Kategori: Sağlık

  • Egzersiz yaparken dikkat

    Egzersiz yaparken dikkat

    Dr. Öğretim Üyesi Hikmet Uçgun, egzersiz ve fiziksel aktivitelerin günlük yaşamın bir parçası haline getirilmesi gerektiğini söyledi. Uçgun, yaralanmaların ve sakatlanmaların engellenmesi için bazı önlemlerin de alınması gerektiğini belirterek, bu tedbirleri şöyle sıraladı:

    “Isınma ve Soğuma: Her antrenman öncesinde ısınma egzersizleri yapılmalı ve her antrenman sonrasında soğuma egzersizleri yaparak kaslar rahatlatılmalıdır. Bu, sakatlanma riskini azaltır ve esnekliği artırır.

    Doğru Teknik: Egzersizleri doğru tekniği kullanarak yapmaya özen gösterilmelidir. Yanlış hareketler sakatlanmalara yol açabilir. Eğer bir egzersiz doğru şekilde yapılmıyorsa mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır.

    Güvenli Alan: Egzersiz yaparken güvenli bir alan seçilmelidir. Evdeyken, dar alanlarda veya eşyaların etrafında egzersiz yapmaktan kaçınılmalıdır. Açık havada ise düzgün bir zemin tercih edilmeli ve tehlikeli veya kaygan alanlardan uzak durulmalıdır.

    Güvenlik Ekipmanları: Gerekli durumlarda koruyucu ekipmanlar kullanılmalıdır. Örneğin bisiklet sürerken kask kullanımı veya vücudu koruyucu ekipmanların giyilmesi önemlidir.
    Hidrasyon: Egzersiz yaparken yeterli su içildiğinden emin olunmalıdır. Özellikle açık havada yapılan egzersizlerde vücut daha fazla su kaybeder, bu nedenle de sık sık su içmek gerekmektedir.

    Hava Durumu: Açık havada egzersiz yaparken hava durumu göz önünde bulundurulmalıdır. Sıcak veya soğuk hava koşullarında daha dikkatli olunmalı ve gerektiğinde egzersizler iç mekanlara taşınmalıdır.

    Dinlenme: Her gün aşırı egzersiz yapmaktan kaçınılmalıdır. Kasların toparlanması için yeterli dinlenme süresine ihtiyaç vardır. Ayrıca bireyler aşırı yorgun hissettiğinde veya sakatlık belirtileri olduğunda mutlaka egzersizleri bırakmalı ve dinlenmelidir.

    Dikkat: Etraftaki tehlikelere karşı dikkatli olunmalıdır. Özellikle açık havada egzersiz yaparken, trafik, hayvanlar, yaya trafiği ve diğer potansiyel tehlikeler konusunda dikkatli olmak birçok açıdan önem arz etmektedir.”

    Ev temizliği ve bahçe işleri, hareket etmeye katkı sağlıyor

    Evde yapılan günlük işlerin fiziksel aktivite olarak kabul edilebileceğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Hikmet Uçgun, “Özellikle ev temizliği, bahçe işleri, yemek yapma ve benzeri aktiviteler, vücudu hareket ettirir ve enerji harcanmasını gerektirir. Bu tür faaliyetler, günlük egzersiz miktarına katkıda bulunabilir ve fiziksel sağlığı korumak için önemlidir” dedi.

    Evde yapılan işlerin yanı sıra bahçede yapılan çalışmaların da hareket etmeye önemli katkıları olduğunu belirten Uçgun, “Örneğin temizlik yapma, süpürme, paspas yapma, toz alma ve cam silme gibi aktiviteleri içerdiğinden vücudu hareket ettirir ve kasları çalıştırır. Bahçe işleri ise bahçe sulama, bitki dikme, çim biçme ve bahçe bakımı gibi faaliyetlerden oluşur ve açık havada fiziksel olarak aktif olmayı sağlar. Yemek pişirme ve hazırlama işleri ise ayakta durma, kesme, doğrama ve karıştırma gibi hareketleri içerir. Bu da vücudu hareket ettirir ve enerji harcamasını gerektirir. Son olarak alışveriş sırasında markette yürümek, alışveriş sepetini taşımak ve alışveriş poşetlerini taşımak gibi aktiviteler de günlük fiziksel aktivite miktarını artırabilir” diye konuştu.

    Bu aktivitelerin günlük rutinde düzenli olarak yapıldığında egzersiz miktarına katkıda bulunabileceğini, genel sağlık ve zindelik düzeyini artırabileceğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Hikmet Uçgun, “Ancak yine de tam anlamıyla egzersiz programı yerine geçmezler. Bu nedenle düzenli olarak yapılan özel egzersizler de sağlık için önemli ve gereklidir” uyarısında bulundu.

  • Klima kullanırken dikkat

    Klima kullanırken dikkat

    Sıcaklıkların artmasıyla klima kullanımı da arttı. Evde, iş yerlerinde, toplu taşımalarda ve akıllara gelebilecek birçok yerde klima kullanılırken, klimalı ortamda sağlıktan olmamak için dikkat edilmesi gereken bazı noktalar bulunuyor Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Üşen, sıcak havaların vazgeçilmezi klimanın yanlış kullanımında görülebilecek rahatsızlıklara değindi. Dr. Öğr. Üyesi Üşen, birçok kişinin iç mekanları serinletmek için kapı ve pencereleri açmayı tercih ederken, diğerlerinin ise klima kullanarak rahatlamayı tercih ettiğini belirterek, “Klima, iç mekanları hızlı bir şekilde soğutma kabiliyeti nedeniyle birçok kişi tarafından tercih edilen bir serinleme yöntemidir. Ancak yanlış kullanım veya düzensiz bakım durumunda klimaların sağlığımıza olumsuz etkileri olabilir. Klimanın sık kullanımı, iç mekan havasını kurutabilir. Bu da cilt kuruluğuna ve solunum yollarında tahrişe neden olabilir” diye konuştu.

    Filtre temizliği hava kalitesini etkiler

    Klimanın filtrelerinde biriken toz ve kirlerin iç mekanlarda hava kalitesini olumsuz etkileyebildiğine dikkati çeken Dr. Öğr. Üyesi Üşen, şöyle devam etti:

    “Ayrıca klimanın neden olduğu iç ve dış ortam arasındaki büyük sıcaklık farkları, baş ağrısı ve yorgunluğa yol açabilir. Özellikle dışarıda sıcaklık 30 derecenin üzerindeyken klimanızı 20 dereceden düşük ayarlamayın. Sürekli olarak soğutulmuş bir odadan soğutulmamış bir odaya geçişten kaçının. Bu dolaşım sisteminizi zorlar. Klima kullanırken yeterli mesafe olmasına ve kısa süreli kullanıma dikkat edin. Serinlemek için kapı ve pencereleri açmak ve klimaların kullanımı, yaz aylarında iç mekanlarda rahatlamak için yaygın yöntemlerdir. Ancak bu yöntemlerin sağlığımıza olan etkilerini anlamak ve doğru kullanım önemlidir. Dengeli havalandırma, doğal gölgeleme ve iç mekan hava sirkülasyonunu artırma gibi yöntemlerle evlerde ve ofislerde sağlıklı bir serinleme ortamı oluşturabiliriz. Yaz aylarında serinlemek için en uygun yöntemi seçerken, uzmanların önerilerine uyarak iç mekanlarda daha sağlıklı bir ortam oluşturmaya özen gösterelim.”

  • Diyetisyenden su uyarısı

    Diyetisyenden su uyarısı

    Diyetisyen Mehmet Çağatay Emre, yaz aylarında sağlıklı beslenme hakkında açıklamalarda bulundu.

    “Yaz mevsiminde ara öğünler ihmal edilmemeli”

    Yaz mevsiminde ara öğünlerin ihmal edilmemesi gerektiğine dikkati çeken Dyt. Emre, “Günler uzun olacağı için gün içinde ana öğünler arasında ara öğünler yapılmalı ve sık beslenme tarzı uygulanmalıdır. Sıvı kaybının çok olduğu yaz aylarında özellikle su oranı yüksek olan salatalık, karpuz, kabak, domates gibi gıdalar tercih edilmelidir” diye konuştu.

    “Tuz oranı yüksek gıdalar sıvı kaybını artırabilir”

    Sıcak havalarda sıvı kaybının nasıl önleneceği hakkında bilgi veren Dyt. Emre, “Günlük tüketilen suyu oda ısısında tüketmek vücuttan sıvı atımını yavaşlatmaktadır. Soğuk tüketilen su daha hızlı vücuttan atılmaktadır. Ayrıca turşu, şalgam suyu, sucuk gibi tuz oranı yüksek gıdaların tüketimini azaltmak gerekmektedir. Kahve ve çay gibi diüretik olan içecekleri de dengeli tüketmek gerekmektedir” dedi.

    “Yeterli su tüketmek önemli”

    Su tüketiminin öneminin altını çizen Dyt. Emre, “İnsan vücudunun temeli sudur. Vücutta gerekenden fazla sıvı kaybı gerçekleşir ve yerine konulamaz ise buna dehidrasyon denir. Sonucunda vücut ısısı korunamaz, elektrolit kayıpları olur, böbrek başta olmak üzere birçok organ hasar görür. Susuzluğun ilk bulguları geçmeyen baş ağrısı, ödem, ağız kuruluğu, kalp hızında artış, idrarın koyu hale gelmesi, kas krampları ve halsizliktir. Bunları yaşamamak için günlük yeterli su tüketmek gerekmektedir. Sağlıklı bir yetişkinde günde kilo başı 35 mililitre su alımı sağlanmalıdır. Örneğin 70 kilo olan bir birey 2,1 litre su tüketmelidir” ifadelerini kullandı.

    Dyt. Emre, karpuz, kavun, kiraz, kayısı, çilek, üzüm vişne ve incir gibi yaz meyvelerinin tercih edilebilir olduğunu sözlerine ekledi.

    “Aşırı gazlı içecek tüketimi mide sorunlarına yol açabilir”

    Fazla şeker ve gazlı içecek tüketmenin bireyi olumsuz etkileyebildiğine değinen Dyt. Emre, sözlerine şöyle devam etti:

    “Özellikle asit oranı yüksek gazlı içeceklerin düzenli ve fazla tüketiminde başta reflü, gastrit, ülser gibi mide sorunları yaşanabilir. Ayrıca düzenli şeker tüketiminin ise başta karaciğer yağlanması ve harabiyeti, insülin direnci ve ardından diyabet riskine yol açması muhtemeldir. Günlük alınan enerji artışına da katkısı sebebiyle obezite riskini artırmaktadır.”

  • Kanser vakalarında yaş ortalaması düşüyor

    Kanser vakalarında yaş ortalaması düşüyor

    Kanser, büyük oranda çevresel faktörler, beslenme ve yaşam tarzına bağlı olarak ortaya çıkıyor. Özellikle son yıllarda fast food yiyeceklerin tüketiminin artması ve obezite sorunuyla beraber gelen hastalıklara dikkat çeken Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Artaç, “Erken yaşta özellikle 50 yaşın altında görülen kanser vakaları son zamanlarda tüm dünyada olduğu gibi merkezimizde de artış göstermekte. Tabii bu güncel bir konu, araştırma konusu tüm dünyada. Bunun altında yatan sebepler özellikle hayat tarzındaki değişiklikler ki son 30-40 yılda fast food tarzı beslenme, hava kirliliği, su ve çevredeki toksik maddeler obeziteye neden oluyor. Özellikle obezite tabii ülkemiz için de çok büyük bir problem. Sadece 50 yaşın üstünde değil, 50 yaşın altında hatta artık çocuklarda da obezite büyük bir problem. Obezitenin özellikle erken yaşlarda, 50 yaşın altında kolon kanseri başta olmak üzere birçok kanserin gelişiminde rol oynayabileceği söylenmekte” dedi.

    “Bağışıklık sistemi zayıfladığı zaman kansere yakalanmak çok daha kolay”

    Obezitenin kansere sebep olabilecek zararlarını sıralayan Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Artaç, “Obeziteyle birlikte bir takım büyüme hormonları artıyor. Bu büyüme hormonları suçlanabiliyor. Kanser de büyüttüğü için bunun dışında insülin direnci olabiliyor. Beslenme alışkanlıkları, hazır gıdalar, fast food tarzı beslenme bağırsak florasını da etkiliyor. Mikrobiyata dediğimiz bağırsak florasını da etkiliyor. Bu bağırsak florasının değişmesi mikrobiyatanın çeşitliliğinin azalması bağışıklık sistemini de zayıflatıyor. Bağışıklık sistemi zayıfladığı zaman tabii ki kansere yakalanmak çok daha kolay” şeklinde konuştu.

    “Kişi kendisinde bir şüphe duyuyorsa, ailesinde öykü varsa tarama programları gerekiyorsa 20 ila 30 yaşlardan yapılabilir”

    Vatandaşlara kanser taraması ile ilgili uyarıda bulunan Prof. Dr. Artaç, “Hastalara, herkese ‘40 yaşından önce rutin, tarama programlarına gidin’ dememiz çok uygun değil. Ama özellikle aile hikayesi olanlar, yani 50 yaşın altında ailesinde kanser öyküsü olan, birinci derece akrabalarında kanser öyküsü olanların, 40 yaşında kanser taraması için mutlaka bir uzmana başvurmalarında fayda olabilir veya ülkemizde kanser taramalarının yapıldığı KETEM gibi Sağlık Bakanlığı’nın kontrolündeki kanser tarama merkezlerine de başvurulabilir. Meme kanserinde ise 50 yaşından sonra mutlaka mamografiyle değerlendirmek gerekiyor. Her sağlıklı kadın kendi kendine muayene veya klinik muayene de yapılabilir. Yine eğer kişi kendisinde bir şüphe duyuyorsa veya ailesinde öyküsü varsa bu aile öyküsüne göre, bir uzmana danışarak tarama programları gerekiyorsa 20 ila 30 yaşlardan yapılabilir” diye konuştu.

  • Botoks migrene iyi geliyor

    Botoks migrene iyi geliyor

    Migrenin, baş ağrısının en sık görülen türlerinden biri olup hastaların iş ve sosyal yaşamlarını ciddi oranda düşüren rahatsızlıklardan biri olduğunu ifade eden Nöroloji Uzmanı Uz. Dr. İlknur Altaylı Ener, “Clostridium Botulinum bakterisinin ürettiği Botulinum toksin yani halk arasında bilinen ismiyle botoks estetik uygulamalar başta olmak üzere birçok rahatsızlığın tedavisinde kullanılabilmektedir. Migren botoksu, migrenin tedavisinde öne çıkan konforlu yöntemler arasında yer almaktadır. Dünya nüfusunu yüzde 2 ile yüzde 15‘ini etkilemektedir. Kadınlarda erkeklere oranla 3 kat fazla görülmektedir. Migren tedavisi çeşitli medikal basamakları içerir. En az 3 ay boyunca, her ay 15 veya daha fazla günde migren ağrıları yaşıyorsanız, migren ilaç tedavileri artık yetersiz kalıyor, ağrılarınız da beklenen azalmayı sağlamıyor ve yaşam kalitenizde istenilen düzelmeyi sağlamıyor ise, migren botoksu ile bu ağrılarınızdan kurtulmanız mümkün olabilir. Botoksu, kronik migren teşhisi alan, bir ayda en az 8 migren atağı yaşayan kişilerin hiç düşünmemesi gerekiyor. Ayrıca bir ayda 15 veya daha fazla günde baş ağrısı yaşayan, gerilim tipi dahil tüm hastaların botoks ile kendini mutlu etmesi gerekmektedir” dedi.

    Botoksun birçok nörolojik hastalık tedavisinde kullanıldığını belirten Uzm. Dr. Ener, “Uzun yıllardır kullanılmakta iken 2010 yılından itibaren FDA onaylı olarak kronik migrenin önleyici tedavisinde oldukça etkin bir yöntem olarak yerini almıştır. Botoks tedavisi ile kronik migren ataklarının sıklığının azaldığı bu hastaların tedaviden oldukça fayda sağladığı ve yaşam kalitesinin ciddi şekilde arttığı birçok çalışmada kanıtlanmıştır. Migren botoksu tedavisi sadece 15 dakika sürer ve klinik muayene odasında yapılır. Başın belirli bölgelerine küçük dozlar halinde uygulanır. Enjeksiyon sırasında çok ince iğneler kullanılır ve hasta ağrı hissetmez. O bölgede kas kasılmalarını ve sinir uçlarında ağrı iletiminde yer alan kimyasalların salınımını engeller. Migren botoks uygulamalarında genel prosedür 3 ay ara ile 3 tedavi dozudur” şeklinde açıkladı.

    Migren botoks uygulaması sonrası yapılması gerekenleri sıralayan Ener, “2 gün boyunca kan sulandırıcılardan, sıcak su, hamam, sauna ve ağır sportif faaliyetlerden kaçınmak gerekmektedir. En önemli hususlardan birisi migren botoksu uygulama ihtiyacı bir nöroloji hekimi tarafından koyulması ve nöroloji hekimi veya bu konuda eğitim almış bir hekim tarafından uygulanması konusudur” dedi.

  • Göz makyajı yaparken dikkat!

    Göz makyajı yaparken dikkat!

    Kozmetik ürün kullanımında pek çok hata yapıldığını ve bunlardan birinin de makyaj malzemelerinin başkalarıyla paylaşılması olduğunu söyleyen Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Şermin İpçioğlu, “Göz enfeksiyonu geçirmekte olan bir kişiye makyaj malzemenizi verirseniz, gözünüz enfeksiyon kapabilir. Mağazalarda veya ortak kullanım alanlarında bulunan deneme ürünleri de göz sağlığınızı tehdit edebilir” dedi.

    Her kozmetik ürünü gibi makyaj malzemelerinin de belirli bir kullanım süresi olduğuna dikkat çeken Op. Dr. İpçioğlu, “Makyaj malzemeleri açıldıktan sonra belli bir süre içinde kullanılmalıdır. Bu süre genel olarak 3 ya da 4 ay olarak kabul edilmekle birlikte, makyaj malzemesinin özelliğine göre süre değişebilir. Kullanım süresi dolan malzeme bitmese bile atılmalıdır. Çünkü süresinden daha fazla kullanılan makyaj malzemelerinin hemen hemen hepsinde bakteri ürediği kanıtlanmıştır” diye konuştu.

    Makyaj malzemelerinde bulunan etkin ve koruyucu maddelerin alerjik bünyesi olan kişilerde göz alerjisine neden olabileceğini vurgulayan Op. Dr. Şermin Ünal İpçioğlu, şu bilgileri verdi:
    “Alerjik bir bünyeniz varsa ve birden çok kozmetik ürünü aldıysanız, bunları sırayla denemeli ve alerji yapmadığına emin olduğunuz ürünleri kullanmaya devam etmelisiniz. Kirpik diplerinde göz sınırlarını belirgin hale getirmek için eyeliner veya göz kalemi kullanırken, kirpiklerin göze yakın olan iç kısmına değil, dışına sürmeye dikkat etmelisiniz. Çünkü kirpiklerin göze yakın olan iç kenarlarında gözyaşına katkıda bulunan Meibomean yağ bezleri bulunur. Bu bezler, makyaj yapılırken tıkanırsa gözyaşı kalitesizleşir ve gözde batma, yanma, kızarma gibi rahatsızlıklara sebep olabilir. Hatta göz kapağında arpacık gibi enfeksiyonlar gelişebilir. Rimel, kalem, far gibi göz makyajı ürünlerini uygularken, uygulama yönü gözden dışarıya (uzağa) doğru olmalıdır. Böylece ürünleri sürmek için kullandığınız fırça, kalem gibi araçların saydam tabakaya (kornea) batma ihtimali azalır. Makyaj yaparken bir ürün gözünüze batarsa önce bol suyla yıkamalı, gözde rahatsızlık devam ederse göz hekimine danışılmalıdır.”

  • “Yangınlarda 11 kişi hayatını kaybetti”

    “Yangınlarda 11 kişi hayatını kaybetti”

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Diyarbakır’ın Çınar ilçesi Köksalan Mahallesi ve Yazçiçeği köyü ile Mardin’in Mazıdağı ilçesi Yücebağ ve Yetkinler köylerinde dün akşam meydana gelen yangına ilişkin sosyal medya hesabından açıklamada bulundu. Bakan Koca, “Diyarbakır’ın Çınar ilçesinin Köksalan Mahallesi ve Yazçiçeği köyü ile Mardin’in Mazıdağı ilçesi Yücebağ ve Yetkinler köyünde dün akşam meydana gelen yangın sebebi ile 11 kişi hayatını kaybetti, 78 kişi yangından etkilendi. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Diyarbakır ve Mardin sınırındaki köylerde yaşanan bu yangınlar nedeniyle şu anda Diyarbakır’da 5 hasta yoğun bakımda, 4’ü entübe durumda. Şanlıurfa’da 1 hasta entübe olarak tedavi görüyor. Hastanelerimizde tedavisi süren toplam hasta sayısı 6” dedi.
    Yangınlar sebebiyle bölgeye Diyarbakır’dan 24 ambulans ve 3 UMKE timi ile Mardin’den 15 ambulans ve 4 UMKE timi gönderildiğini de belirten Koca, yangınların ilgili birimlerce söndürüldüğünü ve soğutma çalışmalarının devam ettiğini aktardı.

  • Su içmek için susamayı beklemeyin

    Su içmek için susamayı beklemeyin

    Hava sıcaklığında yaşanan yoğun artış vücutta da belirli değişimleri beraberinde getiriyor. Metabolizma, artan vücut ısısını terleme ile dengede tutmaya çalışsa da, aşırı sıcak havalarda yeterli olamıyor. Artan vücut ısısı da başta beyin olmak üzere diğer hayati öneme sahip organlara olumsuz yönde etki ediyor. Tüketilen besinlere oldukça dikkat edilmesi gerektiğini belirten Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Bayram, özellikle kronik hastalığı bulunanların, yüksek sıcak havalarda beslenmelerine daha çok dikkat etmeleri konusunda uyarılarda bulundu.

    Su tüketiminde zorlanan kişiler için öneriler:

    Sıvı, vücudun olmazsa olmazı. Özellikle yaz aylarında daha da önemli hâle gelen sıvı takviyesi, hayati bir öneme sahip. Terleme ile vücutta sıvı, mineral ve elektrolit kaybı görülüyor. Sıvı ve mineral kaybını önlemek için günde en az 2-2,5 litre su içmenin önemine değinen Bayram, “Su içmek için susamayı beklemeyin. Su tüketiminde zorlanan kişiler de, su içimini kolay hale getirmek için suyun içine taze meyve parçaları, nane, limon, zencefil, salatalık gibi yiyecekler ekleyebilirler. Soğuk bitki çayları, ev yapımı limonata, ayran ve maden suyu da sıvı tüketimini artırmaya yardımcı olabilir. Kahve, çay ve gazlı içecekler su tüketme eğilimini azalttığı için, vücutta sıvı kaybının yerine geçmeyecekleri unutulmamalı. Yeterli sıvı tüketiminin olup olmadığı idrar renginden anlaşılabilir. Eğer, idrar rengi renksize yakınsa sıvı alımı yeterlidir fakat koyu sarı ise sıvı alımı yetersizdir, dikkat edilmesi gerekir” şeklinde belirtti.

    “Hem sağlığı hem de çevreyi olumlu yönde etkilediği kanıtlanmış Akdeniz tipi beslenme”

    Vitamin, mineral ve su içeriği yüksek sebze ve meyvelerin tüketimi sıcak havalarda büyük önem taşıyor. Meyvenin fruktoz içerdiğinin unutulmaması gerektiğini ve aşırıya kaçılması hâlinde olumsuz sonuçlar doğurabileceğini belirten Bayram, “Sıcak havalarda aşırı yağlı, baharatlı ve şekerli besinlerden kesinlikle uzak durulmalı. Kızartmalar, aşırı yağlı besinler ve sakatatlar yerine ızgara, haşlama ve buğulama şeklinde yapılan yağsız etler tercih edilmeli. Balığın da haftada minimum 2 kere tüketilmesine özen gösterilmeli. Aşırı baharatlı yiyecekler bağırsak hareketlerini artırabilir ve vücutta sıvı kaybına yol açabilir. Bunların yerine sıvı, vitamin ve mineral açısından zengin sebze, meyve ve tam tahıllı yiyecekler tüketilmelidir. Hem sağlığı hem de çevreyi olumlu yönde etkilediği kanıtlanmış Akdeniz tipi beslenme buna en güzel örnek” dedi.
    Akşam yemeği saatinin çok geçe bırakılmaması, mümkünse en geç saat 20.00 gibi yenmesi gerektiğinin altını çizen Merve Bayram, “Uyumadan 2-3 saat öncesinde minik bir ara öğünle günün bitirebileceğini” dedi.

    “Tüketilecek besinlerin güneşte uzun süre bekletilmemesine dikkat”

    Bayram, sözlerini şöyle sonlandırdı:
    “Gıda güvenliği özellikle sıcak günlerde daha da önemli bir hâle geliyor. Sıcak havalarda özellikle et ve et ürünleri, tavuk, balık, yumurta, süt ve süt ürünleri içeren yiyecekler daha çabuk bozulmakta ve besin zehirlenmelerine yol açabilmekte. Tüketilirken kesinlikle dikkat edilmesi gerekiyor. Sebze ve meyveler iyice yıkanmalı. Ayrıca, temiz olmayan su kullanımı ve bu sularda yıkanan sebze ve meyvelerin tüketilmesi ishale yol açabilir. Tüketilecek besinlerin güneşte uzun süre bekletilmemesine de dikkat edilmelidir.”

  • “Gençlerde vertigo, migrenle birlikte görülebilir”

    “Gençlerde vertigo, migrenle birlikte görülebilir”

    Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Murat Haluk Özkul, vertigo hakkında açıklamalarda bulundu.

    “Kusma ve görme bozukluğu yaşanabilir”

    Vertigonun tanımını yapan ve belirtilerinden bahseden Prof. Dr. Özkul, “Vertigo kişinin kendi etrafında ya da eşyaların etrafında döndüğünü hissetmesidir. Bazen yer ayağının altından kayıyor hissine de sebep olan bu belirti, beraberinde bulantı, kusma, denge kaybı, soğuk terleme, görme bozukluğu, tansiyon oynamaları ve fenalık hissine de sebep olur” diye konuştu.

    “Baş travması geçirenler ve taşıt tutması olanlarda daha fazla”

    Vertigonun en sık sebebinin iç kulaktaki denge organı hastalıklarının olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özkul, şu bilgileri paylaştı: “Daha az ve hayati tehlike oluşturan sebepler ise beyin sapı ve beyincik kaynaklıdır. Vertigo çocukluk çağı dâhil her yaşta görülse de vertigoya sebep olan hastalıklar farklı yaşlarda ve cinsiyette daha fazla görülebilmektedir. Örneğin, kristal kayması kadınlarda ve orta ileri yaşta daha sıktır. Gençlerde ise migren hastalığı ile beraber baş ağrılı ya da ağrısız vertigo daha sıktır. En sık görülen vertigo sebebi, kristal kayması (BPPV) hastalığında iç kulak denge organının yapısında yer alan kalsiyum karbonat kristalleri yerlerinden koparak denge organının kanalları içine kaçar ve baş hareketleriyle vertigoya yol açarlar. Bu hastalığın sebepleri kesin bilinmemektedir. Ancak baş travması geçiren (çarpışmalı sporlar dâhil), taşıt tutması, migren baş ağrısı, meniyer gibi iç kulak tansiyonu olanlarda ve kemik erimesiyle beraber ileri yaşlarda daha sık olduğu bilinmektedir.”

    “Vertigo yaşayan kişi hareket etmemelidir”

    Vertigo yaşayan kişinin paniğe kapılmadan gözlerini kapayıp bir süre hareketsiz kalması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Özkul, “Hareket etmek ve ani baş hareketleri, düşmeye sebep olacağından ve vertigoyu artıracağından yapılmamalıdır. Bu sırada bulantı çok rahatsız edici ise kusma olabilir. Vertigo iç kulak kaynaklı ise 1 dakika ile 1 saat içinde kendiliğinden geçebilir. Baş dönmesi geçtikten sonra bulantı azalsa da devam edebilir ancak hasta kendini daha iyi hisseder. Vertigoya iyi gelir diye bitkisel içecekler veya haplara başvurmayıp mümkünse bir hastanenin acil servisine gidilmelidir” ifadelerini kullandı.

    “Bulanık veya çift görme olabilir”

    Uzun süren ve ayakta duramayacak hastaların ambulansla naklinin daha uygun olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özkul, “İlk kez vertigo yaşayan kişi çoğu zaman beyninde bir şeyler olduğu korkusuyla acile koşar. Beyincik ya da beyin sapı hasarında uzun süreli vertigoyla birlikte görülen nörolojik belirtiler; bulanık veya çift görme, konuşma bozukluğu, ayakta duramama, kısmi felç gibi bulgulardır. Acil şartlarda bu durumdaki hastalara beyin MR’ı çekilerek hızla müdahale gerekir” dedi.

    “Kısa süreli vertigoların sebebi kristal kaymasıdır”

    Kısa süren vertigoların en sık sebebinin ise Kristal kayması olduğunu belirten Prof. Dr. Özkul, “Acile en sık başvuru sebeplerinden biri vertigo hastalığıdır. Bu hastalık her ne kadar korkutucu ise de hayati tehlike arz etmez. Tanısı da tedavisi de baş manevraları ile yapılabilen yegane vertigo çeşididir. Kristal kaymasında manevralarla tedavi Robotik Manevra Sistemi (RMS) ile büyük başarı ile çoğu kez tek seansta yapılabilmektedir” ifadelerini kullandı.

    “Tedavi yolları”

    Robotik Manevra Sistemi tedavisi hakkında bilgi veren Prof. Dr. Özkul, şunları söyledi: “Bilgisayar kontrollü yapay zekâ destekli tam otomatik 3 eksende 360 derece dönebilen bir sandalyedir. 15-85 yaş arasında her hastaya uygulanabilir. Boyun fıtığı, omurga rahatsızlıkları yaşlı ve kilo fazlası olan hastalar için ideal tedavi aracıdır. Hasta önce sandalyeye emniyet kemerleri ile bağlanır. Başına göz hareketlerini kaydetmek için infrared kameralı (gece görüş) bir gözlük takılır (videofrenzel). Doktor kumanda ekranına geçerek hastanın önce tanı manevralarını yapar. Tanıda en önemli kısım doktorun vertigoya eşlik eden yegâne objektif bulgu olan nistagmus denilen ritmik sıçrayıcı göz hareketlerinin doğru analizidir. Bu sayede kristallerin başın her iki yanında yer alan 6 adet yarım daire kanalının hangisinin içinde olduğunu anlamak mümkün olur. Doğru tanıdan sonra robotun ekranından evrensel tedavi metotlarından biri ya da ikisini seçen doktor, bir tuşa basarak hastaya kristallerini düşüren manevrayı yaptırabilir. Tanı ve tedavi ile aynı seansta kontrol yarım saatte biter. Ortalama tek seansta yüzde 96 oranında hastalar tedavi olur ve yürüyerek evine yollanır. Hastalığın 1 yıl içinde yüzde 15 oranında tekrarlama riski vardır. Ancak hastalarımız ilaç kullanmadıkları gibi tedavinin robot sayesinde kolayca gerçekleşmesinden dolayı bu korkuyu yaşamazlar.”

  • Yanlış gözlük seçimi hastalığı hızlandırabilir

    Yanlış gözlük seçimi hastalığı hızlandırabilir

    Yaz aylarının gelmesiyle birlikte özellikle küresel ısınmanın mevcut durumda olduğunu aktaran göz sağlığı ve hastalıkları uzmanı yardımcı doçent doktor Oğuzhan Genç, ”Biz hastaların tümüne güneş gözlüğü tavsiye ediyoruz. Güneş gözlüğü seçerken dikkat edilmesi gereken bazı kurallar vardır. Gözlük camının kalitesi çok önemlidir. Kötü kalite camlar göze zarar verebilir. Çünkü bu gözlüklerde ki amaçlar ultraviyole ışınlar dediğimiz UVA ve UVB ışınların gözün kornea ve kurucu elemanlarından geçtikten sonra göz retinasına çok az miktarda ulaşmasını sağlamak ve burada oluşabilecek kalıcı hasarı engellemektir. Kötü camlar da ışığı süzmezse gözbebeğini büyüteceği için fayda değil de çok fazla zarar verebilir. İleri dönemde sarı nokta hastalığını hızlandırabilir. Retina hücrelerinde tahribat oluşturabilir. Bunların hepsi dikkat edilmesi gereken konulardır. O yüzden gözlük seçerken kalitesi sorulma ve doktora görünüp onun danışmanlığında gözlük alması önemli bir konudur. Güneş gözlüklerinin camları biraz daha koyu bir renge sahip bunun sebebi de güneş ışınlarının göze geçmesini engellemektir. Eğer kalitesiz sadece dış görünüş için alınırsa karanlık ortamda gözbebeği büyür ve göze daha fazla zararlı ışınlar geçer. Kalitesiz gözlük fayda vermez aksine zarar verir. Güneş gözlüğü estetik bir olaydır. Görünüş sağlar ama en önemli faktör camın kalitesidir. Camın kalitesi seçilirken göz doktoruna danışılmalı ve bir optikçi tavsiyesi ile alınması çok önemlidir. Gösterişe kaçalım derken gözlere zarar vermeyelim” dedi.