Kategori: Sağlık

  • 2 Yıllık Tedavi Sonrası Felç Olan Kolunu ve Parmaklarını Yeniden Kullanabildi

    2 yıl önce merdivenden düşen 49 yaşındaki Aziz Dumaova’nın omzu yerinden çıktı. Sol kolunu kıpırdatamayan Dumaova, damar zedelenmesi sonucu 7 ameliyat geçirdi. Kolunun tüm hareket kabiliyetini kaybeden Dumanova, fizik tedavi sonucu parmaklarını ve kolunu hareket ettirmeye başladı.

    Romatem Hastanesi’ne gelmeden önce kolunu hiç hareket ettiremediğini belirten Dumaova , “Yaklaşık 2 senedir burada tedavi görmekteyim. Hocalarımızın ve çalışanların göstermiş olduğu gayret sonucu bu noktaya geldik” dedi.

    Aziz Dumaova’nın omuzda ciddi bir hareket kısıtlılığı ve tüm kol eklemlerinde güçsüzlük şikayetiyle hastaneye başvurduğunu belirten Romatem Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bursa Hastanesi Başhekimi Uzman Dr. Nurten Küçükçakır, “Bir düşme sonrasında omuz ekleminde bir çıkık meydana gelmiş. Çıkığın damarı yırtması sonucu “hematom” dediğimiz kan birikintisi oluşmuş. Oluşan kan birikintisi ise kitle etkisiyle omuz ekleminin alt kısmından geçen sinirlere bir baskı oluşturmuş. Bunun sonucu bütün kolu uyaran ve hareketini sağlayan sinir ağına baskısı sonucu kolu felç durumundaydı” dedi.

    Hastanın çok sayıda ameliyat geçirdiğine de değinen Küçükçakır, “Ufak” diye tabir edilen çıkık, çok ciddi soruna sebep olmuş. Hem damar hem de sinir yaralanması geçirmiş. Yapılan ameliyatlar sonrasında rehabilitasyon için bize başvurdu. Kolunu kullanamaz haldeydi. Ciddi bir omuz ve kol ağrısı vardı. Hastaya özel düzenlediğimiz rehabilitasyon programıyla birebir fizyoterapistlerimiz ile çalıştı. 2 yıldır özel olarak tedavisi devam ediyor. Hem hissiyatı toparlamakla alakalı duyu eğitimleri, kasları kuvvetlendirmek amaçlı güçlendirme egzersizleri, hem de hareketleri açma amaçlı terapiler uygulandı. Bunun dışında ergo terapi ünitemizle hastamızın ince becerilerini geliştirmeye devam ediyoruz. Parmak ve elinin kullanılmasını arttırıyoruz. Ek olarak da robotik rehabilitasyon cihazımızdan faydalanıyoruz. Dirsek, el bileği ve parmak robotu ile kaslarını kuvvetlendiriyoruz” diye konuştu.

    Büyük bir ilerleme kaydettiklerini belirten Küçükçakır, “Şu anda omuzunu, bileğini ve parmaklarını hareket ettirmesi artıyor. Bazı kaba hareketler de kolunu kullanmaya da başladı. Uyguladığımız ayrıntılı rehabilitasyon egzersizleriyle hiç hareket etmeyen kolu canlandırdık” dedi.

  • Rusya Kedi Alerjisine Karşı Aşı Geliştiriyor

    Moskova Devlet Tıp Üniversitesi’nden bilim insanları Viyana Tıp Üniversitesi’nden meslektaşları ile birlikte Cat Project (Kedi projesi) isimli bir proje kapsamında kedi alerjisine karşı aşı üzerinde çalışıyor.

    Sputnik’e konuşan MGMU’dan araştırmanın yöneticisi Aleksandr Karaulov, şimdilerde aşının içinde kullanılacak en etkili protein kombinasyonunu seçtiklerini söyledi.

    Karaulov’a göre, bu kombinasyonlar doğal alerjan projetinlerden değil, bunların genetiği değiştirilmiş kopyalarından oluşacak.  Bir sonraki aşamada ise aşıda kullanılacak dört proteinin belirli peptidleri sentezlenecek. Aşı daha sonra önce hayvanlarda daha sonra da gönüllülerde denenecek. Aşının ilk numuneleri ise gelecek yılın başında hazır olabilir.

  • Sağlık Bakanı Koca: “Haftanın 5 günü egzersiz yetişkinler için yeterli”

    Bakan Fahrettin Koca, ’10 Mayıs Sağlık için Hareket Et Günü’ nedeniyle yazılı açıklama yaptı. Bakan Koca, hareketsiz yaşamın modern toplumlar için en önemli sorunların başında yer aldığını, yalnızca yetişkinler için değil, çocuk ve gençler için de ciddi bir sağlık riski oluşturduğunu belirtti. Fiziksel hareketsizliğin, dünya genelinde ölüme neden olan risk faktörleri sıralamasında 4’üncü sırada yer aldığını kaydeden Bakan Koca, meme ve kolon kanserlerinin yaklaşık yüzde 21-25’inin, diyabetin yüzde 27’sinin ve iskemik kalp hastalığının yüzde 30’unun ana nedeninin fiziksel hareketsizlik olduğunun tahmin edildiğini bildirdi.

    ‘ÇOCUKLARIN YÜZDE 9,5’İ HAFTA İÇİ HİÇ OYUN OYNAMAMAKTA’

    Bakan Koca, Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması ön sonuçlarına göre; sağlık için fiziksel aktivite önerilerini karşılamayanların sıklığının 19 yaş ve üzeri bireylerde yüzde 37,6 olduğunu belirterek, şunları kaydetti: “Öte yandan, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile birlikte yürütülen Türkiye Çocukluk Çağı Şişmanlık Araştırması sonuçlarına bakıldığında; çocukların yüzde 9,5’i hafta içi hiç oyun oynamamakta, yüzde 19,9’u günde bir saatten az ve yüzde 29,7’si günde bir saat oyun oynamaktadırlar. Çocuklarımızın yüzde 42,5’i günde bir saat, yüzde 23,5’i iki saat ve yüzde 12,7’si üç saat ve üzerinde televizyon seyretmekte veya bilgisayarda zaman geçirmektedir.”

    ‘HAREKETLİ YAŞAM, ÖNEMLİ BİR YATIRIM OLACAKTIR’

    Bakan Koca, günlük yaşamı mümkün olduğunca hareketli geçirmenin ve düzenli fiziksel aktivitenin sağlıklı yaşamın ilk adımı olduğunu kaydederek, şöyle dedi.

    “Sağlığın korunması ve geliştirilmesi için haftanın 5 günü 30’ar dakikalık orta şiddette bir egzersiz yetişkinler açısından yeterlidir. 1-4 yaş arası çocuklar, gün içinde orta-yüksek şiddette toplam 180 dakikalık fiziksel aktivite yapmalıdırlar. 5-18 yaş arasındaki çocuk ve ergenler için ise, günde 60 dakika, yine orta ve yüksek şiddette aktiviteler önerilmektedir. Hızlı yürümek, düşük tempolu koşular, merdiven çıkmak, ip atlamak, yüzmek, masa tenisi oynamak, yavaş tempoda bisiklet sürmek orta şiddetli aktivite örnekleridir. Tempolu koşu, basketbol, futbol, voleybol, hentbol ve tenis oynamak ise yüksek şiddetli aktiviteler arasındadır. Fiziksel aktivitenin arttırılması sadece bireysel değil toplum tabanlı, çok sektörlü ve kültürel bir yaklaşım gerektirmektedir. Hareketli yaşam; bireylerin fiziksel ve ruhsal sağlığının geliştirilmesine katkı sağlayacağı gibi, toplum refahını teşvik ederek gelecek nesillere yönelik önemli bir yatırım olacaktır.”

  • Sağlık Bakanlığı’ndan ‘Kırım Kongo’ uyarısı

    Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada; KKKA hastalığının kene ile bulaşan tehlikeli bir enfeksiyon hastalığı olduğu bildirildi. Hastalığın, çoğunlukla İç Anadolu’nun kuzeyi, Orta Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun kuzeyinde yoğunlaştığı belirtilen açıklamada, KKKA hastalığı ile mücadele için ciddi tedbirler alındığı kaydedildi. Açıklamada, “Hastaların takibi için sürveyans sistemi kurulmuş, bölge merkezleri oluşturulmuştur. Hastalığın teşhisi için laboratuvar alt yapısı güçlendirilmiştir. Kişisel korunma önlemleri, hastalığın kontrolü için oldukça önemlidir. Sağlık Bakanlığı toplumda farkındalık çalışmalarını titizlikle yürütmektedir. KKKA’ya yönelik afiş, broşür, TV spot filmi, belgesel, çocuklara yönelik animasyon filmi gibi eğitim materyalleri hazırlanmıştır” denildi.

    ‘VAKA SAYISINDA AZALMA YAŞANDI’

    Yapılan çalışmalar sonrasında Türkiye’de görülen KKKA vakaları ve hastalığa bağlı ölümlerde düşüş görüldüğü bildirilen açıklamada “2008 yılında hastalığa bağlı 63, 2018 yılında ise 27 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Alınan tedbirlerle vaka sayısında büyük azalma görülmesine rağmen 2019 yılı Mayıs ayı itibari ile ne yazık ki 3 vatandaşımız KKKA hastalığı sebebiyle hayatını kaybetmiştir.”

    UYARI VE ÖNLEMLER

    Açıklamada, vatandaşlara uyarıda bulunularak alınacak önlemler şöyle sıralandı:

    “Tarla, bağ, bahçe, orman ve piknik alanları gibi kene yönünden riskli alanlara giderken vücudu örten giysiler giyilmeli, pantolon paçaları çorapların içerisine sokulmalıdır. Kenelerin elbise üzerinde rahat görülebilmesi için açık renkli kıyafetler tercih edilmelidir. Kene yönünden riskli alanlardan dönüldüğünde vücutta (kulak arkası, koltuk altları, kasıklar ve diz arkası dahil) kene olup olmadığı kontrol edilmelidir. Kene üzerine sigara basmak, kolonya, gaz yağı gibi maddeler dökmek; vücut içeriğini kişiye aktarmasına sebep olacağı için kesinlikle yapılmamalıdır. Kene tutunmuş ise hiç vakit kaybetmeden vücuda tutunduğu en yakın yerden tutarak uygun bir malzeme ile (bez, naylon poşet, eldiven gibi) çıkarmalıdır. Kene ne kadar erken çıkarılırsa hastalığın bulaşma riskinin de o kadar azalacağı unutulmamalıdır. Hastalık hayvanlarda belirti göstermeden seyrettiğinden hayvanların kanlarına, vücut sıvılarına veya dokularına çıplak el ile temas edilmemelidir.  Hasta ile temas eden kişiler gerekli korunma önlemlerini (eldiven, önlük, maske, vb.) almalıdır.  Kene tutunan kişiler, 10 günlük süre içinde halsizlik, iştahsızlık, ateş, kas ağrısı, baş ağrısı, bulantı, kusma veya ishal gibi belirtiler görülmesi halinde derhal en yakın sağlık kuruluşuna müracaat etmelidir.”

  • Norveç Sağlık Bakanı: Bırakın insanlar kırmızı et, içki, sigara tüketsin

    Ahlak polisine dönüşmek istemediğini söyleyen Sylvi Listhaug, insanları mutlu ediyorsa ‘kötü alışkanlıkların keyfinin çıkarılmasına’ izin verilmesi gerektiğini belirtti.

    İlerleme Partisi (Progress Party) mensubu olan Listhaug, ulusal yayın kuruluşu NRK’ya yaptığı açıklamada, “İnsanların sigara ve içki içmesine, istediği kadar kırmızı et tüketmesine izin verilmesi gerektiğine inanıyorum. Otoriteler bilgi vermekten hoşlanıyor olabilir ama insanlar neyin sağlıklı neyin sağlıklı olmadığını zaten gayet iyi biliyorlar” dedi.

    ‘İNSANLARA NASIL YAŞAYACAKLARINI SÖYLEYEMEM’

    Listhaug, “Ahlak polisi olmayı planlamıyorum ve insanlara hayatlarını nasıl yaşamaları gerektiğini söylemeyeceğim. Bunun yerine, onların tercihlerini şekillendirecek bilgiye ulaşmaları konusunda yardımcı olmak istiyorum” ifadelerini kullandı.

    Sigara içen insanlara da yönelik anlayışının da arttığını söyleyen ve kendisi de sigara içen Bakan, “pek çok sigara içen insanın kendisini toplum dışına itilmiş gibi hissettiğine inanıyorum. Neredeyse saklanmaları gerektiğini düşünüyorlar ve bence bu aptalca. Zararlı olduğu için sigara içmek her ne kadar güzel olmasa da, yetişkinler ne yapacaklarına dair karar verme hakkına sahip olmalı” dedi.

    ‘GÖREVİ KONUSUNDA BİR FİKRİ YOK GİBİ’

    Listhaug’un bu çıkışı eleştiriyle karşılandı.

    Norveç Kanser Derneği Genel Sekreteri Anne Lise Ryel, “Halk sağlığının gerçekten ne anlama geldiği ve bu alanda görev yapan bir bakanın görevinin ne olduğu konusunda pek fazla fikri yok gibi görünüyor. Pek çok insan bu fikre katılabilir. Bu halk sağlığını on yıllarca öncesine geri döndürebilir” dedi.

    Aktivist ve spor eğitmeni Anki Eie ise, “Bu çılgınlık. Tüm toplumun karşı çıkmaya çalıştığı şeye tezat oluşturuyor. Bu sözlerin bir bakandan gelmesi korkutucu. Sağlık üzerinde yıkıcı bir etkisi olacak” diye konuştu.

    İLK KEZ TARTIŞMA YARATMIYOR

    Sylvi Listhaug, Göç ve Adalet Bakanlığı görevlerini yürüttüğü sırada da buna benzer pek çok çıkışla gündeme gelmişti.

    ‘Terör olaylarına’ karışan kişilerin pasaport ve vatandaşlık haklarının geri alınması gerektiğini savunan Listhaug, gelen tepkiler üzerine istifa etmişti.

    Kadınların günlük yaşamda maruz kaldığı cinsel tacize dikkat çekmeye çalışan #MeToo kampanyasını da eleştiren Listhaug, ‘gerçek problemleri gündeme getirme konusunda başarısız olduğunu’ savunmuştu.

  • Hangi kokular hangi duyguları tetikliyor?

    Koku duyusu; farkında olmadığımız durumlar, şuuraltında gerçekleşen süreçler dahil olmak üzere günlük duygularımızın yüzde 75’inden fazlasını etkiliyor. Bir ortamı uygun bir şekilde doğru kokular ile kokulandırmak tahmin edilenden çok daha büyük fayda sağlıyor. Gün içerisinde duyulan milyonlarca kokudan bazıları hafızayı ve zihni çok net ve güçlü bir şekilde etkileyebiliyor. Meselâ sıcak bir ekmek kokusu mutlu bir sabah kahvaltısını hatırlatarak kişiyi harekete geçirebiliyorken, bir kahve kokusu zihinde uyanma hissine sebep olabiliyor.

    Kokuların gizli bir gücü var 
    Her koku kendi içerisinde bir genetik kod barındırıyor. Bu genetik kodlar insanlar üzerinde öğrenme, zeka gelişimi, satın alma davranışı, verim, performans gibi birçok konuda değişime sebep olmak için profesyonel analizler ışığında ve marka maksadına uygun olarak kullanılıyor. Kokuların etkileri örnekler üzerinden açıklandığında konu çok daha ilginç ve keyifli bir hal alıyor. Turunçgiller ve lavanta kokuları negatif enerjiyi insanların üzerinden alarak pozitif olmayı sağlıyor. Bu tarz kokular genellikle kalabalık, stresli ve yoğun çalışılan iş ortamlarında verimi, performansı ve karlılığı arttırmak için kullanılıyor.
    Hafızayı güçlendiren ve konsantrasyon artıran kokular öğrenme ve dikkat konularındaki etkileri ile karşımıza çıkıyorlar. Stresi azaltan, motivasyon sağlayan kahve, lavanta ve gül kokuları odaklanmayı artırırken, doğru hedef kitleler üzerinde kullanılan nane ve çilek kokuları konsantrasyon ve verim artırıcılar olarak fayda sağlıyorlar.

    Pazarlamada yeni bir bilim: Scent marketing 
    Satın alma davranışları üzerinde değişikliğe sebep olduğu bilimsel olarak ispatlanan vanilya kokusu ile ilgili yapılan araştırmalara göre, vanilya kokusunun plansız alışverişlerde yapılan harcamaları yüzde 6, satın alma isteğini yüzde 15 ve mekanda kalma süresini yüzde 16 oranında artırdığı biliniyor.
    Kişilerin kendilerini mutlu, huzurlu ve güvende hissettikleri hoş kokulu ortamlarda satın alma davranışlarının arttığı buna sebep olarak gösteriliyor.
    Kokunun davranış ve duygular üzerindeki gücünün farkına varan markalar tüketicilerine eşsiz bir deneyim sunmak için markalarının amaçlarına ve hedef kitlelerine uygun kendi imza kokularını oluşturuyorlar. Bu sayede tüketicileri ile iletişim kuracakları yeni bir kanal oluştururken, aynı zamanda da tüketicilerinin zihninde daha kalıcı olmayı hedefliyorlar.

    Öğrenmenin en önemli unsurlarından bir tanesi doğru kokunun seçilmesi 
    Kokunun uzmanlar tarafından çalışılıp doğru kokunun belirlenmesinin uzman kişiler tarafından tasarlanması gerektiğini belirten Carpex Yönetim Kurulu Başkanı Zülfü Ertürk, “Öğrenmenin en önemli unsurlarından bir tanesi de doğru kokunun seçilmesi. Öğrenme ile ilgili baktığımızda fesleğenin, karabiberin, kahvenin, lavantanın, nanenin, biberiyenin, safran ve kekiğin doğru kokular olduğunu biliyoruz. O bakımdan hafızamızı güçlendirmek istiyorsak mutlaka bu kokuları tercih etmek ve bunları kullanmak durumundayız. Mutluluğun kokuyla çok büyük bir bağlantısı olduğunu biliyoruz. O açıdan gerek evimizde gerek ofisimizde gerek iş yerimizde son derece önemli olan doğru kokunun seçilmesi, mutluluk hissini sağlayan kokularımızın en başında elma, fesleğen, bergamot ve portakalın geldiği bilimsel bir çalışmanın ürünüdür. Bu kokuları seçmemiz durumunda orada gerekli mutluluğu gerekli efekti sağlamış olacağız. Bu kokular mağazada kullanıldığında mağaza satışlarının arttığını biliyoruz. Kokuların bulunduğu ortamda da çok huzurlu bir zaman geçirildiğini biliyoruz. Günümüzde en önemli sorunlardan bir tanesi de uykusuzluk. Uykusuzlukla ilgili yine yapılan bilimsel araştırmalarda doğru kokunun seçilmesi ve doğru kokunun kullanılması durumunda uykusuzluğa faydası olan kokuları seçmek önemli yine burada fesleğenin, limonun, ylang ylangın ve aynı zamanda lavantanın rahatlatıp stresi azalttığı bilimsel olarak ispatlanmıştır” diye konuştu.

    “Hangi kokular hangi duyguları tetikliyor” 
    Algılamayı güçlendiren kokular: Fesleğen, karabiber, kahve, lavanta, nane,biberiye, safran, kekik.
    Cesareti yükselten kokular: Karabiber, karanfil, fenol, zencefil, soğan, kekik.
    Depresyonu gideren kokular: Fesleğen,yasemin, limon, ylang ylang.
    Dinlenme ve uyku sağlayan kokular: Yasemin, sandalağacı, sarı papatya, sardunya, gül.
    Hayal gücünü arttıran kokular: Yasemin, mimoza.
    Mutluluk hissi sağlayan kokular: Elma, fesleğen, bergamot, portakal.
    İyileştirici etkisi bulunan kokular: Karanfil, kişniş, selvi, okaliptüs, kavun, sandalağacı.
    Sevgi duygusunu arttıran kokular: Elma, kişniş, zencefil,yasemin,lavanta, limon. mimoza, biberiye, vanilya, ylang ylang.
    Hafızayı keskinleştiren kokular: Karanfil, biberiye, kekik.
    Para enerjisi yayan kokular: Fesleğen, zencefil, kekik,limon ağacı yaprağı, lavanta.
    Fiziksel enerjiyi arttıran kokular: Bergamot, karabiber,kafur, tarçın, sarımsak, zencefil, portakal.
    Korunma amacıyla kullanılan kokular: Fesleğen, karabiber, karanfil, sarımsak, ardıç, soğan, nane, çam.
    Arındırma için kullanılan kokular: Kafur, okaliptüs, sarımsak, zencefil, limon, portakal.
    Enerji ve motivasyon için kullanılan kokular: Oturma odalarında, yemek odalarında oyun odalarında hobi odalarında, hol ve merdivenlerde: Zencefil, biberiye, lavanta, tarçın, nane, adaçayı.
    Haşereleri engellemek için kullanılan kokular: Bütün odalarda, avlularda çekmece ve dolaplarda: Lavanta, ağaç kavunu, kekik, nane, limon, fesleğen ve tarçın.
    Sıcaklık ve Güven duygusu için kullanılan kokular: Oturma ve yatak odalarında: Adaçayı, lavanta, mandalina.
    Ferahlık ve hafiflik duygusu yayan kokular: oturma odalarında çalışma odalarında mutfaklarda ve atölyelerde: sandalağacı, limon, biberiye, tropikal gül odunu.
    Romantik duygular uyandıran kokular: Yatak odası, oturma odası ve banyoda: Yasemin, sardunya, sandalağacı.
    Temizlik ve yalınlık duygusu uyandıran kokular: Mutfakta kilerde ve dinlenme odalarında: Çay fidanı. lavanta, kekik, okaliptus, biberiye, limon,ardıç ve çay.
    Huzur ve güven duygusu yayan kokular: Sandal ağacı,lavanta, sedir ağacı.
    Meditasyonda kullanılan kokular: Papatya, buhur, sandalağacı.

  • Bel Kayması Ameliyatsız Nasıl Tedavi Edilir?

    Omurgadaki omurların üst üste belirli bir düzen içinde dizildiğini belirten Dr. Ali Şahabettinoğlu, “Omurların birbiri üzerinde düzgün bir şekilde dizilmelerini, kemikler arasında bulunan eklemler, bağlar ve kaslar sağlar. Fazla kilo, belin yanlış kullanılması, çarpma, düşme, darbe, aşınma gibi çeşitli sebeplerle bazen bu omurlar birbiri üzerinde kayıp sinir köklerine baskı yapabilir. Bel kayması (spondilolistezis) denilen rahatsızlık, omurların birbiri üzerinde öne ya da arkaya doğru kaymış olmasıdır. En sık kayma öne doğrudur” dedi.

    Bel kaymasında ağrının genellikle belde hissedildiğini belirten Dr. Şahabettinoğlu, “Genital bölgeye ve uyluk arka yüzeyine ve hatta ayağa kadar yayılabilir. Kök basısı varsa belden bacağa yayılan ağrı ve uyuşmalara yol açabilir. Ağrı hareketle, ayakta durmakla artar. Genellikle istirahatle azalır veya kaybolur. Kadınlarda erkeklere göre daha sık rastlanır. Bel kaslarında spazm sık rastlanan bir durumdur. Ancak bu rahatsızlıkta en tipik bulgu, hastaların yol yürüme mesafelerinin kısalmasıdır” şeklinde konuştu.

    Spondilolistezisin sabit veya hareketli olabileceğini ve kaymanın miktarına göre de 4 derecesinin olduğunu belirten Uz. Dr. Ali Şahabettinoğlu, “İyi bir fizik muayene ile hikayesi alınıp, MR ve dinamik bel röntgeni ile bel kaymasının derecesi, hareketli ya da sabit oluşu, beraberinde eşlik eden başka rahatsızlıkların var olup olmadığı tespit edilir. 1. derece ve sabit bel kaymalarında manuel (elle) tedavi yüzde 90 hastada başarılı sonuçlar sağlar. Şikayetlerin şiddetli olmadığı ve kaymanın ileri derecede olmadığı hastalarda manuel tedavi, ağrı kesici ilaçlar, fizik tedavi uygulamaları, kilo vererek bele düşen yükü azaltmak, bel ve karın kaslarını güçlendirici egzersiz tedavileri uygulanabilir. Ağrılı durumlarda hastaya istirahat verilir. Ayakta kaldığı sürelerde bel korsesi kullandırılarak omurgasına stabilizasyon ve destek sağlanır. Ancak bazen de bel kaymalarında ameliyat gerekebilmektedir ki bunlar, ameliyat dışı tedavilere cevap vermeyen hastalar, 2. derecenin üzerinde yüzde 50’den fazla kayması olanlar, sinir kökü basısı ve dar kanal bulguları ile birlikte yüzde 30 ile 50’den büyük kaymalardır” dedi.

  • Sindirim Bozukluğuna Neler İyi Gelir?

    Tazelikten uzak, işlenmiş, paketli gıdalar, maruz kalınan yoğun stres ve özellikle büyük şehirlerdeki hareketsiz yaşam sindirim sistemi problemlerini de beraberinde getiriyor. Sindirim Bozukluğuna Neler İyi Gelir? İşte sağlıklı sindirim için uzmanlardan tüyolar…

    Yemek yemek ve beslenmek tıpkı hava solumak ve doğru nefes almak gibi iki farklı durumdur. Tüketilen gıdaların iyi sindirilebilmesi için sağlıklı çalışan bir sindirim sistemi gerekmektedir. Tüketilen gıdaların içerisinde vücuda faydalı moleküller ve alt besin öğeleri, hazmedilebildiği müddetçe iyi beslenilmektedir. Dolayısıyla iyi beslenmek için sağlıklı bir sindirim sistemi ve birbiriyle uyumlu olan, birbirinin etkilerini eksiltmeyen gıdaları tercih etmek gerekmektedir.

    İYİ ÇİĞNENMEYEN BESİNLER MİDE SAĞLIĞINI OLUMSUZ ETKİLİYOR

    Kadim tıp, insan beyniyle sindirim sistemi arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir. Eğer kişi kendini ruhsal olarak yemek yemeğe hazırlamazsa, rahat ve iyi bir ortamda yemek yemezse, hızlı yerse, iyi çiğnemezse, sindirimin ilk aşaması olan tükürükten çok faydalanmazsa mideye binen yük artmaktadır.

    Ayrıca yetersiz mide asidi, oksitlenmiş yağlarla işlem görmüş besinler, işlenmiş, hazır gıdalar başta olmak üzere zararlı maddeler mide içinde ideal koşulları sağlamakla görevli kimyasal ve hormonal mekanizmaları bozmaktadır. Ağızda iyi yapılmayan işlerin yükü mideye yüklendiği zaman bu sefer midenin içerisindeki “kimus” denilen yemek bulamacı tam olgunlaşmadan bağırsaklara geçmektedir. İdeal olan kimyasal kıvamına gelmemiş “kimus” bir taraftan midenin iç yapısına zarar verirken diğer taraftan da gaz ve şişkinlik oluşturarak yemek borusuna kaçma (reflü), geğirme ve kötü ağız kokusuna neden olabilmektedir. Bu da birçok sindirim sistemi problemini beraberinde getirmektedir.

    ÖNCE BAĞIRSAK FLORANIZ SONRA DA SAĞLIĞINIZ BOZULUYOR

    Bilinçsiz kullanılan gastrit, ülser, reflü ve anti-asit ilaçları mide pH’ını bozup safra durgunluğuna yol açabilmektedir. Safra kesesinin boşalmasındaki gecikmeler bağırsak sağlığını da bozmaktadır. Safra kesesinden salgılanan safranın görevlerinden bir tanesi de bağırsakları temizlemektir. Safra kesesi çeşitli nedenlerle tam olarak boşalmadığı zaman o çok değerli sıvı içerde kalarak zamanla çamurlaşmaktadır. Salgılanan safranın içinde ayrıca bağırsaklarda bulunan faydalı bakterilerin ihtiyacı olan besinlerde bulunmaktadır. Safranın düzgün salgılanamaması bağırsak florasını da bozmaktadır. Bağırsak florasındaki iyi bakteriler evi koruyan bekçi köpeği gibi düşünülebilir, bunlar olmayınca bu sefer içeriye zararlı bakteriler girmektedir. İşte bu izinsiz girişler de sindirim sistemi ve alerjik hastalıklara, vücudun kendi dokularını yabancı sayıp onlara saldırması, tahrip etmesi ile ilgili çeşitli hastalıklara neden olabilmektedir. Onikiparmak bağırsağı ülseri, irritable bağırsak sendromu, geçirgen bağırsak sendromu, kronik kabızlık bu durum sonucu ortaya çıkan sindirim sistemi hastalıklarından bazılarıdır.

    EV YAPIMI TURŞU VE KEMİK SUYU BAĞIRSAK DOKUSUNU ONARIYOR

    Sindirim Bozukluğuna Neler İyi Gelir? Fermente gıdalar ve ev yapımı turşular geleneksel olarak bilinen ve Türk mutfağında önemli yere sahip besinlerdir. Mevsiminde olmayan sebzelerin turşu yapılması birçok kültürde bulunmaktadır. Turşular o sebzeyi, mevsimi dışında yemeği kolaylaştırır, hem hazmı daha kolay olur hem de içerisinde probiyotik bakteriler bulunmaktadır. Bu yararlı bakteriler vücudun hem bağışıklık sistemini artırma hem sindirimi kolaylaştırma hem de bozulan bağırsak florasının onarılması açısından çok faydalıdır. İlikli kemik suyu, tavuk suyu ve balık suyu bağırsak sağlığının korunmasında ön sıralarda yer almaktadır.

    OMEGA-3 KALP VE DAMAR SAĞLIĞINI KORUYOR

    Kalp sağlığı için önemli olan omega-3 yağ asitleri EPA ve DHA düzeyinin miktarı kan testiyle ölçülebilmektedir. Damarların iç duvarını döşeyen endotelin sağlıklı olmasını ve tüm organlardaki hücrelerin duvar bütünlüğünü sağlayan omega-3’lerdir. Bu koruyucu yağ asitlerinin eksikliği birçok kalp hastalığı, Alzheimer, depresyon, dikkat eksikliği, görme bozukluğu, hiperaktivite ve bazı kanser türlerine zemin hazırlayabilmektedir. Omega-3’ün en önemli kaynağı “yağlı” balıklardır. Kişi, balık tüketiyorsa ve kan değerleri iyiyse dışardan takviye alması gerekmez. Ama bazen bunları çok iyi tükettiğini düşünen insanlarda dahil düşük sonuçlar alınabilmektedir. Mantıklı olan eksik olanı dışardan yerine koymaktır. Omega- 3 alımı konusunda mutlaka doktora danışılmalı ve gerekli planlama yapılmalıdır.

    YEMEKLE BİRLİKTE VE HEMEN SONRA MEYVE TÜKETMEYİN

    Bir erişkinin sağlıklı beslenmesi için günde 4-5 porsiyon meyve-sebze yemesi gerekmektedir. Meyvelerden alınan mineraller, vitaminler, antioksidanlar hem sindirimi daha kolaylaştırır hem de boşaltım sistemine çok faydalı olur. Her ne kadar meyveler lif, mineral, vitamin, tannin ve flavinoid gibi yararlı maddeleri içerse de tatlı bir meyvenin çoğu şeker ve sudan oluşmaktadır. Asıl dikkat edilmesi gereken nokta ise vücuda giren şekerin miktarıdır. Yemekle birlikte veya yemekten hemen sonra meyve yemek vücudun insülin salgılamasına neden olmaktadır. İnsülin ne kadar fazla salgılanırsa vücuda o kadar zarar vermektedir. Bu sebeple meyve tüketimi sabah kahvaltı öncesi veya ana öğünden en az iki saat sonra olmalıdır. Çok tatlı olmayan, koyu renkli ve tadı buruk meyveler tercih edilmeli ve akşam yemeğinden sonra meyveden uzak durulmalıdır.

  • Otoskleroz nedir? Otoskleroz’un zararları nelerdir?

    Orta ve iç kulakta yeni kemik yapısının oluşması nedeniyle ortaya çıkan Otoskleroz kendini işitme kaybıyla belli ediyor. Otoskleroz’un en çok orta yaşlı kadınlarda görüldüğünü belirten DoktorTakvimi.com uzmanlarından Op. Dr. Emrah Çelik, bu hastalığın ilaçla tedavisinin mümkün olmadığının altını çizerek ameliyatın şart olduğunu belirtiyor.

    Otoskleroz hastalığının nedeni kesin olarak bilinmemekle beraber, hastalığın oluşumunda kalıtsal yani genetik unsurların etkili bir rol oynadığı anlatan DoktorTakvimi.com uzmanlarından Op. Dr. Emrah Çelik, kızamık virüsünün de bu hastalığına neden olduğunu ifade ediyor.

    Otoskleroz’un erkek ve çocuklara oranla orta yaşlı kadınlarda daha çok görüldüğünü söyleyen Çelik, bu önemli hastalığın hamilelik döneminde yaşanan hormonsal değişim ve bazı virüslerin etkisiyle de meydana gelebileceğinin altını çiziyor.

    ERKEN YAŞLARDAKİ VAKALARDA İLERLEMEYİ YAVAŞLATMAK MÜMKÜN

    Otoskleroz’un en önemli belirtisinin işitme kaybı olduğunu belirten Op. Dr. Emrah Çelik, hastalığın tedavisine ilişkin şu bilgileri veriyor: “İşitme kaybı tek bir kulakta görülebileceği gibi her iki kulakta da olabilir. İşitme kaybının yanı sıra kulak çınlaması, denge problemleri, titreme, devinimsel algı sorunları ve hamilelikle işitme kaybının artış göstermesi de otoskleroz’un diğer belirtileri arasında sayılabilir. Bu hastalığın ilaçla tedavisi yoktur. Ancak erken yaşlarda tespit edilen otoskleroz vakalarında ilk olarak hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak adına bir tedavi yöntemi uygulanır.

    Tedavi boyunca işitme kaybına engel olmak amacıyla D vitamini, kalsiyum ve florür gibi vitamin takviyesi de yapılır. Otoskleroz tedavisinde sıklıkla kullanılan yöntemlerden biri de stapedektomi yani orta kulak kireçlenmesi ameliyatıdır. Bu ameliyatta hareketi sınırlandırılmış üzengi kemiği çıkarılır ve yerine ses dalgalarını iç kulağa iletmesi için protez takılır. Ameliyatın ardından hastada geçici olarak baş dönmesi, bulantı ve kusma gibi durumlar görülebilir. Ameliyat sonrası hastalar, baş dönmeleri tamamen geçene kadar uçak ve araba ile seyahat etmekten, dalış yapmaktan ve ağır yük taşımaktan kaçınmalıdır.”

  • ”Abartılı düğünler evliliklere zarar veriyor”

    Havalar ısındı, düğün sezonu açıldı. Çiftleri, en çok da gelinleri büyük bir telaş sardı. Ancak,  sonsuzluğa uzanma umuduyla başlayan ilişkilerin boşanma ile sonuçlanabildiğini belirten İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir Çift ve Aile Terapisti Duygu Başak Gürtekin, özellikle gelinleri uyardı. Düğün telaşının ilişkiyi zedeleyebileceğine dikkat çeken Çift ve Aile Terapisti Duygu Başak Gürtekin, “Evlilik sürecinde sevdiğiniz adamı ve aşka atılan kavuşma adımlarını unutarak kapıldığımız düğün telaşları ilişkilerinizi zedeleyebilir. Evlilik kararını neden aldığımızı ve aşkı bize daha derin, yakın ve özenli yaşatacağına inandığımız bu birlikteliklere neden başladığımızı unutmamak, yol arkadaşlıklarının en büyük kurtarıcısı” diye konuştu.

    “ÖNCE NE İSTEDİĞİNİZİ BİLMENİZ GEREKİR”

    Evliliği, içinde renkleri, hoş kokuları, çeşitliliği ve farklılıkları barındıran, saygı toprağında yetişmiş bir sevgi buketi olarak tanımlayan Başak Gürtekin, “Tam da bu nedenle; ne aşk, ne saygı, ne benzerlikler ne de farklılıklar evliliği sürdürmek için tek başına yeterli değildir. İhtiyacımız olan kendimizi bilmek, istek ve arzularımız tanımlamak, partnerimize ilişkisel ihtiyaçlar konusunda açık olmaktır. Onu duymak ve anlamak için çaba göstermektir. Ancak böyle bir diyalog bizlere aşktan daha fazlasını ve gerçekten ihtiyacımız olanları sunabilir. Kendisini güvenle ifade eden bir birey, partnerine de aynı alanı sunarak, onu yakından tanıma şansı yakalar. Bu hem kendimizi hem de ilişkimizdeki ihtiyaç ve beklentileri karşılıklı bir şekilde anlaşılır kılar. Birbirimize ifade alanı açmak ve kendimizi içtenlikle anlatabilecek içsel özgürlüğü duyumsamak, çiftlerin en çok zorlandığı ‘duyulmak ve anlaşılmak’ ihtiyaçlarını duyulur ve anlaşılır kılar” ifadelerini kullandı.

    “DİĞERLERİ İÇİN KENDİ MUTLULUĞUNUZU BOZMAYIN”

    Çiftlerin evlilik tanımlarının her zaman aynı olmayabileceğinin altını çizen Başak Gürtekin, şöyle devam etti:

    “İki kişinin zihinde yaratmış olduğu ilişki tanımı, evlilikten beklentileri, kültür anlayışı ve diğer tüm çevresel faktörler benzerlik içermeyebilir. Çiftler bu konularda farklılıklar olduğunu anladığı vakit, ‘Acaba evliliğe uygun değil miyim?, Henüz doğru zaman gelmedi mi? Benim için doğru kişi kim?, Sadece aşk evlilik için yeterli mi?, Benim ihtiyacım olan ne?’ sorularını kaygı dolu bir hızla akılların geçirmeye başlar. Oysa burada yapılan hata, yeteri kadar tanışmamış ve zihnimizdekileri karşı tarafa aktaramamış olmaktır. Kültürel ve yaşantısal faktörler, etkisi altında kalınan kuşaklararası hikayeler, toplumsal mitler ve zamanın ruhu gibi pek çok faktörden etkilenebilecek olan evlilik tanımı, çiftler arasında kendileri için ne anlama geldiği açısından çok net bir şekilde ifade edilmeyi hak eder. Diyalogdan ve saygıdan uzaklaşmadan, tüm farklılıkları ve zorlukları konuşabilecek bir alan açmak, kapsayıcı ve sıcak bir sevgi dili ihtiyacını doğurur. Bu ihtiyacın en temel kaynağında karşılıklı aşk ve iletişim istekliliği yatar. Aşk, üretken, yaratıcı, devingen ve duygusal bir süreçtir, bizler de bu duyguları yüceltmek ve daim kılmak adına yol arkadaşı olmak isteriz. Yaşadığımız coğrafyada, kültürel olarak bu ilişkileri evlilikle ve kutlamalarla taçlandırmayı seçeriz. Fakat günümüzde bu kutlamaların çift olmayı unutturacak kadar önemli, gelinlerin damatları duyamayacak kadar telaşlı evlilik hikayelerine dönüştüğünü görmeye başladık.”

    SOSYAL MEDYANIN İLİŞKİLERE ETKİSİ

    Popüler kültürün yaratmış olduğu beğenilme arzusu ve sosyal medya etkisinin ilişkileri zedeleyebileceğine dikkat çeken Gürtekin, “İlişkilerde; çift olmak, eş olmak, anne olmak, aşık olmak, evlenmek gibi ilişkisel değerlerin anlamını değiştirmeye başladı. Abartılı düğünler, gelinlere damadı unutturan telaşlı kutlamalar ve sosyal medya etkisi evliliğe önemli derecede zarar veriyor. Bu alanda yapılan araştırmalar, sosyal medya etkisinin çiftleri olumsuz yönde etkilediğini, aldatma, kıskançlık, ikili diyalogda yoksunluk gibi sebeplerle ilişkileri sonlandırmaya zemin hazırladığını söylüyor. Bir başka açıdan, çiftlerle çalışırken terapi odası bizlere aslında ilişkilerin bu zehirli sosyal medya etkisiyle daha en başlarda tanıştığını ve bunu zihinlerinde yaratıkları ‘ideal çift’ fantezisini dış gerçekliğe taşıma kaygısıyla yaşamaya başladıklarını gösteriyor. Bu amaca farkında olmadan hizmet eden çiftler, gerçek olmayan fakat ideal olanı, güncel olarak takip etmeye ve yaşamaya başlıyor” değerlendirmesinde bulundu.

    “SANAL OLANI DEĞİL GERÇEĞİ TERCİH EDİN”

    Tüm sanal etkilerden ayrışmanın çiftlerin elinde olduğunu ifade eden Çift ve Aile Terapisti Duygu Başak Gürtekin, şu tavsiyelerde bulundu:

    “Bazı sosyal medya araçları, bizlerin yaşamını biçimlendirmeye etki edecek ve sahip olma, daha iyisi olma, diğerleri için ve en üzücü yanıyla anlatmak için yaşama duygularına teşvik edecek güce erişmiş durumda. Bu noktada, ‘Peki çiftler ve her gün yüzlerce prodüksiyon düğünü ve ilişkiyi ‘keşfetinde’ görmeye maruz kalan gelin adayları ‘kendilerini bu sanal etkiden nasıl koruyacak?’ sorusu akla geliyor. Oysa, kendimizi tüm bu sanal etkilerden ve ‘olması gereken, dayatılan ve yapılması beklenen’ tüm olgulardan, ailelerin, arkadaşların, davetlilerin neler düşündüğünden ayrıştırmak bizim elimizde. Kendi gerçekliğimizi, aşkımızı, sıcacık ilişkisel dünyamızı hatırlamayı seçmek, partnerimizle yakın temasta olmak, ihmal yerine özene, diğerlerine değil de kendimize yönelmek, belki de huzurumuz için yaşamın bize sunduğu en büyük hediye. Tam da bu nedenle, modern dünya algısının dayattığı sanal ve yapılandırılmış olan yerine, gerçek ve otantik olanı seçmek, kendimizle ve aşkla kucaklaştığımız anlar yaratmak, bize ne istediğimizi ve beklediğimizi hatırlatan farkındalığı kendimize yakın tutmak, ilişkimiz ve mutluluğumuz için en büyük kurtarıcılar olabilir.”