Kategori: Sağlık

  • “Türkiye sağlıkta iyi bir noktada”

    “Türkiye sağlıkta iyi bir noktada”

    Sağlık Bakanı Kemal Memişoğu, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda milletvekillerine bilgi verdi. Bakan Memişoğlu, sağlıkta büyük değişim ve gelişim süreci yaşadıklarını belirterek, “Bugün baktığımız zaman sağlık hizmeti sunumunda en çok ulaşılabilen, her yere ulaşan bir sağlık sistemimiz var. Covid’deki başarı, deprem, büyük bir özveriyi de örnek göstererek dünyaya sağlık anlamında Türkiye’nin çok iyi yerlerde olduğunu gösterdik. Sadece hizmet anlamında değil, aslında bilgisini üreten, aynı zamanda buna bağlı teknolojisini üreten sağlık sektörünü lokomotif bir sektör haline getirmek istiyoruz. Bizler en iyisini yapmaya çalışırken istişareyle, ortak akılla hareket etmek istiyoruz. Ne yaptığını sorgulayan bir Bakanlık olacağız. Her zaman sizin desteğinize, görüşlerinize ihtiyacımız olacak” dedi.

  • Karın ağrısı şikayeti ile gitti, rahminden 5,5 kilo kitle çıktı

    Karın ağrısı şikayeti ile gitti, rahminden 5,5 kilo kitle çıktı

    Trabzon’da Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastanesi Numune Kampüsü’ne karın ağrısı şikayeti ile giden 45 yaşındaki M.U’nun yapılan muayeneler sonucunda kitle haline geldiği saptanan ve yaklaşık 5 buçuk kilogram olduğu tespit edilen rahmi başarılı bir operasyonla alındı.

    Operasyonu gerçekleştiren Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum Bölümü Uzmanı Dr. Hasan Akyüz karın içinde yavaş büyüyen kitlelerin her zaman belirti vermediğini, sinsice büyüyebildiklerini belirterek bu nedenle özellikle kadınların şikayetleri olmasa bile belli aralıklarla kadın hastalıkları yönünden doktor muayenesine başvurmaları gerektiğini söyledi.
    Kendisine gelen hastanın ek bir şikayeti olmayan, dış merkezde tanısı konulmuş, yaklaşık 30 santime 20 santim boyutlarında bir pelvi kitlesi olan bir hasta olduğunu belirten Uzm. Dr. Hasan Akyüz, “Hazırlığımızı yapıp operasyonu gerçekleştirdikten sonra yaklaşık 5 buçuk kilogram ağırlığında büyümüş, tamamen miyom haline gelmiş bir uterus yani halk dilinde rahim ile karşılaştım. Gerekli müdahaleyi yapıp ameliyatı tamamladık. Hastamızın ilginç bir şekilde hiç bir şikayeti olmamış, sadece kilo aldığını zannetmiş ve bu durumu geciktirmiş. Fakat farklı sebeplerden ötürü doktora başvurunca bu tabloyla karşılaşmış. En sonunda bize ulaştıktan sonra da biz gerekli müdahaleyi gerçekleştirdik” dedi.

    “Kadınların belli aralıklarla kadın doğum uzmanı tarafından muayene edilmesi gerekir”

    Kitlelerin oluş sebebinin çok çeşitli olduğu olduğunu belirten Akyüz, “Bunun hormonal sebepleri de vardır, bazı düz kas hücrelerinin stimüle olması ve harekete geçmesi ile ilgili nedenler var, ırksal nedenleri vardır, kısaca bunun bir çok nedeni vardır. Bu durum bütün kadınlarda vardır, yaygındır. Kiminde çok küçüktür, çok küçük olanlar semptom vermediği için çok fazla bilinmezler açıkçası. Genelde yavaş büyürler fakat devasa büyüklüğe de bu şekilde ulaşabiliyorlar. Bütün kadınların belli aralıklarla, örneğin yılda bir kez olacak şekilde bir kadın doğum uzmanı tarafından muayene edilmesini öneriyoruz. Eğer böyle olursa bu tarz kitleler bu seviyelere çıkmadan erken yakalanabilir ve daha küçük müdahalelerle tedavi sağlanabilir. Bu tüm vatandaşlarımız için iyi olabilecek bir durum” diye konuştu.

    “Hasta şikayeti olmasaydı kitle kansere dönüşebilirdi”

    Hastanın şikayeti olmasaydı kitlenin kansere dönüşme ihtimalinin az da olsa olduğunu ifade eden Akyüz, “Eğer hastanın şikayeti olmasaydı bu miyomların kansere dönüşme ihtimali küçük de olsa var. Böyle bir durumla karşılaşabilirdik. Tabi bunun sonucu da iyi olmayan bir noktaya ulaşabiliyor. Ölümcül olma ihtimali az da olsa var. Fakat bu miyomları genelde hastalar fark etmiyor ama bu kadar büyük kitleler hastaların hayat kalitelerini düşürecek etkiler yaratıyor. Kendileri çok fark etmiyorlar ancak ameliyattan sonra ne kadar rahatladıklarını anlıyorlar” şeklinde konuştu.

    Kadınların, kadın doğum uzmanları tarafından şikayeti olsun ya da olmasın belli aralıklarla muayene edilmesi gerektiğin altını çizen Dr. Hasan Akyüz, gerekli muayenelerin yapılıp, en azından bir yıl ya da iki yıl içerisinde herhangi bir sorunları olup olmadıklarını öğreneceklerini söyledi.

  • Uzmanı, çağın sorunu konusunda uyardı

    Uzmanı, çağın sorunu konusunda uyardı

    Unutkanlık ve dikkat dağınıklıklarının hızlı tempolu ve stresli yaşam biçimi arasında en sık görülen problemlerden biri olduğunu söyleyen Klinik Psikolog Olcay Geçgel, özellikle de bu süreçlerde zihinsel sorunlarla karşılaşmaların çok fazla olduğuna dikkat çekti.
    Geçgel, “Bu süreç yoğun çalışma tempoları, aynı zamanda sürekli artarak devam eden bilgi bombardımanları, insanların yoğun stres ve kaygı süreçlerinin tetiklenmeleri, uyku problemleri ve günlük yaşamı tehdit eden bir takım olumsuz yaşam deneyimleri, insanların özellikle de unutkanlık ve dikkat dağınıklıkları yaşamaları için çok büyük sebepler arasında sayılabiliyor son zamanlarda” dedi.

    Özellikle unutkanlık şikayetlerinin belli bir yaş sınırı üzerindeki insanlarda daha çok görülebildiğine vurgu yapan Geçgel, “Unutkanlık şikayetiyle gelen insanların önce nörolojik muayeneleri tamamlandıktan sonra herhangi bir demans süreçleri olup olmadığını yapılan tetkiklerle ölçebiliyoruz. Bununla birlikte bu tetkiklerin sonucunda değerlendirmelerimize göre belirli farmakolojik destekler başlanıyor. Fakat bunlardan da hemen önce mutlaka gerçekleştirdiğimiz bazı test süreçleri, ölçme ve değerlendirme süreçleri bulunuyor. Unutkanlık süreçlerinin dışında da kişiler özellikle kendi çocuklarında çok fazla buna bağlı şikayetlerin olduğunu, dikkat dağınıkları, özellikle hafıza problemleri yaşadıklarından da son zamanlarda yoğun şikayet ettikleri bir durum söz konusu” ifadelerine yer verdi.

    Problemin tedavi edilmediği takdirde unutkanlık ve dikkat dağınıklığının Alzheimer denilen beyin küçülmesi halinde devam eden patolojilere dönüşebildiğini dile getiren Geçgel, “Özellikle ilk başlarda demans diye belirtebileceğimiz problemler bizler için önemli bir bulgu. Eğer demans tedavisi yeteri kadar sağlıklı ve zamanında yapılmazsa, elbette belirli bir zaman dilimi sonrasında bu Alzheimer dediğimiz artık beyin küçülmesi halinde devam eden patolojilere dönüşebiliyor. Tabi bu süreç sadece yetişkinlerde ortaya çıkan bir şey değil. Özellikle sınav dönemlerindeki çocuklar için de çok ciddi tehdit edici bir faktörü haline gelmeye başladı unutkanlıklar, hafıza problemleri. Çünkü çocuğun özellikle bilgi birikimi ne kadar yüksek olsa da sınava yansıtamaması, özellikle süreç içerisinde bunu işlevselliğe dökememesi, bilgi birikimini sınav esnasında hatırlayamıyor oluşu ya da dikkatini dağıtan dış faktörlerin mevcut olarak devam etmesi, çocuğun aslında okul başarısına, akademik başarısına ve günlük yaşamdaki bilgi düzeyini kullanmasına ve işlevsel hale getirmesine maalesef engel olan faktörler arasında” diye konuştu.

    Son olarak Geçgel, “Tedavi süreci, özellikle biz bu tür durumlarda hem çocuklarda hem yetişkinlerde önce ölçme ve değerlendirme süreçlerini tamamlıyoruz. Yani yaptığımız bir takım zihin performans testleriyle ya da birbirinden farklı zeka testleriyle bu süreci önce somut hale getirip bir veri oluşturuyoruz. Bu kişiden kişiye değişen bir süreç. Herkesin bu anlamda dikkatinin, hafızasının, mantık muhakeme yeteneklerinin derecesi birbirinden farklı. Bunu da bazı dediğimiz gibi birbirinden farklı uygulanan eğitiminin alınması gereken ve profesyonellerce ölçülmesi gereken bir takım testlerle uyguluyoruz. Biz bu testlerin sonucuna göre bir rapor belirliyoruz. Özellikle çocuklarda ve yetişkinlerde. Bu raporun sonucuna göre de özellikle dikkatinin, hafızasının, mantık muhakeme yeteneklerinin hangi derecede olduğunu görüp ona göre raporu yorumluyoruz. Gerekliliğinde terminolojik desteğe ihtiyacı olanlarda. Gerekliliğinde ise bununla birlikte bazı egzersiz programlarına kişileri alıyoruz. Ve yaptığımız bu beyin egzersiz programlarıyla birlikte kişinin normalin altında kalmış ihtiyacı olan birçok problemi aslında mevcut durumun üzerine taşıyabilmek için geliştirici bir takım egzersizlere ve yönlendirmelere ihtiyaç duyuyoruz. Ve neredeyse en az haftada iki seans bu süreçte bu egzersizleri çalışmak durumunda kalıyoruz. Sonucuna doğru da artık bir süre sonra tekrar aynı testleri uygulayıp kişinin bir önceki performansıyla mevcut performansla arasındaki gelişimini ölçebiliyoruz bu süreçlerde” ifadelerinde bulundu.

  • Meyve ve sebzelerde kanser riski

    Meyve ve sebzelerde kanser riski

    Tarımsal üretimde meyve, sebzeleri mikroorganizmalar ve haşerelerden korumak için pestisit denilen çeşitli tarım ilaçları kullanılıyor. Pestisit kullanımında yasal bir sınır bulunsa da gıdalarla birlikte bu kimyasalları da çok fazla tüketmek çeşitli sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor. Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Pelin Basım ile İstanbul Gıda Mühendisi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Emine Olum konuya dair önemli uyarılarda bulundu.

    Meme, prostat ve kolon kanserine neden olabiliyor

    Doç. Dr. Basım, “Pestisitler, tarım ürünlerinin güvenliğini sağlayabilmek, haşereler tarafından istila edilmesini önlemek için kullanılmak zorunda. Fakat dozunda ve uygun kullanım şart” dedi ve şöyle devam etti:
    “Bunların sağlıksız kullanımları veya temizlenmeden tüketilmesi pek çok sağlık sorununa yol açabiliyor. Parkinson, çeşitli kanser hastalıkları, özellikle meme, prostat, kolon kanseri gibi beslenmeyle direkt ilişki olan kanser türleri, unutkanlık, erken yaşlanma, toksik etkilere bağlı gıda zehirlenmeleri ve anne karnındaki bebeğe kadar geçen genetik hastalıklara neden olabiliyor.”

    “15-30 dakika karbonatlı suda bekletin”

    Meyve ve sebze yıkarken sirke kullanımının yeterli olmadığını belirten Doç. Dr. Pelin Basım, “Halkımız arasında sirkeli suyun bu pestisitleri tamamen temizleyeceği ya da deterjanlarla bu pestisitlerin temizlenebileceği yönünde yanlış bir inanış var. En iyi temizleme aracı karbonat. Karbonatlı suda bekletmek pestisitleri büyük oranda yok eder. Gıdaları 15-30 dakika arası karbonatlı suda bekletmelerini tavsiye ediyoruz” ifadelerini kullandı. Basım, meyve ve sebzelerin güvenilir yerlerden alınması, bol suyla yıkanması ve soyarak tüketilmesi gerektiğini de ekledi.

    Pestisit zehirlenmesi belirtileri neler?

    Yüksek doz pestisitle enfekte olmuş sebze ve meyvelerin tüketilmesinin zehirlenmelere yol açabildiğini belirten Basım, şöyle konuştu:
    “Tipik turist diyaresini (yolcu ishali) andıran bulantı, yüksek ateş, kusma, ishal gibi akut semptomlar görülüyor. Acil servisler oldukça deneyimli ve tüketilen gıdaları sorguladıkları zaman pestisit zehirlenmeleri ortaya çıkıyor. Akut zehirlenmelerden ziyade kronik olarak yüksek doz pestisite maruz kalmak önü alınamaz ve tedavisi mümkün olmayan hastalıklara yol açabiliyor. Özellikle kanser geçmişi olan ve kronik hastalığı olan bireylerde bu pestisitlere uzun süre maruz kalmak kesinlikle hastalıkları tetikleyebiliyor. DNA’daki kırıklara sebep olduğu gibi gen mutasyonu ve bağışıklık sistemimizi onaran hücrelerin yok olmasıyla sonuçlanan hastalıklar zincirini ortaya çıkarabiliyor.”

    Pestisit en çok bu ürünlerde bulunuyor

    Dr. Öğr. Üyesi Emine Olum da pestisitle ilgili önemli bilgiler verdi. Son aylarda ihraç edilen limonların Türkiye’ye geri gönderildiğinin hatırlatılması üzerine Olum, Türkiye’deki mevzuatların Avrupa Birliği (AB) ile aynı olduğunu ancak bazı çiftçilerin ekonomik kaygılardan dolayı verimi artırmak için olması gerekenden fazla pestisit kullandığını söyledi.
    Çiftçilerin kimyasal tarım ilaçlarını kullanırken doz aşımına dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Olum, en çok pestisit bulunan meyve, sebzelerin çilek, şeftali, ananas, üzüm, nektari, elma, armut ve ıspanak olduğunu belirtti.

    Sertifikalı ürünler alınmalı, zincir marketler tercih edilmeli

    Dr. Olum, vatandaşların ürün alırken nelere dikkat etmesi gerektiğini şöyle anlattı:
    “Büyük marketlerden İyi Tarım Uygulamalı sertifikalı, Organik Tarım Sertifikası olan ürünleri tercih edebilirler. Bu sertifikalı ürünlerde kalıntı limiti çok düşük olan pestisitler kullanılıyor. Tarım Bakanlığı bunları denetliyor. Ürünleri bol su ile yıkama ve kabuklarını soyma da etkili. Yüzde onluk bir karbonat çözeltisinin içinde pestisitlerin etkili bir şekilde azaldığına dair bilimsel çalışmalar var. Zincir marketler kendi tedarikçilerini denetliyorlar, analizlerini yapıyorlar.”
    Pestisit kullanımının azaltılması için çiftçilere verilen eğitimin artırılması gerektiğini söyleyen Olum, “Çiftçi kendi toprağına ve suyuna zarar verdiğinin farkında olmalı. Bu eğitimlerin düzenli ve sürekli şekilde yapılıyor olması lazım. İyi Tarım gibi bazı sağlıklı tarım yöntemleri konusunda çiftçi bilinçlendirilmeli ve desteklenmeli” diye konuştu.

    Pestisit nedir?

    Bitki ve hayvanlara zarar veren canlı organizmalara karşı kullanılan kimyasal maddelerin tümüne pestisit adı verilmektedir. Tarımsal üretimde birtakım zararlılar, böcekler, kemirgenler, bitler, otlar ve tarımsal üretim sonrası küflenme gibi biyolojik etmenleri yok etmek veya azaltmak amacıyla kullanılır. Yapılan analizlerin uygunluğu Türk Gıda Kodeksi Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliği’ne göre değerlendirilmektedir.

  • Uzmanından sıcaklarda beslenme uyarısı

    Uzmanından sıcaklarda beslenme uyarısı

    Çamak, yazın artan sıcaklıklarla beraber vücudun normalden çok daha fazla sıvı kaybı yaşadığını belirterek, “Bu nedenle yeteri kadar sıvı almadığımızda baş ağrısı, bulantı, halsizlik ve baygınlık gibi ciddi sağlık problemler ile karşılaşırız. Bu durumla karşılaşmamak için bol bol su tüketmeliyiz. Su ihtiyacı kişiye göre değişiklik göstermekle birlikte günde en az 2,5 litre su tüketilmelidir. Suya ek olarak ayran, limonata gibi içecekler de tercih edilmelidir” dedi.
    Yaz ayında hafif beslenmenin önemine de dikkat çeken Çamak, ”Yaz ayında özellikle yağlı içeceklerden kaçınmalıyız. Tuzlu, yağlı ve işlem görmüş besinlerden uzak durmalıyız. Ara öğünlerde ise çeşitlilik ve porsiyon kontrolü sağlayarak mevsim meyveleri tüketmeliyiz” ifadesini kullandı.

  • Yaz sıcağına ‘kronik hasta’ uyarısı

    Yaz sıcağına ‘kronik hasta’ uyarısı

    Kronik hastalığı bulunan kişilerin, yaz sıcaklarında problemlerinin arttığını dile getiren İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ali Köse; “Kronik rahatsızlığı bulunan kişiler, yazın havaların aşırı sıcak olması, hastaların problemlerini artırıyor. Kalp hastalarında kalp krizi riski artıyor. Sıcaklığın yüksek olmasına bağlı olarak, hava kirliliğinin artması, ozon seviyesinin artması, astım ve KOAH gibi hastalıkların alevlenmesi ve solunum problemleri yaşanmasına neden oluyor. Sıcaklık vücutta aşırı sıvı kaybına neden oluyor. Böbrek problemi olanlarda böbrek yetmezliğini alevlendiriyor ve daha kötü böbrek problemlerine yol açıyor. Ayrıca aşırı sıcağı maruz kalmak vücudun kurumasına ve bilincin bulanmasına neden oluyor. Aşırı sıcağa uzun süre maruz kalmak bulantı, kusma, halsizlik, kaslarda kramplar, baş ağrısı, yorgunluğa sebep oluyor. Bilinçte bozulma oluşuyor, bilinç bozulmasına bağlı olarak acil müdahale gerektiren durumlar ortaya çıkabiliyor. Halk dilinde güneş çarpması gibi bir tablo oluşturuyor. Birde kronik hastalar dışında çocuklarda ve yaşlılarda daha ciddi problemlerin oluşmasına neden olabiliyor. Çocukların ve yaşlıların ısıyı vücudun düzenleme mekanizmasının daha yavaş olması ve çocuklarda daha çabuk düzenleyememesi nedeniyle çocuklar daha çok etki alanında bulunuyor. Sadece kronik hastalar değil, bu yaşlara da dikkat etmek gerekiyor” şeklinde konuştu.
    Sıcak havalarda alkol ve kafein tüketiminden kaçınmanın çok önemli olduğunu söyleyen Köse; “Kronik hastalar dışında ciltte yanıkların uzun süre güneşe maruz kalması cilt kanserlerine neden olabiliyor. Ciltte döküntülere neden olabiliyor. Psikolojik sorunlar oluşabiliyor. Bunlardan korunma yöntemleri çok önemli. Serin yerlerde bulunma, açık renkli ve ince giysiler tercih etme, güneş kremi kullanma, saat 12.00 ve 16.00 arasında mümkünse dışarı çıkmama, fiziksel aktiviteleri azaltma, alkol ve kafein gibi içeceklerden kaçınma önemli. Çünkü alkol ve kafein gibi içecekler vücuttan su atmayı artırır” ifadelerini kullandı.

  • “Düşme, yaşlılarda ölüme sebep olabiliyor”

    “Düşme, yaşlılarda ölüme sebep olabiliyor”

    Günlük yaşantı içerisinde, her gün binlerce insan çeşitli nedenlerle düşerek ciddi yaralanmalar yaşıyor. 65 yaşın üzerindekilerdeyse her üç kişiden biri düşerek yaralanıyor ancak bazı düşmelerin yol açtığı problemler ciddi sakatlıklara hatta ölüme neden olabiliyor.Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Berrin Durmaz, ileri yaştakilerin görme, denge gibi sorunlardan dolayı düşmeye daha yatkın olduğuna dikkati çekerek bunlara karşı önlem alınabileceğini söyledi.
    Durmaz, kişide kemik erimesi varsa, düşmelerin kırıklara neden olabileceğini belirterek, en sık omurlarda, kalça ve el bileğinde yaşanan kırıkların, sakatlığa hatta ölüme bile neden olabildiğini kaydetti. Tüm kalça kırıklarının yüzde 90’ı düşmeler sonucu oluştuğuna işaret eden Durmaz, “İleri yaşın getirdiği problemler düşmelere yatkınlığı arttırıyor. Örneğin görme problemleri, denge bozuklukları, demans (unutkanlık), uzun süre hareketsiz kalmak, uyku için kullanılan ilaçlar, düşmelerin artmasına dolayısı ile kırık oluşmasına yol açabilen en sık karşılaşılan sorunlar” diye konuştu.

    “Egzersiz ve düzenli muayene önemli”

    Düşmeyi azaltmanın en önemli yollarında birisinin, düzenli egzersiz yapmak olduğunu belirten Prof. Dr. Berrin Durmaz alınabilecek önemlere ilişkin şu bilgileri aktardı:
    “Egzersiz, sizi daha güçlü kılar, kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar. Tai Chi gibi denge ve koordinasyonu geliştiren egzersizler, en yararlı olanlardır. Egzersiz yapmayı engel bir durumunuz yoksa doktorunuzla görüşerek sizin için en uygun egzersiz programını oluşturun. Yaş ilerledikçe, ilaçların vücuttaki etkileri değişebilir. Bazı ilaçların birlikte alınması, baş dönmesine ve uyku haline yol açabileceği için düşmelere neden olabilir. Zaman zaman doktorunuzla ilaçlarınızı gözden geçirin. Yılda en az bir kez göz hekimi tarafından gözlerin kontrolden geçmesi gerekir. Glokom ya da katarakt gibi görmeyi azaltan sorunlar olabilir veya gözlük numarası yanlış olabilir. Zayıf görüş, düşmeye eğilimi arttırır. Düşmelerin hemen hemen yarısı evde yaşanır. Bunun için evin düşme riski açısından gözden geçirilmesi gerekir.”

  • Yaz sıcağında soğuk duşa dikkat

    Yaz sıcağında soğuk duşa dikkat

    Tüm Türkiye’de hava sıcaklarının artmasıyla birlikte sık görülmeye başlanan, serinlemek için soğuk duşa ve başa buzlu su dökmenin yüz felçliği ve kalp krizine yol açtığını söyleyen Uzman Aile Hekimi Dr. Saadet Gök, “Aşırı sıcaklardan baş etmek için geliştirilen yanlış yöntemlerden birisi buz dolu kovayı başından aşağı dökmek. Bu tür durumlar kişinin yüz felcine sebep olabilir. Yada kişide altta yatan kalp krizinin artmasına sebep verecektir. Bir diğer yanlış yöntem ise sıcak havalardan ferahlamak için yapılan soğuk ve sıcak duşun sıcaklığı çok önemli. Dış ortamın sıcaklığı her ne olursa olsun, 22 ile 26 deredeki suyu tavsiye ediyoruz. İnsan vücudu sıcaklığı sabit tutmaya çalışır. Su, ısı enerjisini havaya göre 30 kat daha fazla iletir. Bu sebeple soğuk suyun, soğuk havaya kıyasla dolaşım sistemi üzerine olan etkisi daha hızlı ve fazla olur. Aşırı soğuk su ile duş almak damarlarda büzüşmeye yol açabilir, kalp krizini ve yüz felçliğine yol açabilir” dedi.

  • Sağlıklı beslenme için önemli tavsiyeler

    Sağlıklı beslenme için önemli tavsiyeler

    Yaz mevsiminde artan sıcaklık, sağlık sorunlarını da beraberinde getirebiliyor. Yaz mevsiminde su tüketimi ve beslenme vücudun korunmasında büyük önem taşıyor. Yağlı kızartmalardan uzak durulması gerektiğini belirten uzmanlar, sebze tüketiminin önemine dikkat çekiyor. Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya da yaz mevsiminde dikkat edilmesi gereken hususlarla ilgili bilgilendirmelerde bulundu. Günde en az 1,5 litre su içilmesinin gerektiğini belirten Sarıkaya, yaz mevsiminde rota virüsünden kaynaklalanan ishallerden korunmak için de hijyenin büyük önem taşıdığına dikkat çekti.

    “Yaz aylarında yağlı besinlerin ve yağda kızartmaların tüketiminden kaçınılmalı”

    Besinleri kızartmak yerine suda haşlamanın daha sağlıklı olacağını belirten Sarıkaya, “Kahvaltı günün en önemli öğünüdür. Yaz aylarında yapılacak kahvaltıda az yağlı peynirler, zeytin ve taze sebzeler bulunmalı, kafein içeren içecekler yerine süt, taze meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çayları tercih edilmelidir. Yaz aylarında yağlı besinlerin ve yağda kızartmaların tüketiminden kaçınılmalı, yemeklerde bitkisel sıvı yağların kullanımı, yemekleri pişirirken kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, kendi suyunda veya az suda pişirme gibi sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalıdır. Yaz aylarında vücut direncini artırmak ve vücuda yeterli miktarda vitamin ve mineral alınmasını sağlamak için sebze ve meyve çeşitlerinden yararlanılması önemlidir. Günde 5 porsiyon taze sebze ve meyve tüketilmesi gerekir” dedi.

    “Sıvı alımının karşılanmasında kahve, çay ve gazlı içecekler tercih edilmemeli”

    Tatılı tüketiminin azaltılması gerektiğini kaydeden Sarıkaya, “Kan şekerini hızla yükselten ve hızlı düşüren besinlerin tercih edilmemeli, beyaz ekmek pirinç yerine tam buğday ekmek, makarna, bulgur gibi lifli besinlerin tüketilmesine özen gösterilmelidir. Enerjisi yüksek basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinlerin tüketimi azaltılmalıdır. Hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Ayrıca yaz aylarında egzersiz ve spor yapılırken kış aylarına göre daha fazla sıvı kaybı yaşanacağı için egzersize başlamadan 15 dakika önce 1-1.5 bardak, egzersiz sırasında ise 10-15 dakikada bir yarım bardak su içmek gereklidir. Ayrıca ter ile kaybedilen minerallerinde yerine konulması açısında ayran da tüketilebilir. Bunun yanında vücudun ihtiyacında fazla su tüketmesi de böbreklerin zarar görmesine ve vücutta ödem oluşmasına sebep olabileceği unutulmamalıdır. Terleme ile artan sıvı ve mineral kaybının önlenmesi için yeterli sıvı alımı önemlidir. Ayrıca, yaşamın her döneminde yeterli sıvı alımı vücutta oluşan toksinlerin atılması, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasında, metabolizma dengesinin sağlanmasında ve vücutta pek çok biyokimyasal reaksiyonun gerçekleşmesinde son derece önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, her gün en az 1,5-litre su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında kahve, çay ve gazlı içecekler yerine yarım yağlı süt, ayran, doğal maden suyu ve taze sıkılmış meyve suyu gibi içecekler tercih edilmelidir” diye konuştu.

    “Yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin, tüketiminden kaçınılmalı”

    Hijyenin önemine de değinen Sarıkaya, “Besin zehirlenmeleri, halk sağlığını yakından ilgilendiren ve özellikle yaz aylarında artan hastalıklardan biridir. Genellikle hafif seyirli ve kısa süreli hastalıklar olmalarına karşı, zehirlenmeye yol açan besinle ve kişiyle ilgili bazı faktörler hastalığın zaman zaman daha ağır seyretmesine hatta ölümcül olmasına yol açabilmektedir. Özellikle yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin, tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulan potansiyel riskli besinler açıkta bekletilmemeli, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında hijyen kurallarına özen gösterilmelidir. Yaz aylarında özellikle rota virüslerden kaynaklanan, bebek ve çocuklarda yaygın olarak görülen ishallerin önlenmesinde el temizliği ile sebze ve meyveleri yemeden önce iyice yıkamak çok önemli olup, ishali olanlar bol sıvı tüketmeye özen göstererek en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır” şeklinde konuştu.

  • Sağlık çalışanlarına yangın eğitimi

    Sağlık çalışanlarına yangın eğitimi

    Samsun Büyükşehir Belediyesi Vezirköprü İtfaiye Grup Amiri Alper Çoruh, Vezirköprü Devlet Hastanesi personeline muhtemel yangında yapılması gerekenler hakkında tatbiki olarak bilgiler aktardı. Vezirköprü Devlet Hastanesinde doktor, hemşire ve çalışan personele yönelik gerçekleştirilen yangın eğitiminde, yakıt, ahşap ve plastik gibi yanan cisimleri yanma esnasında nasıl müdahale edileceği tatbiki olarak gösterildi.

    Vezirköprü İtfaiye Grup Amiri Alper Çoruh, günlük yaşamda her bireyin başına gelebilecek doğal afetlerden, yangınlarda soğuk kanlı olup, yangına ilk müdahalenin çok önemli olduğunu belirterek, “Vezirköprü İtfaiye Amirliği olarak kurumlarımızdan gelen teklifler doğrultusunda yangınlarda alınacak önlemler ve müdahale konusunda teorik ve pratik uygulamalar hakkında bilgiler veriyoruz” dedi.

    İtfaiye ekipleri tarafından hastane bahçesinde yapılan tatbikatta yanan bir cisme yangın söndürme tüpü ile nasıl müdahale edileceği önce itfaiye ekipleri tarafından gösterilirken, daha sonra hastane personeli tarafından da tekrar edildi.