Kategori: Sağlık

  • Ramazan Bayramı’nda ‘Tatlı’ uyarısı

    Ramazan Bayramı’nda ‘Tatlı’ uyarısı

    Ramazan Bayramı öncesi bayram dönemlerinde tatlı tüketimindeki artışa dikkat çeken uzmanlar, bunun sağlık açısından risk oluşturabileceğini belirterek uyarılarda bulundu. Uzm. Diyetisyen Gülay Kurt Güneyi de bayramda tüketilen fazla orandaki tatlı, şeker tarzı ürünlerin kan şekeri düzensizliklerinin en önemli nedenlerinden olduğu ifade ederken porsiyonlara dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

    “Tercihimiz şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar olmalı”

    Bayramda tatlı tüketimi konusunda aşırıya kaçılmaması gerektiğini söyleyen Uzm. Diyetisyen Gülay Kurt Güneyi, “Özellikle bayramın ilk günleri bu anlamda bizim için çok sıkıntılı oluyor. Fazla miktarda tüketim sağlandığında mide, bağırsak, sindirim sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirler. Ramazan sonrası önceliğimiz artık dengeli beslenmeye geçiş olacak, bol su tüketimine özen gösterip fiziksel aktivitenin de artırılmasını tavsiye ediyoruz. İnsanlar, ‘Bayramdayız, bir sürü misafirimiz gelecek, hazırlık yaptık, ne yapacağız’ diyecektir, mümkün mertebe hazırlıklarımızda eğer tatlı türü şeyler yapmak ve yemek zorundaysak tercihimiz; şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar olması. Porsiyon kontrolü bu anlamda önemli. Ana yemek de olsa tatlı türü de olsa muhakkak ki porsiyonları kontrol altına almak zorundayız. Tek tip beslenmeden yana değiliz, besin öğeleri olarak gruplandırdığımız et, süt, meyve, sebze grubunun her öğünde dengeli alınmasından yanayız. O yüzden bir öğünde sadece sevdiğimiz bir gıdaya yönelmeyi çok doğru bulmuyoruz. Çeşitli beslendiğimizde yeterli mineral, vitamin, lifler alabiliyoruz” dedi.

    “Zararlı olduğunu biliyoruz ancak hayır demeyi bilmiyoruz”

    Sağlıklı beslenmenin hastalıkların önlenmesindeki önemine dikkat çeken Uzm. Diyetisyen Güneyi, “Bayram şeker bayramı, Ramazan Bayramı yiyeceğimiz tatlı, hamur işi tarzı şeyler olacağı için bu sindirim problemlerine, kan şekerindeki sıkıntılarla birlikte başka hastalıkların da tetiklenmesine yol açabilir. Şu an obezitede Avrupa’da 1’nci sıradayız. Obezite her yaş grubunda artmış durumda, kadınlarda yüzde 35-40 oranında erkeklerde yüzde 25 civarında. Sağlıklı beslenme hem kronik hastalıkların önlenmesinde hem çocukluk çağı diyabeti, yetişkinlik sorunları, obezite ve obeziteye bağlı hastalıkların önlenmesinde bizim için önemli. Şu an ciddi bir çocukluk çağı obezitesi söz konusu, bayram demek çocukların şeker topladığı ve bu şekerleri çifter çifter yediği bir dönem. Maalesef ki hareketsizlikleri de söz konusu. Hayır demeyi bilmemiz lazım. Şeker hastalarına az ve sık beslenmeleri, ara öğün yapmalarını öneriyoruz. Şeker hastalarının önemli bir sağlık problemi olduğunu da göz önüne alarak onları bilinçli davranmaya davet ediyoruz. Mümkün mertebe ısrar etmemeye çalışalım, bizim en büyük sıkıntımız; ısrar özellikle de misafirliklerde hayır demeyi bilmemiz lazım, zararlı olduğunu biliyoruz ancak hayır demeyi bilmiyoruz” dedi.

  • Uzmanından kanser taraması uyarısı

    Uzmanından kanser taraması uyarısı

    Kanser hastalığına dikkat çekmek için açıklamalarda bulunan Manisa Şehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Hekimi Doç. Dr. Engin Kut, “1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası’dır. Bu vesileyle farkındalık oluşturmak için şunları belirtmek istiyorum. Kanser büyük oranda çevresel faktörler, beslenme ve yaşam tarzına bağlıdır. Bunların hepsi değiştirilebilir nedenlerdir. Bu nedenle sigara ve alkolden uzak duralım. Yeterli ve dengeli beslenelim. Düzenli fiziksel aktivite yapalım. Güneşin zararlı ışınlarına uzun süre maruz kalmaktan kendimizi koruyalım. Yine kanser erken teşhis edildiği sürece tedavi edilebilir bir hastalıktır. Bu nedenle yılda bir cilt muayenesini, 40 yaşından itibaren kadın hastalarımıza meme taramasını, 50 yaşından itibaren ise herkese kolorektal kanser açısından bağırsak kanseri taramasını önermekteyiz. Bazen bir gün bile çok şey değiştirir. Bu nedenle kansere değil hayata şans verelim.” dedi.

  • ‘Uyuşmalar diyabet belirtisi olabilir’

    ‘Uyuşmalar diyabet belirtisi olabilir’

    Günümüzde hareketsizlik, yüksek kalorili besinlerin tüketimi, şekerli ve früktoz içeren sıvı gıdaların fazla alınması nedeniyle obezite ve buna paralel olarak da diyabetin görülme oranı hızla arttı. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Esra Tutal, diyabet hastalığının tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de milyonlarca kişiyi etkilediğini söyledi.

    “Susuzluk görülebilir”

    Diyabetin belirtilerine değinen Uzm. Dr. Tutal, “Susuzluk, çok su içme ve sık idrara çıkma, kilo kaybı, tekrarlayan enfeksiyonlar, el ve ayaklarda uyuşma ve daha ciddi vakalarda koma, diyabetin başlıca belirtileridir. Şeker hastalığı ömür boyu süren kronik bir hastalıktır. Tedavi ile kan şekeri normal sınırlarına çekilebilir. Kan şekerinin normal sınırlarda olması kişiyi, şekerin olumsuz sonuçlarından korur. Şeker düşürücü ilaçlar zamanında ve düzenli kullanılmalıdır” diye konuştu.

    “Kroner arter ve inme riskini 2-4 kat artırıyor”

    Diyabetin koroner arter hastalığını ve inme riskini 2-4 kat arttırdığını da belirten Uzm. Dr. Tutal, “Diyabet zamanla kalp, damarlar, göz, böbrek ve sinirlerde yapısal değişikliklere yol açabilir. Kronik böbrek yetersizliğinin de en önemli sebeplerindendir” dedi.

    “İş yerinde saatlerce hareketsiz kalmayın”

    Fazla kiloların şeker hastalığına davetiye çıkardığını ifade eden Uzm. Dr. Tutal, “İş yerinde uzun saatler hareketsiz kalmayın. Özellikle ofis ortamında saatlerce oturarak çalışmak diyabet riskini artırır. Fiziksel açıdan aktif olmaya dikkat edin, düzenli şekilde haftanın en az 5 günü, en az 30 dakika yürüyüş yapmaya özen gösterin. Az yağlı, düşük kalorili, lifli gıdalar tercih edin. Meyve sebze, tam tahıllı besinleri sık tüketin” şeklinde konuştu.

    “Diyabette tedavi yolları”

    Diyabette tedavi yöntemlerinin, hastalığın türüne göre farklılık gösterebileceğini dile getiren Uzm. Dr. Tutal, şu bilgileri paylaştı:
    “Tip 1 diyabette insülin tedavisi ile birlikte tıbbi beslenme tedavisi titizlikle uygulanmalıdır. Hastanın diyeti doktor tarafından önerilen insülin dozu ve planına göre diyetisyen tarafından planlanır. Besinlerin içerdiği karbonhidrat miktarına göre insülin dozunun ayarlanabildiği karbonhidrat sayımı uygulaması ile birlikte Tip 1 diyabetli bireylerin hayatı oldukça kolaylaştırılabilmektedir. Tip 2 diyabetli bireylerde ise tedavi beslenme düzeninin sağlanmasının yanı sıra genellikle hücrelerin insülin hormonuna duyarlılığını artırmaya veya doğrudan insülin hormonu salınımını artırmaya yönelik oral antidiyabetik ilaçların kullanılmasını içerir. Diyabet hastalığında dikkat edilmesi gerekenler ve önerilen tedavi ilkelerine uyulmadığı durumlarda kan şekerinin yüksek seviyelerde seyretmesi, başta nöropati (sinir harabiyeti), nefropati (böbreklerde hasar oluşumu) ve retinopati (göz retinasında hasar oluşumu) olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açar. Bu yüzden eğer siz de diyabet hastalığına sahip bir bireyseniz, düzenli olarak kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyiniz.”

  • Enfeksiyonlu diş hakkında önemli uyarı

    Enfeksiyonlu diş hakkında önemli uyarı

    Her yaş grubundan çok sayıda insanın yaşadığı diş problemleri, vatandaşlar arasında da büyük fikir ayrılıklarının oluşmasına ve bilgi kirliliğine neden olabiliyor. Özellikle apseli dişlere yapılacak operasyonlar halkta büyük fikir ayrılıkları ile savunulurken, uzmanlar çok net cevaplar veriyor. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ömür Dereci, yapılacak muayenenin ardından diş hekiminin tespitleri doğrultusunda apseli dişlere de işlem yapılabileceğini belirterek, “Enfeksiyonların çoğunda dişi ortadan kaldırmak hemen çekmek, o hasta için çok daha faydalı olabiliyor” dedi.

    “Antibiyotiklerin en az oranda ve en düşük dozda kullanılması gerekiyor”

    Son yılların en önemli konularından birisi olan antibiyotik direncinin oluşmaması için diş enfeksiyonlarında antibiyotik kullanımının kontrollü olması gerektiğini belirten Dekan Yardımcısı Ömür Dereci, “Antibiyotiği diş hekimliğinde özellikle diş apselerinde, diş enfeksiyonlarında çok dikkatli kullanırız. Çünkü antibiyotiklerin bildiğimiz gibi çok kullanıldığı zaman bir takım problemleri var. Mesela direnç oluşturabiliyorlar. Antibiyotik direnci son yıllarda oldukça önemli bir konu. Aynı zamanda da yan etki oluşturabiliyorlar. Yapılan bütün çalışmalarda antibiyotiğin kullanılabilecek en az oranda ve en az dozda kullanılması ve en etkin şekilde kullanılması öneriliyor. Biz dental enfeksiyonlarda antibiyotiğin ancak çok gerekli olduğu zaman kullanıyoruz. Enfeksiyon çok vücuda yayılmadan vücuda ilerlemeden de lokal olarak, yani bölgesel olarak dişin etrafında bazen kalabiliyor. Bu durumlarda antibiyotik kullanımına çok da gerek duyulmaması gerekiyor. Hekimin hemen hızlı bir şekilde “Sende dental enfeksiyon var” diyerek antibiyotik yazmasını çok da uygun bulmuyoruz” dedi.

    “Apseli diş çekilmemeli gibi çok da doğru olmayan bir algı var”

    Muayene ile enfeksiyonun vücuda ulaşmadığı tespit edildiğinde apseli dişlere işlem yapılabileceğini belirten Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ömür Dereci, şu ifadeleri kullandı:
    “Enfeksiyonlu dişlerde antibiyotik kullanılsın veya kullanılmasın toplumda da apseli diş çekilmez diye yanlış bir algı var. Enfeksiyonların da apsenin de çeşitleri var. Biz enfeksiyonun tedavisini etkeni ortadan kaldırmakla başarırız. Etken de dişin kendisidir. Bir mikroorganizma olması lazım. Mikroorganizmanın dişin kökünden oradaki dokulara geçmesi lazım ve orada bir enfeksiyon süreci başlatması gerekiyor ve diş burada bir kaynak görevi görüyor. Biz dişi ne kadar çabuk tedavi edersek, ne kadar çabuk ortadan kaldırırsak, bunu başarabilirsek enfeksiyonu da antibiyotik tedavisi olsun olmasın o kadar çabuk yenebiliriz. O yüzden apseli diş çekilmemeli gibi çok da doğru olmayan bir algı var. Tabii ki insan vücuduna sirayet eden enfeksiyonlarda ilerlemiş enfeksiyonlarda dişin hemen çekilmemesi lazım. Bazı durumlarda antibiyotiklerle baskıya gerek duyuyoruz ancak enfeksiyonların çoğunda da hemen dişi ortadan kaldırmak hemen çekmek, o hasta için çok daha faydalı olabiliyor.”

  • Gönüllü, hasta kabulüne başladı

    Gönüllü, hasta kabulüne başladı

    Bilecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne yeni doktor atamaları devam ediyor. Bu çerçevede hastanenin Genel Cerrahi Polikliniğine atanan Op. Dr. Mehmet Emin Gönüllü hasta kabulüne başladı.

    Diğer yandan ise eksik görülen polikliniklerde doktor atamasının devam edeceği belirtildi.

  • Uzmanından ‘kısırlık’ uyarısı

    Uzmanından ‘kısırlık’ uyarısı

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, vajinal akıntı hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Vajinal akıntının normal olduğunu, çünkü vajinanın doğal olarak ıslak olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, “Enfeksiyonları önlemek için de hafifçe asidik bir yapıdadır. Fizyolojik vajinal akıntı şeffaf kokusuz ve kadını rahatsız etmeyecek boyuttadır ve kaynağı rahim ağzı ve vajina girişindeki bezlerle birlikte vajen epitel döküntüleridir” diye konuştu.

    “Enfeksiyon varsa kötü koku olur”

    Vajina duvarından dökülen hücrelerin katılımıyla vajinada ıslaklığın sağlandığını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Vajinal ıslaklık, sağlıklı cinsellik için gerekli bir durumdur. Akıntı, enfeksiyona bağlı bir durumsa renkli, kötü kokuludur. Pürülan, sarı, yeşil bol miktardaki akıntılar enfeksiyon akıntılarıdır ve tedavi gerektirir. Kaşıntı, yanma, sızı, şişlik ve ağrıya sebep olabilir. Vajinanın asit seviyesi, hormonal değişiklikler, doğum kontrol hapları, cinsel uyarılma şeffaf akıntıya neden olur. Bu akıntı ile birlikte herhangi bir vajinal şikayet olmaz ve miktarı pedi dolduracak kadar değildir. Patolojik akıntılar koyu sarı, gri, yeşil, kesif beyaz, kahverengi veya kırmızı kanla karışık olabilir” şeklinde konuştu.

    Vajinal akıntı türleri

    Vajinal akıntı türlerini sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Gürkan “Doğurganlık akıntısı: Reglinizden iki hafta önce olur ve çiğ yumurta beyazı gibi görünür. Islak ve kaygandır, kokmaz veya kaşınmaz. Kahverengi mukus: Bu, genelde reglinin başlamasına veya bitmesine işaret eder. Sadece bir günden uzun süredir vajinada beklediğinden rengi değişmiştir. Kalın, beyaz ve kalıp halinde akıntı: Bu genelde vajinal maya mantarı, diğer adıyla ‘kandidiaz’ enfeksiyonudur. Oldukça yaygındır, flora sistemindeki bakteri dengesizliğinden kaynaklanır. Diyabet, kemoterapi ve antibiyotik kullanımı sonucu oluşabilir. Kaşındırıcı akıntı: Genelde mantar enfeksiyonuna işaret eder. Beyaz süt kesiği gibidir, sıklıkla vajinada yanma, sızı ile birliktedir. Balık kokulu akıntı: Bu genelde bakteriyel vajinit denen bir enfeksiyona işaret eder. Kötü kokulu, köpüklü, yeşil/sarı/beyaz akıntı: Genelde cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon ajanı olan Trichomonas belirtisidir. Yine bol mukuslu sarı renkli akıntılarda Gonore (bel soğukluğu) olabilir. Bu tür akıntıların kontrol ve tedavi edilmesi önemlidir” ifadelerini kullandı.

    “Kısırlık sebebi olabilir”

    Vajinal akıntıya yol açan başka bir etkenin ise chlamidyalar olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Gürkan şunları söyledi:

    “Bol akıntıya neden olur. Ayrıca tüplerde tıkanma oluşturarak ilerleyen yıllarda kısırlık sebebi olabilir. Chlamidya, gonore, trichomonas, sifilis, HIV, genital herpes cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasındadır. Bu nedenle partnerle birlikte tedavi edilmelidir. Vajinada tampon veya yabancı cisim unutulması durumunda da sarı renkli, kanlı, kötü kokulu akıntı olabilir. Daha sonra içeriğinde ince kanamalar olabileceği gibi kanlı akıntı şekline de dönüşebilir. İlişki sonrası kanama ile birlikte olabilir. Rahim ağzı yarasına bağlı akıntılar ilaç tedavisiyle geçmez. Sadece yaranın dondurulması veya yakılması işlemiyle tedavi sonucunda düzelir. Henüz regl olmamış kızlarda yapışkan, sarıya çalan beyaz vajinal akıntı son derece normaldir. Vücudun ergenlik çağında değişmeye başlamasıyla bu akıntılar da başlar. Endişelenmeye gerek yoktur. Test sonucuna göre doktor hangi ilacı vereceğine ve antibiyotik gerekip gerekmediğine karar verir. Tedavi planlanırken akıntı nedenine göre partnere de tedavi verilebilir. Ayrıca vajinal tabletler ve kremler, ağızdan alınan ilaçlara eklenebilir. Tedaviden sonra kontrol analizleriyle hastalığın tam geçip geçmediği takip edilir. Günümüzde uygulanan vajinal ACP, PRP ve lazer uygulamaları tedaviye yanıt alınamayan ve tekrarlayan vajinal enfeksiyonlarda alternatif tedavi seçenekleridir.”

  • “Kanser tedavisinde başarı oranı %80”

    “Kanser tedavisinde başarı oranı %80”

    Dünya Aferez Birliği tarafından, 1-7 Nisan “Ulusal Kanser Haftası” dolayısıyla basın toplantısı düzenlendi.

    Burada konuşan Dünya Aferez Birliği Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, kanserin önlenebilir bir hastalık olduğunu dile getirerek, “Aslında bir sihirli bir formül yok. Formül; en önemli risk faktörlerinden alkol ile sigara ve tütün mamullerini kullanmamak. Sigara, en az yirminin üzerinde kanserin ana faktörüdür ama akciğer kanserinde en önemli risk faktörüdür. Bir diğer risk faktörü ise obezitedir. Bakıldığı zaman obezitenin toplumda önemli bir problem olduğunu görmekteyiz. Bu nedenle kanseri önlemek için obeziteyi önlememiz lazım. Bunun dışında ise hareket etmek ve beslenmeye dikkat etmek gerekir” diye konuştu.

    Altuntaş, erken teşhisin hayat kurtardığına dikkati çekerek, Sağlık Bakanlığı Ulusal Kanser Tarama Programı ve ücretsiz Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezlerine başvurulması gerektiği uyarısında bulundu.

    “Kanser tedavisinde başarı oranları yüzde 80’e çıktı”

    Kanser tedavisinde başarı oranının yüzde 80’lere çıktığını ifade eden Altuntaş, “Bu büyük bir rakamdır ve her geçen gün bu rakamlar iyileşmektedir. Bu nedenle hastaları umutsuzluğa sevk etmemek lazım. Kanser merkezleri, hastaneler ve özel tıp merkezlerimiz dahil olmak üzere ülkemizin kanser altyapısı son derece güçlüdür” dedi.

    Altuntaş, sağlık teknolojisinin gelişmesiyle birlikte son dönemde yapılan ilaç çalışmaları sonucu ortaya çıkan bazı ilaçlar sayesinde artık kanser hastalığının kronik hale evrildiğini kaydetti.

    “Geçen yıl 6 bin civarında kök hücre nakli var”

    Türkiye’nin kanser yönetiminde dünyanın en iyi ülkelerinden bir tanesi olduğunu belirten Altuntaş, “Kişi başı geliri 20 bin dolar ve üzerinde olan ülkelere bakıldığı zaman rakamlar milyonda 60’ın üzerinde. Kendi nüfusumuza baktığımız zaman geçen yıl biz de 6 bin civarında kök hücre nakli var. Kök hücre kategorisinde gelişmiş ülkelerin standartlarını yakalamışız. Bizim gelişmişlik düzeyimize bakıldığı zaman ise çok öndeyiz” açıklamasında bulundu.

  • Şırnak’ta 91 yaşındaki hasta, ambulans helikopter ile Diyarbakır’a sevk edildi

    Şırnak’ta 91 yaşındaki hasta, ambulans helikopter ile Diyarbakır’a sevk edildi

    Evinde rahatsızlanan ve ailesi tarafından Silopi Devlet Hastanesine götürülen Hayat Korkmaz’a (91) akciğer enfeksiyonu tanısı konuldu.

    Şırnak İl Sağlık Müdürlüğünden talep edilen ambulans helikopter, Cizre Şerafettin Elçi Havalimanı’na yönlendirildi. Korkmaz, ileri tetkik ve tedavi için ambulans helikopterle Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne nakledildi.

  • Kadın doğum uzmanından kısırlık uyarısı

    Kadın doğum uzmanından kısırlık uyarısı

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, vajinal akıntı hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Vajinal akıntının normal olduğunu, çünkü vajinanın doğal olarak ıslak olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, “Enfeksiyonları önlemek için de hafifçe asidik bir yapıdadır. Fizyolojik vajinal akıntı şeffaf kokusuz ve kadını rahatsız etmeyecek boyuttadır ve kaynağı rahim ağzı ve vajina girişindeki bezlerle birlikte vajen epitel döküntüleridir” diye konuştu.

    “Enfeksiyon varsa kötü koku olur”

    Vajina duvarından dökülen hücrelerin katılımıyla vajinada ıslaklığın sağlandığını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Vajinal ıslaklık, sağlıklı cinsellik için gerekli bir durumdur. Akıntı, enfeksiyona bağlı bir durumsa renkli, kötü kokuludur. Pürülan, sarı, yeşil bol miktardaki akıntılar enfeksiyon akıntılarıdır ve tedavi gerektirir. Kaşıntı, yanma, sızı, şişlik ve ağrıya sebep olabilir. Vajinanın asit seviyesi, hormonal değişiklikler, doğum kontrol hapları, cinsel uyarılma şeffaf akıntıya neden olur. Bu akıntı ile birlikte herhangi bir vajinal şikayet olmaz ve miktarı pedi dolduracak kadar değildir. Patolojik akıntılar koyu sarı, gri, yeşil, kesif beyaz, kahverengi veya kırmızı kanla karışık olabilir” şeklinde konuştu.

    Vajinal akıntı türleri

    Vajinal akıntı türlerini sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Gürkan “Doğurganlık akıntısı: Reglinizden iki hafta önce olur ve çiğ yumurta beyazı gibi görünür. Islak ve kaygandır, kokmaz veya kaşınmaz. Kahverengi mukus: Bu, genelde reglinin başlamasına veya bitmesine işaret eder. Sadece bir günden uzun süredir vajinada beklediğinden rengi değişmiştir. Kalın, beyaz ve kalıp halinde akıntı: Bu genelde vajinal maya mantarı, diğer adıyla ‘kandidiaz’ enfeksiyonudur. Oldukça yaygındır, flora sistemindeki bakteri dengesizliğinden kaynaklanır. Diyabet, kemoterapi ve antibiyotik kullanımı sonucu oluşabilir. Kaşındırıcı akıntı: Genelde mantar enfeksiyonuna işaret eder. Beyaz süt kesiği gibidir, sıklıkla vajinada yanma, sızı ile birliktedir. Balık kokulu akıntı: Bu genelde bakteriyel vajinit denen bir enfeksiyona işaret eder. Kötü kokulu, köpüklü, yeşil/sarı/beyaz akıntı: Genelde cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon ajanı olan Trichomonas belirtisidir. Yine bol mukuslu sarı renkli akıntılarda Gonore (bel soğukluğu) olabilir. Bu tür akıntıların kontrol ve tedavi edilmesi önemlidir” ifadelerini kullandı.

    “Kısırlık sebebi olabilir”

    Vajinal akıntıya yol açan başka bir etkenin ise chlamidyalar olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Gürkan şunları söyledi:
    “Bol akıntıya neden olur. Ayrıca tüplerde tıkanma oluşturarak ilerleyen yıllarda kısırlık sebebi olabilir. Chlamidya, gonore, trichomonas, sifilis, HIV, genital herpes cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasındadır. Bu nedenle partnerle birlikte tedavi edilmelidir. Vajinada tampon veya yabancı cisim unutulması durumunda da sarı renkli, kanlı, kötü kokulu akıntı olabilir. Daha sonra içeriğinde ince kanamalar olabileceği gibi kanlı akıntı şekline de dönüşebilir. İlişki sonrası kanama ile birlikte olabilir. Rahim ağzı yarasına bağlı akıntılar ilaç tedavisiyle geçmez. Sadece yaranın dondurulması veya yakılması işlemiyle tedavi sonucunda düzelir. Henüz regl olmamış kızlarda yapışkan, sarıya çalan beyaz vajinal akıntı son derece normaldir. Vücudun ergenlik çağında değişmeye başlamasıyla bu akıntılar da başlar. Endişelenmeye gerek yoktur. Test sonucuna göre doktor hangi ilacı vereceğine ve antibiyotik gerekip gerekmediğine karar verir. Tedavi planlanırken akıntı nedenine göre partnere de tedavi verilebilir. Ayrıca vajinal tabletler ve kremler, ağızdan alınan ilaçlara eklenebilir. Tedaviden sonra kontrol analizleriyle hastalığın tam geçip geçmediği takip edilir. Günümüzde uygulanan vajinal ACP, PRP ve lazer uygulamaları tedaviye yanıt alınamayan ve tekrarlayan vajinal enfeksiyonlarda alternatif tedavi seçenekleridir.”

  • Skolyoz kız çocuklarında daha sık görülüyor

    Skolyoz kız çocuklarında daha sık görülüyor

    Skolyozun tanımını yapan Denizli Özel Tekden Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mahmut Argün, “Omurganın üç değişik düzlemdeki deformitelerine skolyoz diyoruz. Bu deformitelerden en belirgin olanı kişinin sağa ve sola doğru eğriliği olanıdır. Öne olan kamburluk veya arkaya olan belindeki çukurluk daha az göze batan deformitelerdir. Bir diğer deformitede omurgadaki sağa veya sola olan dönüklüktür” dedi.

    “Kız çocuklarında erkek çocuklarından dört kat daha fazla görülür”

    Skolyoz’un kız çocukarında daha yaygın görüşdüğünü vurgulayan Prof. Dr. Argün, “Skolyozlu hastalarda eğriliğin açısı ölçüldükten sonra hastalar üç gruba ayrılır. Eğriliği 0 ile 20 derece olan hastalarda tedavi fizik tedavi rehabilitasyon programları ve takiptir. Eğriliği 20 ile 40 derece arasında olan hastalarda tedavi uygun korse uygulaması ve fizik tedavi rehabilitasyondur. Eğriliği 40 derece üzerinde olan hastalarda ise tedavi genellikle cerrahidir. Bu hastaların ameliyatında spinal enstrumanlar kullanılarak üç boyutlu düzeltme ile hastalar daha sağlıklı ve düzgün bir omurgaya sahip olabilirler” ifadelerini kullandı.