Kategori: Sağlık

  • Pastalar artık daha az tatlı olacak!

    Sağlık Bakanlığı, pastaneciler ve lokantacılarla yeni bir proje başlatıyor. Artık kebaplar, çorbalar, pastalar dahil olmak üzere tüm yiyeceklerde şeker ve tuz oranı azaltılacak.

    Habertürk’ten Fatmanur Boylu’nun haberine göre; Sağlık Bakanlığı, yarın pastanecilerle ve lokantacılarla birlikte bir protokol imzalayacak. Protokolün ana konusu tuz ve şeker olacak.

    Artık vatandaşın tükettiği gıdalardaki tuz ve şeker oranı azaltılacak ve bir dizi önlemler alınacak, besinlerdeki boyutlarda küçülmeye gidilecek. Tüm yiyeceklerde şeker ve tuz oranı 4-5 gram azalacak.

  • BM: Biyoçeşitlilikteki azalma nedeniyle gıda üretimi düşüyor

    DW’nin haberine göre, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün bugün açıkladığı rapora göre dünya genelinde biyoçeşitliliğin azaldığına dair kanıtlar artıyor. FAO’ya göre bu durum, gıda arzı ve çevre için “büyük bir tehdit” oluşturuyor.

    Raporda “Gıdalarımız için kiritik önemde olan bitki, hayvan ve mikroorganizmalar yok olduğunda bunun geri dönüşü yok” denildi.

    “Biyolojik çeşitlilik ya da kısaca biyoçeşitlilik tarımsal ürünlerin hastalık, salgın hastalık ve iklim değişikliği gibi etkenlere karşı daha dirençli olmasını sağlıyor” denilen raporun yazarları 19. yüzyılda patateslerin çürümesi nedeniyle İrlanda’da yaşanan kıtlığı örnek gösterdi.

    Biyoçeşitlilikteki azalmanın nedenleri ise tarımsal alanların ve suyun kullanımı, doğal kaynakların sömürülmesi ve çevre kirliliği olarak gösteriliyor. Bundan en fazla etkilenen bölgelerin ise Latin Amerika ve Karayipler olduğu belirtiliyor.

    FAO birçok ülkenin biyoçeşitliliği korumak için mücadele ettiğini ancak uluslararası toplumun daha fazla çaba göstermesi gerektiğini belirtiyor.

    BM verilerine göre dünyada 821 milyon kişi açlıkla mücadele ediyor. Yine BM hesaplarına göre dünya nüfusunun 2050 yılında 7,5 milyardan 10 milyara tırmanması bekleniyor.

  • 13 cm’lik dev anevrizma ameliyat edildi… Tıp tarihine geçti!

    Ankara Devlet Opera ve Bale Orkestrası’nda 37 yıl tuba sanatçılığından sonra emekli olan Özkaya, Aralık 2016’da oğlunun konseri için geldiği İstanbul’da şiddetli karın ağrısıyla uyanınca gece hastanenin aciline getirildi. Birkaç saat önce de doğum günü pastasının mumunu üflemişti. Hastanede çekilen tomografide kavun büyüklüğünde dev bir aort anevrizması görüldü. En az bunun kadar büyük bir sorunu daha vardı, aort damarı, anormal bir şekilde vücudun ana toplar damarı olan ‘vena kava’ya açılıyordu (aortokaval fistül). Yani temiz ve kirli kan karışıyordu. Bu çok nadir görülen sorun da müdahale edilmediğinde ölümcül olabilirdi. Kalp ve damar cerrahı Dr. Macit Bitargil ile ekip arkadaşları Doç. Dr. İsmail Koramaz, Dr. Nilüfer Bektaş, Dr. Sinan Ömer Oğlu, yaklaşık 10 saat süren ameliyatla anevrizmayı yırtılmadan yakaladı ve Özkaya’yı mutlak ölümden kurtardılar.

    Dr. Bitargil sözkonusu operasyonu makaleleştirdi ve Texas Heart Institute Journal’a yolladı. Derginin bilimsel hakem kurulu yayınlanmasını uygun buldu ve şubat sayısında 6 sayfa ayırdı. Dergide bu ameliyattan, bugüne kadar dünyada açık cerrahi metod ile başarılı şekilde ameliyatedilmiş vena kava fistülü olan en büyük aort anevrisması ameliyatı olarak bahsedildi. Özkaya, bugüne kadar bu büyüklükte ameliyat edilip hayatta kalan tek olgu olarak tıp literatürü tarihine girdi.
    Dr. Bitargil, “Ölüm riski bu kadar yüksek olan hastamızı hayata bağladığımız için çok mutluyuz. Texas Heart Institute Journal çok prestijli bir dergi. Bu önemli bir başarı ve bu başarının arkasında canla başla, gece-gündüz yılmadan çalışan koca bir ekip ve Şişli Etfal ailesi var” dedi.

    HIZLI KALKSA BİLE PATLAYABİLİRDİ

    Dr. Bitargil, hastanın durumuyla ilgili şu bilgileri verdi: “Aort damarında anevrizma oluşumu son derece tehlikeli bir durum ve erken tanınması çok önemli. Pek çok hasta hastaneye gelmeye fırsat bulamadan ölüyor. Hastamız da son evredeydi. Sandalyeden hızlıca kalkılsa bile böyle bir damar yırtılabilirdi. Her yıl yaklaşık 15 bin kişi aort anevrizma yırtılmasıyla hayatını kaybediyor. Yapılan çalışmalar 65-80 yaş arasındaki erkeklerin %4-8’inde aort anevrizması olduğunu gösteriyor. Kadınlarda ise bu oran 4-6 kat arası daha az. 6 cm’i geçen aort anevrizmaları ameliyat edilmeli. Anevrizma boyutları arttıkça, yırtılma ve ölüm olasılıkları da artıyor. Aort anevrizmalarının 10 cm civarında görülmeleri çok nadir, çünkü bu boyutlara ulaşmadan genelde damarda yırtılma ve ölüm gerçekleşiyor. Yırtılmada ölüm riski yüzde 90’lara ulaşıyor.

  • Talasemi Nedir? Nasıl Anlaşılır? Tedavisi Nedir?

    Halk arasında ‘Akdeniz anemisi’ olarak anılan ve ülkemizde en sık görülen genetik hastalıklar arasında başı çeken talasemi; bacaklarda yaradan kansızlığa, çabuk yorulmadan deride koyulaşmaya dek bazı sinyallerle kendini gösteriyor. Tehlikeli bir hastalık olarak bilinse de,tıp teknolojisindeki gelişmeler ve doğru zamanda doğru müdahale sayesinde tedavide tam başarı sağlamak mümkün olabiliyor.

    İki talasemi taşıyıcısının evlenmesi durumunda çocuklarının yüzde 25 ihtimalle talasemi hastası olarak dünyaya geleceğini belirten Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Canpolat,son yıllarda genetikteki bilimsel gelişmeler ışığında geliştirilen yöntemle taşıyıcı çiftlerden sağlıklı bebeklerin doğabildiğine dikkat çekiyor. Prof. Dr. Cengiz Canpolat, 8 Mayıs Dünya Talasemi Günü kapsamında yaptığı açıklamada önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

    Ülkemizde en yaygın görülen genetik hastalıklar arasında ilk sırada yer alan talasemi bir kan hastalığı.Öyle ki, Türkiye genelinde her 40-50 kişiden biri,  Antalya,  Adana ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise her 10 kişiden biri bu hastalığa yol açabilecek genleri taşıyor. Hastalığın ortaya çıkması içinse anne ve babanın her ikisinin de taşıyıcı olması gerekiyor.

    İstatistikler, iki taşıyıcının evlenmesi sonucunda her bir çocuğun yüzde 25 hastalıklı doğma, yüzde 50 taşıyıcı olma ve yüzde 25 normal doğma ihtimali olduğunu gösteriyor. Özellikle akraba evliliklerinde hastalıklı çocuk doğma riski yüksek olduğundan bu kişilerin evlilik öncesi gereken tetkikleri yaptırmaları çok büyük önem taşıyor. Halk arasında Akdeniz Anemisi olarak adlandırılan hastalık, çabuk yorulma ve renkte solgunluk gibi belirtileri nedeniyle demir eksikliğini taklit ettiğinden kansızlık ile kolayca karıştırılabiliyor.

    Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Canpolat bu ciddi hastalığın demir eksikliğinden farklı bazı sinyallerle de kendini gösterebildiğini belirterek “Erken çocukluk döneminde büyüme ve gelişme geriliği, kansızlık, sarılık, safra kesesinde taş, karaciğer ve dalakta büyüme, kemik deformeleri, alında ve yanak kemiklerinde belirginleşme, burun kökünde basıklık, üst çenede öne çıkma, adet başlangıcında gecikme gibi şikayetler ortaya çıkıyor. Bacaklarda yaralar ve deride koyulaşma da talasemiye işaret edebiliyor” diyor.

    Hastalar sürekli yeni kan nakline ihtiyaç duyuyorlar

    Talasemi hastaları bir ömür boyu sürekli yeni kan nakline ihtiyaç duyuyorlar. 3-4 haftada bir yeni kan almadan hayatlarını sürdürmeleri imkansız. Ancak bu şekilde erişkinliğe ulaşabiliyorlar. Talasemi hastalığının vücutta yol açtığı hasar nedeniyle ömrü kısalan alyuvarlar kemik iliğinde ve dalakta parçalanarak dalağın büyümesine neden oluyor.

    Prof. Dr. Cengiz Canpolat, “Bunun sonucunda tedavi edilmeyen hastalarda iskelet sistemi deformiteleri, patolojik kırıklar, karaciğerde fibroz ve siroz, diyabet hastalığı, tiroid ve paratiroid bezlerinin az çalışması ve seksüel gelişim bozukluğu gibi durumlar ortaya çıkıyor. Kalp kasında demir birikmesi sonucunda kalp yetmezliğinin yanı sıra akciğer tansiyonunda artma da gelişebiliyor” diyor.

    Dalağın alınması gerekebilir

    Talasemide dalağın çok çalışıp diğer yararlı hücreleri de parçalaması durumunda cerrahi olarak çıkartılması gündeme gelebiliyor. Kan transfüzyonu ihtiyacı yüzde 50 artmış ve lökosit ve trombositlerde sayıca azalma olmuş ise kaçınılmaz hale geliyor. Bu kriterler karşılanmadan dalağın çıkartılmasının sakıncalığı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Cengiz Canpolat “Böyle bir durumda enfeksiyon, pıhtı atma ve akciğer hipertansiyonu gibi riskler bulunuyor. Dalak alınmadan önce hastaya pnömokok, meningokok ve hemofiliusinfluenza aşılarının yapılması ve yaşam boyu penisilin korumasına alınması gerekiyor” diyor.

    Ortalama yaşam süreleri uzadı

    Talasemi hastalarının geçmişteki ortalama yaşam süresi 18-20 yıl iken günümüzde 45 yaş civarına ulaşmış durumda. Talasemi taşıyıcılığı kuşaktan kuşağa geçebiliyor, talasemi taşıyıcısı oldukları önceden bilinmeyen ailelerde talasemili çocuk olduğunda ailede talasemi taşıyıcılığı olduğu ortaya çıkıyor. Tedavide en önemli noktanın düzenli büyümeyi ve gelişmeyi sağlamak olduğunu söyleyen Prof. Dr. Cengiz Canpolat, kemik değişikliklerini, kırıkları ve diğer komplikasyonları engellemek amacıyla kan transfüzyonu yapıldığını belirtiyor.

    Prof. Dr. Cengiz Canpolat, bu şekilde hastanın hemoglobin düzeyini yüksek tutmanın ilk seçilecek yöntem olduğunu belirtirken, her kan verme ile vücuda yüklenen demir düzeyinin de iyi izlenmesi gerektiğini ifade ediyor. Demir depoları belli bir düzeye eriştiğinde ise, hastaya vücuttan demir boşaltıcı ilaçlar veriliyor.

    Kök hücre nakli ile kesin tedavi

    Tüm talasemi hastalarına hepatit A ve B aşılarının yapılması gerekiyor. Seyrek kan alan hastalarda da folikasite ihtiyaç duyuluyor. Talasemi hastalarının tedavi süresi boyunca kalsiyum ve vitamin D düzeylerinin izlenmesi, yetersizse destek verilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Cengiz Canpolat, “Safra kesesindetaş oluşma ihtimaline karşı düzenli olarakultrasonografik görüntüleme yapılması, osteoporoz ve endokrin problemlerin izlenmesi gerekiyor” diyor.

    Hematopoetik kök hücre nakli hastalığın kesin tedavi edici yöntemi olarak biliniyor. Özellikle çocukluk çağında en fazla başarının sağlandığıbu yöntemde, tam sağ kalım yüzde 90’ın üzerinde oluyor. Talasemi hastalığında gen tedavisi üzerindeki çalışmalar devam ediyor.

    Genetik tanıyla taşıyıcı çiftlerden sağlıklı bebek doğuyor

    Talasemi ve bunun gibi bazı tek gen hastalıklarından korunmak için evlilik sırasında veya doğum öncesinde evlenecek çiftlerin tarama testlerini yaptırması gerekiyor. Eğer çiftlerin akdeniz anemisi hastalığına yol açabilecek taşıyıcı genlere sahip olduğu saptanırsa doğacak çocuklarının dataşıyıcı ya da hasta olma ihtimalleri de hesaplanabiliyor.

    Genetik bilimindeki gelişmeler; tüp bebek yöntemleriyle geliştirilen embriyolarda genetik incelemeler yapılmasına olanak tanıyor. Embriyoda genetik tanı olarak bilinen Preimplantasyon Genetik Tanı adı verilen bu yöntemde;  anne ve babadan alından yumurta ile sperm laboratuvarda döllenerek embriyoların gelişmesi bekleniyor.

    Gelişen embriyolardan alınan bir iki hücre örneği özel yöntemlerle inceleniyor. Böylece doğacak bebekteki sayısal ve yapısal kromozom bozuklukları ile tek gen hastalıklar (talasemi, orak hücreli anemisi, kistikfibrozis gibi) saptanabiliyor. Hastalık saptanmayan embriyolar, anneye transfer edilerek, taşıyıcı çiftlerin sağlıklı bebek sahibi olması sağlanıyor.

  • Telefon Ekranını Maksimum Işıkla Kullandı…

    İsmini açıklamayan 25 yaşındaki Chen soyadlı kadın, Tayvan’da sekreter olarak çalışıyordu.

    Gerek işi için gerek sosyal hayatında cep telefonunu sık sık kontrol eden Chen’in telefonundaki ekran parlaklığı sürekli maksimum seviyedeydi.

    Chen, telefonundan dizi izlerken bile cihazı maksimum ekran parlaklığında tuttuğunu belirtti.

    Ancak, parlak ekranına alışan Chen, geçen yılın Mart ayında gözlerinde rahatsızlık hissetmeye başladı.

    Sık sık kanlı gözlerle uyanmaya ve gün boyunca bulanık görmeye başlayan Chen, önce göz damlaları kullanmayı denese de işe yaramadığını görünce doktora başvurdu.

    ‘GÖZÜNÜZÜ MİKRODALGAYA KOYMAK GİBİ’

    İlk muayenede, Pingtung Fuying Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde profesör Hong Qiting, Chen’in gözlerindeki kan damarlarının tıkandığını ve sol korneası üzerindeki yaklaşık 500 küçük delik oluştuğunu keşfetti.

    Durumunun daha da ağırlaşması üzerine hemen steroid tedavisine başlandı ve Chen’in üç gün içerisinde durumu düzelmeye başladı.

    Chen’in gözündeki sorunun 2 senedir cep telefonunu maksimum parlaklıkta kullandığı için oluştuğu belirtildi.

    Apple Daily’e konuşan Hong, genç kadının akıllı telefon ekranının 625 lümen parlaklığa sahip olduğunu ancak maksimum 300 lümende cihaz kullanılması gerektiğini belirtti. Profesör, özellikle karanlık bir odada bu kadar parlak ışığa bakmanın korneada çok ciddi hasarlar oluşturabileceğini söyledi.

    Hong, bir telefonu böyle kullanmanın gözlerdeki etkisini ‘Gözünüzü mikrodalgaya koymak gibi bir şey’ olarak tanımladı.

  • Şeker Hastalığı Olanlar Malulen Emekli Olabilir Mi?

    Şeker hastalığı toplumun büyük kısmını ilgilendiren bir durum. Pek çok vatandaş şeker hastalığından muzdarip. Peki şeker hastalığı çalışanların malulen emekli olmaları için geçerli bir sebep mi, hastalığın maluliyet kabul edilmesi için gereken şartlar neler?

    ŞEKER HASTALARI NASIL MALULEN EMEKLİ OLABİLİR?

    Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği’ne göre; şeker hastalığı çalışanlara malulen emekli olma imkanı veriyor. Yönetmelikte sayılan rahatsızlıkların içinde olan şeker hastalığından malulen emekli olmak için ise bazı şartlar aranıyor. Öncelikle 10 yılsigorta 1800 gün prim ödenmiş olması gerekiyor. Daha sonra ise yasada şeker hastalığı ile ilgili belirtilen şartın ortaya çıkmış olması aranıyor. Yasada şeker hastalığı ile ilgili olarak; “Diabetes Mellitus Kronik hiperglisemi veya hipoglisemiye bağlı en az 3 sistemi etkileyen orta-ağır komplikasyonların bulunması (görme kaybı, nöropatiler, periferik damar hastalıkları, retinopatiler ve nefropatiler v.b.)”

    Ayrıca yasada maluliyet; Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az %60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybetme hali  olarak tanımlanıyor.

    Özetle 10 yıl ve 1800 gün şartını tamamlayan, çalışma gücü en az yüzde 60 azalmış ve en az 3 organı şeker hastalığı yüzünden  orta-ağır şekilde etkilenmiş sigortalılar malulen emekli olabiliyor.

  • İlaçta zamlı tarife başladı

    Sözcü’den Derin Gökçe’nin haberine göre, geçen günlerde ilaç fiyatlarına yapılan yüzde 26 oranındaki zam fiyatlara bugün yansıdı.

    Eksik ilaçların tamamlanma süresinin bir haftayı bulacağını söyleyen İstanbul Eczacı Odası Başkanı Ecz. Zafer Cenap Sarıalioğlu, “Bir fiyat artışı yapıldı. Ancak bazı ithal ilaç firmalarının yapılan bu zamdan memnun olmadığını sağdan soldan duyuyoruz. Ayrıca ‘eczacılar stok yapıyor’ iddiası asla doğru değil. Süreç şöyle işliyor: Firmalardan depolara, depolardan da eczacılara” ifadesini kullandı.

    İstanbul’daki eczanelerden alınan bilgilere göre daha önce büyük boy kaşıntı ilacı 45 TL’den alıcı bulurken bugün bu rakam 49.90 TL’ye çıktı. Ağrı kesicinin fiyatı 9.94 TL’den 12.27 TL’ye yükseldi.

    ‘SAĞLIK HARCAMALARININ ARTACAĞI KAYGISINI TAŞIYORUZ’

    Geçen günlerde Türk Eczacıları Birliği’nden (TEB) yapılan açıklamada, “Sahadan aldığımız veriler, zam oranının açıklanmasıyla birlikte ilaç depolarından ilaç akışının neredeyse durma noktasına geldiğini, eczacılarımızın depolardan ilaç temin etmekte zorlandığını gösteriyor” denilmişti. Açıklamada ayrıca, “Olası uygulamalarla vatandaşın cebinden çıkacak sağlık harcamalarının artacağı kaygısını da taşıyoruz” denmişti.

  • Silikozis hastasına ‘yoğurt ye geçer’ demişler

    Cumhuriyet’ten Barış Önal’ın haberine göre, kot taşlama işçisi Mehmet Ali Bilgiç’in silikozis hastalığı yüzünden yaşamını yitirdiği ortaya çıktı. Bingöl Karlıova’da yaşayan Bilgiç, henüz 37 yaşındaydı ve 10 yıldır tedavi görüyordu. Resmi kayıtlara göre Bilgiç, silikozis yüzünden yaşamını yitiren 74. işçi oldu.

    Ağabeyi Ekrem Bilgiç, “Kardeşim hastalandıktan 7 yıl sonra malulen emekli edildi, sadece 3 yıl maaş alabildi. Maaşı tedavisine bile yetmiyordu” dedi. Bilgiç, daha önce iki kuzeninin aynı hastalık nedeniyle öldüğünü, iki akrabasının da silikozis hastası olduğunu söyledi. Bilgiç’in ölümü, Karlıova’da silikozisten 19. ölüm olarak kayıtlara geçti.‘KADERLERİNE TERK EDİLİYORLAR’

    Temiz Giysi Derneği Başkanı ve silikozis hastası Abdülhalim Demir de kot taşlama işçilerinin kaderlerine bırakıldığını söyleyerek “Kot taşlamada çalışan işçiler için yasa çıkarıldı. Ancak genç yaşta insanları emekli edip kendi kaderlerine bırakmak doğru değil. Devletin bütün işçileri rehabilite edip hayata dahil etmesi gerekirdi” dedi.

    Mehmet Bekir Başak 2007’de 10 yıl çalıştığı kot taşlama işi nedeniyle silikozise yakalandı. Birlikte çalıştığı 40 kişiden 8’ini hastalık yüzünden yitirdiğini vurgulayan Başak, 4 yıl önce akciğer ameliyatı oldu. Günde 23 ilaç kullanmak zorunda. Başak, yaşadıklarını şöyle anlattı:

    “Sürekli buhar makinesine bağlı yaşıyorum. Makinenin fiyatı 15 bin lira. Bunun 12 bin lirasını devlet karşıladı. Günde 23 ilaç kullanıyorum. Evde gidebileceğim her yerde solunum cihazı var. Dışarıya zaten çıkamıyorum. Çalıştığım atölyede tahliye bacası kapalıydı. Tozu biriktirip 3 defa kullanıyorlardı. Normalde 1 defa kullanılıyor. 1 defa kullanılsaydı insanlar hasta olmazdı. İş güvenlik önlemleri yetersiz. İşyeri doktorunun yanına gittiğimizde tedavi etmeden ağrı kesici ve öksürük şurubu verip gönderiyordu. Atölyenin anlaştığı hastaneye gidiyorduk ‘üşütmüşsünüz’ diyorlardı ya da ‘yoğurt ye, bir şeyiniz yok iyisiniz’ diyorlardı.”

    ‘İLK KEZ TEKSTİLDE SİLİKOZİS TÜRKİYE’DE GÖRÜLDÜ’

    Silikozis, sanılanın aksine en fazla kot taşlamada değil en çok madencilerde görülen bir hastalık türü. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi göğüs hastalıkları anabilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan, “Aslında tekstil sektöründe silikozis yok. Ancak dünya tarihinde ilk defa tekstil sektöründe silikozis Türkiye’de görüldü” dedi. Silikozisi önlemenin tek yolunun yasaların doğru uygulanması olduğunu belirten Kılıçaslan, “Bu belli bir maliyet getiriyor. İşveren maliyeti karşılamak istemiyor” diye konuştu.
  • ‘Yüzde 26’lık zamdan sonra depolardan ilaç akışı durma noktasına geldi’

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, iki gün önce ilaç fiyatlarının belirlenmesinde baz alınacak euro değerinde zam oranının yüzde 26.4 olarak uygulanmasına karar verildiğini duyurdu.

    İlaçların fiyatlandırılmasında euro değeri mevcut durumda 2.6934 TL olarak uygulanıyordu. Yeni euro değeri 3.4 lira olarak belirlenmiş oldu. Değişiklik 19 Şubat’tan itibaren uygulamaya girecek.Türk Eczacıları Birliği’nden (TEB) dün yapılan açıklamada şöyle dendi:

    — Sahadan aldığımız veriler, zam oranının açıklanmasıyla birlikte ilaç depolarından ilaç akışının neredeyse durma noktasına geldiğini, eczacılarımızın depolardan ilaç temin etmekte zorlandığını gösteriyor. Olası uygulamalarla vatandaşın cebinden çıkacak sağlık harcamalarının artacağı kaygısını da taşıyoruz.

    REFERANS FİYAT SİSTEMİ UYGULANIYOR

    Türkiye’de ilaç fiyatlarının belirlenmesinde ‘referans fiyat’ sistemi kullanılıyor. Buna göre, ilaçların ecza deposuna satış fiyatının belirlenmesinde, Avrupa Birliği’nde (AB) referans alınan beş ülkedeki en düşük satış fiyatı euro cinsinden referans kabul ediliyor. Fiyat Değerlendirme Komisyonu her yılın ilk 45 günü içerisinde toplanarak fiyatlandırmada kullanılacak euro değerini ilan ediyor.

    Fiyatlandırmada kullanılan euro değerine karşın, reel euro/TL kuru, 2018 yılında 8.21’in üzerine çıkarak gördüğü tarihi zirvenin ardından şu anda 5.97 seviyelerinde bulunuyor.

    TL’deki değer kaybına bağlı artan maliyetler nedeniyle bazı ilaçların üretimi ve ithalatında sıkıntı yaşanmasının yanı sıra, ilaç fiyatlarında artış yapılacağı beklentisinin de etkisiyle son haftalarda piyasada çok sayıda ilacın bulunmasında da zorluk çekiliyordu.

    İlaç sektörüyle mutabakata varılmasını, ilaca erişimin rahatlaması anlamında olumlu bir adım olarak nitelendiren TEB, buna karşın uygulamadan birebir etkilenecek eczacıların masaya davet edilmemesinin doğru olmadığını belirtti.

    Açıklamada şu ifadelere de yer verildi: “Yapılan düzenleme ile ilaç sanayisi rahatlamış olsa da, hastaların ve eczacıların sorunları devam etmektedir. Tüm toplumun ekonomik olarak zorluk yaşadığı bir durumdan elbette eczacılar da etkilenmektedir. Eczacının kârlılığının ilaç fiyatlarına bağlı olması tek yönlü değildir. İlacın fiyatı arttıkça eczacının kârlılığı düşmekte ve giderleri artmaktadır.”

    TEB, son dönemde döviz kurundaki dalgalanmalar sonucunda reel kurla makasın bir hayli açıldığını, zam bekleyen kimi ilaç firmalarıyla ecza depolarının piyasaya ilaç vermediğini, hastaların ilaçlara ulaşmakta güçlük çektiğini hatırlattı. Birlik, ilacın bulunabilir olması için euro kurundan bağımsız, uzun vadeli, yerli ilaç politikalarının geliştirilmesi gereğine de dikkat çekti.

  • Çocuklarla iyi iletişim kurmanın 9 yolu

    Çocuğunuzun dikkatini çekin

    * Talimat verirken, tüm dikkatinin sizin üzerinizde olduğundan emin olun.

    * Konuşurken televizyonu, radyoyu, müziği kapatın.

    * İsmiyle seslenin.

    * Küçük çocukların nazikçe elinden tutarak göz teması kurmaya çalışın.

    * Konuşurken gözlerinin içine bakın.

    * Anlaşılır bir şekilde, bağırmadan konuşun.

    Olumlu olun

    Çocuğunuza ne yapmaması gerektiğini söylemek yerine ne yapması gerektiğini söyleyin. ‘Lütfen patatesini de ye’ demek ‘Patateslerinle oynamayı bırak’ demekten daha etkilidir.

    Kuralları açıkça belirleyin

    Kuralları açıkça belirlemek tartışma yaşanmasını engeller. Siz ve ailenizdeki diğer bireyler için gerçekten önemli olan kurallara odaklanın; daha az önemli olanlarla vakit kaybetmeyin.

    Çocuğunuzu övün

    Çocuğunuz bir görevi tamamladığında veya iyi davrandığında ne kadar memnun olduğunuzu söyleyin. Övgü, övülen davranışın hemen arkasından gelmeli.

    Ödüllendirin

    Çocuğunuzun bazı davranışlarını değiştirmek ve olumlu davranışları pekiştirmek için ödül sisteminden yararlanın. Bu sistemde; çocuğunuz her iyi davranışı için puan toplar ve belirli bir puana eriştiğinde istediği ve önceden üzerinde anlaşılmış bir ödül kazanabilir. Puanları takip etmek için istediğiniz herhangi bir şeyi kullanabilirsiniz. Örneğin; kavanozun içine her olumlu davranış için bir düğme atarak puanlarını takip edebilirsiniz. Anlaşmanızı “anlaşma kartları” üzerine yazabilir ve bu kartları buzdolabının veya bir mutfak dolabının üzerine asabilirsiniz. Böylece hem çocuğunuz hem siz anlaşmanın ne olduğunu hatırlarsınız.

    Huzur Planı

    Evde ve ev dışında stresi, karşılıklı gerginliği sonlandırmak için bazı düzenlemeler yapın. Eğer çocuğunuzla birlikte alışverişe çıkmak sizin için zorsa, alışverişi kendi başınıza huzur içinde yapabileceğiniz bir zaman ayarlayın. Eğer birlikte yapacağınız araba yolculuğu size korku dolu anlar yaşatıyorsa, bunu molalarda farklı şeyler yapabileceğiniz iki ya da daha fazla kısa yolculuğa bölmeye çalışın.

    Nasıl hissettiğinizi açıkça söyleyin

    Çocuğu doğrudan eleştirmek yerine (örn: “yaramazlık yapıyorsun!”), davranışlarının sizi nasıl etkilediğinden bahsedin. (örn: “bu davranışın beni gerçekten çok üzüyor.”)

    Tartışmalardan kaçının

    Açıkça belirlenmiş kurallar vardır. Bunları siz de biliyorsunuz, çocuğunuz da biliyor. Belirlenmiş kurallar hakkında çocuğunuzla tartışmaya girmeyin. Örneğin; çocuğunuz başka bir çocuğun oyuncağını aldığında “…….lütfen dinozoru ……….’a geri ver. 3’e kadar sayacağım: bir ………… (5 saniye bekleyin) iki ………….. (daha kuvvetli) ……. üç” deyin ve kararlılığınızı çocuğa hissettirip, gereksiz inatlaşmalardan kaçının.

    Sakinleşmek için mola verin

    Öfkeliyken hiçbir sorunu çözemezsiniz. Çocuğunuzla yaşadığınız kriz anlarında karşılıklı olarak inatlaşmak ve güç savaşına girmek yerine, ilişkiye sakinleşinceye kadar ara verin.