Bursa Veteriner Hekimler Odası Başkanı Hüseyin Bolten, 18 Kasım Antibiyotik Farkındalık Günü sebebiyle açıklamada bulundu. Hüseyin Bolten ”İnsanların ve hayvanların enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılan antibiyotikler sağlığa kavuşmanın önemli bir parçası, aynı zamanda hayvan ve insan sağlığında bir dönüm noktasıdır. Zamanla antibiyotiklere karşı gelişen direnç, gelecekte antibiyotiklerin etkinliğinin sürdürebilmesi için bir dizi önlemler almayı gerektirmektedir. İnsan sağlığı, hayvan sağlığı ve çevre sağlığının ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlı olması Tek sağlık anlayışını ortaya çıkarmış ve sağlık için antibiyotik direnci konusunda disiplinler arası çalışmanın yanı sıra antibiyotik kullanan herkesin işbirliğine ihtiyaç olduğunu ortaya koymuştur” dedi.
Antibiyotiklerin hekim kontrol ve gözetiminde olmadan, gerekmedikçe ve uygun olmayan dozlarda, uygun olmayan sürelerde kullanılması sonucu fayda yerine zarar getireceğini ve mikroorganizmalara direnç kazandıracağını belirten Bolten, “İnsanlarda olduğu gibi hayvanlarda da rastgele antibiyotik kullanılmaz, mutlaka hekimin belirlediği doz ve tedavi süresinde kullanılmalıdır. Veteriner hekim reçetesi ve aynı zamanda hayvan sağlığı ilaçlarında karekod uygulaması ile antibiyotik hareketleri ve gıdadaki kalıntı izlenerek kontrolsüz antibiyotik kullanımının önüne geçilebilir. Ayrıca aşılama gibi koruyucu sağlık hizmetlerinin yaygınlaşması antibiyotiklere ihtiyacı azaltmaktadır” şeklinde konuştu.
Kategori: Sağlık
-
Antibiyotik Kullanımına Dikkat
-
Sünnet İçin En Doğru Zaman 2 Yaş Öncesi
Yozgat Şehir Hastanesi Çocuk Cerrahisi uzmanı Opr. Dr. Necip Fazıl Aras, sünnetin her yaşta yapılmakla birlikte en doğru zamanın 2 yaşından önce olduğunu belirterek, aileleri doğru bilinen yanlışlar konusunda uyardı. Opr. Dr. Necip Fazıl Aras, sünnetin 2014 yılından bu yana sadece doktorlar tarafından hastane ya da klinik ortamında yapılan, doktor olmayan kişilerin yapmasının yasaklandığı bir işlem olduğunu bildirdi.
Her mevsim yapılabilir
Halk arasında yaygın anlayışın aksine sünnet sadece yaz aylarında değil her mevsim yapılabildiğini belirten Opr. Dr. Aras, “Sıcak aylarda altı bezli çocuklarda pişik ve ödem daha fazla olduğu için kışın sünnet yaptırmanın iyileşme açısından pozitif yanlarının olduğu bile söylenebilir” dedi. 2 yaş öncesi ya da 6 yaş sonrasının sünnet için uygun dönemler olduğunu vurgulayan Opr. Dr. Necip Fazıl Aras, bu dönemlerde psikolojik açıdan etkilenmenin en az düzeyde görüldüğünü belirterek, “Bizim önerimiz yeni doğan dönemi, yani ilk 298 gün geçtikten sonra, 1 yaşını geçmeden yaptırmanızdır” şeklinde konuştu.Erken sünnetin faydaları
Erken Sünnetin faydalarına da dikkati çeken Aras, şunları söyledi:
“Erken sünnetin faydalarının başında daha hızlı iyileşme süreci gelir. Ağrı hissinin yaşamın ileri dönemlerine göre daha az olması, genel anestezi ihtiyacının olmaması, potansiyel psikolojik travmanın bulunmaması diğer avantajlardır. Yaşamın ilk yıllarında olan idrar yolu enfeksiyonlarında azalma sağlanması da bir başka avantajdır. Çünkü 2 yaşından küçük çocuklarda yapılan bir çalışmada idrar yolu enfeksiyonlarının, üç ile on kat arasında azaldığı görülmüştür. İdrar yolunda enfeksiyon riski artmış erkek çocukların, idrar yollarında darlık veya kaçak gibi ilk bir yılda geçirebileceği enfeksiyonları azaltarak muhtemel böbrek hasarına engel olmaktadır”Hangi yöntem?
Her ne şekilde olursa olsun sünnet işlemi için öncelikle lokal anestezi (bölgesel uyuşturma) fırsatının değerlendirilmesini öneren Aras, “Çünkü genel anestezi (narkoz) lokal anesteziye göre oldukça riskli bir girişimdir” dedi.
Opr. Dr. Necip Fazıl Aras, Yozgat Şehir Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde tek kullanımlık sünnet aleti yardımıyla kotersiz, lazersiz, dikişsiz ve estetik bir sünnet yapıldığını belirterek, “İşlem öncesi herhangi bir kan tahlili ya da aç kalma durumu istenmediği gibi oğlunuz işlem sonrası da bekletilmeden taburcu edilmektedir. Sünnet operasyonları öncesinde hastanemizden muayene için Alo 182’den Çocuk Cerrahisi Polikliniğine randevu alınabilir” dedi. -
Akciğerde Dumanlı Tablo
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ‘17 Kasım Akciğer Farkındalık Günü’, erken tanıya ve yakalanma riskine karşı tütün ürünlerinden uzaklaşmanın önemine dikkat çekmeyi amaçlıyor. Zira başta sigara, pipo, nargile gibi tütün ürünleri ve hava kirliliği akciğer kanserine yakalanma oranlarının her geçen gün biraz daha yükselmesine neden oldu. Bu nedenle sigaraya yönelik farkındalığın ve erken teşhis ile tedavi şansının artırılması hayati değer taşıyor.
17 Kasım Akciğer Farkındalık Günü kapsamında yürüttüğü bilinçlendirme ve erken tanı çalışmalarıyla dikkat çeken Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Altuğ Koşar, akciğer kanserinin önüne geçmek için tütün ürünlerinden tamamen uzak durmanın önemine ve erken tanıyla ömür süresini arttığına dikkat çekti.
Kadınlarda yükseldi, yaş düştü
Akciğer kanseri görülme oranının eskiden erkeklerde yüksek olduğunu ancak kadınlarda sigara içme oranının artmasıyla artık durumun eşitlendiğini vurgulayan Koşar, “Kansere yakalanma yaşı da gerilemeye başladı. Eskiden 50 üzerinde, 60’lı yaşlarda görülen akciğer kanserine günümüzde 40-50 yaş arası daha sık rastlanmaya başlandı” dedi.
Akciğer kanserinin yüzde 90 oranında sigara ve tütün ürünlerinden kaynaklandığının altını çizen Koşar, “Pipo, nargile, elektronik sigaralar akciğer kanserine sebep oluyor. Bunun yanında büyük şehirlerdeki çevre kirliliği, hava kirliliği de akciğer kanseri nedenleri arasında. Ayrıca, KOAH, tüberküloz da akciğer kanseri oluşumuna neden olan diğer risk faktörleri” dedi. Prof. Koşar, şöyle devam etti:
“Günde ne kadar sigaranın içildiği, içindeki katran ve nikotin oranları, içe çekme miktarı ya da sadece dudak tiryakisi olmak gibi değişkenlerin hepsi akciğer kanserinde etkili. Sigara içmeyen hastanın akciğer kanserine yakalanma oranı yüzde bir ise, günde bir paket içen hastanın yakalanma oranı yüzde 10-12 civarındadır. Günde iki paket sigara içiyorsa bu oran yüzde 20-25’e çıkıyor. Yani hiç içmeyene göre, iki paket içen kişinin 20-25 kat fazla akciğer kanserine yakalanma riski var”
“Dumana maruz kalmayın”
Akciğer kanserinden korunmada en etkili yönteminin sigara başta olmak üzere tütün ve tütün ürünlerini kullanmamak olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Koşar, “Aile içinde içen biri varsa ne yazık ki dumanından yanında bulunan eşi, çocuğu etkileniyorlar. Nerdeyse sigara içmiş kadar oluyorlar. Türkiye’de günümüzde kapalı yerlerde sigara içilmemesi büyük avantaj. En azından insanlar başkalarının içtiği sigaradan zarar görmemiş, etkilenmemiş oluyor” dedi.
“Öksürük, kilo kalbı ve nefes darlığına dikkat”
Akciğer kanserinin belirtileri arasında başta geçmeyen öksürük, nefes darlığı, kanla karışık balgam çıkarma ve göğüs ağrısı geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Koşar, bir ayda vücut ağırlığının yüzde beşinden fazlasının ani kaybı, iştahsızlık, ani ses kısıklıklarının da önemli belirtiler olduğunu anlattı. Koşar, şunları söyledi:
“Balgamla karışık kan gelmesi bazen verem olarak düşünülebilir. Akciğer kanserinde de atlanmaması gereken belirtilerden biridir. Öksürük, göğüs ağrısı, nefes darlığı genellikle ‘üşüttüm’, ‘soğukta kaldım’ gibi gerekçelerle geçiştiriliyor. Ama bunlar uzun süre devam ediyorsa mutlaka göğüs cerrahisine başvurulmalı. Genetik geçiş de bir risk faktörü, ailesinde bu hastalıktan olan hastaların daha dikkatli olması, kontrollerini yaptırması gerekiyor”
“Erken tanı hayat kurtarır”
Pek çok hastalıkta olduğu gibi akciğer kanserinde de erken tanının hayati önemine dikkat çeken Prof. Dr. Koşar ileri evrelerde tedavinin başarı oranının yüksek olmadığını, erken tanı alan hastalarda ise ameliyat sonrası beş yıllık sağ kalım oranının yüzde 80’lere çıkabildiğini söyledi. Ancak hastaların genelde geç dönemde hastanelere başvuruda bulunduğuna dikkat çeken Koşar, “Ne yazık ki bize başvuran hastaların ancak dörtte birini ameliyat edebiliyoruz. Çünkü, başvurduklarında akciğer kanseri ileri evrelere gelmiş oluyor. Ameliyat yapamıyoruz. Diğer tedavi yöntemleri olan kemoterapi ve radyoterapi uyguluyoruz” dedi.
“Tek akciğerle yaşanabiliyor”
Akciğer kanserinde ilk tercih edilmesi gereken yöntemin cerrahi olduğunu belirten Prof. Dr. Koşar, bazı hastalarda sadece cerrahinin yeterli olduğunu, bazılarında ise ameliyat sonrası kemoterapi ve radyoterapinin tedaviye eklenebildiğini belirtti. Bazı durumlarda ise önce radyoterapi ve kemoterapiyle tümör boyutunu küçültüp ardından ameliyat yaptıklarını anlatan Koşar, gelişen teknolojiyle birlikte komplikasyon oranı çok düşük başarılı ameliyatlar yaptıklarını, akciğerinin birisi alınan hastaların tek akciğerle rahatlıkla yaşayabildiğine dikkat çekti.
“Çare: Sigaradan uzak durmak”
Prof. Dr. Koşar, akciğer kanserinde önleyici tedavinin tütün ve tütün ürünleri kullanımının önüne geçmekle mümkün olabileceğini söyledi. Tütün kullanımına engel olmak gerektiğini anlatan Koşar, sigaranın sadece akciğer kanseri değil içeriğindeki dört bini aşkın kanserojen madde nedeniyle neredeyse tüm kanserlerde etkili olduğuna dikkat çekti. Koşar, akciğer kanserinin engellenmesi için çocukların, gençlerin sigaraya başlamasının önlenmesi, içenlerin sigarayı bırakması, toplumda farkındalığın oluşturulması gerektiğini ekledi. -
Sarkık Göz Kapağı Yorgunluk Sebebi
Özellikle sarkık göz kapağının sadece estetik görünüm açısından değil aynı zamanda göz sağlığı açısından da önemsenmesi gerektiğini ifade eden Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Hakan Yüzer, “Göz ve çevresi kişide ilk dikkat çeken yerdir ve yaşlanmanın belirtileri genellikle göz çevresinden anlaşılır. Zamanla deforme olan cildimizde birtakım değişiklikler olur. Bu değişiklikler kişiyi kozmetik olarak rahatsız edebilir ve yorgun-yaşlı görünmesine neden olabilir. Bu değişikliklerden biride üst göz kapağı düşüklüğüdür. Üst göz kapağı estetiği ile bu düşüklükten ameliyat olmadan kolaylıkla kurtulabilirsiniz. Plexr plazma enerjisi ile ameliyat olmadan lazer ile tedavi mümkündür. Bu lazer tedavisi sayesinde 2 ya da 3 seansta istenilen sonuca ulaşırsınız. Eğer cilt yapınız fazla esnediyse bu seans sayısı artabilir. Üst göz kapağı estetiği göz kapağınızdaki kırışıklığı, sarkmayı düzelterek daha estetik ve sıkı bir dokuya kavuşmanızı sağlar. Üst ve alt göz kapağınızdaki kırışıklıklar, çizgiler ve göz çevrenize uygulanan kırışıklık tedavisine rağmen açılmayan kırışıklıklara sahipseniz emin olun plexr ile bu sarkmalardan kırışıklıklardan kısa sürede kurtulacaksınız ve düşük göz kapağınızı çok kısa sürede acısız ve ameliyatsız tedavi edecek” diye konuştu.
Op. Dr. Hakan Yüzer, üst göz kapağı estetiği tedavisinin lazer ile 30 dakika kadar sürdüğünü ifade ederek, “İlk aşamada doktorunuz uyuşturucu krem sürer ve ardından lazer atışları yapılır. Atışlarla buharlaşan deri yerini daha genç yeni bir dokuya bırakarak sarkmalar ortadan kaybolur ve daha sıkı göz kapaklarına sahip olursunuz” diye konuştu.
Op. Dr. Hakan Yüzer, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Plexr plazma enerjisi’nin en önemli avantajı cerrahi bir işlem değildir. Herhangi bir iz bırakmaz ve doğal olmayan bir görüntü bırakmaz. Uygulanan alnın gençleşmesini sağlar cildi yeniler. Anestezi almanız gerekmez sadece uyuşturucu krem sürülerek yapılır. Fazla bir cilt çıkarma işlemi yapılmaz sarkan kısım sıkı hale getirilir.” -
Canan Karatay: “Zeytin Altındır, Zeytinyağı da Altının Suyudur”
Prof. Dr. Canan Karatay, Organik tarımın çok önemli olduğunu ifade ederek, “Zeytin çok önemlidir, diğer ürünlerimiz de önemlidir. Mercimek ve nohut da önemlidir. Mercimek ve nohut ilaçsız olarak yapıldığı zaman dünyanın da parasını kazanırsınız, herkes para kazanmak peşinde, sağlığınızdan da olmazsınız. Zeytin altındır, zeytin yağı da altının suyudur. Yalnız altından daha kıymetlidir. Şunu bilin ki altın için insanlar birbirlerini öldürdüler. Hala ölüyor ama zeytin, ömür bahşediyor. Uzun ömür veriyor, sağlık veriyor. Tüm canlılarda 30 yağ bulunuyor. Yaşadığı yere göre, ortama göre değişebiliyor. Yıllarca insanlara az yağlı yiyecekler önerildi. Ama az yağla yaşamak mümkün olmaz, aynı makinelerin çalışmaması gibi makineleri de iyi yağla yağlamamış olursak, makineler de durur. İnsan vücudu da bir makinedir. Zeytin yağı ana sütü ile aynıdır. Tek fark vardır. Ana sütünde, hayvansal kolesterol vardır, zeytin yağında bitkisel kolesterol vardır” dedi.
Konferansa, Kilis Valisi Recep Soytürk, Kilis Belediye Başkanı Mehmet Abdi Bulut, 7 Aralık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Doğan Karacoşkun, AK Parti Kilis İl Başkanı Mehmet Murat Karataş, vatandaşlar ile çok sayıda davetli katıldı -
Devlet Hastanesi HIMMS 6 Seviyesine Geçti
Sağlık Bakanlığı, Çorum İl Sağlık Müdürlüğü, Medipol Üniversitesi ve HIMSS işbirliğinde yürütülen dijital hastane değerlendirme çalışmaları kapsamında Medipol Üniversitesi temsilcileri tarafından İskilip Atıf Hoca Devlet Hastanesinde değerlendirme ziyareti gerçekleştirilmiş, EMRAM Seviye 6 kriterlerini karşıladığını pratikte başarılı bir şekilde göstermiş ve Seviye 6 hastanesi olarak tanınmaya hak kazanmıştır.
İskilip Atıf Hoca Devlet Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Selim Aasaroğlu; “Aynı azim ve kararlılıkla HIMMS 7 almak için gerekli çalışmalara şimdiden başlamış bulunmaktayız. Çalışanlarımıza ve hastalarımıza hayırlı olsun” dedi. -
Devlet Hastanesinde Bazı Hekim ve Yöneticilere ‘Mama’ Soruşturması
Edinilen bilgiye göre; Aydın Devlet Hastanesi’nde görev yapan bazı hekimlerin sadece böbrek hastalarına yazılması gereken ilaçları il merkezindeki bir vücut geliştirme merkezine giden kişilere, haksız olarak reçete ile yazıp verdiği yönündeki şikayetleri değerlendiren İl Sağlık Müdürlüğü iddialar üzerine Sağlık Bakanlığı’ndan müfettiş istedi. İddiaya göre bu şekilde haksız yazılan ve mama tabir edilen ilaçlar nedeniyle kamu zararı oluştu.
Soruşturmanın derinleştirilmesi üzerine SGK da, böbrek hastası olmamasına rağmen ilacı kullanan kişilere yönelik soruşturma başlattı.
Aydın İl Sağlık Müdürlüğü konuyla ilgili soruşturmanın devam ettiğini, soruşturmanın selameti açısında müfettişler çalışmalarını tamamlayıp raporlarını tuttuktan sonra kamuoyunun bilgilendirileceğini belirtti. -
Sabun Ustası Ucuz Sabun Konusunda Uyardı
Aselcioğlu Sabun işletmecisi Şehmus Özdaner Hataylı ustasından öğrendiği sabun yapım işini memleketi Mardin’e taşıdı. Çırak olarak başladığı işte ustalaşan Özdaner, Mardin’de ürettiği farklı doğal sabun türleriyle yerli ve yabancı turistlerin de gözdesi haline geldi. Özdaner, ürettiği eşek sütü sabunlarını 27 ülkeye ihraç ederek büyük bir başarı elde etti. Piyasada ucuza satılan kimyasal sabunların insan sağlığına ciddi zararlar verdiğini kaydeden Özdaner, “Kimyasal sabunlar ve doğal sabunlar çok farklıdır. Piyasada 3 tane 10 liraya satılan sabunlar kimyasal içeriyor. Bu sabunlar sağlık açısından çok zararlıdır. Kaşıntı yapar, egzama yapar, vücudumuza zararlı olduğu gibi saça da zararlıdır. Bıttım sabunu saç dökülmesine, kepeğe ve yağlanmaya karşı birebir sabundur. Şuandaki bıttım yağının 1 litresi 180 liradır, doğal zeytin yağının litresi 18 liradır. Tahminen bir kalıbın maliyeti 4 buçuk lira olan sabunun merdiven altı üretimlerde 3 kalıbı 10 lira satılan sabunlar zararlıdır” diye konuştu.
“Kimyasal sabunların çok ağır bir kokusu olur”
Sabun üretmenin saatlerce sürdüğünü aktaran Özdaner, konuşmasına şöyle devam etti:
“Kimyasal içeren sabunların kokusu ağır olur. Hayvansal yağlarda yapılan sabunların içinde çok kötü bir koku bırakır. Banyoda sabun köpük yaptığı zaman bu köpük boya verir. Doğal bıttım sabunu, badem sabunu, menengiç sabunu, defne ve ardıç katranı sabununun köpüğü bembeyazdır. Bıttım sabunu ortalama 12 saat kaynıyor. Bizim yaptığımız bıttım sabununda ilk 4 saat zeytin yağı kaynar. 4 saatten sonra meşe külü suyunun içine bırakılır. Kostik kullanmadığımızdan sodyum suyumuzu meşe külünden yapıyoruz. Bir saat meşe külü ile iyice karıştırdıktan sonra bıttım yağımızı içine aktarırız. Onu da güzelce karıştırdıktan sonra 12 saat kaynaması gerekmektedir. Şuanda yapılan sabunlar 4 saat içinde çıkıyor. İki saat içinde sabun çıkaranlar var. Bu insan sağlığına zararlıdır. Bakteriyi, mikrobu içinden atması için 12 saat kaynaması gerekiyor.” -
Bursa’da Uzmanlar Mevsimsel Alerjiye Karşı Propolisi Önerdi
Bursa’da gerçekleştirilen, Arı Ürünleri ile Doğal Beslenme Semineri’nde konuşan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ateş Kara, Mevsim geçişlerinde, çocuklarda en sık rastlanılan sorunlardan birinin öksürük, boğaz ağrısı, boğaz kaşıntısı ve burun akıntısı gibi şikayetler olduğunu söyledi. Bu gibi şikayetlerin daha kolay atlatılması için çocukların bağışıklığının güçlü olmasının önemine dikkat çeken Prof. Dr. Ateş Kara ” Dolayısıyla ben bir hekim olarak, çocuklarda propolis kullanımını özellikle mevsim geçişlerinde öneriyorum. Propolis çok uzun yıllardır var olan bir arı ürünü. Faydalarıyla ilgili yapılan bilimsel çalışmaların sayısı her geçen gün artıyor. Bu bilimsel yayınlara göre; propolis vücutta B ve T lenfositlerini aktive ederek antikor üretimini arttırıyor ve böylece doğrudan bağışıklığın güçlenmesine yardımcı oluyor, mevsim geçişlerinde çocukların hastalıklara yakalanma sıklığını azaltıyor. Bunu hem literatürdeki bilimsel araştırmalarda hem de klinikte hastalarımız üzerinden birebir gözlemliyoruz” dedi
Koturoğlu: “Propolisi çocukların da kullanmasını öneriyorum”
Seminerde konuşan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Güldane Koturoğlu ise, grip, soğuk algınlığı, farenjit gibi rahatsızlıklarda hemen antibiyotik kullanımına başvurulduğunu ancak bunun çok doğru bir yöntem olmadığını belirtti. Koturoğlu “Çocukların hastalanma sıklığını ve iyileşme süreçlerini kısaltmak için güçlü bir bağışıklık şart. Bu noktada sağlıklı ve doğal beslenmeyi çok önemsiyoruz. Bağışıklığı doğal yollarla desteklemek için benim önerim, doğru beslenme ve düzenli uykunun yanında doğal gıdalar ile vücudu desteklemek. Bu anlamda, doğada en güçlü antioksidan olarak bilinen propolisi çocukların da kullanmasını öneriyorum. Çocuklarda hastalıklara yakalanma riski özellikle mevsim geçişlerinde artış gösteriyor. Sürekli olarak antibiyotik kullanmak, vücudun direncini azaltıyor ve savunma mekanizmasını düşürüyor. Arı ürünleri yüksek biyolojik aktiviteye sahip ürünler ve birçok bilimsel çalışmada bağışıklığı desteklediği ortaya konmuş. Literatürde ayrıca mevsimsel alerji ve astım vakalarında propolisin özellikle antienflamatuvar etkisi ile faydalı olabileceği gösterilmiş” diye konuştuSamancı: “Propolis çok güçlü antioksidan aktiviteye sahip”
Seminerde arı ürünlerinin üretim yöntemlerini anlatan Gıda Yüksek Mühendisi Propolis Uzmanı Aslı Elif Tanuğur Samancı ise, “Günlük antioksidan ihtiyacının karşılanması için, Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, her gün 6-11 porsiyon tam tahıl, 5-6 porsiyon meyve sebze tüketmek gerekiyor. Pratikte bunu tüketmemiz mümkün değil. Dolayısıyla, antioksidan özellikteki gıdaları beslenmemize dahil etmeliyiz. Propolis de çok güçlü antioksidan aktiviteye sahip. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde gerçekleştirdiğimiz çalışmada, propolisin nardan tam 80 kat daha yüksek antioksidan aktivite gösterdiğini belirledik. Yapılan pek çok bilimsel çalışmada; bağışıklığı düzenleyici etkileri olduğu ve bunun propolisin bileşiminde bulunan kafeik asit fenetil ester bileşeninden kaynaklandığı ortaya konulmuş. Ancak propolisin bu etkilerinden bahsedebilmek için doğru bir şekilde özütlenmiş olması gerekiyor. Propolis, kovandan elde edildiği ham haliyle vücudumuz tarafından sindirilemiyor. İnsan tüketimine uygun hale getirilmesi için mutlaka özütlenmesi gerekiyor. Ben en az yüzde 10 oranında propolis içeren bir özütten çocukların günde en az 10 damla, yetişkinlerin en az 20 damla tüketmesini öneriyorum. Gerekli durumlarda bu miktar 4 kata kadar arttırılabilir. Böylece vücudun toparlanma süreci de hızlanacaktır” dedi.
-
“Diyabeti Kontrol Edilebilir Bir Hastalık Olarak Tanımlıyoruz”
Diyabet kronik ve salgın şeklinde epidemik bir hastalık olduğunu ifade eden Dahiliye Uzmanı Dr. Önder Akkaya, “Dünyada sağlık harcamalarının yaklaşık yüzde 12’si, diyabet ve diyabetin komplikasyonlarına harcanıyor. Gün geçtikçe diyabet sıklığı artıyor. Özellikle obezitenin artması, rafine gıdaların daha sık kullanılır hale gelmesi, hareketin azalmış olması ve şehir yaşantısı önemli bir risk faktörüdür. Hareketin arttırılması ve obezitenin azaltılması diyabeti önlenebilir hale getirmektedir” dedi.
Diyabetin uzun dönemde göz, kalp, böbrek, el ve ayak bölgesindeki sinirleri harap ettiğini belirten Akkaya, “Diyabet kronik ve ilerleyici bir hastalık olmuş olsa da, iyi tedavi ve belirli şartları yerine getirmekle ilerlemesi durdurulabilir. Sinsi bir hastalık olduğu için insanlar diyabetin farkına varamıyorlar. Ancak bazı belirtilerle bunu fark edebiliriz. Özellikle ağız kuruması, gece idrara çıkma sıklığında artış, daha fazla su içme isteği, yemek sonrası uyku hali ve cinsel bölgelerdeki kaşıntılı mantar enfeksiyonundaki artış dikkat etmemiz gereken belirtilerdir” şeklinde konuştu.
Diyabeti tamamen ortadan kaldırmanın şu an mümkün olmadığına, ancak üzerinde bilimsel çalışmalara devam edildiğine dikkat çeken Akkaya, “Diyabeti kontrol edilebilir bir hastalık olarak tanımlıyoruz. Eğer ki kişiler diyet, egzersiz, kilo kontrolü yaparsa, medikal tedavisini düzenli olarak gerçekleştirirse, hekimi ile belirli periyotlarla bir araya gelirse, diyabet ile yaşamayı öğrenmiş oluyoruz. Böylelikle diyabetliler daha az kalp hastası oluyor. Diyabet aslında kişilere bir hayat tarzı kazandırıyor. Diyabetik insanlar gerekli kurallara uydukları takdirde sağlıklıyım diyen insanlardan çok daha uzun ömürlü olabilirler. Daha sağlıklı yaşayabilirler. Diyabet her ne kadar toplum içerisinde korkulan bir hastalık olarak görülse de, şu an tıp diyatebeti iyi kontrol edilebilir hale geldi. Ancak burada biz hekimlerin medikal tedavisinin yanı sıra, hastaların da birtakım tedbirlere uymaları gerekmektedir” dedi.