Kategori: Sağlık

  • Zatürreye sebep olan mikroorganizma erken teşhis edilecek

    Zatürreye sebep olan mikroorganizma erken teşhis edilecek

    Proje ekibini tebrik eden Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Ege Üniversitesi olarak özellikle sağlık alanında yaptığımız çalışmalarla öne çıkmaya devam ediyoruz. Doç. Dr. Aysu Değirmenci Döşkaya hocamızın ve ekibinin geliştirdikleri proje sonucunda ortaya çıkacak olan test, bağışıklığı düşük hastalara karşı tehlike arz eden mikroorganizmanın erken tanısında önemli rol oynayacak. Hocamızı ve ekibini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum” dedi.

    “Hem kolay uygulanabilir hem maliyeti düşük”
    Projenin amacını anlatan Doç. Dr. Aysu Değirmenci Döşkaya, “Solunum sistemi örneklerinde, P. jirovecii’nin rutin kültürü yapılamaması sebebiyle hastalık etkeninin teşhisinde yayma preparat boyama metotları, immunfloresan boyama teknikleri ve polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) gibi farklı yöntemler kullanılmaktadır. Ancak kesin tanı için kullanılan PZR testlerinin pahalı olması, gelişmiş laboratuvar ekipmanları ve deneyimli personele ihtiyaç duyulması nedeniyle hastalığın tanısında kullanılabilecek yüksek hassasiyete sahip, kolay uygulanabilir ve maliyet etkin tanı testlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sebeple patojenlerin tespitinde yüksek duyarlılık ve özgüllük değerlerine sahip Loop-mediated isothermal amplification (LAMP) testi kullanılabilmektedir. Diğer moleküler testlerde gerekli olan ısı değişkenliklerinin gerekmediği bu testte oluşan reaksiyon kolorimetrik yaklaşımlarla (renk değişimi) değerlendirilebilmektir. Saha koşullarında ve basit laboratuvarlarda kolaylıkla uygulanabildiğinden günümüzde tercih edilen bir tanı yaklaşımı haline gelmiştir. Bu projede solunum sistemi örneklerinde PcP tanısı için yüksek hassasiyetli ve yenilikçi bir ‘Hızlı-PcP-Kolorimetrik LAMP’ testi geliştirilmesi amaçlanmıştır” dedi.

    Yürütücülüğünü aynı zamanda Ege Üniversitesi Aşı Geliştirme Uygulama ve Araştırma Merkezi Araştırmacıları ve EÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü Aşı Çalışmaları ABD Öğretim Üyeleri arasında da yer alan Doç. Dr. Aysu Değirmenci Döşkaya’nın yaptığı proje ekibinde; Prof. Dr. A. Yüksel Gürüz, Prof. Dr. Cemal Ün, Prof. Dr. Mert Döşkaya, Doç. Dr. Hüseyin Can, Doç. Dr. Muhammet Karakavuk, doktora öğrencisi Tuğba Karakavuk yer alırken, Ceren Gül ve İrem Yavuz isimli lisansüstü öğrenciler de bursiyer olarak görev alıyor.

  • GSS borcu olanlar müjde! İyileştirme geliyor

    GSS borcu olanlar müjde! İyileştirme geliyor

    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, sosyal paylaşım sitesi X hesabından yaptığı paylaşımda, “Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliği ile Genel Sağlık Sigortalı vatandaşlarımız için önemli bir iyileştirmeyi hayata geçirdik.

    684 adet tıbbi malzemenin Sosyal Güvenlik Kurumumuzca ödenen fiyatını %40 oranında artırdık.

    Ayrıca, protein metabolizması bozuklukları, çölyak hastalığı ve kseroderma pigmentosum (XP) ile albinizm tedavisinde kullanılan güneşten koruyucu kremler için ödenen aylık nakdi tutarda da yüzde 40 oranında artış sağladık.

    Yapılan düzenlemeyle 1 milyar 975 milyon Türk lirası tutarında iyileştirme sağlıyoruz” dedi.

  • Anne sütü bebeklerin ilk ve en önemli aşısı

    Anne sütü bebeklerin ilk ve en önemli aşısı

    Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi, Yeni Doğan Bilim Dalı Emzirme Hemşiresi Kübra Nur Çakar, anne sütünün bebekler için yeri doldurulamaz bir besin kaynağı olduğunu vurgulayarak, 1-7 Ağustos Emzirme Haftası dolayısıyla anne sütü ve emzirmenin önemine dikkat çekmek amacıyla açıklamalarda bulundu.

    Anne Sütünün Önemi ve Emzirmenin Faydaları
    Hemşire Kübra Nur Çakar, ilk altı ay boyunca bebeklerin sadece anne sütü ile beslenmesinin önerildiğini kaydederek, “Altı aydan sonra ise ek ve güvenilir gıdalarla birlikte emzirmenin iki yaş ve üzerine kadar devam etmesi önerilir. Anne sütünün bebekler için sağladığı faydalar saymakla bitmez. Kolostrum adı verilen ilk süt, bebeğin ilk aşısı niteliğindedir ve bağışıklık sistemini güçlendirir ve hastalıklara karşı koruma sağlar. Anne sütü, bebeklerin beyin ve zekâ gelişimini destekler. Emzirme süreci, anne ve bebek arasında ten tene temas sağladığından, aralarındaki bağı güçlendirir. Anneler için de birçok faydası bulunmaktadır; emzirme, meme ve yumurtalık kanserine karşı koruma sağlar, doğum sonrası rahmin eski haline dönmesine yardımcı olur ve annenin doğum öncesi ideal kilosuna geri dönmesini destekler” diye konuştu.

    Emzirme teknikleri ve ipuçları
    Doğru emzirme tekniklerinin bebeğin yeterli süt almasını ve emzirme sürecinin anne için de rahat olmasını sağladığını söyleyen Çakar, “Bebeğin doğru pozisyonda olması, annenin dik durması ve bebeğin başının ve vücudunun anneye doğru dönük olması gerekmektedir. Bebeğin ağzı açık olmalı, önce göğüs ucunu ve ardından areola adı verilen kahverengi kısmı ağzına alarak aktif bir emme gerçekleştirmelidir. Bebek, günde 6-8 kez idrara çıkıyorsa, bu bebeğin yeterli miktarda süt aldığını gösterir. Anne sütü, oda sıcaklığında 4 saat, buzdolabında 4 gün ve derin dondurucuda 6 ay saklanabilir. Süt saklanırken kap veya poşetin üzerine tarih, gün ve gece ya da gündüz yazılması önemlidir” dedi.

    Hemşire Çakar, “Bebek dostu hastane olarak Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde tüm anne ve anne adaylarına emzirmenin ve anne sütünün önemini vurgulamaktayız ve bu konuda bilinçlendirme faaliyetleri yürütmekteyiz. Sağlıklı nesiller yetiştirmek için anne sütünün önemini her fırsatta dile getirilmekteyiz” şeklinde konuştu.

  • Uyku apnesine dikkat

    Uyku apnesine dikkat

    Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, “Kişi eğer gece horluyorsa, sabah yorgun olarak uyanıyorsa; yani hiç uyumamış gibi, dinlenmemiş gibi kalkıyor ve gün boyu özellikle pasif kalınan ortamlarda kişinin uykusu geliyor ve içi geçiyorsa, bu sırada kişiyi dışardan izleyen birisi uyku sırasında kendisinin nefes alamadığını ve nefesinin durduğunu söylüyorsa bu kişide uyku apnesi var demektir. Bunun anlaşılması için bir uyku testinin yapılması gerekiyor, bu önemli. Çünkü uyku apnesi gerçekten sağlığımızı çok yönlü bir şekilde riske atmaktadır. Eğer zamanında teşhis edilip tedavi edilmezse uyku apnesi kişiyi yorar. Uyku apnesi olan kişiler dışardan bakıldığında sürekli uyuyan kişiler gibi görünür ama aslında bu kişiler kaliteli uyku uyuyamadıkları için dinlenemezler. Çok uyur gibi görünürken aslında hiç uyuyamazlar. Buna bağlı olarak gergin olurlar, sinirli olurlar, sosyal uyumları bozulur, işe odaklanamazlar. Ayrıca kalp damar sistemiyle ilgili akciğer hastalıkları ortaya çıkar. Değişik sistemlerde depresyon gibi, cinsel istek azalması ve iktidarsızlık gibi sorunlar görülebilir. Özellikle uykuya bağlı olarak iş kazaları ve trafik kazaları gibi bilinçsel sorunlar görülebilir” dedi.

    Uyku apnesinin kesinlikle ihmal edilmemesi gerektiğinin altını çizen Özlü, “Uyku apnesi ihmal edilecek bir şey değildir. Özellikle erkeklerde ve fazla kilolu kişilerde daha çok görülür. Uyku apnesinin teşhisi ve tedavisi mümkündür” şeklinde konuştu.

  • Uzmanı uyardı: Sıcak hava cilt kanserine neden oluyor

    Uzmanı uyardı: Sıcak hava cilt kanserine neden oluyor

    Acil Tıp Uzmanı Dr. Zübeyde Albayrak, kentte artan sıcaklar nedeniyle erken yaşlanma ve cilt kanserine neden olduğunu söyledi. Aşırı sıcaklıkların sağlık sorunlarını da beraberinde getirdiğini belirten Dr. Albayrak, artan ortam sıcaklığının vücut sıcaklığını aştığında vücut ortamdaki ısıyı emip ve vücut ısısı, vücut sıcaklığının artmaya başladığını kaydetti. Yeni gelişen bu durumda metabolizma bu duruma uyum sağlamak için birtakım mekanizmaları devreye soktuğunu aktaran Dr. Albayrak, “Bu mekanizmaların başında terleme gelmektedir. Ancak terleme her zaman vücut ısısını düşürmek için tek başına yeterli bir mekanizma değildir. Artan sıcaklıkla birlikte metabolizma hızı artar, tüketilen oksijen miktarı artar. Buna bağlı olarak solunum sayısı kalp atım hızında artış meydana gelir. Bunun haricinde aşırı fiziksel aktivite gösteren kişilerde sıcak krampları görülebilir. Bunun dışında sıcak ödemi, güneş yanığı, sıcak bitkinliği gibi durumlarda görülebilir. Bu bahsettiğim durumların hepsi aşırı sıcaklıkların erken dönemde gösterdiği etkilerdir. Uzun süreli maruziyete bağlı olarak geç dönemde de bazı etkiler ortaya çıkabilir. Bunlar içerisinde katarakt, güneş lekeleri, erken yaşlanma ve istemediğimiz durumlardan biri olan cilt kanserleri ortaya çıkabilir.” dedi.

    Gerekmedikçe saat 10.00-16.00 aralığında dışarı çıkılmamasının altını çizen Albayrak, “Mümkün olduğunca evde kalmalıyız. Bu saatler aralığında güneşlenmemeli, denize girmemeliyiz. Denize girecek vatandaşlarımız en az 30 koruma faktörlü güneş kremi kullanmalı ve güneş gözlüğü takmalıdır. Güneş altında çalışacak kişilerin ise bir takım koruyucu önlemler almasına ihtiyacı vardır. Bu önlemler içerisinde hafif, bol, açık renkli sıkı kumaştan dokunmuş giysileri tercih etmesi gerekir. Bunun haricinde en önemli noktalardan biri de sıvı tüketimidir. Günlük en az 2, 2.5 litre sıvı tüketilmesi gerekir. Öncelik olarak sıvı tercihimiz tabi ki su olması gerekiyor. Bunun haricinde kahve, çay, gazlı içecekler yerine süt, ayran, taze sıkılmış meyve suları tercih edilmelidir. Vücut direncini arttırmak vücuda gerekli olan vitamin ve mineralleri sağlamak adına bol bol sebze ve meyve tüketilmesi gerekir. Yağlı besinlerden uzak durmalı, yemek yaparken kızartma tekniği yerine haşlama, kendi suyunda pişirme ya da ızgara yöntemleri tercih edilmelidir. Bunun haricinde idrar söktürücü kullanımı ya da kronik kalp hastalığı, kronik böbrek hastalığı, kronik karaciğer hastalığı gibi sıvı kısıtlaması olan hastaların diyetlerini düzenlerken kendi doktorlarına başvurması gerekir” ifadelerini kullandı.

  • Kalp krizi geçiren adam ambulans helikopterle hastaneye sevk edildi

    Kalp krizi geçiren adam ambulans helikopterle hastaneye sevk edildi

    İlçedeki evinde kalp krizi geçiren Ramazan Mayuş (72), Lice İlçe Devlet Hastanesine götürüldü. Burada yapılan ilk müdahalenin ardından ileri tedavi için ambulans helikopter istendi. Ambulans helikopterle ilçeden alınan Mayuş, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Kalp Hastanesi helikopter pistine getirildi.

    Burada bekleyen 112 Acil Sağlık ekiplerince ambulansa alınan Mayuş, kaldırıldığı Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi altına alındı.

  • Sıvı kaybının tehlikeli ilk belirtileri

    Sıvı kaybının tehlikeli ilk belirtileri

    İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Salih Demir, ileri seviyelerde bayılma ve bilinç kaybına yol açan dehidrasyon yani sıvı kaybının ilk belirtilerini “aşırı susuzluk, kuru ağız ve boğaz, yorgunluk ve halsizlik, idrar miktarında azalma ve koyu renkli idrar” olarak sıraladı. Belirtileri erkenden fark etmenin ciddi sağlık sorunlarını önleyeceğine dikkat çekti.

    İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Salih Demir, içinde bulunduğumuz şu günlerde artan sıcaklıklarla birlikte vücudumuzun fazla su kaybetmesine neden olup “dehidrasyon” durumuna yol açtığını söyledi. Dehidrasyonun, vücuda ihtiyaçtan daha az sıvı alınması veya aşırı sıvı kaybedilmesi durumunda ortaya çıkarak ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını belirten Dr. Demir bu durumun, özellikle yaz aylarında sıcaklıkların artmasıyla daha sık görüldüğünü; yetersiz sıvı alımı, aşırı terleme, ishal, kusma gibi durumların da dehidrasyona neden olabileceğini; ayrıca, ateş, diyabet gibi bazı hastalıkların da sıvı kaybını artırabileceğini anlattı.

    “Sıvı kaybı artarsa bayılma ve bilinç kaybına yol açabilir”
    Ciddi sağlık sorunlarını önlemek için dehidrasyonun erken belirtilerini tanımak gerektiğini vurgulayan Dr. Demir “Bu belirtilerin şiddeti sıvı kaybının miktarına göre değişmektedir. Erken belirtileri aşırı susuzluk, kuru ağız ve boğaz, yorgunluk ve halsizlik, idrar miktarında azalma ve koyu renkli idrardır. İdrarın koyu sarı veya kehribar rengi alması, vücudun su kaybına işaret eder. Yetersiz sıvı alımının orta düzeyde belirtileri baş dönmesi ve baş ağrısı, özellikle egzersiz yaparken su kaybının daha da artması sonucu oluşan kas kramplarıdır. Uzun süre susuz kalmaya bağlı olarak cildin elastikiyetinde azalma ve kuruluk görülebilir. Vücudun sıvı dengesini korumaya çalışırken verdiği yanıtlara bağlı olarak kalp atım hızında artış olabilir” diye konuştu.
    Dr. Demir ileri düzeylerdeki dehidrasyonda ise vücutta fazla miktarda sıvı eksikliği nedeniyle kan basıncının düşmesi, buna bağlı beyne ve böbreklere yeterli kan gitmemesi, bilinç bulanıklığı ve bayılmalar, solunum hızında artış ve idrar çıkışının durması gibi durumlar yaşandığını dile getirdi.

    “Bebek, çocuk ve yaşlılar daha hassas”
    Sıvı kaybının her bireyi aynı düzeyde etkilemediğine dikkat çeken Dr. Demir belli yaş grupları ve hastaların sıvı kaybına daha hassas olduğunu; özellikle bebekler, çocuklar ve yaşlıların vücut sıvı dengesini korumada zorlandıklarını söyledi. Kronik hastalığı olanlarda özellikle diyabet, böbrek hastalığı gibi durumların sıvı kaybını artırdığına işaret eden Dr. Demir “Yüksek kan şekeri seviyeleri, böbreklerden fazla miktarda su kaybına neden olur. İdrar söktürücü kullanan hastaların dikkat etmemeleri halinde dehidratasyon riski yüksektir. Kalp yetmezliği olan hastalarda sıvı dengesini sağlamak daha da zorlaşacağından hem sıvı fazlalığı hem de yetersiz sıvı alımı sorunları görülebilir. Böbrek yetmezliği hastalarında da dehidratasyonun seviyesine göre böbrek fonksiyonlarında kötüleşme olabilir” dedi.

    Dehidrasyonu korunmak için gün boyunca yeterli miktarda su içmenin, vücudun su dengesini korumasına yardım ettiğinin altını çizen Dr. Demir ishal veya kusma durumlarında vücutta ayrıca mineral kaybı da artacağı için bunu dengeleme amaçlı maden suları tüketimini önerdi. Su içeriği yüksek olan meyve ve sebzeleri tüketerek su alımının artırılabileceğini belirten Dr. Demir “Özellikle günün en sıcak saatlerinde serin ve gölgeli yerlerde zaman geçirmek, hafif, nefes alabilen ve açık renkli giysiler giymek vücut ısımızın düzenlenmesine yardımcı olacaktır. Alkol ve kafein tüketimi vücudunuzun daha fazla su kaybetmesine neden olabileceğinden tüketim miktarı azaltılmalıdır” diye konuştu.

    “Belirtileri erken fark etmek ciddi sorunları önler”
    Yaz aylarında dehidrasyonu önlemenin, sağlığı korumak için kritik öneme sahip olduğunu vurgulayan Dr. Demir su tüketimine dikkat ederek, uygun giysiler giyerek ve serin yerlerde zaman geçirerek dehidrasyon riskinin azaltılabileceğini söyledi. Sağlıklı bir yaşam için vücudun su dengesini korumak büyük bir öneme sahip olduğundan bahseden Dr. Demir şunları ifade etti:“Dehidrasyon belirtilerini erken fark etmek ve gerekli önlemleri almak, ciddi sağlık sorunlarını önlemeye yardımcı olacaktır. Kronik hastalıkları olan bireyler, özellikle yaz aylarında dehidratasyona karşı dikkatli olmalı ve gerekli önlemleri almalıdır.”

  • Şırnak Devlet Hastanesi “Anne Dostu Hastane”

    Şırnak Devlet Hastanesi “Anne Dostu Hastane”

    Şırnak Devlet Hastanesi, doğum hizmetlerinin niteliğini ve niceliğini artırmak, anne adaylarının güvenli ve kaliteli doğum hizmetine ulaşmalarını sağlamak amacıyla geliştirilen Anne Dostu Hastane programı kapsamında, “Anne Dostu Hastane” ünvanını kazandı.

    Program, mahremiyete dayalı tek kişilik doğum üniteleri oluşturulmasını, normal doğumu teşvik etmeyi ve tıbbi müdahale oranlarını azaltmayı hedefliyor. Şırnak İl Sağlık Müdürü Dr. Gökhan Binici, bu süreçte destek veren Sağlık Bakanlığı yetkililerine, Diyarbakır İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Hakan Pamukçu’ya ve tüm hastane sağlık personellerine teşekkür etti.

  • “Genetik ve fizyolojik olarak erkektir”

    “Genetik ve fizyolojik olarak erkektir”

    Paris 2024 Olimpiyat Oyunları, spor ve cinsiyet tartışmalarının odağına yerleşti. Kadınlar boks branşında yarışan Cezayirli boksör Imane Khelif ise cinsiyet durumu kamuoyunda tartışmalara sebep oldu. Samsun’da görev yapan Prof. Dr. Şevket Özkaya, Cezayirli boksör Imane Khelif; genetik, metabolik ve fizyolojik olarak erkek olduğuna dikkat çekerek, ” Olimpiyat komitesi Cezayirli boksör Imane Khelif için ‘intersex’ açıklaması yaptı. Bu ne demek? Cezayirli boksör Imane Khelif kadın mı? erkek mi? Hermofrodit mi? Neden olimpiyat oyunlarında bu tartışma açıldı. Bu sorunun yanıtını sonsuza kadar kapatacak bilimsel açıklamayı yapmak istedim. Cezayirli boksör Imane Khelif’in durumu aslında genetik bir bozukluk, yani genetik bir hastalık. Hastalığın ismi ise’ Testiküler Feminizasyon.’ Bu hastalık ne ve neden olimpiyat oyunlarında bu kadar tartışılıyor ve kimse bilimsel gerçeği bilmiyor? Anne karnında oluşan embriyo eğer kendi haline bırakılırsa kadın cinsiyet olur ama XY kromozomu varsa Y kromozomundaki androjen reseptörleri ile androjen etkisiyle erkek genital organlar ortaya çıkar. Ancak, Cezayirli boksör Imane Khelif aslında anne karnında erkek olması gereken XY kromozomlarına sahip iken, iç ve dış genital organların bir hormon olan androjene yanıtsızlık nedeni ile erkek genital organları tam oluşmaz ve dış genital yapı kadın ama iç genital yapı erkek yapısında olur. Bu hastalığa sahip olan kişi morfolojik olarak yani dıştan bakarsanız, dış görünüş olarak kadın görünümündedir. Dış genital organ dediğimiz, vajina ve meme dokusu vardır. Ama kadınlarda olması gereken, rahim, tüpler ve överler(kadın yumurtalıkları) olan iç genital organları yoktur. Onun yerine erkek iç genital organları olan testis(erkek yumurtalıkları) vardır ve erkeklik hormonu olan testosteron salgılayan bir yapısı var. Bu şu demek; Cezayirli boksör Imane Khelif; genetik, metabolik ve fizyolojik olarak erkektir. Ancak, morfolojik olarak kadın. Olimpiyat komitesi ise genetik testlere göre hareket etmiyor ve dış görünüşünde(meme var, vajina var) ve kadın pasaportu olduğu için kadın sporcu kategorisinde yarışmasını kabul ediyor” dedi.

    “Olimpiyatlarda yarışamaz”

    Prof. Dr. Şevket Özkaya şunları söyledi: ” Dış görünüş kadın ama testisleri olduğu için kanında erkeklik hormonu olan testosteron var ve bu da vücutta kas kemik kitlesini erkek olarak geliştiriyor. Erkeklerin üst vücut yarımındaki kas kütlesi yüzdesi kadınlara göre daha fazla olduğundan, üst vücut kuvvetinin ön planda olduğu sporlarda kadın sporcular ile erkek sporcular arasında yüzde 15’lik fark var. Yani aynı kilodaki kadın ve erkek sporcular arasında, erkek kas yoğunluğu daha fazla. Ayrıca erkek kemikleri hem boyut hem de yoğunluk olarak daha büyük ve güçlüdür. Maksimum erkek kemik kütlesi kadınlarınkinden yaklaşık yüzde 50’ye kadar daha fazla olabilmektedir. Kadınların ağırlıklarının yüzde35’i kas iken aynı kilodaki bir erkeğin ağırlığının yüzde 50’si kastır. Bunu yapan ise erkeklik hormonudur. Bu da daha fazla kuvvet demek. Aynı kilodaki kadın ve erkek sporcuların, gövdenin üstü ile yapılan boks vb sporlarda kuvvet farkı var demektir. Şöyle düşünün. 1 kilo demir kütlesi ile 1 kilo pamuk kütlesi ayağınıza düştüğünde aynı hasarı mı verir? Yani Cezayirli boksör Imane Khelif her ne kadar dış görünüş kadın olsa da, iç cinsiyet organları erkektir ve erkeklik hormonu testosteron etkisinde olduğu için, adil olmayan bir güç savaşı oluşturmaktadır. Önceki yarışmalarda testosteron seviyesi yüksek olduğu için diskalifiye edilmiş ve genetik testte XY kromozomları olduğu, yani erkek olduğu tespit edilmiş. Ama olimpiyat komitesi genetik testlere bakmıyor ve sadece dış görünüşe göre kadın-erkek ayırımı yapıyor. Hata burada. Cezayirli boksör Imane Khelif cinsiyet değiştirmemiş ve çift cinsiyet gibi davranarak bunun verdiği avantajı olimpiyatlarda kullanmak istiyorlar ama bu haksız bir rekabet doğuruyor. Cezayirli boksör Imane Khelif gibi Testiküler feminizasyon hastalığı olan spor yapabilir mi? Yapabilir ama olimpiyatlarda yarışamaz. Bu hastalığa sahip çok sayıda manken ve ünlü insanlar var. İlk kez olimpiyatlarda yarıştırıldığı ve bu hastalık olimpiyat prosedüründe yer olmadığı için kaos oluşturdu. Cezayirli boksör Imane Khelif cinsiyet değiştirmemiş aksine doğal testosteron etkisinde ‘haksız rekabet üstünlüğünü’ kullanmaktadır. Olimpiyat komitesi bu tanıyı yani ‘Testiküler Feminizasyon’ tanısını almış bireylerin 12 yaşından önce iç genital organları olan testislerini aldırırsa kadın cinsiyet kategorisinde yarışabilir, maddesi koyması lazım.”

  • “Dünyaya örnek olabilecek bir sistem, kıymetini bilmemiz lazım”

    “Dünyaya örnek olabilecek bir sistem, kıymetini bilmemiz lazım”

    İstanbul İl Sağlık Müdürü iken Sağlık Bakanlığı’na atanan Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne atanan Doç. Dr. Abdullah Emre Güner’e görevi düzenlenen törenle devretti. Müdürlüğün Fatih’teki binasında gerçekleşen törene, Bakan Memişoğlu ile Doç. Dr. Güner’in yanı sıra İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri katıldı. Törende konuşan Bakan Memişoğlu, 8 yıllık müdürlük süreci ve sağlık sistemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Ardından Bakan Memişoğlu ve Doç. Dr. Güner birbirlerine çiçek takdim ederek başarı dileklerini iletti. Doç. Dr. Güner, Bakan Memişoğlu’na Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi‘nin yer aldığı bir tablo da hediye etti.

    “Bu ülkenin sağlık sektörü dünyaya örnek olabilecek bir sistem”

    İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü görevi sürecine ilişkin konuşan Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, “Milletimize hizmet etmek için Sağlık Bakanı olarak görevi devraldık. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nü Emre kardeşime devrediyoruz. Dünyada her makamın sonu var, bunu bilmemiz lazım, maalesef dünyada şu anda bir vahşet yaşanıyor. İstanbul gibi medeniyetimizin başşehrinin sağlığıyla ilgili bütün sorumluluğu almak gerçekten zor bir görev gibi gelmişti başta ekip arkadaşlarımla hep beraber 8 sene bizim açımızdan gerçekten başarılı bir dönem oldu. Büyüklerimiz de zaten bunu takdir ettiler. Baktığınız zaman bu 8 senede sağlıkla ilgili çok şey yaşadık. Yılbaşında Reina saldırısı oldu, bina yıkılmasından uçak kazasına, yangınından salgına, depremine kadar 8 sene boyunca çok şey yaşadık. Özellikle covid’de dünyaya örnek olacak bir mücadele sergilendi. Herkes müthiş bir kahramanlık örneği gösterdi, onlara minnetlerimi arz ediyorum. Bu ülkenin sağlık sektörü, çalışanı, alt yapısı dünyaya örnek olabilecek bir sistem, onun için bunun kıymetini bilmemiz lazım. Daha da geliştirmemiz lazım, biz onun için çabalayacağız” şeklinde konuştu.

    “Üreterek başarı elde etmeye çalışıyoruz”

    Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası İstanbul’dan bölgeye yönelik hızlı bir çalışma yapıldığını aktaran Bakan Memişoğlu, “6 Şubat sabahı ilk ekiplerimizi uçakla gönderdik, binlerce doktor, sağlık çalışanı İstanbul Havalimanı’nda bölgeye gitmek için bizden talimat ve görevlendirme beklediler. Başka hiçbir ülkenin sağlıkçılarının bu kadar özveriyle deprem bölgesine koştuğunu sanmıyorum. En çok eleştiri; ‘Bizi niye göndermiyorsunuz’ oldu. 28 tane, en küçüğü 300 yataklı hastane bu 8 yılda hizmete sunuldu. Bunların 8 tanesi sadece covid ile mücadele ederken açıldı, Başakşehir Çam ve Sakura’sından Okmeydanı’na. Çok zor günler yaşadık, çok güzel günler yaşadık ama hep ekip olmayı bildik. İnşallah Bakanlık’ta da bu şekilde hareket edeceğiz. İyilikle çalışarak, üreterek başarı elde etmeye çalışıyoruz. Biz koşacağız, çalışacağız. Son zamanlarda sağlık sektöründe bazı sıkıntılar oluyor, yeniden çok memnun eden aynı zamanda sağlık teknolojisi ve bilgisi üreten bir sağlık sektörü haline getireceğiz. Ben inanıyorum ki Türkiye’nin lokomotif, öncü, en çok gelir getiren ve en çok memnuniyet olan sadece ülkemize değil bütün çevreye, dünyaya sağlık, mutluluk ve huzur getirecek bir sağlık sektörü ve insan gücü var. Bunu inşallah başaracağız. Ben İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ndeki görevimi çok başarılı özellikle Covid’de birinci basamağımızı yöneten Abdullah Emre Güner kardeşime veriyorum. Bana büyük gurur veren bu makamı ona tevdi ediyoruz. Allah, bizleri ve onu bizlere güvenenlere, milletimize, devletimize ve Cumhurbaşkanımıza mahcup etmesin” dedi.

    “Bayrağı inşallah daha yükseklere taşıyacağız”

    Törende konuşan İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü görevine atanan Doç. Dr. Abdullah Emre Güner, “Bu görevi almaktan büyük gurur ve onur duyuyorum, koşacağız, koşmaya hazırız. Sizin bize devrettiğiniz bayrağı inşallah daha yükseklere taşıyacağız” ifadelerini kullandı.