Kategori: Sağlık

  • Bursa Uludağ Üniversitesi Profesöründen Önemli Açıklama! Ölümünüz Elinizden Olabilir

    Bursa Uludağ Üniversitesi Besin Hijyeni Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar, doğru yıkanmayan ellerdeki gözle görülmeyen bakteri ve mikropların gıdayla teması ya da direkt vücuda alınmasının tehlikelerine vurgu yaparak, “Bu mikroorganizmalardan dolayı yaşanan gıda zehirlenmesinde basit bir ishalden ölüme kadar giden bir bedel ödeme durumu ortaya çıkar” dedi.
    Prof. Dr. Mustafa Tayar, ellerde bulunan mikroorganizmalar ve el yıkama alışkanlıkları hakkında yaptığı akademik çalışmalarda çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Tayar, ellerdeki bakterilerin gıdayla teması ya da göz, ağız, kulak gibi organlardan vücuda girmesi durumunda basit bir ishalden ölüme kadar pek çok olumsuz sonuçla karşılaşılabileceğini söyledi. Özellikle gıda ve sağlık sektörü çalışanlarının ellerini hassasiyetle ve özenle yıkamaları gerektiğini belirten Tayar, el yıkamanın sıcak su ve uygun sabunlarla yapılmasını ve elleri en az 20 saniye ovalayarak, tırnakları, yüzük gibi aksesuarların çevrelerini temizleyerek yıkamak gerektiğine vurgu yaptı.

    ‘YÜZDE 90’IMIZ EL YIKAMAYI BİLMİYORUZ’

    Bireylerin yüzde 90’dan fazlasının el yıkamayı bilmediğini belirten Tayar, bu konudaki bilinçsizliğin sağlık ve gıda sektörü çalışanları için büyük bir tehlike olduğuna dikkat çekti. El yıkamanın gıda güvenliğinde temel noktalardan olduğunu söyleyen Tayar açıklamasında, “El yıkamak hepimizin ihmal ettiği konuların başında gelir. Elimizi suya gösterdiğimiz zaman, sabuna dokundurduğumuz zaman temizlediğimizi zannederiz fakat ellerimizde gözle görülmeyen canlılar, mikroorganizmalar bulunuyorlar. Bunlar çok küçük sayılarda olsalar bile gıdaya bulaşabilir ve gıdayı insan sağlığı için tehlikeli hale getirebilir. Gıda zehirlenmesinde basit bir ishalden ölüme kadar giden bir bedel ödeme durumu ortaya çıkar” dedi.

    ‘DOĞRU YIKAMA SALGIN HASTALIKLARI ÖNLER’

    El yıkamadaki bilinçlenmenin salgın hastalıkların da önüne geçeceğini söyleyen Tayar, “El yıkamanın önemini tekrar vurgulamak ve farkındalık oluşturmak gerekir. Bunu yaptığımız zaman bulaşıcı hastalıkların yarısını önleme şansımız var. Elimi yıkıyorum, yıkadığımı zannediyorum ama gözle görülmez mikroorganizmaların varlığını orada devam ettirmesi bana bunun bedelini ödetiyor. İnsanların yüzde 90’ı el yıkamayı bilmiyor. Oran bu kadar yüksek. Gıda ve sağlık sektörü çalışanları da ne yazık ki bu gruba dahiller. Elleri yıkamak için mutlaka sıcak su, uygun bir sabun ve uygun bir sürede bu işi devam ettirmemiz gerekir. Bunu, 3-4 yaşındaki çocuklara kişisel bakım olarak öğretmemiz gerekir. Hastane enfeksiyonları diyoruz, birçok problemle karşılaşıyoruz. Gıda zehirlenmeleri diyor birçok problemle karşılaşıyoruz. Bunun altında yatan ana sebep de el yıkamayı fazla önemsememizden kaynaklanıyor. Eller yıkanmadığında mikroplar vücudu giriyor. Eğer ben bir gıda sektörü çalışanıysam, bu ellerle köfte yoğuruyorsam, bu ellerle servis yapıyorsam, elimdeki bakterileri o ürünlere bulaştırmam söz konusu olur” şeklinde konuştu.


    ‘CEP TELEFONUNDA KLOZETTEN ÇOK BAKTERİ VAR’

    Gün içinde uygun yıkanmamış ellerle en çok cep telefonlarının kullanıldığını dile getiren Tayar “Gün boyunca en az 3-4 saat cep telefonuyla beraberiz. Yaptığımız çalışmalarda klozet kapağıyla karşılaştırdığımızda cep telefonu yüzeyinde daha fazla bakteri olduğunu görüyoruz. O bakteriyi sürekli vücudumuza almamız önce kendi sağlığımız açısından zararlı sonra da eğer ellerle herhangi bir işlem yapıyorsak o bakteriyi yaymamız söz konusu oluyor. Cep telefonlarını uygun bir hijyenik ürünle günde birkaç kez temizlemek ve ağız ve yüz bölgelerine çok yakın tutmamak gerekir” dedi.

  • Yapay zeka artık meme kanserini teşhis edebiliyor

    IBM’in geliştirdiği yeni yapay zeka modeli, bir radyolog düzeyinde kanserin teşhisini mümkün kılıyor. Şirketten yapılan açıklamada yapay zekanın özel bir algoritma sayesinde hastanın görüntülenme verileri ile sağlık geçmişini birlikte analiz ederek teşhis koyduğu belirtildi. Açıklamada, yapay zeka teknolojisinin meme kanseri vakalarının yüzde 87’sinde doğru teşhis koyduğu kaydedildi.

    Radyologların daha kolay teşhis koyabilmesini sağlayacak olan bu özel teknolojinin yakın gelecekte kullanımının yaygınlaşması bekleniyor.

  • ‘Okul Gıdası’ logosunun kullanım detayları açıklandı

    Tarım ve Orman Bakanlığı‘nın ‘Okul Gıdası Logosu Uygulaması Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ’i, 16 Eylül’de yürürlüğe girmek üzere Resmi Gazete’de yayımlandı.

    Buna göre, Okul Gıdası logosu kullanımının uygulanmasında Tarım ve OrmanSağlık ve Milli Eğitim bakanlıkları iş birliği yapacak.

    Milli Eğitim Bakanlığı‘na bağlı resmi ve özel okul/kurumların bünyesinde faaliyet gösteren kantinkafeteryabüfeçay ocağı gibi gıda işletmelerinde satışa sunulacak hazır ambalajlı gıdalarda “Okul Gıdası” logosu yer alacak.

    LogoTarım ve Orman Bakanlığı‘ndan işletme kayıt/onay belgesi alan gıda işletmecileri tarafından, belirlenen kriterlere uygun olarak üretilen hazır ambalajlı gıdalarda herhangi bir başvuruya gerek kalmaksızın kullanılabilecek. Buralarda satılacak hazır ambalajlı gıdalar, Türk Gıda Kodeksi‘ne de uygun olacak.

    Eğitim kurumlarında satışı uygun olmayan gıda ve içeceklerde Okul Gıdası logosu bulunamayacak. Bakanlıklar tarafından okullara dağıtımı yapılan okul sütü, okul üzümü ve benzeri bedelsiz ürünlerde de logo kullanılacak.

    Ambalaj üzerinde yer alacak logonun çapının, en geniş yüzeyi 80 santimetrekareden büyük olan ambalajlarda veya kaplarda 2,5 santimetre, 25 ile 80 santimetrekare arasında olanlarda 2 santimetre ve 25 santimetrekareden küçük olanlarda 1.5 santimetre olması gerekecek.

    Okul Gıdası logosunda yer alan yazı karakterleri ve şekiller, etikette kullanılan zeminle kontrast oluşturacak şekilde kullanılacak.

    Okullarda satışa sunulacak gıdalara ilişkin talep ve öneriler Tarım ve Orman Bakanlığı başkanlığında 3 bakanlığın 2’şer temsilcisinden oluşan komisyonca alınacak.

    DENETİMLER

    Okul Gıdası kriterleri, Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla gıda işletmelerine bildirilecek. Okul/kurum müdürlükleri, bünyelerinde faaliyet gösteren gıda işletmelerinin belirtilen kriterlere uyum sağlayıp sağlamadıkları konusunda gerekli denetimleri yapacak.

    Tarım ve Orman Bakanlığınca yapılan denetimlerde, Okul Gıdası logosu bulunmayan veya logo bulunduğu halde belirlenen koşullara uygun olmayan gıda satışı yapan işletmeler tespit edildiğinde gerekli tedbirlerin alınması için aylık olarak Milli Eğitim Bakanlığı il/ilçe müdürlüklerine iletilecek.

    Bakanlıklar belirlenen usul ve esasların uygulanmasında Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) ile iş birliği yapabilecek. Bu kapsamda TGDF, gıda işletmelerinin logo kullanımına uyum sağlamalarına ilişkin süreçte gıda işletmelerinin bilgilendirmesini sağlayabilecek.

    İlgili bakanlıklar, gerekli görülen durumlarda diğer sivil toplum kuruluşlarıyla da iş birliğine gidebilecek.

    Tebliğ, Bakanlığa bağlı resmi ve özel okul/kurumların bünyesinde faaliyet gösteren yemekhaneleri kapsamayacak.

  • Aşırı kahve ve çay kemik erimesi riskini artırıyor

    Türkiye’de toplumun giderek yaşlandığını ve bu nedenle kemik erimesinin (osteoporoz) önemli bir sağlık sorunu olarak ön plana çıktığını belirten Medicana Bahçelievler Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzm. Dr. Ahmet Çapar, hastalık ve alınması gereken önlemler hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Kemik erimesinin sessiz bir hastalık olduğunu ifade eden Uzman Dr. Ahmet Çapar, “Bir kırık oluşuncaya kadar sessiz bir şekilde ilerler. Kırıklar, minimal travmalar veya bazen travmasız oluşur, özellikle yaşlılarda sıktır. Osteoporoz, kırıklar oluşmadan da tanısı konabilen, gerekli önlemlerle ve tedavilerle, kırıkların yaratacağı sağlık sorunlarının önlenebildiği bir hastalıktır” diye konuştu.

     

    KEMİK KAYBI 30’LU YAŞLARDA BAŞLAR

    Osteoporozun kesin nedeninin bilinmediğini ifade eden Uzm. Dr. Ahmet Çapar, “Kemiğin gözenekli hale geldiği süreç iyi anlaşılmıştır. Yaşamın erken dönemlerinde, kemik parçalanır ve sürekli olarak yenilenir, bu kemiğin yeniden şekillenmesi olarak bilinen bir süreçtir. Kemik yoğunluğu genellikle bir insanda 20’li yaşların sonlarında doruğa ulaşır. Kemik kaybı genellikle 30’lu yaşların ortasında başlar. Kemikler, kalsiyumun yerini değiştirebildiğinden daha hızlı kaybetmeye başlar. Kemiklerde şekillenme daha az gerçekleşir ve kemikler incelmeye başlar’’ diye kaydetti.

    KEMİK KAYBI MENOPOZ SONRASI HIZLANIR

    Kadınlar için, kemik yoğunluğu kaybının menopozdan sonraki ilk 5 ila 7 yıl içinde hızlandığını ifade eden Uzm. Dr. Ahmet Çapar, şunları söyledi:

    “Kemik kaybındaki bu hızlı postmenopozal artış, vücudun kemiklerdeki kalsiyumu korumaya yardımcı olan estrojen üretimindeki keskin bir düşüşten kaynaklanmaktadır. Bazı kemik yoğunluğu kaybı yaşlanmanın doğal bir parçası olmasına rağmen, bazı kadınlar kemik erimesi ile ilişkili kemik kırıkları için daha yüksek risk altındadır. İnce veya küçük bir iskelet sistemine sahip olan kadınlar, sigara içenler, orta dereceden fazla içenler veya hareketsiz bir yaşam tarzı yaşayanlar gibi daha yüksek risk altındadır. Ailede kalça kırığı öyküsü olan ve özellikle de 40 yaşından önce yumurtalıklarının çıkarıldığı kadınlar da bu duruma daha yatkındır. Kırık riskini sıfıra indirmeyi tamamen sağlayacak bir tedavi yöntemi yoktur. Ancak, osteoporozu hayat tarzınızda değişikliklerle önleyebilirsiniz. Düzenli ve yeterli düzeydeki egzersiz programları bütün yaşlarda çok faydalıdır. Büyüme çağında ve 60 yaşından sonra diyetteki kalsiyum miktarına önem verilmelidir.”

    “MİNERAL EN ÖNEMLİ KALSİYUMDUR”

    Kemik sağlığı için en önemli mineralin kalsiyum olduğunu vurgulayan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ahmet Çapar, kafeinin kemik sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi üzerine şunları söyledi:

    “Kemik erimesinden koruyan en önemli besinler süt ve süt ürünleridir. Peynir ve diğer süt ürünleri kalsiyum bakımından zengin içeriğe sahiptir. Bunun yanı sıra yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, kuruyemiş, D vitamini içeren gıdalar ve tahıl bakımından zengin besinler de kemik erimesini korumak için tüketilmesi gereken besinlerdir. D vitamini de kemiklerin güçlenmesinde oldukça fayda sağlar. D vitamini sindirim sisteminde kalsiyum emilimini artırarak kemik yapımını artırır. Gün ışığına çıkma ve günde ortalama 15 dakika güneş ışığına maruz kalma halinde günlük D vitamini ihtiyacı cildimiz tarafından üretilir. Kemik erimesinden korunmak için kafein içeren kahve ile çay tüketimini kısıtlanmalıdır. Kafein de sigara ve alkol gibi sindirim sisteminden kalsiyum emilimini azaltıyor ve böbreklerden kalsiyum atılımını artırıyor. Vücutta kalsiyum miktarı azalınca da kemik yapımı gerçekleşmiyor. Günde 3-4 fincandan fazla kahve tüketmeyin. Kafeinsiz kahveyi tercih edin. Kahve alışkanlığınız varsa, ek kalsiyum desteği alarak açığınızı kapatmaya yardımcı olun.”

  • Her hafta kredi kartı büyüklüğünde plastik yutuyoruz

    Rapora göre dünya genelinde insanlar her yıl, 1 milimetreden küçük yaklaşık 102 bin plastik parçası yutuyor bu da 250 gram plastik anlamına geliyor. Bu plastiğin yüzde 90’ının musluk sularından ya da plastik şişe sularından geliyor.

    Telegraph gazetesinin aktardığına Avustralya’daki Newcastle Üniversitesi’nden araştırmacılar insanların ağız yoluyla aldığı plastiklerle ilgili 50’den fazla araştırma yaptı.

    Buna göre ortalama bir insan, her hafta içtiği sulardan bin 769 partikül, parça kabuklu deniz hayvanlarından 182 partikül ve tuzlardan ve biradan 11 parça plastik partikülü biradan geliyor.

    Avrupa’da musluk sularının ortalama yüzde 72’sinin plastik içerdiği, her bir yarım litre suda iki plastik partikülünün bulunduğu belirtildi.

    Ağız yoluyla plastik alımının insan sağlığına verdiği uzun dönemli zararlar konusunda henüz kesin bir bilgi olmamasına karşın bazı araştırmalar belli bir seviyenin üzerindeki plastik alımı ve plastif liflerinin nefes yoluyla çekilmesinin solumun yollarında hafif iltihaplanmaya yol açabileceğini gösteriyor.

    Bazı plastiklerin taşıdığı kimyasalların ise cinsel işlevsizlik, kısırlık ve genetik mutasyon ve kanser gibi hastalıkların artışına yol açabileceği belirtiliyor.

    Gazeteye göre İngiltere’de her yıl 7.7 milyar adet plastik su şişesi kullanıyor ve bunların yarısından daha azı geri dönüşüme gönderiliyor. Bunun anlamı da İngiltere’de her gün 16 milyon su şişesi çöpe gidiyor.

  • Bal ne kadar sağlıklı?

    Bir Ankete göre, ortalama bir Amerikalı (140 kiloluk rafine şekerden fazla yemek yiyen) ve her yıl ek olarak 60 kiloluk bir fruktoz mısır şurubu yiyor. Yeni araştırmalara göre, rafine şeker alımımızı değiştirip saf çiğ bal kullanabiliyorsak, sağlık yararları kesinlikle muazzam olacaktır.

    Ham bal , çiçek nektarından arılar tarafından hazırlanan, süzülmemiş ve pastörize edilmemiş bir tatlandırıcıdır. Bugün tüketilen balın çoğu işlenmiş baldır. Balbesin değeri ve sağlık gücü ile doludur. Kilo kaybı, mevsimsel alerjilere uyku problemleri gibi birçok konuda yardımcı olabilir.

    Balın Bazı Sağlık Faydaları:.

    Doğal Enerji Kaynağı:

    Aynı zamanda “mükemmel çalışan yakıt” olarak da bilinir. % 80 doğal şeker,% 18 şeker, mineral, vitamin, polen ve protein içerir (yüzde 2). Beslenme laboratuvarı, egzersiz yapmadan hemen önce tüketmesi için en iyi karbonhidrat alternatiflerinden birini göstermiştir. Hem yakıt ikmali hem de geri kazanım için şiddetle tavsiye edilir. Sebep, antrenman öncesi atıştırmalıkların ve antrenman sonrası atıştırmalıkların bir kısmına eklendi.

    Antioksidanlarla Dolu:

    Çalışma ayrıca günlük ham bal dozunun, vücuttaki sağlığı teşvik eden antioksidanların seviyesini yükselttiğini göstermektedir. vücutta serbest radikallerin tıkanmasına neden olur ve hastalığa neden olur. Aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendirir.

    Uyku Yardımı:

    Restoratif uyku, çiğ bal tarafından iki şekilde desteklenir. Yatmadan önce bal tüketirsek, glikojen arzı yenilenir ve beynin bizi uyandırabilecek yakıt arayışı tetiklemesi önlenir.

    Melatonin ayrıca bağışıklığı arttırır ve dinlenme döneminde dokuyu yeniden oluşturmaya yardımcı olur. Kötü uyku, hipertansiyon, obezite, kalp hastalığı, artrit, inme ve tip 2 diyabet için bir risk faktörü olarak gösterilmiştir. Doğal olarak birçok sağlık problemi riskini azaltır.

    Diyabet Yardımı:

    Ham bal ve tarçın kombinasyonu, sağlıklı kan şekeri yönetimine özellikle faydalı olabilir. Ham bal, insülini arttırır ve hiperglisemiyi azaltır.

    Sağlıklı Kilo Yönetimi:

    Yapılan çalışmalardan şekerin bal ile değiştirilmesinin fazla kilolarda paketlenmeyi önlemeye yardımcı olabileceği ve ayrıca kan şekeri düşürdüğü bulunmuştur.

    Balın bu denli faydaları varken Hakiki kestane balının faydaları nı duyunca çok şaşıracaksınız.

  • Mide küçültme ameliyatlarıyla ilgili Meclis’te alt komisyon kuruldu

    TBMM Dilekçe Komisyonu‘nun mide küçültme ameliyatlarıyla ilgili harekete geçmesiyle 6 ay önce ‘obezite ile mücadele yöntemleri ve cerrahi uygulamalardaki malpraktis iddialarının araştırılması ve alınabilecek önlemlerin belirlenmesi’ için alt komisyon kuruldu. Komisyon Başkanı Belma Satır, çalışmalar hakkında bilgi verdi. Satır, kendilerine gelen şikayet dilekçeleri sonrası ‘Obezite nedir ve nasıl önlenebilir?’ diyerek, çalışma başlattıklarını kaydetti. Türkiye’de ve dünyada obezite gerçekliliği olduğunu belirten Satır, “Bunu hem verilerde hem de yaşadığımız çevreden görüyoruz. Bize müracaat eden, obeziteden dolayı yapılan mide ameliyatlarından mağdur olan ailelerin dilekçelerinden anlıyoruz. Obezite ile ilgili çalışmaya 6 ay önce kurduğumuz alt komisyonda başladık. Bu çalışmayı ilgili bakanlıklar ve kuruluşlarla yürütüyoruz” dedi.

    ‘OBEZİTEYLE BİRÇOK HASTALIK TETİKLENEBİLİR’

    Obezitenin, önlenmemesi halinde pek çok hastalığın da tetikçisi olabileceğine dikkat çeken Satır, “Obezite sadece şişmanlık olarak, fiziksel bir durum olarak görülmemeli. Obezite ile birlikte birçok hastalık tetiklenebilir. Kalp, kanser, diyabet solunum yetmezliği gibi” diye konuştu.

    Obezite konusunda Türkiye’nin, Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada yer aldığını belirten Satır, “Dünya Sağlık Örgütü’nün 2018 yılında yaptığı bir araştırmaya göre; yüzde 38’lik oranla Avrupa’da  Türkiye en yüksek oranda obezite vatandaşı olan ülke. Yüzde 38’lik oran çok yüksek bir oran. Türkiye’de tek bir istatistik oranı yok. Yetişkinlerde her 3 kişiden 1’i obez ya da çok kilolu. Her 4 çocuktan 1’i obez ya da çok kilolu. Bu rakamlar özellikle çocuklar için söylemek isterim önümüzdeki günlerde çok büyük bir sorun olarak karşımıza çıkacak” dedi.

    ‘DİREKT AMELİYATA GİTTİKLERİNİ GÖRÜYORUZ’

    Komisyon Başkanı Satır, obezite hastalarının mide küçültme ameliyatından önce beslenmesine ve egzersizine dikkat etmesi gerektiğini belirtti. Tedavi yöntemlerine gidilmeden yanlış teşviklerle kişilerin ameliyata yönlendirildiğini kaydeden Satır, şunları söyledi:

    “Bazı vakalarda tedavi sürecinin takip edilmediği görülüyor. İlaç yöntemlerine gidilmeden medyadaki sanatçıların artistlerin, mankenlerin pohpohlamasıyla veya teşvikiyle insanların direkt ameliyata gittiğini görüyoruz. Bunların doğru olmadığını hem bilim insanları hem yaşanan kötü olaylarda gösteriyor.Komisyonumuz çalışmaya devam ediyor. Geleneksel yol ve yöntem var. Yemek yemeği seviyoruz. Bu konularda biraz daha dikkatli olmamız gerekiyor. Çocuklara faydalı olmayacak reklamlara dikkat edilmesi gerekiyor. Yemek konusunda ısrardan vaz geçmeliyiz. Faydası olmayan reklamların yayınlanmasına izin verilmemeli. Okul kantinlerinde denetimlerin artırılması gerekiyor. Gazlı içecekler Türkiye’de üretilirken damak tadına uygun fazla şekerli üretiliyor. Bu konuda hassa olmamız gerekiyor.”

  • Alzheimer’a ilaç umudu

    Türk-Alman Üniversitesi Moleküler Biyoteknoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Orkide Coşkuner-Weber’in makalesi, Amerikan Kimya Topluluğu’nun saygın Journal of Chemical Information and Modeling dergisine kabul edildi. Yayının ilk kez bilim kadınlarına atfedilen ‘Hesaplamalı Kimya Alanındaki Kadınlar’ adlı özel sayısında yer alan Dr. Orkide Coşkuner Weber’in, Alman bilim kadını Prof. Dr. Birgit Strödel ile birlikte hazırladığı makale, Alzheimer hastalığının arkasındaki kimyasal mekanizmaları ele alıyor. Coşkuner’e göre makalede ortaya konan bulgular, hastalığı tedavi edilebilecek yeni bir ilacın geliştirilmesinin de önünü açıyor.

    ‘KİMYASAL MEKANİZMAYI ÇÖZDÜK’

    Hürriyet’ten Önder Öndeş’in haberine göre Alzheimer hastalığına neden olan kimyasal mekanizmayı çözdüklerini söyleyen Coşkuner, çalışmayı şöyle anlatıyor:
    “Beyindeki bir düzensiz protein olan ‘Amyloid-Beta’, zamanla Alzheimer hastalığına neden olabilen bazı yapıları ortaya çıkarabiliyor. Endüstrileşmiş bölgelerde yaşayan insanların beyinlerinde ‘bakır, çinko, demir geçiş metal iyonları’ daha fazla. Bunlar bir süre sora ‘Amyloid-Beta’ proteniyle etkileşime geçiyor. Bu da Alzheimer riskini arttırıyor. Özetle, şehirdeki insanlarda bu hastalığa yakalanma riski daha büyük. Alman bilim kadını Prof. Dr. Birgit Strödel ile bu kimyasal mekanizmanın tam olarak nasıl geliştiğini araştırdık. Bu mekanizmayı çözdük ve makale yazıldı. Böylelikle bu hastalığın tedavisinde kullanılabilecek yeni bir ilacın da önü açılmış oldu. Türkiye’de bu konuda çalışmalarımız da başladı. Makalenin saygın Journal of Chemical Information and Modeling’in ‘Bilimdeki Kadınlar’ özel sayısında yer almasından dolayı da gurur duyuyorum.”

    BİRÇOK ARAŞTIRMAYA KATILDI

    Lisans ve doktora eğitimini kimya alanında Almanya’da Köln Üniversitesi’nde tamamlayan Coşkuner, aralarında Stanford ve John Hopkins üniversitelerinin de yer aldığı birçok araştırma projesinde çalıştı. Birçok uluslararası şirketin araştırmalarında da yer alan Coşkuner, çalışmalarını Türk-Alman Üniversitesi Moleküler Biyoteknoloji Bölümü’nde sürdürüyor.

  • Türkiye Baharatçılar ve Aktarlar Federasyonu Başkanı Özdemir: “En çok talep cinsel gücü arttırıcı bitkisel ilaçlara var” 

    Türkiye Baharatçılar ve Aktarlar Federasyonu Başkanı Özdemir: “En çok talep cinsel gücü arttırıcı bitkisel ilaçlara var” 

    Ülkemizde son yıllarda oldukça yaygınlaşan alternatif tıp olarak bilinen aktarlara vatandaşlar yoğun ilgi gösteriyor. Güzelleşmek, ağırlarından kurtulmak, cinsel performansını arttırmak ve çocuk sahibi olmak isteyen vatandaşlar soluğu aktarlarda alıyor. İşinde uzman aktarlar yaptıkları karışımlarla vatandaşların cinsel performansını arttırmasına yardımcı olurken, çocuk sahibi olmayanları da çocuk sahibi yapıyor. Bir çok hastaya yaptıkları karışımlarla şifa olan aktarlar son yıllarda büyük ilgi görüyor.

    Özellikle cinsel performansını arttırmak isteyen vatandaşlar kimyasal ilaçların verdiği zararlardan korkarak soluğu aktarda alıyor.


    Bitkisel ilaçların son yıllarda büyük rağbet gördüğünü ifade eden Türkiye Baharatçılar ve Aktarlar Federasyonu Genel Başkanı Halit Özdemir, “Ben bu işi üçüncü kuşak olarak yapmaktayım. Bursa’daki dükkanımızda 1960 yılından itibaren şifa dağıtıyoruz. Eczanelerden alınan ilaçlar tamamen sentetik ürünler, insanlar bunun farkına vardı. Bu ilaçlar hastalığı iyileştirme yönünde değil, iyileştirmek yerine hastalığın üzerini kapatıyor. Sadece hastalığı durduruyor. Kökünden bitirmiyor. Şeker ve tansiyon hastaları senelerce ilaç kullanıyor, çözüm yok. Ama bitkisel ürünlerde tedavi edici özellikler var. Bunları doğru yerde, doğru şekilde kullanmak lazım. Bu iş de uzman güvenilir yerlerden almak gerekir. Bitkisel ilaçlara çocuğu olmayanlar yoğun ilgi gösteriyor. Erkek’de veya bayanda problem olabiliyor. Çocuğu olmayan çiftler için özel bitkisel karışım hazırlıyoruz. Bu karışımı tüketen çok sayıda çift çocuğumuz oldu diye bize teşekküre geldi” dedi.


    “En çok talep cinsel gücü arttırıcı bitkisel ilaçlara var” 
    Cinsel performansını artırmak isteyenlerin soluğu aktarda aldığını belirten Özdemir, “Cinsel gücü arttırıcı ürünlerin eczanelerde kimyasalları var ama vatandaşlar bu ürünleri kalp krizi geçirmemek için tercih etmiyor. Cinsel gücü arttırmak için vatandaşlar bitkisel ürünleri tercih ediyor. Bitkisel ürünlerde kimyasallarda olduğu gibi ölüm tehlikesi yok. Bitkisel ürünler cinsel gücü inanılmaz derece arttırıyor. Bu ürünlere talep çok fazla, kullanan kişiler çok memnun. Evliliklerde yuva yıkılmasının en büyük sebeplerinden biri cinsel isteksizlik. Biz bunu yaptığımız karışımlarla ortadan kaldırıyoruz” şeklinde konuştu.

  • Bayramı kilo almadan geçirmenin yolları

    “Bayramlarda diyet yapmak mümkün değildir” diyen Batıgöz Sağlık Grubu İç Hastalıkları Uzm. Dr. Ali Kemal Canayak, Ramazan Bayramını sağlıklı geçirmenin yolları hakkında bilgiler verdi…

    Bayramlarda diyet yapmak mümkün değildir. Bayramlarda ailemizle, sevdiklerimizle birlikte bir keyif ve mutluluk hali ile moral depolamak bedene de iyi gelir. Ancak sağlığımız açısından bazı kurallara uymamız gerekir. Kalp hastaları yağlı yemeklerden kaçınmalı, seker hastaları tatlı tüketimine dikkat etmelidir. Kızartma yerine haşlama ve ızgara tercih edilmelidir.

    Bol hareket edilmeli, yürüyüş, yüzme ve gerekirse sportif faaliyetler ihmal edilmemelidir.

    SADECE SALATA YEMEYİN

    Öğün atlanmamalı, öğle yemeği mutlaka yenmelidir. Aksi halde kan şekeri dengesizliği gelişir. Sabah kahvaltıda poğaça, börek gibi hamur işlerinden kaçınılmalıdır, bunlar insülin salgısını uyararak daha hızlı acıktırıp karbonhidrat tüketme isteğini artırırlar. Peynir, zeytin, yumurta, çiğ sebzeler ve tam buğday ekmeği; kahvaltıda bulunmalıdır.

    “Yemeklerde börek ve tatlı gibi karbonhidrat içeren gıdalar yanında sebze ve bakliyat tüketimi ihmal edilmemelidir” diyen Batıgöz Sağlık Grubu İç Hastalıkları Uzm. Dr. Ali Kemal Canayak, “Sebze yemeği, bulgur pilavı, yoğurt, cacık, tam buğday ekmeği şeklinde dengeli beslenilmelidir. Öğünlerde sadece salata, sadece makarna veya sadece et gibi tek tip yiyecek yerine protein + karbonhidrat karışımı yapılmalıdır. Balık + salata, et + salata, tavuk + salata, yoğurt + makarna gibi mönüler oluşturulmalıdır.

    TATLI YEMEKTEN 2 SAAT SONRA YENMELİ

    Bayramın vazgeçilmezi olan şekerleme, çikolata, tatlı ve hamur işi yerken miktar ve çeşit sınırlaması yapılmalıdır. Hepsinden bol miktarda tüketilmemelidir. Tatlılar mümkünse yemeklerden 2-3 saat sonra yenmeli, kan şekerinin aşırı yükselmesi önlenmelidir. Hamurlu, şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Kan şekerini dengelemesi için tatlı ve içeceklere tarçın atılabilir.

    ÇAY DEĞİL AYRAN VE MADEN SUYU TÜKETİN

    Bir öğünde fazla kalori alınmışsa diğer öğünde bunu telafi ederek kilo almamaya çalışmak gerekir. Bir öğünde tatlı yendiyse diğerinde tatlı yerine meyve yenmelidir.

    Bol su içilmeli, şekerli, gazlı, tatlandırıcılı kola, gazoz gibi içeceklerden ve meyve sularından kaçınılmalıdır. Ayran ve maden suyu tercih edilmelidir. Çay ve kahve gibi kafeinli içecekler fazla tüketilmemelidir.

    Uzm. Dr. Ali Kemal Canayak, “Gece geç saatlere kadar yiyip içmekten kaçınılmalıdır, bu durum reflüyü artırır, kilo almayı kolaylaştırır, uyku düzenini bozabilir” diyerek bayramı sağlıklı geçirebilmek için uyarılarda bulundu.