SGK tarafından bedeli ödenen ilaçlar listesine akıllı ilaç olarak da bilinen 8’i yenilikçi kanser ilacı ve 10’u yerli toplam 47 ilaç daha alındı. Geri ödeme listesine alınan ilaçlar arasında 21 adet alerji aşısı, 2 adet büyüme hormonu, 3 adet dirençli uyuz ilacı, 3 adet atopik dermatit ilacı, 2 adet diyabet ilacı ve 3 adet psikoleptik/antidepresan ilacı yer alırken, ödeme alanları genişletilen 12 adet kanser ilacı da yeni tedavi seçenekleri olarak hastaların erişimine sunuldu. Böylelikle hastaların meme kanseri, mesane kanseri, prostat kanseri, akciğer kanseri, Dirençli Akut Myeloid Lösemi (AML), Kronik Lenfositik Lösemi (KLL), Multiple Myelom (MM) tedavilerinde kullanılan yenilikçi ilaçlara erişimi sağlanmış oldu.
Kategori: Sağlık
-
Estetikte yeni çılgınlık
Sosyal medya kullanımını her geçen gün daha da yaygınlaşıyor. İnsanlar photoshoplu hallerini sosyal medyada yayınladıktan sonra gerçek hayatta da bu hallerine benzemek için estetik merkezlerine başvuruyor. Bu durumun yanlış bir yaklaşım olduğunu ifade eden FBM Tıp Merkezi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Hayati Akbaş, “Günümüzde sosyal medyanın çok yaygın kullanımı ile birlikte insanlarda fotoğraf paylaşımı çok yaygın bir konudur. İnsanlar photoshop yaparak, fotoğraf düzenleyerek sosyal medyasına koyuyor. Ben bunu bir plastik cerrah olarak doğru bir yaklaşım olarak düşünmüyorum. Bir hanım bana geldi. Genç bir kız 25 yaşlarındaydı. Photoshoplu fotoğrafının sosyal medyada paylaşarak bir delikanlı ile diyaloğa girmişler. İş evlenme noktasında gelmiş. Kız ağlayarak bana geldi. ‘Ben hep photoshoplu fotoğraflarımı sosyal medyada kullandım ve birisi ile tanıştım. Kişi o halimi biliyor fakat gerçek halim bu’ dedi. Kişinin gerçek hali ile sosyal medyada kullandığı fotoğraflar ile hiçbir bağlantı yok. Kız ağlıyor ve ‘beni buna benzetin’ diyor. Böyle bir şey hiç doğru değil. Kişilerin gerçek şekillerinden farklı bir şekilde topluma kendilerini göstermelerinin psikolojik, sosyolojik, etik ve ahlaki birçok sıkıntısı kesinlikle ortaya çıkacaktır. Bir insanının yüzü ile görüntüsü ile ilgili sorunları varsa plastik cerrahi ile ilgili branş vardır. Plastik cerrahi o bedeni estetik cerrahi uygulamaları daha hoş bir hale getirebilir. Bu photoshoplu fotoğraflar üzerinde yaparak bundan bir kazanım elde etmeye çalışmak son derece yanlıştır” diye konuştu.
-
Baharda bu hastalıklara dikkat
Üst solunum yolu enfeksiyonlarının, dünyada en çok görülen ve en fazla iş gücü kaybına sebep olan hastalıkların başında geldiğini ifade eden Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. İdil Öztürk, “Üst solunum yolu enfeksiyonuna sebep olan faktörler virüslerdir. Virüslerin zayıf düşürdüğü bireylerde diğer bakteriyel enfeksiyonlar da görülebilir. En çok bilinen üst solunum yolu enfeksiyonları nezle ve grip olmakla birlikte, bu hastalıklar sinüzit, tonsillit (bademcik iltihabı), orta kulak iltihabı ve larenjite neden olabilir. Üst solunum yolu enfeksiyonuna yatkınlığı artıran faktörler vardır. Alerjik bünyeye sahip olma, burun kemiği eğriliği veya konka büyüklüğü gibi anatomik sorunlar sebebiyle ağızdan nefes alıp verme, sigara içme, düzensiz beslenme gibi faktörler riski artırabilir. Bu hastalıklar daha çok mevsim geçişlerinde ve kalabalık ortamlarda sık görülür. Damlacık enfeksiyonu biçiminde ortaya çıkar, yani yakın mesafeden konuşma, öpme, öksürme sonucunda bulaşırlar. Bulunulan ortamda havalandırmanın yetersiz olması da bulaşmalarını kolaylaştırır. Virüs, bulaşı olan yüzeylere temas sonrası ellerin yıkanmaması ile de bulaşır. Gereksiz antibiyotik kullanımını önlemek amacıyla üst solunum yolu enfeksiyonlarının tanısında viral hastalık farklarının bulunması gerekir” dedi.
Op. Dr. İdil Öztürk, erişkinlerde sıkça görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarını şöyle sıraladı:
“Nezle birden çok virüsün yol açtığı, kişiden kişiye bulaşan, üst solunum yollarını tutan hafif seyirli bir hastalıktır. Üşütme, soğuk algınlığı olarak da bilinir. Soğuk mevsimlerde daha sıktır. Sigara içenlerde daha sık görülmez fakat ağır seyreder. Bir insan, ömrü boyunca yaklaşık olarak 300 defa nezle olur. 5 yaşın altındaki çocuklar yılda ortalama 8-10 kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçirir. İnfluenza virüslerinin yol açtığı üst solunum yolu enfeksiyonudur. Virüsün 3 tipi vardır. Tip A insanlar, domuzlar ve kümes hayvanlarında, Tip B sadece insanlarda hastalık yapar. Tip C ise insanlarda çok hafif belirtilere yol açar. Sıklıkla ani başlayan yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ve kas ağrıları, bitkinlik, burun akıntısı veya tıkanıklığı ile kendini gösterir. Ateş genellikle 5 gün ya da 1 hafta sürer. Tedavide dinlenme çok önemlidir. Ateş düşürücüler, bol sıvı tüketimi ve iyi beslenme önemlidir. Viral bir hastalık olduğu için antibiyotik verilmez ancak orta kulak iltihabı, sinüzit, zatürre gibi ikincil enfeksiyon, komplikasyon olarak eklenmiş ise antibiyotik kullanılır. Yutak ve bademciklerin ani başlayan enfeksiyonudur. Virüs veya bakteriyel kaynaklı olabileceği için etkene göre tedavi metodu değişiklik gösterir. Belirtileri yüksek ateş, boğaz ağrısı-yutkunma zorluğu, halsizlik-kırgınlık, baş-eklem-kas ağrıları, öksürük ve bazen de boyunda lenf bezlerinin şişmesidir. Çocuklarda orta kulak enfeksiyonu daha sık görülür. Sıklıkla nezle, grip gibi enfeksiyonları takiben gelişen ikincil bakteriyel enfeksiyon şeklindedir. En sık 6-18 ay asındaki çocukları etkiler. 6 yaşından sonra hastalık sıklığında bariz azalma görülür. Yüz kemiklerinin içerisinde sinüs adı verilen hava boşluklarının iltihabına sinüzit adı verilir. Yine sıklıkla viral üst solunum yolu enfeksiyonlarını takiben gelişir. Vira enfeksiyonlardan sonra 7-10 günde tam iyileşme beklenirken genellikle burun doluluğu ve öksürük artışı olur. Büyük çocuklar ve erişkinlerde baş ve yüz ağrıları görülebilir. Antibiyotik tedavisi gerekebilir.”
KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Öztürk, söz konusu bu üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için hijyene ve el yıkamaya özen gösterilmesi, kalabalık ortamlardan uzak durulması, kalabalık ortamların sık sık havalandırılması, hasta kişilere mümkünse maske taktırılması ve fazla yaklaştırılmaması, yaşa uygun ve dengeli beslenilmesi, mevsime uygun giyinilmesi gerektiğini söyledi. -
“Türkiye’de astımlı hasta sayısı artıyor”
Göğüs Hastalıkları Kliniği’nden Prof. Dr. Nurhan Köksal, 7 Mayıs Dünya Astım Günü dolayısıyla astım hastalığı hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Astımın tanımını yapan Prof. Dr. Köksali “Astım, solunum yollarının kronik inflamatuar hastalığıdır. Bu hastalık, hava yolları ve bronşlarda enflamasyona (iltihaplanma), ödeme ve bronşların daralmasına neden olur. Bu da nefes almayı zorlaştırarak nefes darlığı, öksürük, göğüs sıkışması ve hırıltı –hışıltılı soluma gibi semptomlara yol açabilir. Astım dünyada oldukça yaygın bir hastalıktır ve her yaştan insanı etkileyebilir” diye konuştu.
“Yaklaşık 300 milyon kişi astım hastası”
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, yaklaşık 300 milyon insanın astım hastası olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Köksal, “Türkiye’de de astım sıklığı giderek artmaktadır. Ülkemizde yaklaşık olarak yetişkinlerin yüzde 5-10’u ve çocukların ise yüzde 10-15’i astım ile yaşamlarını sürdürmektedirler” şeklinde konuştu.
“Pasif içicilik astım riskini artırıyor”
Astımın belirli risk faktörlerine değinen Prof. Dr. Köksal, “Genetik yatkınlık önemli bir faktördür. Ayrıca çevresel faktörler, hava kirliliği, sigara dumanı, pasif sigara içiciliği, alerjenler (toz akarları, polenler, küf mantarları vb.), solunum yolu enfeksiyonları ve bazı mesleklerde maruz kalınan bazı maddeler astım riskini artırabilir. Astımın tanısı genellikle semptomların ve solunum testlerinin bir kombinasyonuna dayanır. Göğüs hastalıkları uzmanları hastanın tıbbi geçmişini ve semptomlarını değerlendirirler, fizik muayene ve solunum fonksiyon testleri (spirometri gibi) yapabilirler. Ayrıca, alerji testleri de astımın belirli tetikleyicilerini tespit etmede yardımcı olabilir” dedi.
“Astım tedavisinde tetikleyici faktörlerden kaçınılmalı”
Tedavi yollarından bahseden Prof. Dr. Köksal, “Astımın tedavisi genellikle iki ana kategoride yapılır. Önleyici tedavi ve semptomları kontrol altında tutmak için bronkodilatör tedavi. Önleyici (antienflamatuar) tedavi genellikle düzenli olarak alınan inhaler kortikosteroid ilaçlarını içerir ve astım semptomlarını kontrol altında tutmaya yardımcı olur. Bronkodilatör tedavi ise semptomlar ani bir şekilde kötüleştiğinde kullanılan ilaçlardır ve düzenli kullanılması önerilmez. Astımın tedavisinde hasta eğitimi, tetikleyici faktörlerden kaçınma ve düzenli göğüs hastalıkları doktor kontrolleri gibi önlemler de tedavinin önemli bir parçasıdır” ifadelerini kullandı.
-
“Tedavi ile fobilerden kurtulmak mümkün”
Fobisi bulunan insanlar gündelik yaşantısında birçok cisimden ya da canlıdan endişe duyabiliyor. Travmatik ya da bilinçaltında olan uyaranlar tarafından da ortaya çıkabilen fobiler bazı insanları olumsuz etkilerken, Psikiyatri Uzmanı Dr. Hilal Dost, hastalığın oluşumu ve tedavisi hakkında açıklamalarda bulundu.
İnsanların birçok şeye fobisinin olabileceğini ifade eden Psikiyatri Uzmanı Dr. Hilal Dost, “Fobi, nesnel olarak ciddi bir korku ya da kaygı kaynağı olmayan bir durum ya da nesneye karşı aşırı bir korku, kaygı, endişe gösterme haliyle karakterize bir durumdur. Birçok şeye karşı fobi gelişebilir. Bunların bir kısmı durumsal olabilir. Örneğin; uçak fobisi, yükseklik fobisi, karanlık fobisi. Bazen de doğa olaylarıyla ilgili olabilir. Şimşekten korkma, gök gürültüsünden korkma, depremden aşırı derecede korkma gibi bir takım doğa olaylarından korkmayla ilgili olabilir. Öte yandan hayvan korkusu olabilir. Kedi fobisi, köpek fobisi, kuş fobisi, örümcek fobisi, yılan fobisi gibi ya da kan vermek, enjeksiyon yaptırmak, iğne yaptırmak gibi durumlarda da fobik belirtiler görebiliyoruz” dedi.
Anksiyete ve fobi arasındaki farklar
Yaygın olarak görülen anksiyete ile fobi arasındaki farkları aktaran Uzm. Dr. Hilal Dost, “Yaygın anksiyete bozukluğunda daha çok günlük olaylarla ilgili endişe halinden bahsediyoruz. Kişinin sağlığıyla ilgili, yakınlarının, sevdiklerinin sağlığıyla ilgili ya da gün içindeki stres faktörleriyle ilgili yoğun bir kaygı, endişe halinden bahsediyoruz. Ama fobide, korkulan uyaranla yani fobik nesneyle ya da fobik durumla karşılaştığımızda olan bir kaygıdan ve endişeden bahsediyoruz. Yani yaygın anksiyete bozukluğu dediğimiz şey daha genele yayılmış bir tablo iken, fobide daha ziyade fobik nesneyle karşılaşıldığında olan bir anksiyete ya da panik tepkisinden söz edebiliriz” diye konuştu.
Fobilerden profesyonel destek almadan kurtulmak mümkün mü?
Destek almadan fobilerden kurtulmanın mümkün olup olamayacağını değerlendiren Uzm. Dr. Dost, “Burada en önemli şey fobi ile kademe kademe yüzleşmek. Şimdi bu yüzleşmeyi de bazen kişi kendi başına yapmaya çalıştığında birdenbire kendini yoğun bir fobik uyaranla bir arada bulduğunda kaygı, panik duygusu daha çok artıyor ve bu panik duygusuyla beraber kaçınma davranışları, o fobik nesneden bir an önce uzaklaşma davranışları daha çok pekişiyor. O yüzden bu maruziyet tedavisi için aslında aşamalı bir plana ihtiyaç var ve bu aşamalı planın yapılmasında da bir ruh sağlığı uzmanıyla beraber çalışmak aslında çok daha etkili ve faydalı olacaktır” şeklinde konuştu.
“Çeşitli tedavi yöntemleri ile fobilerden kurtulmak mümkün”
Fobilerden kurtulmanın çeşitli tedavi yöntemleri olduğunu vurgulayan Dost, şunları söyledi:
“Kişi, fobik uyaranla karşılaştığında yoğun bir korku ve kaygı hissettiği için bir an önce bu duygudan kurtulmak ve bu nesneden uzaklaşmak için yoğun bir istek ya da yoğun bir dürtü hissedebilir. Tedavisine baktığımızda bu fobi neden kaynaklanıyor, bir psikiyatrist eşliğinde önce buna bakmamız lazım. Herhangi bir travmatik yaşantı var mı bu fobinin gelişmesiyle ilgili ya da nasıl geliştiği ile ilgili konuşmakta fayda var. Ya da bunu arttıran çeşitli faktörler var mı bunların değerlendirilmesinde fayda var. Fobinin nedeni anlaşıldıktan sonra genel anlamda tedavi çok birbirine benzer. Esas olarak da korkulan durumla yüzleşmeye dayalı tedavi yöntemleri mevcut. Bir travma varlığı varsa eğer geçmişte özellikle bir travma eşlik ediyorsa EMDR (bir ruhsal tedavi yöntemi) yönteminden fayda görülebilir. Bunun haricinde herhangi bir travma yoksa tespit edemediğimiz bilişsel davranışçı terapi dediğimiz bir yöntem oldukça işe yarıyor. Bu terapide kişinin fobik uyaranla yavaş yavaş adım adım yüzleşmesi önce terapist eşliğinde sonra gerekirse yalnız başına duruma göre planlanarak korkulan uyaranla yüzleşmesi ve duyarsızlaşmasına dayanan tedavi yöntemleri mevcuttur.” -
Havalar soğudu, aktarlara ilgi arttı
Tarihi özellikleriyle bilinen uzun çarşıda 30 yılı aşkın süredir aktarlık yapan Ünsal Gümüş, “Hıdırellez soğukları nedeniyle kış mevsiminde hastalanmayan insanlar hastalanmaya başladı. Öksürük, nefes alma zorluğu, balgam sökücü ve vücut direncini arttırıcı ürünler yine satışta” dedi. Kış mevsiminden çıkılmasına rağmen baharatçılarda doğal ürünlere talebin beklenenin üzerinde olduğunu söyleyen aktar Özgen Öz ise “Kış mevsiminden yaz mevsimine doğru giderken son bir haftalık süreçte kış mevsimini yeniden hisseder olduk. Mevsimsel geçiş döneminde insanların bağışıklık sistemleri düştüğünden hastalıklara yakalanma riskleri de artış gösteriyor” diye konuştu.
Vücudun bağışıklık sisteminin artış göstermesi için ise aktarlar; ıhlamur, nar çiçeği, kuş burnu, tarçın, papatya, kök zerdaçal ve defne yaprağı tüketilmesini önerdi.
-
Uzmanından pazartesi sendromu için tüyolar
Pazartesi günü haftanın ilk iş günü olması ve tatilin bitişi nedeniyle olumsuz bir izlenim uyandırır. Pazartesi sendromu, tıpta bir klinik bir hastalık olarak kabul edilmemekle birlikte, özellikle pazar akşamlarından başlayan üzüntü, isteksizlik, sinirlilik, halsizlik, uyku sorunları, motivasyon kaybı ve genel olarak olumsuz duyguların yaşandığı durumu ifade eder.
“Olumsuz duyguları deneyimleyebilirler”
İnsanların özellikle hafta sonunu dinlenerek geçirdikten sonra, pazartesi günü işe ya da okula geri dönmek zorunda kaldıklarında olumsuz duyguları deneyimleyebileceğinden bahseden Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Dilek Günaydın, pazartesi sendromunun üstesinden gelmenin çeşitli yollarını paylaştı.
“Pazartesi sendromu ile mücadelede etkili 7 yöntem”
Uzm. Dr. Günaydın, pazartesi sendromunun üstesinden gelmede etkili olacak 7 öneride bulundu:
Pozitif düşünün: Pazartesi sendromunu olumsuz bir deneyim olarak değil, yeni bir başlangıç olarak görmeye çalışabilirsiniz. Yeni haftanın size getireceği fırsatları düşünerek pozitif bir bakış açısı geliştirebilirsiniz.
Uyku düzenini koru: Hafta sonu bile olsa düzenli uyku alışkanlıklarına dikkat etmeliyiz. Yeterli ve kaliteli uyku, pazartesi sendromunun etkilerini azaltmaya yardımcı olabilir.Fiziksel aktiviteye zaman ayır: Hafta sonu dinlenirken egzersiz yapmayı ihmal etmemeliyiz. Düzenli egzersiz, ruh halini iyileştirebilir ve stresi azaltabilir.
Zihinsel sağlık pratikleri uygula: Meditasyon, derin nefes alma egzersizleri veya yoga gibi zihinsel sağlık teknikleri, stresi azaltabilir ve iç huzurunu artırabilir.
Plan yap ve hedefler belirle: Pazartesi gününe hazırlıklı olmak için hafta sonu plan yapılabilir. Yapılacaklar listesi oluşturmak, hedefler belirlemek, güne kolay bir görevle başlamak motivasyonunuzu artırabilir.
İş ve kişisel yaşam dengesi kur: Hafta sonları sadece işe odaklanmaktan ziyade kişisel zevklerinize ve hobilerinize de zaman ayırmakta fayda vardır. Bu, ruh halini ve motivasyonu olumlu yönde etkileyebilir.
Profesyonel destek: Pazartesi sendromunun nedenleri ve etkileri kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Bu durum devam ediyorsa veya kişinin günlük işlevselliğini etkiliyorsa, alanında uzman bir psikiyatrist veya psikologla görüşmek faydalı olabilir. Profesyonel destek, duygusal ve zihinsel olarak destek sağlayabilir. -
81 ilaç geri ödeme listesinde
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Sosyal Güvenlik Kurumumuzun Bedeli Ödenecek İlaçlar Listesi’nde yapılan düzenleme ile 79’u yerli üretim olmak üzere 81 ilacı daha geri ödeme listesine aldık. İlaçların hastalarımıza şifa olmasını temenni eder, vatandaşlarımıza sağlıklı bir ömür dilerim.” ifadelerini kullandı.
SGK’nin konuyla ilgili duyurusunda ise bu ilaçlardan birinin kanser, 6’sının diyabet, 11’inin antibiyotik, 4’ünün epilepsi-migren, 2’sinin MS, 1’inin obezite, 2’sinin pulmoner hipertansiyon, 7’sinin alerji ilacı olduğu belirtildi.
Düzenlemenin 5 iş günü sonra yürürlüğe gireceği bildirildi.
Sosyal Güvenlik Kurumumuzun Bedeli Ödenecek İlaçlar Listesi’nde yapılan düzenleme ile 79’u yerli üretim olmak üzere 81 ilacı daha geri ödeme listesine aldık.
İlaçların hastalarımıza şifa olmasını temenni eder, vatandaşlarımıza sağlıklı bir ömür dilerim.https://t.co/ou2Ck330GJ pic.twitter.com/FitGDW7Jmu
— Prof. Dr. Vedat Işıkhan (@isikhanvedat) May 4, 2024
-
Çöl tozu astım şikayetlerini artırdı
Kulak Burun Boğaz (KBB) Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ülkü Tuncer, havaların ısınması ve ilkbaharın gelmesiyle çiçeklerin açıp polenlerin arttığını hatırlatarak, “Şimdi çöl tozları da gelmeye başladı. Dolayısıyla alerjik rinit, astım, alerjik rinitten sonra görünen rinosinüzitler, kulak iltihapları, boğaz şikayetleri arttı. Bugünlerde de özellikle burun tıkanıklığı, burun akıntısı, burun kaşıntısı ve sık sık hapşırmayla bize başvuruyor hastalar. Eğer bu dönemi atlatmaya çalıştılar ve atlatamadılarsa rinosinüzite, sinüzite dönüşüyor veya astım ataklarıyla birlikte geliyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Tuncer, küçük çocuklarda ise kulakta sıvı toplanması yani “seröz otit” denilen klinik durumu bu mevsimde daha sık gözlemlediklerini söyledi.
“Solunum yolları alerjenlere tepki gösteriyor”
Alerjinin aslında genetik bir hastalık olduğunu belirten Prof. Dr. Ülkü Tuncer, “Kişiler doğuşsal olarak alerjik olabilir. Bebeklerde daha çok ciltte oluşan reaksiyonları görüyoruz. Yaş büyüdükçe yerini alerjik rinit ve astıma devrediyor. Alerjik rinit aslında burnun alerjenlere karşı gösterdiği hiperaktivite olarak düşünülmeli. Sadece burun göstermiyor bu hiperaktiviteyi, tüm solunum yolları alt solunum yolları da aynı tepkiye dahil oluyor. Dolayısıyla alerjik riniti olanların yüzde 30 kadarında astım, astımı olanların da neredeyse yüzde 60-70’inde alerjik riniti görüyoruz. Yani ikisi aslında iç içe geçmiş durumda” dedi.
“Sürekli alerji durumunda sabah kalkınca hapşırma görülür”
Alerjinin mevsimsel mi yoksa yıl boyu mu olduğunu bireylerin gözlemlemesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Tuncer, bu şekilde alerjenin tespit edilebileceğini izah etti. Yıl boyu olan alerjide kişilerin sabah kalktığında hapşırma, burun tıkanıklığı, burun kaşıntısı, öksürük, burun akıntısı şikayetlerinin başladığını dile getirdi. Durum böyleyse evdeki alerjenleri, en başta ev tozu, halı tozları, evdeki evcil hayvanlar, küf gibi gibi etkenleri veya gıda alerjisini düşünmek gerektiğine işaret eden Tuncer, “Ama mevsimselse, bazı mevsimlerde artıyorsa daha çok polenleri düşünmek lazım. Polenleri düşünüyorsak evin havalandırılmasına çok özen göstermek lazım. Öğleden önce evi havalandırmamak lazım. Özellikle burada çöl tozunun gelişiyle beraber bu gibi durumlarda pencereleri, kapıları kapalı tutmaya çalışmak lazım. Eve gidince mutlaka duş almanın çok faydası olur. Saçı, vücudu yıkamak, giysileri değiştirmek de etkilidir” diye konuştu.
“Kulaktaki sorun işitme kaybına yol açabilir”
Bu önlemlerin her zaman yeterli olmadığını ifade eden Prof. Dr. Tuncer ilaçlarla da burnu rahatlatmak gerektiğini, eğer rinosinüzit geliştiyse, bunun tedavi edilmesi gerektiğini anlattı. Rinosinüzitin çocuklarda özellikle kulakta hiç farkına varmayabileceğine dikkat çeken Tuncer, “Alerjik riniti olan çocuklar farkında olmadan kulaklarda da sıvı toplanabilir. İşitme kaybına yol açar. Ağrı yapmaz, ateş yapmaz. Kimse de fark etmez bunu. Çocuk televizyonun sesini çok açar veya öğretmen çocuğunuz az duyuyor diye uyarıda bulunur. Bu konularda dikkatli olmak lazım. Özellikle alerjisi olan çocuklarda muayeneyi belli aralıklarla yaptırmak gerekli” dedi.
-
Göz hastalıklarında alternatif çözümler
Miyopi, hipermetropi ve astigmatizma gibi sıkça rastlanan görme kusurları, genellikle gözlük ve kontakt lenslerle tedavi edilse de bu sorunlara daha kalıcı çözüm arayışları da devam ediyor. Son yıllarda hızlı gelişen refraktif cerrahi ile refraktif kusurların tedavisinde alternatif çözümler üretiliyor. Refraktif cerahi işlemleri, temelde korneal cerrahi ve göz içi cerrahi olarak sınıflandırılırken, Medicana Konya Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Lütfi Seyrek, yüksek numaralı ya da gözü lazer için uygun olmayan hastalarda fakik göz içi lens (GİL) ameliyatının uygulanabileceğini açıkladı.
“Göz içi kontakt lensler, gözün yapısını bozmaz”
Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Seyrek; özellikle göz çizdirme olarak bilinen lazer işlemi için göz yapısı uygun olmayan hastalarda göz içi lens ameliyatının uygulanabildiğini belirtti. Op. Dr. Seyrek, “Bu ameliyatta; FDA tarafından onaylı olan mercekler, yaklaşık 20 yıldır dünya üzerinde yaygın olarak uygulanıyor. Fakik GİL işlemi, göz içi kontakt lens olarak da tanımlanıyor. Lazerdeki gibi korneada bir düzeltme işlemi olmadan, hastanın kendi doğal merceği çıkarılmadan göz içine mercek yerleştirilmesi işlemine Fakik GİL deniliyor. Fakik GİL ile yüksek miyop (yaklaşık 25 dereceye kadar), yüksek hipermetrop ve astigmat tedavi edilebiliyor” dedi.
18 yaşından büyük olan, son yıllarda belirgin numara değişikliği olmayan, katarakt, göz tansiyonu olmayan ve muayenede göz yapısı uygun olan tüm hastalara göz içi kontakt lens uygulanabildiğini ifade eden Op. Dr. Seyrek, gözlükten kurtulmak için başvuranların öncelikle detaylı bir muayenesi yapıldıktan ve gerekli testler yapıldıktan sonra uygunluğuna karar verildiğini açıkladı. Ölçümler yapıldıktan sonra kişilere özel Fakik GİL‘in belirlendiğini söyleyen Op. Dr. Lütfi Seyrek, “Bu lensin en büyük avantajı göz yapısında bir değişikliğe neden olmadan yapılabilmesidir. Yani Fakik GİL uygulamasında korneada bir incelme, kesme, kapakçık açma ya da korneadan parça çıkarılma işlemi yoktur. Ayrıca göz içi doğal merceğe temas etmeden ve çıkarılmadan göz içine yerleştirilmektedir. Bu nedenle geri dönüşümlü bir işlemdir” şeklinde konuştu.
“Ömür boyu göz içinde kalabilir”
Lazer teknikleri ile düzeltilemeyecek kadar yüksek numaraları olan hastalarda rahatlıkla göz içi kontakt lensler kullanılabilir. İsmi nedeni ile günlük kullanılan kontakt lensler ile karıştırılmaması gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Lütfi Seyrek, “Bu lens, ameliyathane şartlarında göz damlası ile uyuşturulduktan sonra küçük bir kesi yapılarak göz bebeğinin arkasına yerleştirilir ve operasyon bir göz için 8-10 dakika sürmektedir. İki göze aynı gün işlem yapılabileceği gibi bir ya da birkaç gün arayla da yapılabilir. İşlem sonrası hastanede yatışa gerek yoktur ve hasta günlük hayatına devam edebilir. Görme, genellikle ertesi gün düzelmektedir. Hastanın kontakt lenslerdeki gibi ek bir bakım yapması gerekmez. Kaşıma ovalama ile yerinden kaymaz. Ömür boyu göz içinde kalabilir. Yine hastanın kendi doğal merceği çıkarılmadan üzerine yerleştirildiği için akıllı mercekler ile de aynı işlem değildir” diye konuştu.