Kategori: Sağlık

  • “Sosyal medyadaki aşklara inanmayın”

    İlişki kurmanın, karşımızdaki kişi ile pek çok şeyi paylaşmak olduğuna dikkat çeken Bahçeşehir Üniversite Hastanesi Medical Park Göztepe’den Uzman Klinik Psikolog Yekta Korkmaz, duyguları ifade edebilmenin ve karşı tarafın duygularını anlayabilmenin beceri işi olduğunu söyledi. İlişkilerde beklentilerin ve güvenin önemine dikkat çeken Korkmaz, çiftlere önerilerde bulundu.

    GÜVEN DUYGUSU ÇOK ÖNEMLİ

    İlişkilerde en önemli unsurlardan birinin güven duygusu olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog Korkmaz, “Güven olmayan bir ilişkinin gerçek duygularla yaşanması mümkün olmaz. Son zamanlarda sosyal medyanın hayatımızdaki rolü oldukça önemli bir noktaya gelmiştir. Bu da ilişkilerde tarafların birbirlerine olan güven duygusunu oldukça etkilemektedir. Güven duygumuzun zedelenmemesi için özellikle kaygı kaynaklı aklımıza gelen olumsuz düşünceleri gerçeklik süzgecinden geçirmek faydalı olacaktır” diye konuştu.

    MÜKEMMEL İLİŞKİ YOK

    “İlişkilerde beklenti çok önemlidir ve mükemmel bir ilişki yoktur” diyen Uzman Klinik Psikolog Korkmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Tıpkı mükemmel insan olmadığı gibi. Beklentiler ilişkiyle tutarlı oldukça ilişkinin temeli de daha sağlam olur. Filmlerde veya sosyal medyada görülen tozpembe ilişkiler, ideal erkek veya kadın figürleri gerçek hayatta ne yazık ki yok. İlişkileri sağlıklı ve her iki taraf için de mutlu bir biçimde devam ettirebilmek için önce kişinin kendilik değerinin farkında olması, kendini mutlu etmesi gerekir. İyi bir ilişki için öncelikle kişinin kendini tanıması gerekir. Kendini tanıyan kişi davranışlarının, duygularının ve düşüncelerinin farkında olur.”

    İLİŞKİLER BAĞIMLILIĞA DÖNÜŞÜR MÜ?

    Uzman Klinik Psikolog Korkmaz, ilişki bağımlılığının, başlangıcında zevk alınan ancak sonrasında saplantılı düşüncelere dönüşen tekrarlayan davranışlar olduğunu söyledi.

    Bağımlı ilişkilerde genellikle eşlerden birinin ihtiyaçları, planları ve arzularının karşılandığı diğer partnerin ihtiyaçlarının ise göz ardı edildiğini ifade eden Korkmaz, “Bu tür ilişkilerde taraflar birbirlerini sürekli kontrol altında tutmak isterler. Birey olarak etkinlik göstermeleri rahatsızlık vericidir. Birbirlerine yapışırlar ve her şeyi bir arada yapmaya çalışırlar” diye konuştu.

    Korkmaz, ilişkilerin bağımlılığa dönüşmesinin sosyal, iş, aile ve aşk hayatını da kâbusa çevirebileceğini belirterek şu önerilerde bulundu:

    “Sürekli ilişkinizden bahsetmeyin. Bireysel bir hayatınız mutlaka olsun. İlgi alanlarınız, aileniz ve arkadaşlarınıza zaman ayırın. Her şeyi kontrol etmeye çalışmayın. Sınırlarınızı koruyun. Kendi istediklerinizi ve ihtiyaçlarınızı unutmayın. Kaliteli zaman geçirin. Çok sık görüşmek, çok sevmenin göstergesi değildir. Kişisel gelişime önem verin.”

  • Kekreyemiş’in Faydaları Nelerdir?

    Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dr. İlker Aksoy, meslektaşlarının İsveç Lund Üniversitesi’nde araştırmalarına konu olan kekreyemiş meyvesi ile ilgili bilinmeyenleri aktardı. Dr. Aksoy, “Çalışmayı değerlendirdiğimizde, özellikle sıkıntı duyduğumuz ve çoğu katı ve sıvı yağların yasaklandığı karaciğer hastalarında, yağlanması 1, 2, 3. evrede olan hastalarda çok daha etkili olacağını düşünüyorum. Bu anlamda karşılaştırmalı yapılan araştırmada en belirgin özellik, kekreyemiş meyvesinin araştırılan diğer bitkilere göre karaciğer yağ oranını azaltması ve içeriğindeki flovonidlerden dolayı kan dolaşımını etkileyip, hücrelere daha fazla oksijen gitmesine ve orada daha fazla yağ dokusunun yok edilmesine neden olmasıdır.”

    Araştırmada, kekreyemiş tüketen grupta; vücutta kas kitlesindeki artışında gayet dikkat çekici olduğunu belirten Dr. İlker Aksoy; “Bizim istediğimiz de tam olarak budur. Dolayısıyla insülin direncini de düşürerek insanların tip 2 diyabate yakalanma olasılığını düşürmektedir” dedi.

    Dr. İlker Aksoy, “Tüm dünyada ilaçlar hastalıklara paralel geliştiriliyor buna rağmen hala bazı hastalıklar konusunda geliştirilmiş ilaçların olmayışı, aynı zamanda ilaçların çoğunun etken maddesinin bitkilerden elde edilmesi uzmanları bu gibi meyve ve yemişlerle ilgili araştırmalara yöneltiyor. Başarılı araştırma sonuçları da her geçen gün yeni gizemler keşfedeceğimizi ve yararlı sonuçların göz ardı edilmemesi gerektiğini gösteriyor” dedi.

  • Kahvaltı öncesi spor 2 kat yağ yakıyor

    İngiltere’de obez erkekler üzerinde yapılan araştırma, kahvaltı öncesi spor yapanların egzersiz sırasında 2 kat fazla yağ yaktığını ve kan şekeri seviyesini daha iyi kontrol ettiğini ortaya koydu.

    Bath ve Birmingham üniversitelerinden bilim insanlarının yaptığı araştırmada, 6 hafta boyunca 30 obez veya aşırı kilolu erkekten bir kısmı kahvaltı öncesi, bir kısmı da sonrası aynı yoğunlukta egzersiz yaptı. Kontrol grubundakiler ise sadece kahvaltı yaptı. Tüm katılımcılar aynı besinleri aldı.

    Araştırma sonunda, kahvaltı öncesi egzersiz yapanların, kahvaltı sonrası egzersiz yapanlara göre 2 kat daha fazla yağ yaktığı görüldü.

    Bilim insanları, sabah aç olarak egzersiz yapanların insülin seviyesinin daha düşük olması nedeniyle yağ dokuları ve kaslarındaki yağlardan daha fazla kullandığını belirtti.

    Egzersiz zamanı kilo kaybını etkilemedi

    Bu arada, Bath Üniversitesi Sağlık Bölümü’nden Doktor Javier Gonzalez, egzersizi kahvaltı öncesi veya sonrasında yapmanın kilo kaybında ya da vücut formunda bir değişiklik göstermediğini kaydetti.

    Gonzalez, “Kahvaltıdan önce egzersiz yapanların sonra yapanlara göre 2 kat yağ yaktığını keşfettik. Ayrıca kilo kayıplarında bir farklılık gözlemesek de genel sağlıklarını önemli ölçüde iyileştirdiğini gözlemledik.” dedi.

    Araştırmanın bulgularının, insanların yeme zamanını değiştirerek sağlıklarına önemli ve pozitif katkılar sağlayabileceğini gösterdiğini aktaran Gonzalez, kahvaltı öncesi egzersiz yapanların vücutlarının insüline daha iyi cevap verdiğini aktardı.

    Öte yandan, 6 haftalık araştırma sonrası, egzersizi tokken yapanların insüline cevapları, egzersiz yapmayan kontrol grubuyla aynı oldu.

  • Dijital çağın yeni hastalıkları: Selfitis, WhatsAppitis, Siberhondrik…

    TBMM Bilişim Teknolojisi Bağımlılığıyla Mücadele Komisyonu’na dijital çağın hastalıklarını anlatan Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu üyesi Prof. Dr. Necdet Ünüvar, Çukurova Üniversitesi’nde yapılan dijital hastalıklar araştırmasından veriler aktardı.

    Hürriyet gazetesinden Bülent Sarıoğlu’nun haberine göre, “Sosyal medya bir müddet sanki yemeğin üzerine koyduğunuz sos gibi. Ama sonra sizi etrafınızdan o kadar koparıyor ki adeta S.O.S verdiriyor” diyen Ünüvar, hastalık türlerini şöyle sıraladı:

    WhatsAppitis: Sonu-it veya -itis ile biten şeyler enfeksiyonu tarifliyor. Aşırı mesaj atmayla bileklerin kullanılmasından dolayı sinirlerin sıkışması sonucu uyuşma, bazen hareket edememeyle giden hastalık. Esasinda Carpal Tunnel Sendromu.

    Siberhondrik:  Doktorlara güvenmeyip internette hastalık tedavisi vet tanısı arayanlar

    Hikikomori fenomeni: Eve kapanma diye tarif ediliyor.

    Ego sörfü: Sosyal medyada sürekli kendini arama. YouTube narsizmi.

    Google stalker: Yakın çevresini arama.

    Crackberry: Sürekli mail kontrolü.

    Siberhondrik: Hastalığını internette teşhis etme.

    Fomo hastalığı: Gelişmeleri kaçırma korkusu.

    Nomofobi: ‘No mobile phone’un kısaltması, telefonsuzluk fobisi.

    Selfitis: Aşırı selfie çekme.

    Plagomani: Şarjsızlık korkusu.

    DOKTORLAR BUNALMIŞ

    Ünüvar, milletvekillerine şu değerlendirmeleri yaptı:

    “Artık insanlar bir lokantaya gittiği zaman nerede şarj yakınsa oraya gidiyor; eskiden nerede güneş, hava, aydınlık varsa oraya gidiyordu. Almanya’da bir doktor o kadar bunalmış ki muayenehanesine şöyle bir şey asmış; ‘Google üzerinden hastalıklarına teşhis koyanlar bize değil Yahoo’ya danışsınlar.’ Netflix’in CEO’su, ‘Son günlerde en büyük rakiplerimiz Facebook, YouTube ve uyku’ diyor. Ayrıca bu çağ ayni zamanda ilgi çağı. İlgimizi çepeçevre çevrelemiş birçok teknolojik enstrümanla karşı karşıyayız. Arkadaşlarımızı Facebook’tan buluyoruz, mesajlarımızı Twitter’dan iletiyoruz, sohbetimizi WhatsApp’tan yapıyoruz, arama. larımızı Google’dan, dosyalarımızı yine değişik elektronik posta araçlarından, fotoğraflarımızı Instagram’dan, iş arkadaşlarımızi Linkedin’den buluyoruz.”

    AİLELERE: SINIR KOY DUVAR ÖRME

    “Aileler özellikle ‘Okulda öğretmen, sokakta polis korusun’ gibi bir anlayış içerisinde. Bir defa bundan tamamen sıyrılması lazım. Olayı kendilerinin dışında bir çözüm noktasında görmek yerine sınır koymalı, ama duvar örmeyecek şekilde. Kendilerinin de uyacağı birtakım kurallar koyarak denetlemeli. Teknolojisiz mutluluk alanlarını mutlaka bulmamız ve yapmamız gerekiyor. Bizler akranla büyüdük, çocuklar ekranla büyüyor. Dolayısıyla akranla büyümüş ebeveynlerin ekranla büyüyen çocukları anlaması biraz zor. Hazreti Ali Keremullahi Veche’nin bin 400 yıl önce söylediği muhteşem bir tanımlama var; ‘Anne-babalar kendi yetiştikleri çağa göre değil çocuklarının yaşayacağı çağa göre çocuklarını yetiştirsinler’ diyor. O yeni çağın gereklerini anlamalıyız. Burada dijital okur-yazarlık kavramı çok önemli. Teknoloji bağımlılığının diğer bağımlılıklara benzemez yönleri de var. Elimizdeki su cihaz bizim için çok ciddi bir fırsat da olabilir. Diğer bağımlılıklar gibi yok etmek değil, yönlendirmeyi ön plana almamız lazım.”

  • “Tansiyon ilacından en yüksek verimi almak için uykudan önce alın”

    BBC’deki habere göre 19 bin kişinin verilerini inceleyerek yapılan araştırma sonuçlarını Avrupa Kalp Dergisi (European Heart Journal) için yazdıkları makaleyle açıklayan bilim insanları, tansiyon ilacının sabah yerine akşam alındığı takdirde inme ve kalp krizlerine karşı daha çok koruma sağladığını vurguladı.

    İnsanoğlunun biyolojik saatinin ilaçların etkisine tesir ettiğini belirten bilim insanları, denekleri iki gruba ayırdı. Bir grup tansiyon ilacını sabah, diğeri uyumadan önce aldı. İki grup da beş yılı aşkın süreyle izlendi.

    İlacını yatmadan önce alanların kalp krizi, kalp yetmezliği ve inme nedeniyle ölme veya bu sağlık sorunlarını yaşama riskinin diğer gruba oranla neredeyse yarı yarıya düşük olduğu belirlendi. Ayrıca, ilacı yatmadan alanların tansiyonunun sabah alanlara kıyasla gece boyunca ve gündüz daha düşük olduğu saptandı.

    Araştırma ekibinin başındaki Prof. Ramon Hermida, ilacı gece almanın yüksek tansiyon hastalarından uyku süresince tansiyonun kontrol altında tutulmasını sağladığını vurgulayarak şunları söyledi: “Bu, doktorların yüksek tansiyonu olan hastalarına tavsiye etmeleri gereken bir bulgu. Hiçbir maliyeti yok ama sadece tansiyon ilacını yatmadan önce almaları söylenerek çok sayıda hayat kurtulabilir.”

    Hipertansiyonun tedavisinde doktorların ağırlıklı olarak ilacın sabah alınmasını tavsiye ettiğini anımsatan Hermida, araştırma sonucunun tüm tansiyon ilaçları ve tüm hastalar için geçerli olduğunu kanıtlamak amacıyla daha geniş kapsamlı araştırma yapacaklarının altını çizdi.

  • Reflü Neden Olur? Reflüye Sebep Olan Şeyler Nelerdir?

    Reflü ile bağlantılı sorun yaşayan hastaların büyük bir bölümü göğüste yanma ve mide asidinin boğazlarına – ağızlarına gelmesinden şikâyetçi. Olguların yüzde 10-15’inde göğüs ağrısı ya da daha geniş bir ifade ile kalp hastalığı­nı düşündürebilecek belirtilerin görülebildiğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Melih Özel, “Reflü semptomları 50 yaş üze­rindeki bireylerde daha sık görülürken, reflü semptomlarının başlama yaşı, kadınlarda erkeklerden biraz daha geç oluyor. Ayrıca hastalığa ait komplikasyonlar erkeklerde kadınlara göre biraz daha fazla gözleniyor” dedi. Hastalığın oluşumunda tek bir nedenden ya da her hastada etkili olabilecek ortak nedenlerden söz edebilmenin zor olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Melih Özel, en fazla incelenen ve etkili olduğu bulunan sebepleri şöyle sıraladı:

    Yaş

    İleri yaş, yalnızca adale gücündeki kayıp nedeni ile değil, hem başka nedenlerle daha fazla ilaç kullanma riskinin artması hem de ilaçlara karşı daha erken yaşlarda sahip olunan toleransın da kaybolması dolayısı ile de reflü açısından bir risk oluşturuyor.

    Obezite

    Kilo fazlalığı ve obezite gastroö­zofageal reflü hastalığı riskini artıran en önemli nedenlerden biri. Midenin aşırı dolmasının yarattığı basıncın, dolaylı olarak alt özofagus sfinkteri üzerinde bir etki yaratabileceği ya da aşırı yağlı ve kalorili gıdaların yemek borusu alt ucundaki adalenin gevşemesine neden olabileceği belirtiliyor. Gastroözofageal reflünün vücut kitle indeksi, bel çevresi ve kilo alımı gibi ölçülebilir, objektif bazı ölçütlerle doğrudan ilişkili olduğu kesin bir şekilde ortaya konuluyor.

    Diyafram fıtıkları

    Halk arasında “mide fıtığı” olarak adlandırılan bu durum, midenin bir bö­lümünün yemek borusunun diyafram adalesinin içinden geçtiği açıklıktan yukarıya doğru kayması ve göğüs içerisine doğru fıtıklaşmasıdır. Sonuçta mide içeriğinin yukarıya, yemek borusuna kaymasına engel olamayacağından reflü ortaya çıkar. Burada akılda tutulması gerekli olan önemli bir konu fıtık – reflü iliş­kisinin her reflü hastasında mutlaka olması gereken bir ilişki olmadığı. Her reflü hastasında diyafram fıtığı görülmediği gibi, her diyafram fıtığı olan hastada da reflü oluşması şart değil.

    Gebelik

    Gebeliğinin ilk üç ayı içerisinde reflüye ait belirti ve bulguların görülme sıklığı aynı dönemde gözlenen bulantı yakınmasının sıklığına neredeyse eşittir. Hamile kadınların yüzde 50 ile yüzde 80 kada­rında, gebelik sırasında yeni başlayan reflü semptomları ya da eskiden var olan reflü belirti ve bulgularının şiddetlendiği görülüyor. Gebelerde reflü hastalığının oluşumu, gebeliğe ait hormonların, yemek borusu duvarının hareket fonksiyonları üzerine, yemek borusu alt ucunda bulunan adale yapılarının kasılma gücü üzerine ve midenin bo­şalma işlevleri üzerine olan etkileri ile yakından ilişkilidir.

    Sigara

    Sigara içenler üzerinde yapılmış araştırmalara göre, sigara içen­lerde gastroözofageal reflü sıklığının içmeyenlerden daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Bunlardan biri, sigara içenlerde tükürük salgısının azalmış olmasıdır. Tükürük salgısı doğal anti-reflü mekanizmaların en önemlilerindendir ve fizyolojik olarak oluşan asit reflüsü sırasında yemek borusuna geri kaçan asitin nötralize edilebilmesinde çok önemli rol oynar. Bir başka mekanizma da sigara dumanı içerisinde bulunan toksik madde­lerin yemek borusu mukozası üzerinde doğrudan yarattıkları hasar yapıcı etkidir. Sigara içilmesi sırasında yutulan duman ve toksik gazların zararlı etkileri hem yemek borusu hem mide mukozasında gösteriliyor.

    Yaşam tarzı

    Fiziksel koşullar ve tıbbi neden­ler ve ilaçlar dışında bazı alışkanlıklar ve davranış tarzları da reflü riskini artırıp hastalığın oluşumuna neden olabiliyor. Yağ içeriği yüksek olan gıdaların tüketilmesi, yemekten hemen sonra ya da yemekten sonraki iki saat içerisinde yatılması, uzanılması, kafein içeren ya da gazlı içeceklerin tüketilmesi bu davranış biçimleri arasında en başta gelen örneklerdir. Ayrıca yemek borusu alt ucundaki adalelerin gevşemesine neden olan nane, çikolata, domates içeren gıdalar, soğan, sarımsak ve her türlü baharatın tüketilmesi de yemek sonrası dönemin eziyetli bir hal al­masına kolaylıkla neden olabilir. Büyük hacimli öğünler de ref­lü riskinin artmasına neden olan unsurlardandır.

    Özetle:

    * Az yiyin, öğün atlamayın, ara öğünleri ihmal etmeyin.

    * Beslenme içeriğinizdeki yağ miktarını azaltın.

    * Süt ve süt ürünlerini test edin.

    * Şeker, tatlı, çikolata, nane ve tarçından uzak durun.

    * Baharatlara dikkat edin. Acı yemek güzeldir ama gece kâbusunuz olabilir.

    * Sitrik asit içeren, kafein içeren, gazlı içecekler belirtilerinizi artırabilir.

    * Sebzeler gaz yapabilir ancak reflüyü azdırmaz. Hemen yaf­tayı yapıştırıp, kategorize etmeyin.

    * Dışarıda yemek yerken, tatilde, seyahatte, nerede olursanız olun diye­tinizin kontrolünü elden bırakmayın.

  • Hibiskus Nedir? Faydaları Neler? Hibiskus Çayı Nasıl Demlenir?

    Uzmanların faydalarını saymakla bitiremediği hibiskus, görüntüsüyle de iç açıyor. Sağlık ve zayıflama için yardımcı olan hibiskus çayı, tam anlamıyla bir şifa deposu. Peki, hibiskus bitkisinin faydaları neler? Hibiskus çayı nasıl demlenir?

    Hibiskus (hatmi çiçeği), yaprakları olan alternatif bir çiçektir. Hibiskus çayı “ekşi çay” olarak da tanınmaktadır. Ayrıca; “Medine gülü”, “Narçiçeği” gibi adlarla da aktarda satılmaktadır. Genellikle bir dişli veya loblu marjı ile mızrak ve ovat şeklindedir. Çiçekler beş veya daha fazla olan, büyük, göze çarpan, trompet şeklindedir yaprakları, beyaz, kırmızı, turuncu, mor ve sarıdır, 4-18 cm genişliktedir. Pembe renkli olanlar gibi bazı türlerde çiçek rengi, H. mutabilis ve H. tiliaceus, yaşla birlikte değişir. Meyve kuru ve loblu olan kapsül içeren tohumlardır.

    Hibiskusun faydaları neler?

    İştah azaltıcı etkisi olan hibiskus, metabolizmayı hızlandırır, kilo vermeye yardımcı olur. Ayrıca ödem ve şişkinliği önler.

    C vitamini açısından zengin bir bitki olduğundan, bağışıklık sistemini güçlendirerek vücut direncini arttırır.

    Hibiskusun bir diğer faydası da hazımsızlığı gidermesidir. Bağırsak hareketlerini arttırır, bu nedenle kabızlık için çözüm sağlar.

    Regl dönemindeki ağrılara ve kramplara karşı oldukça faydalıdır. Hormonları dengeler.

    Antioksidanlar bakımından zengin olan hibiskus çayı, hücre deformasyonuna, cilt yaşlanmasına ve kırışıklıklara sebep olan serbest radikallerle karşı savaşır.

    Hibiskus çayı nasıl demlenir?

    Malzemeler:

    • 1 tutam kurutulmuş hibiskus çiçeği
    • 1 su bardağı su
    Kaynattığınız suyu kenara alın, ardından içine kurutulmuş hibiskusları ilave edin, 10 dakika kadar demlenmesini bekleyin. Süzüp afiyetle için.
    Dilerseniz bu çayı demledikten sonra içerisine bal, limon ya da çubuk tarçın ilave edebilirsiniz.

  • Bakanlığın Yasakladığı Ölümcül Haplar İnternette Satılıyor

    Yasağa rağmen birçok ürün internet sitelerinde satılmaya devam ediyor. O ürünlerden biri de Teff Tohumu zayıflama çayı. Ünlü isimlerin reklam filmlerinde oynadığı Teff Tohumu zayıflama çaylarının içinde ölümcül etki yaratabilecek kimyasallar ortaya çıkmıştı. Milliyet’ten Çiğdem Yılmaz’ın haberine göre bu çayın yanı sıra içerisinde sibutramin tespit edilen, ‘On On Tea’, ‘Life Diamond Slim Karışık Bitkisel Çay’, ‘Moerae Bitki Çayı’, gibi çaylarda Bakanlığın kara listeye aldığı ürünler, hala satışta.

    Zararı yokmuş

    By Hercules Plus Energy Drink adlı enerji içeceği de bakanlığın listesinde. İçerisinde sildenafil tespit edilen ürün de, internet sitelerinde satışı devam ediyor.

    Alışveriş sitelerinde ifşa listesinde yer alan cinsel gücü artırıcı ürünler de yer alıyor.

    Sağlıklı diye aldığınız yağlar

    Normal yağlara göre daha sağlıklı olduğu düşünülen zeytinyağları da listede yer aldı. Hatta listede yasaklanan ürünler arasında en fazla zeytinyağının olduğu dikkat çekti. Farklı firmalara ait onlarca zeytinyağı markası bakanlık tarafından tespit edildi. Buna rağmen bu ürünlerinde satışı devam ediyor. O yağlardan biri de ‘Köylü’ adlı markaya ait ‘Riviera Zeytinyağı’. İçerisinde, ‘UV’de özgül soğurma, yağ asitleri kompozisyonu, sterol kompozisyonu, trans yağ asitleri, ECN-42 farkı tohum yağlarının yer aldığı yağ da, internette satılıyor.

  • Obezite Rahatsızlığı Olanların Sağlık Giderleri 2.5 Kat Daha Fazla

    Açlık yaşayan insan sayısındaki artış devam ediyor. Ancak bunun yanında aşırı beslenme ve obezite de önemli bir sorun. Gıda güvensizliği ile aşırı kilo ve obezite arasındaki ilişki, ülkelerin gelir düzeyine bağlı olarak değişiyor. Üst, orta ve yüksek gelirli ülkelerde gıda güvensizliği bazı yaş gruplarında aşırı kilolu ya da obez olma olasılığını artırıyor. Ünlü Lancet Tıp Dergisi tarafından 188 ülkede yapılan araştırma, kilolu veya obez kişi sayısının son 30 yılda 857 milyondan 2,1 milyara yükseldiği ortaya çıkardı.

    Son olarak Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından yayınlanan bir başka raporda ise obezite sorunu yaşayanların sağlık hizmetlerinden daha sık yararlanma eğiliminde olduğu belirtildi. Araştırma, obezlerin normal bireylere göre yaklaşık 2,5 kat daha fazla sağlık harcaması yaptığını belirledi. Ayrıca OECD ülkelerinde obezite kaynaklı hastalıkların tedavisinin, toplam sağlık harcamalarının yüzde 8,4’ünü oluşturduğu bildirildi. OECD raporuna göre, 2020’den 2050 yılına kadar obezite kaynaklı harcamaların en fazla mali yükü Amerika Birleşik Devletleri’ne getireceği ifade edildi. 2020-2050 yılları arasında obeziteye bağlı hastalık harcamasının ABD sağlık sistemine ayrılan yıllık bütçenin yüzde 20’sine denk gelmesi bekleniyor. Toplam bütçe baz alındığında obeziteye bağlı hastalıklara ayrılacak harcamalar her bir ABD vatandaşına 644 dolara mal olacak.

    TÜRKİYE KİŞİ BAŞINA 99 DOLAR AYIRACAK

    Raporda Türkiye ile ilgili rakamlar da yer aldı. Söz konusu dönemde Türkiye sağlık harcamalarının yüzde 12’sinin obeziteye bağlı hastalıklara ayrılacağı ön görülüyor. Bu da kişi başına 99 dolar harcama anlamına geliyor.

     

    2020-2050 yılları arasında obeziteye bağlı hastalıklara en çok bütçe ayıracak ülkeler ise şöyle sıralandı: (kişi başına)

     

    1- Amerika Birleşik Devletleri – 644.8 dolar

    2- Almanya – 411.2 dolar

    3- Kanada – 295 dolar

    4- İtalya – 234 dolar

    5- İspanya – 226.9 dolar

    6- Avustralya – 207.3 dolar

    7- Birleşik Krallık – 188.5 dolar

    8- Fransa – 148.2 dolar

    9- Rusya – 101.9 dolar

    10- Türkiye – 99 dolar

    11- Brezilya – 94.4 dolar

    12- Çin 52.7 dolar

    13- Hindistan – 16.4 dolar

  • İş Yerindeki Stres Kilo Aldırıyor

    Kontrolsüz yemek yeme; kişinin belirli durumlarda kontrolü kaybedip aç olmasa bile kontrolsüzce beslenmesi olarak tanımlanıyor. Örneğin; başkaları yemek yerken kişinin de yemek yemesi veya aç olmadığı halde yemek görünce / koklayınca kendini tutmayıp yemek yemesi gibi. Duygusal beslenmede ise; açlıktan ziyade olaylara yemek yiyerek tepki veriliyor. Yani üzgün ya da stresli olunan bir durumda olumlu duyguyu ortaya çıkarmak için yemeklere yöneliyor. Tükenmişlik sendromu durumunda da kişilerin yaşadıkları duygusal değişimlerle mücadele etmek için bu yöntemi tercih ettiklerini anlatan Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog ve Diyetisyen Merve Öz, “Yapılan çalışmalar, tükenmişlik sendromunun duygusal yeme bozukluğu ve kontrolsüz beslenmeyle yakından ilişkili olduğunu çok açık bir şekilde gösteriyor” diyor.

    KALORİSİ YÜKSEK BESİNLERİN CAZİBESİ ARTIYOR

    İş yerinde yaşanan problemler sonucunda yaşanabilen tükenmişlik sendromunun etkisiyle; çaresiz hissetme, kolay öfkelenme, sinirlilik, keyifsizlik, hayal kırıklığı, bıkkınlık, özsaygının ve özgüvenin düşmesi, kendini değerli görmeme ve ümitsizlik gibi duygusal belirtiler ortaya çıkabiliyor. Bu durumda gün içinde kalorisi yüksek besinler daha fazla tüketiliyor. Fazla kalorili yiyecek tüketimi ve daha az fiziksel aktivite sonucunda kilo almak kaçınılmaz oluyor.

    Merve Öz, bu duygusal belirtilerin ruhsal duruma ve dolayısıyla kilo verme sürecine olumsuz etkilerini en aza indirmek için iş faktörlerinin mutlaka göz önüne alınması gerektiğine dikkat çekiyor. Gerekli durumlarda, bir uzmandan da destek alınması yarar sağladığının altını çiziyor.

    DAVRANIŞ DEĞİŞİKLİĞİ ŞART!

    Fazla tüketime neden olan kontrolsüz yemek yeme ve duygusal yemek yemeden kurtulmak için davranış değişikliğinin şart olduğunu söyleyen Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi’nden Merve Öz şöyle konuştu: “Bu nedenle, çalışan yetişkinlere sunulan kilo kaybı programları ve kilo yönetimi programları; iş yükünü ve yorgunluğu değerlendirmek ve davranışsal terapi yoluyla yüksek iş yükünü veya yorgunluğu ele alabilen yollar içermelidir.”

    BİLGİSAYARLA YA DA TELEFONLA İLGİLENİRKEN YEMEK YEMEYİN

    Kontrolsüz yemek yeme ve duygusal yemek yemeden kurtulmak için bilişsel kısıtlama yapmak yani zihnen yemek alımını kontrol etmek gerekiyor. Bunun için yapılması gerekenleri Merve Öz şöyle sıralıyor: “Küçük porsiyonlar tüketmek veya kilo yapan yiyeceklerden kaçınmak bilişsel kısıtlamaya örnek olarak verilebilir. Ayrıca bilinçli yemek yenmelidir. Bilgisayarla ilgilenirken, telefonla ilgilenirken yani odak noktası başka bir yerdeyken yenilen yemeğin miktarı abartılmaya mahkumdur. Bu yüzden yemek yerken sadece yemek ile ilgilenilmeli; odaklanarak, 5 duyuyla yemek yenilmeli.”

    STRES ANINDA YAPILACAKLAR LİSTENİZ OLSUN

    Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Uzman Psikolog ve Diyetisyen Merve Öz, tükenmişlik sendromu durumunda kilo almamak için öncelikle stres anında yemek yerine yapılacaklar listesi hazırlanmasının yarar sağlayacağını belirterek şunları anlatıyor: “En az 10 maddeden oluşacak liste hep göz önünde olmalı. Listeye; kahve veya su içmek, biraz yürüyüp gelmek, müzik dinlemek, ortam değiştirmek, gevşeme egzersizi yapmak, sevilen birisi ile telefon görüşmesi yapmak gibi maddeler eklenebilir. Bu listenin hepsi denendikten sonra yemek yeme isteği halen geçmemişse son çare olarak yemek yenilmelidir. Ayrıca iş yerinde yüksek kalorili atıştırmalıklar el altında bulundurulmamalı, mümkünse hiç alınmamalı.”