Kategori: Sağlık

  • Genç Kadınların Gi̇zli̇ Hastalığı: Nabızsızlık

    Genç Kadınların Gi̇zli̇ Hastalığı: Nabızsızlık

    Tansiyon ölçümü sırasında kollardan tansiyon hiç alınamıyorsa veya bir kolda diğerine göre düşük alınıyorsa, hastada ‘nabızsızlık hastalığı’ olarak da bilinen ‘takayasu hastalığı’ ihtimali üzerinde durulması gerektiğini vurgulayan Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, “Özellikle 40 yaş ve altı kadınlar belirtiler konusunda daha dikkatli olmalıdır. Sebebini izah edemedikleri halsizlik, yorgunluk, kilo kaybı, ateş ve her iki kol arasında tansiyon basıncında 10mmHg’dan fazla basınç farkı gibi devam eden yakınmaları varsa, mutlaka uzman bir hekime başvurulmalıdır” dedi.

    Türkiye’de nadir görülen hastalıklar arasında yer alan nabızsızlık hastalığı, daha çok 40 yaş ve altındaki kadınları etkiliyor. Tıp dilinde ‘takayasu arteriti’ olarak da bilinen rahatsızlık hakkında açıklamalarda bulunan Liv Hospital Samsun Romatoloji Kliniği’nden Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, “Toplumumuzda nadir görüldüğü için maalesef tanısı geciken takayasu hastalığı, kronik bir hastalıktır. Kalpten çıkan ve tüm vücuda kanı taşıyan en büyük atardamar olan aorta ve onun ana dallarında damar duvarında iltihaplanma görülür. Hastalık genetik ve çevresel bazı etkilerle bağışıklık sisteminin anormal çalışması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Hastaların yüzde 80-90’ı kadındır. Erkeklerde oldukça nadirdir. Genellikle görülme yaşı 10-40 yaş arasıdır. Dünyada her bölgede görülebilir, ancak Asya toplumlarında daha sıktır. Japonya’da her yıl 150 yeni hasta görülmektedir” diye konuştu.

    Tansiyonunuz alınamıyorsa dikkat!

    Hastalığın başlangıç döneminde halsizlik, isteksizlik, yorgunluk, kilo kaybı, hafif ateş gibi bulguların yaygın olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, diğer belirtiler konusunda şu bilgileri aktardı: “Hastalığın ilerleyen dönemlerinde kalpten çıkan ana atardamar olan aort ve ana dallarının duvarında iltihaplanmalar sonucu damarlarda daralma, tıkanma, delinme gelişebilir. Buna bağlı olarak kola veya bacağa giden büyük atardamarlarda iltihaplanma gelişmiş ise o kolda nabız zayıf alınır veya hiç alınamayabilir. O bölgeye giden kan akımı azalacağından beslenme azlığına bağlı soğukluk, güçsüzlük, hareketle gelen ağrı olabilir. Tansiyon ölçümleri sırasında bir veya her iki kolda tansiyon hiç alınamayabilir veya diğer kola göre düşük olarak alınabilir. Hasta bazen bir veya her iki kolunda nabzının alınmadığını ya da zayıf alındığını kendisi de fark edebilir. Bazen beyne giden damarlar etkilenir. Yine kanlanmadaki azlığa bağlı olarak hastada baş ağrısı, baş dönmesi, nöbetler, bayılma ve ilerleyen dönemlerde görme değişiklikleri şeklinde belirti verebilir. Boyundaki atardamarlar etkilenirse hastalığın aktif dönemlerinde etkilenen bölgede belirgin hassasiyet (ağrı) saptanabilir.”

    Böbrekler de zarar görebilir

    Takayasu hastalığında böbreklere giden atardamarların da etkilenebileceğini söyleyen Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, bu durumun hastada erken dönemde tansiyon yüksekliğini ortaya çıkabileceğinin de altını çizdi. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde böbreklerin de zarar görebileceğine işaret eden Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, “Kalpten akciğere kirli kanı gönderen büyük atardamar etkilenebilir. Göğüs ağrısı, nefes darlığı, kan tükürme şeklinde kendini gösterebilir. Genellikle damarlardaki daralma ve tıkanmaların zararlı etkisi yeni gelişen damarlanmalarla önlenir, fakat bazen ileri derecede etkilenmelerde kol ve bacaklarda beslenme azlığına bağlı yaralar gelişebilir. Hastaların hemen hemen yarısında eklem-kas ağrıları olabilir. Bu ağrılar genellikle geçicidir. Tipik eklem iltihabı nadirdir. Nadiren bacaklarda ağrılı-kızarık şişlikler, iltihaplı yaralar gelişebilir. Bağırsaklara giden damarlar etkilendiğinde ise ishal ve mide-bağırsak sisteminde kanama şeklinde belirti verebilir. Hastalık kalp damarlarını etkileyerek kalbin beslenmesini de bozabilir. Erken dönemde göğüs ağrısı şeklinde bulgu verebilir. Nadiren kalp krizine neden olabilir” diye konuştu.

    40 yaş altı kadınlar daha dikkatli olmalı

    Tanının nasıl konulacağı konusunda da bilgilendirmede bulunan Prof. Dr. Sayarlıoğlu, “Takayasu arteritinde tanı hastanın yakınmaları, doktorun muayene bulguları, damarlardaki daralmaların görüntüleme yöntemleriyle gösterilmesi ve laboratuvar desteğiyle konulmaktadır. Özellikle 40 yaş ve altı kadınlar belirtiler konusunda daha dikkatli olmalıdır. Sebebini izah edemediği halsizlik, yorgunluk, kilo kaybı, ateş gibi devam eden yakınmaları varsa, kol ve bacaklarda hareketle ortaya çıkan ağrı yakınması varsa, tansiyon-nabız ölçümleri sırasında bir veya her iki kolunda tansiyon veya nabız alınamıyor veya hafif hissediliyorsa, her iki kol arasında tansiyon basıncında 10mmHg’dan fazla basınç farkı varsa, boynunda atardamarların geçtiği bölgede ağrı hissediyorsa, yeni ortaya çıkan tansiyon yüksekliği varsa dikkatli olunmalıdır. Hastalığın nadir belirtilerle de ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır” uyarısında bulundu.

    Kontrol altında tutulabiliyor

    Hastalığın bugün için kısa sürede ‘tam şifa’ anlamında bir tedavisi olmadığını anlatan Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, tedavi ile kontrol altında tutulabileceğini vurgulayarak açıklamasını şöyle tamamladı:

    “Özellikle erken tanı konulan hastalarda tedavinin başarısı oldukça yüz güldürücüdür. Hastalığın standart bir tedavisi yoktur. Çünkü hastalık her bireyde farklı seyreder. Hastalık şiddeti, organ tutulumunun derecesi ve yaygınlığı gibi faktörler tedavi seçimini etkiler. Kullanılan ilaçlar mutlaka düzenli doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Tedavide kullanılan yeni seçenekler de takayasu arteriti için umut verici olmuştur.”

  • Havaların ısınması virüsün bulaş riskini azaltır mı?

    Havaların ısınması virüsün bulaş riskini azaltır mı?

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları akademisyeni ve Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, hava sıcaklıklarının yükselmesiyle, corona virüsü (Covid-19) bulaşma hızında azalma olduğunun yapılan araştırmalarla kanıtlandığını söyledi.

    “BİR DERECE YÜKSELME YÜZDE 3.1 AZALMA SAĞLIYOR”

    Ateş Kara paylaşımında, “Harvard ve MIT’den araştırmacılar 25 derece üzerindeki hava sıcaklığının SARS-CoV-2 bulaşında azalma sağladığını gösterdi. Ancak bu hava sıcakken virüs bulaşmaz anlamına gelmediği için önlemlere devam etmeliyiz. Bir derece yükselme bulaşta %3.1 azalma sağlıyor.” ifadelerini kullandı.

  • Virüs ile savaşa aromatik destek tavsiyesi

    Virüs ile savaşa aromatik destek tavsiyesi

    İSTANBUL, (DHA)- Salgın hastalıklarına karşı bağışıklık sistemini güçlendirmede kullanılan bitkisel yağların virüs bulaşmasını engellemek amacıyla da kullanılabileceğine dikkat çeken Dr. Ebru Özdemir Nath, “Antiviral etkili uçucu yağları, oda difüzörü içine ekleyerek bulunduğumuz odanın havasının temizlenmesinde kullanabiliriz. Ayrıca buğu yöntemi ile sıcak suyun içine damlatılan birkaç damla uçucu yağların burundan teneffüs edilmesi özellikle üst solunum yollarında anti-viral etki ile koruma sağlayacaktır” dedi.

    Altınbaş Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Ebru Özdemir Nath, bitkiler ile tedavinin insanlık tarihi boyunca hep ilgi çektiğini ve büyük bir öneme sahip olduğunu belirtti. İlaç teknolojisinin gelişmediği çağlarda da insanların doğadaki bitkileri farklı hastalıkların tedavisinde yaygın olarak kullandıklarını ifade eden Nath “Günümüzde bütün ülkelerin ortak problemi haline gelen yeni tip coronavirus (Covid 19) nedeniyle bağışıklık sistemini güçlendiren ve virüslere karşı etkili bitkiler daha da önem kazandı” diye konuştu.

    BOL SU İÇ, SEBZE TÜKET, EGZERSİZ YAP

    Bir çok faktörün etkisiyle zayıflayan bağışıklık sistemini ayakta ve güçlü tutmak için çeşitli yöntemlerin kullanılabileceğini anlatan Öğretim Üyesi Dr. Ebru Özdemir Nath şöyle konuştu:

    “Örneğin güneş ışınlarını doğrudan alan meyve ve sebze gibi taze gıdaların düzenli tüketilmesi bunlardan biri. Hava karardıktan sonra akşam yemeğinde, bedenin dinlenmesini engelleyen sindirimi uzun süren protein ağırlıklı gıdalar tüketmemeye dikkat edilmeli. Yeterli su tüketmek, sabah güne başlarken yapılacak 15 dakikalık farkındalık meditasyonu, uykudan önce yapılacak dengeleyici ve sakinleştirici nefes çalışmaları ile gündüz saatlerinde yapılacak egzersizler ve özellikle evde uygulanabilecek yoga çalışmaları bu dönemde bize destek olabilir.”

    VİRÜS VE BAKTERİYE KARŞI BİTKİ AROMASI

    İnsanların bağışıklık sistemine zarar verebilecek virüs ve bakteri bulaşmasına karşı kendilerini korumasının önemine işaret eden Nath, “Antiviral, antibakteriyel etkileri ile yaşadığımız ortamı, giysilerimizi, ellerimizi steril tutmak için aromatik bitkilerden destek alabiliriz. Bu konuda bitkilerin uçucu yağları ile yapılan farklı aromaterapi uygulamaları var. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda farklı uçucu yağların antiviral etkileri tespit edilmiştir” dedi.

    HAVANIZI TEMİZLER, ELİNİZİ DEZENFEKTE EDER

    Uçucu yağların, yeni tip coronavirus (Covid 19) etkisiyle ilgili yapılmış bir araştırma henüz olmasa da antiviral olarak bilinen uçucu yağların korunmak için farklı şekillerde kullanılabileceğini kaydeden Öğretim Üyesi Dr. Ebru Özdemir Nath şöyle devam etti:

    “Antiviral etkili uçucu yağları, oda difüzörü içine ekleyerek bulunduğumuz odanın havasının temizlenmesinde kullanabiliriz. Bunları distile su ile karıştırarak bir sprey şişesi yardımıyla üzerimizdeki giysilere sıkarak da kullanabiliriz. Antiviral etkili uçucu yağlar ve Aloe vera jeli ile hazırlayacağımız jel karışımlarıyla, ellerimizi sterilize edebiliriz. Bu karışımda bulunan doğal yağlar ellerimizin yıpranmadan steril kalmasını sağlar. Ayrıca buğu yöntemi ile sıcak suyun içine damlatılan birkaç damla uçucu yağların burundan teneffüs edilmesi özellikle üst solunum yollarında anti-viral etki ile koruma sağlayacaktır.”

    ANTİVİRAL ETKİSİ OLAN BAZI AROMATİK BİTKİLER

    Öğretim Üyesi Dr. Ebru Özdemir Nath, antiviral etkili bazı aromatik bitki türlerini şöyle sıraladı;
    Adaçayı (Salvia fruticosa)
    Bergamot (Citrus bergamia)
    Beyaz kekik (Coridothymus capitatus)
    Biberiye (Rosmarinus officinalis)
    Çay ağacı (Melaleuca alternifolia)
    Itır (Pelargonium graveolens)
    Karanfil (Syzygium aromaticum)
    Limon otunun (Cymbopogon winterianus)
    Melissa (Melissa officinalis)
    Mercan köşk (Origanum dictamnus)
    Ökaliptus (Eucalyptus globulus)
    Paçuli (Pogostemon cablin)
    Tarçın (Cinnamomum zeylanicum)
    Tatlı portakal (Citrus sinensis)

    Altınbaş Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Ebru Özdemir Nath, uçucu yağların antiviral etkisini gösteren bazı bilimsel çalışma örneklerini ise şöyle sıraladı;

    “Ökaliptus (Eucalyptus globulus) ve Çay ağacı (Melaleuca alternifolia) esansiyel yağları difüzor ile kullanıldığında havada asılı kalan virüsler üzerinde etkili olmuştur.
    Karanfil tomurcuğu (Syzygium aromaticum) uçucu yağında bulunan öjenol, test edilen grip suşlarının otofaji indüksiyonunu inhibe etmiştir.
    Melissa (Melissa officinalis) uçucu yağı in vitro olarak kuş gribine (H9N2) anti-viral etkili olmuştur.
    Tarçın kabuğu (Cinnamomum zeylanicum), Karanfil tomurcuğu (Syzygium aromaticum), Tatlı portakal (Citrus sinensis), okaliptüs (Eucalyptus globulus) ve Biberiye (Rosmarinus officinalis) esansiyel yağları içeren bir karışım, in vitro grip virüsü aktivitesine karşı koruyucu olmuştur.
    Beyaz kekik (Coridothymus capitatus), Mercan köşk (Origanum dictamnus) ve Adaçayı (Salvia fruticosa) uçucu yağlarını içeren bir karışım, influenza virüslerine ve in vitro bir rinovirüse karşı antiviral etki göstermiştir. 
    Tarçının (Cinnamomum zeylanicum) temel bileşeni olan sinnamaldehit, influenza büyümesine karşı in vitro ve in vivo antiviral aktivite göstermiştir.
    Bergamot (Citrus bergamia), Ökaliptüs (Eucalyptus globulus), Itır (Pelargonium graveolens), Tarçın (Cinnamomum zeylanicum)  ve Limon otunun (Cymbopogon winterianus) uçucu yağlarının influenza virüsüne karşı etkili olduğu tespit edilmiştir.
    Paçuli (Pogostemon cablin) ile alkol karışımı, in vitro ve in vivo antiviral etki göstermiştir.
    Çay ağacı (Melaleuca alternifolia) esansiyel yağı, influenza virüsüne karşı antiviral aktivite göstermiştir.”

  • Korona tedavisinde Eski Bakan Faruk Çelik devrede

    Korona tedavisinde Eski Bakan Faruk Çelik devrede

    Sağlık Federasyonu Genel Başkanı Raşit Dinç tarafından açıklanan ve Türk laboratuvarlarında geliştirilen, yapılan denemelerle diğer virüs ve bakterilerde pozitif sonuçlar elde edilen Türk Işın Tedavisi’nin arkasındaki isim Devlet Eski Bakan’ı Faruk Çelik Çıktı.

    Türk bilim insanları ve mühendisleri tarafından geliştirilen ve virüsü hayvan ve insan bedeninde yok eden tek tedavi yöntemi dünyada ilk kez koronavirüs tedavisi için kullanılacak.

    Amerika’dan ‘Birlikte Çalışalım’ teklifi

    Geliştirilen sistemle birlikte katater yardımıyla damar yoluna yerleştirilen ultraviyole ışığın kanda bulunan enfeksyionları temizlemek için kullanılmasıyla gerçekleşecek olan tedavi için Amerikalı bilim insanlarının ‘Gelin beraber çalışalım’ teklifinde bulundukları ortaya çıktı.

    Cennet Yüzer Cankılıç’ın köşesinde yazdığı bilgilere göre; Ankara merkezi ve içinde bilim insaları ile mühendislerin yer aldığı bir firma, 2017 yılında ultraviyole C ışınlarını tıp alanında bakteri ve virüslerin öldürülmesine yönelik deneysel çalışmalarına başladı.

    Eski Devlet Bakanı Cumhurbaşkanı’nı arayarak aracı oldu

    Koronavirüsün Türkiye’de görüldüğü tarihten sonra Türk Işın Tedavisi yöntemini Sağlık Bakanlığı’na ileten ve istenilen sonucu alamayan şirket çalışanlarından biri Faruk Çelik’e ulaşarak tedaviyi anlattı.
    Eski Bakan Faruk Çelik, çalışmayı inceleyip, gerekli görüşmeleri yaptıktan sonra Cumhurbaşkaın Erdoğan’ı arayarak, tüm bilgileri aktardı. Cumhurbaşkaın Erdoğan da bu çalışmayı Sağlık bakanı Fahrettin Koca’ya iletti.

    Bakan Koca, Faruk Çelik’le görüştükten sonra, firmaya randevu verdi. Bakanlık ve firma gerekli tüm aşamaları hızlıca gerçekleştirerek teknik çalışmalar tamamlandı ve laboratuvar çalışmaları hayvanlar üzerinde denendi.

    Sağlık Bakanlığı’ndan onay alınarak klik çalışmalar başladı

    Yapılan deneyler sonrasında Etik Kurulu tarafından onaylanan tedavi yönetimi Bilim Komisyonu’ndan geçti ve Sağlık Bakanlığı’ndan onay alınarak klinik araştırmalar için izin verildi

    Uygulama için ilk etapta izin verilen hastaneler Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ile Sadi Konuk Bakırköy Eğitim Araştırma Hastanesi olarak belirlendi.

    Prof. Dr. Akgül attığı tweet’le duyurdu

    Eski Bakan Faruk Çelik ile eşgüdümlü götürülen projeyi firma temsilcileri ile Cerrahpaşa Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Akgül attığı bir tweet ile Türkiye’ye duyurdu.

    Prof. Dr. Akgül, dünyada hali hazırda ultraviyole C ışınlarının özel bir filtreden geçirilerek insan vücudundaki dokuya zarar vermeden hem akciğerlerindeki hem de kanındaki virüs ile bakteriyi tamamen yok eden tek yöntem olduğunu söyledi.

  • Türk Tabipleri Birliği açıkladı: Koronavirüsün Türkiye rotası

    Türk Tabipleri Birliği açıkladı: Koronavirüsün Türkiye rotası

    Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kovid-19 Danışma ve İzleme Kurulu, Kovid-19 pandemisine yönelik hazırlanan iki aylık değerlendirme raporunu kamuoyuna duyurdu. Raporda, Türkiye’de görülen virüsün genetik yapısının incelenmesi sonucu Kovid-19’un ağırlıklı olarak Suudi Arabistan ve İran kökenli olduğu vurgulandı.

    144 sayfalık raporda ise, Türkiye’nin, milyon kişi başına günlük doğrulanmış ölüm sayısı bakımından ilk 30 günde İran ile benzerlik gösterdiği, daha sonra günlük ölüm sayısının İran’dan düşük seyrettiği, Bulgaristan ve Yunanistan’da ise günlük doğrulanmış ölüm sayısının Türkiye’den düşük olduğu bilgileri dikkat çekti.

    23 Mart ile 10 Mayıs tarihleri arasında TTB tarafından bizzat tespit edilen Kovid-19 tanısı almış sağlık çalışanı sayısını 902 olduğu, bu kişilerin yüzde 77.8’inin hastanelerde, yüzde 18.2’sinin Aile Sağlık Merkezleri ve diğer birinci basamak sağlık kuruluşlarında çalıştığının tespit edildiği dikkat çeken ayrıntılar arasında yer aldı.

    Kovid-19 tanısı alan sağlık çalışanlarının büyük bölümünü ise iç hastalıkları ve alt dallarında çalışanlar ile acil servis ve göğüs hastalıkları kliğini çalışanları oluşturuyor. Rapora göre Kovid-19 tanısı konan hekimlerin yüzde 58.8’i erkek.

    Raporda diğer dikkat çeken kısımlardan birini de “hidroksiklorokin” etken maddeli ilacın etkinliğine yönelik belirsizlik olduğuna vurgu yapılan kısımlar oluşturdu. Bu kısımda şu ifadelere yer verildi:

    “Laboratuvar ortamındaki çalışmalarda gösterilmiş olmasına rağmen klinikte sınırlı sayıda kontrollü çalışma mevcuttur ve bu çalışmalardan elde edilen sonuçlar çelişkilidir. Çin’de yapılan çalışmada Klorokin’in Kovid-19 hastalığında zatürre gelişimini önlediği, radyolojik bulguların iyileşmesinde etkili olduğu, PCR negatifleşme süresini kısalttığı ve hastalık seyrini iyileştirdiği gösterilmiştir.

    Çin’de yapılan başka bir kontrollü çalışmada ise ‘hidroksiklorokin’in Kovid-19 hastalığında konvansiyonel tedaviye göre başarısı ve güvenilirliği araştırılmıştır. Bu çalışma sonucunda ‘hidroksiklorokin’ tedavisinin yedinci gün sonunda viral yükü azaltmadığı gösterilmiştir.”

    Raporda “favipiravir” için de sınırlı sayıda çalışma yapıldığına yer verilirken, söz konusu ilacın öksürük ve ateş yüksekliğini iyileştirmede daha etkin olduğu belirtildi.

    “Favipiravir”in klinik kullanımında farklı öneriler mevcut olduğuna dikkat çekilirken, “Bazı çalışmalarda ilk gün 12 saatte yüksek doz önerilmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın rehberinde ise ağır seyirli zatürre ve hidroksiklorokin tedavisi alırken kliniği ağırlaşan ya da zatürre bulguları ilerleyen olgularda ‘favipiravir’ ilk gün yükleme dozunu takiben beş gün süre ile önerilmektedir.

    Bununla birlikte Avrupa ve Amerika’da yayınlanmış tedavi rehberlerinde ‘favipiravir’den bahsedilmemektedir” denildi.

  • Koronavirüs bebeklere niye bulaşmıyor?

    Koronavirüs bebeklere niye bulaşmıyor?

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Önder Çelik ‘Bebeklere neden virüs bulaşmıyor?’ sorusundan yola çıkarak 15 kişilik ekiple yaptıkları araştırmalarla, farklı hastalıkların tedavileri için kullanılan birçok ilacın koronavirüsün insan vücuduna girmesini engellemek için kullanılabileceği sonucuna ulaştıklarını söyledi. Prof. Dr. Çelik, araştırmaları sonucu yazdıkları makalenin Dünya Sağlık Örgütü’nün tanıdığı ‘Cell Mol Biol’ dergisinde kabul edildiğini, ikinci makalelerinin ise değerlendirme aşamasında olduğunu kaydetti.

    Uşak’ta, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Önder Çelik, hamile olan kadınların koronavirüse yakalanmasına rağmen doğan çocuklarda virüse neden rastlanmadığını araştırarak yola çıktıklarını belirterek, Türkiye’nin değişik üniversite ve eğitim araştırma hastanelerinde görev yapan 15 akademisyenden oluşan bir ekiple, ‘Virüsler, akciğer, gebelik ve plasenta’ ile ilgili 1992- 2020 yılları arasında çıkan yaklaşık 3 bin 100 makaleyi 40 gün içinde okuyup sentez ettiklerini ve iki farklı makale hazırladıklarını söyledi. Anne karnındaki bebeklerde bulunan ‘plasenta’ denilen bebek eşinin, annedeki koronavirüsün bebeğe geçmesini engellediğini ifade eden Prof. Dr. Çelik, bu koruyucu sistemin özellikleri ile yetişkin akciğerleri arasında bir bağlantı kurmaya çalıştıklarını kaydetti. Prof. Dr. Çelik, “Başlangıçta gebelerde koronavirüs enfeksiyonu olmasına rağmen bebeklere geçmemesi bizi aslında bu konuya yönlendiren temel olaydı. Ancak bebeklerdeki araştırmamız esnasında ‘plasenta’ dediğimiz bebek eşiğinde koruyucu bir sistemin virüsün bebeğe geçmesini engellediğini gördük ve çalışmalarımızın boyutu değişti aslında. 1992 yılından 2020 yılına kadar olan, internetteki uluslararası kabul görmüş bütün makaleleri değişik üniversitelerde görev yapan 15 meslektaşımız ile indirip tek tek günlerce değerlendirdik, yaklaşık 35-40 gün boyunca ve sonuçta bir senteze vardık. Asıl amacım, ‘Bebeklere neden virüs bulaşmıyor?’ sorusuna cevap bulmaktı. Ancak, bulgular bizi bebeklerdeki koruyucu mekanizmanın insan akciğerlerinde olup olmadığına araştırmaya itti. Daha sonra bebek plasentasıyla, bebeğin eşiğiyle insan akciğerlerinin savunma mekanizmalarını karşılaştırdığımız zaman, aradaki farkın çok büyük farklar olduğunu, moleküler düzeyde farklar olduğunu saptadık. Buradan, virüsün neden akciğerde tedavi edilmesi zor hasar oluşturduğuna dair veriler elde ettik” dedi.

    ‘VİRÜS HÜCREYE HASAR VERMEK İÇİN BİRDEN FAZLA YOL KULLANIYOR’

    Güncel koronavirüs tedavilerinin, virüsün insan vücuduna girmek için kullandığı ACE2 yolağı üzerine odaklandığını belirten Prof. Çelik, virüsün en az 6 farklı yol (Proteasome, NF-kB, CME, Caveolin, PAK1, LXs) ile hücreyi etkilediğini ve tedavi yöntemlerinin buna göre planlanması gerektiğini ifade etti. Çelik, “Bilinenin aksine normalde koronavirüsün hücre eşiğine ACE2 yolağıyla girdiğini hepimiz biliyoruz. Ancak bunun dışında 6 farklı yolak daha kullanıyor acı eşiğine girebilmek için. Dolayısıyla tedaviyi planlarken sadece acı eşiği yolağı üzerinden değil, diğer 6 yolağı da göz önünde bulundurarak tedavi protokollerini belirlemek gerekir. Bir de bizim saptadığımız en önemli bulgulardan bir tanesi şu; virüsün hücre hasarı oluşturması için illa hücre eşiğine girmesi gerekmiyor. Hücre yüzeyinde bazı reseptörler var, özellikle ‘kaveolin’ dediğimiz reseptörler var akciğer üzerinde, virüs buraya tutunarak işin açıkçası bombanın pimini çekmiş oluyor. Hücre eşiğine girmeden hedefi yok edebilme gücüne sahip. Kaveolin reseptörlerini biz bebeğin eşiğinde göremiyoruz, sadece gebeliğin erken dönemlerinde bir miktar ortaya çıkıyor ve sonra kayboluyor. Dolayısıyla bebeği virüs atağından, virüsün bulaşmasından koruyan bu reseptör yolaklarının insan akciğerlerinde çok fazla miktarda olmaması, insanları bu hastalığa karşı dirençsiz hale getiriyor. Bugüne kadar kullanılan tedaviler ACE2 yolağına yönelik tedaviler ve virüsü öldürmeye yönelik tedaviler. Ancak hiçbir tedavi tek başına yeterli değil, çünkü virüse özgün bir ilaç yok bundan sonra da virüse özgün tek bir ilaç dizayn edilmesi mümkün değil, çünkü virüsün hücreyi yok etme şekilleri çok farklı” diye konuştu.

    ‘ELİMİZDE VİRÜSÜ BLOKE EDEBİLECEK BİRÇOK İLAÇ VAR’

    Yaptıkları araştırmalar sonucunda, farklı hastalıkların tedavileri için kullanılan birçok ilacın koronavirüsün insan vücuduna girmesini engellemek için kullanabileceklerini söyleyen Çelik, şöyle devam etti:

    “Virüsün hangi kapıları kullanarak hücre içine girdiğini biz biliyoruz. Bu kapıları kapatabilecek elimizde materyal ve ilaçlar var. Ekstradan bir ilaç yapmamıza gerek yok. Şu an tüm dünyada uygulanan ilaç protokolleri bir miktar tedavi edebiliyor virüsü. Özellikle erken dönemde hastalık daha kötü hale gelmeden, yoğun bakım şartlarına ihtiyaç duymadan ilaca başlanırsa ki, bizim ülkemizde tedavi protokolü bu şekilde, bu konuda bilim komisyonunun başarılı çalışmaları var bunu da buradan takdirle karşılıyorum. Ancak bunlar yeterli mi, yeterli değil, hızlı bir şekilde tedavi protokollerinin değiştirilmesi ve bizim önerdiğimiz ilaçlarında gündeme alınmasını biz hasta sağlığı açısından pandeminin erken dönemde sonlanması açısından faydalı buluyoruz. Virüs, hücre dışındaki bir reseptöre tutunarak da hücre eşiğine girmeden hücreyi harap edebiliyor. Kaveolin yolakları bebek plasentasında hiç yok, biz hiç saptayamadık, sadece gebeliğin erken dönemlerinde var. Ancak insan akciğerlerinde kaveolin yolakları çok fazla miktarda bulunuyor. Bu da akciğerleri virüse karşı duyarlı hale getiriyor. Kaveolin yolağını bloke etmeniz lazım. Kaveolin blokeli ya da düzleştirici ilaçlar var elimizde. Bilimsel konular olduğu için bunların isimlerinden bahsetmeye gerek yok. Bu yolağı bloke edebilirsek, hücre hasarını minimize edebiliriz. ‘Artı lipoksin yolağı’ dediğimiz başka bir yolak var, bu bizim ‘infilometial’ dediğimiz başka bir yolağın ikinci ayaklarından bir tanesi, bu yolağı da sürekli aktif tutmamız gerekiyor. Özellikle, ‘lipoksin A4 yolağı’ dediğimiz bir yolak var ki, hücreye subap, yani oksijen sağlıyor, koruyucu bir mekanizma. Bu yolağı aktif tutabilecek ilaçlar da elimizde mevcut. Yani yolaklar ve ilaçları var elimizde, kaveolin yolağı blokeli ilaçlarımız var, lipoksin yolak aktivatörü ilaçlarımız var. Hücreyi öldüren NFKB yolağını bloke eden ilaçlarımız var. Misal gebeler de progesteron denen bir hormon salgılanıyor çok fazla miktarda. Bu hormon bizim bahsettiğimiz NFKB yolağını kendiliğinden bloke edebiliyor. Dolayısıyla progesteron türevi ilaçlarında, biz bu tedavi süreçlerinde nasıl kullanılabileceklerine dair fikirlerimizi makalemizde belirttik.”

    ‘MAKALEMİZ ULUSLARARASI BİR DERGİDE KABUL GÖRDÜ’

    Yaptıkları araştırmalar neticesinde, elde bulunan ilaçlara ek olarak makalede anlatılan ilaçlarla koronavirüsün insan vücuduna girmesini veya girmiş virüslerin hasar verme oranını engelleyebileceklerini ifade eden Prof. Dr. Çelik, araştırmaları sonucu yazdıkları makalenin Dünya Sağlık Örgütü’nün tanıdığı ‘Cell Mol Biol’ dergisinde kabul edildiğini, ikinci makalelerinin ise değerlendirme aşamasında olduğunu kaydetti.

    Prof. Dr. Çelik, makaleleri ile ilgili şu bilgileri verdi:

    “Virüsün hücre içine hangi yolaklığı kullanarak girdiğini tek tek ortaya çıkardık. Bu yolakları şematize ettik, resimlerini çizdik ve bu yolaklara etkili piyasada kullanılan elimizde mevcut ilaçlar var mı diye bunları araştırdık ki; biz yaklaşık altı farklı yolağın varlığını gösterdik. Bu yolaklar bilinen yolaklar ancak virüsün bu yolakları kullanıp kullanmadığı net değildi. Literatür taramamızda bu yolaklar aracılığı ile hücre içine girebileceğini biz gördük ve bunları makale haline getirdik. Makalemizin temelinde virüs ile mücadelede kullanılacak yeni ilaçların neler olması gerektiğine dahil düşüncelerimiz yatmaktaydı. Hızlı bir şekilde ilaç dizayn etmek şu an mümkün olmadığı için mevcut ilaçları kullanarak bu yolakları bloke veya aktif etmek mümkün olur mu diye biz çalışmamızı devam ettirdiğimiz zaman bizim bahsettiğimiz yolakların tümüne etkili ilaçların zaten şu an da kullanımda olduğunu biliyoruz. Makalemizde bu ilaçların tümünden bilimsel olarak bahsettik. Kullanım şekillerinden, yan etkilerinden normal insanlarda kullanımı, gebelerde kullanımından tek tek bahsettik. Bu ilaçları tabi koronavirüslü hastalarda kullanılmasına yönelik bizim herhangi bir önerimiz olamaz, yani buna bir üst kurum karar verir. Bakanlık karar verir, hükümet karar verir biz sadece bilimsel verimizin koronavirüslü hastaların tedavisini daha da iyileştireceğini, ölüm oranlarını ve enfeksiyona yakalanma oranlarını belirgin olarak azaltacağını bu makalemizde dile getirdik. Uşak İl Sağlık Müdürlüğümüz aracılığıyla makalemizi Sağlık Bakanlığımıza da ilettik. Kovid Bilim Komisyonu’yla paylaşılması amacıyla oraya da ilettik.”

    Çelik, Covid-19 ile mücadele sosyal mesafenin korunması, hijyen kurallarına uyulup, dengeli beslenme ve sıvı tüketimine dikkat edilmesini de önemli olduğuna dikkat çekti.

  • Koronavirüs 4 günde vücuttan atılacak!

    Koronavirüs 4 günde vücuttan atılacak!

    ABD’li bir biyoeczacılık firması, insan vücudunu yeni tip koronavirüs (Kovid-19) virüsünden koruyan ve virüsü 4 gün içinde vücuttan atan bir antikor keşfettiklerini iddia etti.
    Fox News’de yer alan habere göre, California merkezli “Sorrento Therapeutics” adlı firma Kovid-19 virüsüne karşı buldukları antikoru açıkladı.

    Firma keşfettikleri STI-1499 adlı antikorun Kovid-19 virüsünü yüzde yüz engellediğini savunurken, söz konusu antikor tedavisinin Kovid-19 aşısı piyasaya çıkmadan aylar önce hazır olabileceğini belirtti.

    Konuya dair Fox News’e açıklamalarda bulunan firma CEO’su Dr. Henry Ji, “Tedavinin olduğunu ve yüzde yüz çözüm sunduğunu vurgulamak istiyoruz. Vücudunuzda nötrleştirici antikor varsa, sosyal mesafeye ihtiyacınız yoktur. Hayatı korkmadan normale döndürebilirsiniz.” ifadelerini kullandı.

    “VÜCUDA GİRİŞİNİ ENGELLİYOR”

    Dr. Ji, geliştirme sürecinde son 10 yıldır topladıkları milyarlarca antikoru test ettiklerini ve aralarında uygun olan yüzlerce antikorun Kovid-19 virüsüne karşı direnç gösterdiğini hatta vücuda girişini engellediğini belirtti.

    Söz konusu antikorların içinde özellikle bir tanesinin virüsün sağlıklı hücrelere bulaşmasını yüzde yüz engellediğini fark ettiklerini kaydeden Ji, “Antikor, bir virüsün vücuda girişini engellediği zaman o virüs hayatta kalamaz. Hücreye giremezlerse çoğalamazlar. Yani, virüsün hücreyi ele geçirmesini önlersek, virüs sonunda ölür. Vücut da bu virüsten temizlenir. STI-1499 antikoru, virüsün etrafını sararak vücuttan dışarı atılmasını sağlıyor.” değerlendirmesinde bulundu.

    “BU EN İYİ ÇÖZÜMDÜR”

    Dr. Ji, ayrıca antikorun yan etkisi olmadığından koruyucu tedavi olarak kullanılabileceğini ve geliştirilebilecek herhangi bir aşıdan daha etkili olabileceğini ileri sürdü.

    Ji, “Bu en iyi çözümdür. Aşı yapmanın amacı nötralize edici bir antikoru yaymaktır. Haliyle sizde zaten böyle bir antikor bulunuyorsa aşı ile dağıtılana ihtiyacınız yoktur.” dedi.

    Covi-Shield olarak adlandırılan kokteyl, üç farklı antikordan oluşacak ve ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) onayını alırsa ilk etapta Kovid-19 hastaları ve işe dönen insanlara uygulanacak.

    Diğer yandan, bazı uzmanlar ise firmanın iddialarına işaret ederek, “Bu kadar kısa bir zaman içinde yüzde yüz çözümden bahseden söylemlere yüzde yüz şüpheyle yaklaşın.” uyarısı yaptı.

    (Hürriyet)

  • Türkiye’de son 24 saatte 48 can kaybı daha

    Türkiye’de son 24 saatte 48 can kaybı daha

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Türkiye’nin güncel Koronavirüs verilerini paylaştı.

    Koca Twitter’dan yaptığı açıklamada; “Yoğun bakım ve entübe hasta sayımız azalmaya devam ediyor. Test sayımız düne göre fazla. Vaka sayımızda kısmi artış var. Yeni hayat tarzımız Kontrollü Sosyal Hayat, yani hep birlikte tedbir. Koşulu: Maske + 1, 5 metre Sosyal Mesafe” dedi.

    Bugün 38 bin 565 test yapıldı yapılan testlerden 1708 kişiye Covid-19 tanısı kondu. Son 24 saatte 48 kişi daha hayatını kaybetti. Toplam can kaybı 4055’e yükseldi. Toplam yoğun bakım hasta sayısı 944’e gerilerken entübe hasta sayısı 490 olarak kayıtlara geçti. Bugün iyileşen sayısı 2103 kişi artarak toplamda 106 bin 133’e yükseldi.

  • Gazi̇antepte Hemşi̇re İsti̇hdamı Sağlanacak

    Gazi̇antepte Hemşi̇re İsti̇hdamı Sağlanacak

    Gaziantep’te korona virüs salgını ile mücadeleyi sürdüren Medical Park Gaziantep Hastanesi’nde 60 hemşireye istihdam sağlanacak.

    Medical Park Gaziantep Hastanesi Genel Koordinatörü Hayrullah Kubba, Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve birçok ülkede etkisini gösteren yeni tip korona virüsün (covid-19) ülke ekonomisini ve dolayısıyla da sağlık sektörünü ciddi anlamda etkilediğini belirtti. Hastanenin Mart ayından bu yana Korona virüse karşı gerçekleştirdiği mücadelede, hem toplum sağlığını korumak hem de Gaziantep’teki istihdam seferberliğine katkıda bulunmak amacıyla çalışmalarını hızlandırdıklarını belirten Genel Koordinatör Hayrullah Kubba, yeni ve kalifiye 60 adet hemşireyi bünyelerine alacaklarını açıkladı.

    Kubba, “Tüm sağlık çalışanları ile birlikte, Medical ParkGaziantep Hastanesi bünyesinde 820 çalışan da Pandemi sürecinde halkımızın yanında her daim yer alarak, gecelerini gündüzlerine katarak, fedakarca ve özverili biçimde çalışmaktadır. Medical Park Gaziantep Hastanesi yönetimi olarak, ülkemizin yaşadığı zorluklar karşısında biz de elimizi taşın altına koymaktan hiç çekinmedik. Sosyal izolasyon sürecinde çalışanlarımızın işlerini kolaylaştırmak için çalıştık. Her türlü önlemin alınmasına yönelik desteğimizi esirgemedik vehem personellerimizin hem de bölge halkının yanında yer aldık.Ülkemizde hizmet veren birçok kuruluş,Pandemi sürecinden olumsuz etkilendi. Bu kuruluşlar bu süreçte çalışanlarınaya ücretsiz izin kullandırdı ya da maaşlarının azaltılmasına yönelik tedbirlerle, kendilerini güvence altına almaya yönelik yöntemler geliştirdi. Mensubu olduğum Medical Park Gaziantep Hastanesi’ninKoronavirüs mücadelesinde, olabildiğince stratejik düşünüp ve sağ duyulu hareket ederekçalışanlarımızın yanında yer aldık. Ülkemizdeki birlik ve dayanışmanın hakim olduğu bu günlerdepersonel istihdamı yaparak ülkemize katkı sağlamaya çalışıyoruz. Türkiye olarak sahip olduğumuz gücü hafife almamalıyız; Pandemi sürecinde, tüm sağlık kuruluşları elinden geldiğince çok şey başardı ama yapabileceğimiz daha çok şey var! Bireysel düşünmeyi bırakıp ülkemizin sağlığı için yapabileceklerimiz sınırsızdır! Ülke olarak sıkıntılı günlerimizde her zaman örgütlenmeye ve dayanışmaya ihtiyacımız vardır. Temellerimizi sağlam biçimde oluşturursak önümüzdeki engellere karşı daha dayanıklı bir davranış sergilemiş oluruz” dedi.

    Hastanenin çağın gereklerine uygun olarak yeni nesil teknolojilerden faydalandığını da kaydeden Genel koordinatör Kubba, Gaziantep’te referans hastane konumunda bulunduklarını kaydetti.

    Çalışanların çalışma koşullarını, maaşlarını, kurum içindeki ödüllerini, mesleğe gösterdikleri değeri ve saygıyı iyileştirmek görevinin kurumlara ait olduğunu söylen Kubba, insanların pandemi sürecinde, sağlık sektörünün ve sağlığın her şeyin başı olduğunu deneyimlediklerini ifade etti.

    Ülkenin Pandemi sürecindeki sınavdan layıkıyla çıkacağını savunan Hayrullah Kubba, Türkiye’nin Medical Park Hastaneler Grubu’nun uluslararası platformlarda sağlık turizminin gelişiminden ve sağlıkta güvenilirlik anlayışından ödün verilmeyeceğini kaydetti.

    Hemşireler Günü ile ilgili olarak da söz alan Genel Koordinatör Hayrullah Kubba, “Herkes için Sağlık prensibiyle yola çıkarak, halka hizmeti kendine görev edinen, bu kutsal görevi yerine getiren, bu önemli ve onurlu mesleğin değerli mensupları olan tüm hemşirelerimizle gurur ve onur duyuyoruz. Pandemi sürecindeki başarılarıyla Dünya’nın ve ülkemizin sevgisini kazanan bütün fedakar ve cefakar hemşirelerimizin Hemşireler Günü’nü kutluyor, onlara meslek hayatlarında başarılar diliyorum” diye konuştu.

  • Odüde Onli̇ne Panel

    Odüde Onli̇ne Panel

    Ordu Üniversitesi’nde (ODÜ) 12-18 Mayıs Hemşirelik Haftası etkinlikleri kapsamında ‘Kovid-19 Salgınında Klinik, Saha ve Kültürel Boyutlarıyla Hemşirelik’ konulu online panel gerçekleştirildi.

    “Hemşireliğin önemi anlaşıldı”

    Programın açılış konuşmasını gerçekleştiren Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nülüfer Erbil, “Bu yıl Kovid-19 salgını, hemşire ve hemşireliği çok daha görünür hale getirmiştir. Daha önce hiç olmadığı kadar hemşirelerden bahsediyoruz. Bu süreçte, hemşireler hastaya en yakın konumda olmaları sebebiyle oldukça önemli mücadeleler vermektedirler. Umuyorum ki, hemşirelerin sorunlarının çözümünde bu görünür olma durumları katkı sağlar” dedi.

    “Kutsal bir meslek”

    Hemşireliğin birey ve toplum sağlığının korunması, geliştirilmesi, hasta bakımının bilimsel yöntemlerle sağlanması hizmetlerinin beraberinde işini sevgi, saygı ve özveriyle yapabilmeyi gerektiren ve tarih boyunca değerini ve saygınlığını korumuş kutsal bir meslek olduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Ali Akdoğan, “Toplum ve insan sağlığının korunması noktasında onurlu ve kutsal bir mesleği icra eden başta Üniversitemiz Araştırma ve Uygulama Hastanesinde görev yapan değerli hemşirelerimiz, Sağlık Bilimleri Fakültemizde geleceğin hemşirelerini yetiştiren öğretim elemanlarımız ve Hemşirelik bölümü öğrencilerimiz olmak üzere, ülkemizin her köşesinde sevgi, saygı ve özveriyle mesleğini yerine getiren tüm hemşirelerimizin 12 Mayıs Hemşireler Günü’nü kutluyorum” şeklinde konuştu.

    Kovid 19 tartışıldı

    Açılış konuşmalarının ardından Sağlık Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Nurgül Bölükbaş moderatörlüğünde ve Ordu Devlet Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Ünitesi Sorumlu Hemşiresi Arzu Hendekçi, Altınordu İlçe Sağlık Müdürlüğü Çocuk, Ergen, Kadın ve Üreme Sağlığı Birim Sorumlusu ve filyasyon ekibinde çalışan Hemşire Nigar Bağdatlıoğlu, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülbu Tanrıverdi’nin panelistliğinde düzenlenen programa geçildi.

    Panelde dinleyiciler Kovid-19 hastalığında yoğun bakım ve reanimasyon ünitesindeki hemşirelik uygulamaları, Kovid-19 salgınında koruyucu sağlık hizmetlerinde önemli yeri olan filyasyon çalışmaları, Kovid-19 salgınında kültür ve sağlık davranışları arasındaki ilişkiler ile hemşirelik ve kültür etkileşimi konularında bilgilendirildi.

    Soru-cevap ile devam eden online panel programı, panelistlere teşekkür edilmesinin ardından sona erdi.

    Sağlık Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen online panel programına Rektör Prof. Dr. Ali Akdoğan, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nülüfer Erbil, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Öznur Ergen Akçin, üniversitenin ve çeşitli üniversitelerin akademik personelleri ile öğrenciler katıldı.