Kategori: Sağlık

  • Akupunktur Tedavisi İle 5 Ayda 15 Kilo

    Düzce Üniversitesi Hastanesi bünyesindeki Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Merkezi’nde akupunktur tedavisi ile desteklenen sağlıklı yaşam programı bireylerin fazla kilolarından kurtulmasına yardımcı oluyor. Merkezde akupunktur tedavisi ile 5 ayda 15 kilo vererek vücut kitle endeksi açısından hedeflediği kiloya ulaşan İlkay Erturan’a, Aile Hekimliği Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Cemil Işık Sönmez tarafından başarı belgesi verildi.
    Kilo vermek amacıyla daha önce çeşitli denemeleri olduğunu ancak başarılı olamadığını ifade eden İlkay Erturan, merkezde gördüğü akupunktur tedavisinin yanında sağlıklı ve dengeli bir beslenme planı izlemenin ideal kilosuna ulaşmasında etkili olduğunu vurguladı. Kilo vermenin diğer sağlık problemlerinin azalmasına olumlu katkıları olduğunu dile getiren Erturan, “85 kilo ile başladık, 3,5-4 ay sonrasında kendimi görüntü olarak çok daha iyi ve fit hissetmeye başladım. Hedeflediğimiz kiloya ulaşmak için sürece devam ettik. Her hafta kilo verdiğimi görmek çok keyifliydi. Fark etmeden diyet oldu. Akupunktur yaptırırken ki 20 dakikalık süre de çok dinlendirici geçti. Kilo vermeyi engelleyecek hastalıklarım vardı ve zor kilo vereceğimi düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Karar vererek başlamak ve o uyumu yakalamak çok önemli oldu. Çok güzel bir süreç geçirdim. Bu nedenle hocama çok teşekkür ediyorum” diye konuştu.
    Düzce Üniversitesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Merkezi’nin Türkiye’nin en büyük yataklı servisi bulunan ilk ve tek merkez olduğunu anımsatarak sözlerine başlayan Dr. Öğretim Üyesi Cemil Işık Sönmez ise, merkezde 10 farklı alanda yapılan uygulamalardan birinin de akupunktur tedavisi olduğunu dile getirdi. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaklaşık 300 farklı hastalıkta akupunkturun tamamlayıcı tedavi olarak uygulanabileceğini raporladığına dikkat çeken Düzce Üniversitesi Öğretim Üyesi, “Kilo verme isteği ile başvuran bu hastamızda yaptığımız değerlendirmede obezite tanısı koyduk ve diyetisyenimizle birlikte hastamıza uygun, kişiye özel bir program hazırladık. Şunu belirtmek isterim ki hiçbir diyet programının 6 aylık kilo verdirmede birbirine üstünlüğü tespit edilememiştir. Asıl olan günlük total kalorinin kısıtlanmasıdır. Hastamızda günlük total kaloriyi kısıtlayarak kararlaştırdığımız yaşam tarzı değişikliklerini yaptık. Bunun yanında haftada 2 gün akupunktur seansı uyguladık” ifadelerini kullandı.
    Uygun ellerde uygun noktalara yapılan akupunktur uygulamasının hastalarda iştah merkezinin düzenlenmesinde etkili olduğunu dile getiren Dr. Öğretim Üyesi Sönmez, “Akupunktur uygulaması mide asit salgısını azaltarak diyet sırasında oluşabilecek mide kazıntısı veya mide yanması, halsizlik, yorgunluk şikayetlerinin azalmasına yardımcı olmaktadır. En önemlisi endorfin ve serotonin düzeylerini arttırarak diyet sırasında oluşacak sinirlilik, huzursuzluk gibi semptomların azalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla diyete olan uyumu arttırmaktadır” ifadelerini kullandı. Obezitenin tek yönlü bir tedavi olmadığının altını çizen Sönmez, kişinin gayreti ve kararlılığının önemine vurgu yaparken, hastaya bu süreçte göstermiş olduğu gayretten dolayı teşekkür ederek sözlerini sonlandırdı.

  • Parkinson Tedavisinde Beyin Pili Dönemi

    Parkinson hastalığı beyinde dopamin adını verdiğimiz bir maddenin eksilmesiyle ortaya çıktığını ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Hakan Seçkin, “Genellikle ilen yaşlarda ortaya çıkar ve başlangıç belirtisi elde veya bir vücut yarısında titremedir. Hastada eşlik eden bir duruş bozukluğu olarak öne eğik durma ya da yürürken kolunu sallamama görülebilir. Bir diğer belirti hareketlerde yavaşlama olmasıdır. Hasta günlük işlerini yaparken zorlanır. Yemek yerken, bir tarafa dönerken, yavaşlama söz konusudur ve bunlar güçlükle yapılır. Hastada kas sertliği mevcuttur. Hastalar küçük harflerle ve okunaksız yazarlar. Nöroloji uzmanları hastalığın başlangıçtaki tıbbı tedavisini uygular. Bu hastalıkta esas sorun beyindeki bir maddenin eksikliği olduğu için hastalar ilaç tedavisine iyi cevap verirler ve pek çok hastayı ilaç tedavisi ile özellikle hastalığın başlangıcında tedavi etmek mümkündür. Hastalık ilerlediğinde ve ilaçlara yanıt alınamaz ise veya ilaçların hastanın gündelik yaşamını olumsuz etkileyen yan etkileri ortaya çıktığında cerrahi tedavi devreye girer” dedi.
    Cerrahı tedavi için uygun olduğu düşünülerek sevk edilen hastalar nöroloji ve psikiyatri uzmanları ile beraber değerlendirildiğini belirten Seçkin, “Hastanın ameliyat öncesi hastalık durumu çeşitli ölçeklerle puanlanır ve video çekimleri ile kayıt altına alınır. Parkinson hastalığında cerrahi için genelde teşhisi kesinleşmiş, hastalık yaşı 5-7 yıl arası olan ve belirgin engelleyici psikiyatrik sorunu olmayan hastalar seçilir. Hastalar tıbbi tedaviye yanıt vermiyor iseler veya tedavi edici dozlarda motor veya psikiyatrik yan etkiler ortaya çıkıyor ise bu hastalar cerrahiye adaydır. Cerrahi için hastanın genel durumuna ve eşlik eden hastalıkların olup olmamasına da dikkat etmek gerekir” diye konuştu.
    Genel anestezi altında uyutulan ve göğüs bölgesinde cilt altına ileri teknoloji ürünü olan bir pil yerleştirilerek beyin içine yerleştirilmiş olan elektrotlara bağlandığına dikkat çeken Seçkin, “Bu cerrahi işlemden sonra özellikle hastaları ileri derecede rahatsız eden eden titreme, kasılma, hareketlerde yavaşlama, istemsiz hareketler gibi bulgular önemli ölçüde kontrol altına alınmaktadır” dedi.

  • Soğuk Hava Cildi Kurutuyor

    Uzman Estetisyen Sibel Kırbaş, “Yaz mevsimindeki güneşli havaların ciltte oluşturduğu lekelerin ardından, kış mevsiminde soğuk havaların kuruttuğu cildimiz için bakımın tam zamanı. Cilde rengini veren melanin pigmentinin bir bölgede yoğunlaşması cilt lekelerine neden olur. Melanin’in bir bölgede yoğunlaşmasının birçok nedeni olabilir. Güneşten gelen zararlı ışınlar, kimyasal içerikli ürünlerin etkisi ve bu ürünlerin yanlış kullanımı, yaşlılık lekeleri, akne ve ilaç kullanımı sonrası oluşan lekeler bunlardan bazılarıdır. Zamanla ve yaş ilerledikçe belirip büyüyen lekeler baskılanmadıkça daha da yoğunlaşarak ciltte ton farklılıklarına sebebiyet verir. Örneğin, yüz bölgesinde lekelenmeye en yatkın bölgeler dudak üstü, alın ve yanaklardır. Ayrıca bu lekeli bölgeler nemsizdir. ‘Bu lekelerden tamamen kurtulmak mümkün mü?’ diye sorarsanız; lekenin derinliği, yaşı ve lekenin tipi verilecek cevapları çeşitlendirmektedir. Ciltteki lekeleri yok etmeye çalışırken deriyi yormamak ve inceltip daha çok yıpranmasına sebep olmamak için leke üzerinde kontrollü ve uzman öngörüsü ile ilerlemek en doğru tercih olacaktır. Bazı lekeleri kalıcı olarak baskılamak mümkündür ancak bazı lekelerde lokal kalıcılık oldukça fazladır. Unutulmamalıdır ki, tamamlanan işlemler sonrası cildin kaliteli yaş olarak ilerlemesi sizin elinizde ve kontrolünüzdedir” dedi.
    Leke tedavisinde birçok yöntemin bulunduğunu ifade eden Kırbaş, “Bu bakım yöntemleri arasında lazer yöntemleri, kimyasal peeling’ler, enzim peelingler, mezoterapi, dermaroller, rejudetoks vb. uygulamalar mevcuttur. Son yıllarda kombinasyon bakımlarının arasında en çok tercih edilen ise rejudetox-mezopenleme uygulamasıdır. Bu yöntem melazma tipi lekelerde oldukça etkilidir. Bu uygulama, özel solüsyonlu kokteyllerin lekenin geçmişine ve derinliğine bağlı olarak seçilerek kombinlenip cilt üzerinde geçici kanallar açılarak (5 İle 10 dakika arası) derinin altına inmesine yardımcı olarak uygulanır. 15 ile 20 günlük evrelerde dört ile altı seansa kadar uygulama yapılabilir. Kişiye özel kokteyl solüsyonları her uygulamada cildin aldığı yola göre değişiklik gösterir. Bu yöntem, dinamik bir bakım yöntemidir. Her cilt tipine uygulanabilir. Lekelerden arındırılırken cildin nem ihtiyacı da karşılanmış olur ve cilt üzerinde yoğun aydınlanma sağlanır. Acısız uygulamaların başında gelen bu işlemde günlük yaşamı etkileyen yan etkenler oluşmaz ve uzman kontrolünde ilerlenir. Bu uygulamanın aşamaları da kişiden kişiye göre değişiklik gösterir. Eğer siz de cilt üzerinde oluşmuş lekelerinizden şikayetçiyseniz vakit kaybetmeden uzmanlar ile görüşerek uygun protokolü belirleyin ve tedaviye başlayın. Çünkü kış ayı bu bakım için en uygun mevsimdir. Aynı zamanda evde bakım yoluyla C vitaminine yönelmeyi de unutmayınız” açıklamalarında bulundu.

  • Diyabet Gün Geçtikçe Artıyor

    Mersin İl Sağlık Müdürü Sinan Bahçacı, “Ülkemizdeki diyabetli hasta sayısı Sağlık Bakanlığı verilerine göre 5,5 milyonun üzerinde olup kronik hastalıklar içerisinde ön sıralarda yer alan ciddi bir halk sağlığı sorunudur” dedi.
    14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla açıklama yapan Bahçacı, diyabetin günümüzde sıklığı ve oluşturduğu sorunlar nedeniyle tüm dünyada önemi gittikçe artan bir sağlık sorunu olduğunu vurguladı. Diyabetin, insülin eksikliğinin, insülin direnci veya her ikisinin birlikteliği sonucu kanda glukoz seviyesinin yükselmesine bağlı olarak gelişen akut ve kronik komplikasyonlara neden olabilen sistemik bir hastalık olduğu belirten Bahçacı, “Hastalığın ortak sonucu olan kan şekeri yüksekliği şayet kontrol altına alınamazsa zaman içinde hastalarda retinopati, nefropati, nöropati ayak komplikasyonları gibi sorunların gelişmesine yol açar” ifadelerini kullandı.
    Sağlık Bakanlığı tarafından 2018-2019 yıllarının Dünya Diyabet Günü temasının ‘diyabet ve aile’ olarak belirlendiğini ifade eden Bahçacı, bu temanın belirlenme amacının diyabetin aile üzerindeki etkisine dikkat çekerek diyabetin yönetimi, bakımı, önlenmesi ve eğitiminde ailenin rolüne vurgu yapmak olduğunu söyledi. Yakın aile bireylerinde diyabet öyküsü, olanlarda diyabet riskinin arttığına işaret eden Bahçacı “Kalp-damar hastalığı bulunanlarda, obez kişilerde, hipertansiyon hastalarında, kan yağları yüksek olan kişilerde, gebelikte diyabet geçirenlerde, düşük veya ölü doğum yapanlarda, iri bebek doğuranlarda ve 45 yaş üstü kişilerde diyabet riski artmaktadır. Sık idrara çıkma, açlık hissi, çok su içme, cilt yaralarında geç iyileşme, ağız kuruluğu, sık sık enfeksiyon geçirme ve kuru cildi olmak diyabetin belirtileridir. Diyabet tedavisinde amaç hem kişinin yaşam kalitesini yüksek tutmak hem de uzun dönem komplikasyonların gelişimini önlemektir. Tedavide eğitim, diyet, egzersiz ve ilaç olmak üzere 4 temel unsur vardır” diye konuştu.
    Diyabetli hastaların bir beslenme planı uygulamaları ve buna uygun davranmaları gerektiğini ifade eden Bahçacı, “Diyabetinizin olması yaşamınız boyunca sevdiğiniz yiyecekleri yiyemeyecek olmanız anlamına gelmez. Fakat yediğiniz yiyecek çeşidine ve miktarına daha çok dikkat etmeniz gerekmektedir. Önemli olan kan şekerinin kontrolünü sağlamak için sebze, meyve, tahıl kaynaklarından zengin, ılımlı miktarda protein ve yağ ile kolesterolü sınırlandırılmış bir beslenme planı uygulamanızdır. Ayrıca günlük alınan tuz miktarının 5 gramı aşmaması, boya uygun vücut ağırlığının hedeflenmesi ve bu ağırlığın korunmasına çalışılması gerekir. Fiziksel olarak aktif olunmalıdır. Haftanın en az 5 günü, düzenli olarak en az 30 dakika orta yoğunlukta aktivite, örneğin tempolu yürüme egzersizleri yapılmalıdır. Sigara kullanılmamalı ve alkol tüketiminden kaçınılmalıdır” dedi.
    Mersin İl Sağlık Müdürü Sinan Bahçacı, dünyada 425 milyon civarında diyabetli hasta olduğunu, bu sayının 2040 yılında artarak 642 milyona ulaşacağının öngörüldüğünü söyledi. Bahçacı, “Ülkemizdeki diyabetli hasta sayısı Sağlık Bakanlığı verilerine göre 5,5 milyonun üzerinde olup kronik hastalıklar içerisinde ön sıralarda yer alan ciddi bir halk sağlığı sorunudur” şeklinde konuştu.

  • Yanlış Beslenme Saç Döküyor

    Saç Ekimi Uzmanı Lale Keskin, “Saç ekimi hastalarının en merak ettiği konulardan biri de saç ekimi dışında tekniklerle saç çıkarmanın mümkün olup olmayacağıdır? Saç dökülmesinin en büyük sebebi genetik duruma bağlı olup bunun dışında cilt rahatsızlıkları, dahili sağlık problemleri, düzensiz beslenme, kan akışını etkileyecek madde kullanımı gibi sıralanabilir. Erkek tipi saç dökülmesinde hastalarımızın testeron hormonun artmasıyla beraber saç dökülmesi tetiklenir. Bu başlangıç genelde erkeklerde ergenlik ile başlayıp şakak bölgesinin geriye doğru gitmesiyle gözlemlenir. Bu aşamada saç dökülmesinin durumunu yakından gözlemlemek en önemli durumdur” dedi.
    Bu süre zarfında saçlardaki incelmeyi gidermek amacıyla bazı doğal içerikli ilaçların kullanımının uygun görülebildiğini ifade eden Keskin, “Fakat en önemli konu saç olmayan bölgeden bir ümit beklemek değil var olan saçların korunması ve bakımı için bu tarz tedavilerin kullanılabileceğidir. Saç köklerinin tamamen kaybolduğu bölgeler için saç ekimi işlemi dışında dünya sağlık örgütleri tarafından onaylanmış başka bir çözüm bulunmamaktadır. Burada hastaların umut tacirlerine karşı dikkatli olması en büyük tavsiyemizdir. Bazı ilaçlar geçici olarak tüylenme oluştursa bile hastaların sağlığına ciddi ve kalıcı zararlar verebileceği pek çok kez tarafımızdan gözlemlenmiştir. Hatta bazı durumlarda kanser gibi geri dönüşü olmayan yollara bile soktuğunu bilmekteyiz. Kullanılacak her ilaç takviyesinde de mutlaka uzmanlardan görüş almak gayet sağlıklı bir yol olacaktır. Lale saç ekimi merkezi olarak her hastamız için en uygun tedavi yolunu bulup kişinin en iyi yöntemle saçlarını geri kazanması için yoğun bir çaba sarfetmekteyiz. Kellik artık sizler için bir sorun değil” şeklinde konuştu.

  • Kitvak’dan Onkoloji Tedavisi Gören Çocukları Hayata Bağlayacak Proje

    Kemik İliği Transplantasyon ve Onkoloji Merkezi Kurma ve Geliştirme Vakfı (Kitvak), merakla beklenen ve onlarca çocuğu hayata bağlayacak “Hücresel Tedavi Merkezi” projesini başlattığını duyurdu.
    Projeyi hayata geçirecek protokolün imzaları Ege Üniversitesi Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesinde atıldı. Ege Üniversitesi Hastanesine 2004 yılında Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesini kazandırarak kemik iliği kök hücre nakli hizmetlerinin gelişmesine, daha fazla çocuğun bu tedavilerden yararlanmasına önemli katkıda bulunduklarını vurgulayan Kitvak Yönetim Kurulu Başkan Vekili A. İklil Ulueren, “Bu proje ile onkoloji tedavisi gören çocuklarımız Amerika’da, Avrupa’da tedavi gören çocuklarla eşit kalitede hizmet alacak, hasta çocuklarımıza dünyadaki yeni tedavilere ulaşma olanağı sağlayacak. Büyük bir heyecan duyduğumuz bu projeyi yine yüce gönüllü hayırseverlerimizin katkılarıyla hayata geçireceğiz” diye konuştu.

    “Merkez sayesinde çocuklar dünya standartlarında tedavi hizmetlerine ulaşacak”
    Prof. Dr. Serap Aksoylar da kurulacak olan “Hücresel Tedavi Merkezi” hakkında detaylı bilgi verdi. Yaklaşık 2 milyon TL’ye mal olacak merkez sayesinde çocukların dünya standartlarında tedavi hizmetlerine ulaşacaklarını belirten Aksoylar, “Bu proje uyguladığımız tedavi standartlarını daha da yükselterek daha fazla sayıda çocuğumuzu yaşama kazandırma hedefimize ulaştıracak uluslararası bir akreditasyon sistemidir” şeklinde konuştu.
    Ege Üniversitesi (EU) Rektör Vekili Prof. Dr. Kutsal Turhan da, Kitvak’ın Ege Üniversitesine yıllardan beri büyük desteklerde bulunduğunu belirtti.
    Törende ayrıca; Kitvak yönetim kurulu üyeleri, Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Tuncay Göksel, Pediatrik Kök Hücre Nakil Merkezi öğretim üyeleri; Prof. Dr. Savaş Kansoy, Prof. Dr. Mehmet Kantar da hazır bulundu.

  • Özel Çocuklara Atla Terapi

    Nazilli Belediye Başkanı Kürşat Engin Özcan, at çiftliğinde Güzelköy Özel Eğitim Uygulama Okulu ve Süleyman Efendi Özel Eğitim Okulu öğrencileri için verilen atla terapi eğitimine katıldı. Başkan Özcan’ın kendilerini ziyaretinden büyük mutluluk duyan özel öğrenciler, tek tek atlara binip tur attı.
    Öğrencilerle tek tek tokalaşıp sohbet eden Başkan Özcan, “Bugüne kadar etkinliğin sürmesinde emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Böyle güzel şeyler inşallah her zaman devam eder. Öğrencilerimizin hayata bağlanmaları, güzel değerler oluşturulması noktasında birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Bu anlamda desteklerinden dolayı okul müdürlerimize, öğretmenlerimize, belediye çalışanlarımıza teşekkür ediyorum. Bu tür önemli projeler daha da geliştirilerek önümüzdeki yıllarda da devam edecek” diye konuştu.
    Nazilli Belediyesi’ne desteklerinden dolayı teşekkür eden Güzelköy Özel Eğitim Uygulama Okulu Müdürü Ali İhsan Şahin, atla terapi eğitiminin otistik ve down sendromlu çocuklar üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu ifade etti.
    Atla terapi eğitiminin aynı zamanda öğrencilere hayvan sevgisini de aşıladığını söyleyen Süleyman Efendi Özel Eğitim Okulu Müdürü Hatice Tünay ise ; “Hiperaktif öğrencilerimiz ata bindikleri zaman hiperaktif duygularını yenip en azından beş dakika da olsa sakin kalmayı başarıyorlar. Bu da öğrencilerimizin dikkat süresini uzatıyor. Diğer yandan da hayvan sevgisini öğreniyorlar. Down sendromlu çocuklar hayvanlara en şefkatle yaklaşan öğrenciler. Okul olarak 19 öğrenciyle etkinliğe katılıyoruz. Buraya Çarşamba günleri geliyoruz ve çocuklarımız Çarşamba’yı iple çekiyorlar. Etkinliğimize katkı sağlayan Nazilli Belediyesi’ne teşekkür ediyoruz” dedi.
    Okul müdürleri Ali İhsan Şahin ve Hatice Tünay, Başkan Özcan’a desteklerinden dolayı plaket takdim ederek otizmli çocukların yaptığı ay yıldızlı tabloyu hediye etti.

  • Dudak Dolgusuna Dikkat

    Medikal Estetik Hekimi Dr. Biran Ekici, “İlk başta yapılmaması gereken konu kesinlikle kanın sulanmasına neden olabilecek ilaç veya şurupların kullanılmaması gerekmektedir. Kan sulandırıcı ilaç veya şurup kullanan bir kişi dudak dolgusu aşamasında yapılacak olan iğne sebebi ile kanının durdurulamaması gibi oldukça büyük sıkıntılı durumun meydana gelmesi kaçınılmaz olmaktadır. Bu da en son istenilecek bir olay olmaktadır. Dudak dolgusunu yaptırmaya karar veren bir kişi bu işlemi yapacak olan doktoru çok iyi derecede analiz ederek araştırmalı ki kendini emin ellere teslim edebilsin. Dudak dolgusu en fazla yarım saat süren bir işlem olması kişileri yanıltmasın. Doktorun tecrübesizliği yüzünden dudaklara verebileceği zarar belki de o kişinin olumsuz olaylar yaşamasına neden olabilmektedir. Bu yüzden doktor seçiminde oldukça titiz davranılmalıdır. Her insanın dudaklarının büyüklüğü veya hacmi aynı olmadığı için dudak hacimlerinin oldukça iyi derecede belirlenmesi gerekmektedir” dedi.
    Dudak dolgusu yaptırmaya karar veren bir kişinin eğer sigara içiyor ise tedaviye gitmeden önce en az 1 hafta öncesinden sigara içmeyi durdurması gerektiğini ifade eden Dr. Ekici, “Dudak dolgusu yaptırmak isteyen kişilerdeki alt ve üst dudak uyumları oldukça iyi belirlenmeli ve ona göre işlemlerin planlı bir şekilde yapılması gerekmektedir. Genellikle dudak dolgularının yapım aşaması yarım saati geçmemektedir. İşlemin doğru yapılmasının ardından kişinin aynı gün içerisinde evine giderek normal hayatına devam etmesinde hiçbir sakınca olmamaktadır. Kişiden kişiye dudak yapıları farklılıklar göstermesi halinde bazı kişilerde tek seferde işlem tamamlanırken bazı kişilerde ise 2 ya da 3 seanslık işlemlerin yapılması gerekebilir” açıklamalarında bulundu.

  • Sağlık Bakanı: “Şehir Hastanelerinde Hasta Garantisi Verildiği İddiaları Gerçek Dışıdır”

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Şehir hastaneleri bir hastane değil, alanında özelleşmiş çok sayıda hastanenin bir arada olduğu hastane şehirleridir. Hastaların hastane hastane dolaştırmak yerine, tek bir yerleşkede bütün sorunlarına cevap vermek üzere tasarlanmıştır. Şehir hastanelerinde hasta garantisi verildiği iddiaları gerçek dışıdır. Ne acil hizmetlerde ne yatan hastada ne poliklinik hizmetlerde ne de ameliyatta herhangi bir taahhüt veya garanti söz konusu değildir” dedi.
    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 2020 Merkezi Yönetim Bütçe ve 2018 Kesin Hesap Kanun Teklifi görüşmelerine katıldı ve milletvekillerinin sorularını cevapladı. Bakan Koca, Medipol Üniversitesi’ne ilişkin iddialara cevap vererek, ”Ben Bakanlık görevine atandığımdan itibaren Medipol Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığı üyeliği ve hastane yönetiminden ertesi gün ayrıldım. Asla hiçbir şekilde bahsedilen konularla ilgili bakanlığım sonrası dönemde tahsis ve benzeri konularda, hiçbiri olmamıştır. Bakanlığım döneminde hiçbir işlem yapılmamıştır” ifadelerini kullandı.
    220 milyon teşvik alındığına yönelik iddialarla ilgili ise Bakan Koca, ”2012 yılında çıkan yasa çerçevesinde yatırım yapanlara bölgesel teşvik kapsamında yapılan uygulama. Bu dönemde teşvik alan hastane sayısı 445. Toplam özel hastane sayısı 575. 2012’den sonra teşvik alıp açılan hastane sayısı 186. Bizim Bakanlık olarak 2012’den sonra ruhsat verdiğimiz hastane sayısı 175. Bizim ruhsat verdiğimiz hastaneden daha fazla teşvik var. Yatırım yapan doğal olarak teşvike müracaat yapılıyor. Hiçbir şekilde para verilme değil. 2012’den sonra teşvik almayan hastane yok. Medipol alınca suç mu oluyor. Teşvik alınma durumunu gazeteden öğrendim” şeklinde konuştu.
    AOÇ arazisinin tahsisi iddialarına ilişkin Koca, ”Bakanlık döneminden önce olan üniversite kurulumu dahil AOÇ arazisi olan bir yerin tahsis edilmesi bir milli emlak yazısıyla olabilir mi? AOÇ arazisi kanun var. AOÇ arazisinin tahsisi özel kanunla izin alınmasına bağlıdır. AOÇ arazisine tahsis ancak kanunla olur. AOÇ arazisi değil. Milli emlak AOÇ arazisi değil” diye konuştu.
    İleri düzey hastane yönetmenliği vakıf üniversitelerine planlama getirildiğini ifade eden Koca, ”Vakıf üniversitelerine ilk defa planlama getirdik. Ben kendi emrimle var olan ve kurulacak olan üniversiteyi, üniversite kurulduğu için olan avantajlarını ortadan kaldırdık. 3A, 3B özelliklerine Medipol sahip değil. Özel hastaneleri için 3A dişte bir tanımlama olmayacak. Planlamayı delerek, planlama dışı kalarak üniversite ile işbirliği içinde olarak bütün Hastaneleri’ne üniversite kimliği vererek, üniversiteden kadro sağlamayı sonlandırdık”’ ifadelerini kullandı.
    Medipol Üniversitesi’ne arsa verildiğine yönelik iddialara yönelik şöyle konuştu:
    “AK Parti iktidarı döneminde hiçbir şekilde hiçbir vakfa ve üniversiteye asla bedelsiz tahsis yapılmamıştır. Bahsettiğimiz arsa o dönemde ihale günler öncesinden çıkan ve ihalenin açık, şeffafını yapıldığı ve sadece üniversite olması şeklinde şerhin olduğu başka hiç bir amaçla kullanılmayacağı ve herkesin müracaat etti, arsayı bir şirket müracaat ediyor ve alıyor. O şirket vakfa kullandırtıyor. Üniversite arazileri var, alan yok.”
    Sağlık turizmi yetki belgesi alan 817 kuruluşu olduğuna dikkat çeken Bakan Koca, ”Sağlık turizm yetki belgesiz daha çok teşvik amaçlı, hastanelere vererek asla bir tartı değer oluşturmadan sadece sertifikasyondan ibaret olan ve bugüne kadar 817 tane verilmiş belgedir” diye konuştu.
    Hava ambulansının son bir yıl içinde toplam hasta sayısın 148 olduğunu söyleyen Bakan Koca, ”48 bir gruba, 33 başka gruba, 4 Medipol. Çocuk kalp cerrahisi olduğu için getirilen bebekler” şeklinde konuştu.
    Lösante Hastanesi’ne yönelik eleştirilere Koca, “Lösante özel bir hastane, Özel Sağlık Kuruluşları Yönetmenliği’ne tabi bir hastane. Bu hastane için bir poliklinikten, daha sonra 50-100 yatak talebinde bulunulmuş. Buna 75 yatak olarak izin verilmiş. Lösemi hastaları için kurulan bir hastane olduğu için izin verilmiş. Benim bakanlığımdan sonra 400 yatak talebi olduğunu gördük. Ön izni var mı? Yok. 400 yatağın sadece 60 tanesi lösemi hastaları için ayrılmış. 60 yatağın 25’i kullanılıyor. Ben bir yazı yazdım: ‘Eğer siz kamu hastanesi gibi SGK’ya fatura ederek, ama vatandaştan fark ücreti almadan hizmeti yapmayı taahhüt ederseniz, ben bu noktada bunu değerlendiriyor olacağım’ dedim. Gelen cevap; ‘165 doktor istiyorum. 400 yatak, radyoterapi’. Şikayetler var, para aldığına dair. Ben bunun üzerine arkadaşları denetime gönderdim. 25 yatağın kullanıldığı, 60 yatak için yer ayrıldığı, istenirse hizmeti açılabilir. Hastalardan 280-400 lira ücret alındığı tespiti var. ‘Radyoterapi cihazı almışsınız fark ücret almayacağınızı kabul ederek radyoterapi cihazınızı izin veriyorum. Yönetmelik değişikliği yapılmıştı. 75’i 100 yatak olarak kullanmanızı, 60 yatağı lösemi hastaları için, 40 yatağı diğer hastalar için kullanmak şartıyla 100 yatağa çıkarıyoruz. Anjiyo cihazı var, anjiyo için izin veriyoruz’ dedim. Bir de not vardı: Eğer lösemi hastaları için kullanılan yatakların doluluk oranına göre, buna rağmen ihtiyaç olursa talebiniz halinde değerlendirilecektir’. O hastanenin lösemi çocuklar için kullanılması için elimizden gelen bütün imkanları kullanacağız” dedi.
    10 şehir hastanesi ile 13 bin 423 yatak kazandırıldığını söyleyen Koca, “Şehir hastaneleri bir hastane değil, alanında özelleşmiş çok sayıda hastanenin bir arada olduğu hastane şehirleridir. Hastaların hastane hastane dolaştırmak yerine, tek bir yerleşkede bütün sorunlarına cevap vermek üzere tasarlanmıştır. Şehir hastanelerinde hasta garantisi verildiği iddiaları gerçek dışıdır. Ne acil hizmetlerde ne yatan hastada ne poliklinik hizmetlerde ne de ameliyatta herhangi bir taahhüt veya garanti söz konusu değildir” dedi.

  • Skolyoz Hastalığı İhmale Gelmiyor

    Karşıdan veya arkadan bakıldığında omurganın yana doğru eğriliğinin 15 derece üzerinde olmasına skolyoz denildiğini ifade eden Doruk Sağlık Grubu Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Burak Akesen, “Bu rahatsızlığın çok değişik tipleri var. Bunlardan bir tanesi, konjenital yani doğuştan gelen skolyozdur. Anne karnında meydana gelen bir takım problemler sonrası ortaya çıkmasıdır. İkincisi, sebebi bilinmeyen diye adlandırılan idiopatik skolyozdur. Bu tip skolyoz, her hangi bir hastalığa veya genetik faktöre dayandırılamamıştır. Ancak bu tip skolyoz da en sık görülendir. İdiopatik skolyoz da, yaş aralıklarına göre 3 gruba ayrılmaktadır. İnfantil idiopatik skolyoz, yeni doğan ile 4 yaş arasında görülür. Jüvenil idiopatik skolyoz, 4 ile 9 yaş arasında görülür. Adelösan idiopatik skolyoz, 10 ile 18 yaşları arasında görülür. Bu skolyozun yaşlarına göre sınıflandırılmasının sebebi tedavileri bir birinden farklılık göstermesidir” dedi.


    Bir diğer skolyoz rahatsızlığının ise nöromusküler skolyoz olduğunu belirten Akesen, “Bu da kas ve sinir hastalıkları sonucu ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de sıklığı ikinci sırada yer almaktadır. Erken yaşlarda kendini belli eder, hızlı ilerler ve ameliyat dışı tedavilere pek yanıt vermez. Bu hastalarda yürüme potansiyeli görülmez. Son olarak ise dejeneratif skolyozdur. Bu erişkinlerde, 40-45 yaş üzerinde görülmektedir. Diğer skolyoz tiplerinden ayrılmasının sebebi ise, eğrinin çok yüksek derecelerde olmamasına rağmen ağrı ile kendini ön plana çıkarmaktadır. Skolyoz bu tiplerden herhangi birine bağlı olmakla birlikte, değişik tedavi yöntemleri vardır. Hastanın yaşı çok önemlidir. Hastanın yaşı ne kadar küçük ise cerrahiden o kadar uzak durmaya çalıyoruz. Ya da büyüme dostu cerrahiler tercih ediyoruz” diye konuştu.
    Hastanın skolyoz derecesi 40 derecenin üzerine çıktığında ameliyat ile tedavi yöntemi uygulandığına dikkat çeken Akesen, “Bunun haricinde korse ve bir takım egzersizlerle skolyozu takip edebiliyoruz. İhmal edilen skolyoz çok ciddi şekilde sorunu da beraberinde getirmektedir. 100 derecenin üzerine çıkan skolyozlarda, akciğer ve kalp de etkilenmeye başlar. Bu derecelerde, tabi ki skolyozun tedavisi de oldukça zordur. Tecrübeli ekip ve cerrah tarafından yapılması gerekmektedir. Ameliyatta eğriliğin derecesi ve esnekliği çok önemlidir. Bazen düzeltme düşük derecelerde olurken, esnek eğriliklerde ise yüzde yüze yakın düzelme mümkündür. Skolyozun önleyici bir tedavisi yoktur. Ancak skolyoz teşhis konulduktan sonra kilo kontrolü ile omurga sağlığına, oturma pozisyonundan günlük çalışma şartlarına kadar dikkat edilmesi gereken bir hastalıktır. Skolyozu engellemek mümkün değildir” şeklinde konuştu.