yanığına buz uygulamasından da hastaların kaçınması gerektiğini belirten Dalmış, soğuk kompres ve pansumanın yeterli olacağını, şiddetli ağrılarda ise hekim kontrolünde ilaç alınabileceğini söyledi.