Kategori: Sağlık

  • Kilo Almadan Sigarayı Bırakmak

    Birçok insan sigarayı bırakınca kilo alacağını düşünür. Sigarayı bırakmanın sağlığa faydalarının az bir miktar kilo alınmasından çok daha yüksek olduğunu söyleyen Psikolog Diyetisyen Maria Tanoğlu, davranış değişikliği ve beslenme çözümleriyle kilo almadan sigarayı bırakmanın mümkün olduğunu da belirtti.

    “Kilo almadan sigarayı bırakmak için davranış değişikliği yapmak şart”

    Yapılan araştırmaların, sigarayı bıraktıktan sonraki ilk aylarda kiloda artışın olabileceğini gösterdiğini bildiren Dyt. Maria Tanoğlu, “Ancak sigarayı bıraktıktan sonra tat alma duyusunun arttığını ve yiyeceklerin tat ve kokusu daha iyi hissedildiği bilinir. Nikotinin vücuttan uzaklaşması sebebiyle metabolizma hızında bir miktar azalma yaşanabilir. Sigara içmek oral bir bağımlılık olduğu için onun boşluğunu yemek yiyerek doldurmak istenebilir. Tüm bu durumlar size kilo artışı olarak geri dönebilir. Ama rahatlayın. Davranış değişikliği ve beslenme çözümleri ile bu endişeden kurtulmak mümkün. Kilo almadan sigarayı bırakmak için davranış değişikliği yapmak şart. Oral alışkanlık olan sigara yerine farklı bir oral takviye yapmanız gerekebilir.” şeklinde konuştu.

    “Daha sık meyve tüketin”

    Meyve tüketimine dikkat çeken Dyt. Tanoğlu, “Özellikle kuru meyveler, muz ve turunçgillerin tüketimini arttırın. Çünkü potasyum, B ve C vitamini sigara bağımlılığının bir numaralı düşmanıdır.” dedi.

    “Daha fazla sıvı alın”

    Daha fazla sıvı tüketiminin altını çizen Dyt. Tanoğlu, “Sarı kantaron, yeşil çay, beyaz çay vb. bitki çayları, maden suyu, limon ilaveli su gibi sağlıklı alternatifler tercih edilmelidir. Kafeinli içecekler, sigara içme arzusunu uyandırabilir. Bu nedenle günde en fazla 2-3 kez kontrollü olarak tüketmekte fayda vardır. Vücutta oluşan stres hormonunu azaltan süt ve süt ürünleri sigara içme isteğini de azaltıyor. Öğün aralarında acıktıkça, yoğurt, süt, ayran tüketebilirsiniz. Kereviz, kabak, patlıcan, fasulye, salatalık, brokoli gibi sebzeler sigaranın tadını etkiler. Bu sebzelerin düzenli tüketimi, sigaranın artık hoşunuza gitmesini engelliyor. Özellikle salatalığı günün her vaktinde rahatlıkla tüketebilirsiniz. Ve daha fazla hareket edin. Azalan metabolik hızınızı yürüyüş,yüzme vb. egzersizlerle arttırabilirsiniz.” diye konuştu.

  • Akıllı Telefondan Kaynaklanan Göz Yorgunluğuna Dikkat

    Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Adnan İpçioğlu, dijital göz yorgunluğunun dizüstü tablet, masaüstü ve cep telefonu gibi cihazların uzun süre kullanımına bağlı olarak geliştiğini belirtti.

    İpçioğlu, “Birçok kişide görülen bu hastalık, günde 3 saat veya daha fazla zamanını dijital cihazların başında ya da birden fazla cihazın karşısında zaman geçirmek hem zaman kaybına hem de göz sağlığına olumsuz etkileri vardır. Bilgisayar kullanmak zorunda kalan erişkinlerin birçoğu ise bu dijital hastalığa yakalanmaktadır. Dijital göz yorgunluğunun en büyük nedenlerinden bir tanesi bilgisayar karşısında gözün ekranı netleştirmek için yaptığı uyumdur. İnsan gözü yakın objeleri netleştirmek için uyum yapar. Bu uyum esnasında ise, göz merceğindeki kaslar kasılır ve mercek kalınlaşır. Değişen ışık gücüne göre göz bebeği ufalmaya ya da genişlemeye başlayabilir” dedi.

    Gözlerdeki yanma, batma ve bulanık görme sebeplerinden bir tanesi de bilgisayar ekranına bakarken gözleri çok fazla kırpmamaktan kaynaklandığını ifade eden İpçioğlu, “Normalde bir kişi dakika da ortalama 25 kez gözlerini kırparken bilgisayar kullanımında bu sayı oldukça azalıyor. Ekrana bakarken gözlerimizi kırpmak ve suni gözyaşı damlası kullanmak yararlı olabilir. Bunlar basit bir yöntem olarak gözükse de gözün ıslanması için son derece önemlidir” diye konuştu.
    Dijital göz yorgunluğundan en az etkilenmek için dikkat edilmesi gereken unsurları İpçioğlu şu şekilde açıkladı:

    “Bilgisayar ekranı göz hizasında olmalıdır, ekrana çok yaklaşılmamalı belli bir mesafeden bakılmalıdır. Uzaklık ekrandakileri rahat görebilecek en uzak mesafe olmalıdır. Ayrıca, pencerelerle ekran açısı uygun olmalı, pencere ve diğer kaynaklardan gelen görüntüler ekran üzerine düşmemelidir. İri puntolu ve gözü yormayan karakterlerle yazmak gerekir. Koyu renk zeminler üzerinde açık renk karakterlerle çalışırken 45-50 dakikada bir 5-10 dakika ara verip gözü dinlendirmek de göz sağlığı için çok önemlidir.”

  • Sağlıklı Nesiller İçin Aşıları İhmal Etmeyin

    Sağlıklı nesiller yetiştirmek için bebeklikten 6 yaşa kadar uyulması gereken birçok yöntem ve bebeklere yapılması gereken testlerin olduğunu belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatih Gök, bebeklikten çocukluk dönemine kadar olan büyüme sürecinde ilk testlerin 0-6 ay arasında yapılması gerektiğine işaret etti. Hayatın en hızlı büyüme döneminin ilk 2 yaş içinde olduğunun altını çizen Dr. Fatih Gök, bebeklerde boy ve kilo takibinin özellikle bu yaş aralığında oldukça önem arz ettiğini söyledi. Dr. Gök, “Yeni doğan bir bebeğin 6 aylıkken doğum kilosu iki katına, 1 yaşında üç katına, 2 yaşında dört katına çıkmaktadır. Bu dönemdeki beslenme sorunları erken saptanmazsa ve önlem alınmazsa sonradan arayı kapatmak her zaman mümkün olmayacaktır” dedi.

    Her bin bebeğin 3’ünde doğumsal işitme kaybının görüldüğünü işaret eden Dr. Fatih Gök, şöyle devam etti:
    “Bu oranla işitme kaybı en sık karşılaşılan duyu bozukluklarındandır. Yeni doğanların işitme taramasından geçirilmesi ile erken teşhis, tedavi ve rehabilitasyon imkanlarından en üst düzeyde yararlanmak mümkün olabiliyor. Çünkü normal dil ve konuşma gelişimi, hayatın çok erken dönemlerinden itibaren bebeğin sesleri algılayabilmesine bağlıdır. İşitme kaybının olumsuz etkilerinin azaltılmasında, problemin erken teşhis edilmesi çok önemlidir.”

    Çocukluk çağı hastalığı olarak bilinen suçiçeği ve Hepatit A virüslerinin aşılanmadığı takdirde çocuklarda tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini kaydeden Dr. Fatih Gök, “Suçiçeği, döküntülü ve genellikle iyi huylu bir çocukluk çağı hastalığı olarak bilinir. Ama zaman zaman kötü seyredebilen beyin ve beyincik iltihabı yapabilen, hatta bazı hastalarda ölümle seyredebilen çok bulaşıcı bir hastalıktır. Suçiçeğinden kurtulmak da aşılamayla mümkündür. 1 yaşında ve 5 yaşında iki doz yapılması, ömür boyu koruma sağlar. Yine suçiçeği gibi aşılanmadığı takdirde kötü sonuçlar doğurabilen bir hastalık da sarılıktır. Hepatit A, karaciğer iltihabı yani sarılık yapabilen bir virüstür. Özellikle kreş, anaokulu gibi ortamlarda bulunan çocuklar risk altındadır. O sebeple okul öncesi dönemde çocukları korumaya almak gerekir” diye konuştu.

  • Onkoloji Doktorları Kansere Dikkat Çekti

    4 Şubat Dünya Kanser Gününde ‘’Erkenden Harekete Geç. Geç Olmadan Fark Et!’ ’sloganıyla halkı bilgilendirmek isteyen onkoloji doktorları, kanserin erken teşhis ve tedavisi konusuna dikkat çekti. Hastane ana girişinde açılan stantta hekimler hastaneye gelen hastalara bilgi verildi .Bursa’da açıldığı günden bu yana multidisipliner tedavi yaklaşımı ve tıbbın bütün dallarında sahip olduğu güçlü hekim kadrosu ile teknolojiyi takip ederek hizmet veren onkoloji doktorları bir araya gelerek, 4 Şubat Dünya Kanser Gününde hastaları kanserde erken teşhis konusunda bilgilendirdi.

    Doktorlar, “Artık teknolojideki gelişmelerle birlikte kanser teşhisi çok daha rahat ve erken safhalarda konulabilmektedir. Tedavide teknolojik ilerlemelerle birlikte kanser tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu anlatmaya çalışıyoruz” dedi.

    Genetik faktörlere bağlı olarak özellikle ailesinde meme, kolon, mide ve yumurtalık kanseri vakaları görülen 50 yaş altı kişilerin mutlaka tetkik yaptırmaları gerektiğinin önemine işaret eden hekimler, “Kanser amansız ve çaresiz bir hastalık değildir. Bu sebeple mutlaka bir hekim kontrolü altında ve düzenli takiplerle kanseri yenmemiz mümkündür. Kansere sebep olan faktörler irsî ve çevre olarak ayrılmaktadır. Çevre faktörlerinin değiştirilebilmesine bağlı olarak da kansere yakalanma oranı azaltılabilir” şeklinde konuştu.

  • Kadınlar İçin Kaçınılmaz Süreç; Menopoz

    Perimenopozal yani menopoz öncesi geçiş dönemi bulgularının son adet döngüsünden ortalama 4 yıl öncesi bir süreçte başlayabileceğini ve bu bulguların kadının hayat kalitesini ciddi anlamda etkileyen bulgular olabileceğini belirten Op. Dr. Pınar Türk, şikayetlerin adet periyotlarının zaman ve sıklık olarak değişiklik göstermesi, ateş basmaları, uyku bozuklukları, duygu durum değişiklikleri ve vajinal kuruluk gibi cinsel sağlık değişikleri olarak sıraladı.

    Menopoz döneminde meydana gelen değişikler sebebi ile kadınların yaklaşık yüzde 20-30’unda medikal tedavi ihtiyacı doğduğunu sözlerine ekleyen Op. Dr. Pınar Türk, ‘’Menopozal geçiş dönemindeki şikayetlerin giderilmesinde en etkili ilacımız östrojendir. Özellikle kadınların günlük yaşantısı içinde hayat kalitesini etkileyecek şiddetteki ateş basmalarına yönelik en etkili silahtır. Ancak sadece kalp damar hastalıkları ya da kemik erimesi riskinden korunmak için sistemik yoldan (ağızdan alınan) östrojen tedavisi desteğini artık tavsiye ediyoruz. Yine vajinal kuruluk, ağrılı ilişkili (disparoniya) ya da idrar yaparken yanma (dizüri), sık idrara çıkma gibi şikayetlere yönelik ise ilk tercihimizi lokal östrojenli ilaçlarlar (östrojenli kremler) oluşturmaktadır. Risk faktörleri gözetilerek doğru hasta grubunda doğru kullanılan östrojen tedavileri kadınların bütün bu şikayetlerine yönelik ciddi fayda sağlarken bozulan hayat kalitesini ciddi anlamda düzeltmektedir” dedi.

  • Ufak Önlemlerle Sağlıklı Hamilelik

    Bazı basit gündelik alışkanlıkların değiştirilmesi ve alınacak basit önlemler ile bebeğin yeni hayatına çok daha iyi bir başlangıç yapmasını sağlanabileceğini belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Okan Özden, “İlk önerimiz hamilelik planladığında veya hamileliği öğrenir öğrenmez, hemen kadın doğum doktoruna başvurulmalıdır. Hamileliğin en az ilk üç aylık döneminde folik asit desteği, ‘spina bifida’ gibi nöral tüp defekt riskini azaltacaktır. Bununla birlikte D vitamini desteği de bebeğin iskeleti ve ilerideki kemik sağlığı için önemli. Eğer öğünlerde yeteri kadar balık tüketilmiyor ise, özellikle omega-3 içerikli destek vitaminleri tercih edilmelidir. Her zaman dengeli ve sağlıklı beslenmeye özen gösterilmelidir. Günde 4-5 öğün meyve sebze tüketilmeli, pilav gibi karbonhidrat içerikli gıdalardan da uzak durulmalıdır. Tam tahıllı ürünleri tercih etmekte fayda vardır. Protein ihtiyacı için bakliyatlar, yağsız et, yumurta ve fındık-ceviz gibi çerezler tüketilebilir. Pastörize süt, peynir ve yoğurt gibi günlük ürünler ve haftada en az iki kez balık tüketimi de beslenme programın olması gerekenler arasında olmalıdır” dedi.

    “Çiğ Etlere Direk Temas Edilmemeli”
    Bir yiyeceğe dokunmadan önce mutlaka ellerin yıkanması gerektiğinin altını çizen Özden, “Mümkünse çiğ etlere direk temas edilmemeli, edilirse de sonrasında ellerin yıkanması gerekmektedir. Çiğ gıdalar ile yemeye hazır gıdaları ayrı yerlerde muhafaza edilmeli. Gebelik için bazı sakıncalı bakteri ve parazitler içerebileceği için pastörize olmayan süt, peynir, çiğ veya az pişmiş et ürünleri gibi gıdalardan uzak durmakta fayda vardır. Egzersizlerin anne adayına ve bebeğe bir çok faydası vardır. Postürdeki değişiklikler ve eklem ağrıları ile başa çıkmanın belirgin bir rolü vardır. Hamilelikte biraz kilo almak normal olsa da, sağlıklı bir vücut ağırlığında kalınması sağlanır. Pelvik taban kasları hamilelik döneminde artan baskı ve hormonal değişiklikler sebebiyle zayıflayabilir. ‘Kegel egzersizleri’ yaparak idrar kaçırma riskini azaltıp, vajinal doğum şansını arttırmak annenin elindedir. Hamilelikte alkol tüketimi tamamen kesilmelidir” diye konuştu.

    Hamilelikte Sigara İçmek Erken Doğum Gibi Birçok Riski Barındırıyor
    Çok fazla kafein düşük yapma riskinizi artırabileceğini belirten Özden, “Bunun yanı sıra her ne kadar kesin veriler olmasa da düşük doğum ağırlığı ile ilişkili olabileceğini iddia eden vardır. Bu sebeple kahve, çay, kola, çikolata ve enerji içeceklerini azaltıp kafeinsiz çay ve kahve çeşitleri ile taze sıkım meyve sularına yönelmekte fayda var. Sigara içmek; düşük doğum ağırlığı, erken doğum, düşük, ani fetal ölüm gibi çok ciddi sonuçlar ortaya çıkarabilir. İlk birkaç ay yüksek hormon seviyeler sebebiyle yorgun ve halsiz hissetmek normaldir. Sonraki dönemlerde ise artan tuvalet ihtiyacı veya yatakta rahat edememek uykuları bölmeye sebep olabilir. Gece uykuları bölünüyorsa, gün içerisinde kısa süreli kestirmeler anne adayını rahatlatacaktır. Hamilelikte kan hacmi yaklaşık yüzde 50 artmaktadır. Dolayısı ile bu artışı karşılamak için bol su içilmelidir. Yeteri kadar su tüketmek hamilelikte ciddi problem oluşturacak kabızlık, idrar yolu enfeksiyonları, halsizlik, baş ağrıları, şişkinlik gibi durumlar için de önleyici olacaktır” şeklinde konuştu.

  • Grip ve Soğuk Algınlığı Aynı Şey Değil

    Dahiliye Uzmanı Dr. Önder Bekar, ekim ayından başlayarak mart sonu ve nisan başına kadar olan dönemde sık görülen ve oldukça bulaşıcı bir solunum yolu hastalığı grip ya da namı diğer “influenza” hakkında bilgiler verdi. Grip ve nezle ayrımına dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Bekar, “Grip ve nezle (soğuk algınlığı), belirtileri sıklıkla karıştırılabilen iki farklı hastalıktır. Her iki hastalıkta viral bir infeksiyon olmakla birlikte farklı virüslerle meydana gelmektedir. Nezle genellikle ayakta geçirilen bir hastalık iken, grip, hastaların günlük işlerini yapmasını engelleyecek kadar hâlsizliğe sebebiyet verebilir. Her iki hastalıkta da burun akıntısı veya tıkanıklığı, boğaz ağrısı ve öksürük olabilir” dedi.

    Sürekli değişim halinde
    Grip hastalığının sebebi olan influenza virüslerinin çok fazla sayıda alt tipi bulunduğunu hatırlatan Dr. Bekar, yıllar içerisinde toplumda sık görülen grip virüslerinin sürekli değişmekte olduğunu, bir önceki yıl görülen virüsten oldukça farklı virüslerin sonraki yıllarda insanları hastalandırabildiğini söyledi.

    3 tip virüs var
    Dr. Bekar, “Bu durum neden her yıl grip olabildiğimizi net bir şekilde açıklamaktadır. Hastalıktan korunmada en etkili yöntemin grip aşısı olduğu Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından her yıl vurgulanmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere grip aşısı içerisinde bir önceki yıl toplumu en çok hastalandırılan virüsleri içeren 3 veya 4 alt tip influenza virüsü aşı içerisine dâhil edilmekte ve her yıl aşı yeni hazırlanmakta, bir önceki yılın aşıları kullanılmamaktadır. İnsanlarda hastalık oluşturan. A, B, C olmak üzere 3 tip influenza virüsü vardır. İnfluenza A,B ve influenza C ayrı alt tipler olarak adlandırılmakla birlikte sebebiyet verdiği hastalık tablosundaki şikâyetler ve bulgular tamamen aynıdır. Bu üç alt tipin tedavisinde kullanılan ilaçlar da farklı değildir ve hastalar aynı ilaçlar ile tedavi edilmektedir” diye konuştu.

    Kalabalık ortamlara dikkat
    Hastalığın bulaşma yöntemleri ve belirtileriyle ilgili de bilgiler veren Dr. Önder Bekar, şöyle devam etti: “Gripli, hasta bir insanın öksürükle havaya attığı enfekte partiküllerin sağlam insanlar tarafından solunum yoluyla alınmasıyla bulaşır. Kirli ellerle de yayılma mümkündür. Kalabalık ortamlarda kolayca insandan insana geçer. Ilıman bölgelerde kışın yıllık salgınlar meydana getirir. Belirtilerine gelecek olursak; grip yaklaşık 2 günlük kuluçka süresinin ardından âniden ortaya çıkan yüksek ateş, öksürük, baş ağrısı, kas ve mafsal ağrıları, boğaz ağrısı, burun akıntısı veya burun tıkanıklığı, ciddi halsizlik, yorgunluk, titreme, bazen ishal ve kusma ile karakterizedir. Öksürük ağır olabilir ve 2 hafta ya da daha uzun süre devam edebilir. İnsanların çoğu herhangi bir tıbbî tedaviye gerek kalmadan 1 hafta zarfında iyileşir. Ama bazı insanlarda hayatı tehdit edebilen ve ölümle sonuçlanabilen komplikasyonlar gelişebilmektedir. Bütün grip hastalarında ateş olmayabileceği akılda tutulmalıdır.”

  • Açık Sütte Verem Riski

    Sağlık ve idari çalışanlara veremden korunma konusunda bilgi veren Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Ramazan Köylü, halk arasında verem olarak bilinen tüberkülozun, ‘mycobacterium tuberculosis’ adlı bakterinin solunumla vücuda girip akciğerde yaygın iltihaba yol açan bulaşıcı bir hastalık olduğunu söyledi.

    Veremin bulaşmasında vücut direnci gibi bazı unsurların önemli olduğunu kaydeden Dr. Köylü, “Hastalığın başlamasından itibaren kişide 2-3 hafta kadar süren öksürük, yüksek ateş, göğüste şiddetli ağrı, iştahsızlık ve süratli kilo yitirilmesi, halsizlik, kanlı balgam gibi belirtiler ortaya çıkar. Akciğer röntgeni ve balgam kültürünün incelenmesi gerekir. Bir diğer önemli husus da özellikle kadınlarda görülebilen lenf bezi tüberkülozudur. Bu tablo, iyi pastörize edilmemiş sütlerden kaynaklanabilir. Mümkün oldukça açık süt tüketmemek gerekir. Çok nadir görülse de bu vakalar sebebiyle hastada cerrahi gerektirecek nahoş durumlar ortaya çıkabilir” diye konuştu.

    Belirtilerin söz konusu olması halinde derhal uzman doktor kontrolünün yapılması gerektiği uyarısında bulunan Uzm. Dr. Ramazan Köylü, tedavi süreçleri hakkında da şu bilgileri verdi:
    “Akciğer tüberkülozunda tedavi, en az 6 ay sürer. Tüberküloz hastalığı ile savaş düzenli, yeterli ve kombine tedaviyle mümkün olur. 6 ay bu etkin tedavi yapılmazsa dirençli tüberküloz haline gelir. Hastanın ilaçlarını düzenli kullanması, hem kendi hem de toplumun sağlığı açısından hayati önemdedir. Hamilelere de tüberküloz tedavisi uygulanır ve bebeğe olumsuz etkisi olmaz.”

  • Uyuzun Bulaşmaması İçin Hangi Önlemler Alınmalı

    Dermatoloji Uzmanı Dr. Burak Sezen, artış gösterdiği iddia edilen uyuz vakaları nedeniyle açıklama yaptı. Uyuzun daha çok gece uykudan uyandıran kaşıntı şeklinde kendini gösterdiğini anlatan Dr. Sezen, kaşıntının vücuttaki genital bölgeler dahil birçok yeri tutabileceğini söyledi.

    Hastalığın birden fazla deri bulgusuyla da kendini gösterdiğini anlatan Dr. Sezen, “Bir kişiye uyuz tanısı konduğunda evde yaşayan herkes için kaşınmaları olsun veya olmasın aynı tedavi eş zamanlı başlamalıdır. Şu an hastalığın en önemli artış sebeplerinden biri evde kaşınmayan kişi veya kişilerin tedaviyi uygulamıyor olmasıdır. İlk gün özel şampuan ve sabunlarla banyo yapılıyor. Daha sonra tüm vücuda boyundan aşağıya verdiğimiz karışımı sürüyoruz. İkinci ve üçüncü gün banyo yapmadan karışımı yine aynı şekilde vücuda sürüyoruz. Dördüncü gün gece hasta sadece banyo yapıyor. Evde aktif şikayeti olmayan kişiler de bu tedaviyi aynen uyguluyor. Üç hafta düzenli tedavi uygulandıktan sonra hastalığın tedavi olduğunu görebiliyoruz. Ancak 3-6 hafta dönemde kaşıntılar sürebiliyor” dedi.

    Hastalıktan korunma yollarını da anlatan Dr. Burak Sezen, “Olabildiğinde başkasının giysilerini giymeyin. Dışarıdan alınan giysileri yıkamadan giymeyin. Toplu yaşanan yerlerde aynı çarşaf ve yastık, yorgan kullanılması da hastalığın geçmesine neden olabilir. Çamaşırlar 60 derecenin üzerinde yıkanmalı. Eğer 60 derecenin üzerinde yıkanması uygun olmayan giysiler varsa, 3 gün-1 hafta arasında balkonda poşette bekletildikten sonra yıkanmalıdır” diye konuştu.

  • Hamilelik Spor Yapmaya Engel Değil

    Çocuk sahibi olmanın heyecanı tüm aileyi sararken, anne adaylarının ise her şeyden uzak durmaya çalışmasının yanlış olacağını belirten uzman fizyoterapist Nuriye Büyüktaş, “Hamilelik bir hastalık süreci değildir. Hamilelik döneminde aktif olmak, egzersiz ve yürüyüş yapmak bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve hamilelik sürecinin ağrısız geçmesini sağlar. Bu dönemde hekim tarafından aksi bir durum belirtilmediği sürece hamileler egzersizlere devam etmelidir. Egzersizler bir uzman eşliğinde ve dikkatlice uygulanmalıdır. Hamilelikte koşu ve temas sporlarından kaçınılmalıdır. Bunun haricinde mekik çekme gibi karın stresini arttıran egzersizlerden uzak durulmalıdır. Hafif tempolu yürüyüş hem kan dolaşımı arttırmak hem de şişkinliklerin önüne geçmek üzere yapılabilir. Bazı hamileler bu süreci daha ağır geçiriyor. Bel, sırt ve pelvik ağrıları olabiliyor. Bu sorunlardan uzmanlardan destek alarak kurtulmak mümkündür” dedi.

    Gebelik sürecinde rahim büyümesi ile birlikte idrar kesesine baskının arttığını belirten Büyüktaş, “Hamilelerde özellikle son dönemlerde sık idrara çıkma görülür. Sık idrara çıkmak normaldir. Eğer idrar kaçırma durumu oluyorsa bu durum normal değildir. Gebelik süreci bu durumu tedavi etmeye engel değildir. Böyle bir durum yaşayan gebelerin destek alması ileri ki dönemlerde oluşabilecek sorunları önler” diye konuştu.

    Bel ağrıları için de tavsiyede bulunan Büyüktaş, “Sürekli bel ve sırt ağrıları olanlara bantlama, pelvik kemer, masaj ve terapatik egzersizler uyguluyoruz. Bu yöntemler rastgele yapılmamalıdır, bu alanda özel eğitim almış fizyoterapistler tarafından yapılmalıdır. Konforlu ve huzurlu bir gebelik için ev programı olarak verilen egzersizler ile tedavi desteklenmelidir. Bazı gebelerde ise özellikle merdiven inip çıkarken, arabadan inerken, yataktan kalkarken alt bölgede kasık ve bacağa vuran ağrı olur. Bu duruma yönelik uygun yöntemleri tedaviye dahil ederek gebelerin fonksiyonlarını ağrısız yapmasını sağlıyoruz” dedi.