Kategori: Sağlık

  • Uzmanlar, insan vücudunda daha önce bilinmeyen 2000’den fazla bakteri türü buldu

    Uzmanların yürüttüğü araştırmadan çıkardıkları sonuçlar ve mikropların tanıtımı Nature dergisinde yayınlandı.

    İngiltere’deki Wellcome Sanger Institute’dan Trevor Lawley, “Bu tür araştırmalar sindirim sistemimizin tam haritasını çıkarmamıza yardımcı olacak. Bağırsak sistemi ve midedeki çeşitli hastalıklarının nasıl oluştuğunu anlamamızı ve bu organların insan sağlığını nasıl etkilediğini ortaya çıkarmamızı sağlayacak” açıklamasında bulundu.

    Bağırsak florasının uzun yıllardır araştırılıyor olmasına rağmen içeriğin tamamının şimdilik bilimciler için sır olmaya devam ettiğine dikkat çeken Lawley, çoğu mikrobun sadece bağırsaklarda yaşamaya uyum sağladıkları için oradan çıkartılarak çoğaltılmaya çalışıldığında öldüklerini ifade etti.

    Uzman, buna ek olarak insanın bağışıklık sisteminin bağırsak florasının sayısı ve türleriyle çok hassas bir şekilde bağlı olduğuna ve bu nedenle bağırsak sisteminde yaşayan organizmalar yapay ortama taşındığında bu kompozisyonun tekrarlanmasının çok zor olduğuna dikkat çekti.
    Bu nedenle bilim insanları son zamanlarda giderek daha sık her bakterideki DNA’yı analiz etmeden, aynı ortamda yaşayan bakteri, mantar ve virüs türlerinin DNA’sının ‘meta-genom’ denen toplamı üzerinden bağırsak florasının farklı numunelerini birbirleriyle karşılaştırıyor ve bu türlerin organizmaya etkilerini araştırıyor.

    İngiliz genetik uzmanları, bu tür algoritmaları kullanarak diğer bilimcilerin son yıllarda başka araştırmalarda elde ettikleri yaklaşık 12 bin meta-genom örneğini araştırdı ve aralarında karşılaştırdı. Lawley ve ekibi yaklaşık olarak 40 bin tam ve 52 bin kısmi bakteri genomunu restore etti ve önceden bilinen mikrop DNA örnekleriyle karşılaştırdı.

    Sonuçta, bunların neredeyse 2 bin tanesinin bilim insanları tarafından bilinmediği ve 4’te üçünün de daha önce genetikçilerin hiç karşılaşmadıkları bakteri alt gruplarına ait oldukları anlaşıldı. En çok ilgi çekici şeyse, mikropların çoğunun Güney Asya ve Afrika sakinlerinin bağırsaklarından elde edilen flora örneklerinde bulunmuş olmasıydı.

    Uzmanlar, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanlarda bağırsak florası bileşimindeki ve yapısındaki farklılığın, mide ve bağırsak sistemlerinde yaşayan mikroplarla ilgili çeşitli hastalık ve sorunların analizinde dikkate alınması gerektiği sonucuna vardı.

  • Margarin depresyonu tetikliyor

    Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesinde bir grup bilim insanı, deney hayvanlarıyla yaptığı çalışmada, yayık tereyağının “öğrenmeyi olumlu etkilediğini”, “margarinin ise “depresyonu tetiklediğini” tespit etti.

    DEÜ Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadın, “hindistan cevizi, ayçiçek, zeytinyağları ile margarin ve tereyağı ile beslenenlerde depresyon, kaygı ve öğrenme düzeyi”ne ilişkin yaptıkları “Sıçanlarda farklı yağlarla zenginleştirilmiş beslenmenin öğrenme-bellek, anksiyete ve depresyon üzerindeki etkileri” adlı araştırmanın sonuçlarını, AA muhabirine anlattı.

    Yetişkin sıçanları, deney kapsamında yüzde 10 oranla farklı yağlarla zenginleştirilmiş yemlerle beslediklerini ifade eden Harzadın, bu yağların hayvanların davranışlarına etkisini araştırdıklarını anlattı.

    Öğrenme ve bellek düzeyini ölçmek için “yer yön bulma” modülünü kullandıklarını kaydeden Harzadın, depresyon düzeyini ise su tankında deney hayvanlarının hayatta kalma çabasıyla değerlendirdiklerini anlattı.

    Harzadın, kaygı düzeyini ise hayvanların hareketliliği ve anksiyete alanında geçirilen zamanla ölçtükleri bilgisini verdi.

    Ayçiçek yağı tüketenlerde karar verme sıkıntısı

    Ayçiçek yağının Türk mutfağında sıkça kullanıldığını hatırlatan Harzadın, “Bilimsel çalışmada bizi en çok şaşırtan yağlardan biri de ayçiçek yağı oldu. Ayçiçek yağı tüketenlerde depresyon düzeyi de kaygı düzeyi de yüksek. Ancak asıl ilginç olanı, bu yağ, deney hayvanlarının karar verme yetilerini etkiledi. Hayvanları düzeneğe koyduğumuzda nereye gideceğine karar veremedi. Dolayısıyla, ayçiçek yağının beynin karar verme bölümü olan prefrontal korteksi olumsuz etkilediğini düşünüyoruz.” diye konuştu.

    Zeytinyağı ile beslenenler “relaks”

    Harzadın, tüm yağ çeşitleri arasında en olumlu sonuçlarından birini zeytinyağında aldıklarını anlatarak, ekstra sızma zeytinyağı ile beslenen deney hayvanlarındaki depresyon seviyelerinin “oldukça düşük” çıktığını vurguladı.

    Sıçanlarda deney süresi olan 2 ayın, insan yaşamında 10 yıla tekabül ettiğini vurgulayan Harzadın, “Zeytinyağı ile beslenen hayvanların anksiyete düzeyi son derece düşük. Bu hayvanlar rahat, son derece relakstı. Öğrenme kapasitesi de gayet iyiydi.” dedi.

    Margarinle beslenenler “pes” etti

    Margarin tüketen hayvanlardaki sonuçların “vahim” olduğuna işaret eden Harzadın, şu bilgileri verdi:

    “Margarinle beslenenler ve ayçiçek yağı ile beslenenler benzer anksiyete düzeyine sahip. Onlar çok hareketli ve düzeneğin anksiyete alanında çok vakit geçirdiler. Karar verme yeteneği de bozuldu. Daha da fenası depresyon belirtileri bu grupta en yüksekti. Depresyon düzeneğimizde bir kavanoz içinde su var. Bu suda hayvanın boğulmaması, yaşama tutunması için hareket etmesi gerekiyor. Yani suyun üzerinde kalması için çaba sarf etmeli. Margarin grubu son derece hareketsizdi. Hatta bazı hayvanları deneyi tamamlayabilmek için biz kurtardık.”

    Mucize sonuç tereyağında

    Harzadın, serbest gezen inekten geleneksel yöntemle elde edilen yayık tereyağında en iyi sonuçlardan birini elde ettiklerini ifade ederek “Geleneksel yöntemle elde edilen yayık tereyağından mucize sonuç aldık. Tereyağı ile beslenenlerde kaygı düzeyi düşük, depresyon belirtisi yok ve öğrenme seviyeleri de son derece olumlu.” dedi.

    Araştırma sonuçlarının uluslararası kamuoyuna duyurulacağı bilgisini veren Harzadın, beslenmede önce tereyağı ve zeytinyağının tercih edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

  • Diyanet’ten kök hücre bağışı çağrısı

    İslam’ın, hayat ve insan sağlığının korunmasını önemsediğini belirten Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Hz. Muhammed’in insanlara tedavi olmayı teşvik eden pek çok hadisinin bulunduğunu ve bu tavsiyelere ise ‘tıbbı nebevi’ denildiğini anımsattı. Uzmanlara göre, kök hücre naklinin artık tedavi metotları içerisinde yer aldığını aktaran Prof. Dr. Erbaş, insanın bir organının kurtarılabilmesi için kök hücre nakli yoluyla şartlarına uygun tedavinin yapılmasının dinen uygun olduğunu bildirdi. Prof. Dr. Erbaş, Kur’an-ı Kerim’de Maide Suresi’nin 32. ayetinde “Her kim bir hayatı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur” denildiğine işaret etti.

    ‘DİNEN SAKINCASI YOK’

    Prof. Dr. Erbaş, “Bu ayeti kerime, bu konuda rahat bir şekilde kök hücre nakline cevaz vermemizi ortaya koymaktadır. Yalnız şöyle bir incelik var, kök hücrenin uzmanların ifadesine göre farklı türleri var. Bunlar içerisinden birisi embriyonik kök hücredir. Netice itibarıyla embriyonik kök hücre hariç diğer kök hücre türlerinin nakli dinen caizdir. Şuna da dikkat etmek lazım, bu durumu istismar edenlere engel olmak için bunu yapmanın çok doğru olacağını düşünüyoruz” değerlendirmelerinde bulundu. İzmir’de lösemi hastası 3.5 yaşındaki Öykü Arin Yazıcı için uygun kemik iliği bağışçısı bulunabilmesi amacıyla başlatılan kampanyanın hatırlatılması üzerine Prof. Dr. Erbaş, “Öykü yavrumuz gerekse onun durumunda olan diğer insanlarımız, çocuklarımız için Cenabıhakk’a dua ediyorum. İnşallah en kısa zamanda sağlıklarına kavuşurlar” ifadelerini kullandı.

    ANNE YAZICI: HALA BAĞIŞIN GÜNAH OLDUĞUNU DÜŞÜNENLER VAR

    Daha önce, Öykü Arin’in annesi Eylem Şen Yazıcı “Diyanet’ten kök hücre bağışı konusunda açıklama bekliyoruz. Bunun hala günah olduğunu düşünenler var” çağrısında bulunmuştu.

  • Norovirüs nedir? Norovirüs enfeksiyonu hakkında detaylar

    Şebeke suları, yiyecek ve içecekler aracılığıyla bulaşan Norovirüs nedir? İnsandan insana temasla da bulaşabilmektedir. Virüs bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal belirtileri ile seyretmekte ve hastalar yeterli sıvı alımı ve istirahat ile kendi kendine 3-4 gün içerisinde düzelebilmektedir. İşte, Norovirüs hakkında detaylar…

    Tüm dünyada erişkin ve çocuklarda görülen ishallerin önemli bir kısmından norovirüs sorumludur. Hastalık bütün yıl boyunca görülebilir ve her yaştan kişiyi etkileyebilmektedir. İshal şikâyeti ile hekime başvuran erişkinlerin yaklaşık %20’sinden norovirusler sorumludur. Norovirusler aynı zamanda virüslerden kaynaklanan ishal salgınlarının %60-95’ini oluşturmaktadır.

    Norovirüs Nedir? Nasıl Bulaşır?

    Esas bulaş ağız-dışkı yoluyla olup kusmukla da olabilir. Bulaşma sıklıkla yuvalarda, göçmen kamplarında, tatil yapılan kamplarda, hastanelerde, okullarda, restoranlarda, gemilerde, askeri birliklerde ve aile içi bireylerde görülmekte ve bu gruplarda salgınlar yapabilmektedir. Norovirus salgınları genellikle, kişiden kişiye temas (%35), kontamine su (içme suyu, havuz suları, göl suları, buz küpleri) ve gıda (midye, istiridye gibi kabuklu deniz hayvanları, salatalar, dondurma, soğuk yiyecekler, sandviç, taze sebze ve meyveler) ile oluşmaktadır. Virüsün ısı ve klorlamaya nispeten dirençli olması su ve gıdayla bulaşmasını kolaylaştırmaktadır. Virüsün dışkıyla atılımı uzun süre (>3 hafta) devam etmekte olup ilk 24- 48 saatte atılımı en üst düzeydedir.

    Norovirüs Nedir? Belirtileri Nelerdir?

    Kuluçka süresi 18-72 saattir. Hastaların çoğunda ilk olarak bulantının eşlik ettiği ani başlaya karın ağrısı görülür. Genel olarak ishal ve kusma beraber bulunur. Hastada günde 4-8 kez, kansız, mukussuz orta miktarda dışkılama görülür. Hastaların yarısında hafif dereceli bir ateş (37.50C) olabilir. Sıklıkla karın ve kas ağrısı, baş ağrısı, keyifsizlik, halsizlik olabilir. Klinik belirtiler 24-72 saat devam eder. Küçük çocuklarda, yaşlılarda, bağışıklık yetmezliğinde daha çok semptomatik enfeksiyon ve kronik ishale neden olabilir.

    Tanısı Nasıl Konur?

    Hastalardan alınan dışkı ve kusmuk örneklerinin mikrobiyolojik olarak incelemesi yöntemi ile tanı konulur.

    Tedavisi Nasıldır?

    Genellikle kendiliğinden iyileşir. Ciddi kusma ve ishal gelişen olgularda parenteral (damar yolu) sıvı verilmesi gerekebilir.

    Korunma Yolları Nelerdir?

    Gıda, su, kişisel temaslar ve çevresel yüzeyler aracılıyla kolay bulaşma olduğundan norovirüs ile ilişkili salgınların kontrolü güç olur. Su ve gıda kaynaklarının kontamine olmasını önleyici önlemler alınmalı, su kaynağına yüksek klor konsantrasyonları uygulanmalıdır. Hasta eğer hastanede ise çıkartıları ile temas eden sağlık personeli eldiven kullanmalı, temas sonrası hijyenik el yıkama yapılmalıdır. Kontamine çevre %5-10 oranında sulandırılan çamaşır suyu ile temizlenmelidir.

    Norovirüslerin değişik antijenik tipleri olması ve bağışıklık uzun sürmemesi nedeni ile henüz geliştirilmiş bir aşısı yoktur.

    Kimler Riskli Gruptadır?

    Hamile ve emziren kişilerin hasta olması durumunda derhal hekime başvurmaları, hekim onayı olmadıkça ilaç almamaları gerekmektedir.

  • Baş Ağrısını İlaçsız Geçirme Yöntemleri

    Baş ağrısını ilaçsız geçirme yöntemleri için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Derya Uludüz’ün önerilerine kulak verin.

    1-ŞAKAKLARINIZA BUZ SÜRÜN

    Migreni ortaya çıkaran mekanizmalardan biri beyin damarlarının genişlemesidir. Genişleyen damarlar, beyin dokusuna baskı yapar ve ağrıyı ortaya çıkarır. Ağrı kesicilerin çoğu genişleyen beyin damarlarını daraltarak ağrıyı dindirir. Ağrı sırasında alın ve şakaklarınıza buz koyarsanız damarlarınız soğuğun etkisiyle daralır. Buz uygulamak ağrı kesici gibi etki eder. Gerilim tipi baş ağrısında ise tam tersine sıcak uygulama yapılmalı.

    2-MASAJ YAPIN

    Migreni olanların yüzde 70’inde masaj ağrıyı dindirirken yüzde 30’unda artırıyor. Migren hastasına “Masaj yapmak ağrınızı dindiriyor mu?” sorusunu yönelttiğimizde “Hayır, ağrılı yere dokunamıyorum, masaj ağrımı kötüleştiriyor” yanıtı alıyorsak anlıyoruz ki hastanın migren tedavisi zor olacak.

    Migrende masaj yapılmasını önerdiğimiz bazı noktalar var:

    ● Her iki kaş ile burun kökü arası.

    ● İki kaşın arasında alnın tam ortası.

    ● Ensede kafa kemiğinin keskinleştiği sağlı sollu bölgeler.

    ● Her iki şakak bölgesi.

    Bu noktalara yaklaşık 10 dakika masaj yapmak ağrıyı hafifletir. Daha etkili olması için masaj propolis kremi ile yapılabilir.

    3-BAŞINIZI SARIN

    Başınızı bir tülbent veya bant ile sıkıştırarak sarmak da tıpkı soğuk uygulama benzeri etki gösterir, beyin damarlarını daraltarak ağrıyı dindirmeye yardımcı olur.

    4-GÜRÜLTÜDEN UZAKLAŞIN

    Migren veya gerilim baş ağrısı yaşayanlar ses ve ışıktan çok rahatsız olur. Ağrıları sıklıkla alışveriş merkezi gibi sesli ortamlarda tetiklenebilir. Ağrı sırasında en sevdikleri şarkıyı bile dinlemek istemezler, çocukları oynarken onların seslerine dayanamazlar. Ağrı atağınız sırasında ‘Sesten rahatsızlık duymuyorum’ diye düşünseniz bile sessiz bir ortam ağrınızı hafifletir.

    5-UYKU DÜZENİNE DİKKAT EDİN

    Hafta sonu, baş ağrısı yakınmaları artar çünkü uyku saatleri değişir, daha geç yatılır ve geç kalkılır. Hafta sonu ve hafta içi uyku saatleriniz en fazla 1 saat kaymalı. Uyku süresi ise 7 saatten az, 9 saatten fazla olmamalı. Ağrı atağı sırasında ağrının şiddeti ile uyumak çok kolay olmasa da sessiz ve karanlık bir odaya çekilerek uyumaya çalışın.

    6-AÇIK HAVAYA ÇIKIN

    Açık havada 45 dakika-1 saat orta tempoda yürüyüş baş ağrısıyla mücadelede çok önemli. Yürüyüş sırasında vücudun kendi ağrı kesicisi olan endorfin denen bir madde depolanır. Endorfin hem ağrının ortaya çıkışını engeller hem de ağrının şiddetini azaltır. Açık havada yürüyüş aynı zamanda serotonin (mutluluk hormonu) salgılanmasını sağlar. Serotonin ağrı ataklarını belirgin şekilde azaltır. Bazı migrenlilerde ağır egzersiz (koşmak, ağırlık çalışmak) ağrıları artırabilir. Bu nedenle orta şiddette, düzenli egzersiz yapın.

    7-1 FİNCAN KAHVE

    1 fincan kahvede 75 mg, 1 bardak çayda 50 mg, 1 parça çikolatada 25 mg kafein var. Günlük tüketilecek maksimum kafein miktarı 300 mg’ı geçmemeli. Kafein 100-150 mg’a kadar tüketildiğinde ağrı için çok faydalıyken 300 mg’ı geçtiğinde zararları başlıyor. Aynı etki baş ağrılarında da geçerli. Ağrı atağı sırasında 1 fincan kahve ağrıyı dindirir.

    8-BEYAZ AMPULÜ SARIYLA DEĞİŞTİRİN

    Floresanlı beyaz ışık ve yoğun güneşli havaların ağrıyı tetikleyici özelliği daha fazla. Evinizdeki beyaz ışık yayan ampulleri sarı ışık yayanlarla değiştirin. Televizyon izlerken en az 3 metre mesafede oturun, karanlıkta televizyon seyretmeyin. Güneşli günlerde ve atak sırasında güneş gözlüğü takın.

    9-SUSUZ KALMAYIN

    Beynimizin yüzde 70’i sudur. Beyin susuz kaldığını hissettiğinde tehlike sinyalleri verir ve baş ağrısı ortaya çıkar. Sık baş ağrısı çekenler, bazen sadece suyu dengeli içtiklerinde bile ağrıdan kurtulur. Düzenli su tüketmek ağrının her gün ortaya çıkışını engeller.

    10-AĞRI KESİCİLERİ KESİN

    Haftada 1 defadan daha sık ağrı kesici kullanmak sizi ağrı kesicilere bağımlı hale getirir. Beyin ağrı kesiciye alıştığında sürekli ister, bulamadığında baş ağrısı olur. Ayda 1-2’yi geçmeyecek şekilde ağrı kesici kullanabilirsiniz.

  • Cildi Hızlı Yaşlandıran Etkenler Nelerdir?

    Yaşlanmak doğal bir süreç ve bunun önüne geçmek mümkün değil elbette. Ancak kimi zaman ihmalkârlığımız nedeniyle bakımımıza yeterince özen göstermememiz, kimi zamansa doğru sandığımız hatalı alışkanlıklarımız cildimizin yaşlanma takvimini hızla öne çekiyor. Örneğin, “kış güneşi yakmaz” düşüncesiyle güneşten korunmamak gibi! Peki, cildimizi erken yaşlandıran diğer yanlışlarımızı neler? Dermatoloji Uzmanı Dr. Nilüfer Tüysüz cildin erken yaşlanmasına neden olan 10 hatalı alışkanlıkları anlattı, önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

    • “Kış güneşi yakmaz” diyerek korunmamak

    Dermatoloji Uzmanı Dr. Nilüfer Tüysüz cildimizi yaşlandıran en önemli çevresel faktörün zararlı güneş ışınları olduğunu hatırlatarak, “Üstelik kar taneleri güneş ışınlarını cilde yüzde 50 – 90 gibi yüksek bir oranda yansıtabiliyor. Bu nedenle sadece yaz mevsiminde değil, kış aylarında, özellikle de karlı günlerde güneşin zararlı ışınlarından korunmak çok önemli.” diyor. Bunun nedeni ise zararlı UVA ve UVB ışınları nedeniyle cildimize destek sağlayan elastin ve kollajen yapısının bozulması. Bunun sonucunda; ciltte incelme, kuruluk ve kırışıklık oluşuyor. Ayrıca ciltte ton farklılıkları, kalıcı kahverengi ve kırmızı lekeler, çok daha önemli cilt kanseri de gelişebiliyor. Dolayısıyla SPF 30 ve üstü bir ürünü, havanın güneşli veya bulutlu olduğuna bakmaksızın, yılın dört mevsimi düzenli olarak kullanın. Güneşin zararlı ışınlarını yansıttığı için karlı ve güneşli havalarda koruma ürününü 2 saatte bir uygulamanız faydalı olacaktır.

    • Sağlığa yeterince önem vermemek

    Sağlıklı bir cilt için neler yapmalı? denildiğinde aklımıza ilk olarak düzenli cilt bakımı yaptırmak geliyor. Oysa sağlıklı ve genç bir cilt için öncelikle vücudumuzun genel sağlığına önem vermemiz şart. Örneğin kansızlık ile vitamin eksiklikleri ciltte solukluk ve kırışıklıklara neden oluyor.

    • Cildi düzenli nemlendirmemek

    Cildimizin erken yaşlanmasına yol açan bir başka önemli hatalı alışkanlığımız da, nemlendirici ürünleri düzenli kullanmamak. İlerleyen yaşla birlikte deri yapısında bulunan ter ve yağ bezleri, kıl kökleri, damarlar, sinirler ile bağ dokularında işlevsel ve yapısal gerileme oluyor. Cilt daha az terlediği ve daha az yağlandığı için nemini yitirmeye başlıyor. Nemsiz cilt de kuruyor, hasarlanmaya eğilimli oluyor, bunların sonucunda daha erken yaşlanıyor. Sabahları duş sonrasında ve akşamları yüzünüzü temizledikten sonra cildinize mutlaka nemlendirici uygulayın. Aklınızda bulunsun, cildinizi suyla temastan hemen sonra, henüz kurumamışken nemlendirmeniz, ürünün cildinize daha iyi nüfus etmesini sağlayacaktır.

    • Makyaj ürünlerini temizlemeden yatmak

    Dermatoloji Uzmanı Dr. Nilüfer Tüysüz makyaj ürünlerinin, özellikle de cilt kapatıcılarının aşırı miktarlarda ve uzun saatler ciltte kalmalarının da erken yaşlanma riskini yükselttiğini vurgulayarak, “Bunun nedeni ise makyajın, özellikle de kapatıcıların cildin gözeneklerini tıkaması sonucu akne, siyah nokta, iltihaplı sivilce ve kırışıklık gibi önemli sorunların gelişmesi. Gece yatmadan önce yüzünüze yapacağınız temizlik cildinizi kir, yağ ve ölü hücrelerden arındıracaktır” diyor.

    • İçerikleri bilinmeyen kozmetik ürünlerini kullanmak

    İçerikleri bilinmeyen kozmetik ürünlerin ve bitkisel diye alınıp kullanılan ürünlerin ne ölçüde faydalı oldukları şüpheli. Çünkü bu ürünlerin etkiyi hangi yolla yaptıkları bilinmiyor. Örneğin bitki içerikli bir ürün güneşle karşılaştığında leke yapıcı bir ürüne dönüşebiliyor ya da alerjik egzamayı başlatabiliyor. Yapısı itibariyle ciltte kırışıklara neden olabilen toksik maddeyi, çok daha kötüsü kanserojen bir maddeyi daha fazla içerebiliyor.

    • Aşırı sıcak ya da soğuk suyla duş almak

    Aşırı sıcak suyla duş almak da cildimizi kurutarak doğal nemini kaybetmesine neden oluyor. Ayrıca damarlarda genişleme yaparak roza hastalığı gibi hastalıkları alevlendirebiliyor. Bu yüzden duş alırken suyun ılık olmasına dikkat edin.

    • Kozmetik ürünlerde aşırıya kaçmak

    “Eksik olan vitaminleri takviye ederek yerine koymak bağışıklık direncimizin yanı sıra cilt sağlığımız için de çok önemli. Ancak her birinin yüksek dozda alımı ciltte toksik etki yapabiliyor” uyarısında bulunan Dermatoloji Uzmanı Dr. Nilüfer Tüysüz sözlerine şöyle devam ediyor: “Ayrıca vitamin içeren ve cilde sürmek için üretilmiş bir ürünü enjeksiyon şeklinde ya da dermoroller gibi bir uygulamayla derinin içine vermek da ciddi enfeksiyonlara yol açabiliyor. Bunların yanı sıra mezoterapi, peeeling dolgu lazer gibi uygulamaları bilimsel yapılma aralıklarını gözetmeden sık sık uygulatmak da cildin doğal yapısını bozuyor. Örneğin sık sık peeling yaptırmak ciltte inceltme, kalıcı kızarıklık ve damarlarda artışa neden olabiliyor. Cildin ana yapısının bozulması sonucunda da enfeksiyon ile lekelenme oluşabiliyor”

    • Suyu az, çay ve kahveyi fazla içmek

    Yeterince su içmemek ciltte tonus kaybına neden oluyor. Cilt sağlığı için günde 8-10 bardak su içmeyi alışkanlık haline getirin. İçeriklerindeki vitaminler ve antioksidanlar cildin genç kalmasında etkili olduğu için gün içinde kahve, çay (yeşil, siyah, adaçayı, kuşburnu papatya gibi) içmenizde fayda var. Ancak dikkat! ‘Yararlı’ diyerek aşırı miktarda tüketildiklerinde, içeriklerindeki kafein ve tanin gibi maddeler ciltte kuruluk ve kansızlığa bağlı olarak soluk bir cilde neden olabiliyor.

    • Karbonhidrat ve doymuş yağ ağırlıklı beslenmek

    Hatalı beslenmek, örneğin karbonhidrat ağırlıklı ve doymuş yağ ağırlıklı beslenmek insülin direncimiz etkiliyor. Ani kilo alışları çatlaklara, ani kilo alış verişleri de ciltte sarkmalara yol açıyor. Cildinizin uzun yıllar genç kalması için özellikle A, C ve E vitaminlerini içeren sebze ile meyveden zengin, şeker ile tuzdan ise fakir bir beslenme alışkanlığı edinin. Bakliyat, balık ve orantılı olarak kuruyemiş tüketmeyi de ihmal etmeyin.

    • Sigara alışkanlığı

    Sigara ve alkol alışkanlığı cildimizi erken yaşlandıran ana etkenlerden. Üstelik sigara içmek kadar sigara dumanına maruz kalmak da cildimizi olumsuz yönde etkiliyor. Nikotin cildin üst tabakasında suyun tutulumunu azaltarak ve cildin bağ dokusunda yer alan kollajenin parçalanmasına sebep olarak kırışıkların oluşmasını tetikliyor. Ayrıca direnci kaybolan cilt soluk ve kirli bir renk alıyor.

  • Canan Karatay: Kışın patlıcan yemeyin

    Sağlıklı yeme içme konusunda kamuoyuyla paylaştığı görüşleri ve kaleme aldığı kitaplarla yankı uyandıran Prof. Dr. Canan Karatay, Habertürk TV’nin konuğu oldu. Hülya Hülya Hökenek’in sorularını yanıtlayan Prof. Karatay, insanların doğal besinleri tüketmesiyle olası hastalıkların önüne geçebileceğini kaydetti.

    Karatay, mevsiminde yetişen sebzelerin tüketilmesi gerektiğine işaret edekek “Kışın patlıcan tüketmeyin” diye konuştu.

    Karatay’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

    “MISIR ŞURUBU TOZ ŞEKERDEN 7 KAT DAHA FAZLA ZARARLI”

    Şekerli ve gazlı içecekler alkol kadar değil; alkolden daha zararlı. Çünkü 3 yaşındaki, 5 yaşındaki çocuklara verildiği için bunu söylüyorum. Kota falan değil tamamen yasaklanması lazım. Beyaz şekerin bütün hücrelere etkisi var. Mısır şurubu şekerin vücuda normal şekerden 7 kat daha fazla zararı var. Anneler çocuklara şekeri kesinlikle vermemeli. Madem çocuklara tatlı bir şey verecek, biraz meyve suyu verebilir.

    “HAMİLEYKEN ŞEKERLİ SU TESTİ YAPMAK KESİNLİKLE YASAKLANMALI”

    Gebelik şekerini tespit etmek için şekerli su veriyorlar, hatta kutularla mısır şurubu veriyorlar. Bu yanlıştır ve yasaklanması lazımdır. Doğru olan hamileliği anladığımız andan itibaren, açlık bir kan tahliliyle ortaya çıkabiliyor zaten. Teşhis koyulabiliyor. Bu da erken doğumlar, sakat doğumlar, 3 aylık bebekte yetişkin diyabet hastalıkları çıkıyor. Anne de mahvoluyor, çocuk da mahvoluyor.

    “HAMİLELİK ANNE VE BABANIN YAŞADIĞI ORTAK SÜREÇTİR”

    Anne ve babalarının 6 aylık hamilelikte kendilerini toparlamaları lazım. 6 ay en erken. Yurt dışında 3 ay diyorlar. Anne baba idrarda iyot baktıracaklar, şeker baktıracaklar. Birlikte baktıracaklar.

    “ÇOCUKLARINIZA KÖY YUMURTASI BULUN”

    İnsan vücudunun yüzde 60’ı sudur, yüzde 20’si hayvansal proteindir, yüzde 19’u yağdır. Yüzde 1’den aşağısı karbonhidrattır. Siz karbonhidrat yükleyeceksiniz. Çocuklarımıza yumurta vereceğiz. Köy yumurtası bulacaksınız. Serbest gezen tavukların yumurtalarını bulacaksınız. Yumurtayı haşlayıp, çocuklarınıza vereceksiniz.Milli Eğitim Bakanlığı okullardaki kantinleri yasaklamalıdır.

    “BENİM HAYATIM YAĞ YEMEKLE GEÇTİ! DÖNERDE TRANS YAĞ OLMAMALI”

    Dönerde yağ kısıtlaması olmaz. Yalnız trans yağ kullanılmayacak. Benim hayatım yağ yemekle geçti. Bütün yemeklerin lezzeti yağdan gelir. O uzun yaşayan insanlar hayatları boyunca Trabzon yağı yemişler. Tavuk döner diye bir şey olmaz. Çünkü tavuklar süni yemle besleniyorlar. Yağlar bozulmamış, işlenmemiş, tahşiş edilmemiş olarak vücuda girecektir.

    “YÜKSEK KOLESTROLDAN KORKMA! KAN ŞEKERİNDEN KORK!”

    Kolestrol diye bir hastalık yok. Kollestrolu çıkaran hekimler değil ilaç firmalarıdır. İyi kolestrol, kötü kolestrol diye bir şey yok. Kolestroldan korkmayın. Kolestrolu olan hanımlar ve beyler daha uzun yaşıyorlar. Çok büyük bir tıp yalanı uyduruldu. Yüksek kolestrolden korkmayın. Karaciğeri yağlandıran kan şekerinden kork! Kolestrol yağ değil hormondur.

    “KOLESTROL VÜCUTTAKİ YANGINI SÖNDÜRMEYE GİDEN HORMONDUR”

    İtfayie arabaları giderler. Yangını onlar mı çıkarırlar? Hayır. Onlar yangını söndürmeye giderler. İşte vücutta da çıkan yangını söndürmeye giden kolestrollerdir. Kötü şeker vücutta trigliseriti yükseltir. Beyaz şekerden, tatlılardan, gazlı içecekleri ağzımıza koyduğumuz anda kan şekeri yükselir. Bu dolaşıma karıştığı anda bütün hücreleri bozar.

    “TANSİYON YÜKSEKLİĞİNDEN ÇEŞİTLİ KANSERLERE KADAR”

    Trigliseritler 22 tür hastalık üretiyor. Tansiyon yüksekliği, kan yağlarının altüst olması, damar tıkanıklığı, damar sertliği ve kanserler. O halde tehlikeli olan kolestrol falan değil trigliserittir.

    “KIZARTMA YİYORSANIZ, SİGARA İÇİYORSANIZ BİTTİ ZATEN!”

    Yağlar margarin olduğu anda trans yağ olur. Zeytinyalğ çok sağlıklıdır, ama işlem gördüğü zaman trans yağdır. İşlenmemiş, doğal gıdalara yönelinmelidir. İnsan vücudunu okyanus ve uzay gibi düşünün. Bir tek kolestrol tek başına zararlı olamaz. Sigara içiyorsanız, kızartma yiyorsanız, fabrikadan çıkan her şeyi yiyorsanız bitti zaten… Ev yoğurdu, köy yumurtası hakiki besinlerdir. Ekmek besin değildir, sizi kandırıyor. Ekmek yediğiniz için acıkıyorsunuz.

    “GÜNÜMÜZDEKİ EKMEKLER HİBRİT BUĞDAYDAN İMAL EDİLİYOR”

    Şimdiki buğday eski buğday değil. Un fabrikalarına gönderilen buğday cüce buğdaydır. Bunlar hibrittir. Fazla ürün alalım diye hibrit yapılmışlar. O yüzden çok tehlikelidir. Buğdayda bulunan glutenin antikoru var. Fabrikadan gelen buğdayda çok büyük katkı maddeleri var. Pankreasa insülün salgılatıyor. Sizi acıktıran o. Acıktırdıkça yiyorsunuz, yedikçe acıkıyorsunuz. Bu ekmek firmaları için bulunmaz bir pazar.

    “YUMURTA, KIRMIZI ET, YAĞ, YOĞURT VÜCUDA FAYDALIDIR”

    Mısır şurubu şekeri ekmekte de var. Nişasta bazlı şeker. Karaciğeri 7 kat daha fazla yağlandırıyor. Şeker uyuşturucuur, kokain gibi bağımlılıktır. Benim söylediğim yeni şeyler değil. Büyüklerimizin uyguladığı şeylerdir. Yumurta sağlıklıdır, yasaklayamazsınız. Kırmızı et, tam yağlı peynir, tam yağlı yoğurt vücudumuzun ihtiyacıdır.

    “GÜNDE İKİ ÖĞÜN SAĞLIKLIDIR ÜÇ ÖĞÜN HASTALIKTIR”

    24 saat içinde ilk yediğimiz öğün kahvaltıdır. Sık sık yemek değil, acıkınca yiyeceksiniz. Acıkmayı bekleyceksiniz. İbn-i Sina söylemiş, iki öğün sağlıklı, üç öğün hastalıktır. Hz. Muhammet de aynı şeyi söylüyor. Çünkü insan vücudu ona göre programlanmıştır. Siz sürekli yerseniz hormonlar şaşırır. Siz mutlu olacağım diye ona buna saldırıyorsunuz.

    “İDEAL BİR SABAH KAHVALTISI NASIL OLMALADIR?”

    Kaçta kalkarsanız kalkın doğal yağ, doğal fındık fıstık, doğal yumurta yerseniz açıkmayacaksınız. Arada çok bol su içeceksiniz, Türk kahvesi de içebilirsiniz. Sonra acıkınca vücut ‘artık ben hazırım bana besin gönder’ diyecektir. Yumurta yiyin, az pişmiş olacak. Bir gün omlet, bir gün rafadan, bir gün kayısı gibi yiyeceksiniz. Kalori hesabı yapılmayacak. Kalori hesabı tehlikelidir. Tereyağında kırılmış yumurta, doğal peynir. Turp yiyebilirsiniz.

    “YEMEKTEN SONRA İÇİLEN SEBEP KRONİK KANSIZLIK SEBEBİDİR”

    Yumurta, yoğurt, süt, fındık, fıstık çok önemli. İlle marketten bir şey almak mecburiyetinde değiliz. Çay yeni çıkmış bir alışkanlıktır. Geçmişte böyle bir şey yoktu. Seneler önce kahve içilirdi. Ben çaya karşı değilim. Ama yemek yedikten sonra hemen içilmemelidir. 4 saat sonra içilmelidir. Hemen içilmeli kronik kansızlık sebebidir. Demir eksikliğine yol açar.

    “PATLICAN HABERİ YAPMAYIN! PATLICAN YERİNE YUMURTA YİYİN”

    Mevsiminde ne varsa onu yiyin diyorum. Oturup da ocak ayında patlıcan yemeyin diyorum. Doğal olduktan sonra aşırıya kaçmamak kaydıyla meyve yenebilir. Elma, portakalın kurtlusu, organik, doğal olanını yiyebilirsiniz. Diğerlerinde tarım zehri var. Medya kışın patlıcan haberi yapmasın. Peki ne yiyeceğiz derseniz. Yumurta yiyin. Yaz ayında güneşin en dik, gölgenin en kısa olduğu zamanında 20 dakika durursanız faydası çok fazla.

    “HAYVANSAL YAĞLAR TÜKETMEDEN İNSAN BEYNİ ÇALIŞMAZ”

    Suç duyurusunda bulunurken bana hakaret ediliyor. Suç duyurusu savcılığa yapılır. Tabipler Birliği savcı olarak çalışıyor. Tabipler Birliği demesi gerekir ki, “Bu bizi ilgilendirmez savcılığa başvurun” demesi lazım. Veganlık, vejetaryenlik aynı değil. Veganlar tamamen insan doğasına aykırı oluyor. Yalnız baklagillerle, kuruyumeşle besleniyorlar. Doğal sağlıklı hayvansal yağların ve hayvansal proteine ihtiyacı var insanın. Hayvansal yağ olmadan beyin çalışmaz.

  • Ulusal Beslenme Konseyi kuruluyor

    Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanan “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı” kapsamında 9 Bakanlık, 7 sivil toplum kuruluşu, YÖK ve RTÜK temsilcilerinin katılımıyla “Ulusal Beslenme Konseyi” kuruluyor. Konsey ile beslenme konusundaki bilgi kirliliğinin ortadan kaldırılması, tartışmalı konuların açığa kavuşturulması, beslenme okuryazarlığının artırılması, sağlıklı beslenme kültürünün ülke genelinde yaygınlaştırılması, gıda güvenliği ve kronik hastalıklarla mücadele kapsamında politikalar geliştirilmesi hedefleniyor.

    Ulusal Beslenme Konseyi’nin başlıca görevleri şunlar olacak:

    “Sağlıklı beslenme davranışlarının geliştirilmesi için politika ve strateji önerileri geliştirmek, önerilerin kurumlarda uygulanmasını tavsiye etmek ve uygulamayı izlemek, sağlıklı beslenme davranışlarının kazandırılması ve beslenme konularında araştırma ve geliştirmeye yönelik projeler önermek, doğrudan veya dolaylı olarak beslenme kaynaklı hastalıklarla ilgili gerekli hallerde bilimsel komisyon kurulmasına karar vermek, sağlıklı beslenme davranışlarının geliştirilmesi ile ilgili konularda toplum eğitimleri, bilgilendirmeleri, bilinçlendirme çalışmaları gibi konularda görüş bildirmek, sağlıklı beslenme, yiyecek ve içecekler konusunda tüketicileri ve özellikle de çocukları yanlış yönlendiren aldatıcı, yanıltıcı algı oluşturucureklam ve tanıtımlar konusunda gerekli önlem önerilerinde bulunmak, tüketicilerin sağlıklı gıdaya erişme hakkı konusunda bilimsel ve sosyal önlemlerin alınması için görüş ve önerilerde bulunmak.”

    Konsey gerektiğinde sağlıklı beslenme, yiyecek ve içecekler ile ilgili konularda bilimsel komisyonlar kurabilecek ve bilim konseyinin raporu doğrultusunda kararlar alacak.

    Ulusal Beslenme Konseyinde Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Yükseköğretim Kurulu, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu, Türkiye Lokantacılar, Kebapçılar, Pastacılar ve Tatlıcılar Federasyonu, Türkiye Fırıncılar Federasyonu, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu, Tüketici Dernekleri Federasyonu, Türkiye Diyetisyenler Derneği ve Türkiye Ziraat Odaları Birliğinden temsilciler bulunacak. İhtiyaç duyulması halinde özel sektör temsilcileri de konseye davet edilebilecek.

    Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan Ulusal Beslenme Rehberi de kısa süre içinde yayınlanacak.

  • Canan Karatay’dan 13 Besin İçin Uyarı!

    Sağlık konusundaki alışılmışın dışında açıklamalarıyla adından sıkça söz ettiren ünlü profesör Canan Karatay, bu defa asla tüketilmemesi gereken besinleri açıkladı!

    Beyaz un

    Pirinç ve makarna

    Margarin

    İşlenmiş et ürünleri

    Patates

    Hazır meyve yoğurtları

    Hazır kahveler

    Hazır meyve suları

    Mısır özü yağlar

    Prof. Dr. Canan Karatay, sağlıklı yaşam için birtakım önerilerde bulunmayı da ihmal etmedi

    Her öğünde tıka basa doymak zorunda değilsiniz.

    Uyuma vaktinizden en az 4 saat önce, yeme işleminizi tamamlamış olun.
    Bol bol su tüketin.

  • Youtuberlara ‘Diva Sendromu’ uyarısı

    Youtube videolarıyla kısa sürede şöhret olan ve para kazanan çocukların, gelecekte uyum sorunları yaşayabileceği ve genelde sanatçılarda görülen “Diva Sendromu”na kapılabileceği uyarısı yapıldı.

    Popüler sosyal medya siteleri arasında yer alan Youtube, kullanıcılarına video içerik üreterek kısa sürede çok sayıda insana ulaşma imkanı sunuyor. Çocuklar ve gençlerin çok fazla zaman geçirdiği bu platformda, Youtube kanalı sahipleri milyonları bulan takipçileri ile üne kavuşabiliyor, tıklanma ve görüntüleme başına para kazanabiliyor.

    Bu platformda moda ve oyun videoları çeken, özel yaşamlarına ilişkin paylaşımlarda bulunan, kısa sürede şöhret olan ve para kazanan çocuklar, gelecekte çeşitli uyum sorunlarıyla karşılaşabiliyor.

    Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasemen Işık Taner, çocukların sanal ortamda kendilerini daha rahat ifade ederek hayal ettikleri kişiler gibi gösterebildiğini belirtti.

    Çocukların sanal ortamda farklı kimliklere bürünerek ünlü olma gayesi güdebildiğine ve zaman zaman şuursuz davranışlar sergileyebildiğine dikkati çeken Taner, şöyle devam etti:

    “Birden bire para kazanıp üne kavuşan çocuk, yaşına göre yapması gereken şeyleri geride bırakmaya başlıyor. Artık derslere, kurması gereken normal aile ilişkilerine önem vermemeye başlıyor. Daha sonraki dönemlerde de hem sosyal ilişkileri hem akademik başarısı hem de aile ilişkileri açısından uyum sorunları yaşayabiliyor.”

    “Sanal ortam artık çocuk bakıcısı gibi kullanılabiliyor”

    Bu noktada anne babaların sorumlulukları olduğunu hatırlatan Taner, bazı ailelerin çocuklarının teknolojiyle iç içe olmasını veya birtakım sosyal medya araçlarını kullanmasını, olumlu karşıladığını, öncelikle bu algının ortadan kaldırılması gerektiğini dile getirdi.

    Taner, “Çocuğun sanal ortamda, internetle ya da bilgisayar oyunlarıyla bir şekilde iletişim içinde olması bazen ailelerin çok bilinçli yapmasalar da işine gelebiliyor. Sanal ortam artık çocuk bakıcısı gibi kullanılabiliyor. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor.” dedi.

    Çocuğun akademik başarılarının yanı sıra sosyalleşebilmesine de olanak sağlanması gerektiğine değinen Taner, ebeveynlere çocuklarını büyük alışveriş merkezlerinde gezdirmek yerine onlarla oyun kurmalarını, karşılıklı iletişim ve etkileşimi güçlendirecek faaliyetlerde bulunmalarını tavsiye etti.

    Çocuklar iş birliği ve güven kavramlarından uzaklaşabiliyor

    İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ergün Yolcu da daha genç kuşakların Youtube kanalı açmayı tercih ettiğini söyledi. Yolcu, “2018’de dünyada en fazla para kazanan youtuber 8 yaşında bir çocuktu. Bu çocuk 22 milyon dolar gibi bir para kazandı. Kanalında oyuncakları tanıtmakta ve her videosu ciddi izlenme sayılarına ulaşmakta. Ülkemizde de 5 yaşındaki bir çocuk Türkiye’de en çok kazanan youtuberlar listesinde üçüncü oldu.” diye konuştu.

    Çocuk yaşta milyonlarca dolar para kazanmanın çocuk psikolojisi üzerinde olumsuz etki yaratabileceğine işaret eden Yolcu, bir anda büyük miktarda paraya sahip olan yetişkinlerin bile psikolojilerinin ciddi oranda etkilendiğini, böyle bir durumda çocukların daha fazla etkilenmesinin kaçınılmaz olduğunun altını çizdi.

    Yolcu, şu bilgileri verdi:

    “Yapılan çeşitli araştırmalar göstermiştir ki öncelikle bu şekilde para kazanmak çocukların kişisel çıkarlarını daha fazla ön plana çıkartmasına neden olmaktadır. Çocuklar iş birliği, güven ve paylaşma gibi kavramlardan uzaklaşmaktadır. Para kazanmaya yoğunlaştıkça çevresindekilere yardım etmeye pek yanaşmadıkları da gözlemlenmektedir.”

    Youtuberlara “Diva Sendromu” uyarısı

    Sosyal medya uzmanı Doç. Dr. Levent Eraslan, çocukların ilgi çekebilmek, izleyiciyi kendi kanallarında tutabilmek amacıyla çarpıcı, sınırları zorlayan videolar çekmeye çalıştığını söyledi.

    Eraslan, çok izleyici ve çok takipçi bulabilmenin zamanla çocukta bir psikolojik ihtirasa dönüştüğüne dikkati çekerek, şunları söyledi:

    “Bir videosu 300 bin kişi tarafından izlenen bir çocuğu düşünün. Daha sonra izlenme sayısı 30-40 kişiye düşüyor ve şöhretin etkisi azaldıkça çocuklar da bu şöhreti tekrar kazanmak için farklı videolar çekme yoluna gidiyorlar. Biz buna ‘Diva Sendromu’ diyoruz. Örneğin tünelde giden arabanın üstüne çıkıp çekim yapma, arabasını hareket halinde bırakıp yanında riskli davranışlar sergileme gibi.”

    Bu sendromun kişinin görünme ve beğenilme iç güdüsünden kaynaklandığını ifade eden Eraslan, sendromun belirtilerinin genelde sanatçılarda görüldüğünü, ancak son dönemde Youtube videosu çeken çocuklar ve gençlerin de bu sendroma tutulma ihtimalinin olduğunu vurguladı.

    Günlük yaşamda her insanın az da olsa beğenilme isteği bulunduğunu ancak bu sendromu yaşayan kişilerin sürekli olarak çevresinden ilgi görmek istediğini belirten Eraslan, beklediği ilgiyi ve övgüyü göremeyen kişilerin içine kapanık bir ruh haline büründüğünü dile getirdi.

    Doç. Dr. Eraslan, ailelere de şu uyarılarda bulundu:

    “Bu durumun oluşmasında hatalı anne baba davranışı ve yakın çevrenin çocuğu sürekli olarak övmesi, en ufak davranışa pekiştireç vermesi, her halini olumlaması ve aşırı şekilde beğeni göstermesi yatmakta. Anne babasından ilgi gören çocuk her gittiği yerde aynı ilgiyi görmek istiyor. Göremeyince de çatışmalar başlıyor, daha sonra da farklı yollara başvurarak görünürlüğünü arttırmak istiyor.”

    “Çocuklar için sorun yaratacağını düşünüyorum”

    “Kolaçan” isimli 187 bin 742 abonesi Youtube kanalında çektiği videolarla motosiklet kültürünü yaymaya çalışan 35 yaşındaki youtuber Mevlüt Sağlam, beklediğinden daha az abonenin kanalını ziyaret etmesinin “can sıkıcı bir durum” olduğunu söyledi.

    Sağlam, şöyle devam etti:

    “Zaman zaman ‘acaba niye böyle oldu, nerede yanlış yaptım’ diye soruyorum. Çünkü, bu bir şirkete benziyor. Yani geliriniz de sizi seven insan sayısı da düşüyor. Genç arkadaşlarımız biraz daha fazla sıkıntı yaşayabilir, bu bazen beni bile üzüyor. Çocuklar için kesinlikle bunun bir psikolojik sorun yaratacağını düşünüyorum. Beni ufak bir üzüntüye sevk ediyorsa, 10 yaşında 15 yaşında bir çocuğun bırakın kaybını, abone sayısı artmadığında bile üzüldüğünü görüyorum. Hepsiyle iç içeyim, kardeşlerim yazıyor. ‘Ağabey nasıl abone sayımı artırabilirim?’ diye.”

    Youtube kanalında 7 senedir adrenalin videoları çeken, 24 bine yakın abonesi bulunan Emre Durak ise beğeni ve takipçi kaygısı gütmediğini, bu işi sadece zevk için yaptığını ifade etti.

    Durak, “Asla kafaya takmıyorum. Bugün gelip biri Youtube kanalımı silse, baştan başlar yine yürürüm ve mutlu mutlu yaparım bu işi. Takipçi kazanmak için değil tamamen kendi isteğim çünkü adrenalin bağımlısıyım.” dedi.

    Videoları çekmeden önce çocukları, kendi çektiği videolara benzer videolar çekmemesi için uyardığını da söyleyen Durak, şunları kaydetti:

    “Adana Demirköprü’de tren geçerken oynayan bir çocuk, ayağı takılıp Demirköprü’nün içine düştüğü zaman çocuğu oradan aşağı indirmişliğim var. Çocuk yasak olduğu halde kendi kendine video çekiyor, perişan bir halde üstü başı toz içindeydi ve tek hayali zengin olmaktı. ‘Ağabey ben de youtuber olmak istiyorum.’ dedi.”