Kategori: Sağlık

  • Karantina sonrası yaz aylarında sağlıklı beslenme tavsiyeleri

    Karantina sonrası yaz aylarında sağlıklı beslenme tavsiyeleri

    İSTANBUL, (DHA)- Dünyayı derinden sarsmaya devam eden yeni tip koronavirüs(COVID-19) sonrası yaz döneminde sağlıklı beslenme için tavsiyelerde bulunan Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Fatmagül Yılmaz Öztürk, “Zeytinyağlılar vücudun serin kalmasına destek olur. Günlük 5-8 porsiyon sebze ve meyve tüketmeye dikkat ediniz. Yağlı gıdalardan, hamurlu tatlılardan uzak durulmalı” dedi.

    Havalar ısındıkça vücudun su ihtiyacı artıyor.Uzmanlar ısı ile kayıp artacağı için suyun vücut dengesine ne kadar önemli olduğunu her fırsatta dile getirirken mevsim dönümünün halsizliği vb etkilerini yaşamamak ve mevsime uyum sağlamanın önemine vurgu yapıyor.Medicana Bahçelievler Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Fatmagül Yılmaz Öztürk karantina sonrası yaz aylarında beslenme hakkında önemli bilgiler verdi.

    BESİNLER AŞIRI YAĞLI OLMAMALI

    Dyt. Fatmagül Yılmaz Öztürk, “Tükettiğiniz besinlerin aşırı yağlı olmamasına dikkat edin. Sindirim sisteminin zorlanmaması için, sağlık sorunları yaşamamak için bu noktada en geçerli beslenme şekli Akdeniz Tipi Beslenme’dir. Bu beslenme şekli yağ oranı düşük, sebze ve meyve içeriği bol, şekerli gıdalar içermeyen bir beslenme planı olarak kısaca özetlenebilir” dedi ve ekledi: “Katı yağlar yerine zeytinyağı tüketiniz Uzayan günlerde yemekler aşırı geç saatlerde tüketilmemelidir. Ağır yağlı, kremalı, ağır soslu gıdalardan uzak durulmalıdır. Tatlı yemeden duramıyorum diyorsanız, hamurlu tatlılar yerine dondurma, meyve tatlıları, sütlü tatlılar, sorbe gibi hafif tatlılar sık tüketmemek kaydı ile yenebilir. Sıvı dengesini sağlamak için; ayran, cacık, soda/maden suyu tüketilebilir. Susamayı beklemeden su tüketiniz. Çok dışarıya çıkılmayan daha serin ortamlarda iseniz 2-2,5 litre, dışarıya çıkıyorsanız ve sıcak ortamlarda iseniz 3- 3,5 litre mutlaka su içmemiz gerekir. Su ihtiyacınızı karşılayıp karşılamadığınızı idrar renginizden takip edebilirsiniz. İdrarınızın çok koyu renkli olmaması lazım, renksize yakın, açık renkli olması yeterli su içtiğinizi gösterir.”

    GÜN IŞIĞINDAN FAYDALANMAYA ÖZEN GÖSTERİN

    Öztürk şu konulara dikkat çekti; “Su içmeyi sevmiyorsanız, suyun içine meyveler, aromatik çay ve baharatlar ekleyebilirsiniz. Örneğin çubuk tarçın, karanfil, limon, mevsim meyveleri, limon vb gibi.. Mevsim sebze ve meyvelerini tercih ediniz.  Zeytinyağlılar vücudun serin kalmasına destek olur. Günlük 5-8 porsiyon sebze ve meyve tüketmeye dikkat ediniz. Her gün en az 20 dakika sosyal mesafeye dikkat ederek, gün ışından faydalanmaya özen gösterin. Yaşanan izolasyon sürecini kilo alarak tamamladıysanız paniklemeden bir diyetisyenle bu yola çıkmanızı tavsiye ederim.

    Gazete ve dergilerde ya da vb sosyal platformlarda paylaşılan size özel olmayan diyetlerden uzak durunuz. Sağlığınızın bozulmaması için buna özen gösterin. Her gün 30- 45 dakika yürüyüş yapınız veya evde basit yer egzersizleri yapınız.Yaz aylarında artan ısı ile gıda zehirlenmesine maruz kalmamak adına dış ortamlarda güvenilir alanlarda yemek yemeye, açıkta ve uzun süre kalmış gıdaları tüketmemeye dikkat etmek gerekir. Gıda zehirlenmelerinin de ölümcül olabileceğini unutmamak gerekir. Yaşanan sürecin, alınan güzel sonuçların güzel seyirde devamlılığı için restoran ve kafe gibi alanlarda da sosyal mesafeyi ve hijyen kurallarını gözetmeye çalışarak, normalleşme adımları doğrultusunda hareket ederek Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulunun açıklamalarını dikkate alıp sağlıkla kalalım.’’

  • Koronavirüs ve D vitamini eksikliği arasında bir bağ var mı?’

    Koronavirüs ve D vitamini eksikliği arasında bir bağ var mı?’

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Gazi Üniversitesi Başhekimi, Prof. Dr. Ahmet Demircan, ‘D vitamini’ eksikliği ile koronavirüs arasındaki bağı değerlendirdi.

    Demircan, vücudun, dengede olabilmesi için vitaminler ve minerallere ihtiyaç duyduğunu belirterek, “Koronavirüs ile birlikte bu biraz daha gündeme gelmiş oldu. D vitaminine bir anda yüklenip bilinçsizce tüketmenin manası yok. Bazı vitaminler vücutta birikip yan etki yapar. Bilinçsizce almayın lütfen. Kısa kollu, yüzünüz açık şekilde güneşe çıkarsanız, D vitamini ihtiyacımızın büyük kısmını oradan alabiliriz. Halen bir eksiklik varsa bu ölçülür, doktorunuzun tavsiyesiyle damla, tablet veya iğne şeklinde verilecekse ona göre hareket ederiz. Duyduğumuz bir şeyle hemen her şeye yüklenmeyelim. ‘D vitamini aldık koronavirüs kesilecek’ diye bir şeye kapılmayalım. Doktor kontrolü ve önerisiyle hareket etmeli, bu günlerde de güneşe çıkarak güneş almalıyız” dedi.

    ‘YENİ BİR NORMAL HAYAT OLACAK’

    Ahmet Demircan, koronavirüsün hayatın her alanında çok şeyi değiştirdiğini belirterek, şunları söyledi:

    “Virüs bize çok şeyi öğretti, çok şeyi değiştirdi. Bundan sonra önlemlerle normali bulacağız. Yani yeni bir normal hayat olacak. Virüsü tamamen yener, virüs etkisini kaybeder, hiç vaka çıkmazsa o zaman alıştığımız normale doğru yaklaşabiliriz. Türkiye şu anki vakalarla iyi gidiyor. İyi gidersek, sıkı gidersek yakın zamanda adım adım normale geçeceğiz. AVM’ler açıldı, bunun etkilerinde neler olacak 10 gün sonra göreceğiz. Bayram gelecek, sınavlar gelecek onların etkilerini göreceğiz. Hep hareket dalgaları olabilecek potansiyel riskler var. Bunları çok sıkı atlatırsak o zaman yakın zamanda normale dönmeyi umut ediyoruz. Pandemilerde dalgalar tekrar olabilir diye söyleniyor; ama şu an iyi gidiyoruz.”

    ‘TEMKİNLİ OLMAK GEREKİYOR’

    Koronavirüsün, havaların ısınmasıyla etkisini yitireceği yönündeki açıklamaları da değerlendiren Demircan, “‘Yaz gelince bitecek’ diye söylenmişti. ‘Ekvator’un güney kısmında neden görülüyor?’ diye sorular geliyor. ‘Bu doğrudur’ demek için çok erken. Temkinli gitmek lazım. Dünyanın her yerinde, her mevsimde görünebiliyor. ’30 derece oldu virüs bitti’ anlamına gelmemeli. Güneyde de olduğunu düşünürsek ‘yüzde yüz keser’ demek biraz soru işareti. Nem azaldıkça, güneş ışınları çoğaldıkça muhtemelen virüsün etkisi azalacak diye bekliyoruz” diye konuştu.

    ‘VİRÜS KENDİ KENDİMİZE YETERLİ OLMAMIZ GEREKTİĞİNİ ÖĞRETTİ’

    Demircan virüsün, ne olursa olsun kendi kendimize yeterli olmamız gerektiğini öğrettiğini belirterek, şunları kaydetti:

    “Virüs, ne olursa olsun kendi kendimize yeterli olmamız gerektiğini öğretti bize. Bunu tıbbi solunum cihazında gördük. Yoğun bakımlarımızın, hastanelerimizin iyi olduğunu, iyi doktorlarımız olduğunu, nasıl bu zorlukların altından kalkıldığını gördük. Avrupa ve Amerika tökezledi bu konuda. Çünkü onlar bu kadar kalabalığa alışık değiller. Ne kadar güçlü olduğumuzu gördük. Sağlıkçılara sadece bugün için değil, ömür boyunca şiddetin olmaması gerektiğini, saygı olması gerektiğini gördük. Türkiye hızlı hareket ettiği için, bazı ilaçları hızlı kullandığı için bu kadar ağır hastaya maruz kalmadı. Hastanelerde yatak yokluğunu çok yaşamadı” değerlendirmesinde bulundu.

  • Bursa’da rakamlar ne durumda? Salgının boyutu gizleniyor mu?

    Bursa’da rakamlar ne durumda? Salgının boyutu gizleniyor mu?

    Türkiye’nin en büyük 4. kenti olan Bursa’da, koronavirüs vakaları ne durumda? Sayıların açıklanmaması 3 milyondan fazla nüfusu olan Bursa’da vatandaşları endişelendiriyor.

    Bursa Hakimiyet’ten Namık Göz, bugünkü köşesinde bu duruma değindi. Sayıların neden açıklanmadığını sordu. İşte yazısının o kısmı:

    “Koronavirüs salgını başladığı günden beri en çok karşılaştığım soru: ‘Siz gazetecisiniz, bilgi vardır. Bursa’da durum nasıl’

    Milletvekilleri ve kent yöneticilerimizden aldığımız bilgiler ise hep yuvarlak rakamlar. ‘Bursa’da durum iyi can kaybı ve vaka sayısında Türkiye ortalamasının altındayız’

    Bir kez Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, can kaybı sayısını 60, AK Parti Bursa Milletvekili Dr. Mustafa Esgin de 63 olarak telaffuz etmişti.

    Unutmadan bir de nisan ayı başında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İl sıralamalarını gösterirken açıkladığı tabloda Bursa yer almıştı.

    Son günlerde bu tür soruların sayısı artmaya başladı. Bir de ‘Bursa’da durum vahimmiş o yüzden açıklamıyorlar’ sorusu eklendi. Hatta Sağlık Bakanı Koca’nın sosyal medya hesaplarında kalabalık Bursa görüntülerini paylaşmasından sonuç çıkaranlar bile oldu.

    Birçok ilin valisi kentteki son durumu açıklamaya başladı. Bakanlığın yaptığı gibi tablolar yayınlanıyor. Hatta, ‘ biz de yok gelirseniz 14 gün karantinaya alırız’ diye övünenler bile var.

    Bursa için beklentimiz ise günlük değil, hiç olmazsa haftada bir Vali Yakup Canbolat’ın son durumu tıpkı il hıfzıssıhha kurulu kararları gibi açıklaması…

  • Bakan’dan aşı açıklaması: Başlıyoruz

    Bakan’dan aşı açıklaması: Başlıyoruz

    Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, “Anti-serumu hayvanlara vermeye hazırız. Hayvanlar üzerinde çalışmalar başlıyor. Eylül ayına kadar devam edecek. Covid-19 virüsünün kalıntılarını araştırma yönünden çalışmaları yapıyoruz. Dünyada birçok ülkenin önündeyiz” açıklamasında bulundu.

    Bakan Pakdemirli’nin açıklamalarından notlar;

    Bu işin birinci aşaması örnek almanız. Burada yine hekimlerle çalışılıyor olması lazım. İçeride hem veteriner hekimlerimiz hem de doktorlarımız çalışıyor.

    Önümüzdeki hafta itibariyle anti serum çalışmaları için hayvanlara vermeye hazırız.

    Hayvan az da olsa bir hastalık geliştirecek, biz de antikorları alarak kan ve diğer unsurlardan arındırarak antikoru almış olacağız. Bu çalışma eylüle kadar sürmüş olacak. İlerideki aşı çalışmalarına da örnek olacak bir çalışma.

    Marketlerden sürüntü dokusu alarak araştırıyoruz. Covid-19’un kalıntıları üstünde araştırmalarımız var. Tamamlayıcı tıp açısından da çeşitli bitkisel yağların Covid-19’a karşı etkinliğine ilişkin bir çalışma yapıyoruz. Türk topraklarında yetişen bitkilerle biz bu virüsün tedavisinde bir fayda sağlayabilir mi sorusuna yönelik çalışmalar sürüyor.

    Her türlü gayret ve çaba, hükûmetimiz, çalışanlarımız, kamu kurumları tarafından yürütülmektedir. Dünyada birçok ülkenin önündeyiz.

  • Güçlü Bağışıklık İçi̇n Çözüm “Bentoni̇t Ki̇li̇”

    Güçlü Bağışıklık İçi̇n Çözüm “Bentoni̇t Ki̇li̇”

    Osmanlı döneminde ‘yaşayan toprak’ adıyla salgın hastalıkların yayılmasını önlemek amacıyla kullanılan “bentonit kili” karantina günlerinde tekrar insanların ilgisini çekti.

    Çağın hastalıklarının incelenmesinde bir önceki yüzyıla nazaran çevresel faktörler önemli bir yer tutuyor. Solunan havada, tüketilen gıdalarda ağır metal toksinleri olarak anılan civa, kadmiyum, benzen, kurşun gibi maddeler bulunabilir ve metabolizmaya karışan bu tür maddeler, çeşitli rahatsızlıklara neden olabiliyor. Aynı şekilde endüstriyel gıdalardaki genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), üretimde kullanılan tarım ilaçları ve yapay şekerler de vücutta birikerek toksik maddeye dönüşebiliyor. Vücutta biriken bu toksik maddeler sindirim sistemi rahatsızlıklarından depresyon ve cilt sorunlarına kadar pek çok hastalığa neden olabiliyor. Bir tür volkanik kil olan bentonit kil, içeriğindeki elektromanyetik negatif yük sayesinde bakteriyel ve toksik maddeleri güçlü bir şekilde tutarak vücut dışına atma özelliği ile tavsiye ediliyor.

    Bağışıklığın güçlenmesi için bentonit

    Bentonit kili, hem ağız yoluyla alınarak hem de cilde sürülerek kullanılabiliyor. İçilebilir bentonit kil, vücuttaki zararlı patojenlere bağlanarak bu zararlı maddelerin bağırsaklardan kan dolaşımına karışmasını engelliyor ve vücuttan atılımını kolaylaştırıyor. Sıvı olarak tüketilebildiğinde kolon temizliği, mide rahatsızlıklarının giderilmesi, mineral takviyesi ve detoks için kullanılabiliyor. Cilde uygulaması da yapılıyor. Cilt maskesi, kil lapası, kil banyosu, saç maskesi ve diş macunu şeklinde de kullanılabilen bentonit kil, bu şekilde kullanıldığında da deri üzerindeki ve ağız içindeki toksinlere bağlanarak bölgenin temizlenmesini sağlıyor.

    Osmanlı salgın hastalıklar başladıktan sonra vücut bentonit kili ile güçlendirilirdi

    Salgın hastalıklar döneminde Osmanlı hekimlerinin ilk aldıkları önlem vücudun bentonit ile kuvvetlendirilmesiydi. Salgın hastalıklarda bedenin kendi kuvvetlerinin kullanılması çok eskiden beri öncelikle başvurulan bir önlemdi. Korunmada öncelik ‘tin-i mahtum’ dedikleri kil toprağıydı. Bugün bentonit kili denen ilaç olarak kullanılan beyaz kil salgın başlar başlamaz ilaç olarak kullanılmaya başlanıyordu. Bu killer hap şekline getirilerek satılırdı. Osmanlı hekimleri salgınlarda her gün ara verilmeden yarım kil tabletini içmeyi tavsiye ederlerdi.

    Bentonit Uzmanı Hamit Tecer: “Korona için kullanılmalıdır”

    Bentonitin tüm virüslere karşı etkin olduğunu belirten Bentonit Uzmanı Maden Mühendisi Hamit Tecer, “Bentonit çok yüksek negatif iyon özelliği taşıdığı için, içerisinde bulunan pozitif yüklü patojenlerin zararlı bakterileri ve tüm virüsler mıknatıs gibi çekerek vücuttan atma kabiliyeti çok yüksektir. Bu yüzden virüssel tedavilerde geniş olarak kullanılıyor. Tabii, bu biz söylemimizi ispat etmemiz için elimizde bir delil olması gerekir. Nanobit bentonit AIDS, kuş gribi ve gripte etkili olma ihtimalleri araştırıldığında bentonitin etkili olduğunu gösteriyor. Bentonit kilinin ve nanotik boyutunun küçük olduğunu biliyoruz. Bu kil yüzde 99,5 AIDS mikrobuna karşı direnç sağladığını ve vücut içerisindeki mikropları mıknatıs gibi dışarı atıyor ve dolayısı ile insanın hasta olmasını önlüyor. AIDS virüsünde içerisinde bulunan maddeler korona virüsüne çok benzediği için bu bentonit ondada etkili olabilir. Bu nedenle bentonitin korona virüsünde çok etkili olacağını düşünüyorum. Bentonit kili virüsleri sadece vücuttan attığı için değil aynı zamanda toksin, ağır metal, radyasyon, bakteri ve enfeksiyona karşı da çok etkili olduğunu görmekteyiz. Yani bentonit içen insanlarımızda duyarlılık, dirençlilik çok fazla artar” dedi.

    “Bentonite hak ettiği değeri vermeliyiz”

    Bentonitin tüm dünyada özellikle Amerika’da tedavi edici ve bağışıklığı güçlendirici yönüyle ön planda olduğunu ve Türkiye’de de bu yönünü ön plana çıkarmak için çalışmalar yaptığını belirten Hamit Tecer, “Dünyada bentoniti sağlık alanında kullanan 30’dan fazla marka var. Ülkemizde de bentonit kilini içilebilir hale getirip kullanan tek medikildir. Aynı zamanda bentonit kilinin ihracatını da yapmaktayız. Dünya bentonit rezervinin yüzde 20’si Ünye-Fatsa bölgesinde bulunmaktadır. Hammadde olarak 30’dan fazla ülkeye gönderim sağlamaktayız. Ayrıca gıda bentoniti de Amerika’ya göndermek için FDA onaylı bir sertikamız da bulunmaktadır” dedi.

  • Mardi̇n Artuklu Üni̇versi̇tesi̇ Rektörü Özcoşar Kan Bağışında Bulundu

    Mardi̇n Artuklu Üni̇versi̇tesi̇ Rektörü Özcoşar Kan Bağışında Bulundu

    Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. İbrahim Özcoşar Kızılay’a kan bağışında bulundu.

    Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. İbrahim Özcoşar Kızılay’a kan bağışında bulundu. Rektör Özcoşar,15 Temmuz Parkında bulunan Kızılay Kan Toplama Merkezine gelerek kan bağışında bulundu. Kan bağışı sonrasında konuşan Rektör Özcoşar, toplumun sağlıkla ilgili hemen her konuda eskisine göre çok daha duyarlı hassas davranmaya başladığını söyledi. Rektör Özcoşar, “Bu hassasiyet kendi içinde bazı sorunları da beraberinde getiriyor aslında. Onlardan biri de insanların kan verme konusunda biraz daha tedirgin bir tavır içerisinde olması. Bu tavır kan stoklarımızın azalmasına neden oldu. Kızılay Başkanımız Dr. Kerem Kınık’ın çağrısı da bu stok eksikliğini tamamlamaya yönelikti. Bu çarının çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Mardin’in bu çağrıya verdiği cevap ve katılım oldukça yüksek düzeyde. Biz de Mardin Artuklu Üniversitesi olarak yapılan çağrıya icabet ederek merkezimizde kan bağışında bulunduk. Toplumun farklı kesimini de bu kan bağışına davet ediyoruz. Bizim çağrımız da Mardin Cumhuriyet Başsavcımız Ahmet Bektaş ve savcılığa yönelik oldu. Onların da kan vereceklerini umuyoruz” dedi.

  • Antalyanın Sağlık Yatırım Süreci̇

    Antalyanın Sağlık Yatırım Süreci̇

    Antalya İl Sağlık Müdürü Ünal Hülür, Sağlık Bakanlığı yatırım programında yer alan sağlık tesislerinin planlanması, proje, ihale ve inşaat çalışmalarının aralıksız devam ettiğini bildirdi.

    İl Sağlık Müdürlüğünden yapılan yazılı açıklamada, Hülür, Manavgat 5 No’lu Aile Sağlığı Merkezi ile 112 Acil Sağlık Hizmetleri inşaatının yüzde 88’i tamamlandığını söyledi.

    Hülür, Sağlık Bakanlığınca verilen ihale yetkisi sonrasında Antalya L1 Tipi Halk Sağlığı Laboratuvarı, Muratpaşa Güzeloba 19 Nolu ASM, Kumluca İlçe Sağlık Müdürlüğü, Muratpaşa ve Kepez Sağlıklı Hayat Merkezi, Aksu Çalkaya Aile Sağlığı Merkezi olmak üzere 1 laboratuvar, 7 aile sağlığı merkezi ile acil sağlık hizmetleri istasyonlarının proje alım çalışmaları devam ettiğini kaydetti.

    “Hastane yapım süreçleri”

    Covid-19 sürecinde beklemeye alınan yatırımların haziran ayında çözümleneceğini dile getiren Ünal Hülür, “ Kumluca Devlet Hastanesi 50 Yataklı ek binası ikmal inşaat ihalesi yapılmış olup, değerlendirme sürecinde yer almaktadır. Yine ilimizin önemli bir ihtiyacını karşılayacağını düşündüğümüz Antalya AMATEM (20 yatak) ile ÇEMATEM (15 yatak) ikmal inşaat çalışmaları devam etmektedir. 1000 yataklı olarak planlanan Şehir Hastanemizin proje ihalesi sonrasında zemin etüt çalışmaları yapılıyor. Antalya Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Konyaaltı Devlet Hastanesi (150 yatak) Alanya Devlet Hastanesi (200 Yatak), Aksu Devlet Hastanesi (300 Yatak) ve Döşemealtı Devlet Hastanesi (100 yatak) ihale aşamasında olup en kısa sürede bu tesisleri ilimize kazandırmaya çalışıyoruz.”dedi.

  • Daha Fazla Sayıda Erkek Meme Ameli̇yatı Yaptırıyor

    Daha Fazla Sayıda Erkek Meme Ameli̇yatı Yaptırıyor

    Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Dr. Hüseyin Gerçek, günümüzde sosyal medyanın da etkisiyle meme ameliyatlarının gün geçtikçe arttığını ifade ederken erkeklerin kadınlardan daha fazla talep göstermeye başladığını belirtti.

    Değişen trendler ve sosyal medyanın da etkisiyle estetik cerrahi operasyonları sayısı gün geçtikçe artıyor. En sık yapılan operasyonların başında ise meme ameliyatları geliyor. Kadınlar kadar erkekler de birçok farklı taleple estetik cerrahların kapısını çalıyor ve operasyonlarda da yeni teknolojiler kullanılıyor. Konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na konuşan Acıbadem Eskişehir Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Dr. Hüseyin Gerçek, erkeklerin kadınlardan daha çok meme ameliyatlarını tercih ettiğini belirtti. Gerçek, “Erkeklerin başvuru sıklığı son 4-5 yıl içerisinde ciddi anlamda bir artış göstermiş durumda” dedi.

    “En sık başvuruyu meme ameliyatları için alıyoruz”

    Estetik cerrahların kapısının en çok meme ameliyatları nedeniyle çalındığını ifade eden Acıbadem Eskişehir Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Dr. Hüseyin Gerçek, operasyonlarda kullanılan farklı yöntemlerden söz etti. Gerçek, “En sık başvuruyu açıkçası meme ameliyatları için alıyoruz. Ancak farklı istekler söz konusu. Meme büyütme ameliyatları olabiliyor. Silikon protezler kullanıyoruz. Günümüzde de en sık tercih edilen yöntem bu. Bazen de boyun ve sırt ağrıları olan kadınlar geliyorlar ve meme küçültme ameliyatı yapıyoruz. Bazen memede sarkma meydana gelebiliyor. Özellikle annelerde gebelik ve doğum süreci sonrasında meydana geliyor. Bunda da meme dikleştirme ameliyatları yapabiliyoruz” diye konuştu.

    “Sosyal medya paylaşımları etkili”

    Meme ameliyatlarının nedenlerinden birinin kanser hastalığı olduğunu kaydeden Dr. Hüseyin Gerçek, “Kanser nedeniyle genel cerrahi uzmanları tarafından memesi alınmış kadınlar, sonradan ‘Ben tekrardan mememe kavuşmak istiyorum’ talebi ile gelebiliyor. Bazen de kanser ameliyatı esnasında memesi alınacakken hastanın kendini daha iyi hissetmesi için yeniden meme oluşturulabiliyor” dedi. Meme ameliyatlarının burun ameliyatları kadar sıklıkla yapılan bir cerrahi olmamakla birlikte giderek arttığını belirten Dr. Hüseyin Gerçek, “Sosyal medya paylaşımları arttıkça bu tarz ameliyatların da sıklığı artıyor. Kişilerin çoğu bahsedildiği gibi hasta değil. Kendine yatırım yapmak, güne daha pozitif başlamak isteyenler geliyor ve biz de elimizden geldiğince çözüm bulmaya çalışıyoruz” sözleriyle sosyal medyanın etkisine dikkat çekti.

    “Meme büyütme ameliyatlarında bir süt verme problemi oluşmuyor”

    Operasyonlarında kişiye özel olarak planlama yapıldığını belirten Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Dr. Hüseyin Gerçek, meme cerrahisi yaptıran kadınların emzirme sorunu yaşayıp yaşamadığı konusuna da açıklık getirdi. Ameliyatlarda meme yapısının korunduğunu ve anne olan kadının süt verme sorunu yaşamadığını vurgulayan Gerçek, şöyle devam etti:

    “Kişinin talebi doğrultusunda bir cerrahi planlıyoruz. Bu büyütme ameliyatı yapılacaksa silikon kullanıyoruz ve bu ameliyatlarda meme bezlerine, içerdeki süt bezlerine, süt kanallarına zarar vermiyoruz. Ameliyata bağlı olarak meme büyütme ameliyatlarında emzirme problemi oluşmuyor diyebiliriz. Meme küçültme ameliyatlarında da farklı teknikler mevcut ama genelde en sık kullanılan teknikler memenin içindeki yapıyı korumak. Burada da yine kişi aynı şekilde iyileşme tamamlandıktan sonra bebeğini emzirebilsin diye süt kanallarını koruyacak şekilde cerrahiler planlıyoruz.”

    “Erkeklerin başvuru sıklığı ciddi anlamda artış gösterdi”

    Son olarak erkek hasta sayısının giderek artış gösterdiğini ifade eden Acıbadem Eskişehir Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Dr. Hüseyin Gerçek, şunları söyledi:

    “Erkek hastaların da başvuru sıklığı son 4-5 yıl içerisinde ciddi anlamda bir artış göstermiş durumda. Jinekomasti yani erkeklerde meme görüntüsünün belirgin hale gelmesi başvuru nedeni oluyor. Erkeklerde meme büyümesinin birçok sebebi var ama özellikle sağlıksız beslenme, yağlı gıda tüketme, hormonal bozukluklar ve ilaç kullanımı da bunu teşvik edebiliyor. Ancak meme görüntüsünde bir belirginleşme söz konusuysa, bu çoğunlukla içerideki yağlanmaya bağlı oluyor. Eğer biz başvuran erkeklerde inatçı bir yağlanma sorunu varsa, liposuction ile buna bir çözüm bulma şansımız oluyor.”

  • “Kalp Çarpıntısı Da Hi̇pertansi̇yonun Beli̇rti̇si̇ Olabi̇li̇r”

    “Kalp Çarpıntısı Da Hi̇pertansi̇yonun Beli̇rti̇si̇ Olabi̇li̇r”

    Doç. Dr. Murat Yalçın, kalp çarpıntısının da hipertansiyonun belirtisi olabileceğini vurgulayarak, “Türkiye’de yaklaşık olarak her üç kişiden biri hipertansiyon hastası. Kalp hastalığı, inme (felç) gibi ciddi ve kronik hastalıklara yol açan hipertansiyonun önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu unutmayalım. Kalp çarpıntısı da hipertansiyonun belirtisi olabilir” dedi.

    Stres, heyecan, hızlı hareket etme, aşırı alkol, kafein ve sigara tüketimi, düzensiz beslenme gibi birçok sebebi olan kalp çarpıntısının aynı zamanda hipertansiyonun da belirtisi olabileceğini belirten Medicana Çamlıca Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı, Doç. Dr. Murat Yalçın, “ Kalp çarpıntısı normal atan ve ritmi düzgün bir kalbin gündelik yaşamdaki fizyolojik bir cevabı olabileceği gibi, vücuttaki bir sorunun da belirtisi olabilir, bunlardan biri de hipertansiyon olabilir” dedi.

    Hipertansiyonun dünyada ve ülkemizde görülme oranının yüksek olduğunu belirten Doç. Dr. Murat Yalçın, “Ülkemizde yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 32’si hipertansiyon hastası. Kadınlarda görülme oranı yüzde 36, erkekler de görülme oranı ise yüzde 30. Hipertansiyonu olan hastaların ancak yüzde 55’i tansiyonunun yüksek olduğunu biliyor, yani her 100 hipertansiyonlu vatandaşımızın 45’i tansiyonunun yüksek olduğunun farkında dahi değil.” dedi.

    Hipertansiyon Nedir? Belirtileri Nelerdir?

    Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Yalçın, “Hipertansiyonu basit bir tanımla kanın damarlarda dolaşırken oluşturduğu basınçtaki yükselme olarak ifade edebiliriz. Kan, kalpten pompalanır ve damarlarda dolaşırken damarlara bir basınç uygular. Tansiyon olarak tanımlanan kan basıncı değeri kişiden kişiye değişiklik gösterir. Damarlarda meydana gelen bu yüksek basınç damarların iç yüzeyinde hasara yol açıp, tıkanmaya, genişlemeye hatta yırtılmaya neden olabilir. Ayrıca kan akışında meydana gelen bozulma da vücutta organ yetmezliği gibi ciddi sorunlar yaratabilir.” dedi.

    Uzun süre belirti göstermeyen bir tabloya sahip olan hipertansiyonun kalp, böbrek, beyin gibi hayati organlarda da ciddi hastalıklara neden olabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Murat Yalçın, hipertansiyonun mutlaka uzman hekimlerce takip edilmesi gerektiğini söyleyerek belirtilerini şöyle sıraladı:

    Yüksek kan basıncına bağlı olarak;

    Çarpıntı

    Göğüs ağrısı,

    Nefes darlığı,

    Baş ağrısı, baş dönmesi,

    Ani bayılma,

    Görme bozukluğu,

    Halsizlik,

    Yorgunluk,

    Burun Kanaması,

    Kulak çınlaması,

    yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma sayılabilir. Bu semptomlardan bir veya bir kaçı aynı anda hissedildiğinde mutlaka uzman bir hekime başvurmanın hipertansiyonun erken dönemde kontrol altına alınması için çok önemli olduğunu vurgulayan Medicana Çamlıca Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı, Doç. Dr. Murat Yalçın, “Hipertansiyonun görülme nedenleri arasında fazla tuz tüketimi, stres, düzensiz beslenme ve obezite, diyabet, hareketsiz yaşam, aile de tansiyon öyküsü, genetik bozukluklar, tiroit hastalıkları sayılabilir. Ayrıca doğum kontrol hapları, bazı ağrı kesici türleri de kan basıncını yükseltip, hipertansiyona neden olabilir. Bu sebeple nedeni belirlenemese de yüksek kan basıncı mutlaka kontrol altına alınmalı ve hipertansiyon nedenleri iyi araştırılmalıdır.” dedi.

    Hipertansiyon tedavisi

    Hipetansiyon tedavisinde diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi erken teşhisin önemine değinen Doç. Dr. Murat Yalçın, “İnme (felç), kalp krizi, organ hasarları ve organ yetmezlikleri gibi hipertansiyonun oluşturduğu ciddi durumlardan korunmak için erken teşhis çok önemlidir. Hipertansiyon tedavisinin büyük bir bölümünü ilaç tedavisi oluşturur. Bununla birlikte düzenli ve dengeli beslenme, tuz tüketiminin azaltılması, düzenli egzersiz, kilo kontrolü gibi yaşam tarzı değişikliği de büyük önem taşımaktadır ve ilaca olan bağımlılığı azaltabilmektedir. Bunun yanında hipertansiyon tedavisinde başarı büyük oranda hastaya bağlıdır. İlaç uyumuna dikkat eden ve yaşam tarzı değişikliklerini uygulayan hastalarda başarılı sonuçlar alınmaktadır. Hekim kontrolü ve hastanın uyumu başarıda anahtar rol oynamaktadır” şeklinde konuştu.

  • Prof. Dr. Kayıhan Pala: Salgın tüm hızıyla devam ediyor

    Prof. Dr. Kayıhan Pala: Salgın tüm hızıyla devam ediyor

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, son basın toplantısında, “R0 değeri, ben genel olarak söylüyorum, bölgesel olarak değişen değerler olmuştu biliyorsunuz. İstanbul’da bir bölgede 16’ya kadar çıktığını biliyoruz. Ama il bazında baktığımızda 4,5-5’leri gördüğümüz dönemler oldu. Şu an Türkiye’nin R0 değerinin 1,56 olduğunu söyleyebilirim” ifadelerini kullanmıştı.

    Tele1’de Evren Özalkuş’un sorularını yanıtlarken Koca’nın ifadelerini değerlendiren halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, bu açıklamalara göre salgının tüm hızıyla devam ettiği yorumunda bulundu.

    “R0 DEĞERİNİN 1’İN ALTINDA OLMASI GEREKİR”

    Bakanın açıklamalarını şaşırarak dinlediğini belirten Pala, “Salgın hastalıklarda bilinen en temel epidemiyolojik bulgulardan bir tanesi, hastalığın kontrol altına alınabilmesi için R0 değerinin 1’in altında olmasıdır” dedi.

    “MERKEL BİLE 1,1-1,2 CİVARINA DAYANMAK MÜMKÜN DEĞİL DEDİ”

    Almanya başbakanı Angela Merkel’in de bu konuyla ilgili açıklaması üstünden bir karşılaştırma yapan Pala, “Hatırlayın, Sayın Merkel, yaklaşık 10 gün önce Almanya’da yurttaşlara dönük konuşmasını yaparken, eğer R0 değerini 1,1, 1,2 civarında tutacak olurlarsa Alman sağlık sisteminin buna dayanmasının mümkün olmadığını açıklamıştı. Bu yüzden de R değerinin 1’in altına düşürmek için özel bir çaba gösterdiklerine vurgu yapmıştı” açıklamasında bulundu.

    “100 KİŞİ 156 KİŞİYE BULAŞTIRIYOR”

    “Sayın Bakan’ın elinde veriler olduğu için, bunlar zannediyorum çevresindeki insanlar tarafından hesaplanabiliyor. Çünkü bizim elimizde kapsamlı veriler olmadığı için bu değerleri hesaplayamıyoruz” diyen Pala sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Ama eğer 1.56’ysa salgın şu an bütün hızıyla devam ediyor demektir. Yani şöyle düşünün, 100 kişi, 156 kişiye bulaştırıyor. Oysa salgında enfeksiyon zincirinin kırılabilmesi için bu 100 kişinin en azından 99 kişi ve daha altına bulaştırılabiliyor olması gerekir. Ve bunun giderek azalması gerekir ki, salgın kontrol altına alındı diyebilelim”