Kategori: Sağlık

  • Vatandaşlara ücretsiz kan şekeri ölçümü

    Vatandaşlara ücretsiz kan şekeri ölçümü

    Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla, 15 Temmuz Demokrasi Meydanı’nda açılan stant ile 14 Kasım Dünya Diyabet Günü etkinliği düzenlendi. Etkinlikte vatandaşların şeker oranları ölçüldü, diyabet konusunda bilgilendirmelerde bulunuldu.
    Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin destekleri ile 15 Temmuz Demokrasi Meydanı’nda, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla vatandaşların kan şekeri ölçümleri yapıldı.

    Özel bir hastanenin sağlık görevlileri tarafından yapılan ölçümler sonrasında vatandaşlar diyabet konusunda bilgilendirildi. Manisa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ali Kılıç ile Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Meliha Çavuşoğlu Kılınçlar’ın da ziyaret ettiği stantta birçok vatandaşın kan şekeri ölçümü yapıldı. Yapılan ölçümler sonucunda riskli bulunan vatandaşlar sağlık kuruluşlarına gitmeleri konusunda yönlendirildi.

    Manisa Büyükşehir Belediyesi tarafından kan şekeri ölçümü yaptıranlara elma ve su ikramında bulundu.
    İl Sağlık Müdürlüğü tarafından da 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla bilgilendirme ve ücretsiz şeker ölçümü standı kuruldu. Genel Sekreter Yardımcısı Ali Kılıç, standı ziyaret ederek, yaptığı değerli çalışmalar nedeniyle görevlileri tebrik etti.

    “Diyabet kontrol edilebilir bir hastalık”
    15 Temmuz Demokrasi Meydanı’nda kurulan stant ile vatandaşlara diyabet hastalığı hakkında bilgilendirme yapan Diyetisyen Ceyda Akdeniz, hastalığın kontrol edilebilir olduğunu söyledi. Akdeniz, “Bugün 14 Kasım Dünya Diyabet Günü. Diyabet dünya çapında çok sık görülen bir hastalık. Şu anda Türkiye’deki oranı yüzde 13,7 olsa da gittikçe arttığını görüyoruz. Bölgeye göre yüzde 20’leri bulabiliyor. Diyabet kronik ve kalıtımsal etkenlere bağlı bir hastalık olsa da, sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyerek bu hastalıkla daha sağlıklı bir yaşam sürmek mümkün. Burada da yaptığımız halkımızı bilinçlendirmek. Diyabetin aslında yönetiminin çok daha kolay olduğunu göstermeye çalışıyoruz. Engellenebilir bir hastalık. Burada kalıtımsal bir aktarım olsa dahi sağlıklı bir yaşam tarzı benimsenerek bunun önüne kolaylıkla geçebiliyoruz” dedi.

    “Hastalıkla mücadele ediyorum”
    Kendisinin de şeker hastası olduğunu söyleyen Necdet Taylan, “Annem ve ağabeyim şeker hastasıydı. İkisini de kaybettik. Ben 20 senedir ilaç kullanıyorum. İnsanları uyarmak, bilgilendirmek için bugün tabi ki önemli. Yapılan ölçümler faydalıdır. Hastalığı bilmeyenler için faydalı. Ben başka bir rahatsızlık için gittim kontrole, şeker çık

  • 3 haftayı geçen öksürükler dikkat

    3 haftayı geçen öksürükler dikkat

    Uzun süreli öksürük hakkında bilgilendirmede bulunan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatma Zengin, “3 haftayı geçen öksürüklere kronik-geçmeyen öksürük denmektedir. Geçmeyen öksürük bir takım farklı hastalıkların habercisi olabilir. En sık görülme nedenleri alerji, kronik hastalıklar (astım-KOAH), reflü, kalp yetmezliği, akciğer kanseri, ilaç kullanımıdır. Solunum sıkıntısına yol açan, ateş, kilo kaybı belirgin halsizliğin eşlik ettiği, göğüs ağrısı, boyunda şişlik ve kanlı balgamlı öksürüklerde acilen doktora başvurulmalıdır” dedi.

    İstinye Üniversitesi Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatma Zengin, öksürük konusunda açıklamalarda bulundu.

    “Sadece akciğer hastalıkları öksürüğe neden olmaz”
    Öksürüğün kısaca ne olduğundan bahseden Uzm. Dr. Zengin, “Öksürük hava yollarını temizlemeyi sağlayan koruyucu bir reflekstir. Zannedildiğinin aksine sadece akciğer hastalıkları öksürüğe neden olmaz. Geniz akıntısı, alerjen maddeler, sigara içimi, hava kirliliği, reflü ve bazı ilaçlar da öksürük nedenidir. En sık gribal-viral enfeksiyonlarda hava yollarını mukustan temizlemek için öksürük gerçekleşir” diye konuştu.

    “Sigara tüketenler risk altında”
    Hangi bireylerin risk altında olduğuna değinen Uzm. Dr. Zengin, “Kronik hava yolu hastalığı (astım ve KOAH gibi) olanlarda, alerjik bireylerde, sigara-tütün ürünlerini kullananlarda ve reflü tanısı olan kişilerde daha sık öksürük gözlenir” şeklinde konuştu.

    “Nefes darlığı varsa hekime başvurulmalı”
    Uzman hekime ne zaman başvurulması gerektiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Zengin, “3 haftayı geçen öksürük, öksürüğe eşlik eden nefes darlığı ve göğüs ağrısı durumları, kanlı balgamlı öksürük ve tedaviye rağmen devam eden inatçı öksürüklerde hekime başvurulmalıdır” dedi.

    “Öksürüğün antibiyotiksiz geçmeyeceği düşüncesi yanlış”
    Uzun süreli öksürükten bahseden Uzm. Dr. Zengin, “3 haftayı geçen öksürüklere kronik-geçmeyen öksürük denmektedir. Geçmeyen öksürük bir takım farklı hastalıkların habercisi olabilir. En sık görülme nedenleri alerji, kronik hastalıklar (astım-KOAH), reflü, kalp yetmezliği, akciğer kanseri, ilaç kullanımıdır.

    Solunum sıkıntısına yol açan, ateş, kilo kaybı ve belirgin halsizliğin eşlik ettiği, göğüs ağrısı, boyunda şişlik ve kanlı balgamlı öksürüklerde acilen doktora başvurulmalıdır. En büyük yanılgılardan başta gelen ise, öksürüğün antibiyotik kullanmadan geçmeyeceği düşüncesidir. Öksürüğün vasfına, balgamlı olup olmadığına, geniz akıntısı veya alerjik durumla beraber seyredip seyretmemesine bağlı tedavi değişkenlik gösterir. Hasta nefes darlığı hissetmese de uzamış öksürükler astım habercisi olabilir” ifadelerini kullandı.

    “İlaç kullanımı sonrası da öksürük gelişebilir”
    Mesleklerinden dolayı bazı bireylerin de risk altında olduğunu anlatan Uzm. Dr. Zengin, “Alerjisi ve ailede astım öyküsü olanların ve mesleki olarak solunum yollarını etkileyecek işte çalışanların (kuaför, boyacı, temizlik işi, kimyasal sanayi işleri, inşaat tozu maruziyeti vs.) öksürük nedenlerinin astım olabilme ihtimali nedeniyle, şikayetleri olduğunda ihmal etmeden hekime başvuru yapmaları önemlidir. Bazı tansiyon ilaçlarının kronik kuru öksürüğü tetikleme etkisi bulunmaktadır. Yeni başlanan bir ilaç sonrası gelişen öksürükler de göz önünde bulundurulmalıdır” dedi.

    “Hırıltı ve solunum sıkıntısı eşlik eden öksürükler dikkate alınmalıdır”
    Öksürüklerin ihmal edilmemesi gerektiğini söyleyen Uzm. Dr. Zengin, “Uzun süre sigara içen kişilerde çoğu zaman öksürük sigaraya bağlanarak hekim başvurusu gecikmekte ve tanı koymak için zaman kaybı olmaktadır. Sigara içimi dahi olsa, uzayan ve farklı seyir gösteren öksürüklerde mutlaka radyolojik görüntüleme yapılmalıdır.

    Yatak bakımına muhtaç, alzheimer ve demans gibi hastalıkları mevcut çoğu ileri yaş hastalarda, beslenme sırasında yutkunma güçlüğüne bağlı öksürüklerde gelişebilecek aspirasyon nedenli öksürükler de önem arz etmektedir. Devamında hırıltı ve solunum sıkıntısı eşlik eden öksürükler dikkate alınmalıdır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.

  • 3 aylık tedavi ile ayağa kalktı

    3 aylık tedavi ile ayağa kalktı

    Eskişehir’de yaklaşık 7 ay önce geçirdiği beyin felci sonrası sol kol ve bacağını kullanamaz hale gelen Selda Kurt (48), Fizyomer Terapia Estetica Denta Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi’nde aldığı tedavi ile sağlığına kavuştu. Burada uzman hekimler gözetiminde robotik yüksek teknolojili cihazlarla Kurt, bağımsız bir şekilde yürüyebilir hale geldi.

    Eskişehir’de yaşayan Selda Kurt, 7 Mayıs’ta sabah uyandığında sol kolunda ve bacağında şiddetli bir uyuşukluk hissetti. Hastaneye kaldırılan 48 yaşındaki kadının kalbinden beyninin atardamarına bir pıhtı attığı ve inme geçirdiği anlaşıldı. Hastanedeki tedavisi tamamlanan Selda Kurt fizik tedavi ve rehabilitasyon için haziran ayında Eskişehir Fizyomer Terapia Estetica Denta Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi’ne geldi.

    Bu sırada sol el ve sol bacağını neredeyse hiç kullanamayan Kurt’un muayenesinin ardından tedavisine başlandı. Burada uzman hekimler gözetiminde el ve kol robotları, sanal gerçeklik tedavileri gibi yüksek teknolojili cihazlarla Kurt, bağımsız bir şekilde yürüyebilir hale geldi. Yine uygulanan tedavilerle kol eklem hareketi tamamen açık hale gelen hasta, kol gücü ve elinin hemen hemen tüm fonksiyonlarını yeniden kazandı.

    “Rehabilitasyon çok önemli bir konu”
    Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Rahmiye Berrin Akpınar, Selda Kurt’un son durumu hakkında bilgi verdi. Erken tedavinin öneminden bahseden Dr. Akpınar, “Hastamız bir inme hastası, yani beyin felci geçirmiş. Kendisi çok genç, henüz 48 yaşında. 7 Mayıs tarihinde sabah uyandığında sol kolunda ve bacağında şiddetli bir uyuşukluk hissediyor. Yataktan kalkıp toparlanmaya çalışıyor ancak yere düşüyor, hemen acil servise götürüyorlar.

    Osmangazi Üniversitesi’nde yapılan tetkiklerde kalbinden beyninin atardamarına bir pıhtı attığı, inme geçirdiği anlaşılıyor ve inme ünitesinde nöroloji servisine yatarak uzun süre izleniyor. Daha sonra durumu stabil hale gelince haziran ayında rehabilitasyon için bize yönlendiriliyor. Aslında ilk dönemde hiç yürüyemeyecek durumdayken, bize geldiğinde hafif destekle yürüyebilir haldeydi ancak eli ve kolu hemen hemen hiç çalışmayan bir durumdaydı.

    Ayrıca hem yoğun rehabilitasyon programlarıyla hem de burada kullandığımız el ve kol robotları, sanal gerçeklik tedavileri gibi yüksek teknoloji cihazlarla kendisi artık rahatlıkla bağımsız şekilde yürüyebilir hale geldi. Kol eklem hareketi tamamen açık hale geldi, kol gücü ve elinin hemen hemen tüm fonksiyonları yerinde. Birçok günlük aktivitesinde elini kullanabilir hale geldi. Tabii burada başarı nereden geliyor? Öncelikle nörolojide erken yapılan müdahaleler, sonrasında erken rehabilitasyon için tarafımıza yönlendirilmesi sayesinde.

    Çünkü bu inme hastalarında erken rehabilitasyon çok önemli bir konu. Yoğun şekilde terapi alması ve biraz önce sözünü ettiğim yüksek teknoloji cihazlarla, özellikle robotik cihazlarla beraber hastaların tedavilerine destek olmamız başarıyı beraberinde getiriyor ama tedavimiz burada bitti mi? Hayır, bitmedi. Özellikle inme sonrası ilk 1 yıl rehabilitasyon için çok önemlidir. Bu süre içerisinde ne kadar yoğun rehabilitasyon alınırsa, beyinde bir süreliğine beslenmemiş olan ve oksijensiz kalan alan kendini o kadar yenileyecektir. Dolayısıyla daha önümüzde zaman var ve hastamızın fonksiyonunu en üst düzeye taşımaya çalışacağız” dedi.

    “Sol tarafım yok gibiydi ama şu anda kullanabiliyorum”
    Yaşadığı süreci anlatan Selda Kurt, “Şu anda Fizyomer’de rehabilitasyon görüyorum. 7 Mayıs’ta rahatsızlandım; ondan sonra terapilerim başladı. Bir inme geçirdim. Bildiğim kadarıyla inmem epilepsinin kalbi tetiklemesinden dolayı olmuş. Beyine pıhtı attığı için inme geçirmişim. Sol kolumu, elimi ve bacağımı hiçbir şekilde hissetmiyordum.

    Ondan sonra tedavilere başladık, şu anda daha iyiyim. Tedavinin 3’üncü ayına gireceğim. Burası psikolojik olarak çok mutlu olduğum bir yer. Artık vücudumu daha iyi kullanıyorum. İlk geldiğimde elimi ve kolumu hiçbir şekilde kullanamıyordum, sol tarafım yok gibiydi ama şu anda kullanabiliyorum. Kendi işimi kendim görüyorum, ağırlığımı bile kaldırabiliyorum. Poşet taşıyabiliyorum, bu tarz işleri yapabiliyorum. Mesela önceden bunların hiçbirini yapamıyordum” ifadelerini kullandı.

  • Kalp damar hastalıkları erken teşhis edilebilir

    Kalp damar hastalıkları erken teşhis edilebilir

    Koroner arter hastalığının dünyadaki ölümlerin en sık nedeni olduğunu belirten Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Yaşan, “Çok kesitli bilgisayarlı tomografi (BT) teknolojisinin gelişmesi ve bu konuda tecrübenin artması ile birlikte, koroner BT anjiyografi kalp damar hastalıklarının tanısında kullanılabilen güvenli bir yöntem haline gelmiştir” dedi.

    Uzman Dr. Mustafa Yaşan, koroner BT anjiyografi hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Koroner BT anjiyografinin en önemli avantajının çok hızlı olarak yapılabilmesi olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Yaşan, “Üstelik hasta açısından son derece konforludur, hastanede yatış gerektirmemektedir. Ayrıca kalp damar duvarının değerlendirilebilmesi, kritik darlık olmasa bile damar duvarındaki yağ plaklarının içeriğini göstermesi BT anjiyografinin en önemli üstünlükleridir” ifadelerini kullandı.

    “Koroner BT anjiyografi 1 dakika içinde çekilebilir”
    Çekim sırasında hastaya otomatik enjektör ile yüksek hızda damardan (serum verilmesi için kullanılan basit damar yolu kullanılır) kontrast madde enjeksiyonu yapıldığını söyleyen Uzm. Dr. Yaşan, “Çekim süresi genellikle 1 dakikayı geçmez. Öncesinde hastanın kalp hızı yüksek değilse bir hazırlık da gerektirmeyen pratik bir yöntemdir” açıklamasında bulundu.

    “Risk grubunda olup şikâyeti olmayan hastalar en sık kullanılan grup”
    Şikâyeti olmayan ancak koroner arter hastalığı açısından risk faktörü taşıyan hastaların (sigara kullanan, şeker veya tansiyon hastalığı olan, ailesinde erken yaşta kalp krizi ya da ani ölüm olan hastalar) koroner BT anjiyografinin en sık kullanıldığı hasta grubu olduğunu belirten Uzm. Dr. Yaşan, “Düşük ve orta riskli olup atipik şikâyetleri olan hastalarda da koroner BT anjiyografi kullanımı ile kalp damar hastalığı dışlanarak gereksiz invaziv anjiyografi yapılmasının önüne geçilebilir. Daha önce koroner By-Pass ameliyatı olmuş ya da stent takılmış ve damarlarda ya da stentlerde yeniden tıkanıklık şüphesi olan düşük riskli hastalarda güvenle BT anjiyografi uygulanabilir. Kalbi besleyen koroner arterler dışında aort, damarını değerlendirmek amacıyla da kullanılabilir” diye konuştu.

    “Çekim sonrası bol su tüketilmeli”
    Çekim sonrası kullanılan kontrast maddenin dışarı atılımını kolaylaştırmak amacıyla bol su tüketilmesi gerektiğini söyleyen Uzm. Dr. Yaşan, “Bunun dışında kişiler normal hayatlarına devam edebilirler” şeklinde konuştu.

  • Hızlı yürümede ortaya çıkan nefes darlığı

    Hızlı yürümede ortaya çıkan nefes darlığı

    Tüm dünyada KOAH gelişimine neden olan en önemli risk faktörünün tütün kullanımı olduğunu belirten Doç. Dr. İrfan Eser, “KOAH’ta başta nefes darlığı olmak üzere öksürük ve balgam gibi belirtiler gözlenmektedir. Başlangıç evresinde hızlı yürüme, merdiven çıkma ya da koşma gibi aktiviteler sonucunda ortaya çıkan nefes darlığı problemi, hastalığın ilerleyen evrelerinde uyku sırasında dahi gözlenebilen bir problem halini alır” dedi.

    Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. İrfan Eser, 20 Kasım Dünya KOAH Günü (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) nedeniyle önemli açıklamalarda bulundu. Tüm dünyada KOAH gelişimine neden olan en önemli risk faktörünün tütün kullanımı olduğunu söyleyen Doç. Dr. Eser, hastalığa bağlı olarak akciğer kapasitesinin büyük oranda azaldığına dikkat çekti. Doç. Dr. Eser, KOAH hastalığında dokulara yeterli miktarda oksijen iletimi sağlanamayacağından, başta nefes darlığı olmak üzere öksürük ve balgam gibi belirtilerin gözlendiğini ifade etti.

    “Sigara ve tütün kullanımı en önemli risk faktörü”
    KOAH’ın nedenlerine değinen Doç. Dr. Eser, “KOAH, akciğer dokusunun uzun süreli hasarının yol açtığı hava yolu daralması neticesinde gelişen öksürük, balgam ve ilerleyici nefes darlığı ile karakterize yaygın, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir akciğer hastalığıdır. KOAH gelişimi için en önemli risk faktörü sigara kullanımıdır.

    Pipo, puro ve nargile kullanımı da KOAH’ın nedenleri arasındadır. Kişinin yaşadığı yer ya da mesleği nedeniyle organik ve inorganik tozlu ortamlara, kimyasal maddeler ve buharları içeren maddelere maruz kalması, KOAH’a neden olabilmektedir. Bireyin toz, duman ve zararlı gazlara maruz kalması, kapalı ortamlarda ısınmak ya da yemek pişirme amacıyla kullanılan ‘biomas’ adı verilen organik yakıtlar, odun, tezek, bitki kökleri ve kömür dumanının yol açtığı iç ortam hava kirliliğini diğer nedenler olarak sıralayabiliriz” diye konuştu.

    “Uzun süreli öksürük görülür”
    KOAH’ın belirtilerinden bahseden Doç. Dr. Eser, “Başta nefes darlığı olmak üzere öksürük ve balgam gibi belirtiler gözlenmektedir. Başlangıç evresinde hızlı yürüme, merdiven çıkma ya da koşma gibi aktiviteler sonucunda ortaya çıkan nefes darlığı problemi, hastalığın ilerleyen evrelerinde uyku sırasında dahi gözlenebilen bir problem halini alır. Öksürük ve balgam problemi ise yine başlangıç evrelerinde yalnızca sabah saatlerinde ortaya çıkan birer belirti olarak görülse de, hastalığın ilerlemesiyle birlikte şiddetli öksürük ve yoğun balgam gibi KOAH belirtileri görülebilir” dedi.

    “Sigara bırakılmalı, grip ve zatürre aşıları yapılmalı”
    KOAH’ta akciğer fonksiyonlarındaki hızlı bozulmayı yavaşlatan tek etkenin sigaranın bırakılması olduğunu dile getiren Doç. Dr. Eser, “Hastalığı tedavi etmenin temel amaçları arasında hastalığın bulgularını hafifletmek, solunum yollarındaki hasarı azaltmak ve akciğerlerin oksijenlenmesini düzeltmek yer almaktadır.

    Bu bağlamda hastanın, hastalık hakkında bilgilendirilmesi ve tedaviye katılım sağlaması için cesaretlendirilmesi oldukça önemlidir. Hastalığın seyrini kötüleştiren alevlenmelerden ve zatürreden korunması için grip ve zatürre aşılarını yaptırması, aktif yaşam biçimini benimsemesi, tütün ve tütün ürünlerini bırakması için desteklenmesi, nefes açıcı etkisi olan, ‘inhaler’ olarak adlandırılan ve solunum yolu ile uygulanan ilaçları düzgün ve düzenli kullanması, tedavide göz ardı edilmemesi gereken noktalardır” ifadelerini kullandı.

  • 65 yaş üstü kişiler bu hastalığa dikkat

    65 yaş üstü kişiler bu hastalığa dikkat

    Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Selma Aktaş, zatürre hastalığın yabana atılacak bir hastalık olmadığı söyleyerek, özellikle bağışıklığı baskılanmış kişilerde, yaşlılarda, hamilelerde, küçük çocuklarda, alkol ve sigara bağımlılarında ciddi seyrettiğini anlattı.
    Bilecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Selma Aktaş zatürre (pnömoni) hastalığı hakkında bilgi verdi. Aktaş, “Zatürre akciğerin keseciklerine iltihaplı sıvı dolmasıyla oluşan bir hastalık. Bunlar bakteriler, virüsler ve mantar enfeksiyonlarının akciğere ulaşmasıyla çok kolay enfeksiyona sebep olabilir.

    Özellikle bağışıklığı baskılanmış kişilerde, yaşlılarda, hamilelerde, küçük çocuklarda, alkol ve sigara bağımlılarında ciddi seyir gösterebilmektedir. Şayet balgamlı ya da kuru öksürük, üşüme, titreme, ateş, halsizlik, kas ağrıları, yorgunluk, bitkinlik, iştahsızlık, zatürrenin çeşidine göre bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı, nefes darlığı, hızlı nefes alıp verme, özellikle nefes almakla artan göğüs ağrısı, baş ağrısı, bilinç bulanıklığı, zihin karışıklığı varsa zatürre olma ihtimaliniz çok yüksektir” dedi.

    “Bu mevsimlerde zatürre ertelenebilmekte ve ağırlaşabilmektedir”
    Dr. Selma Aktaş, şunları kaydetti:
    “Özellikle toplu yaşanılan yerlerde, askeriye, kreşler, huzurevleri, toplu taşıma araçları ya da toplu mekanlarda öksürük ve hapşırıkla ortama yayılan damlacıklar solunum yoluyla akciğerlerimize ulaşabilir. Aynı şekilde hasta bireylerle ortak kullanılan yüzeyler, ortak kullanılan eşyalara temas etmekle ve temas ettiğimiz elimizi burun ve ağzımıza götürmekle enfeksiyon bulaşı gerçekleşebilir.

    Bu sebeple risk altındaki bireylerin hijyene dikkat etmeleri, el yıkama, maske takma, ortamın havalandırılması çok önemlidir. Erken teşhis ve tedavi zatürrenin ciddi komplikasyonlarını önlemek açısından çok önemlidir. Özellikle bu mevsimlerde grip, nezle gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarının da semptomlarının benzer olması sebebiyle zatürre ertelenebilmekte ve ağırlaşabilmektedir.”

    “Zatürre doktor muayenesi ve bazı tıbbi testlerle teşhis edilebilir”
    Dr. Selma Aktaş, doktor muayenesi ve bazı tıbbi testlerle hastalığın teşhis edilebileceğini anlatarak, “Öncelikle doktor muayenesinden geçen hastalar akciğer filmine gönderilir. Akciğer filmi yeterli gelmezse tomografi ve kan testleriyle ve balgam testleriyle teşhis doğrulanır. Teşhisi doğrulanan hastalar hastalığın türüne, hastalığın şiddetine ve hastanın genel durumuna göre evde, hastanede servislerde ya da hastanede yoğun bakımlarda tedavi edilir. Özellikle evde tedavi gören hastaların doktorun verdiği ilaçları düzenli kullanması ve tedavi sürecini doktor kontrolünde tamamlaması çok önemlidir. Zatürreden korunmak için özellikle risk grubuna önerdiğimiz zatürre aşısı, hastalığın yaygınlaşmasını ve komplikasyonlarını önleme de oldukça yardımcıdır. Herkese sağlıklı günler diliyorum” ifadelerine yer verdi.

  • Çam kozalakları şifaya dönüşüyor

    Çam kozalakları şifaya dönüşüyor

    Türkülere konu olan Ilgaz Dağları’ndan toplanan çam kozalaklarından yapılan şuruplar, astım, bronşit hastaları başta olmak üzere vatandaşlardan yoğun ilgi görüyor.
    Kış mevsimi ve mevsim geçişlerinde sık yaşanan grip, nezle, geçmeyen öksürük gibi hastalıklar vatandaşları doğal ürünlere yönlendiriyor. Hastalıklardan korunmak isteyen vatandaşlar, ilaçların yanı sıra, doğadan toplanan bitkilerden şifayı arıyor. Çankırı’nın Ilgaz ilçesinde Ilgaz Dağı’nda toplanan kozalaklardan yapılan şurup da vatandaşlardan yoğun ilgi görüyor.

    “Ilgaz sen Anadolu’nun bir yüce dağısın” dizeleri ile türkülere konu olan Ilgaz Dağı’ndan toplanan çam kozalakların bölgede yaşayan vatandaşlar tarafından saatlerce kaynatılması ile şurup yapılıyor. Üst solunum yollarını açan ve birçok hastalığa iyi geldiği bilinen kozalak şurubu, özellikle astım ve bronşit hastalıkları başta olmak üzere vatandaşlardan büyük ilgi görüyor. Kozalak şurubu üreten vatandaşlar, kavanozunu yaklaşık 150 TL’den satıyor. Bölgede kozalak şurubu üretimi yapan Ömer Faruk Özdemir, sağlık çalışanlarının dahi kendilerinden kozalak şurubu istediğini belirtti.

    “Öksürüğü, öksürük şurubundan daha fazla kestiğine inanıyorum”
    6 aydır kozalak şurubu üreticiliği yaptığını belirten Ömer Faruk Özdemir, “Köyümüze, katma değer sağlamak için bir süredir düşünüyordum. Aklıma kozalak şurubu geldi. Bir çalışma yaparak bu işin içerisine girdim. Yaklaşık 6 yıldır yapıyorum. Kozalakları topladığımız ağaçlar, egzoz dumanı görmeyen yerler.

    Ilgaz bölgesinde karaçam ağırlıklı olduğu için onları topluyoruz. Topladığımız kozalakları güzel bir şekilde bol su ile yıkıyoruz. Daha sonra sağlığa uygun varillerde 10 güne yakın ıslıyoruz. Kozalaklar iyice kirini, tozunu ve reçinesini salıyor. Kozalakları beklettiğimiz suyu döktüğümüz zaman ortaya çıkan kozalakları kaynatıyoruz. Sıcak suyla birlikte yüzeye çıkan doğa atıklarını da süzüyoruz. Berrak bir şekilde kozalak suyumuz ortaya çıkınca kozalakları suyun içerisinden alıyoruz.

    Ortaya çıkan suyu da isteğe göre, şeker ilaveli veya şekersiz bir şekilde vakumlu kavanozlarda saklıyoruz. Kozalak tedavi etmez. Bu şuruptan çok fazla bir beklenti beklenmemesi gerek. Öksürüğü, öksürük şurubundan daha fazla kestiğine inanıyorum. İnsanların yaşam kalitesini arttırıyor, balgam söktürüyor, ciğerleri temizliyor, korona gibi virüsleri daha hızlı atlatmamızı sağlıyor ve mikrop öldürüyor. Hastanede çalışan personeller bile kozalak şurubu alıyorlar. Bu da kozalak şurubunun faydalı olduğunu ispat ediyor” dedi.

    “Geçirmiş olduğumuz pandemi döneminde tüketicilerimizin en çok kullandığı geleneksel takviye edici gıda bileşeni de kozalak şurubu olmuştur”
    Kozalak şurubunun takviye edici geleneksel bir şurup olduğunu kaydeden Gıda Mühendisi Doç. Dr. Hüdayi Ercoşkun ise, “Kozalak şurubu, içerisinde bulunduğumuz aylarda taze kozalakların toplanması ve kaynatılarak özlerinin çıkartılması, daha sonrada odunsu kısımlarının ayrılarak koyulaştırılması şeklinde gerçekleşmektedir.

    Kozalağın içerisindeki fenolik gibi çeşitli maddelerle iltihaplanmaları giderici, üst solunum yollarında nefes açma gibi fonksiyonları bulunmaktadır. Geçirmiş olduğumuz pandemi döneminde tüketicilerimizin en çok kullandığı geleneksel takviye edici gıda bileşeni de kozalak şurubu olmuştur” diye konuştu.

  • Tedavisi 100 yılı aşkındır devam ediyor

    Tedavisi 100 yılı aşkındır devam ediyor

    Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Güçlü, Türkiye’de 12 yılda diyabet sıklığının yüzde 90 arttığını belirterek hareketsiz bir yaşamdan uzak durulması gerektiğini söyledi. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Erişkin Endokrinoloji Bilim Dalları tarafından Diyabet Haftası nedeniyle farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlenen Bulaşıcı Olmayan Pandemi: Diyabet adlı etkinlik gerçekleştirildi.

    Konferansta sunum yapan Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Güçlü, diyabet tedavisinin yüz yılı aşkın bir süredir devam ettiğini ve çok yol kat edildiğini ifade etti. Sadece tedavi edici ilaçların bulunmasının hastalığı bitirmediğini, hastalığı bitirmek için sürekli eğitimlerle bilgilendirmenin yapılmasının altını çizen Güçlü, hareketsiz bir yaşamdan uzak durulması gerektiğini vurguladı.
    Diyabetin tek bir hastalık olmadığını, birbirinden farklı özellikleri olan çok sayıda diyabetin olduğunu hatırlatan Metin Güçlü, “Diyabet sıklığı tüm dünyada sürekli artmaktadır.

    Her yaşta, her iki cinste ve her tipte diyabet sıklığı artmaktadır. 1998’de yapılan TURDEP-1’e göre, TURDEP-2 çalışmasında Türkiye’de 12 yılda diyabet sıklığı yüzde 90 artmıştır. Yetişkin diyabet hastası (20 ila 79 yaş) 2013 yılında 7 milyon kişi olarak belirlenmiştir. Bu sayı; verilere göre 2035 yılına gelindiğinde 12 milyon kişiye ulaşacağı ön görülüyor. Bu artış hızı tüm dünyada olduğu gibi açlıkla mücadele eden Afrika kıtasında bile görülmektedir” dedi.

    Küreselleşme, kentleşme ve nüfusun yaşlanmasını diyabet oranını artıran başlıklar olarak sıralayan Prof. Dr. Güçlü, sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam, sigara-alkol, stres ve genetik faktörlerin de diyabet riskini artıran nedenler olduğunu dile getirdi.

    Türkiye’de ölüm sebepleri arasında 4.
    Diyabetin önlenmesi ve tedavisinde en önemli adımın yaşam tarzı değişikliği olduğunun altını çizen Metin Güçlü, diyabet nedeniyle artan ölüm oranlarına dikkat çekti. Diyabete ilişkin dünyada her yıl 3.2 milyon ölüm olduğunu söyleyen Güçlü, ülkemizde ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre en sık ölüm sebepleri arasında diyabetin 4. sıraya yükseldiğini de ifade etti.

    Konferansta sunum gerçekleştiren Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlknur Arslanoğlu ise, çocukluk çağı diyabeti ve tedavi yöntemlerini anlattı. Hastalarla bire bir ilişkinin önemine değinen Prof. Dr. Arslanoğlu, diyabet merkezlerinde çalışan personelin niteliğine ve eğitimine dikkat çekti.
    Katılımcıların merak ettiği sorularının da yanıtlandığı konferans, hatıra fotoğraf çekimi ile sona erdi.

  • Diyabetle mücadele

    Diyabetle mücadele

    Dünya Diyabet Günü kapsamında, Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde farkındalık oluşturmak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenlendi. Hastane içinde kurulan bilgilendirme standı, vatandaşlardan büyük ilgi gördü.

    Başhekim Prof. Dr. Turhan Togan ve hastane idari ekibi standı ziyaret ederek etkinliklere destek verdi. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları uzmanları, diyetisyenler ve diyabet eğitim hemşireleri tarafından yaklaşık 850 vatandaşın kan şekeri ölçümleri yapıldı. Vatandaşlara diyabet hastalığı, insülin tedavisi ve sağlıklı beslenme konularında bilgi verildi. Ayrıca, diyabetle ilgili eğitim kitapçıkları ve broşürler dağıtıldı.

    Etkinlikler kapsamında, eğitim salonunda Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi Müzik Kulübü tarafından düzenlenen müzik konseriyle başlayan bir “Diyabet Okulu” eğitimi de gerçekleştirildi. Eğitime 15 kişi katılırken, program sonunda katılımcılara “Diyabet Okulu Diploması” takdim edildi.

    Diyabet Günü etkinlikleriyle toplumda farkındalık oluşturmayı hedeflediklerini belirten hastane yönetimi, diyabetle mücadelede erken teşhis ve doğru bilgilendirmenin önemine dikkat çekti.
    (AK-OD-Y)

  • Uzm. Dr. kısırlığa dikkat çekti

    Uzm. Dr. kısırlığa dikkat çekti

    Özel Gaziantep MMT Amerikan Hastanesi Üroloji Uzmanı Uzm. Dr. Cengiz Muhtar, erkeklerde kısırlık hakkında açıklamalarda bulundu. Muhtar evlenen her altı çiftten birinin istemesine ve korunmasız ilişkiye rağmen çocuk sahibi olamama ihtimali olduğunu vurgulayarak, bu oranın yüzde 15-20 arasında değişiklik gösterdiğine dikkat çekti.

    MMT Amerikan Hastanesi Üroloji Uzmanı Uzm. Dr. Cengiz Muhtar, erkeklerde kısırlık hakkında bilgi vererek, çiftlerin yaşadığı bu önemli sağlık sorununun nedenlerini ve tedavi sürecini anlattı.

    Uzm. Dr. Muhtar, kısırlığın (infertilite) bir çiftin düzenli ve korunmasız ilişkiye rağmen bir yıl içinde gebelik elde edememesi durumu olarak tanımlandığını ifade etti. Dünya genelinde, kadın ve erkekte ciddi bir risk olmadığı durumlarda, çiftlerin çocuğu olmaması durumunun “infertilite” olarak kabul edilmesi için bir yıl beklenmesinin genel bir görüş olduğunu belirtti. Evlenen her altı çiftten birinin istemesine ve korunmasız ilişkiye rağmen çocuk sahibi olamama ihtimali olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Muhtar, bu oranın yüzde 15-20 arasında değişiklik gösterdiğine dikkat çekti. Kısırlık vakalarında nedenlerin, genel olarak kadın ve erkek arasında eşit oranda paylaşıldığı ifade edildi.

    “Uzman tarafından değerlendirilmeli”
    Kısırlık şüphesi taşıyan çiftlerde bir yılın sonunda gebelik elde edilmediği durumlarda, kadınların jinekolog muayenesi, erkeklerin ise üroloji uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Muhtar, “Erkeklerde yapılan testler ve gerekirse çekilen görüntülemeler sonrası tanı konulduğunu, ardından ise ameliyat veya ilaç tedavisi gibi uygun tedavi yöntemleri belirlenerek uygulanır.

    Tedavi sürecinde gerektiğinde her iki yöntem de birlikte uygulanabilir. Teşhis ve tedavi süreci bu adımlarla başlar” dedi.
    Uzm. Dr. Cengiz Muhtar kontrolünde, MMT Amerikan Hastanesi Üroloji Kliniği’nde, erkek kaynaklı kısırlık vakaları titizlikle değerlendirilmekte; gereken durumlarda cerrahi müdahale veya ilaç tedavisi uzman hekim eşliğinde uygulanır.