Kategori: Sağlık

  • Horlama Basi̇t Bi̇r Sağlık Sorunu Olmayabi̇li̇r

    Horlama Basi̇t Bi̇r Sağlık Sorunu Olmayabi̇li̇r

    Erişkinlerin en az yarısında, çocukların ise önemli bir kısmında görülen uyku bozukluğu durumu olan horlamanın basit bir sağlık sorunu olmadığına dikkat çeken Kulak Burun Boğaz Baş ve Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Uzmanı Prof. Dr. K. Çağdaş Kazıkdaş, horlamaya neden olan sağlık sorunları hakkında bilgi verdi.

    Erişkinlerde horlamanın en sık nedeninin burun tıkanıklığı olduğunu söyleyen Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Kulak Burun Boğaz Baş ve Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Uzmanı Prof. Dr. K. Çağdaş Kazıkdaş, aynı zamanda kemik eğrilikleri, burun eti büyümeleri, alerji ve kronik sinüzitin de horlamayı etkileyen en sık nedenler arasında olduğunu belirtti. Bu sorunlara eşlik eden yumuşak damak, küçük dilin normalden fazla büyümesi ve sarkması gibi sağlık sorunlarının mevcut tabloyu ağırlaştıran nedenler olarak gösterilebileceğini söyleyen Prof. Dr. K. Çağdaş Kazıkdaş, burundan ses tellerine kadar üst hava yolunu daraltan alerjik nezle, normalden büyük bademcikler, alt ve üst çenedeki yapısal anomalilikler, dilin aşırı büyük olması gibi problemlerin de horlamaya sebep olabileceğini belirtti.

    “Çocuklarda horlama geniz etine işaret”

    Kişisel faktörlerin de horlamaya katkıda bulunabileceğini söyleyen Kazıkdaş, şişmanlığın, aşırı alkol ve sigara kullanımının, midede reflü hastalığının, yaşlanma, depresyon ve bunun gibi hastalıklardan dolayı kullanılan ilaçların, uyku hijyeni eksikliğinin ve vardiyalı çalışma şartlarının horlamaya neden olan faktörler arasında yer aldığını belirttiği açıklamalarına şöyle devam etti; “Çocuklarda ise horlama sıklıkla bademcik ya da geniz eti belirtisine işarettir. Çocuklarda horlama hava yolundaki daralmanın göstergesidir. Eğer daralma çok ciddi ise hava yolu tamamen kapanabilir. Bu da apne olarak adlandırılan uykuda solunum duraklaması ile sonuçlanır.”

    Horlama hangi durumlarda önemlidir

    Her horlamanın sürekli ya da düzenli olmadığını ve dolayısıyla sorun oluşturmadığını belirten Kazıkdaş, tıbbi açıdan ele alınması gereken horlamanın kişinin her gece gürültülü bir şekilde horlaması olduğunu söyleyerek, “Ayrıca kişi uykuda apne olarak adlandırdığımız solunum duraklamaları yaşıyorsa, uykusunu alamadan uyanıyorsa ya da gündüzleri de uyuklama ve konsantrasyon bozukluğundan yakınıyorsa bir an önce uzman bir hekime başvurmalıdır. Horlama sesi sizden çok, yatağınızı ya da odanızı, hatta aynı çatıyı paylaştığınız kişileri rahatsız eder. Yakınlarda yapılmış bir araştırmaya göre horlayan kişi eşinin uyku süresinde ortalama bir saat azalmaya yol açmakta ve eşini uykusuz bırakmaktadır. Bunun yanı sıra horlama uykuda solunum duraklamaları hastalığının da bir belirtisi olabilir.”

    “Horlama tehlikeli olabilir”

    Horlamanın sabahları yorgun kalkma, gündüzleri uyuklama ve işte konsantrasyon bozukluğu gibi sorunlara neden olduğunu söyleyen Kazıkdaş, bütün bunların iş güvenliğini tehdit ettiğini ve dikkat bozukluklarına neden olduğunu belirtti. Bunun yanında apne olarak adlandırılan uykuda on saniyeden fazla süren solunum duraklamalarının kalp ve beyin açısından daha ciddi sağlık sorunlarının sebebi olduğunu da söyleyen Kazıkdaş, aslında uykunun, salınan hormonlar itibarıyla vücudun kendini tamir edip yenilediği ve yeni güne hazırlık yaptığı bir süreç olduğunu belirtti. Kazıkdaş sözlerine şöyle devam etti: “Gündüzleri uyanık iken üst solunum yolunu çevreleyen bütün kaslar çalışır ve hava yolunu açık tutarlar. Ancak uykuda, diğer bütün sistemlerde olduğu gibi bu kaslar da gevşer. Hava yolunda, kısmi ya da tam tıkanıklığa sebep olur. Kısmi darlıklarda, hastalar, horlamadan şikayet ederler, soluk duraklamaları ise pek olağan değildir. Hava yolu tamamen bloke olup, soluk alışverişi durunca, kanda oksijen seviyesi azalır. Maalesef bu durum uzun süreli hale geldiğinde, kilo artışı, depresyon, tansiyon yüksekliği, kalp ve akciğer yetmezliği, kalp ritim ve beyin dolaşım bozuklukları ile erkeklerde iktidarsızlık gibi pek çok hastalığın davetçisidir.”

    Tedavi ve tanı yöntemleri

    Horlama şikayeti ile doktora başvuran hastalar için öncelikle detaylı hastalık hikayesi alınması gerektiğini söyleyen Kazıkdaş, mümkünse evde horlamaya şahit olan kişilerden bilgi alınmasının tanıda ilk basamak olduğunu belirtti. Özellikle hastaların eşlerinden alınan bilgilerin tedavi için çok yararlı olduğunu söyleyen Kazıkdaş, ardından gerçekleştirilen ayrıntılı endoskopik ve kulak, burun boğaz muayenesi ile önceden bahsedilen ve solunum yolunda darlık oluşturan sorunların tespit edilebildiğini belirterek, “Hastanemizde horlama ve eşlik edebilen apne konusunda, şu an güncel literatürde kabul görmüş, en sağlıklı ve başarılı tanı koyma yöntemi olan uyku endoskopisi uygulanmaktadır. Bu işlem sırasında hastalarımızda oluşturduğumuz yapay uyku, kısa süreli olarak gece uykusunu taklit etmekte ve bize hastanın gece boyunca horlama ile ilgili nasıl bir sorunla karşılaştığını gözlemleme imkanı sağlamaktadır. Alternatif olarak akıllı telefonlara yüklenebilen uyku takip programları ile de ev ortamında uyku kalitenizi ölçebiliyoruz. Bu tür programlar özellikle son yıllarda hastalıkları anlamamızda bize oldukça yardımcı olmaktadır. Gururla söyleyebilirim ki Amerikan tıp dergilerinde bu konuda üniversitemiz adına gerçekleştirilmiş bilimsel çalışmalarımız basılmıştır” dedi.

    Horlama cerrahisinde kullanılan yöntemler

    Burundan ses tellerine kadar üst hava yolunu daraltan bütün problemlerin horlamaya sebep olduğunu söyleyen Kazıkdaş, sorunu oluşturan bölge veya bölgelerin tespit edildiğinde hava yolunu açmaya yardımcı olacak her türlü cerrahi girişimin gerçekleştirilebileceğini söyleyerek, “En önemlisi doğru tanıyı koymak ve gereken cerrahi girişimi uygulamaktır. Çünkü sadece damak ve küçük dil cerrahisi için bile bilimsel olarak tanımlanmış 100’den fazla cerrahi yöntem mevcuttur. Bu da bize horlama cerrahisi konusunda tek bir doğru olmadığını, her bireye özel doğru cerrahi yöntem seçiminin de başarıda büyük önem taşıdığını göstermektedir” ifadelerinde bulundu.

    İyileşme süresi

    Başarılı bir burun cerrahisi sonrası iyileşme süresinin ortalama 2 veya 3 hafta, yumuşak dokuya yönelik damak, dil ve küçük dil cerrahilerinde ise 2 veya 3 ay olabileceğini kaydeden Kazıkdaş, “Kliniğimizde kombine cerrahi olarak adlandırılan çoklu bölgeye müdahaleler gerçekleştirildiğinden horlama konusundaki operasyon başarısı yaklaşık olarak 2. haftadan itibaren hastalarımız tarafından gözlenmektedir” şeklinde konuştu.

  • Ki̇li̇ste Tedavi̇si̇ Devam Eden Korona Vi̇rüslü 54 Hasta Kaldı

    Ki̇li̇ste Tedavi̇si̇ Devam Eden Korona Vi̇rüslü 54 Hasta Kaldı

    Kilis’te, korona virüsün çıktığı günden bu yana 216 pozitif vaka tespit edildiği, 159’nun iyileştiği hastanede 54 kişinin ise tedavisinin sürdüğü bildirildi.

    Yetkililer, Kilis Devlet Hastanesinde korona virüs ile ilgili olarak 216 kişide pozitif vatka tespit edildiği, bu vakaların 159’ui tedavi olup taburcu edilirken, 1 hasta yoğun bakımda, 1 hasta entübe olmak üzere 54 kişinin de halen devlet hastanesinde tedavilerinin devam ettiği, bir kişinin de hayatını kaybettiği belirtildi.

    Yetkililer, vatandaşların sosyal mesafe konusunda dikkat etmeleri ve maske takmalarını istediler.

  • Hi̇pertansi̇yona Di̇kkat

    Hi̇pertansi̇yona Di̇kkat

    İskenderun Gelişim Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ender Çolakoğlu, yüksek kan basıncı anlamına gelen hipertansiyonun önlenebilir olduğuna dikkat çekerek, tansiyonun kontrol altına alınmadığı takdirde ölümcül sonuçlara yol açabildiği uyarısında bulundu.

    Uzm. Dr. Çolakoğlu yaptığı açıklamada, hipertansiyonun, kan basıncının yüksek olması şeklinde ifade edildiğini belirterek,

    “Damarımızda akan kanın, damar duvarımıza uyguladığı kan basıncı sonucunda, ölçtüğümüz kan basıncının, 135’e 90’ın üzerinde olması durumuna yüksek tansiyon diyoruz. Bu durumun üzerinde olan hastalara hipertansiyon tanısı koyup, tedavi önerilerinde bulunuyoruz. Birçok hastalıkta hedef değerler farklı olmakla birlikte; büyük tansiyon 110- 120, küçük tansiyon ise 70-80 aralığında tutulmasını ana hedef olarak belirliyoruz. Hipertansiyonun belirtileri bazen çok belirgin olabileceği gibi, bazen de tansiyon çok yüksek olmasına rağmen, hiçbir şikayet görülmeyebilir. Ense kısmındaki zonklayıcı baş ağrıları, hipertansiyonun en belirgin şikayetidir. Yine ateş basması, yüzde kızarıklık, halsizlik gibi şikayetler de hipertansiyonun belirtileri arasındadır. Dünyada en çok ölümlere neden olan; kalp damar hastalıkları, beyin damar hastalıkları ve bunların temelinde yatan en önemli risk faktörlerinden birisi de hipertansiyondur. Hipertansiyon, uzun dönemde sıkıntılara neden olabileceği gibi, kısa dönemde de ani hayatı tehdit eden; beyin kanamalarına, aort damarlarının yırtılmasına, kalp yetmezliklerine, kalp krizlerine neden olabilmektedir. Dolayısıyla damar sağlığımızı korumamız için, kan basıncımızın normal sınırlar içerisinde olması gerekmektedir. Bu nedenle hipertansiyon mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Baş ağrısı, aile öyküsü, halsizlik gibi belirtileri olan hastalar, hipertansiyonunun değerlendirilmesi açısından mutlaka hekime başvurmalıdır” dedi.

    Tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüsün hipertansiyon hastalarında daha ciddi seyrettiğini ifade eden Uzm. Dr. Ender Çolakoğlu, “Korona virüs enfeksiyonu raporlarına göre, hipertansif hastaların bu rahatsızlığı daha ağır seyrettiği gözlemlenmiştir. Bu durum, göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Hala etkisini kaybetmeyen korona virüs nedeniyle; hipertansiyon hastalarımızın sosyal mesafelerini korumalarını, izolasyona ve hijyene daha fazla dikkat etmelerini öneriyor, önlem kurallarına dikkatle uymaları gerektiğini belirtmek istiyorum” diye konuştu.

  • Makedonyada Vi̇rüse Yakalanan Türk Vatandaş: “Endi̇şeleni̇yorum, Türki̇yede Tedavi̇ Olmak İsti̇yoruz

    Makedonyada Vi̇rüse Yakalanan Türk Vatandaş: “Endi̇şeleni̇yorum, Türki̇yede Tedavi̇ Olmak İsti̇yoruz

    Makedonya’da korona virüse yakalanan ve tedavi şartlarının yeterli olmadığını ifade eden aile bireylerinden baba Cüneyt Aktaş, hastanede kaydettiği videoda endişe duyduğunu dile getirerek, “Eşim ve çocuklarım evde, onlarda pozitif ve onlar için endişeleniyorum. Türkiye’de tedavi olmak istiyoruz” dedi.

    Makedonya’nın başkenti Üsküp’te yaşayan Sakaryalı Cüneyt ve Fikriye Aktaş çifti ile 10 ve 11 yaşlarındaki çocukları korona virüs şüphesiyle hastaneye başvurdu. Çift ve çocukları için yapılan testler pozitif çıktı. Akciğerinde rahatsızlık bulunan ve tansiyon hastası olan Cüneyt Aktaş, yüksek ateş ve öksürük şikayetiyle tekrar hastaneye başvurdu. 2 gündür hastanede tedavi altında tutulan baba Aktaş duyduğu endişeyi dile getirebilmek adına cep telefonuyla video çekti.

    Endişeleniyorum, Türkiye’de tedavi olmak istiyoruz

    Hastanede tedavi süreci devam eden Cüneyt Aktaş telefonuyla hastane odasında kaydettiği videoda, “Ben 2 gündür hastanedeyim. Öksürüğüm çok fena, içim acıyor. Eşim ve çocuklarım evde, onlarda pozitif ve onlar için endişeleniyorum. Türkiye’de tedavi olmak istiyoruz, bizi Türkiye’ye aldırın lütfen” ifadelerine yer verdi.

    Cüneyt Aktaş’ın eşi ise sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, “Eşimin durumu ağırlaşmaya başladı hastanede yatıyor ve bir akciğer filmi dahi çekilmemiş. Evde çocuklarımla durumumuzun ağırlaşmasından korkuyoruz, lütfen sesimizi duyun” diyerek Türkiye’den yardım istedi.

  • Pürüzsüz Bi̇r Ci̇lt İçi̇n Btl Exi̇li̇s Eli̇te

    Pürüzsüz Bi̇r Ci̇lt İçi̇n Btl Exi̇li̇s Eli̇te

    Dermatoloji ve Kozmetik Uzmanı Uzm. Dr. Serra Hande Öcal, “BTL exilis elite cihazı ile ağrısız, acısız ve rahatsız edici bir his duymadan uygulanan saten yüz germe, bölgesel incelme, selülit tedavisi ve cilt sıkılaştırma cildinizde pürüzsüz bir görüntü sağlayabilirsiniz” dedi.

    Büyük Anadolu Hastaneleri Dermatoloji ve Kozmetik Uzmanı Uzm. Dr. Serra Hande Öcal, Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Volkan Kınaş’ın moderatörlüğünde yapılan canlı yayında kendisine iletilen sorulara cevap verdi.

    Canlı yayına büyük ilgi

    Obezite, Metabolik ve Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Volkan Kınaş moderatörlüğünde Büyük Anadolu Hastaneleri doktorlarının katılımıyla İnstagram’dan gerçekleştirilen canlı yayının yeni konuğu Büyük Anadolu Hastaneleri Çocuk ve Dermatoloji ve Kozmetik Uzmanı Uzm. Dr. Serra Hande Öcal oldu. Uzm. Dr. Serra Hande Öcal, BTL Exilis Elite, Saten Yüz Germe ve Bölgesel Zayıflama Hakkında Bilinmesi Gerekenler? Konulu bilgiler vererek katılımcılarından gelen farklı sorulara da cevap verdi.

    Programın açılış konuşmasını yapan Opr. Dr. Volkan Kınaş, bu zorlu süreçte bile olsa sağlığın ertelemeye gelmeyeceğini, erken tanı ve tedavinin hayati önem taşıdığına dikkat çekti.

    Güneşin zararlı etkilerine dikkat

    Dr. Hande Öcal, “Güneşten nasıl korunuruz deyimi geniş bir kavramdır. Sınırlandırmak olmaz. Çocuklar, yetişkinler farklı açısından değerlendirmek lazım. Korunmasız çıktığımız zaman güneşin zararlı olan etkilerine karşı vücudumuz maruz kalabiliyor. Kişi kendince önlemlerini almalıdır. Güneşin deri üzerindeki zararlı etkileri, ultraviyole ışınları deri üzerinde akut ve kronik olmak üzere biyolojik değişikliklere yol açmaktadır. Akut dönemde güneş yanığı, alerjik reaksiyonlar, lekelenme ve deri kalınlaşması, kronik dönemde ise tekrarlayan maruziyet sonrası deri yaşlanması, deri kanserleri gibi yan etkilere neden olmaktadır” dedi.

    BTL exilis elite cihazı ile saten yüz germe

    Öcal, “BTL exilis elite cihazı ile uygulanan saten yüz germe radyofrekans ve ultarasonu birlikte kullanan tek sistem olma özelliği ile patentli saten yüz germe uygulamasının, cilt altı tüm dokularda etkili ve efektif olduğu kanıtlanmış bir işlemidir. Cilde uygulanan bu enerji her dokuya iletildiğinden kişinin vücudundaki kolajenin tümü uyarılmakta, uygulamadan hemen sonra ise bu canlanma süreci başlamaktadır. Uygulama sonunda kişinin gözle gördüğü ve hissettiği etki her geçen gün artarak devam etmektedir. Ciltte artan kalite ve pürüzsüz görüntü satene benzetildiği için Saten Yüz Germe adını da almaktadır. Cihazın patentli vücut başlıkları ile ağrısız, acısız ve rahatsız edici bir his duymadan bölgesel incelme, selülit tedavisi ve cilt sıkılaştırma uygulamaları da yapılabilmektedir. Bu hizmeti hastanemizde başarıyla uygulamaktayız” diyerek sözlerine son verdi.

  • Bilim Kurulu Üyesi’nden ‘ikinci dalga’ açıklaması

    Bilim Kurulu Üyesi’nden ‘ikinci dalga’ açıklaması

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, “Henüz birinci dalgayı atlatmış değiliz, bitirmek üzereyiz, iyi gidiyor. Bayram sonrasında rakamların daha da düşeceğini ve kontrolün artacağını umuyorum. Tedbirlere uyarsak ikinci dalgayı uyandırmadan normal hayatımızı virüsten geri alabileceğimize inanıyorum” dedi.

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, Youtube ve Twitter hesaplarından yaptığı videolu paylaşımda, Türkiye için şu anda ikinci dalga olasılığından ziyade, birinci dalgayı tam olarak bitirmek üzerine odaklanmak gerektiğini kaydetti. Prof. Dr. Özlü, “Çünkü biz henüz birinci dalgayı atlatmış değiliz, bitirmek üzereyiz, iyi gidiyor. Şu an itibarıyla eğer bir gecikme olmazsa bayram sonrasında rakamların daha da düşeceğini ve kontrolün artacağını umuyorum” dedi.

    ‘TERBİRLERİMİZİ AKSATMAMALIYIZ’

    Ramazan Bayramı göz önüne alındığında beklenmedik bir kalabalıklaşmanın olması durumunda sürenin uzayabileceği, tekrar geriye dönüş olabileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Özlü, “Ama gördüğüm kadarıyla bugüne kadar kontrollü sosyal yaşama geçiş döneminde de önemli ölçüde bir geriye dönüş olmadı. Günlük dalgalanmalar oldu; ama bunlar makul düzeyde öngörülebilir düzeyde kaldı. Bu da sevindirici. Bence ikinci dalga olasılığı daha sonra ortaya çıkacak bir risk, şu anda biz birinci dalganın bir an önce tamamlanması noktasında hepimiz gayret ediyor olmalıyız. Tedbirlerimizi aksatmamalıyız, bir an önce bu süreci bitirmeliyiz” mesajını verdi.

    ‘İKİNCİ DALGANIN KONTROLÜ DAHA KOLAY OLABİLİR’

    Prof. Dr. Özlü, ikinci dalga olasılığının her zaman olduğunu, birinci dalgayı kontrole alıp bitirmiş Çin, Güney Kore ve Singapur’da aradan bir süre geçtikten sonra tekrar vakaların görüldüğünü hatırlatarak, “Ama ikinci dalga konusunda biz birinci dalgaya göre daha donanımlı, daha deneyimliyiz, daha başarılı olacağımıza inanıyorum. Çünkü virüsü tanıdık, onunla başa çıkabileceğimizi biliyoruz, aldığımız tedbirlerin işe yaradığını gördük, virüsü yenebileceğimizi gördük. Dolayısıyla ikinci dalga konusunda, elbette böyle bir olasılık var; ama onun kontrolü daha kolay olabilecektir diye düşünüyorum” dedi.

    ‘DİKKAT EDİLİRSE İKİNCİ DALGA OLMAYACAKTIR’

    Türkiye’de kontrollü sosyal hayata geçişin ikinci dalgayı başlatmayacak şekilde planlandığının altını çizen Tevfik Özlü, “Bunlara dikkat edilirse ikinci dalga Türkiye’de olmayacaktır, olmaması gerekir. ‘Kontrollü sosyal’ hayat denmesinin sebebi zaten bu. Yani ikinci dalgaya izin vermeyecek şekilde tedbirler alınarak normalleşmeye geçmemiz lazım. Burada en önemli şey, vazgeçilmez olan şey sosyal mesafenin korunması. Her yerde her zaman her ortamda herkes için her koşulda vazgeçilmez olan şey diğer insanlarla 1-2 metrelik mesafeyi korumak, o çok önemli. İkinci dalgadan korunmak için en önemli korunma tedbiri bu” ifadelerini kullandı.

    ‘YAZIN BULAŞMA HIZI KESİLEBİLİR’

    Prof. Dr. Özlü, kalabalık alanlarda maske kullanmanın ve evden dışarı çıkışları zorunlu hallerle sınırlamanın da önemine dikkat çekerek, şunları söyledi:

    “Keyif için, eğlenmek, vakit geçirmek için evden çıkarsak, bu durumda kalabalık sokaklara, caddelere, AVM’lere, mağazalara değil, tenha yerlere, doğaya insanların olmadığı kırsal alanlara gidip orada vakit geçirmek, doğayla hemhal olmak güvenli olacaktır. Bunu tavsiye ederim. Tabii el hijyeni ve yüzey temizliği de önemli. İyi havalandırılmayan, klimalı kapalı mekanlardan mümkün olduğunca uzak kalınmalı. Bunları yaparsak ikinci dalgayı uyandırmadan normal hayatımızı virüsten geri alabileceğimize inanıyorum. Tabii bu bir süreç, bizim bu öngörülerimiz, varsayımlarımız koşullara bağlıdır. Beklenmedik bir risk ortaya çıkarsa bu süre uzayabilir veya daha dikkatli olursak daha da kısalabilir. Umarım önümüzdeki günlerde yazın da gelmesiyle havaların ısınması, nemin azalması, güneşin bol bol ultraviyolesinin virüsü kontrol etmede etkili olması, D vitamini sentezimizin artması, dolayısıyla bulaşmanın da hızının kesileceğini, daha mutlu, daha umutlu günlere varacağımızı varsayıyorum.”

  • Koronavi̇rüs Dönemi̇nde Bi̇lgi̇sayarda Fazla Vaki̇t Geçi̇renler Di̇kkat

    Koronavi̇rüs Dönemi̇nde Bi̇lgi̇sayarda Fazla Vaki̇t Geçi̇renler Di̇kkat

    Doç. Dr. Ahmet İnanır, “Bilgisayar başında fazla vakit geçirmek Boyun fıtığı, bel fıtığı, Fibromiyalji, boyun düzleşmesi, bel düzleşmesi, Ulnar Tünel, Cubital tünel ve Karpal Tünel Sendromu’nu tetikleyebiliyor” dedi.

    Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Ahmet İnanır koronavirüs döneminde bilgisayarda fazla vakit geçirenleri uyardı. Doç. Dr. Ahmet İnanır, evlerde oldukça fazla zaman geçirilen şu dönemde bilgisayar başında fazla vakit geçirmek Boyun fıtığı, bel fıtığı, Fibromiyalji, boyun düzleşmesi, bel düzleşmesi, Ulnar Tünel, Cubital tünel ve Karpal Tünel Sendromu’nu tetiklediğini belirtti.

    Doç. Dr. Ahmet İnanır şu bilgileri verdi:

    “Karpal tünel sendromu; el bileğinden geçen sinirin, geçtiği kanal içinde sıkışması sonucu meydana gelen bir hastalıktır. Vücuttaki en önemli organlarından biri olan elimizin en büyük siniri olan median sinir, parmaklara doğru seyri sırasında el bileği seviyesinde karpal tünel adıyla bilinen anatomik yapı içerisinde yüksek basınçlara maruz kalabilmektedir. Bu artan basınç zaman içerisinde parmakların hissinde ve başparmak hareketlerinde azalmaya ve kayba sebep olabilecek median sinir hasarına yol açabilmektedir.

    Karpal tünel avuç içinde yer alan, bileğin ön yüzünde bulunan, bilek kemiklerince çatısı oluşturulmuş, transvers karpal ligament denen kalınca bir bağ ile tabanı oluşturulan, içinden tendonlar ve median sinirin geçtiği iki ucu açık tünel benzeri bir yapıdan oluşur.

    Tedavi edilmediği takdirde elde kalıcı hasarlar oluşturan, 20 kişiden 1’inde görülen ve 45 ile 60 yaş bayanlarda daha sık ortaya çıkan Karpal tünel sendromudur. Özellikle masa başı çalışanlarda oldukça sık görülür ve yine hamilelikte de oluşabilecek bir bozukluktur.

    Karpal Tünel Sendromu belirtileri arasında; median sinirin duyusunu alan özellikle başparmak, işaret parmağı, orta parmak ve yüzük parmağının orta parmağa bakan yarısında görülen karıncalanma, uyuşma, yanma benzeri hislerdir. Nadir olarak el bileğinde ağrı ve kavrama gücünde azalma gibi şikayetlerde görülebilir.

    Karpal Tünel Sendromu sebepleri nelerdir ?

    El bileğini avuca doğru devamlı tutan işler yapmak veya davranış haline getirmek, şeker hastalığı, tiroid hastalıkları, romatoid artrit, gut ve aşırı şişmanlık sebepler arasında sayılabilir.

    Tanısı nasıl konulur ?

    Muayene ile tanı konulur ancak bazı vakalarda ultrasonografi, MR, EMG gerekiyor.

    Tedavisi nedir ?

    Tedavide Nöral terapi, Proloterapi, steroid tedavisi, manuel terapi, kinezyolojik bantlama, egzersiz, eğitim, cupping therapy, stimülasyon tedavileri yapılabilir, cevap vermeyen nadir olgularda cerrahi tedavi düşünülmelidir.”

  • Covi̇d-19 Salgınının Teti̇kledi̇ği̇ Psi̇koloji̇k Rahatsızlıklar

    Covi̇d-19 Salgınının Teti̇kledi̇ği̇ Psi̇koloji̇k Rahatsızlıklar

    Psikiyatri Uzmanı Ebru Öztepe Yavaşçı, korona virüs salgınının psikiyatrik tablolara yol açması ve var olan psikiyatrik tabloların kötüleşmesine ve yatkın bireylerde yeni tabloların ortaya çıkmasına yol açtığını belirtti.

    Özel Medicana Bursa Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Ebru Öztepe Yavaşcı, korona virüs salgınının tetiklediği psikolojik rahatsızlıklara yönelik açıklamalarda bulundu. Salgının çeşitli sorunları tetikliyebebileceğini söyleyen Ebru Öztepe Yavaşcı,” Psikiyatri polikliniğine şu dönemde başvuran kişilerin tanılarına baktığımızda sıklıkla anksiyete bozuklukları, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk ve uykusuzluk olduğunu görmekteyiz. Ayrıca iyileşip tedavilerini sonlandırdığımız ya da iyileşmekte olan kişilerde de stres seviyelerinde ki artış, hastalıklarında nükslere neden olmuştur. Bunlar son dönemde yaşadığımız salgınla ilişkilidir. Covid-19 virüsünün bulaşıcılığının fazla olması, hızlı yayılım göstermesi, tedavisiyle ilgili kesin bir sonuca varılmamış olması ve salgınla ilgili sürecin uzaması özellikle sağlıkla ilgili bilgilerle aşırı meşgul olan insanların ruhsal sağlıkları için tehdit edici bir unsur olmuştur.’’ dedi.

    Bulaşıcı hastalıkların yeni bir durum olmadığını, bulaşıcı hastalıklara bağlı salgınların güçlü ruhsal tepkilere yol açabileceğini ve

    toplumsal bir travma olan salgınların, insanların uyum yeteneklerini bozduğu için faklı bir durum oluşturduğunu belirten Öztepe, “Aslında salgınlar kişisel olmaktan çok toplumsal travmalardır. Toplumsal travmalar insanların uyum yeteneklerini bozar. Oluşan korkuya karşı kişilerin tepkileri birbirinden farklı olur. Bazı kişiler sorunun ne olduğunu ve sınırlarını iyi bir şekilde belirleyip yönetebilirken bazıları da kaygılarıyla başa çıkmakta zorlanıp panikleyebilir ve ruhsal sorunlar yaşayabilirler.” diye konuştu.

    “En büyük korku belirsizlik

    Salgında en büyün sorunun belirsizlik olduğunu söyleyen Yavaşçı, “Ruhsal açıdan Covid-19 salgınına baktığımızda gördüğümüz en büyük sorun belirsizliktir. Covid-19 salgını içerdiği belirsizlikler ve bu temel ihtiyaçlar üzerine etkileri nedeniyle “Korku salgınına” dönüşmüştür. Hastalanma ve ölme, geçim kaynaklarını kaybetme, karantina nedeniyle çalışamama veya işten atılma, sevdiklerini kaybetme, temizlik, temel ihtiyaç maddelerine, besin kaynaklarına ulaşamama ve sayamadığımız birçok korku Bütün bu korkular endişe, çökkünlük, karamsarlık, çaresizlik, umutsuzluk, uykusuzluk ve travmatik stres gibi ruhsal tepkileri ortaya çıkarabilir. Beden ve ruh bir bütün olduğundan bu ruhsal tepkiler de biyolojik bağışıklık sistemini etkileyerek kişileri salgına karşı daha dirençsiz ve yatkın hale getirebilir.” ifadelerinde bulundu.

    Psikolojik tabloların kötüleşmesiyle ortaya çıkabilecek hastalıkları sıralayan Yavaşçı, “Salgın korkusunun artmasıyla tetikleyebileceği psikiyatrik hastalıklarda var. Salgının asksiyete bozukluğu, obsesif(takıntı) kompulsif bozukluk, depresyon, uykusuzkuk gibi hastalıkları tetikleyebileceğini söyledi.

  • Di̇ş Heki̇mi̇ Vehbi̇ Zafer:  “Vücut Sağlığı Ağız Hi̇jyeni̇nden Geçer”

    Di̇ş Heki̇mi̇ Vehbi̇ Zafer: “Vücut Sağlığı Ağız Hi̇jyeni̇nden Geçer”

    Diş Hekimi Vehbi Zafer, vücut sağlığının ağız hijyeninden geçtiğini, virüs salgını sürecinde önemini bir kez daha ortaya çıktığını söyledi.

    Toplum olarak ağız ve diş sağlığına pek önem verilmediğine dikkat çeken Diş Hekimi Vehbi Zafer, bunun da bir çok hastalığın temel sebeplerinden birini oluşturduğunu kaydetti. Yapılan bir çok araştırmanın “Sağlıklı ağız sağlıklı vücut demek “ olduğunu gösterdiğin dikkat çeken Zafer, “ Kalp damar hastalıkları, böbrek yetmezliği, eklem hastalıkları gibi bir çok kronik hastalıklara sebep olan bakteriler ağız içinde yaşayan bakteri florası ile aynı familyadandır. Bu sebeple düzenli ağız hijyeni sağlamanın bir çok hastalığın erken yaşta oluşmasını engellediği gibi oluşsa dahi ileri yaşlarda daha hafif seyretmesine sebep olur” dedi.

    Covid-19 virüsü ile enfekte olup vefat edenlerin büyük yüzdesinde bu kronik hastalıkları taşıyan kişiler olduğunun gözlemlediğini vurgulayan Zafer, şöyle devam etti;

    “Ağız hijyeni ve vücut sağlığı iyi olan bireyler anlamadan veya birkaç ufak şikayet ile bağışıklık kazandılar ve normal hayatlarına geri döndüler. Artık ağız hijyeninde daha hassas olmamız gerekiyor. Çoğumuz anlamış olmalı ki marketlerde diş macunu ve fırçaların tükenmiş olması bunu böyle gösteriyor. Bu süreç bittiğinde yoğun bir çalışma dönemine hazır olmalıyız. Farklı sağlık branşları da yeni gelişmeler ile beraber bu açıdan bakmaya başlayacak”

  • “Kadınlar önsezilerini daha çok kullanıyor”

    “Kadınlar önsezilerini daha çok kullanıyor”

    İSTANBUL, (DHA)-Yapılan bir araştırmaya göre kadınların önsezilerine ve doğaüstü olaylara inançlarının erkeklerinkine göre daha yüksek seviyede olduğunu belirten Psikiyatrist Dr. Onur Okan Demirci, “Araştırmaya göre karar verirken erkeklerin daha çok risk alarak, kadınların ise daha çok önsezilerini kullanarak sonuca ulaşmaya çalıştıkları görülüyor.” dedi.

    Yapılan çalışmada kadınlarda büyüsel düşünce (düşünce veya eylem ile nesneleri etkileyebilme, düşünce gücü ile yağmur yağdırılabileceğine inanma, rüyalarda görülenin gerçekleşmesi gibi) seviyelerinin erkeklerinkinden daha yüksek saptandığını belirten İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Psikiyatrist Dr. Onur Okan Demirci, “Karar verirken erkeklerin daha çok risk alarak, kadınların ise daha çok önsezilerini kullanarak sonuca ulaşmaya çalıştıkları görülüyor. Önsezilerinin kuvvetli olduğunu söyleyen insanların hayali bir dünyanın içine daha fazla girdikleri, büyüsel düşüncelere daha fazla inandıkları görülüyor. Bu nedenle kuvvetli önsezi hisseden kişilerin gerçeklikten kopma ve kognitif düşünceden (mantıksal bilinçli düşünce) uzaklaşma ihtimalleri artıyor” diye konuştu.

    Çocukların hayal dünyasına gerçek dünyada yaşadıkları veya hissettikleri sıkıntılar yüzünden daha fazla girmeye eğilimli olduklarını dikkat çeken Dr. Demirci, “Yani çocuklar bunu bir savunma şekli olarak kullanabiliyor. Hatta bazı çocuklar hayali arkadaşlar edinebildiği gibi düşünce ile birçok şeyi kontrol edebildiklerine de inanabiliyorlar.” şeklinde konuştu.

    Kadınlarında büyüsel düşüncelerin erkeklere göre daha fazla olduğuna değinen İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Psikiyatrist Dr. Onur Okan Demirci,şunları söyledi: “Toplumsal olarak baskı altında hissetmek, cinsiyet rollerindeki kısıtlamalar, travmatik yaşam olaylarına kadınların daha fazla maruz kalması, arzuların gerçekleştirilmesinde erkeklere göre daha zorluk yaşamak gibi durumlar kadınlarda anlık stres seviyelerini ve yaşam boyu stres düzeylerini artırarak bundan bir kaçış yolu olarak hayal dünyalarına doğru daha fazla eğilim göstermelerine neden olmuş olabilir. Stres düzeyleri arttıkça da gerçeklikten kopma eğilimi göstereceklerinden bu durum ciddi bir yaşamsal ve psikolojik bir sorun teşkil edebilir”